26. Bölüm

26. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Gözlerimi yavaşça araladığımda görüş açıma Nisa girdi.

"Zeynep" diyerek hemen yaklaştı.Endişeli olduğu gözlerinden belli oluyordu.

"Ke-kerem" dedim zorlukla. Söylediğim ilk kelime buydu. Öksürdüm. Nefes almakta zorlanıyordum.

"Kerem nerede?"

Sesim çıkmıyordu, konuşurken boğazım acıyordu.

"Kerem başka bir odada. Nasılsın, su veriyim mi?" dediğinde başımı salladım.

Bardağa su doldurdu ve içmeme yardım etti. Odaya göz gezdirdiğimde bizimkilerin de burada olduğunu gördüm. Yavaşça doğruldum yatakta.

Sırtımı yasladım. "İyi misin?" dedi Yunus. Diğer yanımda duruyordu.

 

"Siz, nereden haberiniz oldu?" dedim sorusunu es geçerek.

"Kerem bana bir konum attı, bir sorun olduğunu anladım. Geldiğimizde ikinizde baygındınız" dedi Mustafa.

"Kerem nerede? Nasıl o?" dediğimde cevap vermediler.

"Hem niye onun yanına gitmediniz de hepiniz buradasınız?"

Hepsi bana bakıyordu.

"Arkadaşlar cevap verin. Kötü bir şey mi oldu?" dedim endişeyle.

Hala boğazım acıyordu.

 

"Endişelenme, kötü bir şey yok. Sadece, kerem'in durumu seninkinden biraz daha kötü. Daha çok dumana maruz kalmış sanırım. Hala oksijen veriyorlar, yanına almadılar bizi" dedi nisa.

"Ne? Nasıl daha çok dumana maruz kalmış? Ah tabi ya, hırkayı bana verdiğinde ağzını kapatacak bir şey yoktu. Allah kahretsin ben neden aldım onu?! Benim yüzümden"

 

"Hayır tabiki senin bir suçun yok. O an farkında olmayabilirsin. Hem çok kötü değil zaten. İstersen gidip doktora soralım" dedi Yunus.

"Ben giderim. Görmem lazım onu " diyip ayağa kalkacaktım ki içeri hemşire girince durdum.

"Uyandınız mı? Nasılsınız?"

 

"İyiyim teşekkürler, benim arkadaşımı görmem lazım, benimle birlikte geldi buraya " dedim.

"Evet, hatırladım. O hasta da birazdan uyanır ama kalkmamanız lazım. Dinlenmelisiniz"

"Gerek yok iyiyim ben" diyip yataktan indim.

Bizimkiler hemen yanıma gelip beni durdurdu.

"Zeynep yat dinlen, Kerem uyanınca haber veririz sana, gitme bu halde" dedi Göktuğ.

"Hayır görmem lazım, benim yüzümden o halde. " dedim.

"Tamam o halde, birlikte gidelim bakalım durumu nasılmış. Dikkat edin ama" dedi hemşire.

Nisa koluma girdi.

Odadan çıkıp yan odanın kapısının önüne geldik. Hemşire hastanın durumuna bakmak için içeri girdi. Kapıda bekliyorduk.

Hemşire odadan çıktı.

"Serumu bitmek üzere, birazdan uyanır. Çok kısa bir süre görebilirsiniz, kalabalık girmeyin" diyip gitti.

Diğerlerine sormadan hızla odaya girdim. Onlar da kapıda kaldı.

 

Kerem yatıyordu, ağzında maske vardı oksijen için.

Yavaşça gidip yatağın kenarına oturdum.

Elini tuttum. Bir süre öyle bekledim.

Benim yüzümden bu haldeydi. O maskeyi bana vermeseydi bu kadar kötü olmazdı.

Sessizce "Özür dilerim" diye fısıldadım.

O sırada "Dileme" dedi sessizce.

Ardından yavaşça gözlerini açtı, öksürmeye başladı.

"Kerem" dedim sevinçle.

Seruma ve oksijen tüpüne baktım, bitmişti. Yavaşça ağzındaki maskeyi çıkardım.

Hemen bardağa su doldurup içmesine yardım ettim.

"Kerem, iyi misin?" dedim.

Başını salladı yavaşça.

Gözlerime baktı.

 

"Özür dilerim. Benim yüzümden, bana o hırkayı vermeseydin-" derken sözümü kesti.

"Özür dileme. İyiki o hırkayı vermişim. Vermeseydim sen benim durumumda olacaktın ve ben o zaman kendimi suçlayacaktım" dedi zorlukla.

 

"Şimdi de ben kendimi suçluyorum ama" dedim.

 

Elim hala elindeydi. Yavaşça okşadı.

"İyi misin sen? Ne zaman uyandın?" dedi.

"İyiyim ben, az önce uyandım. Uyanır uyanmaz yanına geldim" dediğimde kaşlarını çattı. "Uyanır uyanmaz buraya mı geldin? Dinlenseydin ya"

"Senin daha uyanmadığını söylediklerinde merak ettim, bir şey oldu sandım. Duramadım yerimde" dedim.

 

Gülümseyerek "Tamam iyiyim ben. Bizimkiler burada mı?" dedi.

"Evet, dur çağırıyım" diyip kapıya gittim. O sırada o da doğruldu ve sırtını yasladı.

 

İçeri geçince geçmiş olsun dileklerini ilettiler. "Sen Mustafa'ya konum mu attın?" dedim merakla.

"Evet. Dışarı ilerlerken konum atmaya çalışıyordum, zaten tam o sırada bayılmışım" dedi.

"Kim yaptı bunu?" dedi Mustafa.

 

"Mektupları gönderen kişi. Biz çıkarken kapıda yine not vardı. O sırada olanlar oldu zaten" dedim.

Kerem elimi okşamaya devam ediyordu.

"O şerefsiz kim çok merak ediyorum ya, gördüğümde ağzını burnunu dağıtacağım" dedi yunus.

"Merak etme kardeşim önce ben dağıtacağım, onu bir güzel si- Neyse " diyip sustu kerem.

"Siz durun, önce ben geberteceğim onu, sonra siz devam edersiniz. " dedim.

 

"Sen nasıl geberteceksin acaba onu?" dedi Göktuğ gülerek.

"Boşuna dövüşmeyi öğrenmiyoruz heralde. Hele bir buluyum. " dediğimde hepsi güldü.

O sırada hemşire girdi.

Çıkabileceğimizi söyleyince bizimkiler çıkış işlemlerini yapmak için odadan çıktılar.

Ben de kerem'in kalkmasına yardım ettim. Kolunun altına girip odadan çıktık.

 

Hep birlikte kerem'in evine gelmiştik.

Mustafa hepimize pizza sipariş etmişti.

Ben de kerem'i odaya getirdim. Üzerimizi değiştirecektik.

Kerem'e dolabından bir sweat bulup verdim.

"Giyebilir misin?" dedim.

"Yok giyemem, giydirsene" dedi sırıtarak.

Aslında giyebilirdi, bilerek demişti ama itiraz etmedim.

 

Yatağa oturdu. Ben de ayakta karşısına geçtim. Tişörtünün uçlarından tutup yavaşça yukarı sıyırdım. Bunu yaparken gözleri gözlerimdeydi.

Onun da yardımıyla tişörtünü çıkardım.

Ardından yenisini giydirdim.

O sırada belimden tuttu.

 

"Seninkini de ben giydiriyim mi?" dedi sırıtarak.

"Yok , ben giyerim " dedim gülerek.

"Neyse giyin hadi"

"Çıkmayacak mısın?" dedim

"Yoo niye çıkıyım?"

"Kerem!" dedim gülerek.

Oflayarak ayağa kalktı.

 

"Neyse, o günlerde gelecek elbet" diyip odadan çıktı.

 

Üzerimi değiştirip içeri geçtim. Pizza gelmişti o sırada. Hep birlikte yedik.

Ardından sohbete başladık.

Onlar konuşurken telefonumu hiç elime almadığım aklıma geldi.

Cebimden çıkardım.

3 kere cevapsız arama ve mesajlar vardı. Hepsi annemdendi.

Gülümsedim bir anda.

İlk defa böyle olmuştu.

Onu arayıp içeri geçtim. Yalnız konuşacaktım.

 

"Nerdesin sen? Niye açmadın telefonları?" dedi.

Endişeliydi. Bu gülümsememe neden oldu.

"Hastanedeydim" dedim sessizce.

"Ne? Bir şey mi oldu?" dedi.

Onu üzmek istememiştim.

"Kerem biraz rahatsızlandı, hastaneye götürdük. Görmemişim aradığını." dedim.

"İyi mi kerem? Bir şey var mı?"

Onun için de endişelenmişti.

"Yok iyi şimdi, eve geldik. Bugün burada kalmayı düşünüyordum aslında"

Sonlara doğru sesim kısıldı.

İlk defa bir şey için izin istiyordum.

"Benden ilk defa izin istedin" dedi sessizce, gülümsediğini hissetmiştim.

"Evet" dedim.

"Pekala, dikkat edin. " dedi.

"Tamamdır, sen de dikkat et. Görüşürüz " diyip kapattım.

Yüzümde saçma bir sırıtma vardı. İlk defa böyle bir konuşma geçmişti aramızda. Sanırım her şey gittikçe iyi oluyor.

 

Yavaşça içeri geçtim ve kerem'in yanına oturdum. Bizimkiler sohbet ediyordu.

"Noldu?" dedi kerem.

"Annem aramışta, onunla konuştum " dedim gülümseyerek.

Gülümsememle o da gülümsedi.

 

Saat geç olmuştu. Bizimkiler yavaşça evlerine dağıldı. Biz de kerem'in yatağında oturuyorduk.

"Benim duşa girmem lazım " dedim.

"Ben de gireceğim, birlikte girelim mi?" dedi kerem.

"Kerem çok yorgunuz bence oyalanmayalım" dedim.

"Tamam bir şey yapmayız, seni yıkarım. Sende beni yıkarsın" dedi gülümseyerek.

Bir an tereddüt etsem de "Olur" dedim.

 

Kerem suyu ayarlarken bende onun tişörtünü giyip yanına geçtim.

Biraz suyun altında ıslandık.

Ardından şampuanı aldı ve saçımı köpüklemeye başladı.

Gülümseyerek onu izliyordum.

Ardından yıkadı saçımı .

Ben de elime şampuan döktüm ve saçını köpüklemeye çalıştım ama boyundan dolayı zorlanıyordum.

"Nolacak?" dedim kereme bakarak.

 

Sırıtarak belimden tutup beni kucağına aldı. Bacaklarımı beline doladım, sırtımı duvara yasladı. Aynı hizaya gelmiştik.

"Şimdi yıkayabilirsin" dedi.

Gülümseyerek saçlarını köpüklemeye başladım. Ardından yıkadım. Biraz daha ıslanıp çıktık. Ben banyoda üzerimi giyinip içeri geçtim. Kerem yatakta beni bekliyordu.

Yatağa girdim, başımı göğsüne koydum.

 

"İyi geceler." dedim

"En iyi geceler senin olsun güzelim" dedi sessizce.

"En iyi geceler zaten benim, sayende"

 

Çalan alarmla gözlerimi araladım. Kerem de uyanıyordu. "Günaydın " dedim gülümseyerek.

"Günaydın güzelim"

 

Yataktan kalkıp banyoya gittim ve üzerimi giydim. İçeri geçtiğimde kerem çoktan hazırdı.

Saçımı da tarayınca mutfakta bir şeyler atıştırdık ve evden çıktık.

 

Sınıfa girdiğimizde Fırat'la gözgöze geldik. Öfkeli mi bakıyordu bana mı öyle geliyordu. Gözlerimi kaçırıp sıraya geçtim.

"Bugün daha iyi misiniz?" dedi Nisa bize dönüp.

"İyiyiz merak etme" dedim.

 

Öğle arasında kantinde oturuyorduk.

Bizimkiler sohbet ediyordu.

"Ben bir tuvalete gideceğim" diyip ayağa kalktım.

"Geliyim mi?" dedi Nisa.

"Gerek yok, gelirim birazdan" diyip tuvalete ilerledim.

 

Ellerimi de yıkayıp arkamı döndüğümde cemre'yi gördüm. Öfkeyle bana bakıyordu.

Yanından geçeceğim sırada kolumdan tuttu ve itti beni. Sırtımı duvara çarptım.

"Ne yapıyorsun sen ya?!" dedim sinirle.

Üstüme yürümeye başladı.

"Bana bak kızım, seni gebertirim. Duydun mu beni?! Kerem'den uzak duracaksın artık!" diye bağırıp saçıma yapıştı.

"Ah- Bırak" dedim sinirle.

"Gebertirim seni!"

Canım yanmaya başlamıştı.

Dirseğimle karnına vurduğumda inleyerek geri çekildi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" diye bağırıp elini kaldırdı vurmak için ama geri çekildiğim için vuramadı.

 

"Yeter artık bırak Kerem'i. Benimle uğraşmayı da kes!" dedim sesimi yükselterek.

Omzumdan itti sertçe.

"Ya yeter! Bırak artık bırak. Olmuyorsa olmuyor zorlama!" dedim.

"Hep senin yüzünden! Sen olmasaydın kerem benimle olacaktı! Niye geldin sen niye?!" diyip üstüme yürümeye devam etti.

Omzundan ittirdim yavaşça. Onun kadar sert davranmıyordum çünkü olayı büyütmek istemiyordum.

 

"Cemre yeter artık! Seninle tartışmak istemiyorum!"

"Siktir git buradan! İstemiyorum seni ya bu okulda!" dedi.

"İstemiyorsan sen gidebilirsin Cemre, çünkü ben bir yere gitmiyorum!" dedim sertçe.

"Gideceksin! Bu okul ikimize fazla!"

"Defol git o zaman!" dedim bağırarak.

 

Ardından biraz daha sakin bir sesle konuştum .

"Seninle kavga etmek istemiyorum. Okuldayız, ceza alabiliriz. "

"S*kerim cezasını! İstemiyorum seni!" diyip tekrar üstüme yürüyeceği sırada Nisa girdi içeri.

Bize baktı. Sonra neler olduğunu anlayıp "Çık dışarı yoksa babanı ararım" dedi cemre'ye sertçe. Şaşkınlıkla ona döndüm. Babası ne alaka?

Cemre bana son kez öfkeyle bakıp dışarı çıktı.

Nisa yanıma geldi.

"Ne oldu? İyi misin?" dedi.

"İyiyim. Sen niye geldin?" dedim.

"Sen geç kalınca kerem merak etti, gönderdi beni. Kavga mı ediyordunuz?"

"Evet. Bir anda saldırdı bana gerizekalı."

"Bir şey yaptı mı? Niye saldırdı bir anda?"

"Hala Kerem diyor. Gerçekten sevse anlayacağım, ama bu resmen takıntılık. Bırakması lazım artık" dedim.

"Gerçekten psikopat bu kız" dedi sinirle.

"Kerem'e bir şey söyleme. Sonra benim yüzümden diyip kendini suçluyor" dedim.

"Tamam merak etme. Gidelim mi?"

Yavaşça başımı salladım ve aşağı indik.

Sınıfa ilerlerken "Niye babasıyla tehdit ettin?" dedim merakla. Geçenlerde telefonda babasıyla konuşurken onları dinledim. Babasından korkuyor, bazı sorunları var galiba. Bunun işe yarayacağını düşündüm."

Babasından mı korkuyor? Ya babası ona bir şey yapıyorsa?

 

Masaya geldiğimizde "Noldu?" dedi kerem.

"Bir şey olmadı" dedim gülümseyerek.

"Fırat falan mı bir şey dedi? Ondan mı geç kaldın?"

"Hayır Kerem bir şey olmadı" dedim.

"Peki tamam" dedi.

Sandalyesini biraz daha yaklaştırdı.

Kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Başımı omzuna koydum.

Bizimkileri dinlemeye başladım.

 

Öğle arası bitince sınıfa çıktığımızda sıramda bir kağıt buldum.

 

İşim yarım kaldı. Bir dahakine tamamlarım, haberin olsun.

 

Tehdit ediyordu resmen. Ve bu sefer korkmuştum çünkü gerçekten zarar verecekti, bunun farkındaydım artık.

Notu kerem de okuyunca bana döndü.

 

"Korkuyor musun?" dedi endişeyle.

"Biraz" dedim sessizce.

"Korkma. Bir şey yapamaz diyip seni kandırmak istemiyorum, bir şeyler yapabilir. Ama ben varım yanında, bir şey olmayacak, olursa da ikimize olacak duydun mu? Bundan sonra yanımdan ayrılma, okulda bile. Hatta tuvalete falan da yanında geliyim, için rahat eder. Ben varım yanında" dedi beni sakinleştirmeye çalışarak.

 

"Biliyorum yanımdasın, iyi ki. Ama benim yüzümden sana bir şey olursa -"

"Olabilir Zeynep, seni kurtarmak için kendime zarar verebilirim, canımı ortaya koyabilirim. Eğer senin yüzünden bana bir şey olursa, sakın üzülme, kendini suçlama." dedi.

 

"O zaman eğer senin yüzünden de bana bir şey olursa sen de kendini suçlama çünkü ben de senin için canımı verebilirim duydun mu?" dedim ciddiyetle.

 

Önce itiraz edecek gibi baksa da bir şey demedi.

Beni kendine çekip kafamın üstüne bir öpücük kondurdu.

Kollarımı beline doladım. Neyseki sınıfta çok kişi yoktu.

 

"İyi ki varsın" diye fısıldadım.

"Asıl sen iyi ki varsın"

 

Eve gelince bir şeyler yedik ve salona geçtik.

"Spor salonuna gidelim mi?" dedi Kerem.

"Hayır, bir süre gitmeyelim bence"

"Korkuyor musun?" dedi.

"Kerem yanımdasın, o yüzden korkmuyorum ama geçenki gibi yapabilirler yine. Bizi takip ediyorlar belli ki. " dedim.

"Haklısın, biraz zaman geçsin. Hem ben de kırılan camı yaptırıyım " dediğinde başımı salladım.

 

Gözlerime bakıyordu.

Bir anda kucağına oturdum ve başımı boynuna gömdüm.

Kokusunu içime çektim.

"Burada durabilir miyim biraz?" dedim. Sesim boğuk çıkmıştı.

Kollarını belime doladı.

"İstediğin kadar" dedi ve sımsıkı sardı beni. Gülümseyerek gözlerimi kapattım ve kokusuyla uykuya daldım.

 

Havalandığımı hissettiğimde yavaşça gözlerimi araladım.

Kerem beni odaya götürüyordu.

Yatağa yavaşça yatırdı beni. Kendi de tişörtünü çıkardı ve yanıma uzandı.

Hemen yaklaştım ve başımı çıplak göğüsüne koydum. Kolumu karnına doladım. O da sımsıkı sardı beni.

 

Sevdiğimin yanında, sevdiğimin kokusuyla uyuyacaktım. Daha ne isterim ki? Allah herkese nasip etsin bu duyguyu...

 

Alarmla gözlerimi açtığımda kerem de uyanıyordu. Banyoya gittim ve hazırlanmaya başladım.

 

Bugün sıkıcı geçmişti. Neyseki beş ve altıncı ders boştu. Çantamdan matematik test kitabını çıkardım.

"Ders çalışalım biraz" dedim Kerem'e.

"Sen çalış" diyip sıraya uzandı.

"Kerem sınavlar yaklaşıyor, ve üniveriste sınavına gireceğiz hatırlatırım. Aynı üniversiteye gitmek için ikimizin de çalışması lazım" dedim.

Başını sıradan kaldırdı.

"Peki tamam. Bir süre dayanabilirim" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim.

"Sen bu sayfayı yap, ben de bu sayfayı" diyip soruyu okumaya başladım.

 

Sayfayı bitirdiğimde Kerem'e döndüm. Son soruyu çözüyordu.

Çözmesini bekledim.

"Bitti " diyince cevap anahtarından kontrol ettik. Benim sorularım doğruydu ama kerem'in çok yanlışı vardı.

"Kerem kafanı mı veremiyorsun yoksa gerçekten yapamıyor musun?" dedim.

 

"Yapamıyorum, matematiğim pek iyi değil biliyorsun" dedi.

"Çalışman lazım, yoksa yapamazsın biliyorsun demi?"

"Biliyorum ama olmuyor işte" dedi oflayarak.

"Gel anlatıyım" dedim.

"Hangi birini anlatacaksın?" dedi

"Gerekirse bu kitaptaki tüm soruları anlatırım kerem." dediğimde gülümseyerek bana döndü.

"Seni de uğraştırmak istemiyorum" dedi.

"Uğraşırım kerem nolacak? Bak ben gerçekten aynı üniversiteye gitmek istiyorum. Bunun için ne yapmamız gerekirse yapacağım" dedim kararlılıkla.

Gülümseyerek yaklaştı ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

O sırada arkadan Göktuğ'nun sesi duyuldu.

 

"Aile var burada kardeşim, ayıp yani" dedi gülerek.

"Kıskanma lan. Sevgilin olsun seni de göreceğiz " dedi kerem gülerek.

"Abicim sevgili olmadan böyleyseniz, bir de sevgili olsanız ne olacak artık bilemiyorum yani" dedi alayla.

 

Duyduğumla gözlerimi kaçırdım.

Kerem ise gülerek bana döndü.

Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti ve yanağıma bir öpücük daha kondurdu.

"Kerem sınıftayız" diyip geri çekildim.

"Hadi gel anlatıyım yapamadığın soruları" diyip teste yöneldim.

Bana bakıyordu.

"Kerem" dedim.

"Hım?" dedi gözlerime bakarak.

Gülümseyerek "Sorulara bak hadi " dedim.

"Şu an seni çok pis öpesim geldi" dediğinde gözlerim kocaman oldu.

"Kerem, sınıftayız" dedim gülerek.

Gülerek "İyi hadi anlat" dedi ve teste baktı.

Yapamadığı soruların hepsini anlattım. O sırada zil çalınca mola verdik.

 

Tenefüste bizimkilerle sohbet ettik. Zil çalınca soru çözmeye devam ettik. Anlattığım konuyla ilgili kerem soru çözüyordu, ben de çözmesine yardım ediyordum.

O sırada sıranın yanına Yiğit geldi. Elinde test kitabı vardı.

 

"Zeynep bir soru sorabilir miyim matematikle ilgili?" dedi.

Ben cevap vereceğim sırada kerem "Hayır" dedi.

Hızla ona döndüm.

Kaş göz yapıp Yiğit'e döndüm.

"Tabi sor. Sınava çalıştığını bilmiyordum" dedim gülümseyerek.

"Bu aralar çalışıyorum. İyi bir üniversite tutturmam lazım " dediğinde şaşırdım ama belli etmedim. Kitabı sırama koyup "Şu soru" dedi.

Soruyu önce kendim çözdüm. Ardından ona anlattım.

"Anlamadıysan bir daha anlatabilirim" dedim.

"Teşekkür ederim, anladım" dedi gülümseyerek.

"Rica ederim " dedim ve gitti.

Kerem'e döndüğümde kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Bakma öyle. Alt tarafı soru anlattım." dedim.

"Siz ne ara kanka oldunuz ya?" dedi alayla karışık sinirle.

"Kanka falan değiliz, sınıf arkadaşım. Bir soru sordu, anlattım. Abartma" dedim.

Sinirle başını başka yöne çevirdi.

Kendimi açıklamaya çalışmayacaktım çünkü abartıyordu. Benim arkadaşlarım olabilirdi, ve yanlış bir şey yapmadık. Tamam, arkadaşım diye bahsettiğim kişi Yiğit't, bana yaptıklarını da unutmamıştım ama pişman olduğundan eminim. Bu yüzden uzatmya gerek yok.

O sırada Nisa bize döndü.

"Zeynep bir soru soracağım" dedi. Kerem ve bana bakınca "Neyse sonra soruyum" diyip önüne dönecekti ki "Hayır, sor sen. Sorun yok" dedim.

Kerem'le tartıştığımızı anlamıştı. Tereddütle bana döndü.

 

Soruyu anlattıktan sonra "Anladım, birtanesin, teşekkür ederim" dedi gülümseyerek. Ben de gülümsemeye çalışarak ona baktım.

Başıyla Kerem'i işaret edip 'noldu?' der gibi başını salladı.

"Tenefüste anlatırım" dedim sessizce.

Ardından önüne döndü.

Göz ucuyla Kerem'e baktığımda camdan dışarı baktığını gördüm. Sesli bir nefes verip testime döndüm.

 

Zil çalınca testi kaldırdım. Çözememiştim zaten, Kerem'e canım sıkılmıştı.

Nisa beni koridora çıkarıp ne olduğunu sordu.

"Yiğit bana bir soru sormaya gelmiş. Onu anlattığım için sinirlendi" dedim.

"Bunda neye sinirlendi ki? Bir şey mi dedi Yiğit?"

"Hayır, düzgünce geldi soruyu anlatır mısın dedi. Kerem abartıyor. Sorduğum zaman kıskanıyorum diyor. "

"Kıskanması güzel bir şey değil mi?" dedi.

"Kıskanmasında sorun yok, ama bu kıskançlık değil. Abartıyor, benim arkadaşım olamaz mı? Yiğit bir şey demediği halde çocuğu tersliyor. Kıskanabilir ama bu kadarı fazla" dedim.

 

Sinirli miydim üzgün mü bilmiyorum.

"Takma kafana, kerem dayanamaz, özür diler zaten. "

"Özür dilemesini istemiyorum, hatasını anlamasını istiyorum"

Derin bir nefes aldım.

"Neyse, zil çalacak gel sınıfa geçelim" dedim.

"Ben bir tuvalete gidip geliyim" dediğinde başımı salladım ve sınıfa ilerledim.

Kerem sınıfta yoktu. Nerede acaba?

 

Az sonra Nisa ve kerem sınıfa girdi. Yüzüne bakmadan sıradan çıktım ve geçmesini bekledim. Geçtikten sonra tekrar oturdum.

Az sonra hoca geldi.

Ders bedendi.

"Hep birlikte dışarı çıkacağız, iki kişi sınıfta nöbetçi olacak. Gönüllü var mı?" dediğinde elimi kaldırdım.

Dışarı çıkmak istemiyordum.

"Tamam Zeynep ve Kerem sınıfta kalacak" dediğinde şaşkınlıkla Kerem'e döndüm. O da elini kaldırmıştı. Bir şey demeden önüme döndüm.

"Anahtarla sınıfı kitleyin, iki ders boyunca kimse girmeyecek sınıfa. Siz de lavabo dışında sınıftan çıkmayacaksınız" dediğinde başımı salladım .

Ardından hoca ile birlikte tüm sınıf dışarı çıktı.

 

Ben kalkıp camı açtım. O sırada kerem de sıradan çıkıp kapıyı kilitlemeye gitti. Ona bakmamaya çalışıyordum. Geçip sırama oturdum. Kerem de öğretmen sandalyesine oturdu.

Tam karşıma.

Bana bakıyordu.

Ona bakmamaya çalışarak gözümü sınıfta gezdirdim. Ona döndüğümde hala bana bakıyordu.

Gözlerimi kaçırdım hemen.

Bakma işte!

 

Bunalmıştım. Çünkü kerem gözünü ayırmadan beni izliyordu ve ben rahat edemiyordum.

Ayağa kalkıp kapıya ilerledim. Kapıyı açmaya çalıştığımda kapının kilitli olduğunu farkettim. Anahtar kerem'deydi. Ah salak kafam.

Yavaşça Kerem'e döndüm. Elinde anahtarla bana bakıyordu.

 

"Nereye?" dedi.

"Tuvalete" dedim başka yere bakarak.

"Niye? Az önce oradaydın" dedi.

Ya sanane versene işte anahtarı!

"Bunaldım çünkü" diyerek ona döndüm. Kaşları çatıldı.

"İyi misin?" dedi.

"İyiyim sadece-"

Sustum. Derin bir nefes aldım.

"Bunaldım, çıkmak istiyorum biraz. Anahtarı verir misin?" dedim.

Düz bir ifadeyle bana bakıyordu.

"Neyi düşünüyorsun, ver şu anahtarı işte" diyip ona doğru yürüdüm.

Ayağa kalktı.

"Hayır " dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ne demek hayır, ver şu anahtarı" diyip eline uzandığımda elini havaya kaldırdı.

"Bana kızgın olduğun için çıkıyorsun. Yüzüme bile bakmıyorsun" dedi.

"Ver şu anahtarı" diyip ayak ucumda yükseldim ama yetişemedim.

"Bana kızgın olduğun için demi?" dediğinde sinirlenmiştim.

 

"Kızgın değil, kırgın olduğum için" dedim bir anda sesimi yükselterek.

 

Sonra dediğim şeyin farkına varınca yavaşça geri çekildim. Ne diyeceğimi bilemedim. Bir anda bu kadar yükselmemi beklemiyor olacak ki o da şaşırmıştı.

Gidip sırama oturdum. Başımı cama çevirdim.

Gözlerim dolmuştu.

Dolma, dolma!

 

Kerem'in bana yaklaştığını hissettim ama ona dönmedim.

Gelip yanıma oturdu. Hala ona bakmıyordum.

"Bana bakar mısın?" dedi ama dönmedim.

Derin bir nefes aldı.

"Özür dilerim" dediğinde ağzımı açtım ama cevap vermedim. Sustum. Konuşursam ağlardım.

"Kıskandığım için öyle yaptım. Sinirlendim çünkü onunla yakın olmanı istemiyorum. Bir de yanında gülünce falan daha da sinirlendim, kıskandım. Seni kırdım farkındayım ama özür dilerim. Kendimi tutamadım yine." dedi.

 

Derin bir nefes aldığımda gözümden bir damla yaş aktı. Hemen elimin tersiyle sildim. "Ağlıyor musun?" dedi kerem.

Eliyle çenemi tutup kendine çevirmeye çalıştı ama yüzümü çektim.

"Zeynep bana bak" dedi.

Bir gözyaşı daha aktı.

"Zeynep " dedi tekrar.

Dirseklerimi sıraya koyup başımı ellerim arasına aldım.

Derin bir nefes aldım.

Sinirleniyordum, kızıyordum, kırılıyordum.

Elini sırtıma koydu. "Zeynep bana bak" dedi. Sesi endişeli geliyordu.

"Ağlıyor musun?" dedi.

Başımı iki yana salladım. Ellerimi yüzümden çekip ona döndüm ama yüzüne bakmadım.

"Çıkabilir miyim?" dedim yüzüne bakmadan.

"Hayır" dedi.

"Kerem çık şuradan" dedim.

Sesim yükselmeye başlamıştı çünkü sinirim artıyordu.

"Zeynep özür dilerim" dedi tekrar. Sertçe gözlerine baktım.

 

"Ya senden özür dilemeni istemiyorum, hatanı anlamanı istiyorum!" dedim sesimi yükselterek.

 

Gözlerimi kaçırdım.

Derin bir nefes aldım.

Ona bakmadan "Çekil" dedim sessizce.

Kalktı sıradan yavaşça.

Kapıya ilerledim. Açmaya çalıştım ama kilitliydi. Sertçe kapıya vurdum ve alnımı kapıya yasladım.

Gözyaşlarım artmıştı.

Sinirden mi, üzüntüden mi bilmiyorum ama şu an bağıra çağıra ağlamak istiyordum. Kerem hemen yanıma geldi ama alnım hala kapıya yaslıydı.

"Zeynep, bana bak güzelim" dedi.

Endişeleniyordu.

"Zeynep" dedi tekrar.

Elini omzuma koyup beni kendine çevirmeye çalıştı ama elini ittim.

Yüzümü sildim ve ona döndüm.

Gözlerine bakmadım.

"Anahtarı ver" dedim sessizce.

"Hayır konuşacağız. Bak amacım -" derken sözünü kestim.

 

"Biliyorum kerem, amacın beni kırmak değildi biliyorum. Ama kırdın, bu kaçıncı bilmiyorum ama yine kırdın. Yine sinirlendirdin, yine kızdırdın, Yine yine yine" dedim sinirle.

 

"Sana bu kadar zarar verdiğimi bilmiyordum" dedi sessizce.

Gözlerimi kapatıp birkaç saniye sakinleştim.

"Demek istediğim o değil. Bana zarar vermiyorsun, ama "

Sustum.

 

"Kerem çok bunaldım tamam mı? Her şey üstüme geliyor, her şeyi kafama takıyorum. Bir de sen bana kızınca ayakta duramıyorum artık. Daralıyorum, bunalıyorum, nefes alamıyorum. Önemsiz şeylerden dolayı sürekli birbirimizi kırıyoruz ama ben bunu istemiyorum. Her şey üstüme geliyor. Yiğit olayı vardı, tam bitti derken babam öldü, tam bitti derken tehditler başladı, ikimiz birden ölüyorduk neredeyse. Sen zaten defalarca beni bıraktın. Bir sürü şey oluyor ama ben diyorum ki yanımda kerem var. Diğer şeylerin önemi yok. Sonra bir bakıyorum sen de kızıyorsun, kırıyorsun, sürekli bir şeyler oluyor. O zaman ben ne diyeceğim. Kim yanımda diyeceğim, kim beni korur diyeceğim. Her şey üstüme geliyor, sen de bana kızınca yıkılıyorum artık duramıyorum tamam mı? Olmuyor yapamıyorum " dedim sinirle.

 

Ağlamaya başlamıştım.

Kerem pişman şekilde bana bakıyordu.

Sırtımı kapıya yasladım ve yere çöktüm. Bacaklarımı kendime çektim, kollarımı etrafına sardım.

Boş boş yere bakmaya başladım.

Patlamıştım artık. Bu doluluğun sebebi Kerem değildi, herkesti.

Kerem de sırtını kapıya yaslayıp yanıma oturdu.

Karşıya döndü.

Bir kaç dakika sustuk.

 

"Ben, özür dilerim. Bu kadar yorulduğunu nasıl göremedim. Bir de kendimle uğraştırıyorum."

 

Tam ağzımı açacağım sırada susturdu beni.

"Biliyorum, bunu kastetmedin, sana zarar veriyorum diyip gitmeyeceğim bir daha, merak etme. Senin bu kadar derdin var, bir de benim kıskançlıklarımla uğraşıyorsun. "

"Kıskanman sorun değil, ama bu kıskanmak değil. Benim arkadaşlarım olabilir, onlarla gülebilirim, konuşabilirim. Çok sıkıyorsun, abartıyorsun" dedim sessizce. Hala karşıya bakıyorduk ikimizde.

 

"Dayanamıyorum. Seni o kadar çok seviyorum ki senin başka birine gülmeni kaldıramıyorum. Çünkü henüz bana karşı duyguların net değil. Kafanı karıştırırlarsa diye korkuyorum. Benden koparsan diye korkuyorum." dedi sessizce.

 

Ona hala sevdiğimi söylememiştim.

"Kerem, kimse benim kafamı karıştıramaz, sen varsın tamam mı? Sadece sen. Evet bir şeyler net olmayabilir, ama başka kimse olmayacak. Korkun buysa bundan korkma" dedim sessizce.

 

"Özür dilerim, gerçekten özür dilerim. Bak ben sevgi görmedim. Sevildim, ama sevgi görmedim. Bunlar farklı şeyler. Ve görmediğim sevgiyi bir başkasına gösteremiyorum, nasıl göstereceğimi bilmiyorum. Bazen abartıyorum ama sadece seni sevdiğim için"

 

Sustum. Cevap vermedim. Ağlamam durmuştu. Biraz daha sakinleşmiştim.

Yavaşça bana döndü. Ben de ona döndüm.

Ellerini uzatıp yüzümü sildi.

Bir eli yanağımda kaldı.

Çok üzgün bakıyordu.

 

"Özür dilerim. Biliyorum özür dilememi değil, hatamı anlamamı bekliyorsun. Hatamı anladım, seni bu kadar kırdığımın farkında değildim. Omzunda bu kadar yük taşıdığının farkında değildim. Yükünü tek başına taşıma. Ben varım, yanındayım, her zaman. "

 

Gözlerine baktım.

"Özür dilerim, biraz fena patladım. Her şey üst üste gelince sana patladım, yoksa bu kadarı fazlaydı" dedim sessizce.

 

"Özür dileme. Sinirini de, kızdığını da, kırıldığını da, mutluluğunu da, tüm duygularını benimle yaşa. İstersen bağır çağır, ama benimle yaşa, paylaş. " dedi.

 

Başımı salladım yavaşça. Bir şey söylemedim.

"Hadi sıraya geçelim, karnın ağrır" dediğinde yavaşça başımı salladım ve ayağa kalktım. O da hemen arkamdan kalktı.

Önce o geçti cam kenarına, ardından yanına oturdum.

Başımı sıraya koydum, ona döndüm. Arkasına yaslanıp bana döndü.

Bir süre birbirimize baktık.

Sustuk.

Sakinleştik.

Gözlerimi hiç ayırmadım ondan.

 

"İyi misin?" dedi sessizce.

Gülümsemeye çalışarak başımı salladım.

Biraz daha baktı.

Çok güzel bakıyordu.

"Beni affettin mi?" dediğinde durdum.

Biraz baktım.

"Seni affedeceğim bir şey yok. Küsmedik, sadece bir tartışmaydı. Biz zaten birbirimize küs kalamayız. İstesem de yapamam bunu" dedim sessizce .

Ufak bir tebessüm etti.

Biraz yaklaşıp yanağıma yumuşak bir öpücük kondurdu. Gözlerim birkaç saniyeliğine kapandı.

Ardından elini yanağıma koydu.

Saçlarımı geriye çekti.

Yanağımı okşadı.

 

Yerimde doğruldum.

Yaklaşıp kollarımı boynuna doladım.

Elleri belimdeki yerini aldı.

Sımsıkı sarıldım ona. Kokusunu içime çektim.

"Bir daha böyle ağlama. Sen karşımda ağlarken ne kadar canımın yandığını tahmin edemezsin" diye fısıldadı kulağıma.

 

Hafif geri çekilip yanağına bir öpücük kondurdum. Ardından ona arkamı döndüm. Biraz geri gidip sırtımı göğsüne yasladım. Ellerini karnımda birleştirdi.

Ellerimi ellerinin üzerine koydum.

Biraz öyle durduk. Sessizdik.

 

"Sana bir sürprizim vardı. Yani tam sürpriz sayılmaz ama. Özür dileyeceğim için sana seveceğin bir şey almıştım " dediğinde ona yaslıyken yüzümü yukarı kaldırıp ona baktım. Nefesini hissettim.

"Ne aldın?" dedim ufak bir tebessüm ederek.

Sıranın altından küçük bir haribo paketi çıkarınca doğruldum ve ona döndüm.

Gülümseyerek bir ona bir hariboya baktım. Elime aldım.

Ardından gülümseyerek ona sımsıkı sarıldım.

"Teşekkür ederim" diye fısıldadım.

Geri çekildim yavaşça.

 

"Bana hala biraz kırgınsın, biliyorum. Farkındayım. Ama seni kırmak istemem, bunu biliyorsun. Seni gerçekten çok seviyorum Zeynep. " dedi gözlerime bakarak.

 

O an söylemek istedim. Bende seni çok seviyorum diye söylemek istedim ama içimde hala bir yanım kırgındı. Şimdi değil.

Yaklaşıp alnımı alnına yasladım. Elimi yanağına koydum. Gülümsedim. İçten bir şekilde gülümsedim.

 

"Gül şöyle, hep gül. Ağlama bir daha. Çok güzel gülüyorsun" diye fısıldadı dudaklarıma.

 

Gülümseyerek aradaki mesafeyi kapattım ve yumuşak bir şekilde dudaklarını öpmeye başladım. Çok yavaş bir şekilde karşılık verdi. Birkaç saniye sonra geri çekildi.

"Bunu az sonraya saklayalım bence" dediğinde merakla kaşlarım çatıldı.

 

"Sırası mı bilmiyorum, yapmak ister misin bilmiyorum ama asıl amacım bunu bana yedirmendi. Biliyorsun ben böyle şeyleri çok yemem ama senin ağzından yemek istemiştim. İstemezsen olmaz tabi" dedi gözlerime bakarak.

 

Ne demeye çalıştığını anlamıştım.

Ben ağzıma alacaktım. Ardından öperek onun ağzına verecektim. Bir tür oyundu. Nereden bildiğimi sormayın.

 

Birkaç saniye düşündüm. Aradaki gerginliği büyütmek istemiyordum. Gülümseyerek "Sırası bence" dedim.

O da güldü.

 

"Gel bakalım" diyip kucağını gösterdi. Ayağa kalktım ve yan bir şekilde dizlerine oturdum. Sırtımı duvara yasladım.

"Bak hala bir tarafın kırgın biliyorum. Eğer ben kırılmayım diye yapmak istediysen-"

"Hayır tabiki. Evet biraz kırgınlık var, ama tabi ki bunu seninle yapmak istiyorum şu an" dedim gülümseyerek.

Jelibon paketini açtı ve bana uzattı.

"Seç" dedi. Gülümseyerek yeşil olanı seçtim ve ağzıma attım. Dilimin ucunda duruyordu.

 

Gözlerime baktı.

Yavaşça yaklaştım. Burnum burnuna değdi. Yavaşça dudaklarına yaklaştım. Elimi yanağına koydum.

Ardından dudaklarımızı birleştirdim.

D*liyle jelibonu aldı ve ağzına attı. Jelibonu yemeye başladı. Bitirdiğinde gözlerine baktım.

 

"Güzel mi?" dedim sırıtarak.

"Senin kadar değil. " diyip hızla dudaklarımızı birleştirdi.

 

Anında karşılık verdim.

Biraz sonra geri çekildim.

Ağzıma bir jelibon daha attım.

Yaklaştım ve dudaklarımızı birleştirdim. Diliyle jelibonu aldı. Ardından geri çekilip yemeye başladı.

Jelibonu yerken elleri belimde gezintiye çıktı.

"Bir tane daha versene" dedi sırıtarak.

Ağzıma bir tane daha attım ve yeniden dudaklarımızı birleştirdim.

Diliyle ağzına aldığında geri çekilecektim ama belimden tutup izin vermedi. Jelibon ağzındayken beni öpmeye devam ediyordu. Parçalandı jelibon. Hafifçe geri çekildiğimde birazı benim ağzımda birazı onun ağzındaydı. Bunun iğrenç olması gerekiyordu! Ama değildi.

Gözlerine bakarak yemeye başladım. Elleri hala belimdeydi.

 

"Bu sefer sen ver" dedim.

Ağzına bir tane attı ve yaklaştı. Dudaklarımızı birleştirdi. Dilimle jelibonu ağzıma aldım ve geri çekildim. Bu gerçekten çok farklı bir histi.

 

Ardından bir tane daha jelibon alıp dudaklarımızı birleştirdim. Diliyle aldıktan sonra geri çekilmedi, öpmeye devam etti.

Elleri belimdeydi.

Jelibon ağzında parçalanmıştı. Bir saniyeliğine dudaklarımızı ayırıp jelibonu yuttu ve hemen tekrar birleştirdi.

 

Zil çalınca geri çekildim.

"Kapı kilitli" dedi devam edelim der gibi.

"Biri gelebilir ama, hoca kontrole gelebilir" dedim.

İtiraz etmedi.

"Kucağımda otur bari" dediğinde gülümseyerek ona biraz daha yaklaştım.

Alnımı yanağına yasladım. Kokusunu içime çektim. Bir süre öyle durduk.

 

Teneffüs bitmişti. Kimse gelmedi.

Jelibonun kalanını ben bitirdim ve paketini çöpe attım. Ardından yerime geçtim. Kucağına değil de sırama oturdum. Ardından ona arkamı dönüp sırtımı göğsüne yasladım yine. Kollarını karnımda birleştirdi. Ellerimi elinin üzerine koydum.

Sessizdik.

İkimiz de konuşmuyorduk.

 

Yavaşça başımı çevirip alttan ona baktım. "Bir şey diyeceğim" dedim sessizce.

"Söyle" dedi.

Gözlerim dudaklarına kaydı.

 

"Şu an aşırı derecede seni öpmek istiyorum" diye fısıldadım.

 

Önce afallasada sonra gülümseyerek "Öp o zaman" dedi.

Hiç beklemeden ayağa kalktım ve yine dizlerine yan bir şekilde oturdum.

Sırtımı duvara yasladım.

 

Elimi yanağına koydum ve hızla dudaklarımızı birleştirdim.

Onu özlemiştim.

 

Çok, çok ileri gitmiştik.

"Biraz daha devam edersem duramayacağım" diye fısıldadı boynuma doğru.

"Ben de" dedim sessizce.

Hala nefes nefeseydim.

"Beni deli ediyorsun" diye fısıldadı.

"Sen bir de bana sor"

 

Yavaşça kalktım kucağından.

Ona dönüp ayakta durdum ve gömleğimin düğmelerini iliklemeye başladım.

Ellerimi tutup çekti. Beni biraz daha kendine çekti ve düğmelerimi iliklemeye başladı. Bunu yaparken sadece gözlerime bakıyordu.

Son düğmeyi ilikledikten sonra çenemden tuttu ve yüzümü kendine çekip dudaklarımızı birleştirdi.

Birkaç öpücükten sonra geri çekildim.

Gömleğini alıp giydi.

Düğmelerine uzandım ve iliklemeye başladım.

Sadece gözlerimize bakıyorduk.

Son düğmeyi ilikleyince elimi çenesine koydum. Biraz yaklaşıp "Beni deli ediyorsun" diye fısıldayıp dudağına son bir öpücük kondurdum. Gülümseyerek bana bakıyordu.

Eteğimi de düzelttim.

Ardından saçlarımı düzelttim.

 

"Ben bir yüzümü yıkamaya gidiyim" dedim.

Sırıtarak anahtarı çıkardı ve bana verdi.

Gülümseyip sınıftan çıktım.

Az önce ne olmuştu öyle ya?

Boynum morarmıştı.

Yüzüm de kızarmıştı. Utançtan sanırım.

 

Sınıfa tekrar girip kilitledim ve yanına ilerledim. Sırada oturup ona döndüm. Bana bakıyordu.

Elini uzatıp boynuma dokundurdu.

"Boynun morarmış" dedi.

"Önemli değil" dedim gülümseyerek.

Elini yanağıma koydu, okşamaya başladı.

O sırada çalan zille ayağa kalktım. Çamtalarımızı alınca sırayı da düzelttim ve sınıftan çıktık.

 

Çıkışta evime gelmiştim çünkü annem artık gelmişti.

Akşam yemeğinden sonra odama çıktım ve biraz ders çalıştım.

 

"Zeynep"

Annemin sesini duyunca aşağı indim.

"Gel otur bir şuraya" diyip yanını gösterdi.

"Noldu?" dedim. Şaşırmıştım.

"Hadi bana keremi anlat. Aranızda bir şey mi var?" dedi gülümseyerek. Nereden çıktı ki şimdi?

Hemen gözlerimi kaçırdım.

"Hadi merak ettim" dedi.

 

"Aslında arkadaşız ama değiliz de. Ya biz aslında arkadaştık. Sonra beni sevdiğini söyledi. Ben de ona karşı bir şeyler hissediyordum ama ne olduğundan emin değildim. O yüzden sevgili olmadık. Arkadaş devam ettik. Ben artık onu sevdiğimin farkındayım. Gerçekten seviyorum onu, çok seviyorum. Ama söyleyemedim çünkü birkaç kere tartışma olmuştu aramızda. Beni asla bilerek üzmez, bunun farkındayım. Sadece, zamanı değil söylemek için. Şimdilik böyle devam ediyoruz" dedim.

 

Gülümseyerek beni dinliyordu.

"Birbirinizi sevdiğinizin farkındayım. Bakışlarınızdan bile anladım. İyi bir çocuk, seni üzeceğini de sanmıyorum. Bu zamana kadar sana karışmadım, o yüzden şimdi de karışamam, buna hakkım yok. Sen bilirsin ama, eğer eminsen bence duygularını söyle ona. Hayat kısa. Neler olacağı belli değil. Daha fazla gecikme. Ne zaman ne olacağı belli olmaz. "

 

"Haklısın, en kısa zamanda söyleyeceğim" dedim.

 

Odama çıktığımda konuştuklarımızı düşündüm bir süre. Haklıydı.

O sırada aşağıdan duyduğum bağırış sesiyle hızla aşağı indim.

Annem bağırarak yerde yatıyordu.

Ağlıyordu ve karnını tutuyordu.

Şok olmuştum.

Kıpırdayamadım yerimden.

Noluyordu?

Annem bağırıyordu.

Bebek mi geliyordu yoksa?

 

 

Bölüm : 05.01.2025 14:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...