3. Bölüm

2. 🐸 Kurbağa Yanlış Yerde -Vrak- Dedi

venom
amatoriceyazar

 

Bölüm 2:

 

"Kurbağa Yanlış Yerde -Vrak- Dedi"

 

Bölüm Müziği: Yalın-Keyfi Yolunda Aşkı Sonunda

 

🐸 

 

Küçükken en sevdiğim arkadaşım, Tarık'tı. Büyüdüm, arkadaş sıfatını kaldırdım, en sevdiğim oldu.

 

Düştüğümde, güldüğümde, mezun olduğumda, düşük not aldığımda, ağladığımda kısacası her anımda, o vardı. Bir dağ gibi arkamda durur, rüzgar esse ceketini örter, yağmur yağsa anında şemsiyesini açardı.

 

Tarık'tı işte.

 

Fedakar.

 

Vefakar.

 

Koruyucu.

 

Hislerimle ilk tanıştığımda henüz ergenliğin meyveleriyle yeni karşılaşıyordum. Bedenim tahmin ettiğimden çok daha hızlı büyüyor ve hiç ummadığım yerlerim gelişiyordu. Bu süreçte en çok utandığım yer, göğüslerimdi. Annem, göğsünde çiçek açıyor der, yumuşatırdı. Yine de ben, çok utanır, kambur bir şekilde yürümeye devam ederdim. Hele de yanımda, Tarık varsa. Bu hallerimi görünce anlar, hemen bilmiş bir şekilde konuşurdu.

 

"Ablamın da var, Lale. Kambur durup, sırtını ağrıtma. Tüm kadınların var, seninde olacak. Hem daha fazla büyüyecekler."

 

Abim Harun, onun bu laflarını duyunca tepesine atlar, saçlarını çekerdi.

 

"Sana ne ulan, benim kardeşimin memelerinden," der, başlardı dövüşe. Ve ben çok daha fazla utanırdım.

 

Üstüne zaten ona olan hislerim başka bir boyut kazanmışken bunları bana söylüyor olması ona birazda kızmama sebep oluyordu. Benimle bu tür konuları rahatlıkla konuşması rahatsız hissettiriyordu.

 

Zaman geçti. Büyüdüm. Ergenliğin sancıları geçmedi. Yüzümü basan sivilceler, orantısız büyüyen bedenim, genişleyen kalçalarım ve zaman geçtikçe bedenine yabancı kalıp daha da asosyalleşen ben...

 

Lisede uğradığım zorbalıklar sonrasında üniversiteye de gitmemiş, iyice eve tıkılıp kalmıştım. Yine tek arkadaşım abim ve Tarık'tı. Tabi işlerinden bana zaman ayırdıkları sürece.

 

"Lale, kalk git ekmek al gel." Abime ters bir bakış attım. Koltukta ayaklarımı uzatmış öylece yatıyordum. "Niye ben gidiyorum?"

 

"Ben mi gideyim?"

 

"Git," dedim, umursamaz bir tavırla. Yanıma kadar gelip elini kıvırcık saçlarıma daldırdı. "Kalk git, asabımı bozma benim."

 

Ayaklarımla karnından ittirip ayaklandım. Başka zaman olsa abim demeden koşa koşa giderdim ekmek almaya. Fakat bugün, alnımın ortasında kocaman bir sivilce çıkmışken ve ayın diğer günleri sanki daha az çirkin hissediyormuş gibi bugün daha çok çirkin hissediyorken ve en kötüsü fırının sahibi karşı komşumuzken, Tarık'ın karşısına bu şekilde çıkmak utanç verici okurdu.

 

"Ya anne, bak yolacağım şu oğlunun saçını başını. Yeter artık!"

 

"Lale, gidip alıver, kuzum. Biliyorsun abini, inat edince ediyor işte." Ayaklarımı yere vura vura salondan çıktım. Mutfakta kahvaltı hazırlayan anneme de sitemimi elbette belli ettim. "Hep oğlunun tarafını tut zaten." Abim, anında kafasını salondan çıkardı. "Yeni mi anladın, en çok beni sevdiğini?" Göz devirip crocslarımı giydim. Hırkamın kapşonunu da başıma geçirip evden çıktım.

 

Merdivenleri inerken tek dileğim fırında Tarık'ın değil, babası Mümtaz amcanın olmasıydı. Elbette onu görmek istiyordum ama onun beni görmesini istemiyordum. Bu çirkin hallerimi gördükçe benden çok daha fazla uzaklaştığını hissediyordum. Diğer türlü çok şansımız varmış gibi!

 

Apartmandan inerken köpeğini gezdirmek için dışarı çıkan Ilgaz'la karşılaştım. Şımarık veledin tekiydi. Bazen annesinin yerine evire çevire dövmek istiyordum fakat göz devirmekten ileri gittiğim hiç olmamıştı.

 

"Naber, Lale?"

 

Ellerimi ceplerime yerleştirip küçük boyuna tepeden bir bakış attım. "Askerlik arkadaşın mıyım ben senin, velet!"

 

Kötü çocuk kahkahası atıp, köpeğinin tasmasını bileğine doladı. Köpek, bana dişlerini gösterirken çocuğun huyunu kaptığından emindim artık. Yoksa beni her gördüğünde diş bilemesinin mantıklı hiçbir açıklaması yoktu.

 

"Her neyse, hadi gidelim, Pusat," deyip, köpeğin tasmasından çekiştirerek merdivenlerden indi. Bende peşlerinden indim. "Sevimsiz şey," diye söylenip fırına yönelmiştim ki köpeğin tasmasını bırakıp "Yakala oğlum," diye beni gösterdi.

 

"Babanın şarap çanağına telgraf sokayım, Ilgaz! Hoşt lan!" Sokak ortasında tur atarken arkamdan koşan canavar, hiçte hoş niyetle koşmuyordu peşimde.

 

"Abi!" diye bağırdım eve doğru. Ama tabi abim duyup yetişene kadar...

 

Fırından dışarı Tarık'ın çıktığını gördüm. "Yetiş, Tarık abi," deyip ona doğru koştum. Belindeki önlüğü bir çırpıda çıkarıp atarken Ilgaz'a bağırmayı ihmal etmedi. "Ilgaz, geri çağır Pusat'ı!"

 

Ilgaz, Pusat'ı çağırana kadar köpek, popomdan bir ısırık almak üzereydi. Kaldırımın ucuna gelip ayaklarımdan aldığım güçle Tarık'ın kucağına atladım. Bu anı bekliyormuş gibi hemen yakaladı.

 

"Belim," diye inlediğini duydum. Doksan altmış doksan olduğuma dair bir iddiam olmadı. Aksine, bir yetmiş boyunda, altmış kilo bir kızdım. Elli kiloluk un çuvallarını teklemeden sırtına atan Tarık için bu elbette abartı bir tepkiydi. Fakat şu anda umrumda olan tek şey, g*tümü kurtarmaktı ve kurtarmıştım da.

 

Ilgaz, köpeği geri çekip gözden kayboldu. O esnada da abim apartmandan dışarı çıktı. Elinde tuttuğu oklavaya mı gülsem, yoksa belinde olmayan pantolona mı bilemedim. Ama yerim rahat olsa gerek ki tüm bunları düşünebiliyordum. Tabi ya... Yerim çok rahat.

 

Kollarımı boynuna doladığım Tarık'a baktım. Şikayetsiz öylece duruyordu. Uzun zamandır yüzünü bu kadar yakından görmemiştim ve bu tahmin ettiğimden çok daha fazla şok etkili olmuştu. Kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi olurken abimin bağırtısı bu anın büyüsünü bozmuştu.

 

"Ver lan kardeşimi bana!" Koşar adım yanımıza gelip bir çırpıda beni kucağına çekti. Neden diye sorgulamadım. Çünkü abim, buydu. Her zaman beni Tarık'tan kıskanmıştı. Bunda katkı payım yüksekti. Küçükken hep ikisini kıyaslardım ve abim bundan nefret ederdi. Ona göre, o çok iyi bir abiydi ve Tarık'ın bana abilik yapmasını yediremiyordu.

 

"Hayırdır, süpermen! Yine kardeşimi hangi beladan kurtardın?"

 

"Bir s*ktir git, Harun. Başlayacağım senin kıskançlığına."

 

Abim, ters bakışlarını sürdürürken bana baktı. "Sen ne duruyorsun kucağımda?" Ağzım açık bakakaldım. "Sen aldın ya!"

 

Burnunu kırıştırıp olduğu gibi bıraktı. Yere düşmekten son anda, Tarık sayesinde kurtuldum.

 

"Hayvansın, Harun," diye söylenmeyi de ihmal etmedi. Bencede hayvandı.

 

"Laga luga yapma, ahbap. Bize oradan dört ekmek sar."

 

Tarık, abime göz devirip fırından içeri girdi. Bende üstümü başımı çekiştirip peşinden gittim. Abimde dayanamayıp geldi. Bu kadar kıskançlığına rağmen her sabah beni fırına nasıl gönderiyordu aklım almıyordu tabi. Bu evrede üşengeçliğinin devreye girdiğini düşünüyordum.

 

Tarık, bize dört ekmek verdi. Ücretini ödemiş çıkacakken "Teşekkür ederim... Tarık abi," dedim. "Neye teşekkür ediyorsun sen yine," diye araya girdi güzel anlarımın katili. Keşke bir sussa.

 

"Rica ederim. Dikkat et," deyip göz kırptı. Kalbim tekrar ve tekrar atağa geçerken bunu devam ettirmeyip fırından çıktım.

 

Eve geldiğimizde yaşadıklarımın etkisi hala sürüyordu. Bundan olsa gerek gayri ihtiyarı telefonumu ele alıp fake instagram hesabımdan Tarık'a mesaj attım.

 

kurbagaprenses: Günaydın, nasılsın?

 

Mesaj gönderilirken heyecanla cebime sıkıştırıp kahvaltı masasına oturdum. Bir kulağım telefonda olacak şekilde kahvaltımı etmeye devam ettim.

 

Beş dakika, on dakika, on beş dakika derken aradan iki saat geçti. Şimdi, odamda öylece tavanı seyrediyordum. Arada camdan bakıp Tarık'ı görebilir miyim diye gözlerimle arıyordum. Bir süre kitap okumaya da çalışsam da hiçbiri sonuç vermedi. Aklım, daima attığım mesajdaydı. Doğru mu yapıyordum yoksa yanlış mı yapıyordum emin değildim fakat bu, onunla iletişim kurabilmem için tek yoldu.

 

Tüm bunlar zihnimi işgal ederken telefonuma bir bildirim düştü. Hızla elime aldım ve gördüğüm bildirimle kalbimin varlığını yeniden hissettim.

 

tarikdarica: Günaydın. İyiyim, sen nasılsın?

 

Bölüm : 20.04.2025 00:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...