
Satır arası yorum yapabilir miyiz lütfennn
Yağmur hızını artırmış, gökyüzü iyice kararmıştı. Sarp ve Hera, mezarlıktan çıkıp taksi durağına doğru yürürken sessizlik aralarına ağır bir perde gibi inmişti.
Taksi durağına birkaç adım kalmıştı ki Hera, yolun kenarında bekleyen bir adamı fark etti. Adam, ıslak üniformasıyla hareketsiz duruyordu. Şapkasını ellerinde sıkıca tutmuş, gözleri doğrudan Sarp’a odaklanmıştı.
Sarp onu gördüğü anda olduğu yerde çakılı kaldı. Birkaç saniye boyunca ne yağmuru ne de etrafındaki dünyayı fark etti. Gözleri, yıllardır beklediği ama görmek istemediği bu figüre kilitlenmişti.
Adam, Sarp’a doğru bir adım attı. “Sarp…” dedi alçak bir sesle.
“Gelme.” Sarp’ın sesi soğuk ve keskin bir bıçak gibiydi. “Gelme daha fazla.”
Adam durdu, başını hafifçe eğdi. “Biliyorum… Söyleyecek çok şey var. Ama en azından dinlemeni istiyorum.”
Sarp’ın yüzü öfkeyle kasıldı. “Dinle mi? Yıllardır neredeydin? Annem ölürken neredeydin? Beni burada tek başıma bırakırken neredeydin?”
Adam bir adım daha atmak istedi, ama Sarp geri çekildi. “Senin hiçbir bahanen yok. Görevdeydin, öyle mi? Bu mu tek cevabın?”
“Evet, görevdeydim. Ama bu, seni beklettiğim gerçeğini değiştirmez.” Adamın sesi kırık ve suçluluk doluydu.
Sarp’ın gözleri kısıldı. “Beni bekleten sendin. Annemi bekleten de sendin. Ama biz öldük burada, senin görevin biterken.”
Hera, Sarp’ın kolunu nazikçe sıktı ama Sarp geri adım atmadı.
“Sarp, seni dinlemek için buradayım. Ve her şeyi telafi etmek için…”
“Telafi mi?” Sarp acı bir kahkaha attı. “Bazı şeyler telafi edilemez.”
Adam, yüzündeki acıyla bir süre sessiz kaldı. Sarp, bir an bile geri dönüp bakmadan yürümeye devam etti.
Hera, adamın durduğu yerdeki ağırlığı hissederek bir an daha kaldı. Sonra Sarp’ın arkasından yavaşça yürüdü.
Yağmur, gökyüzünden inatla dökülmeye devam ediyordu. Sarp’ın kalbinde yılların birikmiş acısı, henüz affetmeye hazır değildi.
Taksi, yağmurlu sokaklarda sessizce ilerliyordu. Sarp hâlâ camdan dışarı bakıyordu, dudakları sıkılmış, gözleri öfkeden kararmıştı. Hera, bu sessizliğin daha fazla sürmesine izin vermedi.
“Sarp, sen de bir askersin,” dedi yumuşak ama kararlı bir sesle.
Sarp bakışlarını çevirmedi. “Evet, ve bu yüzden babamı daha iyi anlıyorum. Beni terk etmeyecek kadar güçlü olmalıydı.”
Hera derin bir nefes aldı. “Ya sen? Eğer sana bir gün kritik bir görev verilirse? Geri dönme ihtimalinin bile olmadığı bir görev. Sen ne yapardın?”
Sarp’ın yüzü sertleşti. “Ben hiçbir zaman ailemi terk etmezdim.”
Hera gözlerini kısarak Sarp’a döndü. “Bunu söylemek kolay, Sarp. Ama asıl savaş başladığında ne yapacağını bilemezsin. Ya sana bir gün ‘Git ve bu görevi tamamla, ama belki dönemezsin,’ derlerse? Sence kolay mı? Geri dönme umudun bile kalmazken her şeyi bırakmak kolay mı?”
Sarp, bu sözlerin ağırlığını hissederek bir an durakladı. Ama öfkesi henüz sönmemişti. “Ben geri dönerdim.”
“Hayır, Sarp,” dedi Hera, gözleri kararlılıkla parlıyordu. “Bazen geri dönemezsin. Bunu sen de biliyorsun. Bunu her gün düşünüyorsun, değil mi? Görevdeyken bir gün sevdiklerini arkanda bırakmak zorunda kalabileceğin gerçeğiyle yaşıyorsun.”
Sarp, ellerini yumruk yapmıştı. “Ama ben onlar gibi değilim.”
“Belki değilsin. Ama bu kadar öfkeyle yaşarsan, babanla aynı hatayı yaparsın. Öfkeni bırakmazsan, bir gün sen de arkanda yalnız insanlar bırakırsın.”
Taksi sessizliğe büründü. Sarp’ın yüzü karışık bir ifadeye bürünmüştü. Bu sözler, içindeki fırtınayı daha da karmaşık hâle getirmişti.
Hera derin bir nefes aldı. “Babanı affet demiyorum. Ama bir gün sen de kendini onun yerinde bulabilirsin. O zaman nasıl bir karar vereceksin? Buna iyi düşün.”
Sarp, bu kez sessiz kalmayı seçti. Düşünceleri bir girdap gibi zihninde dönüp duruyordu. Hera, artık sözlerini bitirmişti. Gerisi Sarp’a kalmıştı.
Yağmurun sesi, ikisinin düşünceleriyle karışmıştı. Belki de bu konuşma, Sarp’ın geçmişe farklı bir pencereden bakmasına yardımcı olacaktı.
Taksi, sessiz bir sokakta durdu. Hera’nın evi, küçük ama sıcak bir ışıkla aydınlanmıştı. Yağmur damlaları, pencere camlarında ince çizgiler oluşturuyordu.
“İn,” dedi Hera yumuşak bir sesle. “Bu gece dinlenmeye ihtiyacın var.”
Sarp, taksinin kapısını açıp dışarı çıktı. Sessizce Hera’nın arkasından yürüdü. Hera anahtarıyla kapıyı açarken, Sarp hâlâ düşünceliydi.
İçeri girdiklerinde, sıcak bir hava ikisini de karşıladı. Hera, ıslak paltosunu çıkarıp askıya astı. “Üstünü değiştir, sana kuru bir şeyler bulayım.”
Sarp istemsizce başını salladı. Hera ona eski bir tişört ve eşofman uzattı. “Bunlar idare eder.”
Sarp kıyafetleri aldı ve banyoya geçti. Yüzünü yıkarken aynadaki yansımasına baktı. Gözleri, babasıyla ilgili duygularının ağırlığını taşıyordu.
Salona geri döndüğünde Hera, küçük masanın üzerine sıcak bir çay koymuştu. “Otursana,” dedi hafif bir gülümsemeyle.
Sarp çayı alıp masaya oturdu. “Babam…” diye başladı, sesi hala sertti. “o beni görmeyi seçmedi.”
Hera sabırla Sarp’a baktı. “Sarp, o sadece bir baba değil, aynı zamanda bir asker. Görevle aile arasındaki çizgiyi korumak her zaman kolay değil.”
Sarp, çay bardağını sertçe masaya koydu. “Ama o beni seçmeliydi. Görevi değil.”
“Sen de askersin, Sarp. Bir gün senin de böyle bir seçimin olabilir. O zaman ne yapardın?”
Sarp sustu. Bu soru, düşünmek istemediği bir şeydi.
Hera devam etti. “Baban seni sevmediği için gitmedi. Seni korumak için gitmek zorundaydı. Ve biliyorum, bu acını hafifletmiyor. Ama belki de onu anlaman için bir fırsat.”
Sarp’ın gözleri dolmuştu, ama gözyaşlarının akmasına izin vermedi. “Bilmiyorum, Hera. Affetmek için hazır değilim.”
“Hazır olman gerekmiyor,” dedi Hera yumuşakça. “Ama belki bir gün, kendi içinde bir huzur bulman gerekecek.”
Sarp başını eğdi. Hera’nın sözleri, zihninde yankılanıyordu. O gece sessizlik, kelimelerin yerini aldı. Ama ikisi de biliyordu ki bu konuşma, belki de iyileşmenin ilk adımıydı.
Oy ve yorumları unutmayalım
10 oy 20 yorum
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.4k Okunma |
1.05k Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |