41. Bölüm

40. Bölüm - FİNAL

Zeynep
anonimm_z

Hastaneye geleli yaklaşık 10 dakika olmuştu. Kerem’in babası hastanedeydi, Nisa yoğun bakımdaydı, Mustafa ise morgda. Normal bir gün nasıl bu kadar korkunç bir hal aldı?

Ameliyathanenin kapısı açılıp içeriden bir doktor çıktı. “Nasıl?” dedi Kerem. Doktor birkaç saniye bekledi.

“Üzgünüm, hastayı kaybettik”

Kerem duyduklarıyla duvara yaslandı, ardından yere çöktü. Ne diyeceğimi bilemedim. Sadece sarıldım ona. Sımsıkı sarıldım.

Aradan biraz süre geçince geri çekildim. Gözleri dolmuştu ama ağlamıyordu. “Kerem” dediğimde bana döndü gözleri. “İyi misin?”

Sadece başını salladı. “Yüzünü yıkayalım mı?” dediğimde başını iki yana salladı. “İyiyim ben.”

“Emin misin?” dedi Göktuğ.

O sırada Nisa’nın odasından bir hemşire çıktı. Hemen ayağa fırladım. “Durumu nasıl?”

“Anne iyi ama” deyip bekledi. “Ama ne?”

“Bebeği kaybettik, üzgünüm”

Duyduğum şeyle bir an düşecek gibi oldum ama Kerem tuttu beni. Bebeği kaybettik mi?

Yunus çaresizce duvara yaslandı. Göktuğ elini sinirle saçları arasından geçirdi. Kerem hala beni tutuyordu.

“Gel otur şuraya” diyerek oturttu beni. “Gitti, bebek gitti” dedim titreyen sesimle. Kerem beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Neler oluyor? Ne ara bu hale geldik biz?

Yaklaşık yarım saat sonra hepimiz biraz daha toparlanmıştık. Toparlanmaktan başka çaremiz yoktu çünkü. Nisa’nın bize ihtiyacı olacaktı.

İçeri tekrar hemşire girdi. Birkaç dakika sonra Nisa’nın bağırışlarını duymaya başladık. Öğrenmişti. Kahretsin!

Öyle içli bağırıyordu ve ağlıyordu ki, ağlamamak için kendimi zor tuttum. Bir süre sonra sesi kesilmeye başladı. İçeriden çıktı hemşire. “Girebilir miyiz?” dedim.

“Hasta kriz geçirdiği için sakinleştirici yaptım. Uyanınca görebilirsiniz” deyip gitti. Ne olacaktı şimdi? Nasıl toparlayacaktık Nisa’yı. Bir de Kerem var. Belli etmemeye çalışıyor ama üzüldüğünü biliyorum, hissediyorum.

Yunus ve Göktuğ sakinleşip hava almak için bahçeye çıkmıştı. Geçip Kerem’in yanına oturdum. “İyi misin?” dedim. “Asıl sen iyi misin? Çok hevesliydin o bebek için” dedi.

“Kerem, üzgün olduğunu benden gizlemene gerek yok.” Dediğimde gözleri sanki bu anı bekliyormuş gibi doldu.

“Pişman olmuştu. Dilediği özürler gerçekti ve ben, beni sevdiğini gerçekten hissetmiştim. Hak etmedi ölmeyi”

Onu göğsüme çekip sarıldım. “Kimse ölmeyi hak etmez. Senin babandı o, üzülmen çok normal. Ama merak etme, geçecek. Hepsi geçecek”

 

O korkunç günün ardından neredeyse bir ay geçmişti. Başta Nisa çok kötü durumdaydı ama benimle konuşan psikologla konuşmaya başladığından beri daha çabuk toparlıyordu. Kerem de bu durumu atlatmış gözüküyordu. En azından kabullenmişti.

Ben de birkaç seans daha yapmıştım Eslem’le. Bugün son seansımı da bitirmiştim. Gerçekten işe yaramıştı, kendimi daha iyi ve güçlü hissediyordum. Yaşadığım her şeyi kabullenmiştim.

Eslem gidince Kerem’e döndüm. “Nasıl hissediyorsun kendini?” dedi gülümseyerek. “Çok iyi hissediyorum. Hatta” deyip ona biraz daha yaklaştım. “Hatta?” dedi merakla.

“Artık seninle s*vişmek istiyorum” dediğimde gözleri parladı sanki. “Emin misin? İstersen biraz daha” derken dudaklarına yapışarak sözünü kestim. Aylardır s*vişmiyorduk ve onu gerçekten çok özlemiştim.

Öp*ştük, s*viştik, bir süre sonra kıyafetler çıktı. Yatak odasına çıkıp orada devam ettik. Uzun zamandan sonra tekrar birlikte olduk. Onu hissetmeyi, bana dokunmasını o kadar özlemiştim ki.

 

İkimiz de duş aldıktan sonra salona inmiştik. Benimle konuşmak istediği bir şey olduğunu söylediği için biraz meraklıydım açıkçası.

Yanına oturduktan sonra “Ne oldu?” dedim. “Uzun zamandır seninle bunu konuşmak istiyordum ama zaman bulamamıştım. Şimdi bana dürüstçe cevap vermeni istiyorum”

Merakla ona baktım. “Çocuğumuz olmasını istemiyor musun?”

Beklemediğim sorusu karşısında şaşkındım. “Nasıl yani?” dedim ama gayette anlamıştım. “Her bebek mevzusu açıldığında modun düşüyor. Zeynep eğer bebek istemiyorsan söyle bana”

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. “Ben, bilmiyorum”

“Neyden korkuyorsun?”

Derin bir nefes aldım. “Annelik yapamamaktan” dediğimde şaşkınlıkla bana baktı. “Ne?”

“Kerem benim ailem olamadı, ne annemle ne babamla ne de kardeşimle doğru düzgün zaman geçiremedim. Korkuyorum. Çocuğuma aile olamamaktan, anne olamamaktan korkuyorum. Ona sevgimi gösterememekten korkuyorum. Sonuçta bilmediğim bir duyguyu çocuğuma nasıl hissettirebilirim ki?”

Uzanıp ellerimi tuttu. “Zeynep, sen çok güzel bir anne olacaksın. Buna inanıyorum. Ben de baba olamazsam diye korkuyorum bazen. Ama biz birlikteyken neyi atlatamadık ki? İkimiz birlikte öğreniriz anne baba olmayı, aile olmayı. Bunları birlikte deneyimleyeceğiz, birlikte öğreneceğiz.”

Gözlerim dolmuştu. “Teşekkür ederim.” Diye fısıldayıp sarıldım ona. “Teşekküre gerek yok. Sen yanımda olduğun sürece hiçbir şey için teşekkür etmene gerek yok.”

 

Akşam bizimkiler bize gelmişti. Nisa eskisinden daha iyi görünüyordu. Göktuğ, Mustafa’nın ölümünü atlatmıştı. Yunus ve Nisa fazlasıyla yakındı. Bade de yatay geçişle okulunu değiştirmişti. Her şey normale dönüyordu sanki.

 

Bugün en geç benim dersim bitiyordu. Yani bizimkiler benden önce çıkmıştı. Kerem’e beni gelip almasını söylediğimde arabanın bozulduğunu, onu yaptırmaya gideceğini söylemişti. Yani taksiyle dönmek zorunda kalmıştım. En kısa zamanda ehliyet alıp altıma araba çekecektim.

Kerem’in parasıyla tabi.

 

Kapıya gelince anahtarımı çıkarmaya erindiğim için kapıyı çaldım. Hemen ardından bir çığlık duydum. Nisa’nın sesi miydi o?

Kapıyı daha sert çalmaya başladım. “Nisa! Kerem!”

Kapı açılınca panik içinde olan Nisa’yı gördüm. “İyi misin? Ne oldu?” dedim endişeyle. “Kerem! Bahçede” diye bağırınca korkuyla ona baktım. Kerem’e bir şey mi oldu?

Koşarak bahçeye çıktığımda şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım. Havuzun kenarına doğru güllerden bir yol yapılmıştı. Havuzun kenarında sarı ışıklandırmalar vardı. Arkamı döndüğümde Nisa’yı göremedim. Gitmiş miydi?

Tekrar önüme döndüğümde şaşkınlıkla geriye adımladım. Kerem elinde yüzükle, yere diz çökmüş bana bakıyordu.

Şaşkınlıkla ellerimle ağzımı kapattım. Gözlerim doldu bir anda. “Senin gösterişli şeyler sevmediğini bildiğim için sade, ama bizim için anlamlı bir yerde yapmak istedim bunu.”

Havuzun kenarındaydık. Onu ilk kez sevdiğimi söylediğim yerde, ilk kez birlikte olduğumuz yerdeydik.

“Kerem” dedim ama konuşamadım.

“Ben” diye başladı söze.

“Seninle tanıştıktan sonra nefes almaya başladım Zeynep. En mutlu anılarım seninle oldu. Hani bana demiştin ya, sen benim ilkim ve sadecemsin diye. Sen de benim için öylesin. İlk defa seninle yaşamayı öğrendim. İlk defa seninle gülmeyi öğrendim. İlk defa seninle sevmeyi ve sevilmeyi öğrendim. Sen benim için her şeysin Zeynep. Her şeyimsin. Hep öyleydin, öyle de olacaksın. Şimdi bir de, karım olur musun?”

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Mutluluktan ölebilirdim. Cevap verecek gücü kendimde bulamadığım için heyecanla başımı salladım. Yüzüğü çıkarıp parmağıma taktıktan sonra ayağa kalktı ve kucağına alıp döndürmeye başladı beni. Gülerek çığlık atmaya başladım.

Beni yere indirdiğinde güllerden dolayı ayağım kaydı ve kendimi havuzda buldum. Çırpınmaya başladım korkuyla. Ama uzun sürmeden suyun yüzeyinde, Kerem’in kucağınaydım.

Öksürürken Kerem de saçlarımı geri itiyordu. “İyi misin?” dedi endişeyle. Gülümseyerek baktım gözlerine.

“Çok iyiyim, müstakbel kocam”

Söylediğim şeyle gülmeye başladı.

“Şimdi biz evleneceğiz yani öyle mi?” dediğinde sevinçle gülümsedim. “Şu an çok mutluyum, müstakbel karım”

Müstakbel karım.

Kulağa o kadar güzel geliyordu ki.

Dayanamayıp onu öpmeye başladım. Havuzun kenarındaki ışıklandırmaların altında, suyun içinde öp*şmeye devam ettik. Buna sonsuza kadar devam edebilirdim.

 

Aradan aylar geçmişti. Üniversitede birinci yılımız bitmişti. Bu sırada, Göktuğ bir kızdan hoşlanmaya başladı. Selin diye bir kız. Göktuğ ile aynı bölümde okuyorlar. Henüz Göktuğ kıza itiraf etmedi, ama bence kızın da onda gönlü var.

Nisa ve Yunus bu süreçte daha da yakınlaştılar. Bence çok geçmeden onlar da birlikte olur. Biz de hazır tatildeyken düğünümüzü yapalım demiştik.

Şimdi de gelinliğimle odamda bekliyordum. Kerem birazdan beni görmeye gelecekti. Sonra birlikte çıkıp düğünümüze gidecektik.

Kapı çaldığında kalbimin hızlanmasına engel olamadım. Kapı açıldı ve Kerem girdi içeri. Üzerindeki siyah takım elbiseyle ve yeni olduğu tıraşıyla mükemmel görünüyordu.

Allah’ım çok yakışıklı bir kocam olacak!

Gözleri uzun bir süre beni inceledi. “Çok, çok güzel olmuşsun” derken sesi kısık çıkmıştı. “Sen de öyle. Güzel değil yani, yakışıklı”

Gülümseyerek bana yaklaştı ve alnımı öptü. “Sonunda her şey bitiyor. Çok mutlu olacağız”

Ağlamamak için zor tuttum kendimi. Nisa içeri girince geri çekildi. Kerem’den önce hepsiyle konuşma yapmıştım zaten. “Gidelim artık” dediğinde Kerem’in koluna girdim. Birlikte aşağı indik. Bizimkiler arabalarında bizi bekliyorlardı. Çok havalı bir konvoy yapacaklarını söylemişlerdi. Mutluluktan ölebilirdim.

Kerem kapımı açtı ve arka koltuğa oturdum. O da yanıma oturdu. Arabamızı Kerem’in eniştesi sürecekti. Onunla da birkaç ay önce tanışmıştık. Çok tatlı bir adamdı.

Araba hareket ettiğinde arkamızdan da bizimkiler geliyordu. Korna sesleri duyuluyordu.

Gülümseyerek Kerem’e döndüm. “Çok mutluyum”

“Ben de, müstakbel karım” dediğinde gülümseyerek başımı omuzuna koydum. Bitmişti. Artık çok mutlu olacaktık.

Duyduğum korna seslerine bir korna sesi daha eklendi ama bu farklıydı sanki. Camdan dışarı bakacağım sırada arabamıza bir araba çarptı. Sonrası karanlık.

 

2 GÜN SONRA

Nisa, elindeki mektupla birlikte mezarlığa girdi. Yunus ve Göktuğ’un haberi yoktu, yoksa tek göndermezlerdi onu. Ama mektuptan kimsenin haberi olmadığı için onlara haber vermemişti.

Onların mezarına doğru ilerledi.

ZEYNEP GÜNEŞ

KEREM YILMAZ

 

Nisa buraya gelmeden önce ağlamayacağına dair kendine söz vermişti. Bu yüzden kendini tutmaya çalıştı.

“Zeynep” diye fısıldadı. “Nasılsın? Seni çok özledim. Daha iki gün oldu ama çok özledim ben seni”

Gözlerinden akan yaşları sildi.

“Çok üzgünüm Zeynep. Gelinliğin kefenin oldu. Ben seçmiştim gelinliğini. Keşke seçmeseydim”

Derin bir nefes aldı.

“Buraya ağlamaya gelmedim. Sana bir şey okumaya geldim Kerem. Zeynep, evlilik teklifinden sonra bana bir mektup vermişti. İçinde kötü bir his olduğunu söylemişti. Eğer senden önce ölürse, onu sana vermemi istemişti. Ama ikiniz de öldünüz ve benim şimdi bunu sana okumam gerekiyor”

Tekrar sildi gözyaşlarını. Bu sırada mektubun içindeki kağıdı çıkardı. İlk defa okuyacaktı o da.

“Kerem, sevgilim. Nasılsın? Eğer bu mektubu okuyorsan, ben gitmişimdir. Ve sen kim bilir ne kadar üzgünsündür. Özür dilerim. Seni yalnız bıraktığım için özür dilerim sevgilim. Ama sen sakın üzülme tamam mı ben yokum diye? Ben yine seni sevmeye devam edeceğim. Bizim aşkımız sonsuz olacak Kerem. Senden tek istediğim, hayatına devam etmen. Şimdi sakın ‘sen yoksan benim hayatım da yok’ deme. Olacak, çok güzel bir hayatın olacak. Senden tek isteğim bu. Kendine güzel bir hayat kur. Üniversiteni bitir. Hem belki bu süreçte başka birini seversin. Eğer birini seversen, kendini suçlu hissetme tamam mı? Benim için sorun yok sevgilim. Senden tek istediğim, senin mutlu olman. Bir kızla mutlu olacaksan, o kızla birlikte ol. Sakın beni düşünerek hayatını mahvetme. Önüne bak, başka bir hayat kur kendine. Seni çok sevdiğimi, ve hep seveceğimi asla unutma ama olur mu? Seni çok seven, müstakbel karın. Hoşçakal.”

 

 

Herkese merhaba arkadaşlar, ilk kitabımın sonuna geldik. Buraya kadar gelen herkese çok teşekkür ederim. Eleştirileriniz ve yorumlarınız benim için çok önemli. Kitabın ismini değiştirmek istiyorum. Bir öneriniz var mı??2

 

 

 

 

Bölüm : 23.02.2025 13:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...