Hayat, beklenmedik şeyleri karşımıza çıkarmayı sever. Hiç ihtimal dahi vermediğimiz şeyleri yaşarız. İleride diye hayal ettiğimiz şeyler erkenden bizi bulur ve şaşırırız. İşte hayatın sürprizleri deriz. Tabi bu sürprizler bazen kötü olabilir, bizi üzebilir. Bazen de hayal ettiğimizden fazlası olur. Orası şans işi. Ama önemli olan, bu sürprizlerle ne yapacağımız? İnkar edip, ağlayıp, ‘istemiyorum ben’ mi diyeceğiz? Yoksa başımıza geleni kabullenip, onunla yaşamayı mı öğrenmeye çalışacağız?
Biten filmi oflayarak kapattım. Salonda tek başıma oturmuş Kerem’i bekliyordum. Beklerken sıkılmamak için film açmıştım ama film bitmesine rağmen Kerem hala yoktu. Nereye gittiğini de söylememişti zaten. Bu aralar sürekli bir yerlere gidiyordu ve bana söylemiyordu. Nereye gittiğini merak ediyordum. Başlarda cezaevine babasını görmeye mi gidiyor acaba diye düşünüyordum ama artık başka bir şeyler olduğunu düşünmeye başlamıştım. Haftada birkaç kez gidiyordu ve bildiğim kadarıyla cezaevinde bu kadar sık ziyaret olmuyor. Nereye gidiyor ve neden benden saklıyor?
Ben bunları düşünürken kapının açılma sesini duydum. Ayağa kalkıp kapıya yaklaştığımda kaşları çatık bir şekilde içeri giren Kerem’i gördüm. Sinirli miydi?
“Ne oldu?” dedim merakla. “Yok bir şey” diyerek yanımdan geçti ve gidip salona oturdu. Benim yüzüme bakmamıştı. Bunu önemsemeden gidip yanına oturdum. “Kötü bir şey mi oldu?” dediğimde başını iki yana salladı. Kaşları hala çatıktı ve ortadaki sehpaya bakıyordu.
“Kerem ne oldu söylesene. Bir şey olmuş işte” dedim. Ben de sinirlenmeye başlıyordum. “Önemli bir şey değil”
“Senin canını sıktığına göre önemli” dediğimde sonunda gözleri gözlerimi buldu. Çatık kaşlarımı görünce yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Elini yüzüme uzatarak baş parmağıyla kaşlarımı düzeltti. Bu hareketiyle sinirim azaldı hemen.
Eli, yüzümden ayrılmadan yanağımda durdu. “Ne oldu?” dedim daha sakin bir şekilde. “Boş ver. Canını sıkmak istemiyorum. Film izleyelim hadi” dediğinde kaşlarım yeniden çatıldı ama hemen düzeltti eliyle. “Kerem ne filmi? Söylesene işte. Birine bir şey mi oldu yoksa?” derken korkmaya başlamıştım.
“Hayır hayır, öyle bir şey değil. Bak boş yere canımızı sıkmayalım olur mu?” derken koltuğa yaslandı. Yorgun görünüyordu. Sesli bir nefes verdim. Ona yaklaşıp başımı göğsüne koyduğumda eli saçlarıma gitti. “Senin canının sıkkın olması benim de canımı sıkıyor zaten. Anlatsan ne olacak ki?” dediğimde güldüğünü hissettim. Elleri saçlarım arasında geziniyordu.
Aniden söylediği şeyle başımı kaldırıp ona bakmam bir oldu. “Ne dedin?” dedim şaşkınlıkla. “Babalarımız kardeşmiş” dediğinde geri çekilip ona baktım. “Bunu neden şimdi öğrendiniz peki?”
“Babam benden saklamış” dediğinde şaşırdım. “Peki onunla kuzen olman kötü bir şey mi? Canını sıkan yer ne tam olarak?” dediğimde başını da koltuğa yaslayıp bana doğru döndü.
“Onunla kuzen olmam kötü bir şey değil. Yıllardır kardeş gibiyiz zaten. Ama işler biraz karışık” Sesi bitkin çıkıyordu. Koltukta ona doğru yaklaşıp dirseğimi koltuğun tepesine yasladım. Elimi saçları arasında gezdirmeye başladım. “Nasıl karışık?”
“Babalarımız yıllar önce küsmüş, düşman gibilermiş. Ben bir amcam olduğunu bile bilmiyordum. Babam onu yok saymış”
“Amcamın söylediğine göre, dedem öldüğünde babam tüm mirası almış, onlara hakkını vermemiş. Soyadını değiştirmiş hatta. Bu yüzden de amcam, babama yıllardır kin beslemiş. Hatta Mustafa bunu biliyormuş ama o amcası olan kişinin babam olduğunu bilmiyormuş. Az önce babasıyla karşılaştığımda tanıdı beni. O şekilde öğrendik zaten.”
Anlattıklarını şaşkınlıkla dinliyordum. Resmen düşman kardeşlerin çocuklarıymış ikisi. “Bunun doğru olduğuna emin misin?”
“Emin değildim, bu yüzden babamı görmeye gittim. Onunla konuştum. O da anlattı her şeyi. Babamın söylediğine göre, parayı almasını ve soyadını değiştirip bambaşka bir hayat yaşamasını dedem istemiş. Neden böyle bir şey istediğini bilmiyorum dedi, ama bence biliyor. Zamanımız az olduğu için soramadım.”
“Ama bu senin canını niye sıkıyor ki? O adamla baban arasındaki mesele. Kafana takma bunu” Elim saçları arasında gezinmeye devam ediyordu. Bunun onu mayıştırdığının farkındayım.
“Canımı sıkan bu değil, Mustafa” dediğinde kaşlarım çatıldı.
“Babası yıllardır babama olan düşmanlığını, ondan alacağı intikamı anlatarak büyütmüş Mustafa’yı. Aklına öyle bir girmiş ki tanımadığı bir adama düşmanlık besleyerek büyümüş. Üstelik” deyip sustu. “Üstelik ne?” dedim merakla.
“O adamın babam olması umurunda değil. Hissettiği tüm düşmanlığı babama yöneltti. Ondan nefret etmesi umurumda değil çünkü babamdan ben de nefret ediyorum. Ama Mustafa bunları öğrenince bana öyle bir baktı ki, sanki o adam babam olduğu için ben de suçluyum gibi. Sanki artık bana da düşmanlık besleyecekmiş gibi”
Bu söylediği şeyin onu yaraladığı belli oluyordu. “Kerem böyle düşünme. Mustafa ve sen kardeş gibisiniz yıllardır. Babanın yaptığı bir şey yüzünden seni suçlamaz”
“Bu hiçbir şeyi değiştirmez” dediğimde bana baktı. “Sen beni suçlamış mıydın bir an bile olsa?”
Neyi kastettiğini anlamıştım. Benim kaçırılmama yardım ettiği için babası da suçluydu ve bir nevi onun yüzünden yaşamıştım onları.
“Hayır tabi ki Kerem, aklımdan bir an bile böyle bir şey geçmemişti. Onun yaptığı bir şey yüzünden neden seni suçlayayım ki? Seni tanıyorum. Mustafa da seni tanıyor. Senin, baban gibi olmadığını biliyor. Merak etme, aranız bozulmaz”
“Ama bana öyle bir baktı ki, karşımda düşmanım var gibi hissettim”
“O anlık şaşkınlıkla öyle sanmışsındır. Mustafa öyle bir şey düşünmez”
“Emin misin?” dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Saçları arasındaki elimi tutup dudaklarına götürdü ve avuç içimi öptü. Bana baktığında ne istediğini anlayıp ona yaklaştım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum.
“Sen biraz yorulmuşsun belli. Biraz uyu. Ben de o sırada yemek hazırlayayım” dediğimde gülümseyerek başını salladı. Kanepeye uzandığında “Yatağına çıksaydın” dedim. “Erindim şu an” dedi iyice yayılırken. “Seni kucağımda götürürdüm ama hala o kadar kaslı değilim” dediğimde güldü. Onun gülümsemesiyle ben de gülümsedim. Ardından salondan çıkıp odama gittim. İnce bir çarşaf alıp tekrar salona indim. Kerem gözlerini kapatmıştı bile.
Üzerine çarşafı örterken gözlerini açtı. Uzanıp yanağına küçük bir öpücük kondurduğumda gözlerini tekrar kapattı. Ben de mutfağa yemek hazırlamaya gittim. Aslında sürekli benden gizli nereye gittiğini de soracaktım ama canı sıkkın olduğu için sonraya sakladım onu.
Yaklaşık bir saattir Kerem’i izliyordum. Yemek hazır olmuştu bile ama onu uyandırmak istemediğim için uyanmasını bekliyordum. Tabi ki bu süreyi onu izleyerek geçirmek istemiştim. O olaya canı çok sıkılmıştı. Mustafa’nın onunla eskisi kadar yakın olmayacağını düşünüyordu ama yanılıyordu bence. Onların arkadaşlığı çok güzeldi ve böyle basit bir şeyden dolayı bozulacağını sanmıyordum.
Ben bunları düşünürken Kerem’in yerinde kıpırdandığını fark ettim. Ardından gözlerini açtı. Beni görünce hafiften tebessüm etti. “Beni mi izliyorsun?” derken gözlerini ovalamaya başladı. “Evet izleyemez miyim?” derken kalkıp yanına oturmuştum. “Bilmem, izleyebilir misin?” dedi gülerek. “Sevgilin değil miyim? Tabi ki izlerim” dediğimde gülümsemesi genişledi. Başını kaldırıp beni öpmeye çalıştığını anlayınca onu zorlamadan ben eğildim ve dudaklarımızı birleştirdim. Birkaç saniye sonra dudaklarımızı ayırdım ama geri çekilmedim. Yakından baktım gözlerime.
Aylardır sadece bu kadar yakınlaşıyorduk. Benim yüzümdendi. Başlarda yakınlaşmaya çalıştığımızda hep korkup geri çekilmiştim. Şimdi de s*vişirken korkup geri çekilmekten korkuyordum. Çünkü bunu yaptığım zaman ondan korktuğumu düşünüyordu ve üzülüyordu. Bu yüzden kendimden emin olana kadar fazla yakınlaşmıyorduk.
Gözlerini izlerken gülümsemeye başladım. Uzanıp boynuna bir öpücük kondurduğumda bir anlık gözlerimin önüne o pislik geldi ama bunu Kerem’e belli etmemeye çalıştım. Gülümsemeye çalışarak geri çekildim.
“Yemek hazır. Ben sofrayı kurarken sen de yüzünü yıka gel” dediğimde başını sallayarak onayladı. Ben de mutfağa gittim.
Yemekten sonra salona geçmiştik. O konuşmamızdan sonra hiç Mustafa konusunu açmamıştı. Belki de söylediğim şeyler onu rahatlatmıştı. Bilmiyorum. Ama artık merak ettiğim soruyu sormak istiyorum yoksa çatlayacağım.
“Sana bir şey sormak istiyorum” dediğimde gözlerini televizyondan bana çevirdi. Hemen yanımda oturuyordu. Ona döndüm.
“Bir süredir benden gizli bir yerlere gidiyorsun. Nereye diye sorduğumda da beni geçiştiriyorsun. Artık söylemelisin bence” dediğimde yerinde kıpırdandı. Gerilmiş miydi?
“Bir yere gitmiyorum güzelim” dedi ama yalan söylediği belliydi. “Kerem niye bana söylemiyorsun?” diye yüzümü astığımda sesli bir nefes verdi. “Bilmen gereken bir şey değil. Sadece, güvenini sarsacak bir şey olmadığını bil”
“Kerem böyle bir şey yapmayacağını biliyorum. Sormamın sebebi sana güvenmemem değil, merak ediyorum. Benden sürekli bir şeyler saklıyorsun. Eskisi kadar yakın değiliz gibi hissediyorum.” Sonlara doğru sesim kısılmıştı. Duyduklarıyla şaşkınlıkla bakmaya başladı.
“Bilmiyorum, benden sürekli bir şeyler gizlediğin için olabilir mi? Mustafa konusunda bile çok ısrar ettiğim için anlattın. Bak artık bana karşı eskisi kadar-“ derken parmaklarıyla dudaklarımı kapattı.
“Sakın o cümleyi bitirme” dediğinde sessiz kaldım. “Evet, bazı şeyleri senden saklıyorum çünkü önemsiz şeyler için canını sıkmanı istemiyorum. Son zamanlarda eskiyi geride bırakmaya başladın, mutlu olmaya başladın ve ben bunu bozmak istemiyorum”
“Senin anlamadığın şey şu. Ben olayı bilmesem de benim canım sıkılıyor çünkü ya senin canının sıkkın olduğunu anlıyorum, ya da benden gizlediğin şeyleri düşünürken kafamda saçma sapan şeyler kuruyorum”
“Haklısın, özür dilerim” derken eli yanağımı okşuyordu. “Ama seni hala seviyorum. Hep de seveceğim. Sana olan sevgimin azalması ihtimal dahilinde bile değil”
Söyledikleriyle gülümsedim. Uzanıp dudaklarımızı birleştirdiğimde bana hemen karşılık verdi. Şu an istiyordum, onunla s*vişmek istiyordum ve saçma sapan düşüncelerin bunu bölmesini istemiyordum.
Bir süre sonra karnıma dokunduğunda aklıma o anlar geldi ama kendime hakim olmaya çalıştım. Sakin ol Zeynep. Elleri orada gezindikçe o anlar gözümün önünden gitmiyordu. Dudaklarımızı ayırıp boynuma ilerledi. Dudaklarını boynuma dokundurduğunda titrediğimi hissettim. Sanki o anı yeniden yaşıyormuş gibi hissettim. Dayanamayacaktım.
Kendimi geri çektiğimde o da geri çekilerek bana baktı. Gözlerimin dolduğunu fark ettim. Hiçbir şey demeden başımı iki yana sallayarak alnımı çıplak omuzuna yasladım. O anda gözlerimden yaşlar akmaya başladı. “Özür dilerim” dediğimde ellerini saçlarımda hissettim. “Ben özür dilerim.” Dediğinde gözümden yaşlar akmaya devam ediyordu. Alnımı omuzundan kaldırmadan konuşmaya devam ettim.
“Senin bir suçun yok. Ben istedim, atlatmak istedim ama olmuyor. Unutamıyorum” derken sesim titremişti. Hıçkırmamak için dudaklarımı dişledim. “Geçecek. Belki uzun sürecek ama geçecek. Geçmesi lazım” derken sanki kendi kendine konuşuyordu. Elleri saçlarımda gezinmeye devam ediyordu.
“Üstünü giyelim hadi, üşüme” dediğinde başımı omuzundan kaldırıp kırmızı gözlerle ona baktım. Ellerini yanaklarıma koyup yüzümü sildi. Gözlerimin üzerine öpücük kondurdu tek tek. Bu yaptığına gülümsedim. “Seni çok seviyorum” diyerek kollarımı boynuna doladım ve sıkıca sarıldım. “Ben de seni çok seviyorum güzelim” derken gülümsediğini hissettim.
Ben geri çekilince yanından tişörtümü aldı ve üzerime geçirdi. Çocuk gibi ona baktığımı görünce burnuma işaret parmağıyla hafiften vurdu. “Sümüklü seni” dediğinde “Ya!” dedim gülerek. Beni güldürmek için yaptığını biliyordum ve işe de yarıyordu. Ama benim de onunla dalga geçmem gerekiyordu. “Çirkin kas torbası seni!” dediğimde neredeyse kahkaha attı. “Çirkin kas torbası mı?” dedi gülmeye devam ederken. “Diyecek bir şey bulamadım” dediğimde gözlerime baktı.
“Çok tatlısın ya” dediğinde gülümsedim. Kucağından kalkıp tişörtünü aldım ve ona yaklaştım. “Kas torbası olsan da sen de üşüyeceksin” dediğimde yine güldü. Ben de önüne ayakta durup tişörtünü giydirdim. Aşağıdan bana bakıp gülümsedi. Ardından ayağa kalkıp karşımda dikildi ve bana yukarıdan bakmaya başladı.
“Güzelim benim” diyerek yaklaştı ve alnıma bir öpücük kondurdu. Gülümseyerek uzandım ve ben de yanağından öptüm. “Yakışıklım benim” dediğimde yine gülmeye başladı. Sen hep böyle gülsen ne olur?
Bugün üniversitenin ilk günüydü. Çok heyecanlı olduğum için sabah çok erken kalkmıştım. Altıma krem rengi kumaş pantolon, üzerine de mavi gömleğimi giymiştim. Saçlarımı tarayacağım sırada Kerem’in hala uyanmadığını hatırladım. Odasına, onu uyandırmaya gittim. Malum, hala ayrı odalarda kalıyoruz.
“Kerem” diye seslendim ama uyanmadı. Yorganı beline kadar açmış, kaslarını ortaya sermişti. Dağınık saçlarını da katınca çok seksi duruyordu. Acelemiz olmasa oturur saatlerce izleyebilirim onu. Ama ne yazık ki kalkması gerekiyor. Bu yüzden tekrar seslendim. “Hı?” derken çok tatlıydı. “Geç kalacağız hadi kalkman lazım” dediğimde cevap vermedi.
“Kerem kalkar mısın artık?” dediğimde gözlerini açmadan omuz silkti. “İyi, ben de tek başıma giderim o zaman” dedim ama yine cevap vermedi. “Ya da belki yoldan beni götürecek birilerini” derken lafımı bitirmeme izin vermeden bir anda kendimi yatakta onun üzerinde buldum. Burun buruna gelmiştik.
“Ne dedin sen?” dedi ama sesi o kadar güzel gelmişti ki odaklanamamıştım ne dediğine. “Ha?” dedim.
“Başka birini mi bulurum dedin?” derken kaşlarını çatmıştı. “Ne yapıyım Kerem, tek başıma mı gidiyim?” dedim ben de kaşlarımı çatarak. “Niye tek başına gidiyorsun kızım? Götürürüm ben seni” dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. “E kalkmıyorsun!”
Cevap vermedi. Haklıyım tabi, diyecek bir şeyi yok.
“Ha kalkmıyorum diye hemen başka erkeklerle gideceksin yani?” dedi hesap sorar gibi. “Ben erkek demedim ki, birini bulurum dedim. Belki kızları kastettim” dediğimde bir an duraksadı. Tabi ki erkekleri kastetmiştim ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. “Haa” dediğinde gülümsemeye başladım.
“Uyandığına göre kalk artık, geç kalacağız” dediğimde oflayarak başını salladı. Uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra üzerinden kalktım. “Birazdan çıkacağız Kerem. Hazır olmazsan gidecek başkasını bulurum. Ve evet, bu sefer erkekleri kastettim” dememle yataktan fırlaması bir oldu.
“Tamam, sen erkekleri bulursan ben de yoldan başka kızlar alır götürürüm” dediğinde ağzım şaşkınlıkla açıldı. “Hele bir yap!” dediğimde sırıtmaya başladı. “Nasıl oluyormuş Zeynep Hanım?” dediğinde seslice nefesimi verdim. “Aman tamam, şaka yapmıştım zaten. Sevgilim dururken ne yapıyım ben başka erkekleri?” dediğimde sırıtarak dibime girdi. “Ha şöyle. Aferin güzelim” diyerek eğildi ve dudaklarımızı birleştirdi. Birkaç saniye sonra geri çekildim. “Geç kalacağız” dediğimde “Tamam tamam” dedi. Başka bir şey demeden hemen odama gittim.
Buradaydık. Üniversitenin girişinde duruyorduk ve kocaman harflerle yazılmış ‘İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ’ yazısına bakıyorduk. Sevdiğim buradaydı, arkadaşlarım buradaydı ve üniversiteye gelmiştik. Onca şeye rağmen, onca acıya, onca umutsuzluğa rağmen buradaydık, birlikteydik. Mustafa hariç. O başka üniversitede maalesef.
“Hazır mısınız?” dedim heyecanla bizimkilere dönerek. “Evet, girelim hadi!” diyerek heyecanla yanıma geldi Nisa ve koluma girdi. Diğer koluna da Bade’yi çekiştirdi ve birlikte bahçeye giriş yaptık. Kerem, Yunus ve Göktuğ da arkamızdan geliyordu.
Etraf insanlarla kaynıyordu. Sanırım birinci sınıflar heyecandan erken gelmişti. Bu sene hazırlık okuyacağımız için derslerimiz çok yoğun olmayacaktı. Ama hafta içi her gün dersimiz vardı. Neyse ki geç saate kadar sürmüyordu.
Tüm bölümlerin ortak alanı olan kantine giriş yaptık. Sınıfımızın yerini öğrendikten sonra ders başlayana kadar bahçede oturmaya karar verdik. Boş masalardan birine geçtik.
“Vay be, yine birlikteyiz. Lisedeki gibi” dedi Yunus. “Mustafa hariç ama” dedi Nisa, bunun moralini bozduğu belli oluyordu. “Merak etme, yatay geçişle buraya gelecek o da.” Dedim içini rahatlatmaya çalışarak.
“Sen hiç konuştun mu onunla?” dedi Göktuğ Kerem’e. Hepsi biliyordu. “Hayır, aradım bir kere ama açmadı. Ben de zorlamadım” dedi Kerem. Bu olayı hala kafasına takıyordu. Aslında ben de biraz tereddüt etmeye başlamıştım aralarının açılacağını düşünerek. Çünkü Mustafa’nın şimdiye kadar Kerem ile konuşmasını beklerdim. Ama telefonunu bile açmadığına göre gerçekten sinirli galiba ona. Yine de bu düşüncemi Kerem’e belli etmedim.
“Ne olacak peki?” dedi Bade. “Bilmiyorum” dedi Kerem sadece. “Bugün akşam bara gidelim. Hem üniversitenin ilk gününü kutlamış oluruz. Hem de Mustafa ile orada konuşursunuz.” Dedi Nisa. “Evet olabilir” dedim Kerem’e dönerek. “Tamam o zaman, akşam 8’de orada buluşalım” dedi Kerem. Herkes onayladı. Ardından kalkıp birlikte sınıfa gittik.
Sınıfımızın amfi olmasını istiyordum ama maalesef hazırlık sınıfında amfi kullanılmıyormuş. Seneye kadar bekleyeceğiz artık. Yine lisedeki gibi cam kenarına geçtik ve arka arkaya oturduk. Mustafa olmadığı için Nisa da Göktuğ ile oturdu. Bu görüntümüz bana liseyi hatırlattı. Özlediğimi fark ettim. Evet çok kötü günler geçirdiğimde oldu, ağladığım, ailemi kaybettiğim zamanlar da oldu. Ama lise sayesinde bu arkadaşlarımı buldum, Kerem’i buldum. Evet, lise benden bir şeylerimi aldı ama bana ‘iyi ki’ diyeceğim şeyler de verdi.
Sırtımı Kerem’in göğsüne yaslayıp sınıftakileri incelemeye başladım. Çok farklı insanlar vardı. Gerçi buna şaşırmamam gerekiyor. Sonuçta Türkiye’nin dört bir yanından insanlar geliyor buraya.
Az sonra içeri bir adam girdi. Genç bir adamdı. Muhtemelen hocalıkta ilk yıllarıydı. Yirmili yaşlarında olduğunu düşünüyorum.
Sanırım bu bir seneyi bu adamla birlikte işleyeceğiz. İsminin Yavuz olduğunu söyledi. Biraz kendinden bahsettikten sonra bu sene nasıl ilerleyeceğimizi, ingilizcede hangi kitapları kullanacağımızı anlattı. Ardından derse biraz giriş yaptı. Koskoca bir sene boyunca sadece ingilizce görecek olmamız beni biraz korkutsa da, bölümü okumam için gerekli olduğundan dolayı katlanmam gerek.
Derse 20 dakika ara verdiğini söyleyerek sınıftan çıktığında biz de çıkıp kantine ilerlemeye başladık. Kantin dediğime bakmayın, bir katın tamamını kaplıyor resmen. Tüm bölümlerin ortak yeri olduğu için çok büyük.
Ben etrafı inceleyerek ilerlerken koşan bir kızın önüne bakmadığı için Kerem’e çarptığını gördüm. Hepimiz duraksayıp onlara döndük. Kız, elini alnına koyarak başını kaldırıp Kerem’e baktı. Canı acımıştı anlaşılan. “Özür dilerim” dedi Kerem. “Önemli değil” diyerek sırıtmaya başladı kız. Az önce canı yanmıyor muydu bunun? Sırıtarak Kerem’i incelemeye başladığını fark ettiğimde “Hadi!” dedim Kerem’e. Sesimi duyan Kerem hemen bana döndü. Bakışlarımdan ne demek istediğimi anlamış olacak ki yanıma geldi. O sırada kız da bize yaklaştı ve elini uzatarak “Berfin ben” dedi. Kerem’e bakıyordu. Yelloza bak sen.
“Zeynep” diyerek sertçe elini tuttuğumda şaşkınlıkla bana döndü. Ardından elini elimden çekerek tekrar Kerem’e uzattı. Kerem tereddütle bana döndü. Kız ise ısrarla ona elini uzatmaya devam ediyordu. Tekrar elini tuttum sertçe. “Kerem o da” dediğimde gözlerini devirerek elini elimden çekti. Ağzını açıp bir şey diyeceği sırada Kerem’in kolundan tuttum ve kantine sürüklemeye başladım. Bizimkiler de arkamızdan geliyordu.
Hızlı hızlı ilerlediğim sırada Kerem, kolunu tutan elimi elinin içine aldı ve beni durdurdu. Bizimkilere dönerek “Siz gidin” dediğinde onlar ilerledi. Biz de koridorun ortasında dikili kalmıştık.
“Sakin ol” dediğinde çatık kaşlarla ona döndüm. “Kız resmen elini tutmaya çalıştı.” Dediğimde hafiften sırıtmaya başladı. “Tamam da benim suçum ne?” dediğinde “Senin suçun, ona sertçe cevap vermemiş olman. Resmen susup kaldın orada. Yanında ben olmasam kızın elini tutacaktın” dedim. “Evet ama” derken sözünü kestim. “Evet mi? Ciddi ciddi tutacaktın yani elini?” dedim şaşkınlıkla. “Güzelim ayıp olmasın diye” derken yine sözünü kestim. “Ayıp olmasın diye mi? Ben, benimle tanışmak isteyen herkesin elini tutsam” derken bu sefer o benim sözümü kesti. “Saçmalama” dedi kaşlarını çatarak. “Kendine yapılmasını istemediğin şeyi bana yapma o zaman!” dedim sertçe. “Tamam haklısın” dedi sakince. Bir şey demeden arkamı döndüğüm sırada kolumdan tutup kendine çevirdi beni. “Özür dilerim, sakin ol” dedi. “Sakin mi olayım? Sen resmen az önce kızın elini tutacaktın! Ben senin yanında olmadığımda sen, elini tutmak isteyen herkesin elini mi tutuyorsun o zaman?” Gözlerim dolmaya başlamıştı. “Saçmalama istersen, ne ima ediyorsun sen?” O da sinirlenmeye başlamıştı.
“Az önceki tepkinden sonra yanlış bir ima mı?” derken sesim titredi. “Sen bana güvenmiyor musun?” derken sesinde bir burukluk vardı. “Sen az önce kızın elini tutacaktın Kerem!” dedim sertçe. “Evet ama amacımın yanlış olmadığını biliyorsun değil mi?” Şaşkınlıkla bakıyordu bana. “Yine de tutacaktın! Dokunacaktın ona!” derken gözümden bir damla yaş aktı. Bunu gören Kerem şaşkınlıkla bana yaklaştı ve “Ne oldu? Özür dilerim ben, bu kadar kırılacağını düşünmedim” dedi. Şu an ki halimi anlamıyor gibi bakıyordu yüzüme. “Zeynep?” diyerek bana doğru bir adım daha attığında ayak ucumda yükselip kollarımı boynuna doladım. Elleri belimi buldu ve sıkıca sarıldı bana. Gözyaşlarım arttı.
“Ne oldu? Başka bir şey mi var yoksa?” dedi kulağıma doğru. “Hayır”
“Ne o zaman? Buna bu kadar sinirlenmiş olamazsın Zeynep.” Dedi. Hala ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldım ve kulağına fısıldadım.
“Sana hala istediğim gibi dokunamıyorum. Ben sana istediğim şekilde dokunamazken senin bir başkasının elini tutman”
Devamını getiremedim. Gözlerimdeki yaşlar durmuyordu. “Zeynep” deyip birkaç saniye sustu. Ne diyeceğini bilemedi sanki. “Güzelim bana bak” diyerek geri çekildiğinde ben de geri çekildim ve yüzüne baktım. “Özür dilerim, çocuk gibi davrandım” derken gözlerimi kaçırdım.
“Hayır çocuk gibi falan davranmadın” derken ellerini yüzüme koydu ve kendine çevirdi. “Özür dilerim, bir daha kimseye dokunmayacağım tamam mı?” Dediğinde başımı iki yana salladım. “Kerem saçmaladım”
“Hayır saçmalamadın. Haklısın. Dokunmayacağım kimseye tamam mı? Senin iznin olmadan kimseye dokunmayacağım, asla” dedi net bir şekilde. Dayanamayıp yeniden sarıldım ona.
“Çok seviyorum seni” diye fısıldadım kulağına.
“Ben de seni çok seviyorum güzelim”
Biraz geri çekilip dudaklarını öptüğümde geri çekildi. “Şu an seninle her türlü yakınlığa girebilirim ama kantindeyiz ve insanlar bize bakıyor olabilir” dediğinde hızla geri çekildim. Unutmuştum. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde kimsenin dikkatinin bizde olmadığını fark ettim. Rahat bir nefes aldım. İlerlemek için bir adım attığımda Kerem elimi tuttu. İtiraz etmeden elini tuttum ve birlikte bizimkilerin masasına ilerledik.
Nisa’nın yanına oturduğumda Kerem de yanıma oturdu. “İyi misin?” dediğinde Nisa’ya dönerek sadece başımı salladım. Ardından diğerlerinin sohbetine katıldım.
Kırmızı rujumu da sürdükten sonra hazır olmuştum. Aynada kendime baktım ve ne kadar güzel olduğumu gördüm. Yanlış anlamayın bu ego değil, sadece kendimi beğeniyorum.
“Çok güzelsin” diyen Kerem’in sesini duyduğumda arkamı döndüm. Omuzunu kapıya yaslamış bana bakıyordu. Siyah gömlek giymişti yine. Bugün ben de siyah bir elbise tercih etmiştim uyumlu olmamız için. “Sen de çok yakışıklısın” dedim onu süzerken.
“Yanına yakışmaya çalışıyorum güzelim” diyerek yanıma geldiğinde gülümsedim. Uzanıp yanağından öptüğümde rujumun izi çıktı. Baş parmağımla bulaşan ruju silip “Çıkalım mı?” dedim. Elini belime koyduğunda birlikte kapıya ilerledik.
İçeri girdiğimizde bizimkilerin bar tarafında olduğunu görerek yanlarına ilerledik. Bizi gören Mustafa, elindeki içki bardağını kafasına dikerek saniyeler içinde bitirdi ve ayağa kalkıp ilerledi. Bunu gören Kerem hiçbir şey söylemedi ama canının sıkıldığını fark etmiştim. Nisa, mahcup bir ifadeyle yanımıza geldi. “Siz boş verin onu, canı sıkkın biraz da ondan öyle.”
“Canının niye sıkkın olduğunu gayet iyi biliyorum Nisa.” Dedi Kerem. Nisa da daha fazla konuşmadan Mustafa’nın yanına ilerledi. Biz de bizimkilerin yanına oturduk.
“Sinirli hala sana” dedi Göktuğ, Kerem’e yaklaşarak. “Niye bu kadar abarttığını anlamıyorum” dedi Yunus kaşlarını çatarak. “Babanın yaptığı bir şey niye senin suçun olsun?”
“Siz fazla konuşmayın bu konu hakkında. Duyarsa size de tavır alır. Boşuna aranızı bozmayın” dedi Kerem. Yunus arkasına yaslanıp kolunu Bade’nin omuzuna attığında Bade yerinde kıpırdandı. Yunus bunu fark edince kolunu çekti ve biraz uzaklaştı. Bade rahatsız mı olmuştu ondan? Neyse canım, belki araları bozuktur. Bir ara Yunus’a sorarım.
“Duyarsa duysun, kardeşim dediğim adam saçma bir sebepten bana tavır alacaksa, ben ona kardeşim demem zaten” dedi Göktuğ net bir şekilde. “Bana mı kardeşim demezsin?”
Duyduğumuz sesle hepimiz sağ tarafa döndük ve yanımızda çatık kaşlarla bize bakan Mustafa’yı gördük. Nisa da hemen arkasında duruyordu.
“Evet sana demem. Uzatmadın mı artık?” dedi Göktuğ.
“Ne uzatması lan? Bu adamın babası bizim hakkımızı çaldı. Belki de şu an beyefendinin yaşadığı zengin hayatını biz yaşıyor olurduk?!” dedi Mustafa, eliyle Kerem’i işaret edecek.
“Sorun bu mu Mustafa? Zengin olmam mı? Al bütün param senin olsun. Ben kardeşim dediğim adama gerekirse tüm paramı feda ederim. Ama sen, gerçekten kardeşim olsaydın bu paranın lafını zaten yapmazdın” dedi Kerem. Sesinde hayal kırıklığı vardı.
“Senin paranı ne yapıyım lan ben?! Senin iki kuruş parana mı kaldım!” dedi Mustafa sesini yükselterek. Az önce kendisi söylemedi mi para konusunu?
“Ne istiyorsun o zaman ne?!” diyerek ayağa kalktı Kerem. “Ne istiyorsun benden?”
“Senden ne isteyeceğim lan ben?! Ne sanıyorsun sen kendini?!” dedi Mustafa bağırmaya devam ederek.
“Asıl ne kendini ne sanıyorsun lan?! Ne oluyor olum? Kardeşiz lan biz kardeş! Ne abarttın amına koyuyum!” diye bağırdı Göktuğ ayağa kalkarak. O kalkınca biz de ayaklandık. Umarım kavga etmezlerdi.
“Lan siz bir de bu şerefsizi mi savunuyorsunuz!” dedi Mustafa. Şerefsiz mi?
“Şerefsiz mi?” dedi Kerem şaşkınlıkla. Sesinde hayal kırıklığı vardı. “Evet şerefsiz. Senin baban da şerefsiz, sen de şerefsizsin!”
“Ağzını topla! Bir sakin olun” dedi Yunus sakin bir şekilde. “Lan sikerim sakinliği! Ne sakini?! Bunun babası bizim hayatımızı mahvetti!”
“Kerem’in suçu ne?” dediğimde herkes bana döndü. Ama ben sadece Mustafa’ya bakıyordum. Kerem “Sen karışma Zeynep” dedi ama umursamadım. “Kerem’in babası benim de hayatımı mahvetti Mustafa, hatırlıyor musun?” dedim.
“Onunla bu aynı şey değil” dediğinde başımı salladım.
“Evet değil, senin parasız kalmanla benim yaşadıklarım aynı şeyler değil” dediğimde gözlerini kaçırdı. “Ama ben Kerem’i suçlamıyorum çünkü bunu bana o yapmadı, babası olacak pislik yaptı.” Dediğimde bana döndü.
“Bunun suçu da o şerefsizin çocuğu olmak” dediğinde sesimi yükselttim. “Ailemizi kendimiz seçemiyoruz!” diye bağırdım. Biraz daha sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldım.
“Suçlayacak birini arıyorsan, kendisi hapiste ve cezasını çekiyor. Kerem’i suçlamayı bırak. O hiçbir şey bilmiyordu”
“Umurumda değil!” diye aniden bağırdığında Kerem hemen önüme geçti. “Bağırma ona” dedi dişlerini sıkarak. “Bağırırsam ne olur lan!” diyerek Kerem’e yaklaştı Mustafa. Kerem kendini zor tutuyor gibiydi. Elimi, elinin üzerine koydum sakin olması için. “Kendine gel olum, ne yapacaksın Kerem’e mi vuracaksın?” dedi Göktuğ, Mustafa’yı ondan uzaklaştırarak. “Çek lan elini!” diyerek Göktuğ’u itti Mustafa.
Yunus ve ikisine döndü. “Bunun tarafında mısınız?” dediğinde “Lan ne tarafı? Kendine gel” dedi Yunus. “Bunu tarafında mısınız yoksa benim tarafımda mı?” dedi Mustafa bağırarak.
“Bizim meselemize onları karıştırma” dedi Kerem. “Lan kes!” diyerek tekrar diğerlerine döndü Mustafa. Kerem’in eli yumruk olmuştu. Lütfen sakin ol, lütfen.
“Bir taraf seçin” dedi Mustafa. Yunus karasız bir şekilde Kerem’e baktı. “Lan saçmalama” dedi Mustafa’ya. Sanki beni buna zorlama der gibiydi. İkisinden de ses gelmeyince başını iki yana salladı Mustafa. “Size kardeşim dediğim güne lanet olsun lan!” dedi ve arkasını dönüp gitti. Nisa’yı da burada bıraktı.
Kerem öfkeyle bar taburelerine tekme attığında korkuyla yerimde sıçradım. Korktuğumu anlayınca derin bir nefes alıp dışarı çıktı. Ben de hemen peşinden gittim.
Sırtını duvara yaslayıp başını gökyüzüne çevirmişti. Yaklaştım. “İyi misin?” dediğimde eğilip bana baktı. “Özür dilerim, korkutmak istememiştim” dediğinde hafiften tebessüm ettim. “Önemli değil. İyi misin sen?” dedim tekrar. “Değilim” dedi başını iki yana sallayarak. Sesinde bitkinlik vardı.
“Ne oldu bize? Ne ara bu hale geldik biz?”
“Bilmiyorum, gerçekten bilmiyorum. Ama geçecek. Biz neler atlattık Kerem, bunu mu atlatamayacağız. İllaki geçecek. Ama sen üzülme tamam mı?” dediğimde dudaklarında buruk bir tebessüm oluştu.
Alnını alnıma yasladı ve “İyi ki yanımdasın” diye fısıldadı.
Ardından uzanıp dudaklarımızı birleştirdim. Birkaç saniye sonra geri çekildiğimde ruj bulaşan dudaklarını sildim. “İçeri gidip bizimkilere bakalım” dediğimde başını sallayarak elimi tuttu ve girişe ilerledik. Kapıdan içeri gireceğimiz sırada bizimkilerin dışarı çıktığını gördük.
“Biz de yanınıza geliyorduk” dedim.
“Gidelim artık, kimsede tat falan kalmadı zaten” dedi Yunus. Göktuğ elini Kerem’in omuzuna koydu destek olmak ister gibi. “Sen de takma kafana. Biz yanındayız” dediğinde Kerem başını salladı. O sırada gözleri dolu dolu bakan Nisa’yı fark ettim. “Sen bugün benimle kalsana” dediğimde gülümsemeye çalıştı. “Olur” dediğinde gülümsedim. “İyi geceler o zaman herkese” dedi Yunus. Ardından dağılıp arabalara bindik. Nisa da Kerem’le benim yanımıza binmişti. Bugün onda bir durgunluk olduğu için yanıma çağırmıştım. Konuşmamız ona iyi gelebilirdi.
İçeri girer girmez Nisa “Ben yorgunum, hemen yatsam olur mu?” dedi. “Olur, sen odama çık, geliyorum ben” dediğimde merdivenlere doğru ilerledi. Ardından Kerem’e döndüm. “Sana sormadan davet ettim ama sorun olur mu?” dediğimde gülümsedi.
“Hayır tabi ki güzelim. Ama merak ettim” dediğinde fısıldayarak konuştum. “Bugün biraz durgundu, Mustafa’ya da canı sıkıldı belli ki. Konuşmak için çağırdım. Hem uzun zamandır beraber vakit geçirmiyoruz, dertleşmiyoruz”
“Ben çıkıyorum şimdi, muhtemelen konuştuktan sonra uyuruz. İyi geceler” dediğimde o da “İyi geceler” dedi. Arkamı dönüp gideceğim sırada kolumdan tutup kendine çevirdi beni. “Öpmeden mi yatacaksın?” dediğinde gülümseyerek yaklaştım ve dudaklarına bir öpücük kondurdum. “Bu kadarla yetinmezdim ama dua et Nisa var” dediğinde gülümsedim. Ardından arkamı dönüp yukarı çıktım.
Odaya girdiğimde Nisa’nın yatakta oturduğunu gördüm. Pijamalarımdan iki tanesini çıkarıp giyindikten sonra birlikte yatağa oturduk. “Nasılsın?” dediğimde yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. “İyiyim” dedi sadece. İnanmıyormuş gibi baktım ona.
“Nisa, bana yala söylemene gerek yok biliyorsun değil mi?” dediğimde gözleri doldu. “Ne oldu anlat bana”
“Bilmiyorum, saçma sapan şeyler” dedi gözlerini kaçırarak.
“Seni üzdüğüne göre saçma sapan değil.” Dediğimde bana baktı. “Anlat bana”
“Mustafa’nın beni artık sevdiğini düşünmüyorum” dediğinde şaşırdım. Sorunun Mustafa ile ilgili olduğunu anlamıştım ama bunu beklemiyordum.
“Eskisi gibi yakın değiliz. Özellikle Kerem’le ilgili gerçekleri öğrendiğinden beri benden çok uzaklaştı. Değişti Zeynep, çok değişti. Ya da hep böyleydi de ben fark etmemiştim”
“Bak Mustafa bu aralar sinirli, bu yüzden yanlış anlamışsındır sen” dediğimde başını iki yana salladı.
“Çok öfkeli Zeynep, ben onu ilk defa bu kadar öfke dolu görüyorum. Öfkesi o kadar büyük ki bana olan sevgisini bile kaybetti. Her konuştuğumuzda Kerem’den bahsediyor. Ona olan sinirini anlatıyor. Kerem’i savunduğumda bana bağırıyor. Ya bugün beni orada öylece bırakıp gitti.” Dediğinde gözlerindeki yaşlar usul usul akmaya başladı.
“Sakın sinirli olduğu için falan deme. Kerem olsa seni bırakır mıydı?” dediğine sessiz kaldım. Bırakmazdı.
“Bırakmazdı, ne olursa olsun seni bırakmazdı orada. Mustafa’nın da aynısını yapması gerekirdi ama yapmadı. Beni görmedi bile, umursamadı. Seven insan böyle yapmaz.”
Bir süre sessiz kaldım. Haklıydı. Sessizce ağlamaya devam etti. “Peki sen onu eskisi gibi seviyor musun?” dediğimde bir süre bekledi.
“Bilmiyorum. Onu tanıyamıyorum. O değişti, ve ben değişmeden önceki halini seviyordum. Lisedeki Mustafa’yı seviyordum ben. Bu Mustafa bana çok yabancı. Ben bu Mustafa’yı tanımıyorum ve tanımadığım birini sevemem”
Ondan bunları duymayı beklemiyordum. “Ne yapacaksın peki? Ayrılacak mısın?”
“Biz zaten ayrıldık. O içten içe benden ayrıldı ve bunu biliyorum. Sadece sözlü olarak dile getirmedik.”
Ne söyleyeceğimi bilemedim. Lisede onlara hep özenirdim çünkü aralarındaki sevginin çok güzel olduğunu düşünürdüm. Şimdi ne oldu da bu hale geldik?
Ellerimi uzattım ve akmaya devam eden yaşları sildim. “Ne düşünürsen düşün, ne karar alırsan al ben yanındayım. Bunu bil” dediğimde “Biliyorum” diye fısıldayarak bana sarıldı. Ama hemen geri çekildi. Ne oldu?
Elini ağzına götürerek koşarak kalktı ve banyoya gitti. Panikle ben de kalktım ve arkasından gittim. Klozete eğilmiş kusuyordu. Ne olmuştu bir anda?
Ayağa kalkıp yüzünü yıkamaya başladı. “İyi misin?” dediğimde başını sallayarak yanımdan geçti ve tekrar yatağa gitti. “Ne oldu bir anda?” dedim. “Bilmiyorum. Aslında sana söylemek istediğim bir şey var” dediğinde merakla oturdum.
“Bu aralar sürekli midem bulanıyor” dediğinde “Hasta mısın?” dedim. Başın iki yana salladı. “Geciktim” dediğinde gözlerim kocaman oldu. “Nisa sen” derken sözümü kesti. “Bilmiyorum bilmiyorum. Test yapmak istiyordum ama korktum. Kimseye de söyleyemedim.” Dediğinde şaşkınlıkla bakıyordum ona.
“Belki strestendir. Çok stres olduğun zaman da gecikir biliyorsun” dediğimde “Biliyorum” dedi. “Yine de işimi şansa bırakmak istemedim ve iki tane test aldım” dediğinde şaşkınlıkla ayağa kalktım. “Ciddi misin?” dediğimde başını salladı. “Ama yapmaya korkuyorum”
Sakinleşmeye çalışıp tekrar yatağa oturdum. “Korkmana gerek yok. Sonuç ne olursa olsun yanındayım. Bunu tek başına yapmana gerek yok. Hazır ben yanındayken testi yap” dediğimde biraz düşündü.
“Tamam” deyip ayağa kalktı. “Ama bu testler tamamen doğru olmuyor” dediğimde “Bu yüzden iki tane aldım. İkisi de aynı çıkarsa emin olmuş oluruz” dediğinde başımı salladım. Çantasından testleri çıkardı ve banyoya ilerledi. Girmeden önce bana baktı. “Emin misin?” dediğimde “Başka çarem yok” dedi ve banyoya girdi. Ben ise heyecandan odanın içinde yürümeye başladım.
Ya pozitif çıkarsa? Teyze mi olacağım? Nisa anne mi olacak? Peki ya Mustafa? Belki o zaman düzelir. Ama ya bebeği kabul etmezse? O zaman ne olacak? Nisa ailesine ne diyecek?
Allah’ım bu nasıl sınav böyle?
Banyonun kapısı açılınca içeriden Nisa çıktı. “Ne oldu?” dedim panikle. “Daha çıkmadı. Sen gir baksana, ben bakamam. Sonucu bana söyle” dediğinde hayır diyemedim çünkü bunun, onun için ne kadar zor olacağını biliyordum. Banyoya girdim ve yan yana duran iki testi elime alıp bakmaya başladım. İkisine de gözümü ayırmadan baktım. Nisa da hemen karşımda beni bekliyordu. Biraz sonra “Süre doldu” dediğinde ben de sonucu görüyordum.
“İkisi de aynı. Yani sonuç kesin” dediğimde başını salladı. Heyecanla beni bekliyordu. “Sonuç ne olursa olsun üzülmek yok tamam mı?” dediğimde başını salladı. Derin bir nefes aldım ve “Negatif” dedim.
Nisa’nın küçük bir hayal kırıklığı yaşadığını fark ettim. “Ne düşünüyorsun?” dedim. “İyi oldu. Zaten bunun için daha çok küçüğüm. Ailem de sorun olurdu zaten. Hem Mustafa da yok zaten. İyi oldu” dedi ama bunları söylerken üzüldüğünü gözlerinden görebiliyordum. Küçük bir an da olsa anne olduğunu düşündüğünü biliyordum. “Nisa” dediğimde bana döndü. Dolan gözlerimle ona bakıyordum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
5.14k Okunma |
311 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |