40. Bölüm

39. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

“Babam hapisten çıkmış”

Duyduklarımla olduğum yerde kalakaldım. Bir an bayılacağım sandım. Kulaklarım çınlamaya başladı. Diğerleri bir şeyler söylüyordu ama ne söylediklerini anlamıyordum. Algılayamıyordum sanki. Kerem ise sanki onları umursamıyormuş gibi sadece bana bakıyordu.

Sakinleşmeye çalıştım. Çınlama geçti. Derin bir nefes aldım. “Ne dedin?” derken sesim fazla kısık çıkmıştı. Benim konuşmamla herkes sustu. Hepsi bize bakıyordu.

“Bu nasıl olur? Hani yıllarca hapiste kalacaktı?” dedim korkuyla karışık şaşkınlıkla.

“Bilmiyorum. Kefaletini ödemiş sanırım. Bana fazla bilgi veremezmiş. Tek bildiğim bu” dedi Kerem. Ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibiydi. Ama ben onun ne düşündüğünü daha çok merak ediyordum. Böyle bir pislik hapisten çıktığı için sinirli miydi? Yoksa babası hapisten kurtulduğu için sevinmiş miydi? İki türlüsünde de haklıydı, bir şey diyemezdim. Ama şimdi ne olacak?

“Ne olacak şimdi?” dedim Kerem’e. “Hiçbir şey olmayacak. Sen bunları düşünme tamam mı? Ben onun yanına gideceğim şimdi” dediğinde kaşlarım çatıldı. “Niye?”

“Güzelim, neler olduğunu öğrenmem gerekiyor. Neden çıkmış, nasıl çıkmış?”

Cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki? Belki de babasını özlemişti. Bana yaklaşıp yüzümü avuçları arasına aldı. “Bak endişeleneceğin bir şey yok tamam mı? Sadece konuşup geleceğim”

“Kerem kusura bakma ama o şerefsizle insan gibi muhabbet edebileceğini sanmıyorum” dedi Göktuğ. Öfkeli görünüyordu. Haklı olarak.

Kerem ona döndü. “Şerefsiz bir insan olabilir, ama bana zarar vermez” dedi, bundan emin bir şekilde. “Ben de geleceğim” dediğimde kaşlarını çatarak bana döndü.

“Ne demek ben de geleceğim?”

“Seni yalnız mı göndereyim?”

“Güzelim, o bana bir şey yapmaz, yapamaz. Hem senin onunla görüşmeni istemiyorum”

Bu isteğinde haklıydı. Yeniden eski halime döneceğimi, o günleri hatırlayacağımı düşünüyordu ama benim zaten o günleri unutmam mümkün değildi ki.

“Kerem tek başına gidemezsin”

“Biz de onunla gideriz” dedi Yunus. “Evet, seni yalnız bırakacak değiliz” diyerek ona katıldı Göktuğ.

“Sen gidemezsin, daha toparlanamadın” dedi Nisa Yunus’a. “Doğru söylüyor, sen de gitmiyorsun” dediğimde oflayarak gözlerini devirdi.

“Tamam biz gideriz Kerem ile.” Dedi Göktuğ.

“Gerek yok, ben yalnız konuşmak istiyorum onunla” dediğinde sertçe Kerem’e döndüm. “Hayır dedim. Yalnız gitmeyeceksin Kerem. Ya Göktuğ ile gideceksin, ya da hiç”

“Güzelim benim” derken sözünü kestim. “İtiraz istemiyorum”

Sesli bir nefes verdi. “Tamam, dediğin gibi olsun. Göktuğ ile gideceğim” dediğinde biraz olsun rahatlamıştım. “Şimdi nerede olduğunu öğreneyim. Sonra çıkalım” dediğinde Göktuğ başını sallayarak onayladı onu. Kerem de telefonla konuşmak için ileri doğru gidiyordu ki çalan kapıyla duraksadı.

“Kim?” dedi Nisa. “Bilmiyorum, Bade olabilir mi?” dedim.

“Sanmıyorum, haber vermeden gelmez”

“Tamam ben bakayım” diyerek içeri geçtiğimde hepsi hemen arkamdan geldi. Kapıyı açınca gördüğüm yüz ile donakaldım. Kesinlikle beklediğim son kişi bile değildi.

Karşımda Kerem’in babası duruyordu.

Neydi onun adı? Hah. Kenan.

Ben şaşkınlıkla ona bakarken o da gözünü benden ayırmıyordu. Bir anda Kerem önüme geçti.

Babası ona döndü. “Kerem?” dedi. Sesinde özlem vardı sanki. Elim kapının kolunda kalmıştı. Kerem haklıydı, onu görünce o gün zihnimin içinde dolanmaya başladı. Sanki her şeyi yeniden yaşıyormuşum gibi. Gözlerim doldu.

Kerem bana dönerek “Sen içeri geç” dedi. “Aslında ben onunla konuşmak istiyorum” dediğinde hepimiz babasına döndük. O ise bana bakıyordu. Ben ağzımı açamıyordum.

“Onunla konuşamazsın!” dedi Kerem sert bir ifadeyle. “Ondan özür dilemem gerekiyor” dediğinde öfkeyle çıktım Kerem’in arkasından ve Kenan denen herifin karşısına dikildim.

“Özür mü dilemen gerekiyor? Özür? Şaka mı yapıyorsun sen?!” derken sesim fazlasıyla yüksekti. “Bak ben onları yaşamanı istemedim” dediğinde “Yaşadım ama!” diye bağırdım. “Ve sen karşıma geçmiş benden özür mü dilemek istiyorsun?! Bir özürle mi geçecek bunlar?”

Kerem koluma dokunarak “Zeynep sen içeri geç istersen” dedi ama onu umursamadan kolunu ittim ve babasına bakmaya devam ettim.

“Benim tek amacım oğlumu senden ayırmaktı” dediğinde içimdeki öfke büyüdü. Hala kendini haklı çıkarmaya çalışıyordu.

“Sırf onu benden ayırmak için beni mahvettin öyle mi? Değdi mi bari?! Sırf onu benden ayırmak için beni mahvetmene, beni bitirmene değdi mi?!” diye bağırdım. Ne ara ağlamaya başlamıştım?

“Değdi mi benim hayatımı mahvetmene?!” diye bağırdığımda Kerem önüme geçerek onu görmemi engelledi. “Tamam sakin ol, gel yukarı çıkalım” dedi ama onu umursamadım. Bir yandan onu itmeye çalışırken bir yandan bağırmaya devam ediyordum.

“Sen hangi yüzle geliyorsun ya buraya?! Bir de kendini savunuyorsun! Özür dilemeye mi geldin?! O özür senin bir yerlerine girsin! İğrenç, adi herifin tekisin! Sakın bir daha benim karşıma çıkma! Sakın!”

Ben bağırmaya devam ederken Kerem de beni durdurmaya çalışıyordu ama onu görmüyordum bile. Kerem beni durduramayacağını anlayınca Kenan’a döndü.

“Git buradan! Arayacağım seni” deyip kapıyı yüzüne kapattı. Ben ise hıçkırarak ağlamaya devam ediyordum. Kerem’i itmeye çalışıyordum ama beni bırakmıyordu. Diğerlerine dönüp “Siz gidin” dediğini duydum.

Bir anda beni kendine çekip sıkıca sarıldığında ağlamam şiddetlendi. Sanki şu süreçte içime gömdüğüm her şey gün yüzüne çıkmıştı.

Dayanamayıp yere çökünce Kerem de benimle birlikte yere çöktü. Yüzümü elleri arasına alıp “Sakin ol lütfen” dedi ama gözyaşlarımdan dolayı yüzünü net göremiyordum.

“Bir daha görmek istemiyorum onu. Gelmesin buraya lütfen” dediğimde “Tamam, sen istemediğin sürece yanına bile yaklaşamaz. Tamam” dedi. Tekrar sarıldım ona.

 

Bir süre sonra ağlamam durmuştu. Kafamı kaldırıp “Odama gitmek istiyorum” dediğimde “Tamam güzelim. Ben götürürüm seni” diyerek kucağına aldı Kerem beni. Bir bebek gibi odama çıkardı. Yatağıma yatırdı. “Kalmamı ister misin?” dediğinde başımı iki yana salladım. “Nisa’yı göndereyim mi?”

“Yalnız kalmak istiyorum” deyince başını sallayarak odadan çıktı. Ben de öylece duvarı izlemeye başladım.

 

Aradan ne kadar süre geçti bilmiyorum. Birkaç dakika mı? Birkaç saat mi?

Bu süre içinde düşünmüştüm. O adamın gelmesi, bana o anları yeniden yaşattı sanki. O zaman nasıl toparlandıysam, şimdi de öyle toparlanmıştım. Yaşadığım şeyleri kabullenip, bu şekilde devam edecektim.

 

Yataktan çıkıp odamdaki banyoya gittim. Aynadaki halimi görünce yüzümü buruşturdum. Saçlarım mahvolmuştu, gözlerim kıpkırmızıydı. Hızlı bir duş alıp kendime geldim. Aşağı inmeye hazırdım.

Merdivenlerin sonuna yaklaşırken buraya doğru gelen Kerem ile karşılaştık. Merdivenin hemen ucunda durdu. Ben de bir basamak yukardaydım.

“Nasılsın?” dediğinde gülümseyerek “İyiyim” dedim. “Özür dilerim. Buraya geleceğini düşünemedim”

“Saçmalama, senin bir suçun yok. Bilemezdin”

Yüzümü elleri arasına alıp daha dikkatli inceledi beni. “Emin misin iyi olduğuna?” dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

“Sen yanımdasın, niye iyi olmayayım ki?” dediğimde o da gülümsemeye başladı. Uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurup geri çekildim.

“Göktuğ her an basabilir” deyince güldü. O sırada Mutfaktan çıkan Yunus bizi gördü. “Nasılsın?” dedi merakla. Merdivenden inip mutfağa ilerlemeye başladım. “İyiyim iyiyim. Ne yapıyorsunuz?”

Mutfağa girdiğimde Göktuğ’un üzerindeki önlükle hamur yoğurduğunu gördüm. Yüzü un içindeydi, hamur fazla cıvıktı. Ve can çekişiyor gibi görünüyordu.

Bu görüntü karşısında kahkaha atmadan edemedim. “Ne yapıyorsun sen?” dedim gülerek. “Nisa’nın canı el yapımı poğaça çekmiş. Pastaneden alalım dedim ama istemedi. Sen de uyuduğun için bu iş bana kaldı”

Nisa’ya yaklaşıp karnına dokundum. “Ya benim yeğenimin canı poğaça mı çekmiş?” dedim gülümseyerek. “Evet, ama bunun sayesinde iştahım kaçtı” dediğinde, Göktuğ kaşlarını çatarak ona döndü. “Beğenemedin mi canım?” dedi yüzünü eğerek. Hepimiz gülmeye başladık.

“Tamam tamam, sen bırak. Ben hallederim” dediğimde minnetle bana baktı. “Gerçekten mi? En sevdiğim yengemin sen olduğunu söylemiş miydim?” dediğinde gülerek başımı iki yana salladım.

“En sevdiğin yengen mi? Yeğenini doğuruyorum ben senin!” dedi Nisa. Yunus ve Kerem gülerek bize bakıyordu. “Doğru” diyerek bana döndü Göktuğ. “Sen de doğur ki en çok seni seveyim” dediğinde bir an kalakaldım. Kerem’in bana baktığını hissettiğimde ona arkamı döndüm.

“Hadi sen elini temizle” dediğimde “Nasıl yapacağım?” dedi Göktuğ. Yaklaşıp eline un döktüm. “Bu unu iyice ovalayarak elindeki hamurları temizle” dediğimde elini ovmaya başladı.

Bittiğinde geri çekildi. “Cansın Zeynep” diyerek mutfaktan çıkacaktı ki tekrar bana döndü. “İyisin değil mi?” dediğinde gülümseyerek başımı salladım.

Temiz eliyle omuzuma dokunduktan sonra mutfaktan çıktı. “Yardım edilecek bir şey var mı?” dedi Kerem. “Yok, olursa çağırırım” deyince Yunus ile birlikte salona geçtiler. Mutfakta sadece Nisa ve ben kalmıştık.

 

Biraz un atıp hamuru yoğurmaya başladım. “Nasılsın?” dedi Nisa. Ona bakmadan “İyiyim” dedim. “Zeynep” dediğinde ona baktım. “Emin misin?” dedi. “Evet, gayet iyiyim” diyerek tekrar hamura döndüm. “Bak iyi değilsen bana söyleyebilirsin” dediğinde tekrar ona baktım. “Nisa iyi olduğumu söyledim. Kötü gibi mi görünüyorum?” dedim merakla. “Hayır, sorun da bu. Nasıl bu kadar iyi göründüğünü anlamıyorum” dediğinde dudaklarımda küçük bir tebessüm belirdi.

“Kötü olmam için bir sebebim yok. Evet, onu görmek beni kötü etkiledi. Ama ben yaşadığım şeyleri kabullendim. Yoluma bununla devam edeceğim.”

Yüzünde gururlu bir bakış belirdi. “Senin bu kadar güçlü olmana hep hayran kaldım biliyor musun?” dediğinde ben de gülümsedim. Ardından konuyu değiştirdim. “Bebeği Mustafa’ya ne zaman söyleyeceksin?” derken hamuru yoğurmaya devam ediyordum.

“Söylemesem?” dediğinde ciddi mi diye yüzüne baktım ve gayet ciddi görünüyordu. “Neden?” dedim şaşkınlıkla. “Bunun bir şeyi değiştireceğini düşünmüyorum çünkü. Mustafa’nın bunu umursayacağını bile düşünmüyorum”

“Bak, belki de dediğin gibi olacak. Ama ne kaybedersin ki? Hem bebeğine ne diyeceksin? Babasını hiç tanımamış olacak. Onun böyle büyümesini ister misin?”

“Hayır” deyip derin bir nefes aldı. “Haklısın. Şu durumu bir halledelim. Konuşacağım onunla”

 

Akşam yemekten sonra hep birlikte oturup çay içiyorduk. Ama Kerem yanımızda değildi. Bahçede, havuzun önünde öylece duruyordu. Bir şeyler düşünüyordu ama ne?

Bizimkileri salonda bırakıp üzerime ince bir şal aldım. Bir tane de Kerem için aldıktan sonra bahçeye çıktım. Beni fark etmemişti. Arkasından ona yaklaştım ve şalı omuzuna attım. Bir an irkilerek bana döndü. Sonra gülümseyerek şala sarındı. Kolunu omuzuma atarak beni kendine çekti ve gökyüzünü izlemeye devam etti.

 

“Ne düşünüyorsun?” dediğimde bana dönmeden cevap verdi. “Bir şey düşünmüyorum, öylesine bakıyorum etrafa”

“Yalan söylemek sana hiç yakışmıyor” dediğimde tebessüm ederek bana döndü. Birkaç saniye öylece yüzümü izledi. Ardından derin bir nefes alarak tekrar önüne döndü. “Babamla konuşmam gerekiyor” dediğinde önce duraksadım. Sonra “Neden?” dedim.

“Bilmiyorum” dedi. Anlamayarak ona baktım ama o hala bana bakmıyordu. “Ona baba demek bile gelmiyor içimden. Ama olmuyor işte, babam o. Hangi şerefsizlikleri yaparsa yapsın babam. Onu belki de asla affedemeyeceğim, ama o hep babam olarak kalacak.”

Onun için çok zor bir durumdu. Anlayabiliyordum. “Peki onunla ne konuşmak istiyorsun?”

“Belki saçma gelecek ama, bana nedenler sunmasını istiyorum. Onu affetmem için nedenler sunsun, beni ikna etsin istiyorum. Belki çocukça, ama öyle istiyorum.”

“Çocukça falan değil. Bunu istemen çok doğal. O senin baban ve hep öyle olacak. Ne yaparsa yapsın onu sevmeyi bırakamazsın. Kızarsın, küsersin, nefret edersin. Ama içinde bir yerlerde ona karşı hep sevgi beslersin. İçten içe onu affetmek istemen çok normal bir şey.”

Söylediklerimle bana döndü. “Senin için sorun değil mi?”

“Hayır tabi ki. Onu hiç sevmeyeceğim, affetmeyeceğim. Hep nefret edeceğim. Onu istesem de affedemem çünkü onun benim hayatımda bir yeri yok. Ama senin hayatında, senin kalbinde hep bir yeri olacak onun. O senin baban, ben bunu değiştiremem”

 

Tamamen bana dönüp elini yanağıma koydu.

“Seni çok seviyorum” diye fısıldadı. “Biliyorum, ben de aynısından” dediğimde gülümseyerek eğildi ve dudaklarımızı birleştirdi.

“Yuh ananı avradını!” diye bir ses duyduğumuzda şaşkınlıkla bahçenin girişine döndük. Bizimkiler bize bakıyordu. Hemen Kerem’den ayrılıp geri çekildim. Kahretsin!

“Lan olum ben sizi sürekli basmak zorunda mıyım?!”diye isyan etti Göktuğ. “Yok mu sizin odanız? Sizin yüzünüzden yeni bir travma edindim lan!”

Nisa ve Yunus gülmeye başladı. Kerem “Abartma lan. Kaç yaşına geldin bu mu travman oldu? Ayrıca bir daha bizi basarsan seni harbi harbi s*kerim olum!” dediğinde Yunus ve Nisa kahkaha atmaya başladı. Ben de dayanamayıp onlara katıldım.

Göktuğ, Kerem’e cevap vermek yerine bana döndü. “Zeynep bak bu her fırsatta beni s*keceğini söylüyor. Bir gün bizi yatakta basarsan şaşırma” dediğinde kahkaha atmaktan gözlerim sulandı.

“Lan ben seninle niye yatağa gireyim?! Aynı mezara girerim, yine de aynı yatağa girmem!”

Kerem’in ciddiye alıp böyle kızmasıyla daha da güldük. “Ay nolur gir” diye dalga geçince Göktuğ, Kerem “Allah’ım sabır!” diye bağırdı. Ben artık gülmekten yerlere yatmak üzereydim.

 

Bizi durduran, Nisa’nın bir anda bağırması oldu. Ona döndüğümde karnını tutarak acıyla bağırdığını gördüm. Yunus hemen onu yanındaki sandalyeye oturttu. Koşarak yanına gittim. “Nisa? Nisa iyi misin?” dedim panikle. “Ambulansı arayın” dedi Yunus. Göktuğ telefonunu çıkarırken Nisa “Gerek yok dur” dedi. Hepimiz ona bakıyorduk.

“Küçük bir sancı girmişti, geçti tamam”

“Emin misin?” dedi Yunus. “Evet evet, doktor söylemişti bunların olabileceğini”

“Tamam, içeri girelim hadi. Üşüme” dediğimde hep birlikte içeriye ilerledik. Bugünü de böyle bitirmiştik.

 

Sabah kahvaltıdan sonra Kerem babasının yanına gideceğini söyleyerek evden çıkmıştı. Tabi ki yalnız göndermeyeceğimi bildiği için, yolun üstünden Göktuğ’u da alacağını söyleyerek ikna etti beni. Gitmelerinin üzerinden birkaç saat geçmişti ve ben meraktan ölüyordum ama arayamıyordum o adamın yanındaysa diye.

 

YAZAR

Kerem ve Göktuğ, Kenan’ın evinin kapısını çalıp geri çekildi. Kapıyı yaşlı bir kadın açtı.

“Buyurun?” dedi ikisine bakarak. Sanırım babasının yeni aldığı bir çalışandı.

Kerem tam bir şey söyleyecekken arkadan babası göründü. “Oğlum?” diyerek gülümsemeye başladı. Yaşlı kadın şaşkınlıkla geri çekildi. “Seninle konuşmaya geldim” dedi Kerem, ciddi bir ifadeyle. “Tabi gel” dedi adam sevinçle. Kerem ve Göktuğ adamın arkasından salona ilerlediler.

“Bir şey içer misiniz?” dedi Kenan. Sanki çok normal bir durumun içindelermiş gibi konuşuyordu. “İstemez” dedi Kerem sert bir ifadeyle. Göktuğ sadece Kenan’a bakıyordu, konuşmuyordu.

“O kız nasıl? Neydi adı? Zey-” derken babasının sözünü kesti Kerem. “Onun adını ağzına alma!”

Kerem’in öfkeli olduğunu anlayınca biraz daha ciddileşti Kenan. “Tamam, aramız eskisi gibi değil belli ki” dediğinde, Kerem şaşkınlıkla baktı ona. “Ne bekliyordun? Yaptığın şerefsizlikten sonra hala seninle aynı olmamızı mı?”

“Ben kötü bir şey yapmadım. Tek amacım senin daha iyi bir geleceğin olmasıydı” dedi Kenan, sakin bir ifadeyle.

“Ne alaka? Zeynep’i tanımıyordun bile. Onunlayken geleceğimin güzel olup olmayacağını nereden biliyordun? Hadi diyelim onunla olmamı istemedin. Bu seni ilgilendirmezdi! Onu tehdit edemezdin sen!”

Kerem’in sonlara doğru sesi yükselmişti. “Sana zengin ve varlıklı bir ailenin kızı yakışırdı.” Dedi Kenan. Hala çok sakin konuşuyordu.

“Para mı her şey?! Kazandığın para bile senin hakkın değilmiş!” dediğinde Kenan’ın kaşları çatıldı. “O parayı almamı babamın istediğini söylemiştim!” dedi dişlerini sıkarak. “Ayrıca evet! Her şey para. Param olmasa şu an bu halde olamazdık. Benim sayemde bu kadar mükemmel bir hayat yaşadın”

“Mükemmel mi! Lan sen benim hayatımı mahvettin! Sevdiğim kızın hayatıyla birlikte mahvettin beni de! Neyin mükemelliğinden bahsediyorsun!”

“O yanlışlıkla oldu” dedi Kenan arkasına yaslanırken. “Senin yanlışlıkla dediğin şey, onu mahvetti!”

Kerem, Kenan’ın sakinliği karşısında şaşkındı. Başını iki yana salladı. “Sen bu kadar iğrenç bir insan değildin. Benim babam bu kadar şerefsiz değildi”

Kerem’in söyledikleriyle Kenan sinirlenmeye başlamıştı. “Doğru konuş benimle. Babanım ben senin”

“Sen benim hiçbir haltım değilsin! Buraya, seni dinlemeye gelmiştim. Zeynep’e yaşattıklarının bir sebebi vardır belki dedim ama yanılmışım. Tek sebebi senin şerefsiz bir adi olmanmış. Benim böyle bir babam yok”

Kenan bir an kırıldığını hissetti. “Ben ne yaptıysam senin için yaptım. Annen öldükten sonra yalnızdım ve seni yanımda istedim. Tek sebebi seni seviyor olmamdı”

“Sen bunlarla sadece kendini kandırıyorsun. Senin beni sevdiğin falan yok. Beni düşünseydin, sevdiğim kadına yaşattıklarından sonra ne hale geleceğimi de düşünürdün. Ya ben senin yüzünden onun yüzüne bakamadım ya! Senin benim babam olmandan o kadar utandım ki yüzüne bakamadım!”

Kerem’in sesi titremişti.

“Benim senin gibi bir babam yok.”

Son sözlerini de söyledikten sonra ayağa kalktı ve kapıya ilerledi. Göktuğ da hemen arkasından gitti. “Kerem” diye bağırdı Kenan, ama Kerem durmadı. Göktuğ kapıyı sertçe çarptı. Kerem şoför koltuğuna binince o da hemen yanında yerini aldı. Kerem hızla bahçeden çıktı.

Göktuğ ne diyeceğini bilemiyordu. “Kerem” dedi ama Kerem onu umursamadı. Gaza daha fazla yüklendi. “Sakin ol, durdur arabayı konuşalım” dedi ama Kerem hala duymuyordu onu. Gaza biraz daha yüklendikten sonra aniden fren yaptı. Göktuğ öne fırlamamak için sıkıca tutundu.

Kerem sinirle direksiyona vurdu, bağırmaya başladı. Ardından alnını direksiyona yasladı. Sakinleşmeye çalıştı. Göktuğ elini onun omuzuna koydu. “İyi misin?”

Kerem başını kaldırdı ama karşısına bakıyordu. “O benim babam olamaz” dedi, sesinde hayal kırıklığı vardı. “Benim tanıdığım, sevdiğim adam o olamaz”

“Beni suçladı” dedi Göktuğ’a dönerek. “Zeynep’e yaptıkları için beni suçladı”

“Senin bir suçun yok. Bunu biliyorsun. İnsanlar değişir, bazen tanıdığımız gibi çıkmaz. O senin baban, bir şey diyemem. Ama Zeynep’in yaşadıklarının senin hatan olmadığını bil. O pisliğin yaptığı hiçbir şeyin suçlusu sen değilsin”

Kerem önüne dönüp derin bir nefes aldı. “Haklısın” dedi sadece. Ardından arabayı çalıştırdı. Bu sefer daha yavaş sürüyordu.

 

ZEYNEP

Kapının çaldığını duyduğumda koşarak kapıyı açmaya gittim. Kerem gelmişti. Biraz bitkin görünüyordu. “İyi misin?” derken içeri girmesi için geri çekildim. “Evet.” Dedi ama pek de inandırıcı değildi. Salonda doğru ilerlediğinde ben de hemen arkasından gittim ve yanına oturdum.

“Bir şey mi oldu?” dedim merakla. “Hayır, konuştuk sadece” derken kafasını koltuğa yasladı ve bana bakmaya başladı. “Emin misin?” dediğimde başını salladı sadece.

Ona biraz daha yaklaşıp saçlarıyla oynamaya başladım. “Seni kıracak bir şey mi söyledi?” dediğimde derin bir nefes aldı.

“Yaptığı her şeyi benim için yaptığını söyledi. Senin yaşadıklarının sebebi benmişim”

Söylediği şeylerle kaşlarım çatıldı. “Gerçekten bunu mu söyledi? Salak mı bu adam?” derken sesim yükselmişti. “Boş ver, sinirlenme onun yüzünden” Sesi çok bitkin çıkıyordu.

“Senin hatan olmadığını biliyorsun değil mi?” dediğimde başını salladı ama inandırıcı gelmedi.

“Kerem, senin hatan değildi”

“Ben senin hayatına girmeseydim” diye başladığı cümleyi yarıda kestim.

“Sen benim hayatıma girmeseydin ben yoktum Kerem. Yaşamıyordum, gülmüyordum, tek yaptığım nefes almaktı. Sen benim hayatıma girdiğin için ben yaşamayı öğrendim. Bu süreçte hatalarımız olmuş olabilir. Sen beni kırmış, üzmüş olabilirsin, ama bunlar da yaşamın bir parçası zaten. Ben ne yaşamış olursam olayım, sen hayatıma girdiğin için Allah’a şükrediyorum. Bu yüzden sakın, ben senin hayatına girmeseydim diye bir cümle kurma. İyi ki girmişsin hayatıma.”

Söylediklerimle gülümsemeye başladı. “Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?” dediğinde başımı salladım. “Biliyorum, ben de seni çok seviyorum sevgilim” diyerek dudaklarımızı birleştirmek istediğimde bir an duraksadı.

“Aklıma bir şey geldi” dediğinde merakla kaşlarımı çattım. “Bir ara, telefonumdan seni nasıl kaydettiğimi sormuştun. Ben seninkini sorduğumda sonra göstereceğim demiştin. Hatırlıyor musun?”

“Evet. Seni sevdiğimi öğrendiğinde gösterecektim sana, o zamanlar söylemeye cesaretim yoktu çünkü.”

“Ne diye kaydettin?” dedi merakla. Telefonumu açarken, o da kanepede doğruldu ve heyecanla beklemeye başladı. Açıp ona uzattım telefonumu. Ekranı okudu.

“İLK’im ve SADECE’m”

Şaşkınlıkla bana döndü. “Sen benim her şeyimin ilkisin. Yaşamayı bile ilk sen öğrettin bana. Nefes almayı, mutlu olmayı, gülmeyi, hayaller kurmayı, sevmeyi, sevilmeyi... Her şeyi ilk seninle yaşadım ve öğrendim ben. Sadece de seninle yaşayacağım. Her şeyimin ilki ve sadecesi sensin.”

Söylediğim şeylerden sonra gözlerinin dolduğunu gördüm. “Kerem” dedim şaşkınlıkla. Ellerini yanaklarıma koydu ve alnını alnıma yasladı.

“Ne diyeceğimi bilemiyorum”

“Bir şey söylemene gerek yok. Ben sadece gerçekleri söyledim” dedim. “Teşekkür ederim. Beni sevdiğin için, benim için yaptığın şeyler için, hayatımda olduğun için. Her şey için sana teşekkür ederim”

“Teşekküre gerek yok. Ha illa teşekkür edeceğim diyorsan, öpmen yeterli” dediğime gülerek yaklaştı ve dudaklarımızı birleştirdi.

Dudakları boynuma indiğinde bir an duraksadım. O günden sonra boynuma dokunmasına izin vermemiştim çünkü şu anda olduğu gibi onu hatırlıyordum. Kerem bunu unutmuş gibi boynumu öpmeye devam etti. Dayanmaya çalıştım bu anı bozmamak için ama olmadı. Gözlerim dolmaya başlamıştı.

“Kerem dur” diyerek yüzünü boynumdan kaldırdığımda “Ne oldu?” dedi anlamayarak. Alnımı omuzuna yaslayarak yüzümü görmesini engellemeye çalıştım. Sakinleşmem gerekiyordu.

Yeni farkına varmış olacak ki “Zeynep ben, özür dilerim. Unuttum yoksa dokunmazdım özür dilerim” dedi panikle. Başımı kaldırmadan “Önemli değil” dedim ama sesim titremişti. Başımı göğsüne bastırarak sarıldı bana.

Tekrar “Özür dilerim” dediğinde başımı kaldırıp gözlerine baktım. “Dileme” dedim başımı iki yana sallayarak. Dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurup çekildim. O sırada kapı çaldı.

“Kim?” dedim merakla. “Psikolog olabilir” dediğinde şaşkınlıkla ayağa kalktım. “Niye?”

“Seninle konuşacaktı ya, anlaşmıştık”

“Bugün olacağını söylemedin ama” dedim kaşlarımı çatarak. “Yoldayken belli oldu zaten. Geldiğimde de unutmuşum söylemeyi” dediğinde sesli bir nefes verdim. “Kızdın mı?” dediği sırada kapı tekrar çaldı. “Kapıyı aç Kerem” dediğimde ikiletmeden kapıya gitti.

Ona kızmadım çünkü geldiğinde morali bozuktu ve unutması normaldi. Sadece psikologla konuşmaya hazır mıyım bilmiyorum.

Kerem ile birlikte bir kadın içeri girdi. Genç görünüyordu. Kerem bu kızla mı konuşuyordu psikolog olarak?

“Merhaba, Eslem ben” diyerek elini uzattığında “Zeynep ben de. Memnun oldum. Buyurun” diyerek koltukları gösterdim.

“Aslında benim başka yerde randevum var. Hemen konuşmaya başlasak olur mu?” dediğinde gözlerim bir an Kerem’e döndü. “Tabi olur” dedim istemsizce. “Bahçeye çıkalım mı?” dediğimde “Tabi” dedi ve bahçeye doğru ilerledi. “Bir şey içer misiniz?” dediğimde bana döndü. “Su alabilirim” deyince başımı sallayarak mutfağa ilerledim. Kerem de arkamdan geldi.

“Kızdın mı?” dediğinde “Hayır, sadece hazır mıyım buna bilmiyorum” derken suyu dolduruyordum.

“Merak etme, sohbet ediyormuşsun gibi olacak”

“Sen içeride bekle tamam mı?” dediğimde başını salladı. “İstediğin zaman bitirebilirsin konuşmayı” dediğinde onaylayarak kadının yanına gittim. Masaya bardağı koyarak karşısına oturdum. “Teşekkürler” diyerek suyu içmeye başladı. Ben de gergin olduğumu belli etmemeye çalışıyordum.

“İyi misiniz?” dediğinde gülümsemeye çalışarak Evet iyiyim” dedim. “Pek öyle görünmüyorsunuz” dedi. Kadın psikolog Zeynep, sence bu yalana inanır mı?

“Gerginim biraz”

“Gergin olmanıza hiç gerek yok. Bir arkadaşınızla sohbet ediyormuş gibi düşünebilirsiniz. Kerem Bey zaten bana çoğu şeyi anlattı. Siz de tekrar anlatmak ister misiniz?” dediğinde bir an duraksadım. Her şeyi anlatmaya hazır mıyım?

“İsterseniz ben bildiklerimi kısaca size anlatayım. Yanlışım olursa söylersiniz” dediğinde gülümseyerek onayladım.

Kısaca ailemden bahsetti, sonra o pisliğin yaptıklarını anlattı. Resmen yarım saatte tüm hayatımı özet geçti. Yaşadıklarımı başkasından dinlemek garip hissettirdi.

“Bana bunları unutmak istediğinizi söyledi” diyerek devam etti.

“Aslında bunları unutabileceğimi sanmıyorum. Unutmaya da çalışmıyorum zaten. Yaşadıklarımı kabullendiğimi düşünüyorum ama hala bazı şeylerde aklıma geliyor” diyerek, ilk defa konuştum.

“Bunları unutmak istemek yerine kabullenmek cesurca, bunun için sizi tebrik ederim. Kerem Bey özellikle yakınlaştığınızda onu hatırladığınızı söyledi” dediğinde başımı salladım. Kerem inşallah çok özele inmemişsindir.

“Onun bana yaptıklarını Kerem de yaptığı zaman, o ana geri dönüyorum sanki”

“Öncelikle bunun sebebini anlamamız gerekiyor. Kerem’i ona benzettiğinizden dolayı mı ya da” derken sözünü kestim. “Kerem’i ona benzetmiyorum. Kerem’in öyle biri olmadığını, bana istemediğim şekilde dokunmayacağını da biliyorum. Bu konuda ona güvenim tam”

“O zaman, sizin Kerem ile yakınlaşamamanızın sebebi Kerem değil” dediğinde onayladım. “Buradan anlıyoruz ki, siz yaşadıklarınızı kabullenememişsiniz.” Dediğinde itiraz ettim.

“Hayır kabullendim”

“Siz böyle olmasını umuyorsunuz ama içinizde bir yerlerde hala bunun acısını çekiyorsunuz. Bizim yapmamız gereken şey, senin bunun farkına varmanı sağlayıp, sonra da gerçekten kabullenmenizi sağlamak”

Biraz sessiz kaldım. Söyledikleri doğru ve mantıklı geldi.

“Şimdi bunun derinine inmemizi ister misiniz yoksa başka bir zaman da devam edebiliriz” dedi Eslem.

“Şimdi başlayalım. Ne kadar erken, o kadar iyi” dediğimde başını salladı.

 

Bir süre daha konuşmaya devam ettik. Yaklaşık iki saat sürmüştü bu konuşma.

“Bugünlük burada bırakalım. Bir sonraki konuşmamızdan sonra çoğu şeyin tamamlanacağını düşünüyorum” derken ayağa kalktı. Ben de onunla birlikte ayaklandım. “Teşekkür ederim, gerçekten rahatladım”

“Ne demek, işim bu”

Kapıya ilerlerken Kerem de bizi görüp ayağa kalktı. “Gidiyor musunuz?”

“Evet, başka bir zaman görüşmek üzere” dedi. Ardından vedalaşıp gitti.

“Nasıldı?” dedi kerem, salona ilerlerken. Gayet iyiydi, beklediğimden daha fazla işe yaradı”

“Bu arada, sen de mi bununla konuşmuştun?” dedim sorgulayan bir tavırla. Kıskandığımı anlayınca güldü.

“Hayır, benim tanıdığım erkek bir psikolog vardı. Onunla konuşuyordum ben. Ama sen kadınla daha rahat olursun diye sana kadın bir psikolog bulmaya çalıştım. Eslem, benim o arkadaşımın sevgilisi. O rica etti de geldi.”

“Ha, iyi o zaman”

 

Bugün derslerden sonra yemek yemeye gitmeye karar vermiştik. Siparişlerimizi vermiş oturuyorduk. Sohbet sırasında masanın yanına yaklaşan adam ile hepimiz suspus olduk. Kenan gelmişti.

Şaşkınlıkla ayağa kalktı Kerem. Nisa’nın bakışları bana dönse de ben gözümü dikmiş Kenan’a bakıyordum.

“Ne işi var senin burada?”

“Sakin ol, sadece konuşmaya geldim. Herkes bize bakıyor, otur yerine” dedi Kenan dişlerini sıkarak.

“Konuşacağımızı konuştuk. Git buradan” dedi sert bir şekilde. “Özür dilerim” dedi bir anda Kenan. Şaşkınlıkla ona baktım. Kerem de şaşırmış görünüyordu. Kenan derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

“Söylediklerinde haklıydın. Senin sevdiğin birine zarar vererek seni korumaya çalışmam hataydı. Bencillik ettim. Beni affeder misin bilmiyorum, ama özür dilemeye geldim. Hem senden” deyip bana döndü. “Hem de Zeynep’ten”

Söyledikleriyle dilimi yutmuş gibiydim. Gerçekten benden özür dilemeye mi gelmişti?

“Bak” diyerek bana doğru bir adım attığında Kerem önüme geçti. Ben de mi ayağa kalksam?

“Ona yaklaşma” dedi sert bir ifadeyle. Etraftaki insanlara baktım, hepsi bize bakıyordu ama muhtemelen söylediklerimizi duymuyordu çünkü gayet normal ses tonuyla konuşuyorduk.

“Sadece özür dileyeceğim” dediğinde, Kerem bana döndü. Başımı sallayarak onayladığımda yan tarafıma geçti ama ayakta beklemeye devam etti. Bizimkiler de pür dikkat bizi izliyordu.

Kenan bana doğru bir adım daha attı. “Özür dilerim. Onun sana neler yapacağını bilmiyordum. Sadece kaçırmasına yardım ettim. Bunları bilsem asla yapmazdım”

İnansam mı inanmasam mı bilemedim.

“Sana ne desem affetmeyeceksin, affetme de zaten. Ben de affetmezdim. Sadece senden özür dilemek istiyorum. Yaşadıklarında benim de parmağım olduğu için özür dilerim”

Gayet içten bir şekilde özür dilemişti. Ne diyeceğimi bilemedim.

“Özrün için teşekkür ederim, ama bu benim için bir şey ifade etmiyor.” Dedim soğukkanlı bir şekilde. Sadece başını salladı.

“Ben gideyim artık” dedi Kerem’e bakarak. Sanki onun gitme demesini bekledi ama Kerem bir şey söylemedi.

“Hiçbir yere gitmiyorsun!”

Mustafa’nın sesiyle hepimiz ona döndük. Elinde bir silah vardı ve Kenan’a doğrultmuştu. Silahı gören insanlar çığlık atarak kaçmaya başladılar. Biz de korkuyla ayaklandık.

“Mustafa?” dedi Nisa şaşkınlıkla.

Mustafa sadece gözlerini Kenan’a dikmişti. Çok öfkeliydi.

“Ne oluyor?” dedi Kenan, şaşırmıştı. “Sen bizim hayatımızı mahvettin şerefsiz!” diye bağırdı Mustafa.

“Mustafa indir o silahı” dedi Kerem. “Sen karışma!” diye bağırdı Mustafa. Tekrar Kenan’a döndü. “Sen bizim hayatımızı mahvettin lan! Babamın hakkını çaldın, paramızı aldın! Seni geberteceğim şerefsiz!”

Korkuyla Nisa’ya döndüğümde Nisa’nın telaşla Mustafa’ya baktığını gördüm. Yunus onu arkasına almıştı.

“Babam istediği için yaptım bunu. Baban bunu gayet iyi biliyor. Sana ne söyledi bilmiyorum ama inanma ona” Korkuyordu Kenan.

“Yalan söyleme! Sen bizim hakkımızı çaldın. Bunun hesabını ödeyeceksin” diyerek iki eliyle silaha sarıldı Mustafa.

“Mustafa dur!” diye bağırdı Nisa. Mustafa bir an ona döndü.

“Sen karışma”

“Yapma lütfen yapma. Ne olacak? Bundan sonraki hayatını hapiste mi geçireceksin?”

“Seni ilgilendirmez!” diye bağırdı Mustafa. “İlgilendirir!” diyerek Nisa da bağırmaya başladı. “Senin bebeğini karnımda taşıyorsam ilgilendirir!”

Mustafa şaşkınlıkla ona döndü. “Ne?”

“Hamileyim ben” Artık ağlıyordu Nisa.

“Ve bebeğimin babasının hapiste olmasını istemiyorum”

Mustafa şaşkınlıkla Nisa’nın karnına baktı, ardından gözlerine. “Sen ciddi misin?”

Başını salladı Nisa. Mustafa tekrar ciddileşti.

“Bu benim için hiçbir şey ifade etmiyor” dediğinde hepimiz şaşkınlıkla baktık ona. “Ne?” dedi Nisa.

“Benden baba olmamı bekleme Nisa. Kendin büyüt o çocuğu. Umurumda bile değil. Benim tek umurumda olan, alacağım intikam”

Mustafa’dan bunları söylemesini asla beklemezdim. Nisa ağlayarak sandalyeye oturduğunda Yunus onunla ilgilenmeye başladı.

“Mustafa yapma” dedi Kerem. Bir kolu önümdeydi, tetikte duruyordu.

“Sen karışma!”

Tekrar Kenan’a döndü. “Mustafa dur. Olum sen bu değilsin lan” dedi Göktuğ. “Ben buyum, hep buydum”

“Değildin! Bizim tanıdığımız Mustafa bu değil. Bir zamanlar kardeşim dediğim Mustafa bu değil! Yapma. Ne yapacaksın? Para için yıllarca hapislerde mi çürüyeceksin?!”

Mustafa bir an tereddüt eder gibi oldu ama tekrar Kenan’a döndü. “Sizi ilgilendirmez!”

Ve tetiği çekti.

Silah sesiyle birlikte Nisa çığlık attı. Kenan bir anda yere yığıldı. Kerem “Baba!” diyerek ona koştu. Yunus Nisa’yı sakinleştirmeye çalıştı. Mustafa yaptığı şeyi yeni idrak ediyormuş gibi korkuyla bakıyordu Kenan’a. Ben de kendime gelip Kerem’in yanına koştum. Göktuğ ambulansı aramaya çalışıyordu.

Bir silah sesi daha duyuldu. Herkes sustu. Kerem’e baktım. İyiydi. Bizimkilere döndüm, hepsi iyiydi. Mustafa’ya döndüğümde gördüğüm şeyle bir an kusacağımı sandım.

Mustafa, beynindeki mermiyle birlikte yerde yatıyordu gözleri açık bir şekilde.

Kendini öldürmüştü.

Korkuyla etrafıma bakındım. Kerem babasıyla ilgilenmeye devam etti. Göktuğ ambulansı arıyordu ama gözünü Mustafa’dan ayıramıyordu. Sonra Nisa’nın çığlığını duydum. Ona baktığımda kanaması olduğunu gördüm.

Allah’ım ne oluyor?!

 

Merhaba arkadaşlar, kitabımı okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bundan sonraki bölüm FİNAL olacaktır, bilgilendirmek istedim.1

 

 

 

 

Bölüm : 19.02.2025 17:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...