34. Bölüm

34-Final. 🌃 Bir Taş Attım Pencereye Tık Dedi

venom
amatoriceyazar

Bölüm 34-Final: Bir Taş Attım Pencereye Tık Dedi

Bölüm Müziği: Gökhan Türkmen-Aşk

🌃

 

Kimse kendisi için yazılan kaderin pek malumu değildir. Tercihlerimiz ve zorunda kaldıklarımız arasında yapılan sıkı bir alışveriş sonrası kendimizi mutlaka bir yerde buluruz. Bu yer bazen iyidir bazen kötü. Yine de her haliyle bizim kaderimizin nişanesidir. Olduğu her haliyle kabul eder bir şekilde önümüze bakmaya devam ederiz.

Bizde önümüze bakmıştık.

Nişanlılık sürecimizin üstünden tam olarak dokuz ay geçmişti. Biz, yine bir yaz başlangıcında hayatımıza bir dönüm noktası daha ekliyorduk. Yirmi dört yıl boyunca hayatıma Sare Baysal olarak devam etmişken bugünden itibaren hayatıma Sare Ertunç olarak devam edecektim.

Heyecanlı mıydım?

Sormayın bile.

Evlilik teklifine evet dediğim anda işlerin bu raddeye kadar geleceğini hiç akıl edememiştim. Bu konuda süzme salak davrandığımı biliyorum. Evlilik teklifine evet diyince elbette ki her şey son bulmuyor. Ama keşke son bulsaydı. Evet, bu anlar çok özel ama kalbim bu heyecanı kaldırmakta gerçekten güçlük çekiyordu.

"Merve, Habeş Maymunu'na çevirdin yüzümü. Fresh bir makyaj olsun dedim. Hava zaten sıcak, gece yarısından sonra yüzüm beş santim aşağı kayacak."

"Sare, çıldırtma beni ama. Makyaj oldukça freh. Bundan daha freshi zaten makyaj yok demek."

"Kuzucum, Merve haklı. Sen biraz fazla heyecanlısın sadece."

Derin bir of çekip ağlamaklı yüzle gözlerimi kapattım.

"Sare! Aklımı oynayacağım. O rimeli kaçıncı defadır sürüyorum senin haberin var mı! Al bak yine birbirine girdi kirpiklerin!"

"Of!" diyerek gözlerimi geri açtım.

"Hayatımda gördüğüm en mızıkçı gelinsin."

"Hemen bitse şu gün."

İkisi beraber kıkırdarken Berfu atladı araya. "İstersen ben evlenebilirim."

"Fırsatçı cadaloz. Cihangir senin abin, yok evlilik falan."

Merve ve Eylül, Berfu'ya ciddi ciddi cevap verdiğimi gördüklerinde hayretler içerisinde yüzüme baktılar.

"Ne!"

"Minicik çocuktan mı kıskanıyorsun?"

Ağzımdan, hıh, diye bir nida kaçarken omzumu indirip kaldırdım. O benim Fil Yavrum'du. Söz konusu cadaloz kardeşim bile olsa... Neyse.

"Merve, bitir artık şu makyajı Allah aşkına!"

"Aman, tamam be!" diyip son bir fırça darbesiyle bitirdi makyajı. Derin bir nefes alıp geri yaslandım. Eylül, anında öne doğru itekledi.

"Gelinlik kırışacak, kafayı yedin herhalde."

"Of, ne biçim Nedimesiniz siz ya. Rahatımı düşüneceğinize iyice rahatsızlık veriyorsunuz."

"Ay, bana baygınlık geldi. Nerede kaldı bu damat, gelsin alsın şu kızı elimizden yoksa elimde kalacak."

"Hah, sanki alıp nereye götürecek, karşı daire."

"Şansımız yok işte."

Öfkeyle koluna vurup surat astım. Şımarıklık yaptığımın farkındaydım. Ağlamamak için kalkanım buydu. Oraya buraya saldırmasam oturur hüngür hüngür ağlardım.

Derken...

Annem girdi.

Gözleri anında dolarken hemen tavana baktım. "Anne, lütfen yapma. Makyajım yeni bitti, Merve gebertir beni."

"Annecim," derken ki ağlamaklı ses tonu çoktan bir iki damlayı gözümden akıtmıştı.

"Zehra teyze, lütfen ama."

"Tamam tamam, ağlamıyorum. Ne kadar güzel olmuşsun."

Yanıma gelip ellerimi tutunca dolu gözlerle yüzüne baktım. Ne kadar didişsekte annemi o kadar çok özleyecektim ki...

"Sahiden mi?" Sesim titremesin diye ne kadar çabalasam da fayda etmemişti. Gözünden akan bir damla yaşı hızla sildi.

"Sahiden tabi ya."

Burnumu çekip kollarımı boynuna doladım. Kendimi o kadar çok sıktım ki... Tüm bunların sonunda Merve’nin makyajımı yeni baştan yapacağına emin oldum. Keşke gelin çıkarmadan sonra yapsaydı ama evden çıkarken zombi gibi gözükmemem gerekiyormuş, öyle söyledi.

Annemle sarılmaya devam ediyorduk ki kapı da bir davul zurnadır, gümbürtü kopmaya başladı.

Kısa bir an unuttuğum heyecanım tekrar gün yüzüne çıkarken ellerimin bile titrediğini hissediyordum.

Annem "Hadi bakalım," diyip elimden tutarak beni salona götürdü. Babam, abim, dedem, dayım, teyzem, kuzenlerim... Çılgın kalabalık vücuduma müthiş derecede bir utanç aşılarken, tek hayalim odamda, yorganımın altında olmaktı...

Önce babam geldi. Elini öptüm. Kendini sakınmadan ağlarken bende artık kendimi tutmuyordum. Uzun süre ağlaştık. Ayrıldığımızda artık dayanamamış olacak ki hızla çıktı salondan.

Dedem geldi.

Nişana kalmadan köye geri dönmüştü. Düğün için tekrar gelmişti.

O da, tıpkı babam gibi gözündeki yaşıyla gelmişti. Elindeki mendille sürekli siliyordu göz yaşlarını.

"Güzel gözlüm benim."

Sarıldık. Ağladık.

En son abim geldi. Elinde kırmızı kuşak.

Sarılmadı.

Büyük bir ciddiyetle kuşağı belime dolamaya başladı.

Üç kere bağlayıp açtıktan sonra en sonuncu da bağladı.

Öylece karşımda dikiliyordu. Gözleri hala belimde ki kuşaktaydı.

"Hiçbir şey senden kıymetli değil. Cihangir, seni üzerse unutma ki senin bir evin daha var. Ama yine de birbirinize tahammülünüz olsun. Burası senin kaçış kapın olmayacak. İlk kavgan da, küçük bir kıvılcım da kalkıp gelirsen, almam, bilmiş ol," diyip gülmeye çalıştı.

Gözünden akan tek bir damla yaş sonrası, zaten ağlıyorken daha çok ağlamaya başladım. Kollarını belime doladı. "Seni çok seviyoruz."

"Ben daha çok."

Hala sarılıyken kapı zili çaldı. Dışarıdaki davul zurna seslerinden neredeyse zor ayırt edilmişti.

Abimle ayrıldık. Göz yaşlarımı sildim. Merve, acil butonu gibi hemen yanıma gelip akan makyaj kalıntılarını sildi. Hızla bir pudra çaldı, rujumu tazeledi.

Herkes, kapıya yığılırken ben, salonun ortasında bekliyordum. Dışarıdaki ses yoğunluğu yavaş yavaş salona yaklaşırken Eylül, kapıya koşup kapattı.

Saniyeler sonra kulp aşağı çekildi.

"Açılmıyor," diye keyifle bağırdı, Eylül. Bu hallerine gülmeden edemedim.

Kapıyı araladı. Çokça iki yüzlük banknotlar uzatılınca daha fazla diretmeden kapıyı açtı.

Nefesimi tuttum.

İşte o an, göz göze geldik.

Jilet gibi bir takım giymişti. Saçları özenliydi. Gözleri, her zamankinden daha çok parlıyordu. Yüzünde hayran olduğum o gülüş. Kısık gözleri... Çok seviyorum.

Minik adımlarla yaklaştı bana doğru. Tam karşımda durup yine hep yaptığı gibi işaret parmağına saçımı doladı. Sonra uzanıp başımdaki küçük çiçekli tacı düzeltti. Alnıma uzun soluklu bir öpücük kondurdu.

"Çok güzel olmuşsun," dedi fısıltıyla. Gülücükle karşılık verdim.

"Damat bey, yavaş gel daha kızı vermedik," diyerek abim girdi araya. Cihangir, gülüp geri çekildi.

Babam geldi. Kolunu uzattı. Beraber dışarı çıktık. Sokağa çıktığımızda davul zurna eşliğinde oynamalar başladı.

Bir yanımda babam, diğer yanımda Cihangir ve abim...

Babam, Cihangir’in karşısına geçip elimi tuttu.

"Bu eli sana bırakmaman koşuluyla veriyorum, evlat," dedi, hala sesinde saklı olan ağlamaklı tonla.

Cihangir, "Bırakmamak şartıyla tutuyorum, baba," diyip elimi nazikçe kavradı. Yine ağladım. Nasıl ağlamayayım.

Kulağıma yaklaşıp "Artık benimsin," dedi.

Ağlarken güldüm.

"Kına yak," dedim.

"Yakacağım," dedi.

Deli şey.

*** 

Gelin çıkarma sonrası Cihangir’in evine geçtik. Orada düğün saatine kadar bekledik. Merve, makyajımı yeniden yaptı. Yedik, içtik derken düğün saati geldi çattı.

Düğün için Gökalp'in deniz manzaralı restoranını tutmuştuk. Daha doğrusu tutmak istemiştik ama Gökalp, buna şiddetle karşı çıkmış, düğün hediyesi olarak kabul etmemizi istemişti. Nihayetinde kabul etmiştik.

Boğaza karşı evleneceğim aklımın ucundan geçmiyordu tabi. Ama işte...

"Ethem Baysal kızı, Sare Baysal; Cihangir Ertunç'u kocalığa kabul ediyor musun?"

Gözlerim tüm tanıdıklarımın yüzünde bir bir dolaşırken en son Cihangir’de durdu. Mikrofona doğru "Evet," diye bağırdım. Ne mutlu bir an.

"Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?"

Gökalp ve abim sırasıyla şahitliklerini bildirdiler. Sıra imzalara geldi. Elim o kadar çok titriyordu ki bir an imzayı atamayacağımı düşündüm. Ama korktuğum gibi olmadı. Önce ben sonra Cihangir sonra da şahitler imzalarını attılar.

Ayağa kalktık.

"Bende Üsküdar Belediyesinin bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri karı koca ilan ediyorum."

"Ayağına bas," diye bağrış duyunca heyecanla hem evlilik cüzdanını aldım hemde Cihangir’in ayağına ufacık bastım. Gülüşmeler çoğalırken alnıma minik bir buse daha kondurdu.

"Hayatıma hoş geldin, karım," diyip güldü.

"Aşk, neden bu kadar krocasın," diyip güldüm.

"Seni çok seveceğim, biliyorsun değil mi?"

"Mecbursun," diyip yönümü misafirlere döndüm.

"Şimdi, danslarını etmeleri üzere çiftimizi sahneye davet ediyorum."

(Dans şarkısı multidedir. Burada müziği tekrar açabilirsiniz:))

Dans şarkımızı bilmiyordum. Cihangir, benden gizli tutmuştu. Neymiş efendim, gizli olacakmış. Duyduğum melodi, kulaklarıma hoş bir tını bırakırken şarkıyı ezbere bildiğimi biliyordum. Kocaman gülümsedim. Birlikte piste indik.

"Güzel seçim," dedim, kulağına doğru.

"Seni düşünerek seçtim," dedi, yine kulağıma doğru.

Dans eden çiftler ne konuşuyorlardı?

"Hep merak etmişimdir," diye kulağına bağırdım.

"Neyi?" diye sordu.

"Dans eden çiftlerin ne konuştuğunu?"

Beraber gülüştük.

Hayatımın en mutlu anı bu an olabilirdi. Ve şansım olsaydı zamanı durdurmak gibi gözlerimizin kesiştiği bu anda takılı kalmak isterdim, sonsuza kadar.

"Şimdi siz misafirlerimizi piste davet ediyoruz. Düğünümüz oyun havalarıyla devam edecektir. Ama onun öncesinde açılışı damat beyin istek parçasıyla başlatacağız."

"Tüm müzikleri sen seçtin sanırım."

"Sadece bu ikisini," diyip işaret parmağını hoparlöre doğru uzattı. Yalnızca dinle.

 

Pistin ortasında şarkının çalmasını bekledim. Giriş müziği sonrası "Bir taş attım, pencereye -tık- dedi," diye söze girince kahkahalar eşliğinde oynamaya başladım. 1

Tüm her şey bu cümle de geçtiği gibi başlamamış mıydı zaten?

Parmaklarımızı şıklata şıklata oynarken Cihangir, kollarını iyice açıp beni radarına aldı. Sırtımı göğsüne yaslayıp döne döne oynamaya başladım.

***

 

Ve kader, işte böyle ördü ağlarını. Bir taşın, pencereme -tık- demesiyle masalımız yazılmaya başladı.

Kiminize göre fazla aptaldık, kiminize göre fazla saf... Ama biz, yalnızca aşıktık. Fazlasıyla aşık.

Şimdi, masalımızı yazmaya devam ediyoruz. Nergis Ertunç’un yadigarı olan eve taşındık. Cihangir, babasının tüm borçlarını ödedi. Vahit, tüm bunlara rağmen Cihangir’in bizim evin karşısındaki evinden çıkmadı. Hala orada yaşıyor. Şirkete yeni bir yönetici atamış, temiz bir şekilde işlerini o yürütüyor. Bizde haftasonları çoğunlukla onun yanına gidiyoruz.

Parla, abimle nişanlandı. Hemde biz evlendikten yalnızca bir ay sonra.

Dedem, bize taşındı. Niyeti yoktu ama daha fazla ısrarlarımıza dayanamadı.

Merve, son gelen yakışıklı görücüyü kabul etti.

Eylül, yüksek lisansa kabul aldı ve artık gün aşırı fakülteye gidip geliyor.

Oğuz, artık gül gibi bir iş sahibi. Babasının da katkısıyla oldukça Türk kokan bir kahvehane açtı.

Yalın, gönlünü birine kaptırdı. Sözde bir baltaya sap olacakmış. Babasının şirketinde temelden iş öğrenmeye başladı.

Ve ben, elimdeki hamilelik test sonucunda ik iki çiziğe bakarak tüm bunları düşünüyorum.1

Evet, kader ağlarını ördü.

Kader, ağlarını çok güzel ördü.

"Cihangir," diye bağırdım. Çok geçmeden saniyeler içerisinde banyonun kapısı telaşla açıldı. Ne diyeceğimi bilemeyerek elimdeki çubuğu gösterdim.

"B-baba oluyorsun."

"Allah be!" diyip belimden tuttuğu gibi döne döne salona kadar getirdi. Şen kahkahalarımız evimizin tüm duvarlarında yankılanırken içimden bolca şükrediyordum. Çünkü tüm bunlar, hayal ettiğimden çok daha fazlasıydı.

Cihangir, nihayet beni bıraktığında elim gayri ihtiyarı karnıma gitti.

"Kız olursa adı, Melek; erkek olursa, Ozan olsun mu?"

"Çok heyecanlı bir babasın. Ama bu ikimizin ortak alabileceği bir karar."

Burnumun ucuna vurup işaret parmağına saçımı dolamaya başladı.

"Babayım değil mi?"

Gülerek başımı salladım.

"Hemde en babasından."

"Sare," dedi, yüzünde şapşal bir sırıtış varken.

"Efendim?"

"İyi ki girdin hayatıma."

"Sende öyle."

"İyi ki seni seviyorum." Kıkırdadım.

"Hayatımda duyduğum en değişik cümle."

"İyi ki seni çok seviyorum."

"O zaman iyi ki sana aşık olmuşum."

"İyi ki."

"Hep iyikim ol."

"Hep..."

-SON-

 

-

Tekrar, SON, yazmak tahmin etmediğim kadar duygulandırdı beni. Bu hikayeye başlarken sonunu hiç hayal etmedim ama mutlu bitireceğimden o kadar emindim ki... Yazdığım sondan ckk memnunum, umarım sizde memnun kalmışsınızdır, başından sonuna kadar...3

Tüm destekleriniz için sizlere teşekkür etmek istiyorum. Buraya kadar bana eşlik ettiğiniz için kocaman şükranlar... 💞2

Burası sizin. İyi veya kötü, duygularınızı öğrenmek istiyorum. 5

Yeni hikayelerde buluşmak üzere. 2

Sevgiyle kalın. 1

Bölüm : 05.04.2025 00:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...