
Tuğba karşımda dikilirken şaşkınlık ve kızgınlık arasında gidip geliyordum. O da aynı şaşkınlıkla,
- Efsun? dedi.
- Sen burada ne yapıyorsun? diye sordum.
- Doğan burada oturuyor ya, dedi, yüzünde belli belirsiz bir utanmışlıkla.
Bu kıza kim veriyordu bu cesareti?
- Kim gelmiş, Tuğba? diye içeriden bir ses geldi.
- Efsun gelmiş, Selma anne, dedi Tuğba.
- Anne mi dedi o? Yoksa yanlış mı duydum? Gözlerimi kapattım, nefesimi düzenlemeye çalıştım. Gözlerimi açtığımda Selma teyze beni içeri davet ediyordu:
- Kızım, gelsene içeri.
- Yok Selma teyze, tatlı yapacağım. Hemen getiririm. Bizimkiler evde yemek için bekliyor, dedim.
Doğan geldiğinde, tatlıyı hızlıca Selma teyzeye verip eve doğru yürümeye başladım. Tam uzaklaşacakken kolumu tuttu ve kendine doğru çekti. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu; nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Göz göze gelmiştik, zaman durmuş gibiydi. Ama az önce yaşadıklarım aklıma gelince hemen kolumu geri çektim.
- Efsun, ne anladığını bilmiyorum ama göründüğü gibi değil, dedi.
- Yalan söylüyorsun! O gün ‘Bir işim var, halledip gideceğim ’ demiştin. Bu muydu? diye sordum öfkeyle.
- Hayır, saçmalama! Tuğba’yla ne işim olur benim?
- O yüzden mi selma teyzeye ‘anne’ diyordu? Senden nefret ediyorum! Sakın bir daha karşıma çıkma!
Hiçbir şey demesine fırsat vermeden eve koştum. İçeri girer girmez annem seslendi:
- Efsun, gel kızım, yemeğe otur.
-Yok anne, aç değilim. Zaten yiyeceğimi yedim, dedim soğuk bir sesle.
- Ne diyorsun kızım? Anlamadım. Selma ne yapıyor? diye sordu.
- Doğan’a kız istiyorlar, dedim.
- Saçmalama, ahiretliğim beni çağırmadan böyle bir şey yapmaz, dedi annem, kendinden emin bir şekilde.
- Neyse ne, anne. Ben odama gidiyorum, uyuyacağım.
Annem bir şeyler söyledi ama dinlemedim. Odama çıkıp kapıyı kapattım. Kulaklığımı takıpkulaklığımı takıp şarkının sesini sonuna kadar açtım.
Yüze düşmüş zülüf
Nasıl geleyim dönüp
Gece resmini öpüp,
Vazgeçmişsin benden
Kara yolları bozuk,
kanadım kırık
Bana mektup yazıp
Vazgeçmişsin benden
Yangın düşmüş kor,kor
Yangın gönlüm yer,her
Vazgeçmişsin benden..
Sessizce gözyaşlarım akıyordu. Kırılmış mıydım? Hayal kırıklığına mı uğramıştım? Yoksa nefret mi ediyordum? Hayır, hepsi birden…
Telefonun çalmasıyla irkilerek uyandım. Ahsen arıyordu.başımdaki keskin ağrı kendini belli ediyordu migren ilaçlarımı almam gerekiyordu telefonu açarak;
- Kızım, bu saatte neden arıyorsun ya?diye sordum.
- Efsun, sonuçlar açıklanmış! dedi heyecanla.
Çığlık atarak bilgisayara koştum. Ama sisteme yoğunluktan giremiyordum.
- Sen baktın mı? Kaç almışsın? diye sordum.
- Hayır, deniyorum, dedi. Birkaç dakika sonra bağırdı:
- 357 almışım. Ben de çığlık atarak onu tebrik ettim.
Annem seslendi:
- Niye bu kadar bağırıyorsunuz?
-Anne, sonuçlar açıklanmış, dedim heyecanla.
475 almıştım! Annemle birbirimize sarılıp sevinçle zıpladık. Ahsen’le gün boyunca hangi bölümleri yazmamız gerektiğini tartıştık. Akşam abimle babama söyledik. Abim biraz gerilmişti, ama bunun benim için değil, Ahsen için olduğunu öğrendim.
Günler hızla geçti. Annem, Selma teyzeden Doğan’ın göreve gittiğini duymuştu. Ben gerisini dinlemek istemedim, dışarı çıktım. Doğan hakkında bir şey daha duymaya tahammülüm yoktu.
Markete yürüdüm. Kendime birkaç abur cubur aldım. Eve dönerken, okuldan gelmiş olan küçük bir çocuk kapının kenarında oturuyordu.
- Hey, yakışıklı beyefendi! Yanınıza oturabilir miyim? diye sordum. Kafa salladı.
- Yavru kanaryanın morali neden bozuk?” diye sordum gülümseyerek.
- Öğretmenim bana kızdı. Sınıfta oyun oynuyorduk, arkadaşım birinin kafasına su şişesi fırlattı. Ama suç bana atıldı. Annemi çağırmalarını istediler. Anneme söylersem çok kızar,” dedi üzgün bir ifadeyle.
Ona bir hüptirik uzattım.
- Merak etme, ben annenle konuşurum. Takılma bu kadar yavru kanarya, dedim.
Gülümsedi. Ardından birden,
- Biliyor musun, sen gittikten sonra abimle annem kavga etti. Tuğba’yı neden çağırdığı konusunda abim bir sürü bağırdı. Annem de ‘Tansiyonum düşüyor,’ deyip geçti,”dedi.
İkimiz de güldük.
- Hadi kalkalım da annenle konuşalım, dedim.
Birlikte Selma teyzenin kapısını çaldık. Konuştuk ve meseleyi tatlıya bağladık. Ardından eve döndüm.
Aradan zaman geçti. Tercihler için son dört gün kalmıştı. Ahsen bize geldi. O gastronomi yazdı, ben tıp. Annemle babam bu kararımı destekliyordu.
Sonuçlar açıklandığında hızlıca sisteme girdim. “Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi” yazıyordu! Ahsen’le birbirimize sarılıp çığlık attık. Anneme haber verdik. O da hemen babamı ve abimi aradı.
O gün küçük bir kutlama yaptık. Pasta, cips, tatlı… Bizim kutlama anlayışımız buydu.
Okul açılmasına yakın günlerde Ceyda teyze, Ahsen, annem ve ben alışverişe çıktık. Temizlik malzemeleri, kişisel bakım ürünleri, birkaç pijama takımı ve diğer ihtiyaçlarımızı aldık. Hem okul hem de yurt hazırlıkları için gereken her şeyi tamamlamak için.
Ekim sonu geldiğinde Trabzon’a gitmek için hazırlanıyorduk. Annem ve Ceyda teyze poğaça ve sarma hazırlamıştı. Abim, beni kendisinin götürmek istediğini söyledi ve bavulları arabaya yerleştirdi. Saat 1 olduğunda yola çıkmaya hazırdık.
Sıra vedalaşmaya gelmişti. Selma teyze ve ailesi de gelmişti. Onlarla vedalaştıktan sonra Ahsen, Ceyda teyze ve Asım amcayla ağlayarak sarıldık. Ardından anneme döndüm ve sıkıca sarıldım. İkimiz de ağlıyorduk.
-Sürekli ara, beni merakta bırakma. Yemeğine dikkat et, kalın giyin. Anneneye de git, kadının aklı sende, dedi endişeyle.
-Tamam, anne, dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum.
Sıra babama geldiğinde, onu ilk kez böyle görüyordum. Gözleri dolmuştu.
- Bir şeye ihtiyacın olursa hemen beni ara, tamam mı güzel kızım? diyerek bana uzun uzun sarıldı.
Abim hafif homurdanarak,
- Hadi, geç kalıyoruz. Trafik var, dedi.
Son bir kez herkese el salladıktan sonra arabaya bindim. Yeni bir başlangıç beni bekliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |