İnsanlara fazla değer vermek çok kötü bir şey bence. Birincisi, verdiğiniz değerin karşılığını alamayabilirsiniz. İkincisi ise, zaman geçtikçe daha fazla değer vemeye başlarsınız. Onun için canınızı bile verebilecek dereceye gelebilir bu değer. Bu çok korkutucu. Bir insana, canınızdan daha çok değer vermek çok korkutucu. Ona bir şey olursa, onu kaybederseniz? Bu kadar değer verdiğiniz birinin bir anda hayatınızdan çıkması kadar üzücü çok az şey var. O yüzden birini severken, hayatınıza alırken, ona vereceğiniz değerin dengeli olması gerekir. Canınızdan daha değerli olmamalı kimse. Biliyorum, elinizde olan bir şey değil. Gönül bu, kime ne kadar değer vereceğinizi, ne kadar seveceğinizi seçemiyorsunuz ama en azından bu değeri dengelemeye çalışın. Sonrasında olan size olur çünkü.
Son kez saçlarımı da düzeltip çıktım. Sınıfa ilerlerken Fırat ile karşılaştım.
"Şimdi konuşabiliriz bence" dedi.
"Fırat konuşmak istemiyorum. " diyip yanından ayrılacakken kolumdan tuttu. Hemen kolumu çektim.
"Ben istiyorum ama. Kısa sürecek zaten" dedi.
Oflayarak "Tamam" dedim. Hazır kerem de yokken sorun çıkmadan konuşalım bitsin.
"Kerem'le aranda bir şey mi var?" diyince şaşırdım. Bu muydu konu?
"Fazla yakınsınız. Aranızda bir şey var gibi" dedi.
"Yok aramızda bir şey. Bu muydu konu?"
"Evet buydu. Hoşlanıyor musun ondan?" dedi bir anda sesini sertleştirerek.
"Sanane Fırat" dedim bende sertçe.
"Ne demek sanane? Senden hoşlandığımı söylemiştim demi? Buna rağmen umursamadan gözümün önünde bu haliniz ne?" dedi sertçe.
"Bu haliniz derken? Sanane Fırat bizim halimizden? Hem sen bana hoşlandığını söylemiştin ama benim sana karşı bir şey hissetmediğimi biliyorsun zaten."
"Kerem'den uzak dur Zeynep. Bir gün başına onun yüzünden bir şey gelecek. Ya da senin yüzünden onun başına bir şey gelecek. Dikkat et bence " dedi sertçe.
"Sen beni tehdit mi ediyorsun?" dedim bende aynı şekilde.
"Sadece bir uyarı. Kendine dikkat et. Ne zaman ne olacağı belli olmaz" dedi ve gitti.2
Umursamadan sınıfa ilerleyecektim ki hemen önüme geçenki kız çıktı.
"Ya sabır, sırayla mı veriyorlar sizi bana?" dedim kendi kendime.
"Anlamanı beklemiyorum zaten. Ne vardı?" dedim sertçe.
"Kerem'le aranda bir şey mi var?" dedi.
Alayla gülmeye başladım. Sinir krizi geçirecektim artık.
Niye herkes Kerem'le benim aramda bir şey olmasına taktı ki?
Bizim aramızdaki şey niye milleti ilgilendiriyor?
"Var ya da yok. Seni ilgilendirmez" dedim sertçe.
"Bak kızım, ben Kerem'den hoşlanıyorum" dedi sert olmaya çalışarak.
Resmen bana gelmiş Kerem'e karşı olan hislerini söylüyor.
Kısaca gel beni döv dese yeterdi zaten.
"Farkındaysan o senden hoşlanmıyor"
"Hoşlanıyor, sadece sen onun aklını karıştırıyorsun. Uzak dur ondan" dedi sert olmaya çalışarak.
"Hadi ya? Durmuyorum ne yapacaksın?" dedim sakince ama alaylı bir şekilde.
"Bana bak kızım, kerem benim ona göre. Ayağını denk al" dedi sinirle güldüm.
Artık gerçekten bunalmaya başlamıştım.
Ne bu herkesdeki kerem sevdası?
Alın Kerem'i başınıza çalın diyeceğim ama diyemiyorum çünkü Kerem'i bunlara vermem tabi ki.
"Senin canın dayak istiyor bence?"
"Evet ya, benim canım dayak istiyor nereden anladın?"
"Evet hastayım. Bir itirazın mı var?"
O sırada yanımıza kerem gelince ikimiz de ona döndük.
"Noluyor?" dedi bir ona bir bana bakarak.
Gülerek "Hiç, arkadaş senden hoşlanıyormuş da, sen onunmuşsun falan, ben de uzak duracakmışım senden. Aklını karıştırıyormuşum senin. Onu demeye gelmiş " dedim alayla.
Bunları söylememi beklemiyordu belliki.
"Sana Zeynep'i sevdiğimi söylemiştim değil mi?" dedi kıza.
"Evet ama onu sevmiyorsun sen, öyle sanıyorsun. Bu aptal kız senin kafanı karıştırıyor" dediğinde sinirlendim ama belli etmemeye çalıştım. Kerem'in ne diyeceğini beklemeye başladım.
"Birincisi Zeynep hakkında doğru konuş, ikincisi Zeynep benim aklımı karıştırmıyor, aklımı direk başımdan alıyor. Akıl falan bırakmıyor bende. Sen de bir daha yalan yanlış düşüncelerinle onun canını sıkma." dedi sert bir şekilde.
Benim hakkımda böyle konuşması çok hoşuma gitmişti.
Ay ben daha kaç kez hayran kalacaktım bu çocuğa?!
Kız duyduklarıyla şaşkına döndü.
"Yakında anlayacaksın benim değerimi" diyip uzaklaştı.
"Yakondo anloyocokson bonim doğoromo, gerizekalı!" diyerek onun taklidini yaptım.
Kerem gülmeye başladı. Ona döndüm. Benim için söyledikleri gerçekten çok güzeldi. Bunları söylemesini beklemiyordum.
Hemen elini tutup soyunma odasına sürükledim onu.
Kapıyı kilitleyip ona döndüm. Şokla bana bakıyordu. Ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
Hiç beklemeden hızla ona yaklaştım ve ellerimi yüzünün iki yanına koyup hızla dudaklarına yapıştım.
Önce afallasa da elleri hemen belimi buldu ve beni kendine çekti.
Geri geri götürerek sırtımı duvara yasladı. Elleri belimden bacaklarıma inmeye başladı. Çoraplarım dizimin altına kadar geldiği için eteğimin açık bıraktığı kısımda gezinmeye başladı.
Benim ellerim de ensesi ve saçları arasındaydı. Onu çekebileceğm kadar kendime çekiyordum.
Sanki tamamen bir olmak, hiç ayrılmak istemiyormuş gibi.
Az sonra gözlerimi açtığımda gülümseyerek bana bakan Kerem'le gözgöze geldim.
"Bu ne içindi?" dedi, hala nefes nefeseydi.
"O kızın yanında söylediklerin hoşuma gitti, dayanamadım" dedim gülümseyerek.
"Sen her güzel şey söylediğimde beni böyle öpeceksen ben hep öyle konuşurum" dedi gülerek.
Çok güzel bakıyordu ya! Canım benim!
Duvardaki saate baktığımda çoktan dersin bitmek üzere olduğunu gördüm.
Kerem'le olunca hiçbir şeyin farkına varmıyorum.
Gülümseyerek ellerimi saçlarına uzattım ve düzeltmeye çalıştım.
Ardından elimi yüzümü yıkayıp sınıftan çıktık. O sırada zil çaldı zaten.
Çıkışta durağa doğru Nisa ve Kerem'le birlikte yürüyorduk. Evden eşyalarımı alıp direk Kerem'e geçecektim.
Durakta otobüs beklerken Kerem "Ben bir markete gidip geleceğim hemen" diyince ona döndüm.
"Bir şey alacağım ya önemli değil" dediğinde bir kaşım havaya kalkmış açıklamasını bekliyordu.
Elini omzuma koyup "Hemen geleceğim" dedi ve uzaklaştı.
"Kızım siz ne oldunuz şimdi? Beraber değilsiniz hala, ama yakınsınız da" dedi Nisa.
"Bilmiyorum Nisa. Şu an hangi durumda olduğumuzu bilmiyorum ama bu durumdan gayet memnunum" dedim gülümseyerek.
"Anlamadım? Mutlu tabi ki niye olmasın" dedim merakla.
"Nisa bir şey biliyorsan söyle o gelmeden, meraklandırma insanı"
"Kızım düşünsene, o seni seviyor, sevgili gibi takılıyorsunuz ama değilsiniz. Arada öpüştüğünüzü söyledin, beraber uyuduğunuzu, sarıldığınızı. Bu durumdan tabi ki memnundur ama belki içinde bir şeyler vardır. "
"Nasıl yani?" Hala anlayamamıştım.
"O sana seni sevdiğini söylüyor değil mi?" dediğinde başımı salladım.
"Sen ne diyorsun? Hiçbir şey. O buna üzülmüyor mudur? Senin onu sevmediğini biliyor sonuçta"
"Ama bir şeyler hissediyorum, hem de fazlasıyla"
"Evet ama ona daha onu sevdiğini bile söylemiyorsun. Bir insan sevmediği biri ile bu kadar yakınlaşmaz. İki şıkkımız var. Kerem ya senin onu kullandığını düşünüyorsa? Ama tabi ki senin böyle bir şey yapmayacağını bildiği için böyle düşünmüyor. Geriye tek bir şık kalıyor. Ya senin sadece o mutlu olsun diye onunla böyle olduğunu düşünüyorsa? Ya senin aslında onu sevmediğini ama onu üzmemek için böyle davrandığını, onu öptüğünü, sarıldığını düşünüyorsa? Annesi de daha yeni vefat etti zaten, belki o daha fazla üzülmesin diye böyle yaptığını düşünüyorsa?"
"Ama öyle değil, gerçekten böyle yapmak istediğim için böyle yapıyorum. "
"Peki o bunu biliyor mu? Zeynep ya sen onu seviyorsun ve farkında değilsin, ya da onu üzmemek için bu kadar yakınsın"
Sustum. Haklıydı. Kim aşık olmadığı biri ile bu kadar yakın olurdu ki?
Ben böyle şeylere çok önem verirdim , gerçekten aşık olduğum kişiyle bunları yaşamak isterdim, ama Kerem'le olunca bunun pek bir önemi kalmıyor.
Yoksa aslında sevmiyorum ama hoşuma gittiği için mi böyleyim?
Ama hayır, o zaman onu kullanmış olurum ve bunu kesinlikle yapmıyorum. Ama o zaman ne?
"Nisa ben, onu sevip sevmediğimi bilmiyorum. Nasıl bir şey bilmiyorum. Bir insanı sevince nasıl hissedersin, nasıl anlarsın onu sevdiğini bilmiyorum. Belki de ona gerçekten aşığım ama farkında değilim"
"Bilmiyorum, bu biraz zor. Ama bunun artık farkına varman lazım, duygularını anlaman lazım. Belki kerem de üzülüyordur ama belli etmiyordur"
Bu daha önce nasıl aklıma gelmedi ki?
"Nisa teşekkür ederim bunun farkına varmamı sağladığın için. Ben hiç böyle düşünmemiştim. "
"Saçmalama önemi yok, ama bir an önce ne hissettiğini anlaman lazım" dediği sırada kerem geldi.
"Ne aldın marketten?" dedim gülümsemeye çalışarak.
"Hiç öyle baktım bir şeyler" dediğinde yavaşça başımı sallayıp önüme döndüm.
Otobüsten inene kadar nisa ile konuştuklarımızı düşünüyordum. Doğru söylüyordu. Duygularımın farkına varmam gerekiyordu. Eğer Kerem'i gerçekten sevmiyorsam, onunla bu kadar yakın olamam. Bir an önce anlamam lazım.
"İndiğimizden beri konuşmadın. Bir şey mi oldu?"
"Yoo ne olacak? Sadece şu not olayını düşünüyordum" dedim.
"Merak etme, bana bir şey yapamaz. " dedi güven vermeye çalışarak.
Evden bir kaç parça eşya almıştım. Kerem'in evinin önüne gelmiştik.
Kapıyı açıp "Gel" dedi. İçeri girdim.
Daha önce gelmiştim ama hala nasıl bu kadar büyük olduğunu düşünüyordum.
Aslında çok da büyük değildi. Bundan büyük evler de vardır muhtemelen. Ama ben daha önce böylesini görmediğim için bana biraz fazla geldi.
Kerem kendi odasına girdiğinde ben de arkasından girdim.
"Benim odamda mı kalırız sen diğer odaya mı geçersin?"
"Diğer odaya geçerim " dedim gülümseyerek.
"Aslında burada da kalabilirdik" dedi sırıtarak.
"Daha önce birlikte uyuduk zaten"
"Evet ama bu farklı, ben başka odaya geçsem daha iyi olur sanki" dedim onu kırmamaya çalışarak.
Gerçekten beraber kalmamızı istiyordu ama daha az önce nisa ile konuşmuştuk ve benim biraz aklımı toplamam lazımdı.
"Peki" diyip çıktı ve diğer odaya ilerledi. Kırıldı ama belli etmemeye çalışıyordu.
"Burada kalabilirsin" dedi gülümsemeye çalışarak.
Çantamı kenara bırakıp yanına ilerledim.
"Kerem kızdın mı?" dedim ellerini tutarak.
"Hayır tabi ki niye kızıyım?" dedi gülerek.
Parmak uçlarımda yükselip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.
O da aynısını yapıp geri çekildi.
"Sen üzerini değiştir." diyip odadan çıktı.
Nasıl davranmam gerektiğini bile bilmiyorum.
Üzerime kot pantolon ve turuncu bir tişört giyip odadan çıktım.
Kerem mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Ses çıkarmadan kapının kenarına yaslandım ve onu izlemeye başladım.
Gerçekten nasıl bu kadar harika olabiliyordu?
Biçimli burnu, hafif dolgun dudakları, kemikli yüzü, saçları...
Bir insan nasıl bu kadar yakışıklı olabilirdi?
"Biliyorum çok yakışıklıyım, biliyorum her kız beni izlemek ister ama biraz yardım mı etsen?" dediğinde hemen kendime geldim.
"Kim seni izlemek istiyor ya ?" dedim.
"Merak etme, senin dışında kimsenin beni hayran hayran izlemesine izin vermem" dedi sırıtarak.
"Ne hayran hayran izleyeceğim ya ben seni, öyle dalmışım" dedim yüzüne bakmadan.
"Kerem! Sinir etme beni" dediğimde gülerek yanıma yaklaştı.
"Tamam tamam kızma, biliyorum yakışıklı olduğumu, senin de için zor tabi" dediğinde omzuna vurup arkamı dönmüştüm ki karnımdan tutup beni kendine çekti. Hala gülüyordu.
"Tamam sakin, ama seni sinir etmek hoşuma gidiyor" dedi sırıtarak.
"Yalan mı ama, yakışıklı değil miyim?" dedi sırıtarak. Ben de dayanamayıp sırıtmaya başladım.
Ellerimi karnımın üzerindeki ellerinin üstüne koydum.
Beni kendine çevirip "Nasılım?" dedi tekrar.
"Yakışıklısın kerem, çok yakışıklısın. Hatta dünyanın en yakışıklı erkeği sensin" dedim gülerek.
Gülümseyerek beni dinledi. Bir süre gözlerime baktı.
Ben böyle romantik olabiliyor muydum ya?
Ama romantik ortamı kerem bozdu.
"Biliyorum" dedi sırıtarak.1
"Salak!" dedim omzuna hafifçe vurup.
"Etmeyeceğim bir daha sana iltifat falan. Yakışıklı falan da değilsin zaten, öylesine dedim" dedim başka yöne bakarak.
"Gel buraya" diyip kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.
"Sinirlenince çok tatlı oluyorsun ama" dediğinde hafifçe gülümsedim.
Küçük bir kahkaha daha attı ve yanağıma öpücük kondurup masaya geçti.
Yemeği yedikten sonra keremin odasında birlikte yarın ki sınava çalıştık.
Ardından salona geçip film izlemeye başladık.
Uyumsuz izliyorduk. Seviyordum bu filmi, daha önce birkaç kez izlemiştim.
Öpüşme sahnesi geldi. Gözlerimi kaçırıp kolamı elime aldım.
O sahneleri izlemeyi sevmiyordum. Saçma geliyordu.
Tamam ben de yapıyordum ama bunu izlemek çok başka bir şeydi.
Kolamı içerken bir anda keremin "Biz de öpüşelim mi?" demesiyle kola boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım.
Kerem hemen elimdeki kolayı alıp sırtıma vurmaya başladı.
Başımı sallayıp geri yaslandım.
"Kerem söyleme şöyle" dediğimde gülmeye başladı.
"Niye utandın ki? Yaparken hiç de utanmıyorsun" dediğinde yüzümü çevirdim. Bilerek yapıyordu.
Televizyona baktığımda hala öpüştüklerini gördüm. Bir bitiremediler şu sahneyi.
Kerem sırıtarak bana yaklaştı iyice. Dibime kadar girdi.
Ona döndüm yavaşça. Yakınımdaydı.
"Kızdın mı?" dedi fısıldayarak.
Sesi şu an o kadar beni kendimden geçiriyordu ki...
"Çok sinir ediyorsun beni" dedim gülümseyerek.
"Sevdiğimden yapıyorum " dedi yaklaşarak.
Gülerek ben de ona yaklaşmaya başladım.
Karnıma bir şeyler olmaya başladı.
Gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. O sırada aklıma gelen şeyle duraksadım.
"Marketten ne almıştın?" dediğimde kerem küçük bir kahkaha attı.
"Günün yaklaşıyor, hatta belki de geldi. Ben de bunun için sana biraz çikolata almıştım" dediğinde sevinçle gözlerim açıldı.
"Bekle getiriyim" diyip kalktı.
Açtığımda içinde yaklaşık 15 çikolata olduğunu gördüm.
Poşeti bırakıp hızla kerem'in boynuna atladım.
"Ya sen nasıl bir şeysin ya! İyi ki varsın, çok teşekkür ederim" dedim sımsıkı sarılarak.
"Teşekküre gerek yok. Asıl ben teşekkür ederim, yanımda olduğun için. Çok seviyorum seni" dedi.
İçimden 'Bende seni' demek istedim ama, diyemedim.
Aslında diyebilirdim ama, onu üzmek istemiyorum.
Çünkü onu sevdiğimden emin değilim.
Boynuna bir öpücük kondurup ondan ayrıldım. Hemen açıp çikolatanın birini yemeye başladım. Kerem'e de uzattım ama almadı. Israr etmedim çünkü sevmediğini biliyordum.
Birkaç tane yedikten sonra poşeti kenara koydum. Kerem gülümseyerek bana bakıyordu.
"Dudağına bulaşmış " diyip eliyle alacaktı ki elini tuttum.
"Dudaklarınla alsana" diye fısıldadığımda önce şaşırsa da sonra gülümsedi.
"Sen bugün sürekli seni öpmemi istiyorsun" dedi sorgular gibi.
"Bugün beni defalarca kendine hayran bıraktın. " dediğimde gülümseyerek daha da yaklaştı.
Yavaş bir şekilde öpmeye başladı ama çalan zille duraksadım.
"Bilmiyorum buraya kimse gelmez. Bizimkiler mi?" dedi.
"Haber verirlerdi ama " diyip ayağa kalktım.
O da kalkıp kapıya ilerledi. Ben de hemen arkasındaydım.
Yavaşça kapıyı açtığında gördüğüm şeyle şaşırdım.
Öndeki keremin şok olmasından faydalanıp Kerem'e bir yumruk attı, ağzımdan küçük bir çığlık koptu.
Tam yanına gidecekken o kişi beni bir anda duvara yapıştırıp tokat attı.
Dudağımda bir ıslaklık hissettim.
Bana üstten bakarak "Sana ondan uzak duracaksın demiştim" diyip arkasını dönüyordu ki kerem ona bir yumruk attı.
Bir dakika! Bu bana mektupları yazan kişi!
Ama tanımamıştım çünkü mekanik bir ses çıkıyordu.
"Bir daha ona dokunursan seni sikerim lan!" diye bağırdı ona.
Yanıma gelip beni kaldırdığında arkasından gelen diğer adamı görünce hemen "kerem!" diye seslendim. Kerem anında arkasını dönüp onun yumruğunu engelledi ve kafa attı. O yere düştüğünde diğer maskeli de Kerem'e vurdu.
Kerem hemen toparlanıp ona da bir yumruk attı. O sırada takipçi ayağa kalkmıştı bile, Kerem'e bir tekme attı ve kerem yere düştü.
Diğerleri hemen keremi kollarından tutup ayağa kaldırdı.
Peşimdeki kişi de kerem'in karşısındaydı.
Korkuyla ona doğru yaklaştım ki bana bağırdı.
"Sakın! Sana ondan uzak duracaksın dedim, sen benimsin dedim. Ve benim olana kimse dokunamaz!" diye bağırıp Kerem'e döndü.
Gözlerimden ne ara yaşlar akmaya başlamıştı?
"Hayır hayır lütfen yapma lütfen" dedim ona yaklaşarak ama kerem bağırarak beni durdurdu.
"Yaklaşma! Yaklaşma o piçe. Korkma tamam mı?"
Bir yandan onlardan kurtulmaya çalışıyordu ama sayıca fazla oldukları için yapamıyordu.
Onu dinlemeden elinde bıçak olan kişiye döndüm.
Kerem'in yalvarma diye söylediklerini duymazdan gelmeye çalışıyordum.
"Bunu sen istedin. " dedi ve Kerem'e yaklaştı.
"Dur! Dur lütfen dur. Tamam ne istersen yaparım dur!" diye bağırdığımda bana döndü.
Kerem'in bağırışlarını duymamaya çalışarak "evet" dedim.
Daha da yaklaştı. Geri geri gitmeye başladım. Sırtım duvara değince daha da üstüme geldi.
Eli yanağıma gittiğinde hemen yüzümü çevirdim.
O sırada kerem "Dokunma lan ona! Lan senin amına koyarım orospu çocuğu, siktirtme lan belanı! Dokunma ona!"
Ama o pek umursuyor gibi değildi.
"Sen ne istediğimi biliyorsun." dedi elini saçlarıma götürerek.
"Seni istiyorum. Benim olacaksın"
"Tamam ne istersen yapacağım bırak onu" dedim sesimin titremesine engel olamadan.
Sırıtmaya başlamıştı, gözlerinden anladım. Gözleri simsiyahtı. Kimsin sen?
"Sana sahip olacağım" dediğinde duraksadım.
O sırada kerem ona bağırıyordu, bana yapmamamı söylüyordu ama onu duymuyordum.
"Ee ne diyorsun? Sana sahip olmama izin verecek misin, yoksa Kerem'i öldürüyüm mü?" dediğinde durdum.
Kerem'i öldürmesine izin veremezdim.
Ona zarar gelmesine göz yumamam.
Bile bile gözlerimin önünde ölmesini izleyemem.
Yavaşça yüzümü kerem'e çevirdim.
Gözlerimden yaşlar akıyordu hala.
"Üzgünüm, seni öldürmelerine izin veremem" dedim.
"Yapma sakın yapma. Dayanamam buna yapma, benim için yapma, yapma güzelim yapma. Nolur yapma"
"Tamam, ne istersen yapacağım" dedim soğuk bir sesle.
"Onun için yapacak mısın? Değer mi buna?" dedi şaşkınca.
"Değmem, değmem buna , yapma bunu, değmez benim için!" dedi oradan kerem ama duymamaya çalıştım.
Eli saçlarıma gittiğinde yüzümü çevirdim.
Eli çeneme gittiğinde yüzümü çevirmeye çalıştım ama izin vermedi.
"Sen istesen de istemesen de benim olacaksın, ama önce şunun işini bitireceğim" diye fısıldadı ve beklemediğim bir anda bana tokat attı.
"Son sözün var mı?" dedi sırıtarak.
"Senin belanı sikmezsem noluyum lan, duydun mu beni? Geberteceğim lan seni! Ona dokunmayacaksın lan! Onu dokunursan seni gebertirim! Duydun mu beni şerefsiz!" diye bağırdı kerem ona.
"Sen öldüğünde ona yapacaklarımı nasıl engelleyeceksin?" dedi sırıtarak.
"Sen ona dokunmayacaksın. Ve bana da hiçbir bok yapamazsın. Senden mi korkacağım lan piç! "
Maskeli kişi biraz sinirlenmeye başlamıştı ama belli etmemeye çalışıyordu.
Bıçağı açıp ona yaklaşmaya devam ettiğinde hızla ayağa kalkıp kerem'in önüne geçtim ve...
Ne oluyor? Bir anda her şey durdu sanki. Ağır çekime geçmiş gibiydik. Yere düştüm.
Karşımdaki maskeli şok olmuş gözlerle bana bakıp hemen uzaklaştı, diğerleri de peşinden gitti.
Kerem bağırarak yanıma geldi. Başımı dizlerine koydu.
Niye?
Karnımın sağ tarafında bir acı hissediyordum ama neydi o?
Kerem'e baktığımda ambulans çağırıyordu, hemen telefonu bırakıp yüzümü elleri arasına aldı.
"Zeynep, Zeynep iyi misin güzelim? Ha? Bir şey söyle hadi? İyi misin? Canın yanıyor mu?" dedi endişeli ama şefkatli bir sesle.
"Kerem" dedim ama sesim çıkmadı.
"Söyle güzelim söyle " dedi kerem yüzümü elleri arasına alıp.
"Tamam sakin ol, zorlama kendini. Ambulans geliyor şimdi" dedi.
Kerem'in gözleri kıpkırmızıydı.
Ama niye ağlayacak gibi duruyordu?
"Özür dilerim" Çok sessiz konuşmuştum.
"Hayır hayır, özür dileme, bir şey olmayacak tamam mı? İyisin, iyisin iyi olacaksın, korkma"
Ardından kanayan yere baktı. Hemen kenardaki hırkayı alıp yaranın üzerine bastırmaya çalıştı. Sanırım kanın akmasını engellemeye çalışıyordu.
O sırada siren seslerini duydum. Ambulans gelmişti sanırım.
Az sonra kapıdan iki sağlıkçı ve bir sedye girdi. Kerem onlara bir şeyler söylemeye başladı ama duymuyordum.
Beni kaldırıp yavaşça sedyeye yatırdılar.
Kerem yanıma gelip bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum.
Ambulansa bindirdiler, kerem de yanıma geldi. Elimi tuttu hemen.
Doktorlar bir şeyler yapıyorlardı.
Az sonra biri seruma bir iğne batırdı. İlaç mı kattı? Neden gözlerim kapanmaya başladı? Beni uyutacaklar mı?
Gözlerim niye kapanıyor o zaman?
Ve gözlerim kapanmaya başladı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.02k Okunma |
309 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |