
"Benden kaçabileceğini mi sandın?"
Kulağıma fısıldadığında korkudan titremeye başladım. Çırpınmaya çalıştım ama çok sıkı tutuyordu. Bağıramıyordum, ne yapacaktım?
"Debelenme, seninle daha işimiz bitmedi" dediğinde elini ısırdım ama tam bağıracağım sırada bir bıçak çıkardı.
"Bağırırsan gelen kişiyi öldürürüm" dediğinde sustum. Gözlerim dolmuştu.
Ne yapacaktım şimdi? Korkudan titremeye başlamıştım.
Üzerime gelmeye başladığında geri geri yürüdüm ama sırtım duvara çarpınca durmak zorunda kaldım.
"Nereye kaçacaksın şimdi?" diyip bir tokat attığında yere düştüm. Dudağımın kenarındaki ıslaklığı hissediyordum.
Bağırmamak için zor tutuyordum kendimi. Gözyaşlarım akmaya başladı. Elinde bıçakla üzerime gelmeye başladığında ağlamam hızlandı.
Allah kahretsin!
Elini kaldırıp bir tokat daha atacağı sırada bir el, elini havada yakaladı. "Sikerim lan seni!" diyerek yumruk attı ona. Ardil?
Gözlerinden öfke fışkırıyordu.
O yere düşünce gitti ve bir yumruk daha attı. Kafasını çarptığı için bayılacak gibiydi. Ardından bana döndü ve hızla yanıma geldi. "İyi misin?" derken sesi endişeli geliyordu. Ağlamaya devam ediyordum. Hızla kollarımı boynuna doladım ve gözyaşlarımı tutmayı bıraktım. Elleri sırtıma gitti, "Geçti tamam" diye fısıldadı kulağıma.
Gözyaşlarım durmuyordu, onu bırakmaya da niyetim yoktu. Bir eli sırtımda dururken diğerinin bacaklarımın altından geçtiğini hissettim. Beni kucağına almıştı. Kollarımı boynundan çekmedim. Yüzümü göğsüne bastırdım.
Yürümeye başlamıştı. Bizi biri görmüş müydü bilmiyorum, umrumda da değildi. Az sonra dışarı çıktığımızı hissettim. Biraz sonra bir yere oturduğumu hissettim. Başımı boynundan çektiğimde beni motora yan oturttuğunu anladım. Hemen karşımda duruyordu. Kollarımı boynundan ayırdım. Gözyaşlarım durmuştu ama yüzümün mahvolduğuna emindim. Üstelik dudağım da kanıyordu.
Bakışları dudağıma indi ve içinden bir küfür etti. Eli yanağıma gitti ve baş parmağıyla hafifçe dudağıma dokundu. Yüzümü buruşturduğumda parmağını hemen geri çekti. "Evde temizleyelim bunu" dediğinde cevap vermedim. Gözlerime baktı. "İyi misin?" dediğinde yine cevap vermedim. Gözleri bedenime indiğinde "Montun nerede?" dedi. "içeride kaldı" dedim sessizce. "Bekle alıp geliyim" dediğinde kolunu tuttum.
"Yarın alırım, gitme" dedim sessizce. Başını salladı ve üzerindeki ceketi çıkardı. Yaklaşıp sırtımdan geçirdi ve giydirdi bana. Sonra fermuarını çekti ve yakından bana bakmaya devam etti.
Kollarımı tekrar boynuna doladığımda elleri sırtıma gitti. Sımsıkı sarıldım ona. Kokusunu içime çektim, beni rahatlatıyordu. Bana güven veriyordu.
"Teşekkür ederim" diye fısıldadım kulağına. "Etme, iyi ol yeter" dediğinde zor da olsa gülümsedim. Yavaşça geri çekildim. "Üşüyorsun, gidelim mi?" dediğinde başımı salladım. Önüme bindiğinde kollarımı beline doladım. Yanağımı sırtına yasladım ve motor hareket etti.
Motor durunca indik ve eve ilerledik. Hiç konuşmadan ben salona geçtim. O da az sonra pansuman malzemeleri ile salona geldi. Hemen yanıma oturdu. Pamuğa tentürdiyot dökerek bana döndü. Bana pansuman mı yapacaktı?
"Acıyabilir" dediğinde hafifçe başımı salladım. Biraz daha yaklaştı. Yüzü çok yakınıma gelmişti. Gözleri dudaklarımdaydı. Pamuk dudağıma değdiğinde yüzümü buruşturdum.
Hızla pamuğu sürmeye devam etti. Canımı yakmaktan korkar gibi hafif ama hızlı yapıyordu işini. Arada dudağıma değen parmakları irkilmeme ve heyecanlanmama neden oluyordu. Onun gözleri dudaklarımdayken benim gözlerim ondaydı. Yüzünü inceliyordum. Az sonra pamuğu çekip sehpaya koydu ve bana döndü. "Bir iki güne geçer" dediğinde başımı sallayarak teşekkür ettim. Bir süre sessizce birbimize baktık.
"İyi misin?" dediğinde gülümsemeye çalışarak "İyiyim" dedim.
Aklıma gelen şeyle konuyu değiştirdim. "Sana bir şey söylemem lazım" dediğimde merakla bana baktı.
"Bugün Murat birine uyuşturucu sattı sanırım" dediğimde kaşları çatıldı.
"Sen nereden biliyorsun?" dedi.
"Bugün kafeye geldi. Kafede çalışan bir arkadaşı var onun. Onunla dışarı çıktıklarında merak ettim ve camdan onları izledim" dediğimde kaşları daha da çatıldı. "Sen niye izliyorsun? Ya seni görseydi?" dedi. Beni düşündüğü için bana kızıyordu, hafifçe gülümsedim.
"Merak ettim" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Ee?" dediğinde devam ettim.
"Önce o, Murat'a para verdi. Ardından Murat ona uyuşturucu verdi" dedim.
"Uyuşturucu olduğuna emin misin?" dediğinde telefonumu çıkardım ve çektiğim resimleri gösterdim.
"Resim de mi çektin?" dedi şaşkınlıkla.
"İnanmayacağını düşündüm" dediğimde telefona döndü. Resmi yaklaştırıp Murat'ın elindeki pakete baktı. "Uyuşturucu" dedi kendi kendine. Ardından telefonu bana uzattı.
"Kim o yanındaki?" dedi.
"Sinan, kafede çalışıyor" dediğimde "Tanıyor musun?" dedi.
"Murat kafeye başlarken tanıştırmıştı, konuşuyoruz arada" dediğimde kaşları çatıldı. "Konuşma onunla, yakın da olma. Senin bunu öğrendiğini anlarsa tehlikeli olabilir" dediğinde başımı salladım.
"Ben bu çocuğu bir araştırayım" diyip telefonundan birine bir şeyler yazdı ve telefonu kapattı.
"Aferin" dediğinde gülümsedim.
"Sence Murat da kullanıyor mu?" dedim merakla. "Niye sordun?" dediğinde "Merak ettim" dedim. "Merak etme şunu" dedi sinirle. Gözlerimi devirdim sesli bir nefes vererek.
"Alt tarafı soru sordum, niye cevap vermek yerine azarlıyorsun ki?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Sen niye onu merak ediyorsun?" dediğinde ofladım. "Her neyse, sormadım say" diyip önüme döndüm. Hala bana bakıyordu.
"Kullanıyor olabilir, ama bağımlı olduğunu sanmıyorum" dediğinde tekrar ona döndüm.
"Sinan bağımlı mı sence?" dedim.
"Bilmiyorum, tanımıyorum onu" dedi.
"Bence bağımlı olabilir. Liseden beri pis işlerle uğraştığını söylemişti, belki o zamandan beri kullanıyordur" dediğimde tekrar kaşları çatıldı.
"Sen nereden biliyorsun?" dedi.
"Bugün konuştuk" dediğimde "Konuşma şununla" dedi dişlerinin arasından.
"Ya sabır" dedim kendi kendime.
"Asıl bana ya sabır. Seninle uğraşıyorum" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Dalga geçtiği belliydi.
"Uğraşma o zaman" diyip ayağa kalkmıştım ki kolumdan tutup beni tekrar koltuğa çekti. Bu sefer daha yakınına düşmüştüm. Arkama yaslandığım için bana döndüğünde çok yakınlaşmıştık.
"Hemen trip atıp gitme" dedi sessizce.
"Sen de sinirlendirme o zaman" dedim sinirle. "Belki bilerek yapıyorumdur" dedi gülümseyerek. "Neden?" dedim sessizce. "Bilmem, seni sinirlendirmek hoşuma gidiyordur belki" dediğinde zor yutkundum. Kalbimin ritmi çoktan değişmişti. Konuyu değiştirmeye çalıştım ve aklıma ilk gelen soruyu sordum.
"Daha önce sevgilin oldu mu?" dediğimde gülümsemesi arttı. Ne alaka Dila?
"Niye, merak mı ettin?" dediğinde alayla "Evet, sana daha önce katlanabilen biri olmuş mu merak ettim" dediğimde gülümsemesi büyüdü.
"Olmadı" dedi. "Senin?" dediğinde "Hatırlamıyorum. Sadece, bahsettiğim kişi sevgilim olabilirdi, emin değilim" dedim. "Onu merak ediyor musun?" dediğinde başımı salladım.
"Ona değer verdiğim belli, onun da bana değer verdiğini hissediyorum" dediğimde gülümsedi. "Daha önce birini öptün mü?" dediğimde daha da güldü. Sana ne?!
"Niye bu kadar çok soru soruyorsun?"
"Merak ediyorum" dedim gülümseyerek.
"Sevgilim olmadığını söyledim" dedi.
"Belki sevgilin olmayan birini öpmüşsündür. Belki daha fazlası" dediğimde yüzünü buruşturdu. Bunu yapmayacağını bilecek kadar tanımıştım onu, öylesine soruyordum.
"Öyle birine mi benziyorum?" dedi kaşlarını çatarak.
"Nasıl birine benzediğini çözemedim ki" dedim sessizce.
"Anlayamıyorum seni. Bazen iyisin, bazen kötü. Bazen bakışlarında öfke, nefret, intikam görüyorum. Bazense şefkat, hatta belki sevgi. Bazen çok umursamazsın, bazense önemsiz şeyleri bile umursuyorsun. Seni çözemiyorum. Çözmeye çalışıyorum, ama olmuyor. Sanki iki yapbozun parçalarının karışmış hali gibi. Bir tarafın başka bir resmi, diğer tarafın başka bir resmi gösteriyor. Gerçek yapbozu bulmaya çalışıyorum, kaybolmuş parçaları arıyorum. Neden yapıyorum bilmiyorum ama arıyorum, bulamıyorum. İzin vermiyorsun, kendini çok iyi gizliyorsun." dedim gözlerine bakarak. Bu şekilde konuşmamı ben de beklemiyordum.
"Belki bir gün gizlemeyi bırakırım, belki yapbozun kayıp parçalarını bulmak yerine, yeni parçalar koyarsın. Kendi parçalarından katarsın içine." dedi sessizce.
"Ama o zaman benim yapbozum parçalanır " diye fısıldadım.
"O zaman yapbozlarımızı birleştiririz, belki ortaya daha büyük ve daha güzel bir resim çıkar " dedi aynı şekide.
"Belki de daha karmaşık bir resim çıkar" dedim.
"Belki de karmaşık resimdeki tek güzel şey biz oluruz" dediğinde hipnoz olmuş gibiydim. Gözlerimi gözlerinden çekemiyordum. Büyü yapmıştı galiba bana. Kalbimin bu denli atmasının başka bir açıklaması olamazdı.
"Belki de" dedim fısıldayarak.
Yüzü yüzüme daha da yaklaştı.
Nefesim kesilmişti, kalbim hızlanmıştı.
Heyecandan ölecek gibi hissetmem normal miydi?
Burnu burnuma değdiğinde nefesimi tuttum. Gözlerimi çekemiyordum. Sanırım beni öpecekti. Neden bilmiyorum ama izin vermek istiyordum. Kendimde değildim. Kendimi kaybetmiştim.
Gözleri dudaklarıma indi.
"Öpsem geçer mi?" dedi yaramı kastederek. "Her yara öpünce hemen geçmez ki" dedim fısıltıyla. Ilık nefesi yüzümü yakıyordu resmen.
"Geçene kadar öperim o zaman" dediğinde kendimi ona teslim etmek istedim. Gözlerime çıktı gözleri.
"Geçirmemi ister misin?" dedi. Şu an ne kadar çok istediğimi bir bilsen...
"Ya yaramı geçirmek yerine yeni yaralar açarsan?" dedim. Fısıldayarak konuşuyorduk. Nefesi nefesime karışıyordu. Midemde bir şeyler oluyordu.
"Denemeden bilemeyiz" dediğinde derin bir nefes aldım. Ne yapmak istiyordum?
Nedenini bilmediğim bir şekilde ona teslim olmak istiyordum ama ya pişman olursam?
"Biraz daha susarsan cevabını beklemeden istediğimi yapacağım" dediğinde hafifçe gülümsedim.
"İstediğin ne?" dediğimde bakışları dudaklarıma indi.
"Göstermemi ister misin?" dediğinde sertçe yutkundum. Bir anlığına da olsa kalbimin sesini dinledim ve yavaşça başımı salladım. Dudakları hafifçe kıvrıldı ve dudaklarıma yaklaşmaya başladı. Nefesimi tuttum. Gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladı. Ama zihnime gelen anıyla bir anda başımı yere eğdim.
"Senin en sevdiğin yemek ne?" dedim gülümseyerek. "Nohut pilav" dediğinde şaşırdım. "Bu mu? Nohut pilavı herkes sever" dedim şaşkınlıkla.
"Evet ama ben en çok nohut pilavı seviyorum" dediğinde gülümsedim.
"İleride sana nohut pilav yapacağım" dediğimde o da gülümsedi.
"Söz mü?" dedi.
"Söz, Dila sözü"
"Dila!"
Ona döndüğümde endişeyle bana bakıyordu. "İyi misin?" dediğinde tepki veremedim. Allah kahretsin!
Bu mümkün müydü?!
Onun sesi, geçmişimden hatırladığım kişinin sesi Ardil'in sesine benziyordu. Hadi ama, bu olamaz!
Bence sadece tesadüf!
Ama ya gözleri?
Kalem çevirmeleri?
Allah'ım ne olur yardım et!
O kişi Ardil değil!
Olmamalı!
"Dila" dediğnde tekrar ona döndüm.
"Bir şey mi hatırladın?" dediğinde "Ben" diyip sustum. Ona sormalı mıydım?
Bilmiyorum, düşünmem lazım .
"Evet" dediğimde "Ne hatırladın?" dedi. "Sadece, ben" diyip ayağa kalktım.
"Benim yatmam lazım" diyip hızla salondan çıktım ve odama gittim.
Yatağıma oturup düşünmeye çalıştım.
Gözleri?
Kalem çevirmeleri?
Sesi?
Hepsi tesadüf müydü?
Belki de Ardil ile fazla vakit geçirdiğim için o olduğunu düşünüyorum.
Yoksa böyle bir ihtimal yok!
Olsa söylerdi zaten!
Eminim!
Sabah mutfağa indiğimde kahvaltı hazırdı. Ardil hazırlamıştı sanırım.
Masaya tam karşısına oturdum.
"Günaydın" dedim normal davranmaya çalışarak. Bana bakıyordu, bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı.
Ona soracaktım.
En sevdiği yemeği soracaktım. Eğer nohut pilav derse, onun Ardil olduğundan emin olacaktım ama başka bir şey söylerse bunu unutup aynı şekilde devam edecektim.
"Ardil, bir şey sormak istiyorum" dediğimde dikkatle bana baktı.
"En sevdiğin yemek ne?" dediğimde bir an duraksadı. "Nereden çıktı şimdi?" dedi.
"Bilmiyorum, merak ettim" dedim. Lütfen başka bir cevap versin lütfen!
Biraz sessiz kaldı. Ardından "Mantı" dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oldu. "Ciddi misin?" dediğimde o da gülümsedi. "Evet, niye?" dedi. "Bilmem merak ettim" dedim. Hala gülüyordum, o kişinin Ardil olmadığına sevinmiştim.
"Dün ne oldu?" dediğinde "Sadece önemsiz bir şey hatırladım" dedim. "Ne?" dedi merakla. "Gerçekten önemsiz" dedim. Eğer ne hatırladığımı öğrenirse ona bu soruyu neden sorduğumu anlardı ve saçma bir duruma düşerdik.
Biraz gözlerime baktıktan sonra başını sallayarak kahvaltısına devam etti.
Kantine girince bizimkilerin masasına ilerledik. "Günaydın" diyerek masaya oturdum. "Günaydın" dedi Cansu gülümseyerek ama bir anda gülümsemesi durdu.
"Dudağına ne oldu?" diyip Ardil'e döndü. "Sen mi yaptın?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Yoksa siz?" derken bakışları Ardil ile benim aramda gidip geliyordu. Yok artık, neyi kastediyordu?
Ardil gülmeye başlayınca ben utancımdan yerin dibine girmiştim. Bu kız niye her şeyi böyle konulara çekiyordu?
"Hayır tabiki saçmalama" dedim uyararak. Mert de gülmeye başlayınca kızardığıma emindim. "Ne oldu o zaman?" dedi Cansu gülerek.
"Dün" diyip duraksadm. Ardil'e döndüğümde bana bakıyordu, hafifçe başını salladığında derin bir nefes aldım. "Dün üvey babam kafeye geldi" dediğimde ikisinin de bakışları durdu.
"O mu yaptı bunu?" dedi Cansu.
"İyi misin sen?" dedi Mert endişeyle.
"İyiyim, bir şey olmadı, Ardil geldi" dedim Ardil'e dönerek. Gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de aynı şekilde gülümsedim ve diğerlerine döndüm.
"Ben, şey sandm, özür -" derken Cansu, sözünü kestim. "saçmalama özürlük bir şey yok" dedim gülerek.
"Pekâlâ, konuyu kapatalım o zaman" dedi Cansu.
"Akşama boş musunuz?" dedi, Ardil ve bana bakarak. "Ben çalışıyorum" dediğimde "izin alamaz mısın?" dedi Cansu. "Neden?" dedim merakla.
"Bara gitmeyi düşünüyordum" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Bar mı?"
"Evet, dördümüz. Çok eğlencektik" dediğinde Mert'e döndüm. Onun haberi vardı belli ki. Ardil'e döndüğümde "Fark etmez" dedi. Cansu'ya döndüm.
"Ben gerçekten sevmiyorum öyle ortamları" dedim istemediğimi belli ederek. "Hadi ama Dila lütfen" dedi ısrarla. "Siz gitseniz?" dedim belki bir ihtimal kabul eder diye.
"Sensiz tadı çıkmaz"
Derin bir nefes aldım. Acilen hayır demeyi öğrenmem gerekiyordu.
"Pekala, gidelim bakalım" dediğimde "Ya! Birtanesin" dedi sevinçle. Karşılığında sadece gülümsedim.
"Tamamdır, izin al hadi" dediğinde telefonumu çıkarıp patronu aradım. Adı neydi? Adem miydi?
"Buyurun?"
Tanıdık sesle "Sinan?" dedim. Ardil de hemen bana döndü.
"Dila, bir şey mi oldu?" dedi.
"Sen niye açtın telefonu?" dedim merakla.
"Patron yok bugün, ben bakıyorum" dediğinde gülümsedim.
"Ben bugün gelmesem olur mu diyecektim?" dedim.
"Olur da niye?" dedi.
"Gelesim yok, idare edemez misin beni?" dedim. Ardil hâlâ bana bakıyordu.
"Peki tamam olur" dediğinde gülümseyerek "Tamamdır, çok teşekkür ederim Sinan. Kolay gelsin sana" diyip kapattım telefonu.
"Sinan mı?" dedi Cansu.
"Orada çalışan biri" dediğimde "Yakışıklı mı?" dediğinde gözlerimi deviridm.
"Niye tanıştığım herkesi bana ayarlamaya çalışıyorsun?" dedim gülerek. "Yanında birini görmek istiyorum çünkü" dediğinde konuyu kapattım. "İzin aldım, Sinan beni idare edecek" dediğimde Cansu sevinçle gülümsedi. "Tamamdır, akşam 9 da orada oluyoruz o zaman" dediğinde başımı salladım. Gerçekten gitmeye niyetim yoktu ama kıramıyordum.
Çıkışta motorların yanına gelmiştik. Cansu ve Mert binip gitmişti bile. Ardil'e döndüğümde bana bakıyordu.
"Sinan dediğin o çocuk mu?" dediğinde "Evet" dedim. Cidden saatler önce ki konuşmamı mı hatırlıyordu?
"Onunla konuşmamanı söyledim" dediğinde gözlerimi devirdim. "Telefonu açtı Ardil, ne yapabilirim?" dedim. Sesli bir nefes verdi.
"Araştırdım onu, tekin biri değil. Uzak dur ondan" dediğinde başımı salladım. Ardından motora bindik.
Eve geldikten sonra odamda biraz ders notlarımı geçirmiştim. Ardından yemek hazırlamıştım. Fazla konuşmamıştık, konuşacak bir şey bulamıyorduk sanırım. Masayı topladıktan sonra odama çıktım. Ne giyebilirdim ki? Fazla elbisem yoktu?
Karar verdiğim bir elbiseyi aldım ve giydim. Aynada kendime baktığımda inanamadım. Gerçekten güzel olmuştu elbise, sadece fazla kısaydı. Bununla muhtemelen rahatsız olacaktım ama diğer elbiselerim de kısaydı zaten. Ve bunu gerçekten beğenmiştim.
Dalgalı saçlarımı açık bıraktım çünkü sırt bölgesi biraz açıktı, rahat edemezdim. Ardından hafif de makyaj yaptım. Zaten fazla makyaj seven biri değildim.
Son olarak ruj sürdüm. Abartılı olmaması için açık renk rujumu sürmüştüm ama olmamıştı. Ne yani, kırmızı ruj mu sürmem gerekiyordu?
İstemeyerek de olsa kırmızı ruju sürdüm. Gerçekten güzel olmuştu.
"Hadi Dila!"
Aşağıdan duyduğum sesle gözlerimi devirdim. İki dakika bekleyemiyordu.
Hızla odadan çıktım. Yavaşça merdivenleri inmeye başladığımda topuklu ayakkabılarımın çıkardığı ses yankılanıyordu. Merdivenin aşağısındaki Ardil görüş açıma girdi. Üzerinde siyah bir gömlek vardı, kollarını kıvırmış ve birkaç düğmesini açık bırakmıştı. Saçları dağınıktı ve ona ayrı bir hava katmıştı yani gerçekten yakışıklı olmuştu. Bana döndüğünde, inerken beni süzmeye başladı. Baştan aşağı defalarca kez süzdü. En son yanında durduğumda gözlerime baktı. Sertçe yutkundu.
Beğenmiş miydi?
"Nasıl?" dedim merakla.
"Fe-fena değil" dedi. Zor konuşmuştu resmen.
Gözleri dudaklarıma indi.
"Ruj abartı mı olmuş sanki" dedi sessizce. "Bilmiyorum, geç kaldık ama" dediğimde başını sallayarak arkasını döndü ve dışarı çıktı. Peşinden gititğimde motorun yanında durduk. "Bununla motora mı bineceğim?" dedim.
"Yan otur" dediğinde yan bir şekilde arkasına bindim
"Sıkı tutun" dediğinde kollarımı beline doladım. Kasıldığını hissetmiştim. Az sonra motor hareket etti.
Motor durduğunda yavaşça indim. Mert'in motoru da buradaydı. Saçlarımı düzeltip Ardil'e döndüm. Girişe doğru ilerlediğimizde elini belime koyunca ona döndüm.
"Yanımdan ayrılma" dediğinde gözleri dudaklarıma kaymıştı ama hemen geri önüne döndü.
İçeri adım attığımızda müzik sesi gelmeye başladı. Yavaşça yürümeye başladık. Müzik sesi yükseliyordu. Ardil'in belimdeki eli heyecanlanmama neden oluyordu. Umursamamaya çalışarak yürümeye devam ettim. Ortama girdiğimizde fazla kalabalık olduğunu gördüm. Dans eden, pardon neredeyse sevişerek dans eden çiftler, kenarda öpüşenler, kucak kucağa oturanlar, kenarda sadece içki içenler, sarhoş olanlar, yukarı odalara çıkanlar... İğrenç bir ortamdı, neden buraya gelmiştik ki yine?
Daha fazla oyalanmadan bar tezgahının oraya ilerledim. Cansu ve Mert oradaydı. Yanlarına geldiğimizde Ardil belimdeki elini çekti ve Mert ile selamlaştı. Cansu hemen kalkıp "Fıstık gibi olmuşsun" dediğinde onu süzdüm. "Asıl sen ne kadar güzel olduğunun farkında mısın?" dedim gülümseyerek.
"Bugün kesin birilerini bulacaksın " dediğinde gözlerimi devirdim. Vazgeçmeyecekti bana birini bulmaya çalışmaktan.
Ardil'in yanındaki tabureye oturdum ve sahneye döndüm. Cansu ve Mert bir şey içiyordu, muhtemelen alkollüydü. Ardil de kendine bir şey söyleyip bana döndü.
"Bir şey içecek misin?" dediğinde başımı iki yana salladım ama yine de dönüp adama bir şeyler söyledi.
Adam önümüze iki bardak koyduğunda Ardil birini benim önüme itip diğerini eline aldı. "İçmeyeceğimi söylemiştim." dediğimde duyabilmem için kulağıma eğildi biraz. "Alkolsüz" dediğinde gülümsedim. Bunu düşünmesi hoşuma gitmişti. "Teşekkür ederim" dediğimde hafifçe başını salladı ve önüne döndü. Bardağını dudaklarına götürdü ve büyük bir yudum aldı. Ardından ıslanan dudaklarını yaladı. Şu an aşırı çekici duruyordu. Neden onu izlediğimi bilmiyordum. Fark etmiş olacak ki bana döndü. 'Noldu?' dercesine başını iki yana salladığında omuz silktim ve önüme döndüm. Sahneye baktığımda dans edenlere takıldı gözüm. Nasıl herkesin içinde bu kadar rahat olabiliyorlardı?
Bir anda Cansu önüme gelip elimi tutunca ona döndüm.
"Ne olur dans edelim, Mert etmiyor benimle" dediğinde "Hayır, ben etmem" dedim elimi çekerek.
"Bak hem sana birini buluruz. Şuradaki bir çocuk sana bakıp duruyor" dediğinde ben bir şey diyemeden "Hangi çocuk?" diyen Ardil'e döndüm. Kaşlarını çatmış bize bakıyordu.
"Şuradaki" diyip işaret ettiğinde Cansu, ikimiz de oraya baktık. Biri bana bakıyordu. Genç duruyordu, gözgöze gelince göz kırptı ama hemen gözlerimi kaçırdım. "Gözünü siktiğim" diyen Ardil ayağa kalktığında hemen kolunu tuttum. "Bırak saçmalama, boşver" dediğimde "Ne boşveri?" dedi sinirle.
"Ardil lütfen, bırak" dedim ısrarla. Gözleri, kolundaki elime kaydığında hemen elimi çektim. Ardından içinden bir şeyler mırıldanarak yerine oturdu. Cansu hala bana ısrar ediyordu ama net cevabımdan sonra Mert'in yanına gitti.
"Mert lütfen hadi" dediğinde Mert kafasını iki yana salladı.
Cansu "Ben de dans edecek başka birini bulurum o zaman" dediğinde Mert hızla elindeki içkiyi kafasına dikti ve ayağa kalktı. Cansu sırıtarak elini tuttu ve onu sahneye sürükledi. Gülümseyerek onları izliyordum, gerçekten bu kadar iyi olabileceklerini düşünmemiştim.
Gözlerimi etrafta gezdirdiğimde az önceki çocuğun hala bana baktığını fark ettim. Hemen gözlerimi kaçırdım.
İçeceğimi içmeye başladım. Vişneli bir şeydi, gerçekten güzeldi tadı.
Ardil'in telefonu çalınca ona döndüm.
"Dışarıda konuşup geliyorum. Dikkatli ol" dediğinde başımı salladım, hızla dışarı çıktı. İçeceğimden bir yudum daha aldığımda Ardil'in kalktığı yere biri oturdu. Az önceki adam. "Naber?" dedi sırıtarak. Cevap vermedim.
"Eğleniriz diye düşünmüştüm" diyip bana yaklaştığında kendimi geri çektim.
"Saçmalama, git başkasıyla eğlen" dedim sert bir sesle. "Ama ben seninle eğlenmek istiyorum" diyip elini uzattığında ittim.
"Ama ben istemiyorum, defol git şuradan" dediğinde "Neden ama?" diyerek elini koluma koydu ve yukarı doğru çıkmaya başladı. "İstemiyorum" diyip elini ittiğimde bir anda sert bir yumruk yiyerek yere düştü. "Duymadın mı lan siktiğimin piçi" diyen Ardil'e döndüm. Öfkeli gözlerle yerde yatan adama bakıyordu. Adam ayağa kalkmaya çalıştığında korumalar geldi ve adamı götürdü. Ardil hemen yanıma oturup bana döndü. "İyi misin?" dedi endişeli bir şekilde. "İ-iyiym" dedim sessizce.
"Ne diye izin veriyorsun dokunmasına?" dedi kaşlarını çatarak.
"İzin mi veriyorum? Salak mısın sen, istemediğimi söyledim duymadın mı?" dedim bende sinirle.
"İstemiyorum diyince tamam mı dedi sanki? Ne engel olmuyorsun?" diye bağırınca iyice sinirlendim.
"Ne yapacaktım başka? Bekle Ardil'i arayım, o gelip seni bir dövsün mü deseydim?" dediğimde "Vursaydın bari" dedi. "Yumruk mu atıyım ne yapıyım? Benim yumruğumdan etkilenir mi sence o?" dedim sinirle. Sesli bir nefes vererek önüne döndü. Sinirle ayağa kalktığımda tekrar bana döndü. "Nereye?" dedi kaşlarını çatarak.
"Bana bağırmayan adam gibi birinin yanına" diyip arkamı döndüğümde bir anda kolumu tuttu ve kendine çekti beni. Ellerim istemsizce göğüsüne tutunmuştu ve elimin altındaki kasları hissedince sertçe yutkundum. Ama elimi çekmedim.
Yüzü yüzüme çok yakındı.
"Sikik sikik konuşma" dedi dişlerini sıkarak. "Sen de azarlayıp durma o zaman, karşında çocuk yok senin" dedim aynı şekilde. "Çocuk gibi davranıyorsun ama" dediğinde sinirle kolumu çekmeye çalıştım ama izin vermedi.
"Bırak beni" dedim sinirle.
Bir anda diğer elini belime koydu ve beni kendine daha da çekti. Oturduğu için yüzlerimiz çok yakındı.
Belimdeki eli heyecanlanmama neden oluyordu. "Direnme bana" dediğinde "Sen de bağırıp durma o zaman" dedim sinirle. "Gerçekten başkasının yanına mı gidecektin?" dediğinde sinirle güldüm.
"Gitmeme gerek kalmadan birileri gelirdi zaten" dediğimde çenesini sıktığını fark ettim.
"Benim sinirimi bozma" derken kolumdaki eli sıkılaştı.
Elini tutup çekmeye çalıştığımda daha da sıktı. "Canımı yakıyorsun" diye fısıldadığımda eli hemen gevşedi, ama bırakmadı.
"Beni sinirlendirme" dedi sessizce.
"Ne yaparsın? Canımı mı yakacaksın?" dedim bir kaşımı havaya kaldırarak.
"Cık, daha farklı şeyler" dediğinde belimdeki eli sıkılaştı. Ellerim hala göğüsündeydi. Neredeyse yapışmıştık birbirimize. "Ne mesela?" dedim sessizce. Gözleri dudaklarıma indiğinde sertçe yutkundum. "Göstermemi ister misin?" dedi tekrar gözlerime bakarak.
Sessiz kaldım. Nasıl oluyordu bilmiyorum ama beni etkisi altına alabiliyordu kolayca. Ne evet diyebiliyordum ne hayır.
"Daha fazla sessiz kalırsan cevabını beklemeden göstereceğim " dedi dudaklarıma bakarak. İstemsizce dudaklarımı yaladığımda gülümsedi.
"Hem rujun tadını merak ediyorum " diye fısıldadı ve biraz daha yaklaştı. Nefesimi tutmuştum. Kokusu burnuma geliyordu. Belimdeki eli sıkılaştı. Ellerimin altındaki kasların kasıldığını hissettim.
Derin bir nefes verdiğimde gözlerini kırpıştırdı. Sanırım nefesim yüzüne gelmişti. Bir anda burnumun burnuna değmesiyle irkildim. Bu kadar yakın mıydık? Kalbim neden çıkacak gibiydi?
Dudakları dudaklarıma dokunmak üzereyken tekrar gözlerime baktı. Sertçe yutkundum, sesini duyduğuna emindim.
"Neden bu kadar zayıfsın? Seni öpsem engelleyemeyeceksin" diye fısıldadı.
Senin karşında zayıf düşüyorum çünkü.
"Eğer istemezsem öpmeyecek misin?" diye fısıldadım. "Öpmeyeceğm" dedi sessizce. "Peki öpmeni istersem?" dedim. "Öperim" dedi net bir şekilde.
"Peki sen ne istiyorsun?" diye fısıldadığımda biraz sessiz kaldı. Bu sürede dikkatlice gözlerini incelemiştim. Hayran olduğum gözlerini.
"Cevap vermeyecek misin?" dedim sessiz kaldığı için. "Şu an başka şeyler istiyorum" derken belimdeki eli hareket etmişti. Bu huylanmama neden oldu.
Başka şeyler derken umarım düşündüğüm şeyi kastetmiyordur.
"Ne gibi şeyler?" dediğimde gözleri dudaklarıma indi ama tekrar gözlerime çıktı.
"Ortam uygun değil, yukarıda gösterebilirim" dediğinde sertçe yutkundum. Düşündüğüm şeyi kastediyordu.
"Kabul edersem gerçekten yapacak mısın?" dedim merakla.
Yine sessiz kaldı.
"Yapamayacağın şeyler söylüyorsun, amacın beni kışkırtmak mı yoksa başka bir şey mi?" dedim merakla.
"Benim yapamayacağım bir şey yok" dedi beni biraz daha kendine çekerek.
"İstersem yaparım" dediğinde sertçe yutkundum. "Ben istemesem bile mi?" dediğimde eli kalçam ile belim arasındaki boşlukta durdu.
Sessiz kaldı, cevap vermedi.
"Pislik herifin tekisin" diye fısıldadığımda dudakları kıvrıldı.
"Bu pislik heriften etkileniyorsun ama" dediğinde alayla "Hayal dünyan baya genişmiş" dedim. Ondan etkilendiğimin farkındaydım ama bunu itiraf etmeyecektim.
Söylediklerim karşısında dudakları düz bir çizgi halini aldı.
"Beni sinirlendiriyorsun. Ve sinirlendiğimde neler yapacağımı söyledim sana" dedi tehditkar bir ifadeyle.
"Yapsana" dediğimde kaşları çatıldı ve hafifçe gülümsedi.
"Yapamayacağımı mı düşünüyorsun?" dedi. "Hayır, yaparsın. Sadece benden etkilendiğini itiraf etmiş olacaksın" dediğimde gülümsedi.
"Senin hayal dünyanın da benimkinden bir farkı yokmuş. Ben kimseden etkilenmem" dedi gülümseyerek.
"Göreceğiz" dedim alayla.
"Bir şeyi mi bölüyorum?"
Duyduğumuz sesle ikimiz de Mert'e baktık. Cansu'nun koluna girmiş bize bakıyordu. Hemen geri çekildim.
"Cansu sarhoş oldu, gitsek mi?" dediğinde Ardil başını salladı.
Ardından yanıma gelip elini belime koydu ve beni kendine çekti. Çapkınca sırıtarak bana baktı ve yürümeye başladı. Mert'in arkasından onu takip ediyorduk.
Motorların yanına gelince Ardil Mert'in yanına gitti. Cansu ile Mert ilerleyince Ardil de motora bindi.
Ben de sessizce arkasına bindim ve kollarımı karnına sardım.
Motor hareket edince aynadan kendime baktım. Saçlarım uçuşuyordu. Bir süredir kask takmıyordum çünkü saçlarımla rüzgarın dansı hoşuma gidiyordu. Aynada gözüm Ardil'e takıldı. Gözlerini biraz kısmış dikkatle motoru sürüyordu. Aynadan bana baktığında göz göze geldik. Gülümseyerek göz kırptı, gülerek gözlerimi kaçırdım. Göz kırpması gerçekten hoşuma gidiyordu.
Tekrar aynaya baktığımda hala bana baktığını, özellikle saçlarıma baktığını fark ettim. "Kaza yapacaksın" dediğimde "Bana güveniyor musun?" dedi.
Nedenini bilmesem de ona kendimden bile çok güveniyordum.
Gülümseyerek başımı salladığımda o da gülümsedi. Elini karnının üzerindeki elimin üzerine koyup karnına daha da sardı. "sıkı tutun" diyip elini çekti.
Elimi tutmasıyla yine heyecanım artmıştı. Gülümseyerek aynaya döndüm. Yanağımı sırtına yasladım ve aynayı izlemeye başladım. Yani onu.
Fazlasıyla yakışıklıydı. Dikkat çekiciydi. Saçları dağılıyordu rüzgardan, ama yine de yakışıyordu ona. Tekrar aynada gözlerimiz birleştiğinde gülümsedim. Yanağımı sırtından ayırmadan aynadan ona bakmaya devam ettim. Bir süre ikimiz de gözlerimizi çekmedik.
Birbirimizi izliyorduk. Motor biraz daha hızlanınca gözlerimi kapattım ve gülümseyerek rüzgarı hissetmeye başladım. Bir süre sonra gözlerimi açtığımda aynadan Ardil ile göz göze geldik. Beni izliyordu. Ben de onu izlemeye devam ettim. Eve yaklaştığımızda yanağımı sırtından ayırdım. Motor durunca hemen indim ve dağılan saçlarımı düzelttim. Sessizce eve ilerledik. Kapıyı açınca direk odama çıktım. Saat geç olmuştu, yorgundum. Üzerimi değiştirip makyajımı temizledim. Ardından yatağa girdim.
Ardil
Sabah erkenden kalkmıştım. Üzerimi değiştirip aşağı indim. Dila yoktu, sanırım uyanmamıştı. Bugün ben hazırlamaya karar verdim kahvaltıyı. Her gün o uğraşıyordu.
Malzemeleri çıkarıp omlet yapmaya başladım. Nerdeyse yarım saat sonra kahvaltı hazırdı. Dila'yı uyandırmak için odasına çıktım. Bana kalsa kapıyı çalmadan girerdim ama benim hakkımda yanlış şeyler düşünmesini istemiyordum. Zaten henüz hatırlayamamıştı.
Kapıyı tıklattıktan sonra ses gelmedi. Kapıyı yavaşça aralayıp kafamı içeri uzattığımda hala uyuduğunu gördüm. Gülümseyerek yanına yaklaştım ve yatağının kenarına oturdum.
Çok saf, masum bir güzelliği vardı. Şu ana kadar gördüğüm hiçbir kıza benzemiyordu. Başta ondan nefret ediyordum. Çünkü yaptığı affedilir bir şey değildi. Ondan intikam almak için, onun canını yakmak için onu tanıdığımı ona söylememiştim. Ama o gün hatırladığında ve ağlayarak bana anlattığında aslında suçsuz olduğunu fark ettim. Ona söylemek istiyordum tanıdığımı ama daha önce neden söylemediğimi sorup bana kızacaktı. Ve ben ona nedenini söyleyemeyecektim çünkü yaptıklarını hatırlarsa çok üzülecekti, o anı yeniden yaşıyor gibi olacaktı ve ben buna dayanamazdım. Onun canı yanınca benim canım da yanıyordu. Onunla uğraşıyordum, bilerek sinir ediyordum. Özlemiştim çünkü eski bizi. Beni hatırlamasını istiyorum ama hatırladığı zaman daha önce söylemediğim için kızacaktı bana, haklı olarak. Geçen gün en sevdiğim yemeği sorduğunda anladım, benden şüphelendiğini anladım. Yine de doğru cevabı verdim. Bir zamanlar en sevdiğim yemek nohut pilavdı, ama en çok annem yaptığında seviyordum. Onu kaybettikten sonra nohut pilav hiç yemedim, en sevdiğim yemek mantı dedim soranlara.
Her neyse, bir yandan beni hatırlamasını ve eskisi gibi olmamızı istiyorum, ama bir yandan da beni hatırladığında yaptıklarını da hatırlayacağını biliyorum. Bunun için korkuyorum.
Yerinde kıpırdandığında onu izlemeyi bıraktım. "Dila" diye seslendim.
İsmi çok güzeldi, tıpkı kendisi gibi.
Tekrar "Dila" dediğimde homurdanarak garip bir ses çıkardı. Şu an fazla tatlıydı. Elimi yanağına koydum ve yavaşça okşadım. Pürüzsüz ve beyaz bir teni vardı. Saçları koyu kahverengi ama teni beyazdı, bu tezatlık ona ayrı bir güzellik katıyordu.
Elimi yanağından çekerek "Dila" dedim tekrar. Geç kalacaktık, benim umrumda değildi ama onun umrundaydı.
Omzundan yavaşça dürttüğümde bir anda elimi tuttu. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Hala uyuyordu, rüya mı görüyordu?
Elimi kendine çekti ve sıkıca sardı. Elimi çektiği için ona yaklaşmak zorunda kaldım. Gülümseyerek "Dila" dedim daha yüksek bir sesle. Yavaşça gözlerini açtığında gözgöze geldik. Önce ne olduğunu anlayamadı. Bir anda kaşlarını çattı ve başını biraz geri çekti.
"Ne yapıyorsun?" derken fazla tatlı olduğunun farkında mıydı?
"Elimi tutuyorsun" dediğimde anlamayarak elime baktı. Elimi tuttuğunu fark edince hemen bıraktı ve utançla gözlerini kaçırdı. Utanınca ayrı bir tatlı oluyordu.
"Pardon, farkında değildim" dediğinde gülümsedim. "Kahvaltı hazır, geç kalacağız" dediğimde duvardaki saate baktı. Hemen yatakta doğruldu.
Hafif şiş gözleri ve dağınık saçlarıyla bile dünyanın en güzel kızıydı.
"Niye uyandırmadın?" dedi kaşlarını çatarak. "Dakikalardır seni uyandırmaya çalışıyorum. Horlamaktan duymuyorsun ki beni" dediğimde "Ne?" dedi sinirle.
Tabiki horlamıyordu, onu sinir etmek hoşuma gidiyordu sadece.
"Horluyor muyum ben?" dediğinde yataktan kalktım.
"Evet, seni kimse almaz bak" dedim ciddi durmaya çalışarak.
"Horlamıyordum, yalan söyleme. Geçen de aynı şakayı yaptın" dediğinde "Neye inanmak istiyorsan ona inan" diyerek odadan çıktım. Çıktığım an gülmeye başladım. Sabah sabah kaşlarını çatmış bana bakışı, gerçekten çok tatlıydı.
Gülümseyerek mutfağa indim. Biraz sonra o da geldi. Üzerine siyah kot pantolon ve mor bir tişört giymişti. Dalgalı saçlarını açık bırakmıştı.
Yine çok güzeldi.
Masada karşıma oturdu ve çatalını eline aldı. Belli etmeden onu izliyordum.
Bir lokma ağzına attığında yüzünde beğendiğine dair bir ifade oluştu.
Ara sıra bana bakıyordu, gerçekten horlayıp horlamadığını soracaktı, biliyordum. Ne kadar dayanacaktı merak ediyorum. En fazla 1 saat.
Yemek bittikten sonra çatalımı bıraktım. Ben bırakınca o da bıraktı. Bu anı bekliyormuş gibi bana döndü gözleri.
"Horluyor muyum?" dediğinde dayanamayıp güldüm.
"Cevap verdiğim zaman inanmıyorsun ki" dediğimde "Tamam inanacağım, doğruyu söyle, horluyor muyum?" dediğinde bir süre gözlerine baktım. Gözleri çok güzeldi, gördüğüm en güzel kahverengilerdi.
"Hayır" dedim gülümsemeye devam ederek. Rahat bir nefes verdiğinde gülerek odama çıktım. Her gün mutfağı onun toplaması hoşuma gitmiyordu, ona yardım etmek istiyordum ama yanlış anlayabilirdi. Ve bir şeyler hatırlayabilirdi.
Hızla hazırlanıp aşağı indim. Dila yoktu, sanırım hazırlanıyordu. Az sonra aşağı inince hemen evden çıktım. Arkamdan geliyordu. Motorun yanına gelince bindim ve çalıştırdım. Dila hemen arkama bindi ve kollarını karnıma doladı. Onun dokunuşu ile kendimi kaybediyordum. Kalbim hızlı atıyordu. Motoru çalıştırdıktan sonra saçları rüzgarda uçuşmaya başladı.
Gülümseyerek aynadan onu izlemeye başladım. Gözlerini kapatmış rüzgarı hissediyordu. Gözlerini açtığında aynadan gözgzöe geldik. Gülümseyerek göz kırptığımda gülerek gözlerini kaçırdı. Yine utanmıştı. Onun bu hallerini gülerek izliyordum. Bir keresinde bana göz kırptığım zaman hoşuna gittiğini söylemişti, bu yüzden ara sıra bunu yapıyordum ve o da utanıyordu. Tekrar aynaya baktığında göz göze geldik. Gözlerini kaçırmadı, gülümseyerek bana bakıyordu. Ben de kaçırmadım gözlerimi, kaçıramadım. Baktıkça bakasım geliyordu bu güzel gözlere.
Motoru durdurduğumda motordan indi ve saçlarını düzeltmeye başladı. Ben de indim ve yürümeye başladım. Bacakları küçük olduğu için adımları da küçüktü ve bana yaklaşmakta zorlanıyordu. Hızlı hızlı yürümeye çalışıyordu. Bazen bu hali hoşuma gittiği için bilerek biraz hızlı yürüyordum ama bazen de yorulduğunu fark edip yavaşlıyordum. Şimdi de dayanamadım ve adımlarımı yavaşlattım. Rahat bir nefes aldı ve yanımdan yürümeye devam etti. Belli etmeden gülümsedim.
Bizimkilerin olduğu masaya gelince Dila "Günaydın" diyerek yanıma oturdu.
"Günaydın, dün için kusura bakmayın" dedi Cansu ona ve bana bakarak.
"Sorun değil. Ama o kadar içmen iyi değil bence" dedi Dila.
Böyle şeyler pek ona göre değildi. Dün de Cansu'yu kırmak istemediği için gelmişti zaten. Kimseye kolay kolay hayır diyemiyordu. Bu güzel kalbini seviyordum ama bazen kullanılıyordu.
"Siz dün?" diyip devamını getirmedi Mert. Gözleri Dila ve benim aramda gidip geliyordu. Anlamıştım neyi kastettiğini ama Dila anlamadı. Bana bakıp Mert'e döndü.
"Dün ne?" dedi.
"Ben geldiğimde biraz şey yapıyor gibiydiniz" dediğinde ben gülmemek için kendimi tutuyordum.
"Ne yapıyor gibiydik, anlamadım?" dedi Dila şaşkınlıkla. Ya hatırlamıyordu, ya da gerçekten anlamamıştı.
"Öpüşüyor gibiymişsiniz" dedi Cansu dayanamayarak. Belli ki Mert, Cansu'ya da anlatmış.
"Ne?" dedi Dila şaşkınlıkla.
"Ne zaman?" dedi Dila bana dönüp.
"Dün konuşuyorduk ya, şey yapıyorduk" dediğimde kaşlarını çattı, hala anlamıyordu.
"Öpüşüyorduk demeye çalışıyor sanırım" dediğinde gülerek Cansu'ya döndüm.
"Hayır, öyle bir şey yapmadık" dediğimde "Ya ne yapmışız anlamıyorum " dedi Dila şaşkınlıkla. Gülerek ona döndüm.
"Gitmeden önce sen kalkıp gidecektin, bende sana engel oldum. Bir konuşma geçti aramızda, o sırada Mert geldi. Bir şeyi bölmüyorum umarım dediğinde sen de utanarak geri çekildin" diyerek açıklama yaptığımda biraz düşündü. Düşünürken onu yemek istemem normal mi?
"Haaa" diyerek geri çekildi.
"Yani?" dedi Cansu.
"Öpüşme falan yok, biz niye öpüşelim canım? Allah Allah" diyip bana baktığında gülerek onu izliyordum.
"Konuşuyorduk" dedi Dila.
"Ne biliyim öyle yakın görünce" diyince Mert, "Mert!" diye uyardı Dila.
"Öyle bir şey olmadı" dediğinde kızarmaya başlamıştı.
"Tamam canım inandık, kızarma" dedi Cansu gülerek. Dila utanarak gözlerini kaçırdığında gülümseyerek onu izliyordum. Sanırım ömrümün sonuna kadar onu izleyebilirdim.
"Ders başlayacak kalksak mı?" diyip ayağa kalktığında ben de gülerek ayağa kalktım. Bilerek yapmıştı, konuyu kapatmak için. Daha dersin başlamasına vardı. "kalkalım hadi" diyerek Cansu ve Mert de kalktı.
Birlikte sınıfa ilerledik. Ortak dersimiz vardı. Sınıfa girince Mert ve Cansu önden boş bir yere ilerledi, Dila ve ben de arkalarından gittik. Boş yere oturduklarında Dila duvar kenarına geçti. Ben de Dila ve Mert'in arasına oturdum. Dila her zamnaki gibi önceden defterini çıkarıp hazırda beklemeye başladı.
Sınıf gitgide dolmaya başlıyordu. Belli etmeden Dila'ya baktığımda bakışlarının elimde çevirdiğim kalemde olduğunu gördüm. Her kalem çevirdiğimde bakıyordu, hoşuna gidiyordu. Bir keresinde ona öğretmemi istemişti, öğretmiştim ama eli küçük olduğu için yapamamıştı.
Kaleme o kadar odaklandı ki bir anda kalemi bıraktığımda gözlerini kırpıştırdı. Ardından bana baktı. Benim gözlerim zaten ondaydı.
"Bana da göstersene" dedi gülümseyerek. "Daha önce gösterdim zaten" dedim umursamaz olmaya çalışarak.
"Bir daha göstersen" dedi sevimli bir şekilde. Dayanamayıp "Kalem al" dediğimde heyecanla eline kalemi aldı ve tuttuğum gibi tuttu.
"Şöyle" diyerek kalemi yavaş bir şekilde çevirdim. Küçük elinde tuttuğu kalemi aynı şekilde çevirmeyi denedi ama düşürdü. Pes etmeden tekrar denedi. Bir daha, bir daha. Pes etmemesi hoşuma gidiyordu, hırslıydı.
Defalarca denedi, ofluyordu, sıkılmaya başlamıştı ama denemeyi bırakmıyordu. Ben de onu izliyordum.
"Yaptım" dedi heyecanla.
"Evet, aferin" dedim gülümseyerek, eskiden dediğim gibi. Bir anda aklına bir şey gelmiş gibi bana bakmaya devam etti. Hatırladığı anılar arasında bunu da hatırlıyordu, aynı sahnede aynı şeyi söylememden şüphelenmiş olabilirdi ama üstelemedi, önüne döndü.
Tekrar çevirdi kalemi. Yine yaptı. Defalarca denedi, bazen yapıyor, bazen düşürüyordu. Ama her yaptığında heyecanla bana dönüp yaptığını söylüyordu. Ben zaten onu izliyordum, görüyordum yaptığını. Her seferinde sanki ilk defa yapmış gibi heyecanlanması çok tatlıydı. Çocuk gibiydi, ama bu hali hoşuma gidiyordu.
Bir anda elinin üzerine düşen kâğıttan uçak ile duraksadı. Kaşlarını çatarak uçağı aldı ve açtı, içinde bir şey yazıyordu. Kaşlarını çatarak okuduğunda ben de ona yaklaştım. Yazıyı okurken bakışları bana dönmüştü, fazla yakınımdaydı ve sıcak nefesini hissediyordum ama umursamamaya çalıştım. Yazıyı okudum.
Beni özledin mi güzellik?
Bir süredir yoktum, geri döndüm.
Görüşürüz yakında :)
Okuduğum şeyle kaşlarımı çatarak Dila'ya döndüm. O zaten bana bakıyordu.
"Kim bu?" dedi endişeyle. Etrafına bakındığında ben de bakındım.
Sınıfın diğer köşesinde sırıtarak bize bakan Cenk ile göz göze geldi. Sertçe yutkundu. Ardından korkuyla ve endişeyle bana döndü.
Korkma, korkma, bakma şöyle.
"Korkma" dedim sessizce.
"Gitmişti, yoktu uzun zamandır. Ben gittiğini sandım" dediğinde biraz daha yaklaştım ona.
"Normalde korkmuyorum ondan. Ama niye böyle bir şey yazdı?" dedi endişeyle.
"Korkma, sakın korkma. Özellikle yanında ben varken asla korkma" dedim net bir şekilde.
"Sen yokken?" dedi çaresiz bir ifadeyle.
"Ben yokken diye bir şey yok. Ben yanındayım, hep yanındayım. Bundan sonra korkmaman için biraz daha yakın olurum sana, sen rahat ol" dediğimde buruk bir tebessüm etti.
"Teşekkür ederim" dedi içten bir şekilde. Bu şekilde olması benim gülümsememe de neden oldu.
Bir süre sadece gözlerime baktı, gözlerini çekmedi. Gözlerimi beğendiğini biliyordum, bu yüzden bazen dalıp gidiyordu gözlerime, izliyordu. Ben de izlemesine izin veriyordum. Çünkü bu sırada ben de onun gözlerini izliyordum. Hayran olduğum gözlerini...
Derslerden sonra hep kantinde oturmuştuk. Sonrasında Dila kafeye gitti, ben de eve geldim. Biraz ders notlarımı düzenledim. Ardından kendime kahve yaptım, biraz telefonda oyalandım. Dila'nın çıkma saatini bekliyordum. Özlemiştim, fazlasıyla hem de.
Sonunda saat gelince hemen evden çıktım ve kafenin önüne geldim. Motoru kenarda durdurup indim ve motora yaslanıp Dila'nın çıkmasını bekledim.
Az sonra kapı açıldı ve bir kız çıktı. Dila değildi bu. Bir daha kapı açılınca bu sefer Dila ve bir çocuk konuşarak çıktı. Sinan'dı bu. Kaşlarımı çatıp onlara baktım. Bu herifle konuşmaması gerektiğini söylemiştim beni neresiyle dinliyordu bu kız?
Hem de gülerek ne konuşuyor olabilirler?
Daha fazla dayanamayıp yanlarına ilerledim.
Dila beni görünce gülümsemesi durdu. Sinirlendiğimi anlamıştı.
Sinan Dila'ya bakınca Dila, "Ardil" diyerek beni gösterdi. Ardından "Sinan" diyerek onu gösterdi. "Selam" dedi Sinan sırıtarak. Çok gevşek bir tipti. Hiç sevmem. Sadece başımla selam verip Dila'ya döndüm.
"Görüşürüz Sinan, Ardil ile gidiyorum ben" dedi Dila.
"Sevgilin mi?" dediğinde Sinan, sinirden dişlerimi sıktım. Sanane lan?!
"Hayır" dedi Dila. Sesli bir nefes verdim. Evet deseydin ne olurdu sanki?
"Pekâlâ, görüşürüz o zaman" diyip gitti Sinan. Hızla arkamı dönüp motora ilerledim. Yanına gittiğimde Dila kolumdan tutup durdurdu beni.
"Kızdın mı?" dedi çocuk gibi.
"Sana onunla konuşmaman gerektiğini söyledim, sen bir de gülerek birlikte çıkıyorsun onunla" dedim sinirle. Bağırmamaya çalışıyordum çünkü bağırdığım zaman gözleri doluyordu, kıyamıyordum.
"Özür dilerim. Normal konuşuyorduk, o geldi zaten konuşmaya. Hem bana bir zararı yok ki" dedi pişmanlıkla.
"Niye sözümü dinlemiyorsun?" dedim bıkkınlıkla.
"Asıl sen neden bana emir veriyorsun? Kiminle konuşacağımı sana sormayacağım" dedi kaşlarını çatarak. "Haklısın" dedim sessizce ve arkamı döndüm ama tekrar kolumdan tuttu.
"Ardil bana sinirlenip arkanı dönme. Halledelim, öyle gidelim" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Tamam gerekmediği sürece konuşmayacağım onunla" dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Tamam" dediğimde o da gülümsedi.
Bir süre sessizce baktı bana. Ardından "Sarılıyım mı?" dediğinde şaşkınlıkla gülümsedim. Böyle sorması hoşuma gidiyordu. Hem sarılmak istiyordu hem çekiniyordu, hem de tepkimden korkuyordu. Gülümseyerek ona yaklaştığımda kollarını boynuma doladı. Belinden tutarak sımsıkı sarıldım ona. Belli etmeden saçlarını kokladım, özlemiştim.
Biraz sonra gülümseyerek geri çekildi. Bakışlarım gülüşüne kaydı ama tekrar gözlerine baktım.
"Gidelim mi?" dediğinde başımı sallayarak motora bindim. O da arkama bindi ve kollarını karnıma doladı.
Ardından yanağını sırtıma yasladı. Aynadan onu izleyerek motoru sürdüm.
Eve gelince hemen odasına çıktı. Genelde odasına çıkıp yatıyordu hemen. Yorgun oluyordu. Böyle yorulmasını istemiyordum, benim evimde kalmasını söylemiştim ama kabul etmemişti. Ben de şüphelenmesin diye ısrar edemedim. Yine de istediği zaman tabi ki kapım açık ona.
Dila
Bugün dersler sıkıcıydı biraz. Açıkçası kafede çalışmak beni biraz yoruyordu. İzinli günüm de olmadığı için malesef her gün çalışıyordum ve derslere pek zamanım kalmıyordu. Yine de bir süre daha dayanmak zorundaydım.
Cansu ile birlikte tuvalete gittiğimizde Ardil ve Mert bizi kantinde bekleyeceklerdi. Tuvalete girdikten sonra Cansu'nun makyajını tazelemesini beklemeye başladım.
"Kızım zaten güzelsin niye bunları sürüyorsun ki?" dediğimde elindeki rujla aynadan bana baktı.
"Güzel olduğumu biliyorum, ama bakımlıyım da" dediğinde gözlerimi devirdim. "Buna bakım denmiyor bence. Bakım yapacaksan maske falan yap arada. Makyajın amacı ne hiç anlamıyorum" dediğimde malzemelerini çantasına koyup bana döndü.
"Makyajı sevgilime kendimi beğendirmek için yapıyorum. Evet ondan önce de yapıyordum çünkü güzel görünmeyi seviyorum. Ama bu aralar sevgilim olduğu için daha fazla önem veriyorum" dediğinde cevap vermedim.
Bence makyaj saçmaydı. Özellikle sevgiline kendini beğendirmek için yapmak daha saçma. Eğer seni biri sevecekse doğal güzelliğinle sevmeli, bu şekilde güzel bulmalıydı. Makyaj saçma geliyor bana. Yine de Cansu'ya bir şey söylemedim. Herkesin kendi fikri sonuçta.
Tuvaletten çıktığımızda bir anda ikimizin de omzuna atılan kollarla korkumdan yerimden sıçradım.
"Naber fıstıklar?" dediğinde iğrenerek Cenk'e döndüm.
"Çek şu elini " diyerek kolunu omzundan itince Cansu, bende aynı şeyi yaptım ve bir adım geri gittim.
"Sana gelmedim, senin sahibin var" dedi Cansu'ya. Ardından bana dönerek "Ama senin yok" dedi sırıtarak.
"Ne sahibi lan? Mal mıyız biz? Sevgilim o benim" diye savunma yaptı Cansu ama Cenk onu duymazlıktan geldi.
"Bir şeyler yapmaya ne dersin?" diyip bana doğru adım attığında geri gittim.
"Hayır derim. Uzak dur" dedim mesafeli bir sesle.
"Sen korkuyor musun ya benden?" dedi keyifle. Tabi ki korkuyordum ama ondan değil, erkeklerden. Malum üvey babam sayesinde bir travmam vardı. Erkeklere güvenemiyordum ve korkuyordum.
"Ne korkacağım be senden?" dedim korkumu belli etmemeye çalışarak. Her ne kadar korkarsan kork, karşındakine bunu belli etme. Bunu da Ardil'den öğrendim.
"Hiç öyle görünmüyor" diye sırıttığında Cansu onu hafifçe itti ve kolumdan tuttu. "Gidelim" diyerek yürümeye başladığında Cenk kolumdan tuttu ve beni durdurdu. Ben durunca Cansu da durdu. Cebimdeki telefon titriyordu, biri arıyordu ama açamazdım şu an.
"Sen git, o kalacak" diyerek bana baktığında "Kim kalıyor ya?" dedim sert bir şekilde.
"Sen kalıyorsun. Sana, seninle eğleneceğimizi söylemiştim demi. Hem merak etme, bir kereden sonra sen kendin geleceksin bana" diyerek üstüme yürümeye başladığında "Kimle eğleniyorsun lan sen hayırdır?" diyen Ardil omuzlarından itti onu. Mert de gelmişti. Ardil sinirli bir şekilde önüme geçti. "Sanane?" dedi Cenk alayla.
"Lan Siktirtme bana belanı, siktir git şuradan" diyerek üzerine yürüdüğünde Ardil, kolundan tuttum. Duraksadı ama yine de bana dönmedi.
Cenk bana döndüğünde Ardil daha da önüme geçerek beni görmesini engelledi. "Görüşeceğiz" diyerek sırıtarak arkasını döndüğünde "Lan siktir git" diye üstüne yürüyen Ardil'in elinden tutarak durdurdum onu. Arkasından bakıp bana döndü. Hala elini tutuyordum.
"Sen ne konuşuyorsun bu şerefsizle?!" dedi sinirle bana dönerek.
"Ne konuşacağım ben onunla ya? Zorla geldi" dedim bende aynı şekilde.
"Arasana beni. Ya da kov yanından, bir şey yap" dedi. Hala sinirliydi ve sinirini benden çıkarıyordu.
"O gitmeye çalıştı ama Cenk izin vermedi Ardil, zorla kolundan tuttu kızın " diyerek açıklama yaptığında Cansu, Ardil ona bakıp tekrar bana döndü. Gözlerim dolmuştu, sinirden mi yoksa bana bağırmasından mı bilmiyorum. Elini bırakıp arkamı döneceğim sırada elindeki elimi daha sıkı tuttu ve beni kendine çekti.
"Nereye?" dedi dişlerinin arasından eğilerek. "Sanane? Çok mu umrunda?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Sen her kızdığımda böyle gidecek misin?" dedi sinirle karışık merakla.
"Sen her yanlış anladığında veya birine sinirlendiğinde bana bağıracak mısın?" dedim. Eli hala elimi tutuyordu. Üzerime eğildiği için nefesi hafifçe vuruyordu yüzüme. "5 dakikaya gelin, biz dışarıdayız" diyen Mert'e ikimiz de dönmedik. Ama Cansu ile birlikte gittiler.
"Sana bağırdım diye ağlayacak mısın?" dedi kaşlarını çatarak. Başımı iki yana sallayarak geri çekilmeye çalıştığımda beni daha da kendine çekti. Diğer elini belime koyarak gitmemi engelledi.
"Konuşuyoruz, gitme" dedi sinirle.
"Anlamıyorsun" dedim sessizce kafamı iki yana sallayarak.
"Neyi?" dedi merakla.
Başımı iki yana salladığımda biraz daha eğildi. "Söyle, neyi?" dedi.
"Korkuyorum " dediğimde kaşları anlamayarak çatıldı.
"Ne?" dedi. "Korkuyorum" diye tekrarladığımda "Neyden? Benden mi?" dedi şaşkınlıkla. Bunu beklemiyordu.
"Senden, herkesten. Anlamıyorsun, anlayamazsın çünkü benim yaşadıklarımı yaşamadın. Umarım yaşamazsın, umarım kimse yaşamaz. Ama korkuyorum, tamam mı? Erkeklerden korkuyorum. Bana bağıranlardan korkuyorum, biri kolumu tuttuğunda korkuyorum, konuşmaya bile korkuyorum. Herkesi o adam gibi sanıyorum, bağırman bile beni korkutuyor " dediğimde gözümden bir damla daha yaş aktı.
Şaşkınlıkla beni dinlemişti. Sustuğumda hızla sırtımı duvara yasladı ve üzerime eğildi. Elleri hala elimi ve belimi tutuyordu.
Elimdeki elini çekerek aniden yüzüme yaklaştırdığında refleks olarak gözlerimi kapatıp yana yüzümü çevirdiğimde eli duraksadı. Yavaşça çeneme dokunduğunda gözlerimi açtım. Yüzümü kendine çevirdi. Ardından gözyaşımı sildi hafif dokunuşuyla. Eli çenemde durdu.
"Benden korkma" dedi sessizce.
"Senden değl, genel olarak korkuyorum. Sana özel değil" dedim. Yanlış anlamasını istemiyordum.
"Beni genellerle bir arada tutma. Diğerleri sikimde değil, ama benden korkma." dediğinde gözyaşlarım akmasın diye zorluyordum.
"Bana sürekli bağırıyorsun. Anlamıyorum, hem senden korkuyorum, hem de senin yanında güvende hissediyorum. Bana ne yapıyorsun?" diye fısıldadığımda dudağının sağ tarafı kıvrıldı.
"Benim yanımda hep güvende hisset. Benden korkma, sakın. Bağırıyorsam senin için, korktuğum için. Başka bir şeyden değil, sana asla vurmam, saçının teline zarar vermem" derken çenemdeki eli hafifçe okşuyordu yüzümü.
"Biliyorum. Neden bilmiyorum, ama bu konuda sana güveniyorum" dediğimde tebessüm etti.
"Her konuda bana güvenebilirsin" dedi sessizce. "Onun için henüz erken" dedim gülerek.
"O şerefsiz bir şey yaptı mı?" dediğinde başımı iki yana salladım.
"Yapamaz zaten" diye fısıldadında eli yanağıma çıktı. Bana biraz daha mı yaklaşıyordu, bana mı öyle geliyordu?
Nefesini hissediyordum, kokusunu duyuyordum. Dokunuşu ile içim kıpır kıpır oluyordu. Daha önce kimseye böyle yakın olmadığımdan kaynaklıydı bence.
Burnu burnuma değdiğinde nefesimi tuttum. Heyecandan kalbim çıkmak üzereydi.
Bakışları dudaklarıma indiğinde ben de dudaklarına baktım. Çok güzeldi, öpesim gelmişti. Saçmalama Dila!
Nefesi nefesime karışmaya başladı.
Dudakları dudaklarıma dokunmak üzereyken gözlerim kapanmaya başlamıştı ki duyduğum telefon sesiyle geri açtım. Ardil'in telefonu çalıyordu.
"Siktir!" diye fısıldadığında gülümsedim. "Gülme!" diyerek geri çekildi ve açtı telefonu. "Eğer geçerli bir neden için aramıyorsan kaç Mert, yoksa kardeşim demem, sikerim seni!" dediğinde sinirli bir şekilde, gülerek onu izliyordum.
Az önce beni öpemediği için mi sinirlenmişti o?
Telefonu kapatıp bana döndüğünde güldüğümü gördü. "Gülme!" dediğinde gülüşümü durdurmaya çalıştım ama olmadı. Bakışları gülüşüme indiğinde "Ya da gül" dedi sessice. Duyduğum şeyle gülüşüm, gülümsemeye dönüştüğünde gözlerime çıktı gözleri.
"Bizi bekliyorlar" dediğinde başımı salladım ve birlikte dışarı çıktık.
Yanlarına gittiğimizde Ardil kaşlarını çatarak Mert'e baktı. "Bekleyemedin mi iki dakka?" dedi sinirle. Yine gülmeye başlamıştım. "Abicim beş dakika dedim, beş dakika oldu. Ne yapıyordunuz anlamadım ki?" dedi ikimize bakarak. Cansu çaktırmadan sorduğunda 'Sonra' dedim ağzımı oynatarak.
"Sanane lan ne yaptığımızdan!" dedi Ardil sinirle.
"Sen yine dellenmişsin belli, bulaşamam sana" diyip motoruna ilerledi.
"Bir şeyler yapalım diyecektik ama Dila çalışıyor sanırım" diyip bana döndü.
"Evet, ama siz yapın isterseniz" dediğimde "Hayır, başka zaman yaparız boşver" diyerek Mert'in arkasına bindi Cansu. "Görüşürüz" dediler ve ilerlediler. Ardil'e döndüğümde bana bakıyordu. "Geç kaldım, gidiyorum ben de" dediğimde başını salladı.
"Konuşma özürlü falan mısın?" dediğimde anlamayarak kaşlarını çattı.
"Ne iyi geceler dediğime cevap verirsin, ne teşekkür ettiğimde rica ederim dersin, ne bir şey dediğimde tamam bile demezsin. Sebebi ne?" dedim merakla.
Kaşlarını çatıp bir süre sessiz kaldı.
"Demek zorunda mıyım?" dediğinde gözlerimi devirdim. Neye uğraşıyorsam? Ardil işte, ne bekliyorum.
"Haklısın " diyip arkamı dönmüştüm ki kolumdan tuttu.
"Ne oldu?" dedi merakla.
"Bir şey olmadı" dedim normal bir şekilde. "Kızdın mı?" dediğinde "Niye kızıyım? Haklısın. Bundan sonra ben de aynı şekilde konuşurum olur biter " dediğimde bir süre yüzüme baktıktan sonra kolumu bıraktı.
"Akşam alırım" dediğinde başımı sallayıp arkamı döndüm ve bahçeden çıktım. Madem o cevap vermek zorunda değildi, ben de bir şey söylemek zorunda değildim o zaman. Bir süre ona, onun bana davrandığı gibi davranacaktım.
Kafe bugün biraz daha fazla yoğundu. Açıkçası yorulmuştum. Daha çıkmama birkaç saat vardı ama okulla birlikte fazla yoruluyordum. Adem bey ile konuşup hafta sonu için izin ayarlayacaktım. Hafta sonunu da buraya ayırırsam hem derslerime vakit bulamam, hem de bizimkilerle vakit geçiremem.
Kafe biraz boşaldığında Adem bey ile kısa bir konuşma yaptım. Kabul etti, hafta sonları çalışmayacaktım. Tabi ki maaşım da ona göre ayarlanacaktı.
Çıkmama çok az kalmıştı. Kafede de fazla kişi kalmamıştı zaten. Garsonu çağıran bir masaya ilerlediğimde gördüğüm kişiyle sertçe yutkundum.
"Cenk?" dediğimde sırıtarak bana bakıyordu. "Burada çalıştığını duydum. Konuşuruz dedim" dediğinde "Konuşmayacağım seninle bir şey" diyip ilerleyecektim ki "Siparişimi almayacak mısın?" demesiyle duraksadım. Sinirle bir nefes verip "Ne istiyorsun?" dedim bıkkınlıkla. "Seni" dediğinde arkama bakmadan kasanın yanına gittim. Çıkışta belli ki beni rahat bırakmayacaktı. Ardil'e haber vermek için telefonumu çıkardığım sırada bir masanın garsonu çağırmasıyla etrafıma baktım. Herkes doluydu, benim gitmem gerekiyordu. Telefonu tekrar cebime koyup masaya ilerledim. Siparişi hallettikten sonra herkes gitmişti. Cenk de dahil.
Soyunma odasına girip hazırlandıktan sonra dışarı çıktım.
Kimse yoktu. Ardil'i aradım ama açmadı.
Geç mi kalmıştı? Ama geleceğini söylemişti, gelirdi.
Beklemek için kaldırımın kenarına ilerlediğimde bir anda biri kolumu tutunca korkuyla ona döndüm.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |