12. Bölüm

12. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Elindeki şey benim çocukken ki oyuncağımdı. Annem almıştı. Onu saklıyordum ama teyzemde kalırken bir gün kaybetmiştim. Sormaya korkmuştum ama teyzeme. O mu almıştı?

 

Bir anda elindeki bıçakla bebeğimi bıçakladığında ellerimle ağzımı kapattım. Gözlerim dolmuştu.

"Dila?" diyerek endişeyle seslendiğinde Ardil'e döndüm.

"Orada" diyip elimi uzattığımda kimse yoktu. Ardil oraya bakıp tekrar bana döndü. "Orda kimse yok" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Oradaydı. Yemin ederim oradaydı. Bıçak vardı" dediğimde Ardil endişeyle bana bakıyordu.

"Tamam, oradaysa bile gitti" dediğinde başımı iki yana sallıyordum. "Hayır hayır hayır hayır, inanmıyorsun bana hayır" derken delirmiş gibi kafamı iki yana sallamaya devam ediyordum. Adımlarımı geri geri hareket ettirmeye başlamıştım.

"Oradaydı, oradaydı" derken ağladığımı fark ettim. Ardil başını iki yana sallayarak bana yaklaştığında adımlarımı hızlandırdım. Sırtım kapıya çarptığında duraksadım. "Oradaydı, oradaydı" dedim sinirle ve arkamı dönüp kapıyı yumruklamaya başladım. "Oradaydı, Allah kahretsin oradaydı!"

Bağırmaya başlamıştım. Nefes alamıyordım. Ardil'in belimden tutup geri çektiğini fark ettim ama elini ısırdığımda beni bırakmak zorunda kaldı. "Oradaydı, oradaydı! Allah kahretsin!"

Delirmiş gibi bağırıyordum. Yumruklarımı kapıya geçirmeye devam ediyordum. Ardil tekrar belimden tutup arkadan bana sarıldığında uzaklaşmaya çalıştım ama izin vermedi, sımsıkı tuttu beni. Bağırmaya devam ediyordum. Ağlamaya devam ediyordum.

 

"Oradaydı, oradaydı!"

"Tamam, tamam" diyerek kulağıma fısıldadı Ardil.

 

Ne kadar geçti bilmiyordum. Yorulmuştum artık. Kendimi Ardil'e bıraktığımda ikimiz de yere çöktük. Ellerini karnımdan ayırmıyordu. Sırtım göğsüne yaslanmıştı. Ağlamam durmuştu ama yanaklarım hala ıslaktı, gözlerim dolu doluydu. Nefesim yavaş yavaş düzene girmeye başladı.

Bir süre bekledik. İkimiz de sessizce bekledik.

 

Az sonra Ardil kolumdaki ellerini çekti ve önüme geçti. Anında kollarımı boynuna doladım. Elleri belimdeki yerini aldığında ağlamamak için zor tuttum kendimi. Az önce kriz geçirmiştim ve ona da zarar vermiştim. Allah kahretsin!

 

Geri çekildiğimde ellerini yanaklarıma koydu ve gözyaşlarımı sildi.

"İyi misin?" dedi sessizce. Başımı salladım sadece. "Gel eve girelim" diyip ayağa kalktı ve elini uzattı. Elini tutup kalktıktan sonra elimi bırakmadı. Kapıyı açtı ve birlikte içeri girdik. Salona gelip beni oturttu ve "Bekle" diyip gitti.

 

Elinde bazı malzemelerle geri geldi. Hemen yanıma oturdu. Elimi eline aldığında elime baktım. Kapıyı yumrukladığım için kanamıştı, kızarıktı bazı yerleri. Elime acıyla baktıktan sonra pamuğa ilacı döküp elimi tekrar eline aldı. O sırada elindeki ısırık izini gördüm. Bunu ben mi yapmıştım? Kanamamıştı neyseki ama kızarmıştı. Pamuğu elime süremeden ısırık izinin olduğu yere dokunup ona döndüm.

"Ben mi yaptım bunu?" dedim sessizce. "Önemli değil" dediğinde "Özür dilerim" dedim. Tekrar gözlerim dolmuştu.

"Önemli değil, acımıyor zaten" dediğinde inanmamıştım ama zorlamadım. Elimde kanayan yerlere hafifçe pamuğu sürdü. Canımı yakmaktan korkar gibi yumuşak sürüyordu. Temizledikten sonra bir de krem sürdü. Ardından bakışları boynuma kaydı. Eline krem alıp oraya da sürdüğünde şaşırdım. Boynumu da mı tırnaklamıştım?

 

Az sonra kremi bırakıp bana döndü.

"İlaçlarını içiyor musun?" dediğinde başımı salladım.

"Kontrole gidelim mi? Onu gördüğün için kriz geçirmen normal mi? Daha önce de görmüştün" dedi.

"Bilmiyorum, ama kontrole gerek yok" dediğimde bir süre sadece gözlerime baktı. Koltuğa yaslanıp gözlerimi sehpaya diktiğimde bana biraz daha yaklaştı. Elini çeneme koyup yüzümü yüzüne çevirdi.

"Sana inanmadığım için özür dilerim" dediğinde hafifçe tebessüm ettim.

İlk defa özür diliyordu.

Bugün tarihe geçmeli.

 

"Sorun değil, hayal zaten" dedim. Buna her ne kadar inanmasam da kabullenmeye çalışıyordum.

"Ne gördün tam olarak?" dediğinde derin bir nefes aldım.

"Benim annemden kalan bir bebeğim vardı. Kaybetmiştim uzun zaman önce. Elinde tutuyordu onu, sonra bıçakladı " dedim üzüntüyle.

Elini yanağıma koydu ve okşamaya başladı. "Bak bunun hayal olduğunu kabullenmen gerekiyor yoksa krizini tetikliyor " dediğinde dokunuşu içimi ısıtmıştı. "Biliyorum " dedim sessizce.

Ardından yanağımda ki elinin üzerine elimi koydum.

 

"Özür dilerim, sana biraz-" derken sözümü kesti. "Saçmalama, bilerek yapmadın." dedi. "Özür dilerim yine de" dedim sessizce. "Dileme" dedi aynı şekilde.

Ardından bakışları elime kaydı.

"Acıyor mu elin?" dediğinde "Biraz" dedim. Elimi eline aldı ve dudaklarına yaklaştırdı. Ne yapacağını anladığım için heyecanlanmıştım. Hafifçe dudaklarını yara olan yere dokundurduğunda gözlerim kapandı. Yumuşak bir öpücük bıraktı. Ardından diğer elime de küçük bir öpücük bıraktığında gülümseyerek ona bakıyordum. Elini tekrar yüzüme koyduğunda başımı koltuğa yasladım.

Gözleri boynuma kayıp tekrar gözlerime çıktı. "Yaralar öpünce geçermiş. Öpüyüm mü yaralarını?" diye fısıldadı bana yaklaşarak.

"Öpünce hemen geçmez ki ama" dedim ben de sessizce. "Geçene kadar öperim ben de" dediğinde nefesini yüzümde hissediyordum. Bu konuşmayı daha önce de yapmıştık.

 

"Ya sonsuza kadar geçmezse?" dedim fısıldayarak.

"Sonsuza kadar öperim o zaman" dedi dudaklarıma doğru fısıldayarak.

 

Yüzünü yavaşça boynuma doğru eğdiğinde heyecandan kabim çıkmak üzereydi. Nefesini boynumda hissettiğimde nefesimi tuttum. Ardından dudaklarını boynumda hissetmemle gözlerimi kapattım. Dudakları çok hafif bir şekilde, acıtmaktan korkar gibi dokundu yaralarıma. Küçük ve yumuşak öpücükler kondurdu tek tek. Dudaklarını neredeyse hissetmiyordum bile ama bu bile heyecandan ölmeme yetecek gibiydi. Az sonra yavaşça başını boynumdan kaldırdı. Burnu burnuma değdiğinde fazla yakın olduğumuzu fark ettim.

Az önceki öpücükleri beni benden almıştı. Gözlerinin daha yoğun baktığını fark ettim. Elimi ensesine götürerek yüzünü yüzüme doğru eğdim. Alnını alnıma, burnunu yanağıma yasladığında dudaklarımız arasında milimler vardı. Onun eli boynumda, benim elim ensesindeydi. Gözlerimi kapatmıştım. Şu an sadece nefesini hissetmek istiyordum. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Bu bile rahatlamamı sağlıyordu.

 

"Senin de yaraların var mı?" dedim gözlerimi açarak. Neredeyse fısıldayarak konuşmuştum.

"Dudaklarım acıyor biraz" dediğinde istemsizce gülümsedim.

"Başka?" dediğimde o da gülüyordu. "Başka yok" dediğinde gözlerim dudaklarına indi. Her ne kadar onu öpmek istesem de geçmişimdeki kişiye ihanet etmekten korkuyordum.

"Belki başka zaman" dediğimde dudaklarını büzdü. Diğer elimi yanağına götürüp baş parmağımı dudaklarına götürdüğümde dudakları hafifçe aralandı ve baş parmağıma yumuşak bir öpücük kondurdu. Gülümsediğimde o da gülümsedi.

Bakışlarım dudaklarına kaydı. Baş parmağımı alt dudağında gezdirdiğimde onu öpme isteğimin arttığını fark ettim.

"Zorlama bence" dedi boğuk bir sesle. Anlaşılan öpmek isteyen tek kişi ben değildim. Baş parmağımı dudaklarından çektim. "Gülsene" dedim sessizce. "Neden?" dediğinde "Gamzeni görmek istiyorum" dedim. Gülümsediğinde gamzesi ortaya çıktı. Baş parmağımı gamzesine dokundurduğmda istemsizce gülümsedim.

Ona dokunmak niye bu kadar hoşuma gidiyordu? Acaba niye Dila?

 

"Gidelim mi okula? Benim yüzümden dersi kaçırdın zaten" dedim elimi gamzesinden çekerek.

"Senin yüzünden falan değil. İstersen gitmeyelim bugün" dedi.

"Ben gitmek istemiyorum ama sen git" dediğimde "Sen gitmezsen ben de gitmem" demesiyle gülümsedim.

"Geri kalma" dediğimde "Umrumda değil" dedi. Ofladığımda nefesimin yüzüne çarpmasıyla kirpiklerini kırpıştırdı. "Tamam gidelim o zaman" dedim. "İstemiyorsan gitmeyelim" dediğinde "Geri kalmanı İstemiyorum benim yüzümden, gidelim" dedim.

"Amma okul meraklısıymışsın" dediğinde gözlerimi devirdim. Ellerimi ensesinden ve yanağından çektim.

"Ben bir yüzümü yıkayım, çıkalım" dediğimde başını salladı. Kalkarak banyoya ilerledim. Yüzümü yıkadıktan sonra aşağı indim.

Evden çıktığımızda onu gördüğüm yere tekrar baktım, yoktu. Umursamamaya çalışarak motora bindim.

 

Geldiğimizde ders çoktan başlamıştı. Bitmesine 10 dakika falan vardı. Kantinde oturmaya karar verdik. Ardil'in karşısına oturacağım sırada "Ben bir kahve alıyım. İstiyor musun?" dedim oturmadan.

"Ben alırım sen otur" diyip ayağa kalktığında itiraz ettim. "Ben alırım" dedim ama "Ben hallederim" diyip kantine ilerledi. Ben de sandalyeye oturdum. Az sonra omzumun üzerinden uzanan bardağı aldım ve "Teşekkür ederim" dedim. Başını sallayarak karşıma oturdu. Sessizce etrafıma bakındım. Kimse yoktu, fazla sessizdi. Başımı Ardil'e çevirdiğimde gözgöze geldik. Gözlerimi kaçırmadım, ona bakmaya devam ettim. Bakışmamız bir ses yüzünden bozuldu.

 

"Naber?"

Duyduğum sesle sağıma döndüm. Murat bana bakıyordu. "İyi, senden?" dedim Ardil'e bir bakış atıp. Gözleri Murat'ın üzerindeydi. "İyi bende. Girmedin mi derse?" dedi. Derste gibi mi görünüyorum?

 

Ardil'i görmüyor gibi davranıyordu. "Girmedim. Sen de girmemişsin sanırım?" dedim yapmacık bir gülümsemeyle.

"Hayır. Çıkışta ne yapıyorsun?" dediğinde gözlerim Ardil'e kaydı ama tekrar ona döndüm. "Çalışıyorum" derken çalıştığıma bir kez daha sevindim.

"Evet, unuttum. O zaman çıkışına yakın kafeye gelsem, işin bittikten sonra birer kahve de biz içsek?" dediğinde tereddütle yüzüne baktım. Ardil'e döndüğümde bir kaşı havaya kalkmış bana bakıyordu. Vereceğim cevabı bekliyordu.

 

"Ben, yani" derken ne diyeceğimi bilemedim. "Olur" dedim sessizce. Ardil'e dönemiyordum, tepkisinden korkuyordum. Murat gülümseyerek "Tamam o zaman, 9 gibi gelirim" dediğinde başımı salladım. Ardından gitti. Yavaşça Ardil'e döndüğümde düz bir ifadeyle bana baktığını gördüm. "Ya ben-" diye açıklama yapacakken sözümü kesti. "İnsanlara hayır demeyi öğretmem lazım" dediğinde şaşırdım. Anlamayarak yüzüne baktım. "Açıklama yapmana gerek yok, istemediğini yüzünden anlayabiliyorum. Hayır diyemediğin için kabul ettin. Sana hayır demeyi öğreteceğim" dediğinde gülümsedim.

"O nasıl olacak?" dedim gülümseyerek. "Orasını bana bırak" dedi hafif bir gülümsemeyle.

"Çıkışta gelecek misin?" dediğimde bir süre gözlerime baktı. "Gelmemi ister misin?" dediğinde "Gerek yok aslında." dedim istemeyerek. "Gerek var mı diye sormadım, ister misin diye sordum" dediğinde "Şimdi Murat da olacağı için sorun çıkabilir" dedim.

"Geride dururum, beni görmez. Ama hala soruma cevap vermedin. Gelmemi ister misin?" dediğinde birkaç saniye sessizce gözlerine baktım. İstersin Dila, söylesene!

"Yani, gelirsen iyi olabilir" dedim sessizce.

Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldığında "Yani istemezsen gelme tabi" dedim hızla. "İstesen de istemesen de akşam geleceğim zaten. Sadece ne istediğini merak ettiğim için sordum" dediğinde gülümseyerek gözlerimi kaçırdım. Tekrar ona döndüğümde gülümseyerek bana baktığını fark ettin. Bu sefer kaçırmadım gözlerimi. Baktım uzun uzun. Ama yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle gözlerimi çektim. Cansu ve Mert gelmişti. Cansu yanıma otururken Mert Ardil'in yanına oturdu. "Niye geç geldiniz?" dedi Cansu, Ardil ve bana bakarak. Bakışlarım Ardil'e kaydığında ne diyeceğimi bilemedim. Ardil bunu fark etmiş olacak ki "Dila küçük bir kriz geçirdi, geciktik" diyerek açıklama yaptı. "Ne oldu, iyi misin?" dedi Cansu endişeyle. "iyiyim, önemli değil" dedim. "Niye kriz geçirdin?" dedi Mert.

"Bilmem, ilaçları biraz aksattım sanırım " diyerek bir yalan uydurdum.

 

"Yoksa heyecandan mı?" dediğinde Cansu'ya döndüm. Sırıtarak bana bakıyordu. "Ne heyecanı?" dedim anlamayarak. "Ne biliyim? Ardil ile falan ne yapıyorsanız belki heyecanlanmışsındır" dediğinde utançla gözlerimi kaçırdım. Ardil'in sırıttığını fark ettiğimde "Saçmalama" dedim hemen. "Bilemiyorum " dedi Cansu imayla. Mert ve Ardil gülümsüyordu. Hadi Mert'i anladım da Ardil niye gülüyor? Hiç mi utanmıyor?

 

"Yok artık Cansu " dediğim sırada masanın başına bir kız geldi. Bizim bölümden bir kızdı ama adını bilmiyordum. "Dila, Samet hoca seni çağırıyor" dediğinde gülümsemem durdu. "Neden?" dedim. "Bilmiyorum, çıkışta odasında bekliyormuş" diyip gitti. Diğerlerine döndüğümde istemeyerek baktım. "Ne istiyor ki?" dedim tereddütle. "Ne isteyecek? Bahane olarak çağrıyor, amacı başka" dedi Mert sert bir ifadeyle. "Gitme, geçen ne olduğunu gördük" dedi Cansu. "Gitmek istemiyorum " dediğimde "Gitme o zaman" dedi Ardil.

"Gitmem lazım, notlarımı etkileyebilir." dedim istemediğimi belli ederek.

"Cansu da girsin yanında" dedi Mert. "Beni çıkarıyor ama" dediğinde Cansu'yu onayladım. "Neyse ya, belki de gerçekten bir şey soracaktır. Abartmayalım" dedim ama dediğime ben bile inanmamıştım.

 

Son dersten sonra koridorda konuşuyorduk. Ben Samet hocanın yanına gideceğimi söylemiştim. "Ben de geliyorum" dedi Ardil de.

Diğerleri de "Biz de geliyorz" diyince "Gerek yok" dedim. "Var. Kapıda bekleyeceğiz." dediğinde Ardil'e başımı salladım. Hep birlikte Samet hocanın odasına ilerledik.

 

Kapının önüne gelince diğerlerine döndüm. "Biz buradayız" dedi Cansu, başımı salladım. "Bir şey olursa bağır" dedi Mert gülerek. "olur" dedim gülümseyerek. Ardil'e döndüğümde bana baktığını fark ettim. Bir iki adım yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattı. "Ben buradayım" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Söylemesine gerek yoktu, burada bekleyeceğini biliyordum.

Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimde Samet hoca masasından bana döndü. Kapıyı kapatıp ona ilerledim. "Beni çağırmışsınız" dedim düz bir ifadeyle.

"Evet Dila" dedi sandalyesinden kalkarak.

Önümde durdu ve kalçasını masaya yasladı. Bir adım gerileyip aramızdaki mesafeyi çoğalttım. "Sohbet etmek istedim, hiç uğramıyorsun yanıma" dedi sahte bir alınmayla. "Pek boş vaktim olmuyor" dedim yapmacık bir gülümsemeyle. "Derslerin nasıl gidiyor?" dedi. "Fena değil" dedim. Bir an önce bitsin konuşma lütfen.

"Dönem sonuna maket yapacaksınız biliyorsun değil mi?" dediğinde "Evet" diyerek kısa bir cevap verdim. Malesef her dönem bir maket yapacaktık. Ona göre puan alacaktık.

 

"Projende yardımcı olmak isterim. Birlikte yapabiliriz" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. "Aslında tek yapsam daha iyi olabilir, hem alışmam gerekiyor böyle maket yapmaya " dedim hızla.

"Haklısın" dedi başını sallayarak. "Takıldığın bir yer olursa bana gelebilirsin" dediğinde başımı salladım sadece. Bir an önce çıkmak istiyordum.

"İzninizle ben gidiyim artık" dediğimde bir anda yaklaştı ve kolumu tuttu.

"Dur ya nereye hemen? Biraz daha sohbet edelim" dediğinde hala kolumu tutuyordu. Eli yavaşça kolumu okşamaya başladığında kolumu hızla çektim.

"Gitmem gerekiyor" diyip geri adım atmıştım ki o da bana yaklaştı. "Daha önce biriyle birlikte oldun mu?" dedi bir anda iğrenç sırıtmasıyla. "Na-nasıl yani?"

"Bence anladın sen" dediğinde sertçe yutkundum. "Hayır" dediğimde gözlerim dolmaya başlamıştı. Gitmek istiyordum.

"Güzel" dedi bana yaklaşmaya devam ederek. "Gitmem gerekiyor artık" diyip arkamı döndüğümde kolumdan tutup kendine çekti bir anda beni.

"Neden ya?" dedi diğer eli saçlarıma giderken. Şu an bu adamı tanıyamıyordum. Dersine girdiğim sırada böyle biri olduğunu tahmin bile edemezdim.

 

Elini itmeye çalıştığımda bırakmadı. Bir anda kapının açılmasıyla geri çekildiğinde derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımın akmaması için direndim. Kapıya döndüğümde Cansu'nun geldiğini gördüm. Endişeyle bana bakıp Samet hocaya döndü. "Sevim hoca Dila'yı çağırıyor, acilmiş" dediğinde Samet hoca bana döndü. İstemeyerek de olsa başını salladıktan sonra hızla çıktım Cansu'nun arkasından.

 

Ardil ve Mert bana bakıyordu. "İyi misin?" diyerek sarıldı Cansu hemen. "Sen çıkmayınca girdim ben de. Girdiğimde kolunu mu tutuyordu?" dedi geri çekilirken.

Cevap vermedim. Gözyaşlarım hala akmak için direniyordu. "Dila" diye seslendi Mert ama ona da dönemedim. Korkmuştum, utanmıştım. Ne diyebilirim ki?

 

"Siz bizi dışarıda bekleyin" dedi Ardil ama ona da dönemedim. Cansu ve Mert'in gittiğini hissettim. Ardından Ardil bana yaklaştı ve hemen önümde durdu. "Bana bak" dedi sessizce. Başımı yavaşça kaldırdım ve gözlerine baktım. Endişeli olduğu belliydi. "Ne oldu?" dediğinde daha fazla dayanamayıp kollarımı boynuna doladım. Elleri belimdeki yerini aldığında sıkıca sarıldım ona. Gözyaşlarımı daha fazla tutamadım.

 

Yavaşça geri çekildiğimde Ardil ellerini yüzüme koydu ve gözyaşlarımı sildi.

"Ne yaptı?" dediğinde cevap vermedim.

"Dila ne yaptı?" dedi daha baskın bir şekilde. "Bir şey yapmadı, sadece ben-" derken sözümü kesti. "Bana yalan söyleme" dedi sert bir tonlamayla. Derin bir nefes aldım.

"Sohbet etmek istediğini söyledi. Ben gitmek isteyince kolumu tuttu, saçıma dokundu. Bana-" derken sesim titemişti, yanaklarım yeniden ıslanmıştı. "Ne?"

"Daha önce biriyle birlikte olup olmadığımı sordu"

İçinden bir küfür edip kapıya yaklaştığında hızla ellerimi göğsüne koyup önüne geçtim.

"Ardil dur" dedim sessizce.

"O şerefsizi sikeceğim!" diyip tekrar yaklaştığında göğsünden itmeye çalıştım ama pek işe yaramadı.

"Ardil dur, lütfen dur. Bir şey yapmadı" dediğimde kaşlarını çatarak bana döndü. "Nasıl bir şey yapmadı lan? Pis elleriyle saçlarını kirletmiş lan senin! Canını yakmış anlamıyor muyum ben!" diye bağırdığında gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. "Umrumda değil" dedim ama tabi ki umrumdaydı. "Benim umrumda!" dedi sertçe. "Ardil lütfen dur. Benim için dur. Lütfen" dedim çaresizce. Benim yüzümden başına bir iş açmasını istemiyordum.

 

Bir anda beni itip sırtımı duvara yasladı ve dibime girdi. Eliyle çenemi tutarak kaldırdı. Hafifçe sıkıyordu ama acıtmıyordu. Heyecandan çıkmak üzereydi kalbim. Nefesini hissedecek kadar yakınımdaydı.

"Bir daha gitmeyeceksin o şerefsizin yanına" dedi dişlerinin arasından.

"Gitmeyeceğim" dedim ama sesim garip çıkmıştı çenemi tuttuğu için.

"Beni nasıl kontrol altına alıyorsun?" dedi ama kendi kendine konuşuyor gibiydi. Onu kontrol edebiliyor muydum?

 

Bakışları dudaklarıma kaydığında istemsizce dudaklarımı yaladım. Çenemi daha da sıktığında dudaklarım öne çıkmıştı. Yüzünü daha da eğdi yüzüme. Saçları alnıma düşmüştü. Nefeslerimiz karışıyordu. Bakışları hala dudaklarımdaydı. Yavaşça yutkundu.

 

"Şimdi, dudaklarını parçalamamam için bana bir sebep ver" dediğinde sertçe yutkundum. "Tek bir sebep" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Yoktu çünkü sebep. İstiyordum, şu an beni öpmesini istiyordum. Geçmişimdeki kişi şu an umrumda değildi. Sadece Ardil umrumdaydı.

 

Gözleri gözlerime çıktı. "Bir şey demeyecek misin?" dedi fısıldayarak.

"Sebep yok" dedim ani bir cesaretle.

Bu söylediğimle kaşları havalandı, ardından dudağının sağ tarafı kıvrıldı. Gözleri tekrar dudaklarıma indiğinde ben de dudaklarına baktım. Şu an beni öpmesini istemem bir hata mıydı? Muhtemelen. Ama istiyordum.

 

Daha da yaklaşmaya başladığında gözlerim kapanmaya başlamıştı ama çalan telefon sesiyle duraksadı.

"Gelmişini geçmişini siktiğimin" dediğinde hafifçe gülümsedim ama çenemdeki eli sıkılaştı. "Gülme" dediğinde daha da güldüm. Bakışları son kez dudaklarıma kayıp geri çekildi. Beni öpememesine bu kadar sinirlenmesi hoşuma gitmişti.

 

Sinirle telefonunu çıkarıp "Ne var lan?" diyerek açtı. Sırıtarak ona bakıyordum.

"Geliyoruz, bekleyemediniz mi?" dediğinde Mert olduğunu anladım. "Arayacak başka zaman mı bulamadın amına koyuyum?" dediğinde gülmeye devam ettim ama bana döndüğünde hemen durdum. Telefonu kapattığında sinirle bana döndü. "Gidiyoruz" dediğinde hala gülüyordum. "Gülme" dediğinde gülmemi durdurmaya çalıştım ama olmadı. Dudağımı ısırdığımda bakışları dudaklarıma kaydı. Derin bir içe çekerek ilerlemeye başladığında sırıtarak arkasından ilerledim.

 

Mert ve Cansu'nun yanına gittiğimizde "Nerede kaldınız?" dedi Cansu.

"Geldik işte" dedim sessizce. Ne diyecektim ki?

"Bir yerlere gidelim diyoruz" dediğinde "Ben çalışıyorum" dedim. "Unuttum ya, hala alışamadım." dedi üzüntüyle.

"Boşver, siz gidin" dediğimde "Saçmalama, sensiz olmaz" dedi Cansu. Ardından "Boşa bekledik yani, bilseydik beklemezdik" dediğinde Ardil "Beklemeyin ya, beklemeyin abi bizi! Arıyorsunuz bir de! Gidin siz beklemeyin bizi!" dedi sertçe. Mert ve Cansu anlamazken ben kahkaha atmaya başladım. Öpemedi diye bu kadar sinirlenmesi çok tatlıydı. Gülmem yavaşladığında Ardil'in sertçe bana baktığını fark ettim ama umursamadım. "Biz gidelim, senin sinirler tavan" diyerek motora bindi Mert. "Görüşürüz " diyerek ilerlediklerinde Ardil'e döndüm. Bana bakıyordu. "Ben de gidiyorum " dediğimde başını salladı. Son bir bakış atıp arkamı döndüm.

Bahçeden çıkmadan bir kere daha ona döndüğümde hala bana baktığını farkettim. Gülümseyerek bahçeden çıktım ve kafeye ilerledim. Hızla kafeye girip üzerimi değiştirdim. Biraz geç kalmıştım ama önemli değildi.

 

Birkaç saattir siparişleri alıyordum. İlk gün ki kadar yorulmuyordum artık. Yine de terlemiştim. Tam dinlenmek için oturacaktım ki sipariş isteyen masayı görünce istemsizce oraya yöneldim. Sürekli buraya gelen çiftti. Gerçekten de her akşam geliyorlardı. Başka işleri yok muydu?

Sana ne Dila ?

 

"Merhaba tatlım. Ben bir cheesecake ve bol köpüklü latte alıyım" dedi kız.

"Ben de cheesecake ve kola alıyım bebek" dediğinde erkek, başımla onaylayıp masadan ayrıldım. Alışmıştım artık onlara, böyle konuşmaları da garip gelmiyordu.

 

Çıkmama az kalmıştı. Müşteri de kalmadığı için üzerimi değiştirip kapıya çıktım. Murat hala gelmemişti. Telefonuma baktığımda yarım saat önce mesaj attığını gördüm.

 

Murat: Dila, çok özür dilerim, biraz işim çıktı. Sonra içsek kahveyi sorun olur mu?

 

Siz: Hayır Murat önemli değil, sonra hallederiz

 

Sırıtarak telefonu cebime koydum. Açıkçası işime gelmişti.

 

"Kime yazdın da güldün?"

Duyduğum sesle korkuyla yerimde sıçradım. Ardil arkamdaydı. Onu görünce rahat bir nefes aldm.

"Niye sessizce geliyorsun?" dedim hafif bir sistemle. "Normal geldim, mesaja güldüğün için fark etmedin" dedi imayla.

"Önemli bir şey değil ya" diyip adım atacaktım ki kolumdan tuttu. "Kimdi?" dedi merakla. Neden sorduğunu bilmiyorum ama böyle davranması hoşuma gitmişti. Kesin kıskandı.

 

"Niye sordun?" dedim merakla. "İşte. Kimdi?" dediğinde "Bir arkadaş" dedim. Bir anda elimdeki telefona uzanınca elimi geri çektim. "Ver şunu" diyip uzanmaya çalıştığında elimi belime götürdüm. Hızla elimi tuttuğunda bir anda burnu burnuma değdi. Fazla yakındık. Elimdeki telefonu ikimiz de tutuyorduk. Nefesi yüzüme geliyordu. "Kim olduğunu söylemezsem öperim" diye fısıldadığında sertçe yutkundum. Kalbim hareketlenmişti. Biraz bekledikten sonra "Söylemeyecek misin?" dedi bir kaşını havaya kaldırarak. Açıkçası söylemesem de öpse mi diye düşünmedim değil.

"Peki " diyip yaklaşmaya başladığında"Murat" dememle duraksadı.

"Ne?" dedi kaşlarını çatarak. "Murat" dedim tekrar. Hafifçe geri çekildi. "Onun mesajına mı gülüyordun?" dedi hayretle. Başımı salladığımda sinirle arkasını döndü ve motora ilerledi. Hemen arkasından ilerledim. "Ardil yanlış anladın" dediğimde beni duymazlıktan gelerek yürümeye devam etti. Kolundan tutuyordum ama bana dönmüyordu.

"Güldüm ama öyle değil" dedim ama dönmedi. Motorun yanına gelince önüne geçtim. Bana bakmıyordu ama. Ellerimi omuzlarına koyup ayak ucumda yükseldim. Aynı hizaya gelmesek de yüzlerimiz yakındı. "Bana bakmazsan seni öperim" dedim onun taktiğiyle. Başını daha da sağa çevirdiğinde sırıttım. "Bana bakmazsan öpmem" dediğimde hızla bana döndü. Burnu burnuma çarptığında gülümseyerek ona bakıyordum. "Hadi" dediğinde "Ne?" dedim anlamayarak. "Bakmazsan öpmem dedin. Bakıyorum" dediğinde gülümsemem genişledi. Bunun için mi dönmüştü? Sadece öpüyüm diye?

 

"Ben, bana bakman için söylemiştim" dediğimde sesli bir nefes verdi.

"Yanlış anladın" derken gülümsemem durmuştu. Yüzünü çevirdiğinde "Bana bakmazsan açıklamam" dedim. Hala dönmediğinde omzundaki elimi çenesine koyup kendime çevirmeye çalıştım ama izin vermedi. Daha fazla dayanamayıp ayak ucumda durmaktan vazgeçtim. "Bana bak" dedim elim çenesindeyken ama bakmadı. Anlık gelen hisle ona yaklaştım ve dudaklarımı çenesine dokundurdum. Yumuşak bir öpücük kondurup geri çekildiğimde bana döndü. "Haklısın, öpeceğim demiştim, öptüm" dediğimde dayanamayıp hafifçe tebessüm ettiğinde ben de gülümsedim.

Elim hala yüzündeydi.

"Onun mesajına güldüm ama-" derken yine başka tarafa döndü. Ofladım sertçe. "Ya bana bir baksana" dedim hafif sinirle. Tekrar "Bana bakmazsan öpmem" dediğimde bana döndü. Hafifçe gülümsedim. "Sadece öpücük için mi döneceksin bana?" dediğimde omuz silkti. "Bak" derken "Önce öpücüğü alıyım, sonra açıklarsın" diyerek sözümü kesti.

"Dinleyeceksin ama" dediğimde başını salladı. "Nerden öpüyüm?" dedim bir an yüzüne bakarak. Dudağının kenarı kıvrıldı. "Bence buna sen karar ver." dediğinde gözlerimi devirdim. Bir an gözlerim boynuna kaydı. Tekrar gözlerine baktığımda dikkatle bana bakıyordu. Neden bilmiyorum ama boynunu öpmek istemiştim. Ama bunu nasıl söyleyecektim?

 

"Öp" dedi sessizce. Anlamıştı. Derin bir nefes aldım Gözlerim boynuna kaydı. Sertçe yutkundum. Kalbimin çıkacak gibi olması normal mi? Yaklaştım ve adem elmasının üzerine dudaklarımı dokundurdum. Çok hafif ve yumuşak bir öpücüktü ama kalbimin hızlanmasına neden olmuştu. Öptüğüm sırada gözlerim birkaç saniyeliğine kapandı. Daha fazlasını yapmak istesem de kendimi durdurdum. Hafifçe geri çekildiğimde bana bakıyordu. Utanarak gözlerimi kaçırdım. "Anlat" dediğinde tekrar gözlerine baktım. "Gelmeyecek bugün" dediğimde "Niye?" dedi merakla. "Bilmiyorum işi varmış. Bunu yazmış, ona gülmüştüm. Gelmeyeceğini söylediği için" dediğimde şaşkınlık ve memnuniyetle gülümsedi. "Bir daha dinlemeden yargılama" dediğimde gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırdığımda motora bindi. "Atla" dediğinde arkasına bindim ve kollarımı beline doladım.

 

İkimiz de salonda telefonlarımızla ilgileniyorduk. Uykum gelmeye başladığı için koltuktan kalktım. Ardil'in bakışları bana döndü. "Nereye?" dedi merakla. "Odama" dedim. "Niye?" dediğinde "Uyuyacağım" dedim ne var bunda der gibi? "Erken değil mi?" dediğinde niye sorduğunu anlayamamıştım.

"Önce duşa gireceğim" dediğimde "Haa" dedi dudağının kenarı kıvrılırken.

Gözlerimi devirerek salondan çıktım. Çıkmadan önce "İyi geceler" dedim ama yine cevap vermedi.

 

Motordan inip birlikte kantine ilerledik. Bizimkileri gördüğümüzde ne olduğunu anlayamadım. Cansu ve Mert karşılıklı masalarda oturuyordu. Şaşkınlıkla Ardil'e döndüğümde o da anlamamıştı ne olduğunu. Ben Cansu'nun masasına ilerlediğimde Ardil de Mert'in masasına ilerledi. "Günaydın" dedim sandalyeye oturarak. "Günaydın" dedi üzgün bir ifadeyle. "Ne oldu?" dedim merakla. "Ayrıldık" dediğinde şaşkınlıkla gözlerim kocaman oldu. "Ne? Neden?" dedim merakla.

"Cebinde uyuşturucu buldum. Uyuşturucu kullanıyormuş Dila" dedi ama sinirli değil, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde söylemişti.

"Nasıl yani? Nereden anladın?" dedim. Hala şaşkınlığımı atamamıştım.

"Cebinde uyuşturucu buldum. Açıklayamadı ne olduğunu, ayrıldım ben de" derken gözleri dolmuştu. Hala seviyordu onu, sadece üzülmüştü.

 

"Sen emin misin kullandığına?" dediğimde "Evet, başka ne olabilir ki?" dedi. "Sen bekle, ben onlarla konuşup geliyim" dediğimde başını salladı. Hızla onların masasına ilerledim ve Ardil'in yanına oturdum.

"Uyuşturucu mu kullanıyorsun?" dedim direkt. "Hayır tabi ki" dedi Mert. Üzgün duruyordu o da. "Ne oluyor Mert?" dedim merakla. Mert'in bakışları Ardil'e döndü. Ardil başını salladığında Mert tekrar bana döndü. "Yine bir uyuşturucu çetesiyle uğraştık" dediğinde benim bildiğimi bildiğini anladım.

 

"Uyuşturucuyu aldım ben, geç olduğu için götüremedim mekana. Cansu ile buluşunca da cebimde fark etti. Açıklayamadım çünkü bu işlerle uğraştığımı öğrenirse benden ayrılır. Bundan hiç hoşlanmaz" derken haklı olduğunu biliyordum. Cansu böyle şeylerden korkardı ve Mert ile arası bozulabilirdi. "Ne olacak peki şimdi?" dedim. "Bilmiyorum, Dila yardım et lütfen." dedi elini dostça elimin üzerine koyarken. Ardil'in öksürmesiyle hızla elini çektiğinde Ardil'e döndüm ama bana bakmıyordu. "Ben ne yapabilirim ki?" dedim. "Bilmiyorum, bir şey uydur, lütfen Dila. Ondan ayrı kalamıyorum" dediğinde bunun farkındaydım. İkisi de çok üzgündü. "Pekala" dedim derin bir nefes alarak. "Ona, senin uyuşturucuyu benden aldığını söyleyeceğim" dediğimde ikisi de bana döndü. "Ne?" dedi Ardil kaşlarını çatarak.

"Kafede birinin uyuşturucu kullandığını, ondan gizlice uyuşturucuyu aldığımı ama kızacağını düşündüğüm için Ardil'e söyleyemediğimi, Mert'e verdiğimi söyleyeceğim. Mert'in aslında polise götüreceğini ama geç olduğu için sabah götürmeye karar verdiğini söyleyeceğim" dediğinde ikisi de dikkatle beni dinliyordu.

"Neden bana söylemedin diyecek?" dedi Mert. "Senin kimseye söylememen gerektiğini söyledim. Sen de Cansu'yu bu işe bulaştırmak istemedin" dedim.

"Vay be, iki dakikada roman yazdın" dedi Mert şaşkınlıkla. Gülümseyerek Ardil'e döndüm.

 

"Buna inanacak mı?" dediğinde "İnanacak" dedim kendimden emin bir ifadeyle. "Teşekkür ederim Dila " dedi Mert minnet dolu bir şekilde.

"Önemli değil, ama bir gün gerçeği söyleyeceksin" dediğimde onaylayarak başını salladı. Ayağa kalktığımda onlar da ayaklandı. Cansu'nun yanına ilerlediğimizde ben Cansu'nun yanına oturdum. Ardil ve Mert de karşımıza oturdu. "Ne oluyor?" dedi Cansu bana dönerek.

 

"Olayı sana açıklayacağız " dediğimde Cansu Mert'e bakmamak için direniyordu. "Cansu, Mert'in bir suçu yok. Ben olayı biliyorum " dediğimde kaşlarını çattı.

"Bak bizim kafede biri uyuşturucu kullanıyormuş, ben bunu fark ettim. Gizlice çantasından aldım uyuşturucuyu polise vermek için. Ama bunu ben yapamazdım, Ardil'e söyleyemedim kızacağını düşündüğüm için, Mert'e söyledim. O da polise gideceğini söyleyip aldı uyuşturucuyu. Ama saat geç olmuştu, sabah vermeye karar verdi" derken Cansu dikkatle beni dinlemişti.

"Sen ciddi misin? Bana niye söylemedin?" dedi merakla. "Seni bu işe bulaştırmak istemedim. Hem büyütülecek bir şey yoktu, sadece götürüp polise verecektik. Mert'in de bir suçu yok, onu ben uyardım kimseye söylememesi için. Özür dilerim, ben böyle büyüyeceğini düşünemedim" dediğimde Mert'e döndü.

"Senin değil miydi?" dediğinde Mert hızla "Hayır " dedi.

"Senin bir suçun yok. Ama bir dahakine bana da söyle" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Ardından ayağa kalkarak Mert'e döndü. Mert de ayağa kalkınca ona yaklaştı. "Özür dilerim, ben senin kullandığını nasıl düşünürüm?" dedi Cansu pişmanlıkla. Mert hızla ona sarıldığında Cansu da sıkıca sarıldı ona. Gülümseyerek onlara bakıyordum. Ardil'e döndüğümde gözgöze geldik. Gülümseyerek bakmaya devam ettim. Yalan söylediğim için memnun değldim ama hem Cansu hem de Mert içindi. Pişman değildim.

 

Son derse girmiştik. Yine duvar kenarında ve Ardil'in yanında oturuyordum. Hocanın gelmesini bekliyorduk. Yanağımı elime yaslamış elimdeki kalemi çevirmeye çalışıyordum. Eskisi kadar kötü değildim artık, ara sıra düşürüyordum kalemi ama alışıyordum yavaşça.

 

Başımı çevirip Ardil'e baktığımda gözgöze geldik. Bana mı bakıyordu? Saçmalama Dila. Bakışlarımı sınıfta gezdirdiğimde gördüğüm kişiyle elimdeki kalemi sıraya düşürdüm. Cenk kapının yanında duvara yaslanmış, kollarını önünde bağlamış bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Ardil "Siktiğimin piçi" diye fısıldadığında ona döndüm ama bakışları benim değil, Cenk'in üzerindeydi. Açıkçası korkmuştum. Geçen gün bana yaptıklarını unutmamıştım. Ardil bana dönerek "Sakin ol" dedi sessizce.

"Sakinim" dedim ama sesim titremişti.

"Bakma ona, hiçbir bok yapamaz" dediğinde bir şey söylemedim. Cenk'e bakmamak için önüme döndüğümde kalemi elime aldım ve çevirmeye çalıştım ama yapamıyordum. Çünkü elim titriyordu. Anksiyetem tutmuştu. Kalemi defalarca düşürüp defalarca elime almıştım ama hala ellerim titriyordu. Nefes alışverişlerim hızlanmıştı. Bir anda elimin üzerinde hissettiğim el ile titremem durdu. Başımı Ardil'e çevirdiğimde güven vermek ister gibi bakıyordu. Tekrar ellerimize baktığımda hafifçe gülümsedim. Elim sıcacık elinin altında çok küçük kalmıştı. Baş parmağıyla elimin üzerini okşuyordu. Ellerimiz yan yana çok güzeldi. Tekrar ona baktığımda hala bana baktığını fark ettim. "Teşekkür ederim" diye fısıldadım gülümseyerek. O sırada Ardil'in arkasından başını uzatıp, "Hayırdır gençler?" diyen Cansu ile gözgöze geldim. İmayla bakıyordu bize. Bakışları ellerimize kaydığında hızla elimi Ardil'in elinden çektim. "Bir şey yok" dedim utanarak. "Hı hı, kesin öyledir" dedi Cansu sırıtarak. Mert de gülerek bize bakıyordu. Ardil'e döndüğümde hiç umursamadığını, hatta hafifçe gülümsediğini farkettim.

Nasıl hiç utanmıyor?

 

Sınıfa giren hoca ile önüme döndüm. O sırada Cenk ile göz göze geldik. En arka sıralardan birine geçiyordu. Onu umursamadan hızla önüme döndüm.

 

Dersten çıktıktan sonra bahçeye doğru ilerledik. Motorların yanına giderken Murat'ın "Dila!" diye seslenmesiyle ona döndüm. Benimle birlikte diğerleri de döndü. Murat bana doğru geliyordu. Bizimkilere dönüp "Siz gidin isterseniz" dediğimde Cansu ve Mert motora doğru ilerledi ama Ardil hala duruyordu.

Ona bakmaya devam ettiğimde "Ne?" dedi. "Git istersen" dediğimde "Gitmeyeceğim" dedi. Hala baktığımda "Gitmemi istiyorsan direkt söyle Dila" dedi sitem ederek. "İstemek değil sadece ikinizle aynı ortamda olduğumda geriliyorum" dediğimde "Bir şey olmaz" dedi. "Konuşma o zaman hiç" dedim. Bir şey demeden önüne döndüğünde ben de yanıma gelen Murat'a döndüm.

 

"Naber?" dedi gülümseyerek. "İyi, senden?" dedim aynı şekilde.

"İyi bende. Şu kahve işini bugün yapalım mı?" dediğinde gözüm bir anlığına Ardil'e kaydı ama hemen Murat'a döndüm. "Olur tamam" dediğimde "Tamamdır akşam görüşürüz o zaman" diyerek gitti. Ardil'e hiç dönmemişti, o yok gibi davranıyordu. Ardil'e döndüğümde "Olur tamam" dedi beni taklit ederek. "Ne deseydim?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Başını iki yana sallayarak arkasını döndüğünde "Akşam gelecek misin?" diye bağırdım.

Bana dönerek "Gelmemi istiyor musun?" dediğinde bir an duraksadım. Güneş vurunca daha da güzel olan gözlerine baktım. "Evet" dedim sessizce. Dudağının kenarı yavaşça kıvrıldığında ben de gülümsedim. Cevap vermeden arkasını dönüp ilerlediğinde geleceğini biliyordum. Ben gelme desem de gelirdi.

 

Montumu giyip telefonumu da cebime koyduktan sonra dışarı çıktım. Gözlerim önce Ardil'in her zaman beklediği yere kaydı. Olmadığını görünce etrafıma bakındım ama Ardil yerine Murat ile göz göze geldim. Gülümseyerek bana yaklaştığında ben de yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirdim.

"Nasılsın?" dediğinde "İyiyim sen?" dedim. "İyi bende. Yorgun musun?" dediğinde başımı salladım sadece.

"Gidelim mi?" dediğinde "Nereye?" dedim. "Sana bir sürprizim var" dediğinde merakla kaşlarım çatıldı.

"Ne sürprizi? Kahve içecektik?"

"Seninle konuşmak istediğim bir şey var. Hem orada da kahve içeceğiz" dediğinde istemediğimi belli ederek yüzüne baktım. Açıkçası onunla bilmediğim bir yere gitmek istemiyordum. Üstelik Ardil bir yerlerde bizi görüyor olabilir.

 

"Normal bir kafeye gitseydik?" dediğimde yüzü biraz asıldı. "Lütfen, çok uzun sürmeyecek, söz veriyorum" dediğinde derin bir nefes aldım. Acilen hayır demeyi öğrenmem lazım.

Başımı salladığımda gülümseyerek ilerledi. Bir motorun yanına geldiğimizde ona baktım. "Motorla mı gideceğiz?" dediğimde "Sorun olur mu?" dedi motora binerken. Seninle bineceksem evet, sorun olabilir.

"Hayır" diyerek arkasına bindim. Çok yakın olmamaya çalışarak arkasına oturduktan sonra ellerimi omzuna koydum. Açıkçası beline sarılmak istemiyordum. Kaskı da taktıktan sonra motor hareket etmeye başladı.

 

Yaklaşık 10 dakika sonra motor durdu. İndikten sonra etrafıma bakındım, burası tanıdık geliyordu ama neresi?

"Gel" diyerek yürümeye başladığında yanında ilerledim. O sırada Ardil burada mı diye etrafıma bakındım ama göremedim. Gelmedi mi acaba? Saçmalama Dila! Ardil tabiki gelmiştir!

 

Önüme döndüğümde bir kafenin bahçesine girdiğimizi farkettim. Lüks bir yere benziyordu. Bahçedeki bir masa özel olarak süslenmiş gibiydi. Üzerinde mumlar ve çiçek vardı. Sorgularcasına Murat'a döndüğümde "Senin için hazırlattım" dedi. "Murat" dedim ama devamını getiremedim. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. "Neden?" dedim sessizce. "Özel bir şey konuşacağım, özel bir yer olmasını istedim" dediğinde bir kere daha etrafa bakındım. Ben böyle şeyleri hiç sevmezdim. "Murat gerek yoktu böyle bir şeye" dediğimde sevmediğim sesimden belli oluyordu. "Vardı" dediğinde koşarak gitsem mi diye düşünmedim değil.

 

"Murat ben, gitsem iyi olacak" dediğimde istemeyen gözlerle baktı. "Dila lütfen" dediğinde "Murat lütfen" dedim bu sefer.

"O zaman konuşalım" dediğinde merakla ona döndüm. Hayır ne söyleyecekti ki bu kadar şey hazırladı?

 

"Dila ben senden hoşlanıyorum" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Açıkçası bunu söylemesini beklemiyordum, böyle pat diye söylemesini hiç beklemiyordum. "Hoşlanmaktan fazlası" dediğinde ne diyeceğimi bilemiyordum. Donup kalmıştım. Bir süre sadece gözlerime baktı. "Bir şey söyle" dediğinde "Ne diyeceğimi bilmiyorum" dedim sessizce. Kahretsin neden buraya geldim ki?

 

"Dila" diyip ellerimi tuttuğunda hızla geri çektim elimi. Bozuldu ama devam etti konuşmaya.

"Bak, bana bir şans ver tamam mı? Pişman olmayacaksın." dediğinde başımı iki yana salladım.

"Dila lütfen" diyip yaklaştığında dibime girmişti. Uzaklaşamıyordum, neden? Korkmaya başlamıştım.

 

Yüzüme doğru eğildiğinde saçlarım hafif rüzgarda uçuyordu. Ne yapacağımı, ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Hazırlıksız yakalanmıştım bu itirafa.

"Dila" dedi sessizce ve yüzüme daha da eğildi. "Murat dur" diye fısıldadım ama dinlemedi. Geri çekilemiyordum. Korkudan olduğum yere yapışmıştım sanki.

"Senden çok hoşlanıyorum Dila" diye fısıldadıktan sonra bakışları dudaklarıma kaydı. Açıkçası rahatsız olmuştum. Hem de fazlasıyla.

Ne yani?

Öpecek miydi beni?

 

 

Bölüm : 29.03.2025 17:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...