4. Bölüm

0.4-NİSYAN

Alya
alyayzclrr

•••

"Görüyorsunuz ya, nisyan da bazen nimettir."

-Sadık Yalsızuçanlar

İZEL KOR

Ben bencil bir adam değildim.

Sevdiklerimin bu halde olmasına sebep olacak kadar hayırsız olabilirdim.

 

Fakat ben bencil bir adam değildim.

Tek isteğim birilerine yetebilmekti. Yıkılmış bir yuvayı toplayabilmekti. Fakat geç kalmıştım.

Ben kendimi düşünmüştüm.

Bencilce.

Yalandı. Ben bencil bir adamdım.

Yıllar öncesinde olduğu gibi, yine buradaydım. Bir insanı yeniden kaybetmenin korkusuyla, deliye dönüyordum.

 

Yoğun bakımda olmasına rağmen yalvar yakar içeriye girmiş, kardeşine sarılan Laren'e baktım.

 

Gözleri kapalıydı. Lavin'i sıkıca sarmıştı.

 

Kendimi bir kez daha suçlu hissettim.

 

Laren'i bu yola soktuğum için kendimden bir kez daha nefret ettim.

 

Laren dağılmıştı.

 

Babasının gidişiyle birlikte herkesi toplamaya çalışmıştı ama asıl toparlanması gereken kişi oydu.

 

Ona açıklamam, anlatmam gereken çok şey vardı. Fakat anlatamazdım.

 

Çünkü anlatırsam, bazı şeyleri kabullenmesi zor olacaktı. Bu yüzden açıklamanın zamanı, yeri değildi.

 

Biraz daha beklemem gerektiğinin kararına vardım yine.

 

Yavaşça yutkundum ve koridorda bir adım attım. Şakaklarımı ovarken sırtıma dokunan elle, arkama döndüm.

 

Kubilay'dı.

 

"Özür dilerim." Diye fısıldadı.

 

Ona bu konuda kızamazdım. Sadece mantıklı davranarak plan yapıyordu.

 

Bizim gibi duyguları yoktu.

 

Yada vardı.

 

Bir zamanlar.

 

Başımı sorun yok dercesine eğdim. Kendini tuttu, tuttu. Fakat en sonunda kollarını bana sardı.

 

Yavaşça yutkundum ve ona sardım kollarımı. Sırtımı sıvazladı, vurdu.

 

"Geçecek."

 

"Ona zarar gelsin istemiyorum Kubilay. Bir insana daha benim yüzümden zarar gelmesin. Göğsündeki acı geçmiyor. Dahada artmasın." Sesim uzun zaman sonra ilk defa bu kadar savunmasız çıkıyordu.

 

Kubilay geri çekildi. "Kendine gel İzel."

 

Gözlerimi kapatıp yüzümü ovuşturdum. Haklıydı. Toparlanmam lazımdı.

 

Tekrar yoğun bakımın camına ilerleyip Laren'e baktım. "Kolyeyi görünce ne tepki verdi?" Diye mırıldandı Kubilay.

 

"Hiç. Sadece Lavin'e gitmek istediğini söyledi." Ağlamamıştı, üzülmemişti. Daha doğrusu yüzündeki maskeyi indirmemişti. Kubilay kısık sesle devam etti.

 

"Ona iyi gelen tek şey Lavin. En iyisi olmuş." Hafifçe gülümsedim onları izlemeye devam ederken. "Koskoca dünyayı unutur, Lavin'i unutmaz."

 

Kubilay bana doğru döndü. "Sadık Yalsızuçanlar'ın bir sözü var." Ona baktım.

 

"Görüyorsunuz ya, nisyan da bazen nimettir." Diye fısıldadı. "Can yakıcı. Farkındayım. Ama bir gün unutmanın lütuf olduğunu anlayacaksın. Özellikle de Laren için, unutmak en büyük lütuf."

 

Bunun farkındaydım.

 

Laren bazı şeyleri unutmasaydı, şu an iyi olamazdı.

 

"Onun iyi olmasından başka isteğim yok." Dedim emin bir sesle. "Olacak."

 

Koridorda gözlerimi gezdirdim. Lavin'in doktorunun yanımıza yürüdüğünü gördüğümde, doktora doğru bir adım attım. "Bir sorun mu var?"

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Laren hanımı almamız gerek. Daha fazla kardeşiyle aynı ortamda bulunması sağlıklı değil." Başımla onayladım. "Benim girip alma şansım var mı?"

Doktor başıyla onayladı. "Fakat Laren hanım gibi giyinmekle uğraşmayın. Hızlıca alıp çıkacaksınız, maske takmanız yeterli. Lavin'in en ufak bir mikrobu bile kapmaması gerek."

Hızla onaylayarak hemşirenin yanına gittim. İlk önce maskeyi taktım. Fakat içim pek rahat değildi. Hızlıca doktorun sistemde işlem yapmasıyla, yoğun bakım odasına geçtim. Laren Lavin'i öyle sıkı sarmıştı ki, onun yanından koparmak istemiyordum.

Yavaşça yanlarına yürüdüm. Laren'in koluna dokundum. "Laren.." diye fısıldadım. Fakat bir şey değişmedi. Bedenini kendime doğru çevirdim, ve Laren'i kucağıma aldım. Lavin'i kontrol ettim. Laren Gözlerini araladığında bir şeyler mırıldandı uyku sersemiyle.

Hızla kapıyı açıp çıktım. "Lavin.." diye mırıldandığında, hastanenin kıyafetleri giyip çıkarmak için ayrılan odasına girdim. "Daha fazla kalamayacağını söylediler." Dedim ona bakmadan. Oturmak için ayrılmış koltuğa oturdum. Laren doğrularak dizimde durdu.

Ona baktığımda bakışlarının çok masum olduğunu fark ettim. Uykusundan uyanınca bile çok güzeldi. İkj önce saçlarında olan tek kullanımlık olan boneyi çıkardım. Dünyanın en güzel rengi olduğunu düşündüğüm kehribar rengi saçları, omuzlarına döküldü.

Gözlerini kapatmıştı. Yorgun olduğu belliydi. Geceleri tam anlamıyla uyuyamıyordu. Kalkıp geziniyor, sonra tekrar uyuyakalıyordu. Elimi izin almadığım için rahatsız olsamda, beline doğru uzattım. Üstünde olan ameliyat önlüğünün iplerini çözdüm, kollarından çıkardım.

Üstünde hâlâ sabah giydikleri vardı. Sonrada maskesini çıkarttım. Kendi maskemi çıkarıp kenara koyduktan sonra, saçlarını geriye attım.

"Uyumak ister misin?" Diye mırıldandım. "Annemi bul İzel. Lütfen." Diye fısıldadı gözlerini açmadan. Annesiyle tehtit ediliyordu. Çok can yakıcıydı.

"Bulacağım.." dedim söz verir gibi. "Lavin çok sayıklıyor 'Anne' diye. Hızlı bul onu."

Kendisi için değil, Lavin için annesinin gelmesini istiyordu.

Gözlerini araladı. Bana baktı yorgunca. Ne yapacağımı bilemedim, fakat ona bakmaya devam ettim. "Hava almak ister misin?"

 

Başıyla onayladı, dizimden kalktı. Peşinden bende kalktım. Terasa yürürken aklından neler geçiyordu bilmiyorum ama çok düşündüğü kesindi.

 

Belkide kendisini suçluyordu.

Haksızlıktı bu.

Ben ondan gelecek her şeye razıydım.

 

Terasa çıktığımızda, bekledim. Laren ilerledi. Terasın etrafı kısa, geniş çite benzer bir şekilde duvarlarla çevriliydi. Bir insan kısa olan bu duvarın üstüne çıkıp, oraya oturabilirdi. Hatta çıkan insan çok rahat atlardı. Yavaşça duvarın üstüne çıktı.

 

Atlamayacağını bilerek izlemeye devam ettim. Yavaşça eğilerek oturdu. Önünde tüm şehir vardı. Fakat çok hareket etmemesini diledim. Önü, boştu. Düşerse diye endişe ettim.

 

Yanına ilerledim ve bende oturdum. "Çok hareket etme." Diye mırıldandım. Uzaklara bakarken bir müddet sustu. Bir sigara yaktım, içime çektiğim dumanın beni zehirleyecek olmasını umursamadım.

 

"Çok sigara içiyorsun." Dedi kısık sesiyle. "Annem gibi."

 

Omuz silkerek içmeye devam ettim. Duman ona gelmesin diye, büyük çaba sarf ediyordum. "Bir soru sorabilir miyim?"

 

Şehri izlemeye devam ettim. "Evet, sorabilirsin." Dedim. "Annen yaşıyor mu?"

 

Annesi hakkında delicesine endişe ettiğinin farkındaydım. "Hayır."

 

"Neden?" Soruları bitmeyecekti.

 

"Öldürüldü."

 

Hafifçe gülümsedi. Bu sevinç gülümsemesi değildi. Acı içinde gülümsüyordu.

 

Elini saçlarına geçirdi. "Annem kurtulsun isterdim." Diye mırıldandı. Kaşlarımı çattım. "Laren, annen ölmedi."

 

"İzel, annem öldü."

 

Annesini kurtaracağımı söylersem inanır mıydı bana? Gerçi,

 

Ben daha kendi annemi kurtaramamıştım.

 

"Benim annem dört yıldır ölü. Benim annem babam gittiğinden beri yaşamıyor. Ben annemin varlığını yıllardır hissedemiyorum."

 

Sesi isyan edercesine çıkıyordu.

 

"Ben, annemi Lavin için gelmesi dışında görmüyorum."

 

Ki son bir kaç gündür bu sebepten dolayı da göremiyordu.

 

Yavaşça yutkundum. Burnunu çektiğini fark ettiğimde, elimde olan ceketi, ona doğru uzanarak sırtına attım.

 

"Ama annen bir şekilde yaşıyor Laren." Diye mırıldandım kısık sesimle. "Annem öldü diyorsun ama, annenin gerçek anlamda ölmediğini biliyorsun."

 

Gözlerini kapattı. "Sadece çok karışık hissediyorum."

 

Başımla onayladım. "Babam hakkında bir şey hatırlamıyorum. Neden gitti babam? Bilmiyorum. Ben son bir kaç yıldır ne yaşadım? Bilmiyorum."

 

"Belkide keşke unutsam dediğin şeyleri hatırlamamak daha iyidir."

 

Sözlerimle gözlerini açtı. "Ben.. sana bir şey söyledim. Ve sen onu tamamladın." Dedi düşünceli bir şekilde.

 

"Tesadüftür." Dedim yüzüne bakmadan.

 

Gecenin karanlığında, bir başımıza öyle durduk.

 

"Seni evime getirmek istiyorum." Laren'e döndüm. Oda bana bakıyordu. "Lavin?" Diye mırıldandı.

 

"Aslında evde tedavi görebileceğini düşünüyorum. Hastanede daha fazla mikrop kapabilir, bu onun için daha kötü. Evde ablam aynı zamanda ikiz çocukları var. Hem onlarla vakit geçirir. Gün içinde kız kardeşim, Larin ve Kubilay, Çağatay, Akgün evde oluyor. Onlarlada tanışırsa belki daha mutlu olur Lavin."

 

Biraz düşündü. "Sana fazla yük oluyoruz."

 

Asla böyle olmuyordu. Benimle kalması için tutuştuğumu bilmiyordu.

 

"Hayır. Asla böyle düşünme." Dediğimde mahçup bir şekilde başını eğdi. "Tamam."

 

Saçlarına beyazlıklar gelmeye başladığında, başımı kaldırdım hafifçe. Kar yağıyordu.

 

"Kar yağıyor.." diye mırıldandı. "Lavin olsaydı, çok sevinirdi." Başımla onayladım. Yerimden kalktım ve oturduğum yerden indim. İlk önce içmiş olduğum sigaraların izmaritlerini çöpe attım. Sonra oturan Laren'e baktım.

 

"İn bakalım." Onaylayarak indi. Yanıma gelip bana baktığında, elimi yanağına koydum. Sonra çektim. "Çok üşümüşsün. İçeriye geçelim hemen." Ceketimi bana geri vermek için çıkarmaya çalıştı.

 

"Hayır. Çıkarma, sende dursun. Ben üşümüyorum." Dediğimde ikna ederek tekrar giymesini bekledim.

 

Giydikten sonra birlikte aşağıya indik. "Sen otur, ben konuşacağım. Olur mu?" Diye mırıldandım. Başıyla onayladı, yoğun bakımın karşısında olan oturma yerine oturdu. Çantasına daldırdı elini.

 

Fakat sanırım bir kaç saat önce çantasında bulduklarından dolayı elini bir anlık çekinerek geri çekti. Sonra hızla çantadan kulaklığını, telefonunu aldı.

 

Bir şarkı açtığını anlamıştım. Gözlerini kapattı, başını geriye yasladı. Bende o sırada yürümeye başladım.

 

Doktor dosyalara bakıyordu. "Doktor bey," Sesim hafifçe yankılandı. Doktor bana doğru döndü. "Buyrun İzel Bey?"

 

"Lavin'in durumunu biliyorsunuz. Mikrop kapması çok büyük olasılık. Hastane ise çok kalabalık ve hasta dolu. İzninizle biz kendi doktorumuzla evde bakmak istiyoruz Lavin'e. Sürekli uyumak zorunda kalıyor burada. Emin olun ki yanımızda olduğunda ona daha iyi davranabiliriz."

 

Doktor bir nefes verdi. "Uyumasını bende istemem ama bedeni çok güçsüz."

 

Başımla onayladım. "Anlıyorum. Ama en azından ablası, ailesi yanındayken daha iyi hissedebilir."

 

Tabii ailesini bulabilirsek.

 

Bir kaç dakika boyunca doktoru ikna etmeye çalıştım. Fakat en sonunda kabul etti. Lavin'in hazırlıklarını yapmaya başladıklarında, Laren'i çok yanlız bıraktığımı fark ettim. Hızla yürümeye başladım.

 

Konu Laren Alin ve Lavin Alin olunca polislere bile güvenmiyordum.

 

Telefonumu çıkarttım, Kubilay'ı aradım. "Efendim İzel?" Diyerek açtı telefonu.

 

"Gitmişsin." Yürümeye devam ettim. "Sen gidince, bende daha fazla durmadım. Bir sorun mu var?" Duraksadı. "Hayır yok. Yarım saat içinde Larin'i, ablamları alıp dağ evine geçin Çağatayla. Akgün gelirse iyi olur. Laren'i eve getireceğim." Hızla onayladı. "Hemen." Telefonu kapattım.

 

Endişe ederek yoğun bakım katına geldim.

 

Fakat hâlâ daha bıraktığım gibi gözleri kapalı oturan Laren, rahatlamama neden oldu.

 

Yanına yaklaştığımda mırıldandığını işittim.

 

"Söylenen hep yalanken, ne baba ne dost sorarken. İstemem hiç, sevme beni ben henüz gençken."

 

Güzelliğine hayran bir şekilde baktım. Saçları hayatımda gördüğüm en güzel renge sahipti. Beyaz teniyle, gerçek olması imkansız olacak kadar güzel görünen bir oyuncak bebeğe benziyordu.

 

Yavaşça yutkunarak yanında durdum, şarkıyı söylemeye devam etti.

 

"Kalbimden nefreti, aklımdan geçmişi, sırtımdan o yükleri al bu gece."

 

Sanki sözleri gerçekten söylüyordu. Sırtından yükleri alabilirdim, hemde sadece bu gece değil. Geçmişini de güldürebilirdim. Fakat kalbindeki o nefreti ben alamazdım.

 

Nefretin oluşmasına neden olan kişi haricinde kimse yapamazdı bunu.

 

Yanına oturdum, ama arkama yaslanmadım. Dirseklerimi dizlerime dayadım, öyle kaldım. Oturmamı anlamış olacaktı ki, kulaklığını çıkarıp benim gibi öne doğru eğildi.

 

"İzel?" Dedi kısık çıkan sesiyle. Ona doğru döndüm. "Gideceğiz."

 

Başıyla onayladı, yorgunca gözlerini kapattı. Bir kolumu sırtına uzattım, sıvazladım. "Teşekkür ederiz."

 

Hafifçe gülümsedim. "Rica ederim."

 

Gözlerine baktığımda masum bakışlarını bana dikti. Fakat hemşirenin sesiyle o tarafa döndük ikimizde. "Lavin uyanıyor."

 

Hızla ayağa kalkan Laren'in peşinden bende kalktım."Giyinmem gerekiyor mu?"

Diye sordu bana bakarak. Başımı iki yana salladım.

 

"Doktor gerek olmadığını, sadece çıkınca söylediği ilaçları içmesini söyledi. Mikroplardan korunmak için, bağışıklığı yükselsin diye." Minettar bir şekilde başını eğerek onayladı. Hızla kapıyı açıp içeriye girdi.

 

Kapıya yaslandım, kollarımı göğsümde birleştirdim. Onları izlemeye başladım. "Abyacım.." ellerini her zamanki gibi uzatıp, gel işareti yaptı Lavin hıçkırarak. Uykulu bir haldeydi, kendine gelmemişti.

 

Laren yanına oturunca hemen kollarına aldı Lavin'i. "Minik tilki," dedi sanki hiçbir şey olmamış gibi. Onun yanında bu kadar güçlü durması, hayran kalmama neden oluyordu.

 

Laren, Lavin'e hiçbir şeyi hissettirmiyordu.

 

"Anneciyim neyede? Ben onu hiç göymüyoyum. Hastaneye yattıyım da geliyordu. Gelmiyor hiç." İç çekti. Çok içli bir şekilde konuşuyordu.

 

'Hastaneye yattığımda geliyordu.' Demişti.

 

Hastane..

 

Yavaşça yutkundum. Laren bir şey söylemedi. Sonra ablasının omuzuna yasladığı başını kaldırıp etrafa baktı, beni gördü.

 

"İşel de gelmiş. Annem niye yok? Özlememiş mi beni?" Yine iç çekti. Laren'in zor durumda olduğunu anlayarak bir adım attım. "Anne gelecek.." diye mırıldandı Lavin'e.

 

"Hep geyecek diyoysun! Hiç gelmiyor!" Diye kızarak kollarından çıkmaya çalıştı Laren'in.

 

Laren ne olduğunu anlayamadan geri çekildi ve hafif bir şaşkınlıkla Lavin'e baktı. "Lavin, özür dilerim..." Diye mırıldandı, ama Lavin kollarını göğsünde birleştirerek başını diğer tarafa çevirdi.

 

"Konuşmak istemiyorum seninye. Yalancısın."

 

Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı, ama göstermiyordu. Ablası gibi saklıyordu yüzünü. Laren bir nefes verdi.

 

"Özlemedin mi beni? Lütfen, biraz sarılalım. Anneme.. haber verdim. İşi bitince gelecek." Dedi Lavin'e bakarak.

 

"Bana ben istemeden yaklaşamaşsın. Konuşmak iştemiyoyum. İşel'le konuşuyum."

 

Laren ayağa kalktı. Ona doğru yaklaştım, başını kaldırmadı. Hafifçe kulağına eğildim. "Sorun yok, eşyaları toplaman yeterli."

 

Lavin'in yatağına oturunca, yüzünü bana doğru döndü. "İşelciğim, annem geymiyoy." Doğrularak bana sarıldığında, çok hareket etmemesi için yaklaştım ona. Saçlarını okşamaya başladığımda, başını göğsüme koydu. "Gelecek.."

 

O sakince etrafa bakarken, konuşmaya başladım. "Şimdi seni bir eve götüreceğim. Burada kalmak zorunda kalmayacaksınız. Orada arkadaşlar var, benim tanıdıklarım var. Hepsi iyi insanlar.." saçlarını okşamaya devam ettim.

 

"Ama ben onlayı tanımıyoyum." Burnumda güler gibi bir nefes verdim. "Ben tanıştıracağım. Olmaz mı?" Düşünür gibi yaptı. "Oyuy."

 

Sonra etrafa baktı, yatakta ayağa kalkarak kulağıma eğildi. "Büyük tilki gelecek mi?"

 

Laren'den bahsediyordu. Her şeye rağmen onsuz yapamayacağını biliyordu. Onun gibi fısıldadım. "Gelecek." Utanarak geri çekildi, başıyla onayladı.

 

Lavin'i dizime oturttum. Dağılmış saçlarını elimde topladım. Çok güzel kokuyordu. Ablası gibi..

"Oyada tilkiyey vay mı?" Dedi merakla. "Kediler var, köpekler var.." heyecanla bana baktı. "Tilkide vardır belki. Senin gibi minik bir tilkiyi görünce.. gelir." Dememle gülümsedi.

Laren'e baktığımda, Lavin'in dediklerine rağmen iyi durduğunu gördüm.

Lavin'i yatağa bıraktım, ayağa kalkıp yanına geldim. Bana başını kaldırıp baktı. "İyi misin?" Diye mırıldandım. "İyiyim."

Götüreceğimiz tüm eşyaları diğer odadan almıştı, Lavin'in üstünü değiştirmek için kıyafet seçiyordu. "Emin misin?" Diye sorarak ısrar ettim.

Omuz silkti. "Belkide Lavin'in dedikleri doğrudur." Duraksadı. "Ben gerçekten yalancıyım."

 

𖣂

Lavin'in çıkış işlemlerini yapmıştık, arabaya geçiyorduk. Laren'in kucağında olan Lavin'e yaklaştım.

 

"Ablan yorgun. Bana gelsen olur mu?" Ablasıyla arası kötü olduğu için, direkt kollarını açtı bana doğru. Lavin'i kucağıma aldım, tek elimi beline doladım. Diğer elime de, bir çantayı aldım.

 

"Ben alırdım.." diye mırıldandı Laren. "Gerek yok, taşıyorum." Yürümeye başladığımızda, Lavin başını omuzuma yaslamıştı. Önden yürüyorduk, Laren arkadaydı.

 

"Ablamla küsmeyi hiç sevmiyoyum." Kaşlarımı çatarak yürümeye devam ettim. "Affet o zaman ablanı."

 

"Ablam yalancı inşanları sevmez. Banada hep uşak duy der. Ama kendişi sürekli yalan şöylüyoy bana." Kendi aklında onlarca şey düşündüğü belliydi.

 

"Ama ablan elinden geleni yapıyor Lavin. Annen gelemedi, çünkü işi var. Bu ablanın suçu değil." Sıkkın bir nefes verdi.

 

"Ama şu an affetmek iştemiyoyum. Annemi iştiyoyum!" Duraksadım. Söyleyecek söz yoktu.

 

Dışarıya çıktığımda, arkama döndüm ve gelen Laren'e baktım. Düşünceli bir şekilde bana baktı. Onu yanıma alarak, arabaya ilerlemeye başladık.

 

Arka kapıyı açtım, Lavin'i çocuk koltuğuna oturttum. Bunu gören Laren, bana baktı. "Bu nereden çıktı?"

 

"Lavin için." Dedim, kemerini bağladım koltuğun ve kapıyı kapattım. Kolumu tuttuğunda ona döndüm. "Efendim?"

 

"Bu kadar uğraşmana gerek yok. Mahçup olup duruyorum." Kaşlarını çatmıştı. Çok... Tatlı görünüyordu.

 

Dikkatimin başka yerlere yöneldiğini fark ediyordum, ama kendimi nereye kadar tutabileceğimi bilmiyordum. Fazlasıyla güzeldi..

 

Sertçe yutkunarak gözlerine baktım. "Sizin güvenliğiniz için her şey değer." Omuz silkti. "Belkide çocuğunundur. Gereksiz yere sorguluyorum zaten."

 

Çocuğumun olduğunu mu düşünüyordu?

 

Yıllardır bir insanda tutuklu kalmış birine bunu demesi içten içe garip geldi.

 

Yanımdan geçip gittiğinde bir nefes vererek yerime geçtim. Arabaya binince, iki kardeşinde konuşmadığını fark ettim. Lavin belli ki inat edecekti.

 

Arabayı çalıştırdım, yola koyulduk. Işıklarda durduğumda, gözüm yine kemerini takmamış olan Laren'e ilişti.

 

Ona gerçekten saçma bir kemer yüzünden yaklaşmak zorundaydım. Yavaşça yana doğru eğildim. Elimi ise kemere uzattım. Başını bana doğru çevirdiğinde, gereksiz yere yakındık. Başımı hafifçe kaldırdım. Dudaklarım saçlarının hizasındaydı.

Nefesi boynuma çarpıyordu.

 

Ve.. bu beni konrtolden çıkarıyordu.

 

İşimi halletmek isteyerek, hızlıca kemeri tuttum. İnce belinin üstünden uzatarak, yerleştirdim. Yüzünde şaşırmış bir ifade vardı.

 

Kızarmıştı.

 

Masum gözleri bana bakarken, sabır dileyerek tekrar kendi koltuğuma yerleştim. 'Unuttum.' demedi önceden yaptığı gibi. Sadece.. yüzündeki o kızarıklıkla sustu.

 

Zaten bu durumda isteyeceğim tek şey susmasıydı. Kendime gelmeyi diledim, çünkü ona bu kadar yaklaşmam şu an hoş değildi.

 

Yolumuz uzundu, kafamın dağılmasını dileyerek bir şarkı açtım.

 

Sezen Aksu- Yalnızca Sitem.

 

Kar yağmıyordu artık. Saat, 03:04 olmuştu. Lavin'e dikiz aynasından baktım. Gözlerini kapatmıştı, büyük bir ihtimalle uyuyacaktı.

 

'Doymadım, doyamadım sevmelere seni ben.' demişti Sezen Aksu. Gerçekten bazen doyamıyordu insan sevmeye.

 

Koyamıyordu kimseyi o kişinin yerine. Bunu ben, hayatımın anlamı olan kişiyi kaybettiğimde anlamıştım.

 

Yola devam ederken, Laren'in dışarıya baktığını fark ettim. Gözleri etrafta geziniyor, öylece insanlara bakıyordu.

 

"Ne var bu kadar dışarıya bakacak?" Dedim yola bakarak. "İnsanlar." Sesi kısıktı.

 

Yüzümü istemsizce, hafifçe buruşturdum. "İnsanların izlenecek bir yanları yok."

 

Başıyla onayladı. "Yok. Sadece iğrençliklerine bakıp, bir kere daha bazı şeyleri fark ediyorum."

 

Yollar boş olduğu için, rahat bir şekilde gitmeye devam ettim. "Yol boş. Neden hız yapmıyorsun?" Bana doğru döndü Laren.

 

İlk önce ona baktım, sonra tekrar yola döndüm. "Arabada olan tek canlı ben değilim." "Tamam." Dedi uysal sesiyle.

 

Dağ evine doğru ilerledik. Yaklaşık yarım saat sonra, üç katlı bir eve gelmiştik. Her taraf ağaç doluydu, evin etrafı çitle sarılıydı.

 

Kısacası bir insanın huzur bulabileceği bir yerdi.

 

Laren'e doğru döndüm. Evin camlarında gezdirdi gözlerini. İçeride yanan sarı ışık, hafif belli oluyordu.

 

"Güzelmiş.." dediğinde hafifçe tebessüm ettim.

 

Arabadan indikten sonra, gelen Kubilay'ı gördüm. "Neyi alıyorum?" Diye sorduğunda bagajı işaret ettim.

 

Laren, arka kapıyı açıp eğildiğinde duraksadı. Onun yerine ben uzanıp aldım Lavin'i.

 

Direkt kollarını boynuma doladı ve gözlerini açtı. "İşel.." dediğinde gülümseyerek eve doğru ilerlemeye başladım Laren'le.

 

"Efendim?" Başını kaldırıp etrafa baktı. "Buyaşı çok büyük. Kayboluysam ne oyuy?" Burnumdan bir nefes verdim güler gibi. "Kaybolmazsın ki. Ben varım, bulurum seni."

 

Birlikte evin bahçesine girdik. Geniş bir bahçesi vardı. Kış bahçesi güzel görünüyordu. Laren çekinerek verandaya ilerledi, kapıyı tıkladı. Bende yanında durdum, sessizce konuştum.

 

"Çekinmene gerek yok." Omuz silkti. "Mahçup hissediyorum." Hafifçe gülümsedim, kapı açıldı.

 

Açan kişi ablamdı. Sarı kısa saçlarını güzelce şekillendirmiş, üstüne kazak ve pantolon gitmişti. Yüzünde olan canlı gülümsemeyle bize baktı. "Hoşgeldiniz."

 

Laren zoraki gülümsedi, birlikte içeriye geçtik. Laren kendi ayakkabılarını çıkarttı, ardından kucağımda olan Lavin'in ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu.

 

Kucağımda olan Lavin'e uzandığında, "Alacak mısın?" Dedim.

 

"Almayayım mı?"

 

"İstersen alma."

 

"Alayım."

 

Kucağımda olan Lavin'i aldı. Lavin meraklı bakışlarla etrafa göz gezdirdi. Ayakkabılarımı çıkarttım, ablama baktım.

 

"Laren bu ablam Asena." Elini uzattı, sıktı. "Bende Laren. Memnun oldum." Hafifçe gülümsediğinde ablam büyük gülücükler saçıyordu. Lavin ablama baktı.

 

"Çok tatlısın sen.." demesiyle Lavin gülümsedi. "Teşekküy edeyim." Ablam bir adım attı. "Adın ne?" "Lavin."

 

"Bende Asena. Memnun oldum Lavin." Lavinde çekinerek başını salladı. Ablam çocuklarla hep iyi anlaşırdı, onları çok severdi.

 

"Gelin hadi! İçeriye geçin, soğuk burası." İçeriye doğru ilerledim. Arkadan kapı açılınca, üşüdüğü için söylenerek eve giren Kubilay'ı duyuyordum.

 

Laren'le evde ilerledik. Kapının sağ tarafında mutfak, sol tarafında merdivenler vardı. Kapının karşısı, direkt büyük salona çıkıyordu.

 

Laren'le salona girdik. Çağatay, Akgün, Kubilay, Larin, Alina ve Aren oradaydı. Yerde ise, Alaca ve Arden vardı. İsim benzerliği çok olduğu için, bunları Laren'e nasıl anlatacağımı düşündüm.

 

Çağatay ve Kubilay'ı biliyordu. Bu yüzden Akgün öne atıldı. Siyah saçları dalgalı ve dağınıktı. Bedeni yapılıydı, omuzları genişti. Altında bol bir pantolon, üstünde gömlek vardı. "Akgün ben, İzel'in arkadaşıyım." "Bende Laren."

 

Fakat ona eğilip mırıldandım. "Hepsi seni tanıyor. Açıklama gerek yok." Başıyla onayladı bana bakarak. Sonra önüne döndü.

 

Larin aynı ablam gibi gülümsedi. Saçlarıda ablamın ki gibi, sarıydı. Dalgalı uzun saçlarını serbest bırakmıştı. Üstünde üşüdüğüne emin olduğum, ama güzel göründüğü için çıkarmadığını bildiğim bir crop vardı. Altında ise mavi kot pantolonu.

 

"Ben Larin. İzel abim, Asena ablam oluyor. Evin küçük çocuğuyum yani. Seninle isimlerimizde benziyormuş.. çok güzelsin. Saçların doğal mı? Bildiğin kehribar rengi." Bir anda fazla şey söylemesiyle "Larin, nefes al abiciğim." Dedim ve nefes vererek sustu. Bu hareketi, Çağatay'ı güldürmüştü.

 

Kızıl saçlarıyla tam bir bela gibi görünen Alina aynı Laren gibiydi. Zorla gülümsüyordu. Fakat bunun Laren'le alakası yoktu. Yapısı böyleydi. Onunda üstünde Akgün'le uyumlu bir kombin vardı. Birbirlerini tam bulmuşlardı.

 

"Ben de Alina. Akgün'ün kız arkadaşıyım, İzel'in de arkadaşı."

 

Herkes tek tek kendini tanıtınca, Aren boğazını temizledi. Siyah saçları kısaydı, üstünde tişört ve pantolon vardı. "Laren.. bende Aren. Asena'nın eşiyim." Yerde olan iki küçük çocuğu gösterdi. "Bunlarda çocuklarımız. İkizler, Alaca ve Arden."

 

İsimlerini duyan Alaca ve Arden bana doğru baktı. Gülümsediler. Alaca annesi gibi sarı saçlıydı. Beyaz teniyle, yanaklarının kızarıklığıyla çok tatlı duruyordu.

 

Arden ise, babası gibi siyah saçlı ve koyu tenliydi. Çok efendi bir çocuktu. Saygısından küçük olmasına rağmen şaşmazdı.

 

Lavin'i Laren'in kucağından aldım. Bana doğru yürüdüklerinde, hafifçe dizlerimin üzerine çökerek onlarla aynı hizaya geldim, Lavin'i yere bıraktım.

 

"Sende kendini tanıt Lavin." Dedim ona bakarak. Herkesi öğrenmeye çalıştığı belliydi. "Ama şem beni tanıyoysun."

 

"Fakat onlar seni tanımıyor. Benimle tanıştığın gibi, kendini tanıt yine. Olur mu?" Kaşlarını çattı. Sonra salonda olan kişilere göz gezdirdi. "Bende Lavin. Ablamın kardeşiyim."

 

Herkesten bir gülme sesi çıkınca, çekinerek başını eğdi. Alaca koşarak yanımıza geldi. "Meyaba Lavin. Ben Alaca." Lavin gülümsedi, ardından Arden konuştu.

 

"Bende Arden. Alaca'yla kardeşiz." Arden daha olgun bir çocuktu. Üçüde yan yana çok tatlıydı. Onlar oyun oynama kararı alınca, hepimiz yerleştik ve sonra uzun bir sohbete giriştik.

 

Yarım saat sonra, herkes salonda duruyordu. Alaca ve Arden kendi oyun odasına götürmüştü Lavin'i.

 

Ablam Laren'e baktı. "Larenciğim, biliyorsun saat fazla geç. Sabah olacak. Biz sizin için uyumadık, çocuklarda uyumak istemedi. Fakat Lavin'in uyku saati kaçar dersen, yatağını yapabiliriz."

 

Laren başıyla onayladı. "Gerçekten çok teşekkür ederiz, sizide gece saati evinizden dışarı çıkarttık. Lavin büyük bir ihtimalle uyumak ister. Ama ben onunla yatarım, iki yatak yapmayın lütfen. Sorun olmaz."

 

Ablam onayladığında, ikiside kalktı. Fakat ben Laren'i kolundan tuttum. "Ben yardım ederim, otur." başını iki yana salladı. Fakat ablam, "Laren, lütfen canım. Biz hallederiz." Dediğinde mahcup bir şekilde onayladı, yerine oturdu. Ablamla birlikte yukarıya çıktık. Odaya girip kapıyı kapattığımızda, yatağı açtım.

 

"Hatırlamıyor mu hiç İzel?" Dedi ablam yıkılmış bir sesle. Yavaşça yutkundum, yatağı hazırlamaya başladım. "Hatırlamıyor abla."

 

"Nasıl hatırlamaz? Hepimiz baştan tanıştık bildiğin." Hıçkırdığında, ağlayacak gibi olduğunu anlayarak ona sarıldım. Kollarını bana sardı. Çenemi başına yasladım.

 

"Sen çok üzülüyorsundur." Dedi ağlayarak. Saçlarını okşadım ablamın. "Abla, ben ondan gelecek üzüntüye bile razıyım."

 

Hıçkırarak gülümsedi. "Aşk adamısın."

 

Gülümsedim. "Onun sayesinde." Ablam başını kaldırdı, bana baktı. "Ne düşünüyorsun onu görünce?"

 

Bir nefes verdim. "Tarif edebileceğim bir şey değil.." duraksadım. "Onu görünce yaşıyormuş gibi hissediyorum abla."

 

𖣂 

 

Laren içeride otururken, Lavin yanına gelip dizine yatmıştı ve orada uyuya kalmıştı. Şimdi birlikte, yukarıya çıkıyorduk.

 

Kucağımda olan Lavin'e baktım. Uyurken çok tatlı görünüyordu.

 

Odanın kapısını açtıktan sonra, kucağımda olan küçük bedenini yatağa yatırdım, üstünü örttüm. Arkama dönmemle direkt çarpıştığım bedeni belinden tuttum.

 

Karanlık olduğu için görememiş, arkamda olan Laren'e çarpmıştım. Yüzlerimiz yakınken, yüzüne düşmüş olan saçını geriye attım.

 

"Ben Lavine süt getireceğim." bir adım atıp aramızdaki mesafeyi hiçe indirdim.

 

Durdurmam lazımdı kendimi.

 

Ama lanet olasıca duygular, durmuyordu.

 

"Zahmet olmasın diyeceğim ama," duraksadı. "Oda çocuğunundur herhalde."

Dişlerimi sıkarak Laren'in yanağına koydum elimi. Çenesini tutarak kendime çektim. Fazla cesur bir şekilde duruyordu, gözlerini gözlerime dikmişti.

"Sizinle ilgili olan hiçbir şeyin bana zahmet olmayacağını söylemiştim." Diğer elimle saçlarını geriye attım tekrar. "Ama bilmek istiyorsan,"

Gözlerim yüzünde gezindi. "Bir çocuğum yada eşim yok Laren." Yanından geçtim, odadan çıktım.

İstemsizce yumruklarımı sıkıyordum. Bu cesur ve meraklı hallederinin sonu... İyi değildi.

Bir kaç dakika sonra, yukarı tekrar çıktığımda kapıyı tıklayarak girdim. Laren yatağa yatmıştı, Lavin'e sarılıyordu. Belli ki uzak kalmak onu paramparça etmişti.

Geceleri kalktığında süt içiyordu Lavin. Bunu fark etmiştim. Başucunda koydum ilk önce elimdeki bardağı. Sonra yatağa eğilerek ikisindede göz gezdirdim.

İçimdeki hisler, yanlarına yatmaktan yanaydı. Ama elbette böyle bir şey yapamazdım.

Laren benim hakkımda sadece iki günlük şeyler hatırlıyorken yapamazdım.

Bir an için unutmamış olmasını diledim.

Bizi unutmasaydı, nasıl olacağımızı düşündüm.

Fakat sonra aklıma, geceleri kabuslarından dolayı sayıklamaları geldi. Babası gittiğinde hastanelik olduğu.

Kubilay haklıydı.

Nisyan bazen nimetti. Özellikle Laren için en büyük nimet; nisyadı.

 

_

 

Merhabaa!

Diğer bölümlerden daha uzun olan bir bölümle geldim.

Sanırım İzel'in ağzından yazmaya ihtiyacım varmış.Buna devam edeceğim.

Yakında biliyorsunuz ki örgüt balomuz var. İlerleyen bölümlerde okuyacağız.

Yazım yanlışı, devrik cümle olduysa kusurs bakmayın.

Beğendiyseniz destek vermeyi unutmayın, görüşmek üzere!

 

Bölüm : 26.11.2024 08:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...