25. Bölüm

25. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Bazı şeyler sizin suçunuz değildir. Mesela ailenizin, size aile olamaması sizin suçunuz değildir. Aileniz olamayan kişileri sevememek sizin suçunuz değildir. Sevemediğiniz kişilerin arkasından üzülememek sizin suçunuz değildir.

Mesela, benim babam öldüğü için yeterince üzülmemem benim suçum değil. Çünkü ona baba derken bile babam olduğunu hissedemiyorum ve bu kesinlikle benim suçum değil. O adamın bana babalık yapmaması, beni sevmemesi benim suçum değil. Olmamalı.

Başta kendimi suçluyordum çünkü onun için olan üzüntüm birkaç saat, belki de bir gün sürmüştür. Hemen unuttum. Çünkü o adam benim babam değildi, ben hiç bir zaman onun babam olduğunu hissedemedim. Evet onu sevmeye çalıştım, hatta onu sevdiğimi düşünüyordum ama hayır, ben kendimi kandırmışım. Ben o adamı sevmemişim ki hiç. Çünkü onu sevmem için bana tek bir neden bile vermedi. Babam olamasa da insan olduğu için onu sevmeye çalıştım ama o buna da izin vermedi. Bana karşı bir kere bile insanlık yaptığını görmedim. Bir kere bile halimi hatrımı sorduğunu hatırlamıyorum mesela. Ya da bir şeye ihtiyacım var mı, aç mıyım? Ya da ne biliyim klasik şeyler işte. Ama bu klasik dediğimiz şeyleri bile ondan görmedim ben. Bu yüzden onun arkasından üzülemedim. Tabi ki sevinmedim, ama babam ölmüş gibi de olmadı.

Bence bu benim suçum değil, olmamalı. Eğer benim durumumda olanlar varsa, ki umarım yoktur, kendinizi suçlamayın. Anneniz babanız size anne babalık yapmıyorsa, bunun için kendinizde sorun aramayın, çünkü yok. Hiçbir çocuk, sevilmemek için bir şeyler yapmaz. Size değer vermiyorlarsa, bu onların suçudur. Onları sevemiyorsanız kendinizi suçlamayın çünkü onları sevmek zorunda değilsiniz. Onları sevemediyseniz bu onların suçudur. Lütfen kendinizde sorun aramayın çünkü yok. Benim gibi onların davranışları yüzünden kendinizi suçlamayın, kendinizi sevmemezlik yapmayın. Onların sizi sevmemesi sizin suçunuz değil. Onların sizi sevmiyor olması başkasının da sevmeyeceği anlamına gelmez.

Bu yüzden kendinizi sevin, başkalarının da sizi seveceğinize inanın.

 

Bugün cenaze vardı.

O adamın cenazesi.

Babamın...

 

Cenaze 12'de olacaktı.

Şimdi saat 10.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra odama geçmiştim.

Üzülüyor muydum?

Hayır.

Peki mutlu muydum?

Hayır.

Açıkçası ne hissettiğime dair bir şey bilmiyorum.

Arada bir gözlerim doluyor.

Ama neden olduğunu bile bilmiyorum.

Bundan sonra neler olacak, ne yapacağım onu da bilmiyorum.

Hiçbir şey bilmiyorum.

 

Açılan kapıyla oraya döndüm.

Kerem.

"Tüh, üstünü değiştirirken falan yakalarım diye ummuştum" dedi sırıtarak.

"Kerem!" dedim gülerek.

Yanıma oturdu ve bana döndü.

"Nasılsın?" derken gözlerime o kadar dikkatli bakmıştı ki sanki gözlerimden nasıl olduğumu anlayacak gibiydi.

"Açıkçası bilmiyorum. İyi değilim, evet. Ama kötü de değilim. " dedim sessizce.

Elini yanağıma koydu ve okşamaya başladı.

"Yanındayım, biliyorsun değil mi?" dedi yumuşak bir sesle.

"Biliyorum" diye fısıldadım.

 

Gözüm yavaşça dudaklarına kaydı.

Aklıma dün yaptıklarımız gelince utandım.

Yine onu öpmek istiyordum.

İyice sapıklaştın Zeynep!

"Bu kadar baktığın yeter, öp artık" dediğinde gülümseyerek yaklaştım ve yavaş bir şekilde onu öpmeye başladım.

 

O sırada annemin sesiyle duraksadık.

 

Aşağıdan sesleniyordu.

Oflayarak "Gitmem lazım" dediğimde isteksizce üzerimden kalktı.

Saçımı düzeltip aşağı indim.

"Zaman geldi, çıkarız birazdan. Hazırlan istersen" dediğinde onaylayıp yukarı çıktım.

 

"Zaman gelmiş, çıkacağız birazdan" dedim.

"Tamam, hazır mısın sen?" dediğinde başımı salladım.

Az sonra evden çıktık.

 

Evet, bitti.

Gömüldü az önce.

Herkes dağıldı.

Annem konuşmak için mezarın yanına oturduğunda Kerem ve ben kenarda bekliyorduk.

Duymuyorduk onu.

Az sonra annem oradan kalktı.

"Ben teyzenle gideceğim, siz de gelirsiniz" dediğinde başımı salladım ve gitti.

 

Derin bir nefes aldım ve mezara yaklaştım.

Kerem hala uzakta duruyordu.

Yavaşça yere oturdum.

 

"Biliyor musun, üzülmüyorum. Yanlış anlama, sevinmedim tabi ki. Ama üzülmedim de. Beni öyle bir hale getirdin ki, babamın öldüğüne bile üzülemiyorum. Gerçi babam demek de ne kadar doğru bilmiyorum ama..." Sustum.

 

"Sana söyleyecek bir şey bile bulamıyorum. Ne diyebilirim ki? Sadece.. keşke sevseydin beni ya. Öpüp koklamana, sarılmana bile gerek yoktu. Sevseydin yeterdi. Hatta boşver, yalan bile söylemene razıydım. Yalandan da olsa bir kere seni seviyorum demene bile razıydım. Ama sen onu bile çok gördün bana. Bir yalan bile söyleyemedin. Çok mu şey istedim ki senden? Çok mu zordu? Bir gülümsemen bile yeterdi. Tek bir tebessüm, yalandan da olsa bir tebessüm... Çok mu zordu? Bu kadar mı yoktum sende? Yalan söyleyecek kadar bile mi? Sana gerçekten ne diyebilirim bilmiyorum. Sadece... Hakkım sana helal olsun. Her ne kadar hiç hissetmesem de, babamsın. Sevmesen de, babamsın. Yapacak bir şey yok. Ailemizi biz seçmiyoruz. Sevsen de sevmesen de kızınım ben senin. Bunu değiştiremeyiz. Üzerinde bir hakkım var mı bilmiyorum ama, varsa da helal olsun."

 

Yavaşça yerden kalktım. Dolan gözlerimi sildim ve kerem'in yanına ilerledim.

"İyi misin?" dedi.

"İyiyim" dedim gülümseyerek.

Kolunu omzuma attı ve arabaya ilerledik.

 

Eve geldikten sonra odama çıktık.

Annem yoktu.

Teyzemgilde kalacakmış bugün.

Az sonra kapı çaldığı için aşağı indim.

Bizimkiler gelmişti.

Nisa hemen boynuma atladı.

"Nasılsın?" dedi ayrılırken.

"Merak etme, iyiyim" dedim gülümseyerek.

Diğerleriyle de tek tek sarıldıktan sonra salona geçtik.

Biraz sohbet ettik.

Film izledik.

Kafamı dağıtmaya çalışıyorlardı ama buna gerek yoktu.

Tuhaf bir şekilde gayet iyiydim.

Saat geç olunca gittiler .

Kerem ve ben de odama çıkmıştık.

 

Yatakta tam karşımda oturuyordu.

Dakikalardır birbirimize bakıyorduk.

Sessizce sadece gözlerimizi izliyorduk.

 

"İyi misin gerçekten?" dedi.

"Evet. Tuhaf ama iyiyim." dedim gülümseyerek.

Elini yanağıma koydu.

Hafifçe okşamaya başladı.

Aramızda çok mesafe yoktu.

 

"Seni öpebilir miyim?" diye fısıldadı.

Kaşlarım çatıldı.

"Niye soruyorsun ki?" dedim gülümseyerek.

"Bilmiyorum. Bugün cenaze vardı, eğer istemezsen-" derken elimi uzatıp dudaklarının üzerine kapattım.

"Cenaze olması umrumda değil, o benim için sıradan biriydi sadece. Hem de, seni istememem mümkün mü sence?" dedim sessizce.

Gülümseyerek aradaki mesafeyi kapattı ve yavaşça dudaklarımızı birleştirdi.

Yavaş ve yumuşak bir şekilde öpüyordu.

Yavaşça geri çekildi.

 

"Terliyim. Önce duş alsam?" dedi dudaklarıma doğru.

"Umrumda değil" diyip tekrar öptüm.

"Banyoda devam edelim " dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

 

O banyoya girdiğinde hızla üzerimdekileri çıkarıp onun tişörtlerinden birini giydim. Pantolonla girecek değildim herhalde?

Banyoya girdiğimde suyu ayarlıyordu.

Elini uzattı.

Tuttum ve içeri girdim.

Hızla tişörtünü çıkarıp fırlattı ve kapıyı kapattım.

Gülümseyerek ona bakıyordum.

Heyecan basmıştı.

Karnımda bir şeyler oluyordu.

 

Elini belime koyup beni yavaşça kendine çekti. Suyun altına girmiştim.

Yavaşça başını eğdi ve hızla dudaklarımızı birleştirdi.

 

Fazlasıyla ileri gitmiştik.

Az sonra yavaşça ayrıldım ve nefes nefese alnımı alnına yasladım.

 

Gözlerimi açtığımda bana baktığını gördüm.

Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdum.

Beni yavaşça kucağından indirdi.

Biraz daha suyun altında kaldıktan sonra o çıktı.

Ben de üzerimi giyinip çıktım.

 

Yatakta uzanıyordu.

Yaklaştım ve ben de yanına yattım. Başımı göğsüne koydum.

Huzurla gözlerimi kapattım.

 

Sabah yüzüme kondurulan öpücüklerle gözlerimi açtım.

Kerem gülümseyerek bana bakıyordu.

"Günaydın" dedi ve bir öpücük daha kondurdu.

 

"Sayende günüm çok güzel aydı" dedim gülümseyerek.

"Hadi kalk" dedi.

"Nereye?"

"Güzelim işe bakacaktık ya unuttun mu? Dün cenaze için gidemedik. Bugün gidelim" dediğinde şaşkınlıkla gözlerim kocaman oldu.

"Unuttum ben onu" dedim.

"Farkettim. Hadi kalk da gidelim" dediğinde gülümsedim.

Elimi yanağına koyup onu biraz daha kendime çektim.

 

"Önce öp de sonra kalkarım" diyip dudaklarımızı birleştirdim.

Yavaş bir şekilde karşılık verdi.

Birkaç öpücükten sonra geri çekildim.

"Hadi sen giyin gel, ben de kahvaltı hazırlayım" dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

Odadan çıktığında ben de banyoya gittim.

 

Üzerime kalın bir sweat giyip saçlarımı da bağladım ve aşağı indim.

Kerem masaya kahvaltılıkları koyuyordu.

Gülümseyerek yanına yaklaştım ve yardım ettim.

 

Az sonra kahvaltımızı yapıp yola çıktık.

Yoldan Göktuğ'u da aldık.

Onun tanıdığı olduğu için bize yardım edebilirdi.

 

"Tamam burası" dediğinde kerem arabayı park etti ve aşağı indik.

İçeri girip kasaya yöneldik.

"Merhaba. Ben Ahmet abi ile görüşecektim. Haberi vardı geleceğimizden" dedi Göktuğ.

Adam başını sallayarak yürümeye başladı. Biz de arkasından gittik.

Bir odaya girdiğimizde bir masanın başında oturan, 50'li yaşlarında bir adam karşıladı bizi.

"Göktuğ, hoşgeldin evladım." dedi gülümseyerek.

"Hoş bulduk Ahmet abi, nasılsın?"

"İyiyim sizi sormalı, baban nasıl?"

"İyi o da çok şükür. Biz iş için gelmiştik" dedi Göktuğ.

Adam bize döndü.

"Siz de hoşgeldiniz çocuklar" dediğinde ben gülümsedim. Kerem de "Hoş bulduk" diyerek karşılık verdi.

 

"Dün bekliyordum sizi aslında" dedi adam.

"Dün acil bir cenazemiz çıktı da abi, kusura bakma" dedi Göktuğ.

"Başınız sağolsun. Önemli değil bugün de halledebiliriz. Bir kız arkadaş demiştin, sen mi çalışacaksın kızım?" dedi bana dönerek.

"Evet, ben çalışacaktım" dedim gülümseyerek.

"Daha önce bir yerde çalıştın mı?"

"Hayır, ama yapabilirim"

"Hafta içi yarım gün çalışmayacaksın, o yüzden haftasonu geleceksin, biliyorsun demi?" dediğinde başımı salladım.

"Pekala, 1 hafta bir deneme haftası olsun. Yine maaşını veririz ama yine de deneme haftası olacak " dedi.

"Olur tamam" dedim hızla.

"Tamam o zaman, yeni işin hayırlı olsun. Haftaya gelip başlayabilirsin" dedi gülümseyerek.

"Tamam çok teşekkür ederim " dedim.

"İstersen şimdi bir burayı gez, çalışanlarla tanış." diyip biz kızı çağırdı. Garsondu sanırım.

Kıza beni gezdirmesini söyledi.

Kız gülümseyerek onayladı ve çıktık odadan.

 

İsmi Berna. Çok güler yüzlü birine benziyor. Benden birkaç santim uzundu.

Kendimi tanıttım kıza.

"Gel Zeynep, önce garsonların giyinme odasına gidelim" diyip beni bir yere götürdü.

Kerem'le Göktuğ da bir kenarda bizi izliyordu.

Bir odaya geldik, dolaplar vardı.

"Kızlar burada giyiniyor. İstersen bazı eşyalarını da dolabına koyabilirsin" diyip çıkardı oradan.

 

Ardından kasanın yanına geldi.

"Burası kasa, biliyorsun zaten. " diyip kasanın başındaki bir adamı gösterdi.

"O Ferhat bey. Kasada görevli. Çok gülmez, ama iyi bir adamdır" dedi.

Ardından garsonlara yöneldi.

"Şu kız, Afra. Sessiz, sakin bir kızdır. İyidir, hoştur ama pek konuşmaz" diyip başkasını gösterdi.

"Şu Erdem. İyi çocuktur, severim onu. Şey yani, severim derken, arkadaş olarak. İyi insandır yani. Şey anlama" dedi hızla.

Gülerek ona döndüm.

"Hoşlanıyor musun ondan?" dedim.

"Nerden anladın?" dediğinde güldüm.

Ardından başkasını gösterdi.

"Şu da, Furkan. Yakışıklı falan ama, çok gevşektir. Gözü hep kızlarda. Çok yakın olma derim" dedi.

Furkan.

Gerçekten yakışıklıydı. Fena değildi tipi. Boyu 1.80 falan muhtemelen.

Uzun saçları ve küpesi vardı.

 

"Evet, bu kadar. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana gelebilirsin. Tanıştığımıza gerçekten sevindim. Haftaya görüşürüz" dedi gülümseyerek.

"Tamam, görüşürüz" diyerek Kerem'lerin yanına ilerledim.

Kerem'in yüzü biraz sinrili duruyordu.

Göktuğ "Nasıl, beğendin mi? Güzel yer bence" dediğinde ona döndüm.

"Evet güzel, çalışırım burada" dediğimde kerem itiraz etti.

"Ben beğenmedim, başka yer bulalım" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.

"Neden?"

"İşte, sevmedim burayı"

"Abicim tamam da niye? Bir sebebi olmalı" dedi Göktuğ.

Kerem başıyla bir yeri işaret edip "Şu çocuk" dedi.

Başımı çevirdiğimde Furkan'ı gördüm.

"Bakışlarını hiç beğenmedim" dedi.

"Furkan mı?" dediğimde hemen bana baktı.

"Tanıyor musun?" dedi.

"Hayır, az önce Berna söyledi. Furkan adı. Hem bakışlarında ne var, anlamadım?" dedim merakla.

"Sevmedim işte. İstemiyorum burada onunla çalışmanı" dedi.

"Kerem saçmalama. Burada çalışmam gerekiyor. Hem bana ne onun bakışlarından" dedim.

"İstemiyorum dedim Zeynep " dediğinde tam ağzımı açacaktım ki Göktuğ lafımı böldü.

"Arkadaşlar şu an uygun bir yer değil" dediğinde sinirle dışarı çıktım ve yürümeye başladım.

 

"Zeynep " dediğinde sinirle ona döndüm. Göktuğ da biraz geride durdu.

"Ne var?" dedim sinirle.

"Ne ne var? Trip mi atacaksın şimdi?" dedi kaşlarını çatarak.

"Kerem ne tribi ya? Çalışacağım burada tamam mı?" dedim sakin olmaya çalışarak.

"Hayır, istemiyorum " dedi.

"Sana istediğini sormadım kerem. Burada çalışmam lazım, paraya ihtiyacım var sen de biliyorsun " dedim sesimi alçaltarak.

"Başka yer buluruz o zaman "

"Ya niye niye? Burası niye olmuyor?"

"Çünkü o çocuğu sevmedim" dedi.

"Ya kerem benim onunla bir işim yok. Konuşmamız bile gerekmiyor. Sorun o mu? Tamam, çok muhattap olmam onunla, gerekmedikçe konuşmam" dedim sinirle.

"Tamam" dedi hızla.

"İyi " dedim ve hızla arabaya yöneliyordum ki kolumdan tuttu.

"Ne oldu?"

"Ne oldu mu? Gerçekten mi kerem? Ne oldu mu? Bir şey olmadı ya! Deliyim ya ben, öyle kendi kendime sinirleniyorum." diyip kolundan kurtuldum ve hızla arabaya yöneldim.

"Zeynep?" diye seslense de durmadım ve hızla arabada arka koltuğa oturdum.

Göktuğ ve kerem de öne geçti.

Kerem dönüp bana baktığında başımı dışarı çevirdim.

Yavaşça önüne döndü.

Salak ya!

 

Araba benim evimin önünde durduğunda inecektim ki kerem kapıları kilitledi.

"Ne oluyor?" dedim sinirle.

"Annen geliyor mu bugün?" dedi.

"Hayır" dedim anlamayarak.

Ne alaka şu an!

 

Göktuğ 'a dönüp "Benim eve sür" dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Hayır, aç şu kapıyı ineceğim" dedim.

Göktuğ bir ona bir bana bakıyordu.

"Karar verin artık" dediğinde kerem "eve sür" dedi.

"Hayır aç şu kapıyı " dedim.

Ama beni dinlemedi ve arabayı çalıştırdı.

"Göktuğ?!" dedim ama bana bakmadı. "Cidden mi Göktuğ? Onu mu dinleyeceksin?"

"Seni dinleseydim de o kızacaktı"

"Şimdi de ben kızıyorum." dedim sesimi yükselterek. Çok gergin duruyordu. Ona bağırdığın için olabilir mi Zeynep?

"Kusura bakma ama küsmenizi istemem. O yüzden beraber kalın ve aranızı düzeltin." dediğinde "Çok beklersiniz" diyerek kollarımı birbirine doladım ve arkama yaslandım. "Çok mu bekleriz?" dedi Kerem başını arkaya çevirerek. Omuz silktim sadece. "Bu küseceğiz mi demek oluyor?" dedi kaşlarını çatarak. Cevap vermedim. "Ben seni yumuşatmayı bilirim." dedi rahat bir şekilde. "O nasıl olacakmış?" dedim ama merak ettiğimi belli etmemeye çalıştım. "Hemen gevşiyorsun seni öpünce, ben de-" derken Göktuğ "Çüş!" diyerek sözünü kesti. "Cidden çüş!" dedim ben de. Her yerde konuşulur mu bunlar? Ayrıca gevşiyor muyum? Hiç de bile. Belki biraz.

"Abicim benim yanımda konuşmayın şöyle şeyler." dedi Göktuğ. "Sanki bilmediğin şey mi?" dedi Kerem gayet rahat bir tavırla. Gözlerim kocaman oldu. "Kerem!" dedim utanarak. "Ben sizin yatak odanızı bilmek zorunda mıyım kardeşim?" dedi Göktuğ. "Ne yatak odası? Yok yatak odası falan." dedim panikle. Kerem beni duymazdan gelerek "Abartma lan, alt tarafı öpüştüğümüzü söyledik. Gerisini anlatmam zaten." dediğinde hayretle ona döndüm. "Bir de anlatsaydın!" dedi Göktuğ, utandığını belli eden bir ifadeyle. "Cidden, bir de anlatsaydın!" dedim ben de. Bu ne rahatlık.

"Yok anlatmam, orası özelimiz. Zaten anlatmaya başlasam da bitiremem." dediğinde "Kerem!" diye bağırdım. Utancımdan yerin dibine girmek üzereydim. "Yok artık ama!" dedi Göktuğ şaşkınlıkla. "Bir utanman olsun be!" dedi kınayarak.

"Ne utanacağım olum? Sevdiğim kızla s*vişemez miyim?" derken "Kerem!" diye bağırdım. Kerem 'Ne var?' der gibi baktı bana. Utançtan arabadan atlayacaktım artık.

"Bir daha ikinizle bir yere gelmem abi ben." dedi Göktuğ, cidden utanıyordu. "Ben ne yaptım?" dedim hayretle. "Senin suçun, bu sapıkla olmak." dediğine ona hak verdim. "Evet, bunun doğruluğunu sorgulamaya başladım ben de." dediğimde Kerem bana döndü. "Pardon?" dedi kaşlarını çatarak. "Benimle olmanın neyini sorguluyormuşsun?"

"Seninle olmayı sorgulamıyorum ama sapık olduğun konusunda şüphelerim artmaya başladı." dediğimde rahatladı. "Konu sen olunca sapıklaşıyorum be güzelim." dediğinde sırıtmaya başladım. Bu niye bu kadar hoşuma gidiyordu ki?

"Atlayacağım artık arabadan ama ölmek için çok gencim." diye isyan etti Göktuğ. Gülerek ona döndüm. "Tamam tamam, sakin ol."

Kerem de daha fazla bir şey söylemeden son kez bana göz kırpıp önüne döndü.

 

Araba kerem'in evinin önünde durduğunda inmedim. Az önce biraz yumuşamış olabilirdim ama trip atacaktım. Kerem inip benim kapımı açtı.

"Hadi" dediğinde ona dönmedim.

"İner misin güzelim?" dedi gülümseyerek.

Göktuğ aynadan bize bakıyordu. Cevap vermedim.

"İniyor musun yoksa seni kucağımda mı götürüyüm eve?" dediğinde içimden 'Evet!' diye bağırdım..

"İnmiyorum" dedim net bir şekilde.

"Sen kaşındın" dedi ve bir anda elleri belimi ve bacaklarımı buldu.

"Ne yapıyorsun?" dedim şaşırmış gibi ama bana cevap vermeden bir anda kucağına aldı.

Göktuğ şokla bize bakıyordu.

"İndir beni" dedim inandırıcı olmaya çalışarak.

Göktuğ'a dönüp "Eyvallah kardeşim" dedi ve yürümeye başladı.

"Kerem indir beni" dedim tepinerek ama cevap vermedi.

İndirmeyecekti beni. Canıma minnet!

 

Zor da olsa kapıyı açtı ve içeri girdi.

Beni kucağından indirmeden odama çıkardı ve yatağıma oturttu. Sonra hiç beklemediğim bir anda omzularımdan hafifçe ittirdi ve sırtım yatağa değince üzerime gelmeye başladı. Ben şok olmuş halde ona bakıyordum. "Bilerek naz yaptığının farkındaydım." dediğinde tuttuğum gülümsememi bıraktım. "Sen bana trip mi atacaktın?" dedi boynuma yönelerek. "Seni kucağımda almam için naz mı yaptın?" dedi boynuma öpücük kondurmaya devam ederken. Nereden anlamıştı? "Evet" dedim gülerek. Başını boynumdan kaldırarak gözlerime baktı. "Seni bir bebek gibi kucağımda taşımam için naz yapmana gerek yok. İstemen yeterli. Bebeğim!" deyip boynumu emmeye başladı. Bebeğim kelimesi çok s*ksi çıkmıştı ağzından. Başını boynumdan kaldırıp "S*vişelim o zaman, bebeğim!" dedim ve sert bir şekilde dudaklarına yapıştım. Başta neye uğradığını şaşırsa da hemen bana ayak uydurdu.

 

Bir süre s*viştikten sonra yorularak kendimi yastığıma attım. O da hemen yanıma uzandı. Nefes nefeseydik ikimiz de. Birkaç dakika sonra yatakta doğruldum ve üzerimi düzelttim. Ardından yerden Kerem'in tişörtünü alıp ona uzattım. Onu elimden alacakken bileğimi yakalayıp beni kendine çekti ve dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu. Gülümseyerek geri çekildim. "Yemek hazırlayacağım, giyin gel." dedim ayağa kalkarken. "Çıplak gelsem olmaz mı?" dediğinde bir an onu ciddiye aldım ve duraksadım. Aslında hiç de fena olmazdı ama ona bakmaktan yemek yapamayabilirdim. Kerem düşündüğümü görünce "Hey! Sadece şakaydı. Beni çıplak görmeyi bu kadar istediğini bilmiyordum." dediğinde hafifçe omuzuna vurdum. "İstemiyorum, giyin gel" deyip daha fazla utanmadan odadan çıktım.

 

Salonda otururken Kerem yine aynı konuyu açtı.

"Orada çalışmanı istemiyorum" dedi bir anda.

"Sebep?" dedim sakin olmaya çalışarak.

"O çocuğu sevmedim. Bakışları düzgün değildi, hoşuma gitmedi"

"Kerem o çocuk beni ilgilendirmiyor. Bakışları da umrumda değil. Benim onunla bir işim yok ki" dedim sakince.

"Ya sen akşama kadar onunla aynı yerde olacaksın. Aklım sürekli sende olacak." dediğinde ona yaklaştım.

 

"Kerem, bir şey olmaz merak etme. Tamam, istemiyorsan eğer gerekmediği sürece konuşmam onunla. Sorun buysa hallederim, uzak dururum. İstemiyorsan zaten senin inadına gidip yapacak değilim kerem. Sen istemiyorsan, rahatsız oluyorsan ben zaten zorlamam. Sen bunları düzgün bir şekilde bana söyleseydin ben zaten zorlamazdım, tartışma da olmazdı. Ama sen bana resmen emir verdin. Yanlış anlama ama, bana emir veremezsin. Kimse veremez." dedim sakince.

 

"Haklısın, özür dilerim. Emir veremem, biliyorum. Kıskandım işte, özür dilerim. Kıskanınca bir an, abarttım. Bir de sen adı Furkan falan diyince iyice sinirlendim. Haklısın, bağırdım biraz. Özür dilerim " dedi sakince.

 

Derin bir nefes aldım.

"Bir daha kıskandığın zaman bana söyle o zaman, ama düzgünce, sakince. Sürekli bana bağırıyorsun. Kıskandığında bile bana bağırıyorsun. Kerem benim ne suçum vardı, kıskanmanı ben mi sağladım, ben mi sinirlendirdim seni. Sürekli bana bağırıyorsun ve... Kerem kalbim kırılıyor. Gerçekten. Senin bana bağırman ağır geliyor bana. Başkası yapsa bunu belki bu kadar ağır gelmez, ama bunu sen yapınca, kalbim kırılıyor." dedim sessizce.

 

"Özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Senin kabini kırmak istemem, biliyorsun, yapmam bunu. İstemeden oluyor. Haklısın, sonuna kadar haklısın. Özür dilerim " dedi sessizce.

 

Bir süre gözlerine baktım.

"Kerem gerçekten beni çok sinirlendiriyorsun. Bazen canımı çok sıkıyorsun"

"Özür dilerim " diye fısıldadı.

 

"Özür dileme, benden özür dileme. Özür dilemeni istemiyorum. Sadece hatanın farkına varmanı istiyorum "

"Haklısın. Tamam, bundan sonra daha dikkatli olacağım, gerçekten "

Yavaşça gülümsedim.

Elimi yanağına koydum, alnımı alnına yasladım.

Nefesini hissettim biraz.

Kokusunu içime çektim.

Dudak kenarına bir öpücük kondurup geri çekildim.

"Bir su alayım" diyip ayağa kalktım ve mutfağa gittim.

 

Suyu içip bardağı koyduğum sırada karnıma dolanan ellerle irkildim ama hemen sonra gülümsedim.

Ellerimi elinin üzerine koydum.

Arkadan eğilip kulağıma geldi.

Nefesini üfledi.

Yaktı orayı.

"Kırgın mısın bana?" diye fısıldadı.

 

"Hayır. Böyle bir şey mümkün değil. Kırıyorsun, evet ama sonrasında o kırıkları toplamasını da iyi biliyorsun" diye fısıldadım.

 

Yavaşça arkamı döndüğümde elleri hala belimdeydi, tezgahla arasında kalmıştım. Eğilip alnını alnıma yasladı.

 

"Şu an seni deli gibi öpmek istiyorum " diye fısıldadı. Daha iki saat olmuştu, hemen de özlemiş. Sanki sen özlemedin?

Gülümsedim.

"Öp o zaman"

 

Hiç beklemeden dudaklarımızı birleşti.

 

Fazlasıyla yakınlaşmıştık.

Az sonra hafifçe geri çekildim.

Nefes nefese kalmıştık.

Alnını alnıma yasladı.

Yavaşça gözlerimi açtım.

Bana bakıyordu.

Gülümsedim ve kollarımı boynuna doladım.

Sımsıkı sarıldı bana.

 

Hiç bırakmayacakmış gibi...

Hiç bırakma dermiş gibi...

 

Çalan alarmla gözlerimi açtım.

Odamdaydım.

Eşyalarım olmadığı için kerem akşam beni eve bırakmıştı.

Ve maalesef bugün okul vardı.

Bir bitemedi...

 

Hazırlanıp evden çıktım.

Durağa geldiğimde Nisa da oradaydı.

Biraz sohbet ettik, işten bahsettim.

O sırada gelen otobüse bindik.

 

Tenefüste tuvalete gitmiştim.

Çıktığımda Fırat karşıma çıktı.

"Zeynep, nasılsın?"

"İyiyim sen?"

"İyiyim bende. Başın sağolsun baban vefat etmiş. Çok üzüldüm" dedi.

"Teşekkür ederim" diyip yürümeye başlamıştım ki tekrar ona döndüm.

"Sen nereden duydun?" dedim merakla.

"Ee, şey. Şeyden duydum-" derken nöbetçi hoca yanımıza geldi ve sınıfa gönderdi.

Fırat'ın cümlesi de yarım kaldı.

O nereden duymuştu ki?

 

Kerem'in yanına oturduğumda ona döndüm.

"Hiç bizimkilerle falan babamın vefatı hakkında konuştunuz mu?" dedim.

Biraz düşündü.

"Tuvalette Yunus, 'keşke Zeynep gelmeseydi cenaze yeni oldu ' falan dedi. O şekilde konuştuk sadece." dedi.

"Kimse var mıydı?" dedim.

"Hayır boştu, niye?"

"Fırat az önce baban vefat etmiş falan dedi de, kimden duydu diye merak ettim. Belki tuvalettedir o sırada, siz fark etmemişsinizdir. Neyse" diyip önüme döndüm.

"Kimse yoktu ama" dedi kerem.

"Siz görmemişsinizdir belki, boşver"

 

Öğle arası bittiğinde sınıfa çıktık.

Sıramın altında bir kağıt duruyordu.

Bir not.

 

Baban öldü. Umarım niyetimin ne kadar ciddi olduğunu anlamışsındır. Benden kork Zeynep!

 

Kaşlarım çatık okurken kerem "O ne?" dediğinde ona uzattım.

Okudu ve sinirlendi.

"Kim bu şerefsiz ya!" dedi sinirle.

Sonra bana döndü.

"Korkma sakın, hiçbir şey yapamaz sana" dedi sakince.

Gülümsedim.

"Korkmuyorum zaten" dediğimde o da gülümsedi.

Kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti.

 

"Korkusuz güzelim benim" dedi gülerek ve başımın üzerine bir öpücük kondurdu.

 

Son ders boştu. Hoca da yoktu. Dersin sonlarına doğru sıramızın yanına cemre geldi. "Kerem biraz konuşabilir miyiz?" dedi. Sesi her zamanki gibi neşeli değildi ama üzgün de değildi.

"Niye?" dedi kerem umursamaz şekilde.

"Konuşmak istediğim bir şey var" dediğinde gözleri doldu.

Şaşkınlıkla kaşlarım çatıldı.

Numara mı yapıyordu yoksa gerçekten bir sorun mu vardı?

"Ne konuşacaksın?" dedi kerem. Meraklanmaya başlamıştı, ben de öyle.

"Bahçede konuşalım mı?"

Kerem bana döndü. Ne diyecektim ki? Ben tepki vermeyince kerem cemre'yi onayladı ve ayağa kalktı. Kereme bakmadım.

Onlar sınıftan çıkınca nisa bana döndü.

"Noluyor?"

"Bilmiyorum, Cemre hanım bir şey konuşacakamış" dedim sinirle.

"Sen ne yapacaksın?" dedi.

"Tabi ki peşinden gideceğim" diyip hızla ayağa kalktım ve sınıftan çıktım.

Aşağı inmişlerdi sanırım. Hızla arkalarından gittim.

Bahçede bir banka oturduklarında sağ taraflarında kalıyordum. Duvarın kenarına geçip izlemeye başladım. Bunu niye yaptığımı bilmiyordum ama o ikisini yalnız bırakmak istememiştim.

 

Cemre gözleri dolu bir şeyler anlatıyor, kerem de onu dinliyordu.

Cemrenin gözünden bir damla yaş akınca kereme sarılmak için kollarını açtı ama kerem hafifçe geri çekildi.

Cemre de kollarını geri indirdi.

Bir de sarılacak ya!

Az sonra kerem kalkıp okula ilerledi.

Cemre de arkasından sırıtarak gözyaşlarını sildi ve gülmeye başladı.

Numara yapıyordu!

Kerem'i kandırıyordu resmen pislik.

 

Kerem çoktan okula girmişti.

Hemen arkasından gittim.

Sınıfa girmeden onu yakaladım ve boş bir sınıfa soktum.

Şaşırdı.

"Noldu?" dedi

"Ne dedi?" dedim.

"Sen burada ne yapıyorsun?" dedi şaşkınlıkla.

"Sizi izliyordum. şimdi sen cevap ver, ne dedi?" dedim.

"Ailesiyle sorunları varmış, bir şeyler anlattı" dedi.

"Niye sana anlatıyor?" dedim sinirle.

"Bilmiyorum, anlattı işte. Ama kötü görünüyordu"

"Kötü falan görünmüyor. Sizi izledim, sen kalktıktan sonra gözyaşlarını silip gülmeye başladı. Bilerek yapmış kerem" dedim.

"Niye yapmış böyle bir şeyi?" dedi şaşkınlıkla.

"Güya sana kendini acındıracak. Bir de sarılmaya çalışıyor mal ya!" dedim sinirle.

"Sen emin misin? Gerçekten oyun muydu?"

"Evet eminim" dedim.

"Neyse sinirlenme sen tamam. Onun için moralini bozma" dedi sakinleştirmeye çalışarak.

"Sana sarılmaya çalışıyor ya!" dedim sinirle.

 

"Evet ama sarılamadı demi?"

"Sarılamaz da zaten!"

"Evet, bana sadece sen sarılabilirsin" dedi gülümseyerek.

"Evet!" diyip sıkıca sarıldım ona.

"Eğer sarılmasına izin verseydin seni öldürürdüm" dedim geri çekilerek.

Güldü. "Merak etme, izin vermem böyle bir şeye"

"Yalnız sen kıskanınca da çok güzel oluyorsun ya" dedi gülümseyerek.

"Kıskanmadım ya niye kıskanıym" dedim gözlerimi kaçırarak.

"Yalan söyleme" dedi gülerek.

Cidden ben niye yalan söylüyorum ki?

 

"Kıskandım lan, kıskandım tabi. Niye kıskanmıyım? Köpek gibi kıskandım hemde!" dedim sertçe.

Gülerek dudaklarıma yaklaştı.

"Kıskanman hoşuma gitti" diyip dudaklarımızı birleştirdi. Yavaşça karşılık verdim.

Ama çalan zille geri çekildim.

Çantalarımızı alıp çıkışa ilerledik.

 

Eve geldikten sonra spor salonuna gelmiştik. Birkaç gündür gelemiyorduk. Üzerimi değiştirip içeri girdim. Kerem beni bekliyordu.

 

Yine şınav ve mekikle başlamıştık. Az sonra kum torbasında biraz alıştırma yaptım. "Güzel, şimdi bende dene yumruklarını" dedi kerem.

Karşıma geçti ve ellerini açtı.

Bir sağ bir sol yumruk atmaya başladım. "Harikasın, devam"

 

Biraz sonra kerem bana yumruk attı ve ben kaçmaya başladım. Ardından biraz tekme çalıştık.

"Gerçekten hızlı ilerliyorsun. Biraz gerçek dövüş hareketleri gösteriyim mi?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

 

Arkama geçti. "Eğer biri arkandan gelirse ve bu şekilde ağzını kapatırsa" diyip ağzımı kapattı. "Dirseğinle karnına vuracaksın. O sırada o biraz geriler, sen de tekrar dirseğinle yüzüne vuracaksın. Burnuna denk getirmeye çalış. Şimdi deneyelim" dediğinde eliyle ağzımı kapattı. Ben hemen dirseğimle karnına sert olmayacak şekilde vurdum. "Bu kadar mı gücün var?" dediğinde "Hayır, canını yakmamak için yumuşak vurdum" dedim.

"Tüm gücünü kullan, bir şey olmaz"

Tekrar eliyle ağzımı kapattığında dirseğimle tüm gücümle karnına vurdum, hafif inleyerek biraz geriledi. Ardından hiç beklemeden dirseğimi burnuna geçirdiğimde eli burnuna gitti ve biraz daha geriledi.

Endişeyle yanına yaklaştım.

 

"Özür dilerim, acıdı mı?" dedim burnuna bakarak.

"Gerçekten iyi vurdun" dedi hala burnunu tutarak. "Dur bakayım " diyip elini çektim. Burnu kızarmıştı.

"Gerçekten özür dilerim" dedim.

"Gerek yok güzelim, ben söyledim vurmanı. Gerçi bu kadar sert vuracağını beklemiyordum ama" dedi sırıtarak.

Gülümsedim ve yaklaşıp burnuna yumuşak bir öpücük kondurdum.

"Bu kadar mı?" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim.

"Duşta devam ederiz " diyip ayağa kalktım ve elimi uzattım. Gülümseyerek elimi tuttu ve ayağa kalktı.

Beraber duş yerine ilerledik.

 

Üzerimi değiştirip içeri geçtim. Kerem beni bekliyordu.

Hala az öncenin etkisindeydim.

Yavaşça yanına ilerledim.

"Az önce" diye başlayıp sustu.

Bekledi biraz.

"İleri mi gittim?" dedi. Korkuyla bakıyordu bana, vereceğim tepkiden korkuyordu.

"Evet" dedim.

 

"Özür dilerim, bir daha yapmayacağım gerçekten. Ben bir an tutamadım kendimi -" derken sözünü kestim.

"Kerem, sana pişman olduğumu veya bir daha yapmaman gerektiğini söylemedim. Evet ileri gittik, ama sana söylemiştim. Kendimi sana bırakıyorum. Pişman falan değilim. Üstelik çok güzeldi. Sana söylemiştim, bana dokunman, seni hissetmek hoşuma gidiyor. Pişman falan değilim"

 

Sonlara doğru sesim kısılmıştı ve ardından dudaklarına bir öpücük kondurdum.

"Benimde hoşuma gidiyor. Ama eğer rahatsız olursan, beni durdur" dedi.

"Rahatsız olmam, ama olursam durdururum" dedim gülümseyerek.

Kolunu omzuma attı. Başımın üzerine bir öpücük kondurdu.

 

"Seni hakedecek ne yaptım acaba?" dedi gülümseyerek.

"Emin ol, bende bu soruya kendime sürekli soruyorum"

 

Çantaları alıp çıkacakken kapının altından gönderilmiş bir not gördük. Eğilip aldım.

 

Sanırım ne kadar ciddi olduğumu anlamadın. Anlatıyım.

Ama baştan uyarıyım, nefesleri tutun..

 

Bu ne?

Kaşlarımı çatıp Kerem'e döndüm.

O da anlamamıştı.

O sırada pencere kırıldı ve bir şey atıldı içeri. Duman çıkıyıordu. Ne bu?

 

Kerem hemen "Ağzını kapat!" diye bağırdı. Sweatimi çekip ağzımı örttüm. Kerem de bir hırkayla ağzını örtmüştü.

Öksürmeye başlamıştık. Başım dönüyordu. Neydi bu gaz?

Bizi bayıltmak için mi atmışlardı?

 

Korkuyla Kerem'e döndüm. Kapıya ilerledi. Ama tam o sırada kapı açıldı ve içeri 4 kişi girdi. Maskeliydi.

Başım daha da dönmeye başlamıştı.

Kerem hemen yanıma geldi.

Bir şeyle ağzmı daha sıkı örttü. "Tut bunu" dedi. Kendi ağzını örttüğü şeyi vermişti.

İçeri girenlerden biri bize yaklaşırken diğeri "Polisler geliyor" diye bağırdı.

"Bize gelmiyorlardır" dedi biri.

"Bize gelmiyorlar ama bizi görürlerse işimiz biter. Çıkmalıyız" dedi.

"S*kerim böyle işi" dedi bize yaklaşan ve arkasını dönüp diğerleriyle koşarak çıktı. O sırada ben öksürerek yere düştüm.

Görüş açım bulanıklaştı.

Son gördüğüm şey kerem'in kapının dışına çıkıp yere düşmesi olmuştu.

Sonrası karanlık...2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 02.01.2025 19:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...