
•••
"Kabus görürken, hayal kuramazsın."
-Murat Menteş

İnsan bazen çok sıkışıyordu.
Kaçmak istiyor, ama onu zincirlere vuran şeylerden kurtulamıyordu.
Ve benim her yaşadığım, her geçen gün bir zincir daha takmıştı bedenime. Kurtulmaya çalıştıkça, kurtulmayı umut ettikçe kendimi hep daha dipte bulmuştum.
Zira, bedenimde geçmişin kalıntıları varken kaçmak yalnızca kendimi kandırmaktan ibadetti.
Yalanlar söylediler, her geçen gün insanlara güvenimin kırılmasına neden oldular.
Kimi zamanda, her gece sıçrayarak uyanmama neden olacak kabusların baş aktörü, aktrisi oldular.
Küçükken sürekli bir oyunda, baş rol olmak isterdim. Çünkü çoğu olay o karakterlerin başına gelirdi. Bende hep bunu umut eder, severdim.
Ama bana kimse şimdi baş rolü olduğum bu hayatta, tıpkı oyunlarda olduğu gibi masum şeylerin olamayacağını söylememişti.
Hayatımın kayacağını, tek umudumun kardeşim olacağını kimse söylememişti mesela.
Koşuyordum.
Neden koştuğumu bilmiyordum, ama koşuyordum.
Belkide yalnızca kaçmak istiyordum. Geçmişten, gelecekten, olanlardan ve olacaklardan. Hepsinden oluşan korku, beni kaçmaya itiyordu.
Lakin kimse kaderinden kaçamazdı.
Bunu bilerek evimde kalıyorum. Bir adam umut dolusu kollarını bedenime sarıyor, asıl evin burası olduğunu gösteriyor bana.
Sonra elleri boynuma ulaşıyor. Bir zinciri yerleştirerek, dört yapraklı yoncanın olduğu kolyeyi takıyor boynuma. Gülüşünü kulaklarımda, tok sesini boğuk bir şekilde dört bir yanımda hissediyorum.
Huzur dolusu kollarını, en güzel lütuf misali, mis kokan saçlarını okşuyorum.
Kolyeyi tutuyor diğer elim. Boğuk sesi kulağıma, "Şans getiren şeyleri seviyor musun bilmiyorum ama, sana yakışacağını düşündüm." Diye fısıldıyor.
Başımı gülümseyerek geriye attığımda o kişiye bakıyorum. Fakat yüzü bulanık olan bu kişinin, İzel'den başkasının olmadığını anlıyorum.
Kaşlarımı çatıyorum. Anlam vermek isteyerek, dudaklarımı konuşmak için aralıyorum.
Fakat yavaş yavaş sise benzer bir dumanda yok olan İzel'e şaşkınlıkla bakarak bir adım atıyorum sonra.
Ardından attığım adımla düşüyorum.
.
Sıçrayarak uyandığımda, ter içinde kalmıştım. Bir nefes vererek, yatakta oturur pozisyona geçtim.
Nefeslerimi düzenlemeye çalışırken etrafıma bakındım. Sabah oluyordu yavaş yavaş. Elimi boynuma götürdüm, zinciri tutarak dışarıya çektim.
Başımı eğip baktığımda, gördüğüm kolye rüyamdakiyle aynıydı.
"Aklın sana oyun oynuyor Laren." Diye fısıldadım kendimi inandırmak isteyerek.
Bir nefes verdim, elimi saçlarıma geçirdim. Başımı yan tarafıma çevirdiğimde yatan Lavin'i gördüm. Korkunç özlemiştim onu.
Kendisine dokunmama izin vermiyordu, çünkü bana kırgındı. Haklıydı da. Kolumu beline sardım, otururken başını göğsüme yasladım. Saçlarını okşamaya başladım.
"Özür dilerim." Diye mırıldandım. "Ama inan ki bende ne olduğunu bilmiyorum Lavin." Bir mefes verdim, duraksadım. "İnsanların hepsiyle baştan tanışıyor gibiyim. Bitmeyecek bir oyun sanki hayatım."
Hafifçe gülümsedim. "İzel iyi birisi. Hemde fazlasıyla. Aslında ona hemen güvenmek istemiyorum, ama.." başımı kaldırarak tavana baktım.
"Sanki hep buradaydı gibi hissediyorum."
Bir müddet böyle bekledikten sonra, yataktan çıktım. Kendime yatağın karşısında olan aynadan baktım. Rengim her zaman ki gibi soluktu, kehribar saçlarım dalgalı bir şekilde omuzlarıma dökülmüştü.
Üstüme yatmadan önce bol, gri bir eşofman ve siyah uzun kollu tişört giymiştim. Değiştirmek istemediğim için, kapıyı açtım ve odadan çıktım. Saat geç olduğundan dolayı, yavaş hareketlerle merdivenlere ilerledim.
Aslında burası evim değildi, odadan çıkmam pek doğru değildi. Fakat hava almaya ihtiyaç duyuyordum.
Küçük adımlarla merdivenlerden indim. Kapıya geldiğimde etrafa bakındım ama anahtarı göremedim. Umursamayarak kapıyı açtım, dışarıya çıktım.
Arkamda yavaşça kapattım kapıyı. Hızla bahçeye çıktım. Hava fazlasıyla soğuk olduğu için, keşke üstüme bir şey alsaydım diye düşündüm.
Aeka bahçeye ilerlerken, saçlarım uçuşuyordu. Ellerimi eşofmanın cebine atarak ısıtmaya çalışırken, arka bahçede olan koltuk takımında oturan kişiyi fark ettim.
İzel'di.
Şarkı dinliyordu. Yanına bir adım daha atınca, şarkı seslerini duymaya başladım. "Annem babana benzeme diye uyardı beni, babam bana benzediyse sorun zaman dilimi."
Mırıldanmaya devam ederken, ilerledim. Gözlerini kapatmış, başını arkaya atmıştı. Bir ayağını titretirken üstündeki kısa kollu tişörte rağmen oldukça normal duruyordu. Üşümüyordu.
Yanına geldiğimde şarkının bitmesiyle boğazımı temizledim. Gözlerini araladı, bana baktı. "Sâhirler birbirlerini bulmuş."
Çekingen bir tavırla gülümsedim, yanına ilerledim. Koltuğa ona doğru bakacak şekilde oturdum. "Anneni dinledin mi?"
Bakışlarını benden çekti, yutkunarak etrafa baktı. "Bilmiyorum."
Açtığım konunun ne kadar iğrenç olduğunu fark ederek değiştirmeye çalıştım. "Neden uyumadın?" Omuz silkti. "Uyku tutmadı."
Başımla onayladım, etrafa bakındım. "Bende kabus gördüm." İzel'i kaybetmek kabus gibi gelmişti. Başını bana doğru çevirdi ama ona bakmadım.
"Anlıyorum seni." Dediğinde başımla onayladım. Sonra konuşmaya devam etti. "Saçma şeylerden korkuyorsun, sevdiğini kaybediyorsun."
Zaten yeterince insanları kaybetmiştim. Bu kabusta da İzel'i mi kaybetmiş oluyordum?
Ona dönüp baktığımda gülümsedi hafifçe. "Senin yerine ben göreyim." Başımı iki yana salladım. "Görme."
Elini bana doğru uzattı, belime koydu. Beni biraz kendine yaklaştırdı. "Üşüyorsun. İçeriye geç." Başımı umutsuzca yeniden salladım. "Anahtarı almadım."
"Bende." Dediğinde hafifçe sırıttım, "Dokunabilir miyim?" Diye sordu. "Hmhm.."
Beni kendine çektiğinde, kollarını bana sardı. Sonra sırtımı, kollarımı sıvazlamaya başladı. "Üşüme diye."
Başımı çekinmeden göğsüne koydum. Uzun zaman sonra, yine huzuru kollarında bulmuştum.
Başımı göğsünden çekmeden kaldırdım. Başını eğip bana baktı oda. Sonra bakışları boynuma indi. "Kolyen.. çok hoş."
Sen aldın onu bana. Unuttum değil mi?
"Hiç çıkartmadım." Dedim anlamasını umarak. Gülümsediğimde iç çekti. "Gülüşünde gizlenmiş tüm yıldızlar."
Çenesini saçlarıma yasladı. "Biraz daha gül de bana, aydınlatsın yıldızlar karanlık gecemi Laren."
Gülüşüm onun için ışık saçan yıldızlar gibiydi..
"Hep mi güleyim?" Yine iç çekti. "Hep güldürsün hayat seni."
Nasıl olurdu bu İzel, ben bu karışıklık içinde nasıl gülecektim?
"Denerim."
"Denersin."
Bir kolunu bedenimden çekti. Sonra bir kenara uzandı. Eline aldığı battaniyeyi, üstümüze örttü. Gözlerim kapanıyorken, fısıldadı. "İyi uykular, rüyasız geceler."
Uyandığımda etrafta hafif sesler vardı. Fakat hâlâ aynı şekildeydim. Gözlerimi araladım, karşımda olan çimlerde oynayan üç küçük çocuğa baktım. Bahçede olan, ilerideki masayı hazırlayan insanları gördüm.
Çocukların yaptığı şebekliklere gülen tok sesi işitmemle, başımın İzel'in göğsünde olduğunu fark ederek hızla kaldırdım. Fakat bir elini üstüme koymuş olan İzel'in elindeki bardak ani hareketimden dolayı düşünce, bardağı tutmak isteyerek uzandım. Sehpaya düşen bardak parçalara ayrılınca elime batan cam parçası, geri çekilmeme neden oldu.
İzel aniden yaşanan olayla kaşlarını çatarak beni geri çekti. "Tamam, otur. Ayaklarına batar cam." Beni oturttuğunda ona baktım. "Özür dilerim.. bir an ne oldu anlayamadım.."
Sorun yok dercesine başıyla onayladı. Asena hanım şaşkınlıkla bana baktı. "Hayatım, iyi misin?"
Başımla onayladım. "Özür dilerim." Diye mırıldandım. Oda bunu istemiyor gibi baktı bana, ardından cam parçalarını topladı. Fazla ufalanmamıştı çamlar, büyük parçalardı. İzel Asena Hanım'ın elinde olan parçaları aldı.
"Dikkat et abla sen çocuklara. Ben hallederim, elini kesme." Yerdeki parçaları tek tek topladı ve atmak için içeriye gitti. Şaşkınca bana bakan Lavin, Alaca ve Arden üçlüsüne gülümsedim.
"Sorun yok." Fakat küçük bedenini çimenlerden kaldıran Lavin yanıma koştu. "Elin kanıyor!" Başımı eğip, kucağımda olan kan içindeki elime baktım. Avucumda boydan boya bir kesik vardı.
Elimi arkama attım. Ayağa kalkarken yanıma gelmemeleri için ben onlara ilerledim. "Halledeceğim, sorun yok. Oraya gitmeyin cam olabilir." Dizlerimin üstüne eğildim.
Lavin boynuma sarıldığında beklemediğim bir şey olduğu için, yavaşça yutkundum. Bir kolumu ona sardım. "Lütfen gitme ablacığım.." diyerek hıçkırdı.
Başına bir öpücük bıraktım. "Buradayım." Başını iki yana salladı. "Şana kotü davyandığın için özüy dileyim."
Vicdan azabı çekmesi gerekmiyordu, bu onunla alakalı değildi. Alaca'da bana sarıldı, kolumu onada sardım. Sonra bana gülümseyerek bakan Arden'e gülümsedim.
Arden büyük bir olgunlukla yanımıza geldi. "İzel dayım hemen iyileştirir." İkiside başını kaldırıp umutla bana bakınca başımla onayladım.
Arden bahçeye gelen İzel'e koştu. "Dayıcığım, Laren ablayı iyileştirir misin? Kardeşim ve arkadaşım üzülüyor." İzel Arden'i kucağına alarak bize ilerledi.
"Bakalım bir. Sonra hemen iyileştireğim." Ayağa kalktım İzel'de Arden'i bırakınca, Arden iki kız çocuğunu oyalayarak bize gülümsedi.
Ona bakarak, "Çok olgun." Dedim. İzel'de başıyla onayladı. "Elini ver." "Efendim?"
Elini arkama attı, gizlediğim elimi aldı. "Bakacağız." Beni de kendisiyle içeriye ilerletti. Geniş, arka bahçeye çıkan bir verandaya bağlanıyordu salon. Verandaya ilerledik, salonun açılan cam kapısından içeriye geçtik.
İlerlerken, yanında durdum. "Ablan tek başına hazırlıyor kahvaltıyı." Dedim kafama takılan şeyi dile getirerek.
"Hayır, Larin ve Alena yardım ediyor." Omuz silktim. "Çağatay, Akgün ve Kubilay ne yapıyor bu durumda?" Salona geçtik. "Onlar Aren'le."
Bir kaç dakika sonra yanımıza Akgün, Alena ve Kubilay geldi. Alena Akgün'le bir konu hakkında konuşuyordu, Kubilay ise bize bakıyordu.
Beni oturttu İzel, ardından getirdikleri ilk yardım setini açtı.
Elini güzelce temizledi, sonra eldivenleri giydi. Elimi alarak yaranın etrafına dokundu. Oldukça dikkatliydi. Ve belirtmeliydim ki..
Çekiciydi.
"Bu kadar hazırlığa gerek yok." Başını iki yana salladı. "Önemli biriyse, daha fazlasına bile ihtiyaç var."
Kendimi toparlamak istercesine boğazımı temizledim. "Acıyor mu?" Sorusuyla, "Hayır." Dedim. Hissetmiyordum.
Uzun zamandır her anlamda bir şey hissetmiyordum zaten. Ne fiziksel, ne de ruhsal.
Başını kaldırıp bana baktı. "Hisset artık Laren." Ne demek istediğini anlayamayarak ona baktım. Gözlerinde kayboluyor gibiydim.
Yüzünü yaklaştırdığında geri çekilmedim, fakat ne yaptığını fark eder gibi bir nefes verdi. Gözlerine baktım. "Bu masumlukta olan bir insan, böyle iğrenç bir dünyada olmamalı." başını yarama eğdi.
Elimdeki yarayı okşar gibi kontrol etti. "Temizleyeceğim, acıyabilir." Başımla onayladım, pamuğa batikon döktü.
Ardından pamuğu avucuma yavaşça sürttü. Ani yanmasıyla bir nefes verdim, fakat sonra alışkın olduğum acıyla normalleştim. Güzelce yarayı temizlemeye başladı.
Üfleyerek, acının azalmasını bekledi. En son tüm kanları temizlediğinde elimde olan çiziğe baktım. Aslında pek çizik değildi. Derin bir şekilde kesmiştim.
Küçükken de her gün düşüp gelirdim. Diğer çocuklar gibi çokta harektli değildim aslında. Hep düşündüklerim, çözmeye çalıştıklarım olurdu içimde.
Fakat hayat tıpkı okulun bahçelerinde koşarken defalarca düştüğüm gibi, yerle bir etmişti beni.
Lakin hayatın döngüsü belli ki buydu. Zorluk her zaman olacaktı.
Gözlerine baktım çekinerek. Diğerleri kendi aralarında konuşurken yine yüzüme eğildi. "Hissetmediğin yara bu mu?"
Yutkunmamla, içten içe pek çok mesaj vermeye çalıştığı bakışlarını avucuma döndürdü. "Dikiş atmam lazım, kanıyor."
"Gerek.." beni susturdu. "Gerek olduğunu bilecek kadar eğitimim var Laren." İşine daha fazla karşı çıkmak istemeyerek sustum. Onu sinirlendirmiştim ama nedenini anlayamadım.
"Sinirli misin?" Dedim naif bir sesle. Elimde olan yarayı tekrar okşadı. Büyük bir ihtimalle camın kalması ihtimalini kontrol ediyordu. Ama okşuyor gibiydi..
"Sana kızmam ki."
Malzemelerini güzelce temizlemeye başladı, "Kubilay, dikiş atacağım. Siz kahvaltıya başlayın." Dedi gür sesiyle.
"Tamam." Dedi Kubilay. Kendisi masaya geçerken, salonda bir köşede olan Akgün Alena'yı kendine çekti. Sonra alnına bir öpücük kondurdu, birbirlerine sarıldılar.
Az önce konuşulan konunun kavga olduğunu anlamıştım. Ama belliki ateşi kızdıranda, söndürende kendileri oluyordu.
"E hadi!" Diyen Asena Hanım'ın neşeli sesi yankılandı.Bunun üstüne herkes, bahçede olan masada kahvaltısını yapmaya çekildi. Bakışlarım etrafta gezindi. Sanırım gerçekten evde gibi hissediyordum.
Sesini işitmemle ona döndüm. "Acıyacak." Başımı iki yana salladım. "Sorun yok." Elimi tuttuğunda yapamıyor gibi geri çekildi.
"Uyuşturmam senin için daha iyi." Diyerek yerinden kalktığında kolunu tuttum. "İstemiyorum, lütfen." Başını yana yatırdı. "Ama neden?"
Başımı ard arda salladım, "İstemiyorum. Dayanırım."
"Canını yakmak istemiyorum dedikçe, birde uyuşturma diyorsun bana." Sustum, konuşmadım.
İnsan bedeni, aldığı bir acıyı ona unutturmuyordu. Bu acıyı hatırlayarak, bu anlarıda hatırlamak istedim.
Onu zor durumda bırakmama rağmen yerine oturdu. Elimi tutarak başladığında, ilk an acıyla inledim. Dikişleri atarken, elimi üstünde olan tişörte uzattım, onu tuttum. İlk elime gelen şey o olmuştu.
"Özür dilerim." Diye tekrarladı. Dişlerini sıktığı, gerilen çenesinden belli oluyordu. "Ben yaralarını sarmak için bile canını yakmaya kıyamazken, sen gel kendine zarar ver." Duraksadı. "Böyle devam et."
Dikişleri çok muntazamdı. Canımın az yanması için daha hafif davrandı.
Daha önceden de dikiş atılmıştı, fakat böyle hissetmemiştim. Önceden de çok acımamıştı, fakat biraz olsun bir şeyler hissedebiliyordum.
Şimdi ise tek hissettiğim, sadece en başta olan sızıydı. Gerisi yoktu.
"Dikiş atmayı nereden biliyorsun?" Diye sordum. "Sağlık okudum." Son dikişleri atarken, neden sağlık alanında çalışmadığını merak ettim.
Dikişi attıktan sonra, rahat bir nefes verdim. Elime birde sargı bezi sardı. Sonra belimden tutarak beni ayağa kaldırdı. "Sen git, yemeğini ye güzelce. Duşa gireceğim ben." Başımla onayladım. "Teşekkür ederim." Salondan çıkarken, son kez bana baktı. "Yemeğini ye Laren."
Bir kaç saat sonra herkes dağılmıştı. Ben ise Asena hanımla, mutfaktaydım. İzel, Akgün, Çağatay, Kubilay ve Aren Bey dışarıya çıkmıştı.
"Asena Hanım, yapabileceğim bir şey var mı?" Diye mırıldandığımda yüzündeki büyük tebessümle bana baktı. "Hanım dememen olabilir. İster abla, ister Asena de."
Başımla onaylayarak gülümsedim. "Kahve içer misin?" Diye sorduğunda "Olur." Dedim.
Birlikte kahve hazırlarken konuşmaya başladı. "İzel'le anlaşıyorsunuz değil mi?" Duraksadım. "Evet, anlaşıyoruz. İzel.. çok iyi birisi. Herkesle anlaşır gibi. Fark ettim ki, hepiniz öylesiniz. Fakat İzel bana gerçekten çok yardımcı oldu. Hakkını nasıl öderim, bilmiyorum."
Gülümsedi. "İzel öyledir. Kimseye arkasını dönmez. Çok olgundur, bilinçlidir, akıllıdır.."
Tüm dediklerinde haklıydı. Hatta İzel dahasıydı.
"İzel senin yanında gerçekten mutlu." Öyle miydi? "Annemden sonra, ona bizden başka yakın insan yoktu. Sana karşı böyle olması hepimizi şaşırttı aslında."
İzel yeni tanıştığı bir insana kolay kolay güvenmezdi. Bu kişiliğinden çok belliydi.
Annelerini sorup sormamak arasında gidip geldim.
"Anneniz.." diye söze başladığımda, hazır olan kahveleri alarak bahçeye yürümeye başladık. "Annem öldürüldü." Dedi Asena Abla İzel'le aynı cevabı vererek.
Bahçede olan takıma oturduk. Hava hafif rüzgarlıydı. "Annem, İzel gençken öldü. Normal bir çocuktan böyle bir dönemde üzülüp ağlamasını bekler insan. Annesi öldü çünkü. Ama öyle değildi. Ben çok üzüldüm, yıkıldım. Annemin her halini gördüğüm için kendimi sürekli o zamanlarda buldum." Başını eğdi.
"Üç kardeşime bakmak bile çok zor geldi. Hiç bir şey yapmadım. Sadece günlerce odamda geçirdim hayatımı. Belkide yaptığım en kötü şey, böyle bir dönemde kaçmamdı." Acıyla sırıttı. "Üç kardeşimi de bırakmamdı. Birisini böyle olmak zorunda bırakmamdı."
Birisi İzel'di, böyle olmak ise o yaşta hepsinden duygusuz, olgun, kardeşlerine sahip çıkmasıydı.
"İzel bu dönem hem bana, hem iki kardeşine annelik yaptı. Olmayan babamızın varlığını hissettirdi. Dört kişi bir evdeydik. Ama yaşıyor gibi görünen tek kişi İzel'di. İçten içe belkide onlarca kez yıkıldı, ama hiç sesini çıkartmadı" Dediğinde yavaşça yutkundum.
İzel erken yaşta büyümüştü.
Zorunda kalmıştı.
"Larin dışında bir kardeşiniz daha mı var?" Diye sordum. Toplam dört kardeş olduklarını söylemişti. "İzel'den bir yaş küçük olan kardeşimiz var, Ezel. Ama Ezel babasıyla."
Babası.
Babaları neredeydi o zaman, neden bu üç çocuğunu burada bırakıp sadece Ezel'i almıştı?
Destek olmak istercesine, elimi omuzuna koydum. "Böyle olduğunu bilmiyordum, özür dilerim.. Ayrıca hayatımda gördüğüm en iyi ablasın. İnan ki, hepsinin en büyük şansı sensin." dediğimde başını iki yana salladı.
"Seninle alakalı değil bir tanem. Artık.. bir şey hissetmiyorum bu konu hakkında. Nötr duygular besliyorum. Fakat iyi bir abla olduğum konusundada emin değilim."
Hafifçe gülümsedim. "Bende sana ailemden bir şeyler anlatmak isterdim." duraksadım. "Fakat hiç birşey bilmiyorum."
Hatırlamıyordumda.
"Fazla soğuk birisiyim, farkındayım. Nasıl cevap vermem gerekiyor, ne demeliyim bilmiyorum. Tepkisizim ve bu konu için özür dilerim."
Elini elime koydu Asena abla da, bana destek vermek istercesine. "Sen soğuk değilsin Laren. Sadece insanlar senin hislerini umursamamış, sende duygusuzlaşmışsın."
Gerçekler yüzüme ayaz gibi çarpınca, bir nefes verdim. "Kardeşine anne olmuşsun, ona hiçbir şey belli etmemek için dört dönüyorsun."
Elimi sıktı. "Senin derdinden en iyi İzel anlar."
Hafifçe gülümsedim, gülümsedi. "Ben çocuklara bakayım, hemde biraz Lavin'i seveyim. Hayatımda gördüğüm en tatlı çocuklardan birisi. Saygılı, tatlı.. çok iyi yetiştirmişsiniz."
Karşılık verdim, "Çok teşekkür ederim. Sizde çocuklarınızı çok güzel büyütmüşsünüz. Çok olgunlar, bilinçliler."
Asena abla gülümseyerek yerinden kalkıp içeriye geçerken, telefonumun titremesiyle cebimden çıkarttım.
Bilinmeyen Numara:
Bir sorun var mı?
Kaşlarımı çatarak gelen mesaja baktım.
Laren:
İzel?
Bilinmeyen Numara:
Kayıtlı değil miyim? Darıldım.
Hızla gülerek onu kaydettim.
Laren:
Kaydettim.
İzel:
İyi bakalım, öyle olsun Laren Hanım.
Laren:
Öyle olsun İzel Bey.
Yazdıklarımıza bakarken, gülümsediğimi fark ettim. Yüzümdeki gülümseme solarken de, yavaşça yutkundum.
Uzun zamandır bir insanın mesajlarına gülümsemediğimi fark ettim.
İzel:
Sorumun cevabını alamadım.
Laren:
Ne sordun ki?
İzel:
Nasılsın?
Laren:
İyiyim, sen?
İzel:
İyiyim. Ne yapıyorsun?
Laren:
Asena Ablayla konuştuk biraz. Sen?
İzel:
Anladım, bende işlerle uğraşıyorum. Bir şey demek için yazdım aslında.
Laren:
Nedir?
İzel:
Akşam evdekiler yemeğe çıkacakmış. Evde durup birlikte kalmak mı istersin, yoksa gitmek mi?
Laren:
Çocuklara ne olacak?
İzel:
Onlara aile dostumuz olan Aliye Hanım bakacak.
Bir müddet bu teklifi düşündüm. Açıkçası hasta olacağımın önden belirtisini veren kasıklarımdaki ağrı, oldukça fazlaydı.
Bu yüzden dışarıya çıkmayı pek istemiyordum.
Laren:
Kendimi çok iyi hissetmiyorum. Evde kalsak olur mu? Hem biz bakarız çocuklara. Kimsenin aklı kalmaz.
Ama istersen sen yemeğe gidebilirsin.
İzel:
Güzel. Bende gitmek istemiyordum. Ayrıca sen neredeysen, bende oradayım. Bunu aklında tut Laren. Şimdi anlat bana, neyin var?
Laren:
Ağrım var biraz. Ciddi bir şey değil.
İzel:
İşim biter bitmez geliyorum.
Karşı çıkmama izin vermeden hızla yeni bir mesaj attı.
İzel:
Dinlen, geldiğimde gerisine bakacağız.
Gerek olmadığını söylesem de kabul etmeyeceğini bilerek susma kararı aldım. Bir şey yazmadım.
Başımı telefondan kaldırıp etrafa baktıktan sonra ayağa kalktım.
Lavin, Arden ve Alaca koşarak dışarıya çıktığında gülümseyerek onlara ilerledim. "Ne yapıyorsunuz?"
Lavin merakla başını kaldırdı. "Asena abla dısayda oynayabileceğimizi şöyledi." Başımla onayladım. "Oynayın o zaman siz."
Tekrar oyuna koyulduklarında, yanıma gelen Arden'e baktım. Yaklaştı iyice, sarılı olan elime dokundu. "İyi misiniz?" Diye sordu düzgün bir Türkçeyle.
Başımı eğip, gülümseyerek ona baktım. Saçları dağınıktı, üstünde düzgün bir takım vardı. İzel'i andırıyodu.
"Evet, iyiyim." Duraksadım. "Yardımcı olduğun için teşekkür ederim.."
"Rica ederim. Dikkat et kendine Laren Abla.." Gülümseyerek, kardeşinin ve Lavin'in yanına gitti.
𖣂
Akşamüstü, evde herkes bir koşuşturma peşindeydi. Üstüne siyah bir elbiseyle bana gelen Asena ablaya gülümseyerek baktım.
"Çok güzel olmuşsunuz." Kendi etrafında bir tur döndü. Neşesine tek kelimeyle hayrandım. Küçük çocuklar gibi sevinebiliyordu.
Sonrada üstünde olan bordo elbiseyle gelen Larin, ablasına benzer bir enerjiyle gülümsedi. "Olmuş mu?" Başımla onayladım. "İkinizde mükemmelsiniz."
Larin elimi tuttu. "Bir dahakine senide bekliyoruz o zaman." Sadece gülümsedim. Çünkü bir dahakine kadar burada olabileceğimden emin değildim.
Çalan telefonuyla, odasına yönelen Larin'den sonra Asena ablaya doğru yürüdüm. "Bir şey sorabilir miyim?"
"Elbette Larenciğim." Duraksadım. "Bu çok mu önemli bir davet?" Kaşlarını çattı, bir nefes verdi. "Bizim aile biraz davetleri öneme alır. Bu yüzden böyleyiz." Anladım dercesine başımı eğdim.
Acaba İzel benim yüzümden önemli bir daveti kaçırıyor muydu?
Gerçekten oma yük oluyordum.
Çalan kapı düşüncelerimin yarım kalmasına neden oldu. Koşan Lavin, kapıyı açtı. Gelen kişi İzel'di. Gülümsemesiyle, Lavin'i kucağına aldı. "Minik tilki.."
Gülerek elini Lavin'in yanağına koydu, hafifçe sıktı. Bacaklarına kapanan ve bağıran Alaca'nın sesiyle başını eğdi.
"Dayıcığım, benide al!" Eğilen İzel, onuda kucakladı. İki kolundaki çocuklarla ilgilenirken bana doğru baktı. Çocuklara sır söyler gibi fısıldadı, bir şeyler söyledi. Ufak bir konuşmadan sonra, iki minik kucağından indi.
"Arden!" Diye koşarak içeriye gittiler.
Bana doğru bir adım attı, başımı geriye atıp ona baktım. "İyi misin?" Kaşlarımı çattım. "Neden olmayacakmışım?"
Düşünceli bir tavırla başını sallayarak etrafa bakındı. "Hmm.." duraksadı. "Ağrından bahsediyor olabilir miyim?"
Bunu umursamadım. Aklımda daha önemli sorular vardı.
Hemen cevap verdim. "Benim yüzümden bu davete gidemiyorsan.." sözümü kesti. "İstesem giderim."
"Ha, yine bana bakmak zorundasın diye buradasın yani." Dediğimde deja vu yaşamama neden olacak bir cevap verdi.
"Hayır, Laren. Sensin diye." Yutkunarak sustuğumda, halime baktı. Büyük bir ihtimalle kızarmaya müsait cildim kızarmıştı.
Her dediği şeye böyle oluyordum.
"Kimler gidecek?" Diye mırıldandım içime kaçan sesimle. "Tanıdığın herkes."
Bu kadar fazla insanın gideceği büyük bir davet olduğunu bilmiyordum işte. "Aile arasında olur diye düşünmüştüm.."
"Aileden değil diye düşündüğün kişiler; Çağatay, Akgün, Kubilay ve Alena ise onlarda ailem." Gözlerine baktım. Ağzım böldüğü sözümden dolayı aralık kalmıştı.
"Sözümü kesiyorsun." Omuz silkti. "Aklının daha fazla karışmaması için en acilinden cevap veriyorum." Hafifçe dudakları kıvrıldı. "Kafanda düşünceler kurup duracaktın. Yalan mı?"
Doğruydu.
Belkide dakikalarca fazlalık olduğumu düşünecektim.
"Tamam." İçime kaçan sesimin ardından "Biz çıkıyoruz!" Diyen Asena ablanın sesini duymamız bir oldu.
Onlara dönerek, gülümsedim. Aren, Larin ve Asena abla bir aradaydı. Büyük bir ihtimalle diğerleri dışarıdaydı.
Tek tek kapıdan çıkarken, "Çocuklara dikkat edin." Sesiyle başımla onayladım.
Kapıyı kapatan İzel'e baktım. "İzel.." bana baktı kaşlarını çatarak. "Efendim?"
Son hir kaç gündür duş almamıştım. Fazlasıyla rahatsız ediciydi. Kendimi kirli hissediyordum.
"Duşa girme şansım var mı?" Başımı geriye atıp yüzüne baktım. "Elbette var, gel." Üst kata ilerleyince, peşinden yukarıya çıktım. Banyonun kapısını açtı, peşinden girdim.
Siyah beyaz olarak tasarlanmıştı banyo. Ona bakınca, kenardan aldığı havluyu bana verdi. "Temiz havlu. Kıyafet vermemi ister misin?" Başımı iki yana salladım. "Benim var, teşekkür ederim." "Rica ederim. Sen çıkana kadar üst katta olmayız, rahat ol." Banyodan çıktı.
Hızla üstümde olan kıyafetleri çıkarttım. Bedenime baktım. Fakat gördüğüm tek şey, soluk ve zayıf bedenimdi.
Yaralarıma göz gezdirdim. Böbreğimin hizasında olan yanık izine.
Daha fazla görmek istemiyor gibi yüzüme çıktı bakışlarım. Göz altlarım morarmıştı. Belkide makyaj yapmaya başlamam lazımdı.
Kendimi suyun altına attım. Soğuk suyu açtım. Tüm bedenimi ıslatan soğuk suyla kendime geldiğimi hissediyordum. Elimle yüzümü ovuşturdum, saçlarımı ıslattım. Ardından güzelce bedenimi yıkadım.
Duştan çıkınca, saçlarımın havluyla ıslaklığını aldım. Kıyafetlerimi getirmediğimi fark edince, dudaklarımın arasından kaçan küçük küfürden sonra havluya sarıldım. Etrafı toparladım.
Üst katta kimsenin olmaması nedeniyle, bedenime sardığım havluyla banyodan çıktım. Odaya girince, valizden bol gri bir sweatshirt ve siyah eşofman aldım.
İlk önce iç çamaşırlarımı, sonra kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı odada olan aynaya bakarak, Lavin için hastanede yanıma aldığım tarakla taradım.
Saçlarımı kurutmayı sevmiyordum, bu yüzden dalgalı ıslak saçlarımı kendi haline bıraktım. Yüzümü umursamadan parfümümü sıkarak odadan çıktım. Etrafın toplu olduğundan emin olarak aşağıya indim.
Salona girince, kapıdan karşılaştığım manzarayla kaşlarımı çattım. İzel koltukta oturuyordu. Yanına bir adım attım. "Seni kızımla tanıştıracağım, gel."
Ardından bir kaç adım daha atıp, onu daha iyi gördüğümde dizinde yattığını gördüğüm Dobermanla bir adım geriye gittim. "Kızın?"
"Minik kızım."
Bir nefes verdim. "Neresi minik?" Dobermanlar küçük yaşlarında bile oldukça iri oluyorlardı. "Ayrıca.. yoktu. Ne ara geldi?"
"Diğer evden bugün ben aldım." Başını bana çevirdi. Eli ise, başını okşadığı köpekteydi. "Gel Laren. Bir şey yapmayacak."
Ona güvenerek yaklaştım. Kaçar gibi olduğumu fark ederek, kolumu tutup beni kendine yaklaştırdı. Dizimi koltuğa koyarak üstüne düşer gibi olduğumda ona baktım.
"Geliyordum.." inanmıyor gibi sırıttı. "Gelmiyordun." Omuz silktim. "Gelecektim."
Bir nefes vererek yüzümü inceledi. Saçlarım yüzüme düşmüştü. "Laren.." çekinerek ona baktım. "Hm?"
Tekrar soludu, burnunu saçlarıma yaklaştırdı. "Çok güzel kokuyorsun."
Beni düzgünce koltukta oturttu, sonra köpeğe döndü. "Amaryllis," köpeğin ismi Amaryllis'dı. Bu isimi nereden hatırladığımı bulmak istedim tekrardan.
"Şimdi yaklaş, elini uzat." Kucağında olan köpeğe elimi uzattım. İzel ise burnundan güler gibi bir nefes vererek, elini belime koydu. Beni yaklaştırdı.
Elimi koklayan Amaryllis, hafifçe doğruldu. Beni uzun zamandır tanıyor gibi üstüme çıktı.
Gülerek başını okşadım. "Sevdi seni." Sesiyle İzel'e baktım. "Aslında görünüşünün yanında böyle bir tatlılık beklememiştim." Etrafa bakındım.
Çocuklar neredeydi?
Başını dizime yaslayan Amaryllis'ı severek İzel'e baktım. "Çocuklar nerede?" Omuz silkti. "Uyudular."
Şaşkınla kaşlarımı çattım. O kadar uzun süre kalmamıştım duşta, ne ara uyutmuştu?
"Hemde Amaryllis'la tanıştı Lavin. Çok sevdi." Ona baktım. "Ne ara uyutabildin?"
"İzel sırrı."
Omuz silkerek koltukta yayıldım. Karın ağrım artmıştı. Başımı geriye atınca, İzel elini başımın altına koydu. "Boynun tutulur."
Uzun zamandır hasret olduğum bir his oluştu içimde. "İzel.." diye mırıldandım ona bakarak.
"Hm?" Yutkundum. "Dizine yatabilir miyim?" Başıyla onayladı. "Yatabilirsin."
İzel'in dizine başımı koydum, bacaklarımı karnıma çektim. Burnumu çekerek gözlerimi kapattım. Eli saçımda gezinmeye başladı. Diğer eli ise, diğer yanında yatan köpeğin başındaydı.
"Kurutmamışsın saçlarını." Diye fısıldadı. Uykuya dalmak üzere olduğumu hissettim. "Her zamanki gibi."
Her zamanki gibi.
"Karnın ağrıyor. Çünkü dizlerini kendine çekmişsin." Cevap vermedim, ama doğruydu. "Yarın sabah şiddetli baş ağrısıyla uyanacaksın. Saçların ıslak, ve sinüzitin var."
Kısık sesinden dolayı duyduklarım gerçekmi, yoksa yine kendi kendime duyduğum şeylerden birimi anlayamadım.
"Gece üç, dört civarı yine uyanacaksın. Çünkü geçmiş peşini bırakmıyor." Saçlarımı okşamaya devam etti. Fısıldadım, "Hatırlamıyorum."
Fısıldadı. "Hatırlayacaksın."
Uyanık kalmaya çalıştım, ama beni çeken uykuya karşı koyamadım.
"Yine unutursam?"
"Yine beklerim."
O an anladım, hayatımın son yılları tam anlamıyla koca bir yalandı.
Gece geç bir saatte İzel'in yerinden hareketlenmesiyle başımı kaldırdım. Etraf karanlıktı, tek ışık şöminenin yanmakta olan ateşiydi.
"İzel?" Diye mırıldandım. Ayağa kalktı, fısıldadı. "Sessiz ol. Birisi var." Endişeyle koltuktan kalktım.
Kapının üst üste tıkanmasıyla, İzel kapıya yürüdü. "Asena ablalar?" Başını iki yana salladı. "Onların anahtarı var."
Kapıya doğru ilerlediğimde, peşimden ses gelmedi. Fakat tam uzanıp kapıyı açacakken, belimden beni tutup geriye çeken, hemen ardından ağzımı kapatan elle lâl oldum.
Kokusundan, büyük elinden anlayabildiğim gibi bu İzel'di. Kulağıma eğildi, sırtımı geniş göğsündeydi.
"Yine mi sana zarar verebilecek bir şey yapacaktın?" Fısıldadı.
Ardından kapının diğer tarafında olan boğuk ses konuştu. "Bir dahaki gelişimde tek gitmeyeceğim Kor."
Kapının altından atılan zarfla bir nefes verdim avucuna.
İçeride olduğumuzu anlamıştı. İzel'in bir şey yapmama nedeni de buydu.
Bir kaç saniye bekledikten sonra beni bıraktı, ilerledi. Yerde olan zarfı alıp açtı.
İçinden bu sefer bir kart çıktı. Birde not.
"Kayıplarının daha çok can yakacağı nice balolara Kor..
İyi eğlenceler."
Ona döndüm. "Örgüt balosu?" Başıyla onayladı, ama kaşlarını çatmıştı. "Değil. Daha fazlası." Dedim kendi kendime.
Ardından karta baktım. Bir tilki logosu vardı ön yüzünde. Arka tarafını çevirdim,
"Hidden Curtain" yazıyordu. Üstünde ise sonsuzluk işareti oluşturmuş bir yılan, ve yılanın ortasından geçmiş bir ok vardı. Ok dikeydi.
Birisi İzel'in herşeyini almak istiyordu.
İzel için, mutluluk yoktu.
-
Selamlar efendiim!
Nasılsınız?
Düşüncelerinizi söylerseniz sevinirim. Bir sonraki bölümümüz, örgüt balosu olabilir bence.
Altıncı bölümü beklemede kalın, kendinize dikkat edin.
Destek vermeyi unutmayın, görüşürüz!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |