
"Seni seviyorum"
Bir an duraksadı, ardından hafif geri çekilip gözlerime baktı. "Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Seni seviyorum" dedim tekrar. "An-anlamadım?"
"Seni seviyorum"
"Sen, sen ciddi misin?" dedi zorlukla. Onun bu haline güldüm.
"Evet Kerem seni seviyorum, sana aşığım" diye fısıldamamla sırıtmaya başladı. "Şu an rüyada falan mıyım?" dediğinde güldüm. "Hayır sersem, bu gerçek. Az önce seni sevdiğimi söyledim. Hatta öncesinde s*ks yaptık" dediğimde gülmeye başladı.
"Gerçek değil mi?" dediğinde başımı salladım. Gülümseyerek gözlerime bakmaya devam etti. "Bakma öyle" dedim.
"Bugün hayatımın en güzel günü olabilir. Hem hayatımın aşkıyla ilk s*ksimi yaptım, hem de hayatımın aşkının, hayatının aşkı olduğumu öğrendim" demesiyle gülümsedim.
Elimi yanağına koyup okşamaya başladım. "Bunu duymayı o kadar uzun zamandır istiyorum ki" diye fısıldadı. "Seni çok seviyorum. Ama içimden çıksan iyi edersin çünkü kasıklarım acımaya başladı" dememle kendine geldi. Yavaşça içimden çıkıp şeyi çıkardı. Ardından yere baktı. "Kanamışsın" dedi üzgünce. "Sanırım ilk defa kan kaybettiğim için sevindim" dememle güldü. "Havuza girelim temizlen" dedi. "Havuz batarsa?"
"Kendini temizliyor" diyerek tekrar suya girdi. Zengin havuzu işte. Bacaklarımdan çekerek beni de suya soktu. Bacaklarımı belinde doladım, sırtımı kenara yasladı. Kendini de bana yasladı. Elini kadınlığıma koyup sürtmeye başladı. Sanırım kanı temizliyordu ve bu esnada içim bir hoş oluyordu. "Bunu yapmana gerek yok" dedim sessizce. "Yapmak istiyorum" deyip yapmaya devam etti. Suya da kan bulaşmaya başladı.
"Demek beni seviyorsun" dedi gülerek. "Evet"
"Bir kere daha söylesene"
"Seni seviyorum"
"Bir daha"
"Seni seviyorum”
"Bir daha"
"Kerem!" dedim gülerek. "Tamam tamam"
Ellerimi yanaklarına koyup okşamaya başladım.
"Seni tüm kalbimle seviyorum. Ömrümün sonuna kadar da sevmeye devam edeceğim. Buna alışsan iyi edersin" diye fısıldayıp dudaklarına uzun bir öpücük kondurdum.
"Seni var ya, harbi çok seviyorum" dediğinde güldüm. "Çıkalım mı?" dediğimde beni havuzdan çıkardı, ardından kendi çıktı. Islak kıyafetlerimizi almadan beni kucağına aldı ve eve yürümeye başladı. Odaya çıkınca beni yatağa oturttu. İç çamaşırlarımdan alıp giydirdi bana. Ardından kendi tişörtlerinden birini giydirdi. Sonra kendi tişörtünü de giydi. "Yorgunum biraz, uyusak mı?" dediğimde "Olur güzelim" diyerek yatağa uzandı. Ben de yanına kıvrılıp başımı göğsüne koydum ve gözlerimi kapattım.
Saçlarımın okşanmasıyla gözlerimi araladım. Gözlerimi açtığımı görünce "Sonunda be güzelim, akşam oldu" dedi. "Sen uyumadın mı?"
"Yarım saat önce uyandım" Ona doğru döneceğim sırada kasıklarımda hissettiğim ağrıyla hafifçe inledim. "Ne oldu?" dedi endişeyle. "Kasıklarım ağrıyor biraz" dedim yüzümü buruşturarak. Tişörtümü hafifçe sıyırıp elini karnıma koydu ve ovmaya başladı. "Canın çok acıdı mı yaparken?"
"Evet, ama değdi"
"Bunun ağrısı uzun mu sürer ki?"
"Bilmiyorum, en fazla bir iki gün sürer herhalde"
"Bir şey soracağım, ama dürüst olmanı istiyorum" deyince dikkatle baktım ona. "Pişman mısın? Bunu yapmayı sürekli erteliyordun ama yaptın. Canın çok acıdı, bilmiyorum pişman mısın?" dedi cevabımdan korkar gibi bakarak. Elimi kaldırıp ensesine koydum. "Hayır, seninle yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim, olmayacağım da" deyip ensesinden çektim ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
"Hayatımda yaşadığım en güze şeydi" dedi gülümseyerek.
"Benim de. Bu arada acıktım ben" dediğimde güldü. "Ben pizza sipariş edeyim. Sana da bir ağrı kesici getireyim. Pizza gelene kadar yat" dediğinde başımı salladım. Odadan çıktıktan iki dakika sonra elinde ilaç ve suyla geldi. Yatakta doğrulup ilacı içince başımı tekrar yastığa koydum. "Pizza gelince sana haber veririm" deyip alnıma bir öpücük kondurdu ve odadan çıktı.
Yemekten sonra ders çalışmaya başlamıştık. Sınava neredeyse bir ay kalmıştı ve biz çalışmayı fazla ertelemiştik. Ama bu sınavı kazanmamız gerekiyordu.
Şu geçen birkaç hafta hep ders çalıştık. Kerem ile doğru düzgün konuşamıyorduk bile çünkü ikimiz de dersin başından kalkmıyorduk. O günden sonra hiç s*ks yapmamıştık. Yatarken s*vişiyorduk ama o bile kısa sürüyordu. Sınava kadar bunları ertelememiz gerekiyordu. Bizimkilerle de hiç görüşmemiştik. Bazen telefonda konuşuyorduk sadece. Fırat'tan da haber yoktu. Yangından sonra bir daha görmemiştik onu. Belki bizi arıyor ve bulamıyordu, belki de yangından sonra artık peşimizde olmamaya karar verdi. Umarım bir daha görmeyiz onu.
"Güzelim hazır mısın?!" Kerem'in aşağıdan bağıran sesini duyduğumda hızla eşyalarımı alıp odadan çıktım. "Geldim geldim. Aldın mı her şeyini? Kimlik, belge, kalem -" derken sözümü kesti. "Merak etme, sakinleş" dedi kolunu omuzuma atarak. "çok heyecanlıyım". "Heyecan yapma, başaracağından eminim" derken evden çıkmıştık. Bugün sınav günüydü. Daha güneş bile doğmadan yola çıkmıştık çünkü sınav yerimiz uzaktı. Ayrıca sınava girmeden bizimkileri görmek istiyorduk.
Okulun önünde durunca uzakta bizimkileri gördüm. "Oradalar" dediğimde Kerem’le birlikte yanlarına ilerledik. "Sonunda!" diyerek sarıldı Nisa. "Çok özledim sizi!" "Bende çok özledim" diyerek geri çekildim. "Hazır mısınız? Aldınız mı eşyalarınızı? Her şey tam değil mi? Bir daha kontrol edin? Acaba şimdiden girsek mi sınıfa?" diye konuşurken herkes gülmeye başladı. "Zeynep sakin ol" dedi Göktuğ gülerek. "Sabahtan beri böyle" dedi Kerem kolunu belime dolarken. "Çok heyecanlıyım, ne yapıyım?"
"Heyecan yapma, heyecanlanırsan sınavda kafan karışır. Yapacaksın bunu, hepimiz yapacağız inanıyorum." dedi Yunus. "Aynen öyle. Sınava daha 2 saat var, kahvaltı yapalım" dedi Mustafa.
Son kez vedalaşıp sınıflara ilerledik. Kerem ile sınıflarımız yan yanaydı. Girmeden son kez ona döndüm. "Başaracağını biliyorum, lütfen sakin ol" dediğinde gülümsedim. "Yapacağız" dedim inanarak. Ardından yaklaşıp sımsıkı sarıldım ona. Yanağına kocaman bir öpücük bırakıp geri çekildim. "İyi şanslar " dedim geri çekilirken. "Şansa ihtiyacın yok ama, sana da iyi şanslar güzelim" dedikten sonra sınıfıma girdim. Yerime oturdum ve 10 dakika sonra başlayacak olan sınavı beklemeye başladım. Bu süreçte kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Etrafıma baktığımda herkesin fazla sakin olduğunu gördüm. Sorun bende mi? Herkes nasıl bu kadar sakin kalabiliyor?
Zil çaldığında kitapçığımı aldım ve sınıftan çıktım. Okul neredeyse boşalmıştı çünkü son dakikasına kadar kullanan sadece ben vardım. Dışarı çıktığımda bankta oturan bizimkileri gördüm. Yanlarına ilerlediğimde hepsi bana döndü. "Nasıldı?" dedi Kerem bana yaklaşarak. "Bilmiyorum" dedim sessizce. "Hiçbir sorudan emin değilim, bilmiyorum"
"Merak etme, fazla stres olduğun için öyle düşünüyorsun. İyi yaptığına eminim"
"Sizinki nasıldı?" dedim diğerlerine dönerek.
"Yaptık işte bir şeyler" dedi Mustafa.
"Güzeldi, iyi bekliyorum" dediğinde Nisa'ya gülümsedim. "Fena değildi" dedi Göktuğ. "Biz de kötü yapmadık" dedi yunus kolunu Bade'nin omzuna atarken. "Umarım hepimiz iyi alırız" dedim ama hala yüzüm gülmüyordu.
"Asma şu suratını" dedi kerem beni kendine çekerken.
"Hadi bir şeyler yapalım, moralimiz yerine gelsin" dedi Nisa.
"Aynen ya, eğlenmeye gidelim. Bara gidelim, sarhoş olup kafa dağıtırız" dedi Yunus. Herkes onaylayınca ben de itiraz etmedim. "Ama önce yemek yemeye gidebilir miyiz?" dediğinde hepimiz Mustafa'ya katıldık. Sabah heyecandan bir şey yiyememiştik.
Bara gitmek için hazırlanmak için kerem'in evine gelmiştik. Sanırım bir süre buradaydık, diğer eve gitmeyecektik. Burada bıraktığım kıyafetlerimden bir tane seçtim ve giydim. Siyah bir elbise giymiştim. Askılı, göğüsten dekoltesi vardı, kısaydı. Ama güzel olmuştu. Dudaklarıma rujumu da sürdüğümde hazırdım artık.
"Çok güzelsin"
Kerem'in fısıldayan sesini duyduğumda ona döndüm. Kapıya yaslanmış bana bakıyordu. Üzerine siyah bir gömlek giymişti, saçları dağınıktı. Fazla s*ksi duruyordu. Ben onu incelerken yaklaştı ve tam karşımda durdu. Elini uzatıp parmağına saçlarımı doladı. "Canını sıkmıyorsun değil mi sınav için?"
"Hayır, sadece olmamasından korkuyorum".
"Korkma, düşünme. Sadece eğlenelim bugün. Bırakalım dersi falan. Artık sadece sana odaklanmak istiyorum " diyerek yüzüme doğru eğildi. Öpeceği sırada hafiften geri çekildim. "Rujum bozulur" diye fısıldadığımda "Umurumda değil" diyerek dudaklarımızı birleştirdi.
Özlemiştim onu. Bu aralar fazla aksatmıştık birbirimizi.
Az sonra kendimi geri çektim. "Yatağa geçmeden gidelim bence " dediğimde suratını astı. "Seni yatağa attıktan sonra da gidebiliriz bence" deyip çapkınca sırıttığında güldüm. "O yatağa girersek kolay kolay çıkamayacağımızı ikimiz de biliyoruz. Arkadaşlarımızı ekmek istemeyiz"
"Yo bence isteriz" dediğinde başımı iki yana sallayarak güldüm.
"Hadi yakışıklı, geç kalıyoruz" derken elimi göğsüne sürtmüştüm. Elimi geri çektiğimde arkamdan derin bir iç çektiğini duyunca gülümsedim. Onu kışkırtmak hoşuma gidiyordu.
Mekana girdiğimizde kerem'in eli belimi buldu. Bara doğru ilerlediğimizde bizimkileri bulduk. Kısaca selamlaştıktan sonra herkes kendine içki söyledi. Ben hariç. Bana kerem vişneli alkolsüz bir içecek söylemişti her zamanki gibi.
Bir süre sonra hepsi yanımızdan ayrılmaya başladı. Nisa sarhoş olup sahneye çıkınca Mustafa ona sahip çıkmak için yanından ayrılamıyordu. Bade de sarhoş olduğu için kusmaya başlamıştı ve tuvaletten çıkamıyordu. Yunus da onun yanındaydı. Göktuğ sarhoş olmamak için içmeyi bırakmıştı ve dışarı hava almaya çıkmıştı. Kerem ve ben kalmıştık bar tarafında. Açıkçası buradan gitmek istiyordum çünkü kızların gözlerinin Kerem’in üzerinde olduğunun farkındaydım. Özellikle bir tane kız geldiğinden beri kerem'i izliyordu. Saçını başını yolmamak için zor duruyordum.
Aklıma gelen fikirle sinsice sırıttım. Kerem'e döndüğümde içkisini içtiğini fark ettim. Çok içmiyordu, sarhoş değildi yani. Ayağa kalkıp ona yaklaştım ve bacaklarının arasında durdum. Başını eğip ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. "Sıkıldım" derken elim gömleğinin üzerinden göğsünü buldu. Elimi kışkırtıcı bir yavaşlıkla gezdirmeye başladım. Vücudu kasılıyordu.
"Ne yapmak istersin?" dedi boğuk bir sesle. "Buradan gitmek istiyorum" derken ona biraz daha yaklaştım. "Nereye?" diye fısıldadı. Göğsündeki elim yavaşça aşağı kaydı ve sertliğinin üzerinde durdu. "Nereye gitmek istersen" dedikten sonra elimi sertliğine bastırdım. Sertçe inledi.
"Sadece canımın sıkıntısını gidermeni istiyorum " dedikten sonra dudaklarımı dişledim. Bu ben miyim? Bakışları koyulaştı, fazlasıyla t*hrik olduğunun farkındaydım.
Belimden çekerek beni kendine bastırınca erkekliğini hissettim. "Amacın ne?" dedi boğuk bir sesle. Ona biraz daha yaklaştım.
"Seni t*hrik etmek" diye fısıldadığımda eli eteğimin içine kaydı ve kadınlığımı buldu. "O zaman başardın" diye fısıldayıp çamaşırımı çekti ve elini çıplak kadınlığıma bastırdı. Sertçe inlediğimde elini çekti.
"Şerefsizlerin inlemelerini duymasını istemiyorum. Ya benimle yukarı çık ve seni yatağa atmama izin ver. Ya da daha fazla zorlama çünkü seni hemen şurada -" dediğinde sertçe yutkundum.
"Yukarı çıkmak ve seninle s*vişmek istiyorum. S*ks istiyorum, içime girmeni istiyorum. Beni inletmeni istiyorum. Seni istiyorum kerem!" dediğimde bakışları fazlasıyla koyulaştı. Bir anda elimden tutarak beni çekiştirmeye başladı. Hızlıca merdivenleri çıktıktan sonra bir odaya girdik. Kapıyı kapatıp kilitleyince bana döndü ve ben daha ne olduğunu anlamadan dudaklarıma yapıştı. Öyle sert ve hızlı öpmeye başladı ki kendimi toparlamam zaman aldı.
O gün yine beraber olduk, ikinci kez.
Sınavın üzerinden 2 hafta geçmişti. Açıklanmasına az kalmıştı. Bu süreçte bizimkilerle fazla konuşamamıştık çünkü Kerem ile ailesinin evinde kalıyorduk. Kerem hala Fırat konusunda endişeliydi. Ne yalan söyleyeyim, ben de hala korkuyordum. Hele de son yaptıklarından sonra.
Üzerimi değiştirip aşağı indiğim sırada kapı çaldı. Kerem’le kısa bir an gözgöze geldik. "Kim?" dedim korkuyla çünkü buraya kimse gelmezdi. Issız bir yerdi. Kerem kalkıp yanıma geldi ve yüzümü elleri arasına aldı. "Sakin ol, korkmanı gerektirecek bir şey yok" deyip dudaklarını alnıma bastırdıktan sonra kapıya ilerledi. Ben de hemen arkasındayım. Kapıyı açtığında bir adam çıktı karşımıza. Bakımlı, zengin biri gibi duruyordu. Uzun boylu, takım elbiseliydi. Düz bakışları kerem'i inceledikten sonra bana döndü. Baştan aşağı beni inceledi ve kötü bir şeymişim gibi yüzünü buruşturdu ama hemen eski haline dönerek kerem'e çevirdi bakışlarını. Kerem'in yüz ifadesini göremiyordum ama gerildiği belli oluyordu. Henüz konuşmamıştı. Biraz daha sessizlikten sonra adam "Kerem" dedi. Belli ki tanıyorlardı birbirlerini.
"Baba"
Kerem'in ağzından çıkan kelimeyle şok içinde baktım adama. Bu adam kerem'in babası mıydı? Yok artık!
"Ne işin var senin burada?" dedi Kerem şaşkınlık dolu ifadesiyle. Anlaşılan babası habersiz gelmişti.
"Sana sürpriz yapmak istedim" dediğinde bana pek de inandırıcı gelmemişti açıkçası. "Sürpriz mi? Sen mi?"
Anlaşılan kerem de inanmamıştı.
"Evet oğlum, ben sana sürpriz yapamaz mıyım?"
"Beklemiyordum" dedi kerem. Hala çok şaşkındı. Babası bana dönünce yine tiksinti dolu ifadesi yerini buldu. Kerem, bana baktığını fark edince "Zeynep, arkadaşım" diyerek beni tanıttı. Arkadaşım demesine bozulmamıştım açıkçası çünkü sevgili sıfatıyla babasıyla tanışmaya henüz hazır değildim, üstelik o bana tiksinerek baktığı sürece. Ayrıca biz sevgili miyiz? Bu konuyu daha önce konuşmamıştık.
Babası sadece başını salladı. "E içeri almayacak mısın beni?" diyerek tekrar kerem’e döndü. "Tabi, pardon. Şaşkınım hala" diyerek geri çekildi kerem. Babası içeri girince kapıyı ardından kapattı. Ben hala ne yapacağımı ne diyeceğimi bilmiyordum. "Bir şey ister misin?" dediğinde kerem, babası "kahe" diyerek salona geçti. Kerem mutfağa ilerlediğinde ben de hızla peşinden gittim.
"Babanın ne işi var burada?" dedim panikle. "Bilmiyorum, sürpriz dedi ama pek inanmadım açıkçası"
"Ne yapacağız? Beni de pek sevmedi"
"Boşver, babam kimseyi sevmez" dediğinde rahatlamam gerekiyordu ama rahatlamadım.
"Ben çaktırmadan yukarı çıksam, gidene kadar orada beklesem olmaz mı?" dediğimde kerem güldü.
"Saçmalama Zeynep, ayıp olur. Ayrıca babamın ne zaman gideceği belli değil. Belki burada kalır" dediğinde gözlerim kocaman oldu.
"Burada kalacak olursa ben giderim" dediğimde "Saçmalama" dedi kerem. Şu an tartışma çıkarmamak için bir şey demedim ama babasıyla aynı evde kalmaya niyetim yoktu.
Kahve olunca kerem salona ilerledi. Ben de peşinden gittim. Babası ceketini çıkarmış koltukta oturuyordu. Ben karşı koltuğuna geçtim, kerem de kahveyi verince benim yanıma geldi.
"Söyleyecek misin artık neden buraya geldiğini?" dedi Kerem merakla.
"Dedim ya sürpriz yapmak istedim diye" dedi babası.
"Sürpriz yapmadığını ikimiz de biliyoruz baba. Söyleyecek misin artık" dedi kerem bıkkın bir ifadeyle.
"Buradaki şirkette bazı işlerim var. Onları halletmeye geldim. Gelmişken seni de göreyim dedim." dedi kahvesini yudumlarken. "Burada olduğumu nereden bildin?" dedi Kerem.
"Bu evde alarm sistemi var, biri geldiği zaman bana mesaj geliyor. " dediğinde şaşırdığımı belli etmemeye çalıştım. Zenginlik böyle bir şey demek ki.
"Anladım" dedi kerem sadece.
"Senin ne işin vardı burada?" diyerek bana döndü babası. Bir an ne diyeceğimi bilemedim. "Ben-" derken kerem sözümü keserek "Bir süre burada kalacak baba, bir sorun mu var?" dedi Kerem kaşlarını çatarak. Anlaşılan babası ile arası pek iyi değildi. "Yok tabi, sadece merak ettim" dedi ama pek inandırıcı gelmedi.
"Üst katta benim yedek anahtarım vardı yatak odasında, onu getirir misin?" dedi Kerem’e. Kerem bir an şaşırsa da onaylayarak yukarı çıktı. Ben de mi çıksam acaba?
"Zeynep değil mi?" dediğinde ona döndüm. "Evet" dedim sessizce. "Bana bak" diyerek koltukta öne geldi ciddi bir ifadeyle.
"Oğlumdan uzak duracaksın. Senin yüzünden annesi ölünce benim yanıma gelmedi. Üstelik üniversiteyi de burada okumak istiyor. Oğlumla aranda ne var bilmiyorum ama buna hemen bir son vereceksin ve o benim yanıma gelecek" dediğinde kaşlarımı çattım.
"Bunu neden oğlunuza söylemiyorsunuz?"
"Çünkü o seni bırakmak istemiyor. Ama sen onu bırakacaksın. Ne kadar istersen veririm." dediğinde sinirle ağzımı açmıştım ki kerem salona gelince susmak zorunda kaldım. Gülümseyerek kerem’e döndüğünde ağzım açık kaldı. Ne kadar iyi bir oyuncuydu.
"Ben gidiyorum, bir süre buralardayım ama." diyerek elini kerem’in omuzuna koydu. Kerem sadece başını salladı. Bana dönerek "Tanıştığıma memnun oldum" dediğinde cevap vermedim. Ardından çıkıp gitti. Kerem merakla yanıma geldi. "Sana bir şey dedi mi?" dediğinde "Hayır, niye?" dedim. Konuştuklarımızı ona söylemeye niyetim yoktu çünkü babası ile arası bozulsun istemezdim. "Bilmiyorum, onun buraya öylesine geldiğini sanmıyorum. Bir amacı var ama ne?" dedi kendi kendine. "Boş ver belki de sadece seni görmeye gelmiştir" dediğimde "Babam öyle biri değil Zeynep." dedi. Cevap vermedim.
"Neyse, takma kafana. Yemek yiyelim mi?" diyerek konuyu değiştirdiğimde beni onayladı. Yemek yapmak için mutfağa ilerledim. O sırada babasının bana söylediklerini düşünüyordum. Tabi ki Kerem’i bırakmayacaktım. Ama o babası. İllaki oğlunun iyiliğini düşünüyordur. Belki de onun yanında daha iyi olacağını düşünüyor. Bilmiyorum bilmiyorum!
Kerem “Çok güzel kokuyor.” Diyerek bir anda kollarını arkamdan karnıma dolayınca irkildim. Düşüncelerime o kadar odaklanmıştım ki geldiğini fark etmemiştim. “Ben hazırladım, tabi ki güzel kokacak.” Diye övündüğümde gülerek başını boynuma gömdü.
“Ben güzel kokuyor derken seni kastetmiştim aslında.” Dediğinde bir an duraksadım. Bunu beklemiyordum.
“Gerçekten mi?” dedim kocaman sırıtırken. “Gerçekten.” Dedi, başı hala boynumdayken. Hafifçe başımı ona çevirdiğimde kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Ayak ucumda yükselip dudaklarına küçük bir öpücük kondurup tekrar işime döndüm. Aslında şu sevgili meselesini konuşmak istiyordum çünkü henüz aramızdaki şeye bir isim koymamıştık. Ama aklıma gelen fikirle bunu sonraya sakladım.
“Bu ne içindi?” dedi arkamdan başını uzatıp. “Öpmek istedim ve öptüm.” Dedim gülümseyerek. “Sen her öpmek istediğinde beni öpecek misin?” dediğinde gülümsemem arttı. Buna benzer bir konuşmayı daha önce yapmıştık sanki.
“Evet. Bir sorun mu var?” dedim ona dönerek.
“Yo, beni istediğin zaman yatağa atabilirsin.” Dedi gülerek.
“Seni yatağa atmak istediğimi söylemedim.” Dediğimde kaşları havalandı.
“Ha beni yatağa atmak istemiyorsun yani?” dediğinde cevap vermedim.
“İyi, ben de seni yatağa atmak istemiyordum zaten.” Dediğinde gülümsemem arttı.
“Gerçekten beni yatağa atmak istemiyor musun?” dedim dudaklarımı büzerek.
“Hayır.” Dedi gözlerini kaçırarak.
“Tamam” deyip önüme döndüğümde “Ne?” diyerek hızla bana baktı. “Tamam” dedim tekrardan. Onu böyle sinir etmek hoşuma gidiyordu.
“Tamam mı?” dediğinde başımı salladım. Yüzünü asarak arkasını dönmüştü ki küçük bir kahkaha atınca tekrar bana döndü. “Şaka yaptım.” Dediğimde kollarını birleştirerek kafasını başka yöne çevirdi. “Küstün mü?” derken hala gülüyordum. Omuz silkince gülüşüm arttı. Ona yaklaşıp kollarımı boynuna doladım ve dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
“Şaka yaptım.” Dedim ama hala bana bakmıyordu. “Kerem buna gerçekten inandın mı?” deyip ona biraz daha yaklaştım.
“Sence seni bu kadar çok seviyorken seni yatağa atmak istememem doğru olabilir mi?” dediğimde bana döndü. “Olamaz değil mi?” dedi bir çocuk gibi. “Tabi ki olamaz. Her dakika seninle birlikte olmayı düşünüyorum. Hem de fiziksel olarak.” Diye fısıldadığımda gülümseyerek dudaklarıma uzandı ve sert bir öpücük kondurdu. “Aynı şeyleri düşünmemize sevindim.” Deyip tekrar öptü. Geri çekilip “Yemeği yapmam lazım ama.” Dediğimde başını salladı. “Yardım lazım mı?” dediğinde “Sofrayı kurabilirsin.” Dedim. “Tamamdır güzelim.” Deyip yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu ve sofrayı kurmaya başladı.
Aradan iki hafta geçti. Sonuçlar açıklandı ve hepimiz hangi üniversiteyi ve bölümü tercih edeceğimizi düşünüyorduk. Hepimiz çok güzel puanlar almıştık. Tercih yapmak için hala bir haftamız vardı.
Kerem spor yaparken ben de mutfakta bölümlere bakıyordum. Tabi ki iç mimarlık istiyordum ama birden fazla tercih yapmamız gerekiyor ve yedek bölümler de bulmalıyım kendime.
Ben bölümleri araştırırken telefonuma bilinmeyen numaradan bir mesaj geldi. Bir an korkuyla alamadım telefonu elime. Ya Fırat ise?
Sakin ol Zeynep, o olmayabilir. Açıp mesaja baktım ve sesli mesaj olduğunu gördüm. Merakla açtım.
“Zeynep ben Kenan, Kerem’in babası.” Deyince hemen durdurdum sesi. Telefonun sesini kıstım, Kerem duyabilirdi.
“Seni son kez uyarıyorum. Olumdan uzak dur. Senin yüzünden yurt dışında okumak istemiyor ama ben olumun benim yanımda, en iyi okullarda eğitim görmesini istiyorum. Ona bunu her söylediğimde itiraz ediyor. Onu terk edeceksin. Yoksa sizi ayırmak için her şeyi yaparım.”
Ses burada bitiyor. Resmen beni tehdit ediyor. Peki ne yapacaktım? Tabi ki Kerem’i bırakmayacağım. Onun yurt dışında okumasını ben de isterim hatta bir ara bunun konusunu bile açtım ama kendisi gitmek istemediğini söyledi. Buna rağmen onu bırakacak değilim. Bu konuşmayı Kerem’e söylemem gerekiyor ama söyleyemem çünkü babasıyla arasına girmek istemiyorum. Ne yapacağım ben?
O gün geldi. Bugün sınav sonuçları açıklanacaktı. Aslında hep birlikte toplanıp aynı anda sonuçlara bakmayı düşünmüştüm ama Kerem hala tehlikeli olduğunu düşünüyordu. Onları buraya davet etmek istediğimdeyse takip edilebilme ihtimalleri olduğunu söyledi. Kısaca biz burada, onlar ise Göktuğ’un evinde toplanmıştı. Telefondan onları görüntülü aramıştık. Kerem kendi sonuçlarını bilgisayardan, ben ise telefonumdan açacaktım.
“Herkes hazır mı?” dediğinde Nisa, diğerleri “Evet” derken ben “Hayır” dedim. Diğerleri gülmeye başladı. Kerem yaklaşıp kolunu omuzuma attı. “Sakin ol” dedi. “Söylemesi kolay. Ya kötü bir yer geldiyse?” dedim endişeyle. “Kötü bir yer yazmadın ki.” Haklıydı.
Sınav sonuçları açıklandıktan sonra hepimiz tercih yapmıştık ve onun sonuçlarına bakıyorduk şu an. Aynı üniversite çıkmasını istiyorduk.
“Hadi Zeynep, çok merak ediyoruz biz.” Dedi Yunus oradan. “Tamam tamam. O zaman üç deyince hepimiz siteyi açıyoruz aynı anda.” Dedim. Gerekli bilgilerimizi girmiştik, onaylayacaktık sadece ve bunu aynı anda yapmak istiyorduk.
“Bir” dedim. Allah’ım sen yardım et.
“İki” derken Kerem’in eli elimi buldu.
“Üç.” Dediğimde hepimiz bastık. Benim sayfam açılmamıştı. Tekrar bastım ama yine açılmadı. Sanırım sitede yoğunluk olduğu içindi.
“Benim ki açılmıyor.” Dedim ama kimseden ses gelmedi. Kerem “Benimki de” dedi. Issız bir yerde olduğumuz için internetimiz yavaştı galiba.
Görüntülü aramaya baktığımda hepsinin telefonundaki ekranlarına baktığını gördüm. Donmuş gibiydiler sanki. “Sizin ki açıldı mı?” dedim merakla. Mustafa ekrana bakıp başını salladı. “Nasıl?” dediğimde kimse cevap vermedi. “Çok mu kötü bir yer?” dedim ama yine ses yok. “Hadi artık biriniz bir şey deyin.” Dediğimde Bade ekrana baktı. “Tamam, herkes sonucunu sırasıyla söylesin. Ben başlıyorum.” Dediğinde hepimiz ona döndük.
“İstanbul üniversitesi, konservatuar.” Dediğinde sevinçle gülmeye başladım. Hepimizin gitmek istediği üniversite orasıydı. “Ya çok güzel.” Deyip Kerem’in elini daha sıkı tuttum. Onlar orada Bade’ye sarılıp tebrik ediyordu.
“Tamam sıra bende.” Dedi Yunus. Hepimiz sessiz olup onu bekledik. “İstanbul üniversitesi, iktisat.” Dediğinde yine çok sevindik. İki sevgili de aynı üniversitedeydi.
“Şimdi ben de.” Dedi Göktuğ. “İstanbul üniversitesi, bilgisayar mühendisliği.” Dediğinde yine çok sevindik.
Sıra Mustafa’da. “Ben sonra söylesem.” Dediğinde hemen itiraz ettik. Acaba başka bir yer mi çıkmıştı?
“Açıkta kalmışım.” Dediğinde herkes sustu. Cidden yerleşemedi mi? Hiçbirimiz ne diyeceğimizi bilemedik. “Gerçekten mi?” dedi Nisa. Mustafa sadece başını salladı. “Tamam olsun, hala ek tercihler var. Yine tercih yaparsın.” Dedi gülümsemeye çalışarak. Mustafa Nisa’nın bu haline karşılık yanağına bir öpücük kondurdu. “Olur sevgilim.” Deyip bize döndü. “Tamam abartmayın, yine tercih yaparım. Hadi Nisa sende sıra.” Dedi. Biz de ona ayak uydurduk.
Nisa “İstanbul üniversitesi, edebiyat.” Dediğinde yine hepimiz çok sevindik. O da sevinmeye çalıştı ama Mustafa’ya canının sıkıldığı belliydi. Yine de çok belli etmedi.
“Tamam hadi siz söyleyin.” Dedi Göktuğ bize dönerek. Ekrana tekrar bastım ama açılmadı. “Bizimki hala açılmıyor.” Dediğimde Kerem “Benim ki açıldı.” Dedi. Heyecanla ona döndüm. “Neresi?” dedim merakla. “Şey” dedi yüzü asılırken. “Ney?” derken benim de yüzüm asıldı. “Bak üzülmek yok ama tamam mı?” dediğinde yüzüm düştü. “Tamam” dedim sessizce. Yerleşemedi mi? Yoksa başka bir şehir mi geldi?
“İnşaat mühendisliği” dediğinde gülümsedim, istediği bölümlerden biri gelmişti. “Üniversite?” dedim. Biraz sessiz kaldı. Diğerleri de sessizce bizi bekliyordu.
“İstanbul üniversitesi” dediğinde küçük bir çığlık attım. Omuzuna sertçe vurup “Salak! Nasıl korktum.” Dedim ama yine de gülüyordum. Ardından “Çok sevindim.” Deyip sarıldım.
“Hadi sende Zeynep.” Dediklerinde ekrana bastım ama hala açılmıyordu. “Açılmıyor ki” derken defalarca kez bastım ekrana. “Açıldı!” dediğimde herkes sustu. Merakla bana bakıyorlardı. Sonucu görünce ellerimle ağzımı kapattım. “Ne oldu?” dedi Nisa. “Neresi?” dedi Kerem. Sanırım korkmuşlardı ama ben sevinçten ağzımı kapatmıştım. Kerem’e dönüp “İstanbul üniversitesi, iç mimarlık.” Dediğimde sıkıca sarıldı bana. “İşte bu!” diye bağırdı sevinçle. Mutluluktan gözlerimden yaşlar gelmeye başlayınca yüzümü elleri arasına aldı ve gözyaşlarımı sildi. “Başaracağını söylemiştim.” Diye fısıldadı. Gülümseyerek onu öpmek için yaklaştığımda “Oha oha!” diye ses geldi Göktuğ’dan. Onların bizi gördüğünü unutmuştum. “Bari biz varken yapmayın” dediğinde gülerek geri çekildim.
“Resmen hepimiz aynı üniversitedeyiz. Çalışmalarımıza değdi.” Dediğimde Mustafa’nın yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. “Merak etme Mustafa, ek tercihlerde mutlaka çıkar sana da.” Dediğimde sadece başını salladı.
“Bunu kutlamalıyız. Resmen artık üniversiteli olduk.” Dedi Nisa. “Evet bir şeyler yapalım.” Dedi Bade’de. Ben umutla Kerem’e döndüğümde başını iki yana salladı. Fırat yüzünden dışarı çıkmama izin vermiyordu. “Lütfen!” dediğimde yine başını iki yana salladı. Oflayarak kalktım ve odamıza çıktım.
Yatağımda otururken kapı açıldı ve Kerem girdi içeri ama ona bakmadım. Hemen karşıma oturarak “Küs müyüz?” dediğinde cevapsız bıraktım. “Güzelim bana bak.” Dedi. Elini çeneme koyarak yüzümü kendine çevirdi. “Niye izin vermediğimi gayet iyi biliyorsun.” Dedi sakin bir şekilde.
“Abartıyorsun ama.” Dediğimde “Abartıyor muyum?” dedi kaşları havaya kalkarken. “Evet. Bir şey yapacak olsa şimdiye kadar yapmaz mıydı?” dedim.
“Yerimizi bilmediği için bir şey yapamadı. Bak kendimizi gösterdiğimiz an bir şeyler yapacak, buna eminim. Seni tehlikeye atmak istemiyorum.” Dedi parmakları çenemi okşarken. “Biliyorum, ama o pislik yüzünden buraya tıkılı kalmak da istemiyorum. Arkadaşlarımı özledim, birlikte bir şeyler yapmayı özledim. Aynı üniversiteye gideceğiz ama ona bile sevinemiyorum.” Dedim isyan eder bir şekilde. Sesli bir nefes verdi. “Bu söylediğin şeyleri ben de özledim. Ama bunlar senin canından kıymetli değil.” Dediğinde ofladım. “Oflama bana.” Dediğinde omuz silktim. Beni güldürmeye çalışıyordu. “Bak bak bak. Ne kadar terbiyesiz oldun sen.” Dedi yanıma oturarak. Kolunu omuzuma attı ve beni biraz daha kendine çekti. Ama bunlara bir tepki vermeyince derin bir nefes aldı.
“Gerçekten çok mu istiyorsun?” dediğinde ona dönerek “Evet” dedim hevesle. “Tamam o zaman.” Dediğinde tamamen ona döndüm. “Ama takip edildiğimizi veya başka bir tehlike olduğunu sezersem-“ derken “Hemen buraya geliriz.” Diyerek sözünü kestim. Benim hevesle bakan gözlerime birkaç saniye bakıp “Gel buraya.” Diyerek beni kendine çekti ve sarıldı.
“Niye söz geçiremiyorum ben sana?” dedi kendi kendine.
“Seviyorsun çünkü.” Dedim geri çekilerek.
“Doğru, seviyorum.” Dediğimde gülümseyerek dudaklarına uzandım ve küçük bir öpücük kondurdum.
“Ciddi ciddi aynı üniversiteye gidiyoruz.” Dedim konuyu değiştirerek. “Evet. Uzun zamandır hayalini kuruyorduk.” Dedi. “Hayalini kurduğumuz şeyler bir bir gerçekleşiyor.” Dedim gülümseyerek.
“Hepsini gerçekleştireceğiz inşallah. Zamanla.” Dedi ve beni kendine çekerek başımın üstüne bir öpücük kondurdu.
Sonuçlar açıklanalı birkaç gün olmuştu ve Kerem’i zar zor ikna ettiğim buluşma bugündü. Hala gitmek istemiyordu ve beni vaz geçirmeye çalışıyordu ama ben arkadaşlarımı özlemiştim.
“Hazırım.” Dedim merdivenlerin son basamaklarına gelirken. Kerem çoktan hazırlanmış beni bekliyordu. Kolunu omuzuma atarak “Hadi çıkalım.” Dedi ve kapıyı açtı ama duraksayınca ona döndüm. “Gitmesek mi?” dediğinde oflayarak “Bir şey olmayacak Kerem, inan bana.” Dedim ve kolunun altından çıkarak önden ilerlemeye başladım.
“İçimde kötü bir his var.” Dedi ama bunu muhtemelen beni korkutup vaz geçirmek için söylemişti. “Bir şey olmaz.” Dedim ve arabaya bindim. Hemen ardımdan o da bindi ve arabayı çalıştırdı.
Bizimkilerle buluşalı yaklaşık 2 saat oluyordu. Hep birlikte bir restoranda buluşup yemek yemiştik. Onları gerçekten özlediğimi fark etmiştim.
Şimdi de bir kafede günün geri kalanının planını yapıyorduk. Onlar konuşurken ben biten kahve bardağımı masaya koydum ve “Ben lavaboya gidiyorum.” Diyerek ayağa kalktım. “Tamam ben de geliyim.” Deyip Nisa’da kalktı ve birlikte lavaboya ilerledik. Lavaboya girdiğimizde sadece bir kız vardı. Ben tuvalet kabinlerinden birine girdim, Nisa’da “Makyajımı tazeleyeceğim.” Demişti. Makyaj tazelemenin ne olduğunu hala anlayamıyordum.
Ben hala tuvaletteyken yere bir şey düşme sesi geldi. Nisa’nın çantasıydı galiba. Ama Nisa’dan ses gelmedi. Normalde Nisa konuşmadan durmazdı. Merak ederek hızla işimi bitirip tuvaletten çıktığımda Nisa’yı yerde baygın yatarken gördüm. Bayılmış mıydı? Panikle yanına ilerleyeceğim sırada arkamdan birisi beni tuttu ve ağzımı bir şeyle kapattı. Ben ona direnmeye çalıştım ama birkaç saniye sonra gözlerim kapanmaya başladı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 7.42k Okunma |
330 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |