

24.BÖLÜM
“Beklenmeyen karşılaşma, bilinmedik bakışma...”
Aras.
Büyük kapı açıldı ve salonu sert bir topuk sesi doldurdu. Kapı tarafına baktığımda onu gördüm. 1 yılın ardından kanlı canlı karşımdaydı. En son onu kan kusarken görmüştüm. Şimdi ise dik bir şekilde duruyordu. İlerledi ve tam karşımdaki sandalyeye oturdu.
Bakışlarımı ondan çekmedim. Onu dikkatle inceledim. Medyadaki fotoğraflardan farklıydı. Daha soluk duruyordu. Bu hâli dahi güzel gözüküyordu.
Son gördüğüme göre saçları biraz daha uzamıştı. Normalde sade makyajlar yaparken şimdi yüzünde ağır denilebilecek makyaj vardı. Üzerinde ciddi kıyafetler vardı. Eskiden onu asla çıkarmadığı pembe çizgili pijaması ile görürdüm.
Kafasını kaldırıp bana baktığında beni farketti. Donup kaldı. Gözlerini dahi kırpmadan bana bakıyordu. Ardından yutkundu. Bende yutkundum. Yıllar sonra göz göze gelmiştik. İçimde alevler vardı.
🧊🩸
Hazal.
Bakışlarımı ondan çektim ve masadaki diğer insanlara döndüm. Levent "Hoşgeldiniz Hazal Hanım" dedi. Tebessüm ettim ve "Hoşbulduk Levent Bey" dedim. Savaş'a bakmamakta kararlıydım.
Masadaki diğer kişilere göz gezdirdiğimde Yusuf'un da burada olduğunu gördüm. Tip bakışlarla bana bakıyordu. Yusuf ile aram iyiydi. Her ne kadar Savaş'ın en yakın olsada iyi birisiydi. Birkaç kez iş hakkında konuşmuştuk. Bana yardımcı olduğu konular vardı.
Cem Bey "Herkes burada olduğuna göre başlayabiliriz öyle değilmi?" dedi. Levent "elbette" dedi ve konuşmaya başladı. "Geçen toplantıda Hazal Hanım'ın fikrini toplantıda bulunmayan Aras Bey ve Yusuf Bey'e söyledim. İkiside bu fikri kabul etti. Bu nedenle araziyi bağış yeri olarak kullanmaya karar verildi." dedi.
Ne yani onlar kabul etmeseydi olmayacak mıydı? Saçmalık. Masadaki adamlardan birisi "Araziyi görmeye gidecek miyiz? Basın reportaj bekliyor" dedi. Turgut Bey "Bence gidip görmemiz iyi olur. Ayrıca iyi bir açılış yapmalıyız. Onun içinde bir balo düzenlenmeli" dedi. Bir konuşmada birsürü şey açtı başımıza.
Basın hakkında konuşan adama baktım. İsmi yalnış hatırlamıyorsam Vedat Dalveren'di. Böyle soy isimmi olur? Tip bakışlarla adama baktım. Tipide hoşuma gitmemişti. Yusuf'un sesiyle bakışlarımı Vedat'tan çektim. Yusuf'a baktım. "Levent kurguyu ayarlayabileceğini düşünüyorum" dedi. Levent "O iş bende" dedi.
Masada bir başka adam "Bu iş iyi olacak. Hemde baya iyi." Dedi. Tabii iyi olacak.Fikir kimin fikri. Uzun süredir duymadığım ve duymak istemediğim o ses kulaklarıma geldi. "Bir an önce bu balo işini halledelim. Burada başta ben olmak üzere eminimki birçok kişinin işleri var." diyen adamın sesi kulaklarımda yankılandı. Kalın ve tok bir sese sahipti.
Cem Bey "20 Ağustos uygun mudur?" diye sordu. 10 gün sonra. Bence iyi. Savaş anında "Değil" dedi. Masadaki tüm bakışlar ona yöneldi ben hariç. Yüzüne bakmak istemiyordum. Bu nedenle masaya bakıyordum. Cem Bey sorgular "Neden?" diye sordu. Savaş "Çünkü o tarihte yurdışında olacağım" dedi. Aynen inandık bizde. Hiç inandırıcı gelmedi. Bence yalan.
"İki işinizden birisini iptal edin o zaman." diyerek ilk defa ona karşı konuştum. Bakışlarımı gözlerine diktim. Acımasızca baktım. "İkiside benim için fazla önemli işler. Tarihi değiştirelim" dedi. Öyle bir şey olmayacak.
Masadaki diğer yüzlere döndüm. "Bu tarih kimler için uygun?" diye sordum. Masada Yusuf ve Savaş hariç diğer herkes elini kaldırdı. "Çoğunluk için uygun. Bu nedenle o tarihte ayarlıyoruz" dedim. Savaş tamamen bana ters giderek "Buna yalnızca sen karar vermezsin. Bu işe bizde ortağız ve bizimde kararımız geçerli." dedi. 'Öyle mi?' der gibi baktım.
"Ayrıca bu projeye en fazla para yatıran kişi benim." dedi. Parasıyla övünen bir piç kurusundan başka birşey değil. "Bu masada paranızla övünecekseniz bağış yerinde işiniz yok" diye lafı yapıştırdım. Gerizekalı. Öyle kalırsın işte. "25 Ağustos benim için uygun bir tarih." dedi. Beni ciddiye almamışmıyıdı? Masanın üzerine çıkıp üzerine atlayıp boğsam ne olur? Saçmalama Hazal.
"O tarihte benim için uygun değil" dedim. Öyleydi çünkü o tarihte Asya'nın doğum günüydü. Levent araya girdi ve "22 Ağustos yapalım" dedi. Bu olur. Herkes kabul etmişti.
🧊🩸
Toplantı bittiğinde herkes salondan ayrılmıştı. Yalnızca Cem, Yusuf, Savaş ve ben kalmıştık. Telefonuma baktım. Birkaç bildirim vardı. Şimdi cevap veremezdim. Cem Bey yanıma geldi ve "Sizinle tam tanışmamıştık Hazal Hanım" dedi. Ona baktım. Hafif gülümseyerek bana bakıyordu. "Evet işlerden fırsat olmadı sanırım" dedim.
Cem bana elini uzattı ve "Ben Cem" dedi. Uzattığı eli tutup sıktım ve "Bende Hazal" dedim. Hafifçe gülümsedim. Yusuf yanıma geldiğinde Cem ile ellerimiz ayrıldı. "Hazal birşey konuşabilir miyiz?" diye sordu. "Tabii" dedim.
Cem'e döndüm ve "İyi günler Cem Bey" dedim. Cem gülümsedi. "İyi günler-" dedi ama o lafını bitirmeden arkamı dönüp Yusuf ile salondan çıkmıştık.
🧊🩸
Aras.
Cem Hazal'a bakarak "İyi günler Hazal" dedi. Hazal? Ne bu samimiyet. "Hazal?" dediğimde Cem bana döndü. "Anlamadım?" dedi. Oturduğum sandalyeden kalktım ve Cem'in karşısına geçtim. "Hazal derken? Daha yeni tanıştınız ne bu samimiyet" dedim.
Cem alahcı bir şekilde bana baktı ve "Sanane" dedi. Sinirden güldüm. "Sanane filan çok medeni olmuyor yalnız 'Cem Bey'" dedim. "Az önce çok beyefendi birisiydiniz. Ne olduda bu hâle geçtiniz?" dedim.
Cem tip bakışlarla bana bakıyordu. "Eski karını kıskanıyormusun yoksa?" diye bir soru sordu. Çok saçma ve aptalca bir soru.
Ben onu niye kıskanayım ki?
Saçmalık.
"Kıskanıyorum veya kıskanmıyorum. Bu seni ilgilendirmez. Ayağını denk al Cem. Yoksa ben denk getirmesini bilirim" dedim. Bir süre bakıştıktan sonra yanından ayrılıp odadan çıktım.
🧊🩸
Hazal.
Yusuf ile birlikte koridorda ilerliyorduk. "Seni dinliyorum" dedim Yusuf'a bakarak. Yusuf "Ayaküstü konuşmayı sevmem ben yen- yani Hazal" dedi. Ters bakışlarım üzerindeydi.
"Pekala herhangi bir odaya geçip konuşalım" dedim. Yusuf teklifimi kabul etti. Uzun koridorda ilerledikten sonra bir odanın içine girdik. Küçük bir toplantı odası gibiydi. İlerledim ve bir sandalyeyi çevirip oturdum. Yusuf'a dönüp "Söyle bakalım şimdi" dedim. Yusuf karşımda dikiliyordu. "Asya'nın doğum günü hakkında konuşacaktım seninle. Ona en yakın sensin. Herşeyini biliyorsundur. Yardım almak istedim" dedi.
Ne kadar düşünceli bir insan. "Benden tam olarak ne istiyorsun" dedim. Yusuf "Asya ne sever ne sevmez? Bunları bana listesi şeklinde yapıp göndermeni istiyorum" dedi. Ne! Oha!
"Benim ne kadar meşgul olduğumu biliyorsun değil mi? Ben o kadar işin arasında nasıl senin istediğin o listeyi hazırlayayım?" dedim. Yusuf yüzüne üzgün bir ifade yerleştirdi. Melül melül bakışlar ile bana bakıyordu. "Ya lütfen." dedi.
Tip tip ona baktım. "Yusuf git Mehtap ve Nilüfer'e sor." dedim. Yusuf ısrarla "Ya sen daha iyi bilirsin. Ayrıca Mehtap beni döver Nilüfer'de çok iyi yapmaz. Yani tek sen halledersin." dedi.
Ofladım. "Tamam bir ara yaparım" dedim. Yusuf yine ısrarcı bir sesle "Olmaz bu akşam yap. Nolur hadi be Hazal" dedi. Bunun altından bir bok çıkacamış gibi hissediyordum ama hadi hayırlısı.
"Tamam" diyerek kabul ettim. Yusuf karşımda rahat bir nefes verdi. "Ama benimde senden bir isteğim" dedim. Verdiği nefesi tuttu. Korka korka"Ne?" diye sordu. Hafifçe sırıttım. "Onu zamanı gelince söylerim. Sen şimdilik yapacağına söz ver yeter." dedim.
"Şeytan aklından ne geçiyor?" dedi. "Yakında öğrenirsin. Söz ver yapacaksın." dedim. Yusuf çekine çekine "Söz" dedi.
🧊🩸
Mehtap "Ne isteyeceksin Yusuf'tan?" diye sordu. Aklımdan fena fikirler geçiyordu. "Çok muhteşem şeyler geçiyor aklımdan." dedim ve "Sen Eda'yı takiptesin değil mi?" dedim. Mehtap "Evet" dedi. Güzel. Hatta çok güzel.
Ona öyle şeyler yaşatacaktım ki toparlanamayacaktı.
Onu öyle kıracaktımki parçalarını birleştirmek isterken dahada parçalanacaktı.
Onu öyle bitirecektim ki adı dahi anılmayacaktı.
Onu ateşlerde yakıp buzlarda donduracaktım.
Kanı buz küplerinde kalacaktı.
Kanlı Buzların hepsi eriyip yok olacaktı...
Yeni bölümde görüşmek üzere🖤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.75k Okunma |
637 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |