"abi o da gidecek annemiz de gidecek hissediyorum. Annemiz de bizi bırakıp gidecek. O da babamızın yanına gidecek o da bizi terk edecek" neden nefes alamıyordum. Elimi boynuma götürüp nefes almaya çalıştım.
Nefesimi düzene katmaya çalıştıkça neden daha kötü oluyordu.
"Gölge bana bak gözlerini kapatma bana bak güzelim" biri alpere gözlerimin açık olduğunu söyleyebilir mi?
"SEDYE GETİRİN ACİL" bedenim havalandığında artık herkes susmuştu.
...
Bedenim de hissettiğim karıncalanma ile gözlerimi açmaya çalışmıştım ama sadece çalışmıştı.
Yavaş yavaş anılarım yerlerini aldığında gözlerimi açmak için mücadele ediyordum.
En son başarıp gözlerimi açtığımda beyaz bir tavana buğulu gözler ile bakıyordum.
Sol göğsümde hissettiğim ağırlık ile odağı mı oraya vermiştim.
Odağıma giren saçlar ile dikkati mi daha çekmişti.
Hafif yerinden kıpırdayan ve tek gözü kapalı olup diğeri ise kısık olan gözler ile bana bakan kişi alperdi.
Gözlerimin açık olduğunu görünce hızla yanımdan kalkmıştı.
"Ben mi uyandırdım. Özür dilerim. Ne zaman yanına yattım onu bile bilmiyorum. Yanlış anlama lütfen. İyisin değil mi? Doktor, doktor çağırıyorum ben hemen" alperin telaşlı haline ne diyeceğimi şaşırmıştım.
"Alper dur iyiyim. Sadece bayılmışım. ölümden dönmedim." Alper yutkunarak gözlerini kaçırdı.
"Son cümleyi bir daha sakın kullanma gölge sakın" bu cümleler ardından hızla odadan çıkmıştı.
Odaya boş gözler ile bakıp yanaklarımın içine hava dolduruyordum.
En son odanın kapısı tekrar açıldığında içeri abim ile doktor girmişti.
"Evet gölge hanım nasılsınız?"
"Sizce" bildiğin şeyi neden sorarsın ki.
"Durumunuzu bildirip gideceğim öğlen de çıkabilirsiniz. Korkulacak bir şey yok sadece tansiyonunuz düşmüş dikkat edin yeter." Diyen doktor elindeki dosyaya bakarak konuşuyordu. Kafasını kaldırıp tebessüm ederek odadan çıktığında odada sadece ben ve abim kalmıştık.
"İyiyim abi" tebessüm ederek ona bakmıştım. Birbirimize destek olmalıydık.
"Bu saatten sonra ne olacak abi biz ne yapacağız?" Sırtını yasladığı duvarın dibine oturarak gözlerini gözlerime sabitledi.
"Bilmiyorum gölge inan artık hiçbir şey bilmiyorum" sesi bir fısıltıdan farklı değildi.
"Bak bana gölge sana bir şey söylemem gerek" diyen abimin gözlerine bakmaya devam ediyordum.
"Söyle abi dinliyorum" diyerek merakla ona bakmaya devam ediyordum.
"Acil bir göreve gitmem gerek gölge. Kısaca burada olamayacağım annemiz ben gelene kadar sana emanet lütfen bana Zorluk çıkarma olur mu prensesim?" Gölge bir şey dememişti. Ne diyebilirdi ki abisinin görevi buydu. Vatanı korumaktı. Birazcık bile abisini tanımışsa bile vatanı ailesinden önce geldiğini bilirdi.
Oğuz hastane yatağında yarı oturur halde duran ve somurtmamak için kendini zor tutan kardeşine tebessüm ederek yanına yaklaştı ve onu kendine çekerek sarıldı.
Gölge bu anı bekliyormuş gibi direk kollarını dolamıştı abisine.
O kadar sıkı sıkıya sarılmışlardı ki sanki bu veda sarılmasıydı.
En son ayrılan kardeşler birbirine bakmaya cesaret edemiyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki sarılsalar bir daha ayrılamazlardı.
"Dediğim gibi abicim sakın ama sakın kendini tehlikeye atmıyorsun kısa süre içinde burada olacağım abim" güven veren sesle konuşan oğuz son kez gölgenin saçlarından öperek kapıdan çıkıp gitmişti.
Gölge ise boş boş duvara bakmayı bırakıp odada bulunan banyoya girmişti.
Elimdeki telsizi alıp açtığımda konuşmaya başladım.
"Kod 10 66 durumu nedir tamam"
"Kod 10 66 saat 7.15 yönünde tamam"
gelen yanıt ile saat 7.15 yönüne baktım.
Etrafta ki harabeye dönmüş gecekondular arasında duran yıkık dökük olan binaya baktım.
Bu sefer bu adamın eceli olacaktım.
Polis ekiplerine verdiğim komut ile bazıları evin etrafını sararken ben atlas ve 3 kişi daha binanın içine girmiştik. 5 katlı olan binanın son katına bakmak için ben direk yukarı çıkmıştım. 2 daire bulunan bu katta Durup elime yeleğimde ki el bombasını alarak sağ dairenin içine atarak hızla sol dairenin içine atmıştım kendimi. Saniyesinde patlayan bomba ile etraf duman içinde kalmıştı.
Duman içinde kalan daireden ses gelmeyince benim olduğum dairede saklanıyor olabilirdi.
Eski püskü mobilyaların üzerinde dolaşan fareler rahatça dolaşıyordu evde.
Elimdeki tabanca ile dikkatlice odalara bakıyordum.
Bütün odaları bitirdiğimde hala bulamamıştım.
Holde öylece duran 3'lü kanepenin üzerinde dolaşan fareler hiç bir şekilde oradan ayrılmayınca dikkatimi çekmişti. Kanepeye yaklaşmam ile korkup kaçan hayvanlar gidince koltuğun açılıp kapandığını fark etmiştim. Elimdeki tabancayı sıkıca tutarak bir elimle koltuğun açılacak yerinden tutup kaldırdığımda kod 10 66 ile göz göze gelmiştik.1
Hızla silahına davranacağı esnada sol eline ateş etmiştim.
"Evet Ebu Bekir Coşkun seni hediye paketi yapıp yorulmayalım diye mi önceden kendini paketledin" sırıtmama asla engel olamazdım. Hele ki bu adamın sicilinden sonra bunu yakalamışken.
Terör örgütüne yardım ve son olarak adam yaralama ile kod 10 66 ile benim şubeme aktarıldığında böyle bir şerefsizi bulmak benim için onurdu.
"ÇIK LAN ORADAN!" adamın yüzünde ki pis sırıtma öfkemi arşa çıkartıyordu.
"Kendi çoğ zeki sanaysın komiser" Türkçe'yi katlettiği için daha da ağzını burnunu dağıtmak istiyordum. Burnumdan soluyarak yakasından tutarak kıvrılıp saklandığı yerden çekip almıştım.
"SENİ KUM TORBASI YAPMAMI İSTEMİYORSAN EĞER ARKANDA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYECEKSİN EBU BEKİR COŞKUN" tükürürcesine Söylediğim soyadının hakkını veriyordu it.
"Arkamda biri olduğu doğridir komiser efendi ama senin öğrenmeden öleceğinde doğridir komiser." Adamın yüzüne attığım yumruk ile başı sağa düştü. Geri bana bakıp ağzındaki kana karışmış tükürüğünü yüzüme tükürünce sinirden deliye dönmüştüm. Adamın kafasına gömdüğüm kafam ile burnunu eli ile tutarak bana tip tip bakınca üsten üsten ona bakmıştım.
Gözleri arkadan bir yere sabitlendiğinde bakışlarını takip ettiğimde göz göze geldiğim tetikçi ile kurşun sesi aynı anda olmuştu. 1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |