11. Bölüm

11. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

"Cenk? Ne yapıyorsun bırak" dedim sertçe. "Biraz konuşsak mı seninle ya" dedi eğlenerek. Bir yandan da beni sürüklemeye çalışıyordu. Gücüm yetmiyordu malesef.

"Bırak beni" dedim tekrar ama dinlemedi beni. Zorla sürüklüyordu. Bağıracaktım ama etrafta kimse yoktu. Allah kahretsin!

 

Bir duvarın dibine geldiğimizde beni bir anda yere fırlatınca düştüm. Ellerim acımıştı. Üzerime yürüdüğünde geri geri sürünmeye başladım. Gözlerim dolmuştu.

"Cenk bırak gidiyim, saçmalıyorsun" dedim ağlamaklı bir sesle. Korkuyordum. Ardil neredesin Ardil?!

 

"Biraz eğlenelim gidersin" diyip yanımda diz çöktü. elini yüzüme koyduğunda yüzümü geri çektim. "Şşt rahat dur" diyerek tekrar elini yanağıma koydu. Gözyaşlarımı tutamıyordum artık.

 

Bir anda geri çekilip yere düşürüldü biri tarafından. "Kime dokunuyorsun lan sen siktiğimin bebesi!" dedi sinirle Ardil. Gelmişti. Biliyordum geleceğini.

 

"Elini kırar götüne sokarım lan senin!" diyerek bir yumruk daha attı yerdeki Cenk'e. İnleyerek burnunu tuttu. Ardil yakasından tutarak üzerine eğildi ve bir de kafa attı. "Bir daha bu kıza yaklaşırsan seni öldürüm piç! Duydun mu?!" dediğinde "Ardil" dedim sessizce. Bana döndüğünde "Yeter tamam" dedim sessizce. Sesim çıkmıyordu sanki daha fazla. Hızla onu bırakıp yanıma geldi. Yanıma diz çöktü ve yüzüme, üzerime baktı. "İyi misin? Bir şey yaptı mı?" dedi endişeyle. Başımı iki yana salladığımda göz yaşlarımı tutmaya çalıştım.

 

Kolumdan tutup ayağa kaldırdığında hissettiğim acıyla inledim. "Ne oldu?" dedi endişeyle. "Ayağımı burktum sanırım" dedim yüzümü buruşturarak. Düştüğümde olmuştu sanırım. Bir anda kolları belim ve bacaklarımın altından geçerek beni kucağına aldığında kollarımı istemsizce boynuna doladım. Bunu beklemiyordum . Bu kadar yakın olmamız kalbimi hızlandırsa da önemesememeye çalıştım. Biraz yürüdükten sonra motorun yanına gelmiştik. Beni motora yan oturtup önümde eğildi. Bileğime dokunduğunda acıyla gözlerimi kapattım. "Hastaneye gidelim mi?" dedi endişeyle.

"Hayır, burktum sadece" dediğimde ayağa kalkıp bana yaklaştı.

 

"Niye beni beklemedin?" dediğinde gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Uzanıp sileceği sırada elini tuttum ve ittim yavaşça. Gözlerimi kaçırdım ondan.

 

"Bu durumda bile sinirini benden çıkarıp bana kızıyorsun ya, sana bir şey demiyorum" derken sesimin titremesine engel olamadım. Derin bir nefes alıp daha da yaklaştı bana. Ellerini yanaklarıma koyup gözyaşımı sildi, ama ellerini geri çekmedi. "Korktuğum için" dediğinde yüzümü çekmeye çalıştım ama izin vermedi. "Korktuğun için mi beni daha da korkutuyorsun? Anlamıyorum, bir yandan beni kurtardığın için seviniyorum, bir yandan da bana yine bağıracağını bildiğim için korkuyorum" dedim sessizce.

 

"Benden korkma" dediğine hızla "O zaman korkutma" dedim. "Bunlardan korktuğumu söyledim ama sen hala aynı şeyi yapıyorsun. Sonra da senden korkmamam gerektiğini söylüyorsun " dediğimde derin bir nefes aldı.

"Benden korkma. Ben böyleyim, buyum. Sana kızıyorsam senin için, bağırıyorsam senin için" dediğinde bir şey söylemedim.

"Korktun mu ondan?" dediğinde "Hayır" dedim sakin bir şekilde.

"Geleceğini biliyordum " dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı.

"Hep gelirim. Sana bir şey yapamaz, izin vermem" dediğinde "Biliyorum " dedim hafifçe gülümseyerek. Ama bu, buruk bir gülümsemeydi.

 

Bir anda dayanamayıp kollarımı boynuna doladığımda elleri hemen belimdeki yerini aldı ve sımsıkı sarıldı bana. Kokusunu içime çektim ve daha da rahatladım.

"Teşekkür ederim" diye fısıldadım kulağına. Gülümsediğini hissettim ama cevap vermedi. Geri çekildiğimde eli yanağıma gitti yine. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp alnını alnıma yasladı. Heyecanlandığımı belli etmemeye çalıştım.

 

"Niye aradığımda açmadın?" dedim sessizce. "Motordaydım. Geç çıktım evden, farkında değildim saatin" dediğinde hafifçe başımı salladım. Konuşurken nefesi dudaklarıma çarpıyordu ve bu ben de istememem gereken istekler uyandırıyordu.

 

"Sana dokundu mu?" dediğinde başımı iki yana salladım. Gülümsediğinde gözlerim yine gamzesine kaydı. Çok yakınımdaydı ve onu öpmem için zorluyordu sanki. Bu sefer kalbimin sesini dinledim ve uzun zamandır istediğim şeyi söyledim.

"Bir şey isteyebilir miyim?" dedim gözlerine bakarak.

"İste" dedi sessizce. "Gamzenden öpebilir miyim?" dediğimde şaşkınlık ve sevinçle karışık gülümsemesi arttı.

 

"Neden?" dediğinde "Kendime bir söz vermiştim" dediğimde kaşları merakla çatıldı. "Gamzenden öpecektim. Zamanını bilmiyordum ama bir gün yapacaktım bunu" dediğimde gülümsedi. "İzin vereceğimi nereden biliyorsun?" dedi sırıtmaya devam ederek. "İzin vermesen de zorla öperim" dediğimde kaşları yukarı kalktı.

"Bak sen" dedi alayla.

"Öpebilir miyim?" dedim tekrardan.

Hafifçe başını salladığında gözlerim gamzesine indi.

 

Şu an çok güzeldi. Ellerimi yanaklarına koyduğumda yüzünün sıcaklığını hissettim. Nasıl sürekli sıcak oluyordu teni? Sanki sürekli ona dokunmam için sıcaktı.

 

Aradaki kısa mesafeyi kapatıp dudaklarımı gamzesinin üzerine dokundurduğumda gözlerim istemsizce kapandı. Kalbim hızlandı.

Yumuşak bir öpücük bırakıp hafifçe geri çekildim. Gülümseyerek bana bakıyordu, ben de ona. Ellerim hala yanaklarındaydı ve hafif çıkan sakalları elime batıyordu. Elimi hafifçe sakalında gezdirdiğimde hoşuma gitmişti. Ama daha fazla kendimi kaptırmamak için ona döndüm. Gülümseyerek beni izliyordu. "Gidelim mi?" dediğimde başını salladı ve elimi çektim yüzünden. Önüme bindiğinde kollarımı beline doladım ve yanağımı sırtına yasladım.

 

Motor durunca zor da olsa indim ama adım atmam kolay olmayacaktı. Bir anda belimden tuttu, bir kolumun da altına girdi. Bunun için fazlasıyla eğilmesi gerekiyordu.

 

Yakınlığımızı önemsemeden yürümeye çalıştım. Kapıya gelince belimdeki elini çekti ve kapıyı açtı. Ardından içeri girmeme yardım etti. Salona geldikten sonra beni koltuğa oturttu ve gitti.

Birkaç dakika sonra elinde bir kremle geldi yanıma. Önümde dizlerinin üzerine çöktüğünde "Ben hallederdim" dedim. Bu kadar yardımcı olmasına gerek yoktu.

"Yaparım ben" diyip burkulan ayağımı dizinin üzerine koydu. Kremi yavaşça bileğime sürmeye başladığında heyecan yine vücudumu sarmıştı.

 

Hafif dokunuşlarla kremi sürdükten sonra bacağımı yavaşça yere bıraktı. Ardından kalkıp yanıma oturdu.

Sessizce oturmaya devam etti. Bir şey söyleyecek gibiydi ama söylemekte mi kararsızdı yoksa nasıl söyleyeceğini mi düşünüyordu anlamamıştım.

Daha fazla dayanamayıp "Bir şey mi oldu?" dediğimde bana döndü.

"Niye?" dedi. Hayır demedi, demek ki bir şey söyleyecek.

 

"Bilmiyorum, bir şey söyleyecek gibisin " dedim. "Aslında hafta sonu izin alabilirsen seni bir yere götürecektim" dediğinde şaşkınlıkla gülümsedim.

"İzinliyim zaten, hafta sonları çalışmayacağım artık. Adem Bey ile konuştum" dedim gülümseyerek. Bir yere mi götürecekti beni?

 

"Adem kim?" diyerek kaşlarını çattığında "Kafenin sahibi" dedim.

"Sen niye onunla konuşuyorsun?" dediğinde bıkkınlıkla gözlerimi devirdim. "İzin almam için onunla konuşmam gerekiyor ya" dediğimde sessiz kaldı. "Neyse" dedi.

"Gidemeyiz zaten. Ayağının üzerine basmaman gerekiyor" dediğinde "Ne? Hayır ben çok iyiyim. Nereye götürecektin beni?" dedim heyecanla.

"Bizimkilerle tanışmak istiyordun" dediğinde "Sizinkiler?" dedim merakla.

"Uyuşturucu işinde olanlar. Görmek istediğini söylemiştin" dediğinde heyecanla yerimde doğruldum.

 

"Sen ciddi misin? Götürecek misin?" dedim. "Götürecektim ama haftaya artık. Ayağın iyi değil" dediğinde itiraz ettim.

"Hayır hayır, benim ayağım çok iyi yürüyebiliyorum bile. Bak" diyerek ayağa kalktığımda acıyla inledim. Kolumdan tutup beni koltuğa çektiğinde hemen dibine düştüm. Sırtım kanepeye yaslandığı için üzerime eğildi.

"Salak mısn ?" dedi sinirle.

"Ya tamam sadece iyi olduğumu göstermek istemiştim " dedim kısık bir sesle.

"Haftaya götürürüm" dediğinde "Hayır Ardil lütfen. Götür bu hafta lütfen " diye yalvardım resmen.

"Gerçekten olmaz. Ayağının üzerinde duramıyorsun" dediğinde "Duruyorum" dedim inat ederek. Başını iki yana salladığında oflayarak yüzümü çevirdim.

 

Sıcacık parmaklarıyla çenemi tutup yüzümü kendine çevirerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Böyle dokunması ve nefesini hissetmem kalbimin hızlanmasına neden oldu.

"Senin için söylüyorum" dedi sakin bir sesle. "Ben iyiyim. Gerçekten iyiyim. Gidelim lütfen" dedim ısrar ederek.

Biraz gözlerime baktı. "Yarın olmaz. Ama pazar ayağın iyi olursa götürürüm. Tek bir acı bile hissetmezsen" dediğinde sevinçle ellerimi yanaklarına koydum.

"Ya teşekkür ederim!" diyerek hızla yanağına bir öpücük kondurup geri çekildiğimde ne yaptığımın farkına biraz geç vardım. Ellerimi yüzünden çekemiyordum. "Ben" dedim şaşkınlıkla. O da şaşırmıştı belli ki. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı, biraz daha yaklaşıp alnını alnıma yasladı. "Niye öptün?" dedi gülerek. Hesap sorar gibi değildi, kızmamıştı.

"Bilmiyorum, bir an, heyecandan şey oldu " dediğimde gülmeye devam etti. Ellerimi neden hala yüzünden çekmediğimi bilmiyordum ama çekmeye de niyetim yoktu. Elimin altındaki sakallarını hafifçe okşamaya başladım. Bunu neden yaptığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Sadece hoşuma gidiyordu.

Gülümseyerek gözlerine baktığım sırada bir anda bir anı belirdi zihnimde.

 

"Benim neden gamzelerim yok?" dedim huysuz bir şekilde.

"Herkesin gamzesi olmaz" dediğinde "Ama senin var. Ve çok güzeller" dedim hayranlıkla. "Olsun, sen gamzen olmadan da çok güzelsin" dediğinde gülümsedim.

"Gerçekten mi?" dediğimde o da gülümsedi. "Gerçekten"

"Gamzeni öpebilir miyim?" dediğimde şaşkınlık ve sevinçle karışık gülümsedi.

Yavaşça başını salladığında gülümseyerek ona yaklaştım. Ellerimi yanaklarına koydum ve gamzesine bir öpücük kondurdum. Çok güzel bir histi.

 

"Dila?"

Duyduğum sesle Ardil'e döndüm.

"İyi misin?" dedi endişeyle.

"İyiyim" dedim şaşkınlıkla. Onunla bu kadar benzemesi tesadüf müydü? Biliyorum bir daha sorgulamayacaktım ama bu kadarı tesadüf olamaz gibi geliyordu. Neyse, şimdi sırası değil.

 

"Bir şey mi hatırladın?" dediğinde başımı salladım. "Ne?" dediğinde "Boşver önemsiz bir şey" dedim gözlerine bakarak. Tekrar soracak gibi olduysa da sormadı. "Ben yatıyorum" dedim ellerimi yanaklarından çekerek. Başını sallayarak ayağa kalktı. Ben de kalktığımda acıyla gözlerimi yumdum. "Dikkat etsene" dediğinde bıkkınlıkla ofladım. Alışıyordum artık.

 

Bir anda beni kucağına aldığında "Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Yürüyemiyorsun" dediğinde cevap vermedim. Beni yavaşça odama çıkardı. Hiç zorlanmıyordu sanki.

Odama girince yavaşça yatağıma yatırdı. Ellerimi boynundan çekerken yakınlığımız nefesimi tutmama neden oldu. Geri çekildiğinde "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. Başını sallayarak odadan çıktı. Bu gece ona iyi geceler dememiştim. Aslında söylemiştim sessizce, sadece o bilmiyordu.

 

"Dila!"

"Dila hadi"

Duyduğum seslerle yavaşça gözlerimi araladım. Ardil yatağımın kenarına oturmuş bana bakıyordu.

"Sonunda" dedi bıkkınlıkla.

"Ne oluyor?" dedim yatakta hafifçe doğrularak. "saat 12 oldu" dediğinde "Yani?" dedim. Uykumu bölecek kadar önemli ne vardı?

"Geç oldu artık" dedi.

"Uykumu bölmenin sebebi bu mu?" dediğimde güldü ama neye güldüğünü anlamadım.

"Evet. Hem Cansu plan falan yapmış, seni uyandırmamı söylemiş. Sonra onun çenesini çekemem" dediğinde hafifçe gülümsedim.

"Haklısın ama uykum var" diyerek tekrar başımı yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Güldüğünü duydum.

"Kahvaltı hazır hadi " dediğinde gözlerimi açmadan "Tamam sen yap" dedim. "Dila kalkmazsan su dökerim" dediğinde umursamadım. Bunu yapmayacağını biliyordum.

 

"İnanmıyor musun?" dediğinde "Hı hı" dedim sadece. Az sonra yataktan kalktığını hissettim. Sonunda, uyumak istiyorum. Az sonra bir anda yüzüme dökülen suyla yatakta doğruldum hızla. "Ne yapıyorsun sen?" dedim sinirle Ardil'e. "Sana su dökerim demiştim" dediğinde "Çocuk musun Ardil ?" dedim. Sabah sabah sinirlendiriyordu. Bir insan böyle uyandırılır mı?

 

"Asıl sen çocuk musun? Kalk artık" dediğinde gözlerimi devirerek yataktan kalktım. Yanından geçeceğim sırada kolumdan tuttu. "Ne oldu? Kızdın mı yine?" dediğinde "Sence?" dedim ters bir ifadeyle. "Abartma, alt tarafı su döktüm" dediğinde "Gerçekten inanılmazsın" dedim ve banyoya gittim.

Sanırım ayağım iyileşmişti. Hafif bir sızı vardı ama geçerdi.

 

Üzerimi değiştirip mutfağa indiğimde Ardil beni bekliyordu. Masaya karşısına oturdum ve yemeye başladım.

Bana baktığını fark ettiğimde "Ne oldu?" dedim. "Hala sinirli misin onu anlamaya çalışıyorum" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Ben sana hep sinirliyim. Beni sürekli sinir ettiğin için" dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı. "Cansu ve Mert geliyor birazdan" dediğinde başımı salladım ve yemeye devam ettim.

 

Omlet gerçekten çok güzeldi. Daha önce yaptığında da güzel yapmıştı.

"Sana omlet yapmayı kim öğretti?" dedim merakla. "Niye?" dedi. "Çok güzel yapıyorsun" dediğimde gülümsedi.

"Birinden almıştım tarifi" dediğinde meraklandım. "Kimden?"

"Demiştim ya, bir kız vardı. Ondan almıştım tarifi" dediğinde bir süre sadece gözlerine baktım. Bu kız kimdi? Eski sevgilisi değil. Kim o zaman?

 

"Kim bu kız? Sürekli adı geçiyor?" dedim merakla. "Niye sordun?" dediğinde "Merak ettim" dedim. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Benim için önemli biri" dedi. "Biri? Hala mı?" dedim.

Cevabı merak ediyordum, neden bilmiyorum ama umrumdaydı.

Sessizce gözlerime bakmaya devam etti.

"Çok soru soruyorsun" dedi gülerek ve ayağa kalktı.

"Sen de işine gelmeyince kaçıyorsun" dediğimde bir kaşını havaya kaldırdı.

"Kaçmıyorum. Bilmen gerektiği zaman söylerim" dediğinde istemsizce başımı salladım. Belli ki anlatmak istemiyordu. Ama merak etmiştim, neden bu kadar önemli bu kız? Kim?

 

Ben de mutfağı toplayıp salona geliyordum ki çalan kapı ile kapıya gittim. Cansu ve Mert karşımdaydı.

"Hoşgeldiniz, merhaba " dedim ama yüzleri asık gibiydi. İçeri geçtiklerinde salona ilerledik. Mert ikili koltuğa geçti ama Cansu onun yanına değil tekli koltuğa geçti. Ben de Ardil'in yanına oturdum. Mert Ardil ile selamlaştıktan sonra "Ne oldu?" dedim ikisine.

"Mesajıma bakmıyor. Neymiş bunaltıyormuşum onu" dedi Cansu sinirle. Şaşkınlıkla Mert'e döndüm.

"Yok öyle bir şey. Dün geç saatte yazıyordu, ben de yorgun olduğumu söyledim. Sabah konuşuruz dedim" dediğinde "Yalan söyleme. Bunaldım, sabah yaz dedin" diye itiraz etti Cansu.

Ardil ve ben ikisini izliyorduk şaşkınlıkla.

"Yorgun olduğum için yanlışlıkla söylemişim. Ya ben öyle bir şey der miyim Dila?" diyerek bana döndü Mert. Şaşkınlıkla ikisine baktım. Ne diyim ki şimdi ben?

 

"Açıkçası bence ikinizde de suç var. Cansu sen yorgun olduğu halde ona yazmışsın, açıkçası ben uykum olduğunda rahatsız edilmekten hoşlanmam, bu sevgilim de olsa. Belki sabah yazabilirdin." diyip Mert'e döndüm. "Senin de bunaldım demen hata olmuş. Biraz daha kibar bir şekilde uyarabilirdin" dediğimde ikisi birbirine döndü. "özür dilerim. Gerçekten yanlışlıkla oldu, senden bunalabilir miyim ben?" dedi Mert gülümseyerek. Cansu da gülümsediğinde "Bunalmazsın değil mi?" dedi. Mert başını iki yana salladığında Cansu kalkıp onun yanına oturdu.

 

"Tamam ben de özür dilerim, bazen konuşurken kendimi tutamıyorum " dediğinde Mert hemen sarıldı. "sonunda be" diyerek güldüğünde Cansu da güldü. Gülümseyerek onları izliyordum. Çok güzellerdi, gerçekten seviyorlardı birbirlerini. Gülümseyerek Ardil'e döndüğümde bana baktığını fark ettim. Gülümseyip önüme döndüm.

 

"Pekâlâ, ne yapıyoruz bugün?" dedi Cansu. "bilmem, ne yapalım?" dedim ben. "Sinemaya gidelim mi?" dedi Cansu. "Olabilir" dediğimde diğerlerine döndü. "Fark etmez" dedi Ardil her zamanki gibi. "Olur gidelim" dedi Mert.

"Nasıl bir filme gidelim?" dedi Cansu. "Korku olsun" dediğinde Mert, "Ben korkarım" diyerek itiraz etti Cansu.

"Ne güzel işte, korktuğunda elimi tutarsın" dedi Mert. "O zaman olur" dedi Cansu gülümseyerek. "Olmaz, ben de korkarım" dediğimde bana döndüler. "Ve elini tutacağım bir sevgilim yok" dedim alayla. İkisi de Ardil'e baktığında Ardil'in yüz ifadesini görmedim, çünkü dönemedim ona. "olmaz" dediğimde "Bir şey olmaz. Benim elimi tutarsın" dediğinde gülümsedim Cansu'ya.

 

"Ben korkudan başkasını izlemem zaten" dediğinde Ardil'e döndüm.

"Niye?" dedim. "Diğerleri film değil çünkü, korku iyi" dediğinde gözlerimi devirdim. Ne anlıyorlardı korku filmlerinden? "Korku o zaman" diyerek bana döndü Mert. "Bilmiyorum " diye mırıldandım. Gerçekten korkuyordum çünkü. "Tamam, gidiyoruz " dediğinde Ardil'e döndüm. "Korkarsan bana vurursun, dikkatin dağılır" dediğinde gülerek "Bak o zaman olur" dediğimde o da güldü. "Tamam o zaman, birazdan çıkalım " dedi Cansu.

"Tamam ben hazırlanıp geliyorum" diyip ayağa kalktığımda Ardil de kalktı. İkimiz de merdivenleri çıktıktan sonra aynı anda odalarımıza girdik.

Üzerime siyah bir kot pantolon ve askılı kısa bir bluz giydim. Saçlarımı da düzelttikten sonra telefonumu alıp aşağı indim. Ardil de aşağıdaydı. Çok hızlı hazırlanıyordu zaten.

 

"Hadi çıkalım" dediğinde Cansu, ayağa kalktılar. Beraber motorlara bindik ve yola çıktık. Alışveriş merkezinin önüne geldiğimizde indik. Cansu'nun dediğine göre burası büyük bir yermiş. İçinde sinema ve alışveriş merkezleri, yemek yeme yerleri varmış. Dördümüz içeri girdikten sonra incelemeye başladım. Güzel ve büyük bir yerdi. En üst katta sinemaların olduğu yere geldikten sonra film seçmeye başladık.

 

"İkinci nasıl?" dedi Mert.

"O fazla korkunç görünüyor" dediğimde "4?" dedi Cansu. "O da çok korkunç duruyor."

"1?" dedi Mert.

"O en korkuncu" dediğimde üçü de bana döndü. "Korku filmi olduğu için korkunç duruyor olabilir mi Dila?" dedi Cansu.

"Başka bir şeye mi girsek?" dediğimde ikisi de başını iki yana salladı.

Oflayarak "Tamam, seçin hadi" dedim.

"5" dediğinde Ardil, hepimiz ona baktık. Kapağı korkunç değldi.

"Bu korkunç görünmüyor " dediğimde "Sonunda " diyerek ilerledi Cansu ve Mert. Biz de arkalarından gittik. 4 kişilik bilet aldıktan sonra sinemaya girdik.

Yerlerimize oturduk. Orta yerlerdeydik. Cansu, Mert, Ardil ve ben yanyana oturduk. Yanımdaki koltuk boştu sanırım. Boş olması güzeldi, en azından korktuğum zaman rezil olmazdım.

 

Film başlıyordu. Açıkçası fazla korkunç olduğunu sanmıyorum, kapağından korkunç durmuyordu. Demek ki Ardil benim için bu filmi seçmiş.

 

Salonda çok az kişi vardı. Bizim dışımızda bir kaş kişi daha sadece. Ardil ile ortamızdaki mısıra uzanıp bir tane aldım ve heyecanla, başlayan filme döndüm.

Normal ilerliyordu. Bir köydeki insanları gösteriyordu. Oraya yeni giden bir kız vardı. Gerçekten korkunç değildi sanırım.

 

Neredeyse yarım saat bitmişti. Fena ilerlemiyordu. Mısır da bitmek üzereydi. Elimi uzattığımda elime değen el ile başımı mısıra çevirdim. Ardından elin sahibine. Ardil ile mısıra aynı anda uzanmıştık sanırım. Hızla elimi çektim. "Pardon" dedim sessizce ve filme döndüm. Kahretsin, utanmıştım. Ardil'in hafiften güldüğünü duysam da ona dönmedim.

 

Film biraz korkunçlaşmaya başlamıştı sanki. Olaylar şimdi başlıyordu.

Bir anda karşıma çıkan şeyle başımı yana çevirdim ve Ardil'in elini tuttum. Neyse ki bağırmadan sadece inlemiştim.

Yavaşça başımı kaldırıp Ardil'e baktığımda güldüğünü gördüm. "Pardon" diyip elimi çektim elinden ve filme döndüm ama gördüğümüz şeyle tekrar elini tuttum ve başımı ona çevirdim.

"Korktuğum zaman sana vurabileceğimi söylemiştin" dediğimde gülümsedi.

"Vur" dediğinde şaşırdım.

"Ne? Ciddi misin?" dediğimde "Evet, vurabilirsin" dedi. Bir an gerçekten vurmayı düşündüm ama canını acıtmaktan korktum. Filme döndüğümde sahnenin gittiğini gördüm. Rahatladım. Derin bir nefes alırken aniden gelen şeyle tekrar Ardil'e döndüm ve elini tuttum, yüzümü kapattım. Başımı kaldırdığımda bana bakıyordu.

"Elimi bırakma" dediğinde "Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Her korktuğunda elimi tutuyorsun, bırakma. Daha az korkarsın" dediğinde ellerimize baktım.

"Ge-gerek yok" dedim heyecanla ama elimi biraz daha sıkı tuttu. Elim elinin içinde kaybolmuştu resmen.

"Bir kere de itiraz etme" dediğinde başımı sallayıp önüme döndüm. Elimin elinde olması heyecanlanmama neden oluyordu ama filme odaklanmaya çalıştım.

 

Bir anda gelen sahneyle inleyerek Ardil'e döndüm ve başımı omzuna gömdüm.

Allah kahretsin! Nasıl sahne bunlar?!

Elini sımsıkı tutmuştum ve başımı omzuna koymuştum. Hafifçe başımı kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Fazla yakındık. Filmden vuran az ışıkla gözleri ayrı bir çekici görünüyordu. Kokusu burnuma geliyordu, gerçekten çok güzeldi. Sessizce tekrar filme döndüğümde korkarak tekrar Ardil'in omzuna başımı yasladım. Hafifçe başımı kaldırıp ona baktım. Hızlı nefes alıp veriyordum.

 

"Ben" dedim sessizce ama ne diyeceğimi bilemedim. Çok yakınımdaydı, elim elindeydi, nefesini hissediyordum.

"Gitti mi?" dediğimde "Ha?" dedi şaşkınlıkla. "Filmdeki yer, gitti mi?" dedim. Fısıldayarak konuşuyorduk. Gözleri filme dönüp tekrar bana baktı. "Hayır" dediğinde "Geçince söyler misin?" dedim. Başını salladı. Şu an korkudan mı yoksa heyecandan mı kalbim fazla hızlı atıyordu bilmiyorum ama güzel bir histi. Hala birbirimize bakıyorduk. Bakışlarımı ellerimize indirdim. Filmden vuran ışık sayesinde az da olsa görünüyordu. Eli elime yakışıyordu. Bilmiyorum, belki de bana öyle geliyor. Tekrar gözlerine baktığımda daha yakın olduğumuzu fark ettim. "Geçti mi?" dedim sessizce. Gözleri filme kayıp tekrar bana baktığında burnu burnuma çarptı ve gözlerimi kırpıştırdım. "Hayır" dediğinde nefesimi tuttuğumu fark ettim. Fazla yakındık ve bu yakınlık kalbime fazlaydı. Gözleri dudaklarıma indiğinde istemsizce dudaklarımı yaladım. Dudağının sağ tarafı kıvrılırken tekrar gözlerime baktı. Diğer eli yanağıma çıktı ve hafifçe okşamaya başladı. Gözlerimi kapatmamak içln zor durdum. Dokunuşu kalbimi hızlandırıyordu. Yakınlığımız bize zarardı. Bakışları tekrar dudaklarıma indiğinde zor yutkundum. Yanağımdaki eli boynum ile çenem arasında durdu. Nefesi nefesime karışıyordu. Benim bakışlarım da dudaklarına indiğinde dudaklarının da ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Gerçekten yüzü kusursuzdu. Bir an dudaklarını öpme isteği doğdu içime. Daha önce kimse için bunu istediğimi hatırlamıyorum, belki de o unuttuğum kişi için istemişimdir, hatırlamıyorum. Ama şu an kendimi kaybetmek üzereyim. İkimiz de birbirimize yaklaşmaya devam ediyorduk. Kalbim çıkmak üzereydi. Nefesimi tuttum ve gözlerim kapanmaya başladı. Nefesini daha yakınımda hissediyordum. Dudakları dudaklarıma değmek üzereyken açılan ışıkla hızla geri çekildim ve ekrana baktım. Film bitmişti. Allah kahretsin! Az önce resmen öpecektik birbirimizi. Ona baktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm. Hemen kaçırdım gözlerimi. Kıpkırmızı olduğuma emindim.

 

Diğerleriyle birlikte ayağa kalktığımda Cansu bana baktı. "Kızım ne oldu niye bu kadar kızardın?" dediğinde elim istemsizce yanağıma gitti. Ardil'e bakmamaya çalışıyordum ama onun bakışları bendeydi, hissediyordum. "Korktum ya, ondandır" dediğimde "Evet, ben de çok korktum. Neyse ki sevgilim vardı" diyerek Mert'e döndüğünde gülümsedim sadece.

 

Salondan çıktığımızda Cansu ile Ardil'in arasında yürüyordum ve heyecan hala vücudumda geziniyordu.

Onun ise umrunda bile değildi sanki.

 

Yemek yemeye karar vermiştik. Bir alt katta bir yere girdik ve siparişlerimizi verdik. Ardil ile yanyana oturmam gerilmeme sebep olsa da karşımda olmasından iyidir. "Film nasıldı? Sonu çok kötü değil miydi ya?" dediğinde Cansu'ya döndüm.

"Bilmiyorum, bakmadım ben" dediğimde "Niye?" dedi Mert. "Korktum biraz, bakamadım" dediğimde Ardil'in hafiften güldüğünü hissettim ama ona dönmedim.

 

"Sence Ardil?" dedi Cansu.

"Fena değildi. Çocuğun ölmesi kötü oldu" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Filmin sonunda gözlerini benden ayırmamıştı. Nasıl biliyordu? Tabi ya! Önceden izlemişti bu filmi! Korkunç olduğunu da biliyordu! Kesin bilerek soktu bizi bu filme!

 

Sırıtarak bana baktığında gözlerimi devirip önüme döndüm. Ne oluyordu bana bilmiyorum. Film bitmese ne olacaktı? Öpecek miydim onu? Peki ya o beni öpecek miydi? Allah'ım ne oluyor bana?!

 

Siparişlerimiz geldiğinde yemeye başladık. Pizzamdan bir dilim alıp yemeye başladım. Gerçekten çok acıkmıştım. Diğerleri sohbet ederken yiyordu ama ben sadece yemekle meşguldum, onları dinlemiyordum bile. Yemek yemeyi çok seviyordum ne yapıyım?

 

"Oha kızım ne çok yedin?" dediğinde önce Cansu'ya, sonra tabağıma baktım. Bir büyük boy pizzamdan iki dilim kalmıştı. Biri tabakta, diğeri elimdeydi. Gerçekten fazla yemiştim ama hala yiyordum. "Ne var canım acıktım" diyip elimdeki dilimden bir ısırık daha aldım.

"Kilo alacaksın iyice" dediğinde Ardil'e döndüm. Alay ederek söylemişti ama bir kıza böyle bir şey söylenmezdi.

Elimdeki dilimi tabağıma koyduğumda "Şaka yaptım" dedi ama omuz silktim. "Saçmalama ye şunu" derken hala gülüyordu. "Cık, doydum ben" dediğimde pek de inandırıcı değildim.

"Bir kıza böyle bir şey söylenmez Ardil" dedi Cansu. "Ye şunu hadi" dediğinde Ardil'e döndüm. "Yok, kilo falan alırım şimdi. Beğenmez kimse" dedim ciddi olmayan bir ifadeyle. "Kimse beğenmezse beğenmesin, boşver" dediğinde hafifçe gülümsedim ama başımı çevirdim. "Yemeyeceğim" dediğimde tabağımdaki dilimi aldı ve ağzıma uzattı. Başımı iki yana salladığımda daha da yaklaştırdı. "Ye şunu" dediğinde oflayarak elimi uzatmıştım ki geri çekti. "Aç ağzını" dediğinde ciddi mi diye suratına baktım ve fazlasıyla ciddi duruyordu. Gülümseyerek ağzımı açtığımda pizzayı ağzıma uzattı, ısırdığımda geri çekti. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bu yaptığı hoşuma gitmişti. Ağzımdaki lokma bitince tekrar uzattı, son parçayı da ağzıma aldığımda önce elini peçeteye sildi. Ardından parmağını uzatıp dudağımın kenarını hafifçe çırptığında şaşkınlıkla duraksadım. Sanırım kalan parçayı almıştı ama bunu beklemiyordum. Donmuş şekilde gözlerine bakıyordum.

 

"Gençler, romantizminizi bölmek istemem ama tatlı mı söylesek?" dediğinde Cansu'ya döndüm. Mert ile birlikte gülerek bizi izliyordı. Utanarak başımı çevirdim. Ardil de arkasına yaslandı.

 

Tatlılar da gelince yemeye başladık. Ardil istememişti tatlı, çok seven birine benzemiyordu zaten.

 

Tatlımı yerken bir anda gördüğüm kişiyle elimdeki çatal tabağıma düştü. Masadakiler bana döndüğünde ben hala karşıya bakıyordum. "Dila?" dediğinde Ardil'e döndüm. Endişeyle bana bakıyordu. "Ne oldu?" dediğinde tekrar aynı yere baktım ama yoktu. Nasıl ya?! Az önce oradaydı!

 

"İyi misin?" dedi Cansu.

"Ben" dedim ama ne diyeceğimi bilemedim. "Ne oldu?" dedi Ardil tekrar.

"Az önce, üvey babamı gördüm, ama şimdi yok" dediğimde hepsi etrafına bakındı. "Yok kimse" dedi Mert. "Buradaydı ama, şurada duruyordu. Bir saniye sonra baktığımda gitmişti" dediğimde inanmıyor gibi bakıyorlardı bana. "Belki birine benzetmişsindir" dedi Mert. "Hayır, eminim oydu" dediğimde Cansu "Belki hayal görmşsündür. Bir göz yanılmasıdır" dediğinde Ardil'e döndüm. "Gördüm, yemin ederim gördüm, eminim" dedim ısrarla.

 

"Tamam sakin ol, inanıyorum" dediğinde gözlerine baktım. İnanmıyordu.

"İnanmıyorsun" dedim başımı iki yana sallayarak. "Belki hayaldir" dediğinde Cansu'ya döndüm. "Hayal falan değildi, eminim" dedim. "Tamam sakin olun, eğer buradaysa bile biz varız, korkma" dediğinde tekrar Ardil'e döndüm. İnanmıyordu bana ama sakinleştirmek için söylüyordu.

Cevap vermeden arkama yaslandım. Sessizce masayı izledim. Tatlımı da bitirmedim.

 

Az sonra masadan kalktığımızda sessizdik. Arada Cansu birkaç bir şey söylüyordu ama benim yüzümden tatları kaçmıştı.

Dışarı çıktığımızda garaja ilerlerken tekrar onu gördüğüm için korkuyla Ardil'in kolunu tuttum. Hepsi bana döndü. "Ne oldu?" dedi Ardil. "Orada" diyerek elimle gösterdiğimde hepsi oraya baktı ama orada değildi.

"Hayır ya, oradaydı" dediğimde "Kimse yok" dedi Cansu.

"Oradaydı, yemin ederim gördüm" dedim hepsine bakarak.

"Bu kadar kısa sürede gidemez" dedi Cansu. "Saçmalamayın, gördüm" diyip Ardil'e döndüm. "Gördüm, yemin ederim gördüm. Oydu" dediğimde ne diyeceğini bilemez halde bana bakıyordu.

 

"Dila bak" dediğinde geri çekildim.

"İnanmıyor musun?" dediğimde cevap vermedi. "Bana inanmıyor musun?" dedim tekrar. "Hayal görüyor olabilirsin. Korktuğun için-" derken sözünü kestim.

"Gerçekten mi?" dedim hayal kırıklığıyla. Diğerlerine de baktığımda endişeyle bana bakıyorlardı.

"İnanmıyor musunuz? Cidden mi?" dediğimde Ardil "İnanıyoruz, sadece hayal olabilir" dediğinde başımı iki yana salladım. Bana doğru bir adım attığında geri adım attım. Elimi havaya kaldırıp durdurdum onu.

 

"Gelme" dediğimde gözlerim dolmuştu.

"Ben gidiyorum. Yalnız kalmam lazım. Siz gidin" dediğimde "Saçmalama" diyerek itiraz etti Ardil. "Dila hava kararmak üzere" dedi Cansu.

"Yalnız kalmam lazım dedim. Gelmeyin, yoksa kalbinizi kırarım. Kafamı toplayacağım, akşam eve geleceğim" dediğimde istemediği belliydi ama bir şey diyemedi. Diğerlerine de son bir bakış atıp arkamı döndüm ve hızla uzaklaştım oradan. İnanmıyorlardı, bana inanmıyorlardı. Allah kahretsin!

Eğer onlar aynı şeyi yaşasaydı ben inanırdım!

 

Yaklaşık 10 dakika sonra yavaş yavaş yürümeye başladım. Yorulmuştum, hava kararıyordu.

Bir anda ağzıma kapatılan elle korkuyla çırpındım ama bağıramadım. Biri beni bir duvarın kenarına çekti. Çırpınıyordum ama bir işe yaramıyordu. Sırtımı duvara yasladığında bu kişinin üvey babam olduğunu anladım. Gözümden bir damla yaş aktı. "Nasılsın kızım?" dedi sırıtarak. Yalvararak bakıyordum ona ama bir işe yaramadığı belliydi.

 

Eli belimde gezinmeye başladığında itmeye çalıştım. "Uzun zamandır görüşmüyoruz" dediğinde ağlamaya başlamıştım. Kahretsin, kimse yoktu.

Tekrar çırpınmaya başladığımda bir anda beni itti ve yere düştüm.

Üzerime gelmeye başladığında "Bırak" diye bağırdım. O sırada duyduğumuz ayak sesleriyle arkasına döndü. Üzerimden kalkıp hızla kaçtı, tam o sırada karşımda biri belirdi. Ardil.

 

Koşarak yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöktü. Yüzümü avuçları içine alıp gözyaşlarımı sildi. "Ne oldu?" dedi endişeyle. Cevap vermeden kollarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım. Ellerini belime sardı.

 

Az sonra geri çekildiğinde elimden tuttu ve ayağa kaldırdı beni. "Gel" diyip kolumdan destek vererek yürümeme yardım etti ve motorun yanına kadar getirdi. Motorun üzerine oturduğumda karşımdaydı.

"Ne oldu?" dedi. Sesinde hala endişe vardı. "Üvey babam geldi" dediğimde "Ne?" dedi. "Size demiştim, gördüm onu" dedim. "Dila, ben geldiğimde kimse yoktu" dediğinde "Geleceğini anlayınca kaçtı" dedim. "Dila" dediğinde hayal kırıklığı ile baktım yüzüne. "İnanmıyor musun?" dedim. "Ben" diyip sustu.

"Ardil yemin ederim oradaydı. Yoksa o hale nasıl geldim?" dediğimde gözlerinde tereddüt vardı. "Belki hayal görmüşsündür, düşmüşsündür sadece" dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım.

 

"Sen gerçekten inanmıyorsun" dedim üzülerek. "Sorun sana inanmamam değil, sana inanıyorum, hem de sonuna kadar. Sadece hayal görmüş ve farkında olmayabilirsin. Herkes hayal görebilir, üstelik onunla ilgili travman olduğu için hayal görmen normal. Yoksa sana niye inanmayım?" dediğinde düşündüm. Gerçekten hayal olabilir miydi?

"Hayalse nasıl bu kadar inandırıcı oldu ama?" dedim tekrar gözlerim dolarken.

Yaklaşıp ellerini yanaklarıma koydu.

"Yarın hastaneye gidelim." dediğinde gözümden bir damla yaş aktı ama hemen sildi. "Hayal mi görüyorum?" dedim ağlamaklı bir sesle.

"Geçici bir şeydir. Yarın gidelim öğrenelim tamam mı?" dediğinde başımı salladım.

"Deliriyor muyum?" dediğimde "Emin ol ben senden daha deliyim " dedi alayla. Hafifçe gülmüsedim. Kafamı dağıtmak için söylediğinin farkındaydım.

 

Ellerimi, yüzümdeki ellerinin üzerine koydum. "Teşekkür ederim " diye fısıldadım. "Etme, teşekkür edilecek bir şey değil" dediğinde başımı iki yana salladım. "Teşekkür edilecek bir şey. Yanımda olduğun için teşekkür ederim " dedim gülümseyerek.

"Hep yanındayım " dediğinde daha da gülümsedim. Benim gülümsememle o da gülümsedi ve gamzeleri açığa çıktı. Gözlerim gamzelerine indiğinde "Öp hadi" dedi. Tekrar gözlerine baktım. "Ne?" dedim . "Gamzelerime bakıyorsun, öp hadi" dedi gülümseyerek. "Belki öpmek için bakmıyorum" dediğimde bir kaşı havaya kalktı. "Tamam öpme o zaman" dediğinde "Hayır hayır" dedim hızlıca. Gülmeye başladında ben de güldüm. "Öpüyorum " dediğimde "Öp" dedi. "Öpüyorum bak" dediğimde "Tamam öp" dedi. "Bak öpüyorum " dediğimde "Öpeceksen öp yoksa ben öpeceğim" dediğinde duraksadım. "Öp" dedim ani bir cesaretle. "Ne?" dediğinde "Öp" dedim tekrar. Biraz gözlerime baktıktan sonra gülümsemesi büyüdü. Yavaşça yaklaştı ve dudaklarını yanağıma dokundurdu. Hafif ve yumuşak bir öpücük bıraktığında gözlerim kapandı. Çok güzel hissettirmişti bu. İçim kıpır kıpır oldu.

 

Geri çekildiğini hissettiğimde gözlerimi açtım. Gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerim gamzesine kaydığında ben de ona yaklaştım. Dudaklarım gamzesine dokunduğunda gözlerim kapandı. Sıcacık teni dudaklarıma çok güzel gelmişti.

Geri çekildiğimde gülümseyerek bana bakıyordu. Utanarak gözlerimi kaçırdım. "Gidelim mi?" dediğimde "Gidelim" dedi gülerek. "Bu arada sen peşimden mi geldin?" dedim merakla. "Seni yalnız bırakacağımı mı sandın?" dediğinde gülümsedim. Önüme bindiğinde kollarımı beline doladım ve yanağımı sırtına yasladım. Kokusunu içime çektiğimde içim huzurla doldu. Gözlerimi kapatıp anın tadını çıkardım.

 

İkimiz de salonda oturuyorduk. Sessizdik, her zamanki gibi.

"Yarın hastaneye gidecek miyiz?" dediğimde bana döndü. "Evet" dedi.

"Ama çeteyi göstermeye götürecektin beni" dediğimde "Haftaya gidelim" dedi. İsteksizce yüzüne baktım.

"Ama ya" dedim istemeyerek. "Hastane daha önemli, çete bir yere kaçmıyor" dediğinde oflayarak arkama yaslandım. "Oflama" dediğinde gözlerimi devirdim. "Ne saygısız kızsın sen?" dedi alayla. Gülerek tekrar gözlerimi devirdim.

 

Kalkıp yanıma oturduğunda ona döndüm. "Asma suratını " dediğinde hafifçe tebessüm ettim.

"Bak, yarın hastanede ne olacak bilmiyoruz" dediğinde yüzüm asıldı. Arkama yaslandım.

"Bir hastalığın olabilir, psikolojik bir şey olabilir" dediğinde huzursuzca nefesimi verdim. "Her ne olursa olsun, sorun yok tamam mı?" dediğinde gözlerine döndüm. "Yanında olacağım" dediğinde gülümsedim. "Biliyorum" dediğimde o da gülümsedi. "Ama gerçek gibiydi. Hem de beni bulduğun zaman gerçekten hissettim onu" dedim ısrarla.

"Bak, hayal gördüğün zaman onun orada olduğuna beynini inandırırsın, her şeyini hissedersin, kokusunu bile hissedebilirsin." dediğinde haklı olduğunu biliyordum.

"Ne hayal olmasını istiyorum, ne gerçek. Eğer gerçekse kötü, çünkü orada bana" diyip sustum, devamını getiremedim.

"Eğer hayalse de kötü, çünkü resmen delirdim" dediğimde "Saçmalama. Deli falan değilsin. Tamam biraz kafan sıyrık olabilir ama benim de öyle" dediğinde gülümsedim. Beni güldürmek için söylüyordu böyle.

 

Aniden gelen istekle elimi yanağına götürdüm ve hafif çıkan sakalları arasında gezdirdim. Gözlerimi gözlerinden çekemiyordum.

"Bu da hayal olabilir mi acaba?" diye fısıldadığımda yüzü yakınımdaydı.

"Kesinlikle gerçek" diye fısıldadığında gülümsedim. "Yüzün nasıl bu kadar kusursuz olabiliyor?" dedim yüzünü incelerken. Gözlerimi burnunda, dudaklarında, çenesinde, yüzünde gezdirdim. Mükemmeldi.

"Ama herkesin bir kusuru vardır" dedim. Kendi kendime konuşuyor gibiydim. Dikkatle beni dinliyordu. Elime batan sakalları hoşuma gidiyordu. "Mesela senin kusurun" diyip bir süre düşündüm.

"Senin kusurun yok" dedim bir şey bulamayınca. Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Herkesin bir kusuru vardır" dediğinde nefesini yüzümde hissettim. "Benim kusurum ne?" dediğimde yüzü bana biraz daha yaklaşmış gibiydi. Dikkatlice yüzümü inceledi. Gözleri önce gözlerimde, burnumda, ardından dudaklarımda gezindi. Dudaklarımda biraz fazla oyalandı ama tekrar gözlerime baktı. "Senin bir kusurun yok" dedi sessizce. "Herkesin bir kusuru vardır" dediğimde tekrari dikkatle gözlerime baktı.

 

"Belki senin kusurun da kusursuz olmaktır" diye fısıldadığında hayranlıkla gözlerine baktım.

 

Ne diyeceğimi bilemedim, gülümsediğimde o da gülmsedi. Elim hala sakalları arasındaydı. O da elini yanağıma götürdü ve eli boynum ile çenem arasında durdu. Dokunuşu ile bedenimi sıcak basmıştı. Yüzü yüzüme yaklaşmaya başladığında heyecan vücudumu sarmıştı. Diğer elimi de yanağına götürdüm ve yüzünü yüzüme yaklaştırdım. Ona kendimi teslim etmek istiyordum. Nefesini nefesimde hissetmek istiyordum.

 

Burnu burnuma değdiğinde nefesi nefesime karışıyordu. Gözleri dudaklarıma indiğinde sertçe yutkundum.

Daha da yaklaştığında gözlerim kapanmaya başladı. Dudakları dudaklarıma değmek üzereyken "Dur" diye fısıldamamla duraksadı. Gözlerine baktığımda sorgulayarak bakıyordu.

Derin bir nefes aldım. "Ben" diyip sustum. "Söyle" dediğinde hala fazla yakınımdaydı.

 

"Bak yanlış anlamanı istemiyorum. Sadece, hatırlayamadığım kişi var ya" dediğimde hafifçe başını salladı.

"Onunla aramda bir şey olduğu belliydi. Belki sevgiliydik, belki değildik. Belki artık konuşmuyorduk bile bilmiyorum. Ama eğer aramızda bir şey vardıysa, ve ben şimdi seni öpersem, ona ihanet etmiş olurum" diye fısıldadığımda hafifçe gülümsedi. "Hatırlamadığın birine ihanet etmekten mi korkuyorsun?" dediğinde başımı salladım.

 

"Belki de aramızda bir şey yoktu ama olma ihtimali de var ve ben ihanet etmek istemiyorum" dediğimde eli yanağımı okşadı. Alnını alnıma yasladı.

"Sorun değil" diyip yanağıma bir öpücük kondurduğunda gülümsedim.

Hafifçe geri çekildiğinde "Ben yatıyım artık" diyip kalktım koltuktan. Arkamdan "İyi geceler" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Gülümseyerek "İyi geceler" dedim ben de. Yok artık, ilk defa bunu söylemişti.

 

Sabah uyandığımda Ardil daha kalkmamıştı. Ben de kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Patatesi kızarttıktan sonra domates salatalık dilmeye karar verdim ama tabaklar çok yukarıdaydı. Ayak ucumda yükselip elimi uzattığım sırada arkamdan bir el elimin üzerinden tabaklara uzandı. Ardından sırtım bir göğüse yaslandı. Kokusundan bile anlamıştım o olduğunu.

 

Elimi çekip ona döndüğümde bir karışlık mesafe vardı aramızda. Tabağı alıp kenara koydu ve elini tezgaha yasladı.

"Günaydın" dediğinde gülümseyerek "Günaydın" dedim. Dün iyi geceler, bugün günaydın diyordu. Kafasına taş falan mı düştü acaba?

 

"Senin kafana bir şey mi düştü?" dedim düşüncelerimi dile getirerek.

"Yo, niye?" dedi merakla.

"Ne biliyim? Normalde bana iyi geceler veya günaydın demezdin. Bir şey mi oldu?" dediğimde gözlerini devirdi. Bunu ilk defa yapıyordu. Gülümsediğimde gözleri gülüşüme kaydı, ardından gözlerime baktı.

 

"Demeyim mi?" dediğinde "De" dedim sessizce. Gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Elini yanımdan uzatıp bir patates aldı ve ağzına attı. Bunu yaparken gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmamıştı. Elini tekrar uzatıp bir patates daha aldı ve ağzıma uzattı. Gülümseyerek ağzımı açtığımda ağzıma attı patatesi. Parmaklarının dudaklarıma değmesiyle heyecanım artmıştı. Zaten yakınımda olması kalbimin hızlanmasına yetiyordu.

 

Yavaşça bana yaklaşmaya başladığında heyecandan ölmek üzereydim. Gözleri gözlerimden ayrılmıyordu. Yüzü yüzüme çok fazla yaklaşmıştı. Eli belime dokununca nefes alışlarım hızlandı.

Elini belime sabitledi ve yüzünü yüzüme eğdi. Gözleri dudaklarıma inse de yüzü boynuma yöneldi. Belimdeki eli zaten heyecanlanmamı sağlıyordu. Diğer eliyle omzumdaki saçları geri ittirdi, boynum açığa çıktı. Yüzünü boynuma yaklaştırdığında nefesimi tuttum. Boynumda nefesini hissettiğimde kesik kesik nefesler almaya başladım.

Sıcak nefesi boynumu yakıyordu adeta. Burnu boynuma değdiğinde gözlerimi kapattım, nefesimi tuttum. Kalbim çıkmak için zorluyordu. Kokumu içine çektiğini hissettim. Burnunu boynuma sürttüğünde bayılacağımı düşündüm bir an. Burnunu boynumdan omzuma, tekrar boynuma doğru sürttü. Kendimden geçmek üzereydim. Boynumu öpmesini beklesem de öpmedi. Bir anda hızla yanağıma bir öpücük kondurup arkasını döndü ve masaya oturdu. Bir süre yerimden kıpırdayamadım. Derin bir nefes aldım ve ona arkamı döndüm. Ne oluyordu bana?!

Bilerek mi yapmıştı?

Pislik herif!

Ben bunu ona ödetirim ama!

Geçenkinin intikamını da alamadım zaten!

 

Az önceki yaşananları unutmaya çalışsam da unutamayacağımı biliyordum ama en azından umrumda değilmiş gibi davranarak yemeğimi yedim. Kahvaltıdan sonra salona, Ardil'in yanına geçtim. İkimiz de telefonlarımızla ilgileniyorduk.

"Birazdan çıkalım" dediğinde ona baktım kaşlarımı çatarak.

"Hastaneye" dediğinde başımı sallayarak onayladım. Salondan çıkıp odama ilerledim. Üzerimi değiştirmeyecektim. Askılı bir tişört ve kot pantolon vardı. Saçlarımı düzeltip aşağı indim. Benim indiğimi görünce Ardil de ayağa kalktı ve yanıma geldi. Sessizce evden çıktık.

 

Motordan indiğimde gözüm hastanedeydi. Korkuyordum. Çıkacak sonuçlardan korkuyordum.

Bir anda Ardil yanıma geldi ve elini belime koyduğunda ona döndüm.

"Sakin ol" diye fısıldadı. Sanki bu, 'ben yanındayım ' demekti. Derin bir nefes aldım ve bir adım attım. Ardil elini belimden çekmişti ama yanımda ayrılmadan yürümeye başladı.

Görüşeceğimiz doktorun odasının önüne geldiğimizde Ardil'e döndüm.

"Girmesek mi?" dedim.

"Gireceğiz. Korkmana gerek yok, öğreneceğimiz şey basit bir şey de olabilir" dediğinde "Ama kötü bir şey de olabilir" dedim. "Ne olursa olsun, yanındayım ben niye korkuyorsun?" dediğinde gerçekten rahatlamıştım. Sanki bunu demesini bekliyordum.

 

Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Erkek genç bir doktor vardı. "Hoşgeldiniz, şöyle buyurun" diyerek önündeki koltukları işaret etti. Ardil ile karşı karşıya oturduğumuzda heyecandan bacaklarımı sallıyordum.

 

"İsim alabilir miyim?" dediğinde "Dila Deniz" derken sesimin titremesine engel olamadım. Heyecandandı. Ardil bunu fark etmiş olacak ki dudaklarını oynatarak 'sakin ol' dedi.

 

"Pekâlâ, gördüğünüz halisünasyonlar hakkında gelmiştiniz değil mi?" dediğinde şokla Ardil'e döndüm.

Demek gelmeden önce sorunu söylemişti.

"Evet" dediğimde Ardil'e döndü doktor.

"Sizi dışarıda bekletebilir miyim?" dediğinde Ardil "Sebep?" dedi kaşlarını çatarak.

"Yalnız konuşmamız daha doğru olur" dediğinde Ardil bana döndü. Başımı onaylayarak salladığımda doktora son bir bakış atıp bana döndü. Göz kırparak odadan çıktı. Doktora döndüğümde gülümseyerek bana bakıyordu.

"Öncelikle gördüğünüz şeyleri anlatır mısınız?" dedi.

"Ben, üvey babamı gördüm. Önce iki kere uzaktan gördüm, sonra bir anda kayboldu. Ben gerçek olduğunu düşünüyordum ama arkadaşlarım olmadığını söyledi"

Ben konuşurken bir yandan not alıyordu.

"Sonra bir kere daha gördüm. Bana dokundu, onu hissettim, nefesini bile hissettim. Gerçek olduğuna emindim ama yine bana inanmadılar. Bende kendimden şüphe etmeye başladım." derken sesim titremişti.

 

Başını defterden kaldırıp bana baktı.

"Geçmişte üvey babanızla ilgili bir şey mi oldu?" dediğinde söylemekle söylememek arasında kararsız kaldım.

"Evet, pek anlaştığımız söylenemez" dedim üstü kapalı bir şekilde.

"Gördükleriniz hayal olabilir. Muhtemelen o kişiye karşı bir korku besliyorsunuz ve bu korku onu görmenize neden oluyor. Sizinle açık konuşacağım" dediğinde derin bir nefes aldım.

 

"Bunu daha birkaç kere görmüşsünüz, bu yüzden size bir ilaç vereceğim sadece. Eğer artarsa yeniden gelmenizi istiyorum. Çünkü kendini şizofreniye çevirebilir, zaten epilepsiniz varmış. " dediğinde gözlerim doldu. Bu korkunç bir şeydi. İlacı yazıp verdi, teşekkür ederek odadan çıktım. Ardil beni görünce hemen yanıma geldi.

 

"Ne oldu?" dediğinde etrafıma bakındım, kalabalıktı. Anlamış olacak ki "Gel" diyip yürümeye başladı. Arkasından gittim, birlikte motorun yanına geldiğimizde bana döndü.

 

"Ne oldu?" dedi tekrar merakla.

"İlaç verdi" dedim sessizce.

"Ee, sorun neymiş? Anlatsana" dediğinde gözlerimi kaçırdım. Bir anda yüzümü elleri arasına aldı ve yüzüme yaklaştı. Sıcacık elleri yüzümü ısıtırken nasıl anlatacağım ki?

 

"Her neyse korkma. Söyle bana" dedi sessizce. "Eğer ilerlerse, kendini şizofreniye çevirebilirmiş" derken sesim titredi. "Bundan mı korkuyorsun?" dediğinde gözümden bir damla yaş aktı ama hemen sildi. Alnını alnıma yasladı. "Şşt, sakın ağlama. Korkulacak bir şey yok. Şizofreni falan değilsin şu an, üstelik olsan bile ne olacak sanki? İlacı var tedavisi var. Niye takıyorsun kafana?" dedi yarı ciddi yarı alayla.

 

"Eğer şizofreni olursam-" derken sözümü kesti. "Eğer şizofreni olursan, hiçbir şey olmaz. Ben yanındayım, bu değişmeyecek" dediğinde içten bir şekilde gülümsedim. Benim gülümsememle o da gülümsedi.

 

Aklıma gelen şeyi uygulamaya karar verdim. Ellerimi, yüzümdeki ellerinin üzerine koydum. Başımı hafifçe kaldırdığımda çok yakındık. Gözlerim dudaklarına indiğinde ona yaklaşmaya başladım. Nefesini hissediyordum. Gözlerim kapanmaya başlamıştı. O da bana yaklaşmaya başladı. Dudaklarımız birbirine değmek üzereyken bir anda başımı geri çevirdiğimde şaşkınlıkla bakakaldı. Sabahki intikamımı almıştım.

 

Sevinçle gülümsedim ve geri çekileceğim sırada ellerimi daha sıkı tuttu ve beni kendine çekti. "Sen benden intikam mı alıyorsun?" dedi sırıtarak. Dudaklarımı dişlediğimde bakışları dudaklarıma indi ama tekrar gözlerime çıktı.

 

"Ben sabah öpüp gitmiştim ama, adil olmaz" dediğinde gülümsemeye başladım. Hiç düşünmeden yanağına bir öpücük kondurduğumda o da gülümsedi. Geri çekilip motora bindi, ben de arkasına bindim ve kollarımı karnına doladım.

 

Eve varmak üzereyken Ardil'in telefonu çalmaya başladı. Motoru kenarda durdurup cebinden telefonunu çıkardı. Mert arıyordu, görmüştüm arkasından. "Alo" diyerek açtı telefonu.

"Ne zaman?" dedikten sonra omzunun üstünden bana döndü. "Olur tamam" dedi bana bakarak. Merakla kaşlarım çatıldı.

Telefonu kapatınca bana baktı.

"Mert ve Cansu yemek yapacakmış, bizi çağırıyorlar" dediğinde gülümsedim.

"Mert ve Cansu mu yapacakmış?" dediğimde başını salladı.

"Gitmesek mi? Zehirleniriz falan" dediğimde o da gülmeye başladı.

"Bence de, ben gelmeyeceğimizi söyleyim" diyip elini cebine attığında hızla elini tuttum. "Şaka yaptım" dedim gülerek. Gülümseyerek bakışları ellerimize kaydığında utançla elimi geri çektim. Bakışlarımı kaçırdığımda bana baktığını hissediyordum.

Sırıtarak önüne döndü ve tekrar motoru çalıştırdı.

 

Motor durunca indim ve önünde durduğumuz eve baktım. Güzel bir evdi, büyük değildi ama iki katlıydı. Küçük ama tatlı bir bahçesi vardı.

Burası Mert'in evi miydi?

Geçen ki gittiğimiz ev ailesinindi sanırım.

 

Ardil ilerlemeye başlayınca ben de arkasından ilerledim.

Kapıyı çaldıktan az sonra Mert tarafından açıldı. "Hoşgeldiniz" diyerek geri çekildi Mert. "Naber?" diyip selamlaştı Ardil Mert ile. Ardından ben de Mert'e selam verip Ardil'in arkasından ilerledim. Mutfağa geçmiştik. Cansu masayı kuruyordu.

"Naber?" dedi gülümseyerek bize dönüp. "İyi, sizden? Siz mi yaptınız?" dedim yemeklere bakarak.

"Evet, zor oldu ama başardık" dedi Cansu gülerek. Yanına yaklaşıp "Yapılacak bir şey var mı?" dedim. "Gerek yok, hallediyorum ben" dediğinde "Olsun n'olacak, ne yapıyım ben?" dedim.

"Masayı kurabilirsin" dediğinde başımı sallayarak masayı kurmaya başladım.

 

Her şey hazır olunca hep birlikte masaya geçtik. Bir lokma aldıktan sonra Cansu ve Mert'e döndüm. "Gerçekten çok güzel olmuş, elinize sağlık" dediğimde "Gerçekten olmuş mu?" dedi Cansu sevinçle. "Cidden iyi" dedi Ardil yemeye devam ederken. "Sizden de bekleriz bir ara" dedi Cansu ikimize bakarak.

"Olur, ben de hazırlarım bir ara size yemek" dediğimde itiraz etti.

"İkiniz yapın, Ardil ile birlikte" dediğinde Ardil'e döndüm. O da bana dönmüştü.

"Ardil'in pek yapacağını sanmıyorum, ben hazırlarım zaten" dedim Cansu'ya dönerek. "Niye yapmasın canım?" dedi Cansu. "Pek anlamaz bence öyle şeylerden" dediğimde Ardil hızla "Kim anlamaz?" dedi. Ona döndüğümde diğerleri bize bakıyordu. "Anlar mısın?" dedim inanmayarak.

"Tabi ki anlarım" dediğinde şaşkınlığımı baya belli etttim. "Niye yemekleri hep ben yapıyorum o zaman?" dediğimde "Kızsın, yap bir zahmet" dedi. Yarı alayla söylemişti ama yine de kaşlarım çatıldı.

"Ne alaka? Kızlar mı yemek yapar sadece? Bak Mert ne güzel yardım etmiş" dedim Mert'e dönerek.

"O hanım köylü, ben yapmam" dediğinde Ardil'e döndüm.

"Bunun hanım köylülükle bir alakası yok. İnsan sevdiği istediği zaman yemek de yapar" dedim. Ardından konuyla bir alakası olmadığını fark edip, "Odunsun, biliyorsun değil mi?" dedim gözlerimi kısarak. "Biliyorum, ve sen bu odunla aynı evde yaşıyorsun, farkındasın değil mi? Dikkat et de yakmayım" dedi yarı alaylı yarı tehditkar bir sesle.

 

"Sen ne kadar yakarsan, ben de o kadar su olurum. Yaktığın ateşi söndürmesini de bilirim " dedim aynı şekilde.

"Yalnız, fazla ateşe su dökersen, ateş artar" dedi sırıtarak.

"Ateş ne kadar fazla yanarsa, o kadar çabuk kendi kendine söner. Dikkat et, kendi başını yakma" dedim aynı şekilde.

"Başımı yakarsam söndürürsün" dedi dikkatle gözlerine bakarak.

"Bu kadar emin olma" dediğimde bir kaşı havaya kalktı.

"Bu kadar eminim " dediğinde sustum, sadece gözlerine bakmaya devam ettim.

 

"Gençler, romantik tartışmanızı bölmek istemem ama yemeğe mi dönsek?" dediğinde Cansu'ya döndüm. Mert ile birlikte sırıtarak bizi izliyorlardı. Umursamadan yemeğime devam ettim.

 

Yemekten sonra Cansu ile birlikte masayı kaldırıp salona, Mert ve Ardil'in yanına geçmiştik. Film izlemeye karar vermiştik. Yine geçen ki gibi beni umursamayıp korku filmi açmışlardı. Ardil yine korktuğum zaman ona vurabileceğimi söylemişti. Yanında oturuyordum yani. Mert ve Cansu yerdeki sehpaya yaslanmış biraz uzakta oturuyorlardı.

Işıkları da kapatmışlardı, ne gerek varsa?

 

Film biraz ilerledikten sonra korkmaya başlamıştım. Bir anda gelen şeyle korkuyla Ardil'in elini tuttum. Geri çekeceğim sırada izin vermedi, daha sıkı tuttu elimi. Sorgularcasına ona döndüğümde sadece filmden vuran ışıkla görünüyordu yüzü. "Korkuyorsun zaten, tut elimi" dediğinde neden bilmiyorum ama itiraz etmedim. Elim eli arasında kaybolmuştu resmen.

 

Filme döndüm tekrar. Fena ilerlemiyordu. Gelen sahneyle korkuyla Ardil'e döndüm ve elini daha sıkı tuttum. Başımı hafifçe kaldırdığımda çok yakın olduğumuzu fark ettim. Dikkatle gözlerine bakmaya başladım. "Geçti mi?" dediğimde "Ha?" dedi afallayarak. Ardından filme dönüp tekrar bana baktı. "Hayır" dedi sessizce. Diğerleri bizi duymasın diye sessiz konuşuyorduk. Gözlerine bakmaya devam ettim. O da bana bakıyordu. Sadece birbirimize bakıyorduk. "Geçti mi?" dediğimde tekrar filme dönüp bana baktı. "Hayır" dedi. Başımı filme çevirdiğimde gerçekten geçmediğini anladım ve korkuyla başımı Ardil'in omzuna gömdüm. Ne yaptığımı fark edince başımı kaldırdım ve neredeyse burun buruna geldik. Nefesini az da olsa hissediyordum. Filmden vuran ışıkla gözleri daha da güzel ve parlak görünüyordu. Hayranlıkla gözlerine bakmaya devam ediyordum. Ama bu yakınlığımız kalbime zarardı.

 

Yaklaşmaya başladığını hissettiğimde sertçe yutkundum. Burnu burnuma dediğinde heyecanla beklemeye başladım. Bakışları dudaklarıma indiğinde daha da heyecanlandım. Öpecekti beni. Peki ben neden geri çekilmiyordum?

 

Bir anda Cansu'nun çığlık atmasıyla ikimiz de oraya döndük. Dönmez olaydım. Gördüğüm şeyle korkarak Ardil'e sarıldım. Afallasa da ellerini sardı ve saçlarıma dokundu. Güldüğünü hissediyordum. "Gülme" dedim omzuna hafifçe vurarak. Çok korkunç bir şey vardı. Demek ki Cansu da ondan çığlık atmıştı.

 

"Niye şiddet uyguluyorsun ki?" dedi gülerek. "Korktuğum zaman vurabileceğimi söylemiştin" dedim gülerek. Belli etmeden kokusunu içime çektim, çok güzeldi. Hafifçe geri çekildiğinde fazla yakın olduğumuzu farkettim. Ama bir anda açılan ışıkla hızla geriye çekildim. Cansu ayaktaydı, ışığı açmıştı. Filme döndüğümde bittiğini gördüm. Rahat bir nefes verip arkama yaslandım.

 

Sabah uyandığımda mutfaktan güzel kokular geliyordu. Sanırm Ardil kahvaltı hazırlıyordu. Gülümseyerek yataktan kalktım ve yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirmeye başladım. Pantolonumu giydikten sonra üzerimdeki tişörtü çıkarmıştım ki açılan kapıyla tişörtü hemen üzerime tuttum. Ardil şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Dönsene arkanı!" dediğimde hemen arkasını döndü.

Güldüğünü görebiliyordum.

"Kapı çalmadan girmemen gerektiğini hala öğrenemedin mi?" dedim üzerimi giyinirken. Sabah sabah utandırıyordu.

"Kilitleseydin" dedi bana dönerken.

"Bu yaşına geldiğin için kapı çalmayı biliyorsundur diye düşünmüştüm, benim hatam" dedim kinayeyle.

"Abartma, atletin varmış zaten" dediğinde gözlerim kocaman oldu.

"Gördün mü?" dediğimde arkasındaki, yani az önce döndüğü taraftaki aynayı gösterdi. "Ne tür bir sapıksın sen?" dedim yüzümü buruşturarak.

"Arkamı dönmemi söyleyen sensin" dediğinde "Bakman gerekmiyordu" dedim kaşlarımı çatarak.

"Bu görüntüyü kaçıramazdım" dediğinde gözlerim kocaman oldu.

"Şaka yaptım, tabi ki aynadan seni görünce gözlerimi kaçırdım. O kadar da değil" dediğinde tereddütle yüzüne baktım. Erkek değil mi? Her şey beklenir.

 

"Anahtar kullanma zamanı geldi" dedim kendi kendime. "Saçmalama, askılı bir tişörtle görmüşüm gibi düşün. Zaten kaç kere gördüm öyle" dediğinde haklı olduğunu fark ettim.

Ama atlet ve tişört aynı şey değildi.

"Hem sen de beni gördün, ben sana bir şey dedim mi?" dediğinde ağzım açık kaldı. Haklı.

 

"Ben bakmadım ama, sen aynadan görmüşsün" dediğimde "Gözlerini vücudumdan ayıramıyordun ilk girdiğinde. Ben seni uyarınca dönmüştün" dediğinde gözlerimi kaçırdım. Çok haklıydı.

 

"Tamam uzatma " dedim sessizce.

"Haksız olduğunu anlayınca konuyu kapat tabi" dedi sırıtarak.

"Kahvaltı mı hazırladın?" dedim konuyu değiştirerek. "Yok, Mert'i çağırdım kahvaltı hazırlasın diye." dediğinde gözlerimi devirdim.

"Bir kere de düzgünce cevap veremezsin demi?" dedim kınayarak.

"Cık" dediğinde tekrar gözlerimi devirdim.

"Her neyse, inelim hadi " dediğimde arkasını döndü. Ben de arkasından odadan çıktım ve birlikte mutfağa indik.

 

Kahvaltıya patates kızartmıştı. Fena değildi. Şaşkınlığımı belli ederek baktığımda egolu bir bakış attı.

Umursamadan yemeye başladım.

 

"Gerçekten yemek yapmayı biliyor musun yoksa dün öylesine mi söyledin?" dedim peynirden bir çatal alarak.

"Tarifine baktığım zaman her şeyi yaparım. Ama ezbere bildiğim tek şey omlet. Patates, makarna falan zaten kolay" dedi çayından içerken.

Sessizce kahvaltıma devam ettim.

 

Masayı topladıktan sonra odama çıkıp hazırlandım. Tekrar aşağı indiğimde Ardil beni bekliyordu. "Bir kere de erken hazırlanamazsın değil mi?" dedi kapıya yönelerek. "Ben geç hazırlanmıyorum, sen kapıya erken çıkıyorsun" dedim arkasından ilerlerken.

"Kesin öyledir" dediğinde arkasından gözlerimi devirdim. Onunla inatlaşılmıyordu.

 

Motorun yanına varmak üzereyken gördüğüm şeyle duraksadım. Benim durduğumu farkedince Ardil de durup bana döndü ama ben hala ona bakıyordum. Karşıdan bana bakan kişiye. Üvey babama.

Ve elindeki şeye.

Eski oyuncak bebeğime.

 

Bölüm : 26.03.2025 17:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...