Gözlerimi açtığımda görüş açıma Nisa girdi. Yavaşça etrafıma bakındım. Revir mi? Niye revirdeyim?
Nisa heyecanla yaklaşıp "Ay sonunda! İyi misin?" dedi.
"Bayılmışsın sanırım. Seni buraya getirdik" dedi.
Etrafıma bakındım, kerem de gelmiş miydi? Yok.
"Dışarıda. Baya endişelendi ama belli etmemeye çalışıyor." dedi gülümseyerek.
Bunu duyunca ben de gülümsedim.
Nisa'nın da yardımıyla revirden çıkınca karşımda direk bizimkileri gördüm. Kerem'i de tabi.
Beni görünce hemen bir adım attı ama duraksadı. Bu yaptığı canımı acıtsa da sonuçta endişelenmişti benim için.
Hepsinin sorularına bir cevap verdim.
"Arkadaşlar ben iyiyim, teşekkür ederim beni düşündüğünüz için."
"Kızım sen niye bayıldın ya? Açlıktan da değilmiş, hemşire öyle söyledi. Hasta falan mısın? Bulduğumuzda da ağlıyordun sanırım" dedi yunus.
Başımı yavaşça Kerem'e çevirdim. Bana bakıyordu. Endişeli gibiydi.
Onun yüzünden bayıldığımı düşünmesini istemiyordum.
Gerçi onun yüzünden bayılmıştım ama, neyse.
Çıkışta Nisa ile otobüse bindik ve eve geldim. Hemen hazırlanmaya başladım. Kerem'e gidecektim. Bizimkilerden adresini öğrenmiştim, yakındı evi.
Haberi yoktu tabi gideceğimden.
Üzerime siyah, bol ve rahat bir elbise giydim. Dizlerimden biraz yukarıdaydı, çok kısa değildi. Askılıydı da.
Hemen hazırlandım, bir şeyler atıştırdım ve yola çıktım. Saat 6'ya geliyordu.
Evin önüne geldiğimde ağzım bir karış açık kaldı. Bu ne anasını!
Üstümü ve saçlarımı düzeltip kapıya geldim. Çok heyecanlanmıştım. Umarım kovmaz beni.
Elimi uzatıp yavaşça kapıyı çaldım.
Birkaç saniye sonra kapı açıldı.
Ve kapıyla birlikte benim de ağzım açıldı.
Kerem'in altında gri bir eşofman vardı ve üzeri çıplaktı. ÇIPLAK!
Gözlerimi zar zor vücudundan çekip Kerem'e döndüğümde şaşkınca bana bakıyordu.
"Ne işin var senin burada?" dedi sinirle.
"Konuşmamız lazım " dedim onun aksine sakince.
"Konuşacak bir şey yok" diyip kapıyı kapatacağı sırada elimi kapının arasına soktum. "Kerem- ah!" diyerek hızla elimi çektim. Elimi sıkıştırmıştı.
"Ne sokuyorsun elini ya?!" diyerek elimi tuttu. "Acıyor mu?" dedi elime bakarken.
Bana dönüp "Doğruyu söyle!" dedi
"Sızlıyor biraz" dedim sessizce.
İçinden sessizce mırıldanıp bana döndü.
"Gel krem sürelim" diyip içeri sürükledi. Hala elimi tutuyordu.
Canımın yanmasına rağmen gülümsemiştim.
İçeri geçerken bir yandan da evi inceliyordum. Kocaman bir salona girmiştik. Yuh anasını!
"Geç" diyip yavaşça koltuğa oturttu beni.
Hızla gidip elinde bir kremle geri döndü.
Hiç konuşmadan dikkatlice kremi sürdü.
Aslında azıcık acıyordu ama bilmesine gerek yoktu.
Bir süre bana baktı. Ardından sessizliği ben böldüm.
"Kerem, konuşmak istiyorum" dediğimde yine sinirlendi.
"Konuşacak bir şeyimiz olmadığını söylemiştim" dedi. Sesi sertti, ama bağırmıyordu.
"Beni dinle. Hepsini yanlış anladın. Yemin ederim her şeyi yanlış anladın. İzin ver açıklayım" dedim yalvarır gibi.
"Neyi yanlış anladım Zeynep?! O piçin senin dudaklarına dokunmasına izin verdin. Sen-" derken sözünü kestim.
"İzin falan vermedim! Ben fark edemedim bile. Kendimi hemen geri çektim zaten. İzleseydin görürdün. Yemin ederim geri çekildim kerem. Sence ben böyle bir şeye izin verir miyim?" dedim. Gözlerim dolmuştu.
"Senin haberin olmadan yaptı yani?"
"Diyelim ki buna inandım. Diğerleri? Resmen öptü seni!"
"Ya hayır, olmadı öyle bir şey. Bak izin ver anlatıyım ikisini de sana" dedim.
Bunu evet olarak algılamıştım.
"Ya bak pazar günü ben dışarıdayken Fırat aradı beni, yanıma geldi. Yemek yedik. Sonra ben eve gidecekken dondurma yiyelim öyle git dedi. Tamam dedim. Dondurmayı yedikten sonra bir anda elini yüzüme götürüp bulaşan dondurmayı sildi. Yemin ederim fark etmemiştim. Çok hızlı oldu. Farkında olunca kendimi hemen geri çektim zaten. Yemin ederim bak.
Öpme meselesi de şu: Kantinde zaten yanıma geldi biliyorsun. Ben bahçeye çıkınca da peşimden gelmiş. Ben ağlayınca yüzümü sildi, ama geri çekildim. Sonrasında da bir anda öpmeye çalıştı. Öpemeden yüzümü çevirdim zaten. Geri çekilmedim, sadece yüzümü çevirdim. O yüzden yanlış anlamışsındır. Öpmedi kerem, yemin ederim öpmedi. İzin vermedim, vermem de" dedim ağlamaklı bir sesle. En sonunda gözümden bir damla yaş akmıştı.
Kerem bana inanmıştı sanırım. Elini uzatıp yavaşça akan yaşı sildi.
Eli hala yanağımdayken " Bugün benim yüzümden bayıldın demi? Sakın yalan söyleme" dedi sessizce. Yavaşça başımı salladım.
Gözlerini kapattı, sinirliydi.
"Kerem bak, bana inan lütfen. Yemin ederim -" derken elini dudaklarıma götürüp susturdu beni.
"İnanıyorum. İnanıyorum sana. Ben asıl kendime inanamıyorum. Nasıl senin bunu yapacağını düşünmüş olabilirim ki? Açıklamana da izin vermedim. Bir de aptallığım yüzünden bayıldın zaten, ağladın gözümün önünde, benim yüzümden. Kahretsin Zeynep özür dilerim, gerçekten özür dilerim. Ben o şekilde görünce canım yandı, çok canım yandı. Kalbim acıdı. O yüzden öyle tepki verdim. Gerçi senin de canını yakmış oldum. Özür dilerim. Sana söylediklerimde yalandı, yemin ederim yalandı. Zeynep sence benim seni sevmemem mümkün mü? Senden vazgeçebilir miyim ben? Mümkün mü böyle bir şey? Her an her saniye aklımdayken seni düşünmemem, umursamamam mümkün mü sence? Canım yanınca senin de canını yaktım, özür dilerim. Affet, lütfen " dedi sessizce.
Gözümden bir damla daha yaş düştü ama düşemeden sildi kerem.
Affetmem için yüzüme bakıyordu.
Canımı o kadar yakmasına rağmen?
Ben olsam ben de yanlış anlardım muhtemelen. Affedecektim tabi ki.
Gülümsedim. Ben de bir elimi yanağına koydum ve yaklaşıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım ama hemen kendini hafifçe geri çekti. Alnı alnıma yaslıydı.
"Benim için yapma. Kötü hissetmene rağmen yapma" dedi sessizce.
Tekrar dudaklarına yönelince durdurdu beni.
"Kötü falan hissetmiyorum. Siktir et" diyip hızla dudaklarımızı birleştirdim.
Çok özlemiştim. Onu öpmeyi, dokunmayı, nefesini hissetmeyi...
Bir süre onu öptükten sonra geri çekildim. Alnını alnıma yaslamış, nefeslerimizi düzene sokmayı bekliyorduk.
Bir kaç saniye sonra gözlerimi açtım. Kerem gülümseyerek bana bakıyordu.
Hızla dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı ve geri çekildi.
"Çok özlemişim seni" diye fısıldayıp tekrar öptü.
"Kızım senin her şeyine hastayım ben"
"Aşığım sana" diyip son bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.
Gülümseyerek gözlerime bakıyordu.
Ben de aynı şekilde ona bakıyordum.
Dudaklarımı dudaklarına dokundurup güçlü bir öpücük bıraktım ve geri çekildim.
"Çok özledim seni" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Gülümsedi.
Kollarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım, başımı da boynuna gömdüm.
"Burayı da çok özledim" dedim. Sesim boğuk çıkmıştı biraz.
Elleri sırtımda gezinmeye başladı yavaşça.
"Hayır benim yüzümden. Senden uzak durmanı istemeseydim bunlar olmayacaktı" dedim başım hala boynundayken.
"İkimizin de hatası var. Boşver, geçti artık. Aç mısın?"
"Evet ama buradan ayrılmak istemiyorum" dediğimde güldü.
"Ben de acıktım. Sonra tekrar yatarsın" dedi gülerek.
"Neyse bir şeyler hazırlayım" diyip kalkarken belimden tutup durdurdu beni. "sipariş verelim, uğraşma" dedi .
"Gerek yok" dedim. "Uğraşma" diyip telefonu aldı ve hemen pizza siparişi verdi.
"Pizza gelene kadar ben biraz burada oyalansam olur mu?" diyip başını boynuma gömdü. Cevap vermeyince başını kaldırdı.
"Oyalanmayım mı?" dedi masumca.
"Yani biraz fazla oluyor gibi. Az önce de ileri gittik" dedim sessizce.
"Azıcık, lütfen. Çok özledim seni. " dedi yalvarır gibi .
Gülümseyerek başını boynuma gömdü. Elleri yavaşça belimde geziniyordu. Benim ellerim de boynundaydı.
Hala kucağında aynı pozisyonda oturuyordum.
Pizzaları yiyince salona geçtik.
Biraz oturduktan sonra uykum gelmeye başladı.
"Ben gidiyim artık " dediğimde kerem "Gidiyor musun? Kalırsın diye düşünmüştüm" dedi masumca.
"Gitsem daha iyi " dedim gülümseyerek.
"Burada kal lütfen. Hani kucağımda uyuyacaktın?" dedi.
"Bana her istediğini nasıl yaptırabiliyorsun anlamıyorum?" diyip ona yaklaştım.
Gülümseyerek elimi tuttu ve beni yavaşça kucağına oturttu. Hemen başımı boynuna gömdüm ve kokusuyla gözlerimi kapattım.
Havalandığımı hissettiğimde hafifçe gözlerim aralandı. Kerem'in kucağındaydım. Yatağa götürüyordu sanırım beni.
Yatağa yavaşça yatırınca ona döndüm.
"Yanına yatıyım mı?" dedi güzelce.
"Niye soruyorsun ki?" dedim gülerek.
Cevabımdan memnun olmuş olacak ki gülerek yanıma uzandı. Arkama geçti ve kollarını belime dolayarak beni kendine çekti.
Onun kollarında olmanın verdiği huzurla yeniden gözlerim kapandı.
Yüzüme kondurulan küçük öpücüklerle gözlerimi açtım. Kerem hemen arkamdan yüzünü uzatmış öpüyordu beni. Gülümseyerek ona döndüm.
Onu böyle gördüğüm için ben de mutluydum tabi.
"Günaydın" dedi ve yanağıma tekrar bir öpücük kondurdu.
"Gün sayende çok güzel aydı." dedim gülümseyerek ve elimi yanağına götürdüm, yaklaşıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum.
Gözüm üzerine kaydığında hala çıplak olduğunu farkettim. Aklıma dün gelince beni ateş basmaya başladı.
Umursamamaya çalışarak "Sen böyle mi uyudun? Üşümedin mi?" dedim.
"Hayır. Ben zaten hep böyle uyurum, kıyafetle rahat edemem" dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Benimleyken hep kıyafetinle uyuyorsun?"
"Sen rahatsız olursun diye çıkarmıyordum" dediğinde gülümsedim.
İki elimde yanağını buldu ve onu kendime çekip yanağına kocaman bir öpücük bıraktım.
"Bu kesmiyor ama beni ya" dedi çocuk gibi. Güldüm.
Uzanıp dudaklarımızı birleştirdim ve küçük bir öpücük kondurup geri çekildim. Gülümseyerek o da küçük bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.
"Kahvaltı hazır, hadi" dedi ve alnıma da bir öpücük kondurup yataktan kalktı.
Aklıma gelen şeyle arkasından seslendim.
"Saat çoktan 10 oldu, gitmeyelim bugün. Beraber vakit geçirelim. Hala hasret gideremedik" dedi masumca.
Ya ben bu çocuğa hayır diyemiyorum ya!
"Peki tamam" dediğimde gülümseyerek odadan çıktı.
Ben de yatakta doğruldum. Üzerime baktığımda elbisemin yukarı kalktığını, bacaklarımın tamamen açık olduğunu farkettim. Utanmıştım. Hemen kalkıp elbisemi ve saçımı düzeltip banyoya girdim. Orada da işlerimi bitirince odadan çıktım. Yavaşça mutfağa ilerlediğimde kerem'in ekmekleri dildiğini farkettim. Onu biraz incelediğimde ne kadar da çekici olduğunu yeniden farkettim.
Gri eşofman ve mükemmel kaslarıyla harika duruyordu. Saçları dağınıktı ve bu onu daha da çekici yapmıştı.
Sessizce ona yaklaşıp arkasından kollarımı karnına doladım ve başımı sırtına yasladım. Önce hafif bir irkildi ama sonra gülerek bana döndü. Uzanıp alnıma bir öpücük bıraktı ve arkasını döndü.
"Yapılacak bir şey var mı?" dedim etrafa bakarak.
"Hayır, her şey hazır. Otur sen" dedi.
Sandalyeye oturdum, hemen arkamdan kerem de geldi ve kahvaltımızı yapmaya başladık.
Çok özlemiştim onunla yemek yemeyi, uyumayı, kokusunu... Her şeyini.
Gelip her şeyi açıklamıştım iyi ki.
Güzelce kahvaltımızı yapıp kaldırdık ve salona geçtik. Hemen yanımda oturuyordu, televizyon izliyorduk.
"Ben de. Bir şeyler getiriyim mi?" dedi.
"Ben getiririm" diyip kalkacağım sırada tuttu beni. "ben getiririm" diyip kalktı.
Elinde iki kola ve cipsle gelmişti. Cips!
Ay bayılıyorum bunlara. Cipsi sehpaya koyup kolayı bana uzatırken bir anda kola üzerime döküldü. Refleks olarak ayağa kalktım hızla. Elindekini bırakıp bana yaklaştı.
"Çok özür dilerim, yandın mı?" dedi panikle.1
"Kerem koladan nasıl yanabilirim?"
"Haa, ne biliyim hep öyle olur ya. Neyse, özür dilerim ya, bir şeyler veriyim mi sana?" dedi.
Başımı sallayınca odaya ilerledik.
Dolabına bakarken "Sana göre bir eşofman yok ama uzun tişörtlerimden verebilirim " diyip bir tişört uzattı bana.
"Tamam teşekkür ederim " dediğimde odadan çıktı, ben de giyindim. Kerem'in kokusu vardı üzerinde.
Tek sorun tişört sadece kalçamı kapatıyordu. Çok kısaydı. Utanmıştım, onun yanına böyle mi gideceğim?
Yavaşça içeri girdiğimde kerem'in bakışları bana döndü ve beni bir kaç kez süzdü. Gözleri hayranlıkla bakıyordu. Sanırım çok beğenmişti.
En son gözlerimde durduğunda sertçe yutkundu.
"Biraz kısa gibi" dedim sessizce.
"Ha? Ha şey. Yabancı yok bir şey olmaz"
"Benden mi utanıyorsun Zeynep?" dediğinde sustum.
Gülümseyerek "Gel buraya" dedi.
Yavaşça ona yaklaştım ve yanına oturdum.
"Çok yakışmış, baya yakışmış. Benden daha güzel olmuş sana" dedi.
"Sen kokuyor" dedim gözlerine bakarak.
"Senin olabilir " dediğinde gülümsedim.
"Olsun, bu da senin olsun" dedi gülerek.
Yaklaşıp yanağına güçlü bir öpücük kondurdum ve başımı göğsüne yasladım. Elleri hemen belimi sardı ve beni kendine çekti. Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Gülümsedim.
"Sıkıldım ben ya" dedim geri çekilerek.
Yere oturmuştuk karşılıklı. Aramızdaki sehpanın üzerine de şişe koyduk.
Ben soracaktım, kerem cevaplayacaktı.
"Sor bakalım" dedi gülümseyerek.
Sonra aklıma gelen ilk soruyu sordum.
"Cemre'den daha önce hiç hoşlandın mı? Herhangi bir zaman?" dedim merakla.
Sorduğum soruyla gülümsemesi genişledi.
"Peki sen hiç Fırat'tan hoşlandın mı?" dedi.
"Hayır tabiki" dedim gülümseyerek.
"Sana inanmadığımda seni çok üzdüm, çok ağladın. İçinden hiç beni affetmemek geçti mi?" dedi buruk bir tebessümle.
"Hayır, sana kızgın değildim. Kendimi senin yerine koydum, ben de yanlış anlardım. Senin bir suçun yoktu" dedim.
"Benden ilk ne zaman hoşlanmaya başladın?" dedim. Gülümsemesi büyüdü.
"Aslında seni ilk gördüğümde ilgimi çekmiştin güzelliğinle" dedi hayranlıkla.
"Sonra ilk birbirimizi tanıma ödevinde seninle konuşunca ses tonun çok hoşuma gitti. Hayatım boyunca dinleyebilirdim o sesi, inanılmaz gelmişti." dedi.
Hayranlıkla gözlerime bakıyordu.
"Sonra kafeye gittiğimizde seni izledim. Sinirlendiğinde, utandığında çok tatlı olduğunu farkettim. Sonra kalbinin güzelliğini gördüm, ona da hayran kaldım. Yani seni ilk gördüğümde sana vuruldum, tanımaya başladıkça hoşlandım, sonra da zaten ne ara olduğunu anlamadığım bir zaman da sana aşık olduğumu farkettim." dedi.
Hayranlıkla ve gülümseyerek onu dinlemiştim. Şu an kalbim mutluluktan yerinden çıkacaktı. Bir süre gözlerine baktım, bir şey demedim.
"Niye böyle bir şey sordun ki?" dedim şaşkınlıkla.
"Senin beni yakışıklı bulup bulmadığını merak ediyorum " dedi.
Gülümsedim. Yüzünü incelemeye başladım. Saçlarını, gözlerini, burnunu, dudaklarını... Her şeyiyle mükemmeldi.
"Kerem sana yakışıklı demem sana hakaret olur. Senin için uygun bir kelime bulamadım" dedim gözlerine bakarak.
Şaşırdı ama gülümsemesi büyüdü.
"Benden sakladığın bir şey var mı?" dedi.
"Evet" dedim sessizce. Kaşları çatıldı.
"Ya ben birkaç gündür birkaç tane mektup alıyorum, bazı şeyler yazıyor. Ama muhtemelen biri saçma bir şaka yapıyor, ciddiye almıyorum " dedim hızlıca.
Sinirlenmişti. "Biri sana salakça mektuplar yazıyor ve sen bana söylemiyor musun?" dedi sinirle.
"Kerem özür dilerim ama gerçekten ciddiye almadım. Önemsiz bir şeydi"
"Zeynep bunu benden nasıl saklarsın?"
"Kerem benimle konuşmuyordun ki. Sana söyleyecektim ama yüzüme bile bakmıyordun. Özür dilerim" dedim hızlıca.
Gözlerini yumup sakin olmaya çalıştı.
"Özür dileme. Benim yüzümden söyleyemedin bana " dedi sessizce.
"Senin bir suçun yok. Unutalım lütfen "
Gülümseyerek yanağıma bir öpücük kondurdu "Tamam" dedi.
Gülümseyerek "Kucağıma gel" dediğinde şaşırdım. "Ne?"
"Kucağımda otur oyun bitene kadar" dedi.
Ayağa kalkıp ona yaklaştım. Yanına gidince elimden tuttu ve beni yan bir şekilde dizlerine oturttu. Bacaklarımı çok bükmemiştim açılmasın diye.
"Çevir hadi " dediğinde çevirdim.
Soru yeri Kerem'e, cevap yeri benim boş olan yerime gelmişti.
"Kalbinin en çok attığı zaman?" dedi sessizce.
Elleri yavaşça çıplak bacaklarıma indi. Kasılmıştım.
"Beni ilk öptüğün an" dedim sessizce.
"Öyle mi?" dedi kulağıma fısıldayarak.
Eli bacaklarımda yukarı çıkmaya başladı yavaşça. Kıyafeti sıyırıp yukarı çıktı.
Sonra boynumu hafifçe öpmeye başladı.
Üzerine sabah tişört giydiği için çıplak değildi. Bir anda boynuma ıslak bir öpücük bırakınca sesli bir iç çektim.
Bir süre öptüm onu, yakınlaştık.
Geri çekilip alnımı alnına yasladım. Nefesimizi düzene sokmaya çalıştık.
Bir süre sonra ellerimi boynuna doladım ve sarıldım ona. Elleri hemen belime dolandı. Bir süre de öyle durduk.
"Boynun kızarmış biraz" dedi ve uzanıp küçük bir öpücük kondurdu.
Gülümseyerek "Bir şey olmaz" dedim.
Yavaşça kucağından kalktım, o da kalktı.
Saate baktığım da 4 olduğunu gördüm.
Bugün hiç telefonu elime almamıştım. Aldığımda Nisa'dan bir sürü arama ve mesaj olduğunu gördüm.
Onu arayıp kısa bir konuşma yaptık.
Ardından bizimkilerle çıkıp yemeğe gitmeye karar verdik.
"Nisa dışarıda yemek yiyelim diyor. Bizimkilerle birlikte." dedim.
"Tamam ben seni bırakıyım" dedi.
Eve yaklaşmıştık. Sürekli tişörtü indirip duruyordum çünkü oturduğum için daha da yukarı çıkmıştı.
"Rahatsız olmana gerek yok" diyince kerem, ona döndüm.
"Sorun yok. Bakmıyorum" dedi gülerek. Gülümseyerek ona baktım.
Oturduğum yerden doğrulup yanağına bir öpücük kondurdum ve oturdum. Gülerek birkaç saniye bana baktı ve tekrar önüne döndü.
Artık hazırdım. Üzerime bordo, güzel bir elbise giymiştim.
Çok ağır olmayan bir makyaj yaptım. Son olarak bordo rujumu da sürdüm.
Kendi kendime "Ruj fazla mı oldu ya" dedim.
"Yo, çok güzel oldu" diyince biri, korkuyla arkamı döndüm.
Siyah gömlek ve siyah pantolon giymişti. Gömleğinin kollarını biraz kıvırmış, üstten bir iki düğmesini de açık bırakmıştı. Kısacası fazla iyi olmuştu.
Hayranlıkla onu süzmeyi bırakıp gözlerine baktım. Beni inceliyordu. Yaklaşarak "Çok güzel olmuşsun" dedi. Ellerini belime koydu. Benim ellerim de kolarına gitti.
"Sen de baya yakışıklısın." dedim gülümseyerek.
"Yanına yakışmaya çalışıyorum" diyip dudaklarıma uzandı ama geri çektim başımı. Sorgular gibi bana bakıyordu.
"Rujum bozulur şimdi, hem sana da bulaşır" dedim.
Gülümseyerek "O rujun tadını çok merak ediyorum ama" diyip yeniden yaklaşınca bu sefer geri çekilmedim.
Biraz öptükten sonra ben yavaşça geri çekildim.
"Geç kalacağız" dedim sessizce. Başını sallayıp geri çekilince yüzüne baktım.
Gülerek dudaklarına uzandım ve elimle bulaşan ruju sildim. Ardından aynaya döndüm. Ben daha berbat durumdaydım. Hemen ruju temizleyip yenisini sürdüm ve Kerem'e döndüm.
20 dakika sonra varmıştık. Bizimkiler masada oturuyordu. Onların yanına yaklaştık. Ben Nisa'nın yanına, kerem de karşıma oturdu. "Çok güzel olmuşsun" dedi Nisa.
"Senin kadar değil" dedim gülümseyerek.
"Sipariş verelim mi? Çok acıktım ben" dedi Yunus. Bade de gülerek "Valla ben de acıktım" dedi.
Garsonu çağırıp siparişleri verdik ve sohbete başladık. Ardından yemekler geldi. Yerken sohbete devam ediyorduk. Arada Kerem'e bakıyordum, genelde gözgöze geliyorduk. Beni mi izliyordu?
Yemek bitince tatlı da sipariş verdik. Ben tatlımı yerken diğerleri sohbet ediyordu. Bitirince Kerem'e döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bir anda bizimkilere döndü, onların bakmadığına emin olup bana uzandı ve parmağıyla dudağımın kenarını sildi. Ardından parmağını yaladı. Gülümseyerek ona bakıyordum. Şu an çok mutluydum. Kerem yanımdaydı, bizimkiler yanımdaydı. Başka ne isterdim ki?
Sonunda gelmiştik. Araba bizim evin önünde durunca Kerem'e döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Görüşürüz, iyi geceler" dedim.
Gülerek uzandım ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
Ardından dudağına bulaşan ruju sildim.
"İyi geceler güzelim" diyince gülümseyerek arabadan indim. Ben eve girene kadar bekledi, sonra gitti.
Eve girince bizimkilerin salonda oturduğunu gördüm. Gelmişler miydi?
Bir şey demeden yanlarından geçerken "Nereden geliyorsun?" diyen babama döndüm. "Arkadaşlarımla dışarıdaydım" dedim.
"Sen nereden tanıyacaksın?" dedim.
Bir şey demeyince odama çıktım.
Bir de çok umrunda gibi sorguluyor ya!
Elbisemi çıkarıp makyajımı temizledim ve yatağa girdim. Ardından gözlerimi kapattım ve bu güzel günü düşünerek uykuya daldım.
Sabah gözlerimi açtığımda mutluydum. Çünkü Kerem'le barışmıştık. Saçlarımı da bağlayıp evden çıktım. Durağa doğru yürümeye başladım.
Okulun kapısına yaklaştığımızda bir anda biri kolumu tutunca korkuyla arkamı döndüm. Kerem?
Derin bir nefes aldım. Nisa da korkmuştu. Gülerek "Neyse ben gidiyim bari" diyip okula yürümeye başladı.
Bana yaklaşıp ellerini belime koyunca ellerim anında kollarına gitti.
"Seni korkutmak istememiştim." dedi.
"Sorun değil" dedim gülümseyerek.
Eğilip dudaklarımı öpünce hemen başımı geri çektim.
"Kimse yok şu an" dedi etrafa bakınarak.
Ben de kimseyi göremeyince uzanıp dudaklarına çok küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim.
"Neyse bu da bir şey" diyerek arkamdan geldi kerem.
Sınıfa girdiğimizde Göktuğ daha gelmemişti. Mustafa kolunu Nisa'nın omzuna atmış, gülümseyerek onu izliyordu. Yunus'a baktığımda da Bade ile bir şeyler konuşuyorlardı. Hepsi çok mutluydu. Gülümseyerek kerem'in yanına oturdum ve hocanın gelmesini beklemeye başladım.
Öğle arasında kantinde oturuyorduk. Bugün sıkıcı geçmişti. Cemre de yoktu sinirimi bozacak. İyiydi bugün. Karşımda sohbet eden bizimkilere döndüm. Mutlulardı. Ardından Kerem'e döndüm. Gülümseyerek onlara bakıyordu, arada lafa katılıyordu. Ona baktığımı farkedince bana döndü. Gülümsedim. O da bana gülümsedi ve göz kırparak önüne döndü.
Bir süre sonra canım çikolata çekmişti. Çantamdan para almak için kantinden çıktım ve sınıfa gittim. Sırama vardığımda bir kağıt buldum. Yine mi?
İlk görevini beceremedin sevgilim. Ve cezasını çektin. Kopya kağıdını ben koymuştum :)
Şimdi diğer isteğim. Kerem'den uzak duracaksın. Çok yakınsınız, ve kimse benim olana yaklaşamaz. Ondan uzak dur, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.
Kopya kağıdını o mu koydu yani?
Hem Kerem'den tabi ki uzak durmayacağım.
Bunu Kerem'e söylemem lazım. Önemsiz de olsa sakladığım zaman aramız açılıyor. Kağıdı cebime koyup tekrar kantine indim. Masaya yaklaşınca yerime oturmadan Kerem'e döndüm.
"Kerem bir gelir misin?" diyince hepsi bana döndü.
Sorgular gibi kaşları çatıldı.
"Yoo, bir şey soracağım da" dedim gülümsemeye çalışarak. Kalkıp yanıma geldi. Diğerlerine de başımla selam verip yürümeye başladım. Kerem de arkamdan geliyordu.
"Noldu?" dedi merdivenden çıkarken.
"Önemli bir şey yok. Sadece bir şey söylemem lazım" dedim.
Bir şey demeden yürümeye devam etti. Boş bir sınıfa gelince içeri girdik ve hemen kapıya yaslanıp Kerem'e döndüm. Kaşları çatık bana bakıyordu.
"Şimdi bir şey söyleyeceğim ama kızma bak" dedim hızlıca.
"Biri bir şey mi yaptı?" dedi.
"Hayır. Ya aslında önemsiz bir şey, ben ciddiye almadım ama sen sinirlenebilirsin. Önemsiz ama"
"Tamam, söyle. " dedi sakin gibi durarak.
Yavaşça cebimden notu çıkarıp Kerem'e uzattım.
"Kim yazdı bunu?" dedi sinirle.
"Bilmiyorum. Sana demiştim ya bir kaç tane not aldım diye, onu yazan kişi "
"Hangi şerefsiz bu?! Kopya da bunun işiymiş. Bir de benim olan diyor! Senin olan ne lan?! Kim senin şerefsiz piç!" diye kendi kendine bağırınca elinden kağıdı alıp cebime koydum ve ellerimi kollarına koydum.
"Kerem boşver, ben ciddiye almadım bak. Sen de alma" dedim sakinleştirmeye çalışarak.
"Benim olan diyor Zeynep! Ne onun?! Sikerim lan ben onu!"
"Kerem! Tamam boşver. Sana dediğime pişman etme beni. Ciddiye almadım ben." dedim.
Gözlerini yumup bir kaç saniye sakinleşmeye çalıştı.
"Tamam. Bir not daha gelirse bana söyle yine. Tamam mı?" dedi.
"Benim olan diyor ya" dedi kendi kendine.
"Onun falan değilim, boşver şunu" diyince bana döndü.
Gülümseyerek yaklaşmaya başladı.
Dudaklarıma yaklaşınca "Benden uzak falan durmayacaksın" diye fısıldadı ve dudaklarımızı birleştirdi.
Hafifçe geri çekilip "Duramam zaten" diye fısıldadım dudaklarına. Gülümseyerek tekrar dudaklarımızı birleştirdi ve anında karşılık verdim. Bir kaç adım geri attırıp sırtımı kapıya yasladı ve bana eğildi. Ellerim ensesindeydi, onun elleri de belimdeydi.
Biraz sonra geri çekildim. Nefeslerimizi düzene sokup sınıfa geçtik.
Zil çalacaktı birazdan. Sırada oturup Kerem'le sohbet ederken bir anda sıranın başına Fırat geldi.
"Zeynep biraz konuşabilir miyiz?" dedi.
Göz ucuyla Kerem'e baktım. Sinirlenmişti. Zaten Fırat yüzünden küsmüştük, onunla eskisi gibi olmak istemiyordum.
"Sonra konuşuruz Fırat, zil çalacak zaten" dedim.
"Şimdi benimle konuşuyor" dedi sert bir sesle.
"Sana sormadım" dedi Fırat da aynı şekilde.
Alttan elimi uzatıp kerem'in elinin üzerine koydum ve okşadım. Sakinleşmesi içindi. Yavaşça bana döndü.
"Sonra konuşuruz Fırat" dedim ve Fırat sinirle soluyarak uzaklaştı.
Kerem'e döndüm, bana bakıyordu.
"Konuşmayacaksın onunla" dedi.
"Bana emir verme" dedim normal tonda.
Elinin üzerindeki elimi eline aldı.
"Tamam, özür dilerim sana emir veremem, ama konuşmanı istemiyorum" dedi. Lütfen der gibi bakıyordu gözlerime. Gülümsedim.
"Biliyorum, o yüzden sonra dedim zaten. İstemediğin için" dedim gülümseyerek.
"Teşekkür ederim" diyip dudaklarıma uzanınca yüzümü çevirdim ve yanağımı öpmek zorunda kaldı.
Sinirlenmişti ama belli etmemeye çalışarak önüne döndü.
Elimi yüzüne koyup yüzünü kendime çevirdim.
"Kerem gerçekten başkası görür diye yaptım, başka bir nedeni yok" dedim.
Sonra yavaşça uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp geri çekildim.
"Özür dilerim " dedim gülümseyerek.
İç çekerek "Çok seviyorum seni" diyerek beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Anında kollarımı beline doladım.
Eve gelince biraz sınava çalıştım. Son 2 sınav kalmıştı sonunda.
Biraz çalışmadan sonra yatağa uzanıp telefona bakmaya başladım.
Karnım da ağrımaya başladı. Günüm geliyordu.
Bir süre sonra uykum gelmişti. Uyumadan önce son bir kez daha sınava göz gezdirmek için çantamdan kitapları çıkarıyordum ki bir kağıt çıktı.
İstediklerimi ciddiye almıyorsun sanırım sevgilim. Bunun da cezasını ödetirim, ama bu sefer bu kadar hafif olmaz ve sana zarar vermeyebilirim. İyi düşün ve sözümü dinle. :)
???
Ama veremez. Kerem izin vermez.
Ama ya verirse. Bir şey yaparsa?
Yatağa uzandım ve bunu düşünmeye başladım.
Sabah 3. Derse kadar not olayını düşünmeden sınava çalışmaya çalıştım. Ardından sınava girdik. Fena geçmemişti. Ama hala düşünüyordum. Kerem'e zarar verebilir mi gerçekten?
Yoksa beni korkutmak için mi öyle dedi?
Hep birlikte kantinde oturuyorduk.
"Bir şey mi oldu? Hiç konuşmuyorsun bugün. " dedi.
Ona söylemem lazım. Ama bilmiyorum. Söylemezsem de aramız bozuluyor. Ondan bir şey saklamak istemiyorum.
En iyisi söylemem. Hem kendine daha fazla dikkat eder.
"Aslında bir şey var" dediğimde merakla kaşları çatıldı.
"Burada söyleyemem ama. Sonra konuşalım" dedim.
"Yok söyle şimdi. Gel yukarı çıkalım" diyip ayağa kalkınca ben de peşinden gittim.
Boş bir sınıfa girip kapıyı kapattım ve ona döndüm.
Konuşmadım. Sadece yüzüne baktım.
"Zeynep her neyse bana söyleyebilirsin "
"Bunu söylemeli miyim bilmiyorum ama, bir not daha geldi" dediğimde kaşları çatıldı.
Cebimden kağıdı çıkarıp ona uzattım.
"Burada beni mi kastediyor?" dedi.
"Sanırım" dedim korkuyla. Gözlerim doldu. Yaklaşıp ellerini yanaklarıma koydu. "Korkma, bir şey yapamaz bana" dedi gülümseyerek.
"Ya yaparsa?" Sesim ağlamaklı çıkmıştı.
"Korkma sakın, bir şey olmayacak, tamam mı?" dedi gülerek.
"Kerem korkuyorum. Ya benim yüzümden sana bir şey yaparsa? "
Başımı göğsüne koyup sıkıca sarıldı. Gözümden bir damla yaş aktı.
Günüm yaklaştığı için duygusallığım tuttu anlaşılan.
"Bu kadar mı korkuyorsun? Ağlama"
"Ya aslında bu kadar korkmuyorum da. Duygusallığım tuttu."
"Bilmem" Aslında biliyorum ama bunu senin bilmene gerek yok.
"Kerem korkuyorum bak. Okul dışında dışarı falan çıkma, sakın. Bak evde de yalnızsın zaten. Ya eve falan gelirse? Kerem ya, korkuyorum. Bende mi kalsan? Yalnız olma" dedim hızlıca.
"Zeynep, sakin ol. Beni bu kadar düşündüğünü bilmiyordum." dedi gülerek.
"Tabi ki düşünüyorum. Kendimden çok düşünüyorum, nasıl düşünmeyim? Dediğin şeye bak ya" dedim sinirle.
"Kerem korkuyorum bak. Bize falan gel"
"Sizde annenler var, yakalanma olasılığımız yüksek. Sen bana gel"
Zaten annemlerin de umrunda olmaz.
"Tamam o zaman, bir kaç gün sende kalacağım, tamam mı?"
Gülerek "Tamam güzelim, hatta bir kaç gün değil, hep kal"
"Tamam, korkmuyorsun demi şimdi? Panik yok"
Gülümseyerek uzanıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu ve geri çekildi. Çıkıp sınıfa ilerledik.
Bazı insanlar olur ya. Onun yanında ne paniğiniz kalır, ne endişeniz, ne de korkunuz. İşte Kerem benim için o insandı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.01k Okunma |
309 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |