
Nefesini hissettiğimde iğrendim. Neden böyle oldu? Neden Ardil'de böyle olmuyordu? Neden onun nefesinde yaşadığımı hissederken bundan iğrenmiştim?
Burnu burnuma değdiğinde kendime geldim ve hızla kendimi geri çektim. "Murat hayır" dedim başımı iki yana sallayarak. Bana doğru bir adım attığında elimi havaya kaldırdım ve durdu. "Gitmem lazım" diyerek hızla arkamı döndüm ve geldiğimiz yöne ilerledim. Arkamdan "Dila" diye seslendiğini duydum ama dönmedim. Ardil umarım görmemiştir.
Motorun yanına geldiğimde yola baktım ama taksi göremedim. Ne yapacaktım şimdi? Ardil yoktu, gelmemişti sanırım. Nasıl gelmezdi? Nasıl gidecektim eve? Nerede olduğumu bile bilmiyorum.
Motorla geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladığımda üşüdüğümü hissediyordum. Yoldan arabalar geçiyordu ama ne taksi ne otobüs yoktu. Yollar çok ıssızdı. Ne yapacaktım? Ardil'i arayamam, gelmediğine göre bir sebebi vardır. Belki de gelmek istemedi. Onu arayamam. Cansu'ya haber versem o ne yapabilir ki? Mert'i mi arasam? Bilmiyorum, Allah'ım ne yapacağım?
Yanımda bir araba durduğunda araca döndüm. İçeriden bir adam kafasını uzatmış bana bakıyordu.
"Merhaba, nereye?" dediğinde cevap vermedim. "İsterseniz bırakabilirim" dedi . "Hayır gerek yok teşekkürler " diyip ilerlemeye başladığımda araba da benimle birlikte yavaşça ilerledi. "Gelin bırakıyım " dediğinde ona dönmeden "İstemiyorum " dedim ve adımlarımı hızlandırdım. "Neden?" dediğinde hızla ona döndüm. "İstemiyorum dedim. Daha fazla zorlarsanız polisi arayacağım " dedim sertçe. İçinden birkaç küfür savurarak ilerledi. Titremeye başlamıştım ama soğuktan mı korkudan mı bilmiyorum. Telefonumu çıkarıp Mert'i aradım.
"Efendim Dila?" diyerek açtı telefonu.
"Mert, müsait misin?" dedim.
"Evet, ne oldu?"
"Ben dışarıdayım da, beni alabilir misin?"
"Ardil yok mu?" dediğinde "Hayır " dedim. "Onu niye aramadın?"
"Mert şu an anlatamam. Beni alabilir misin? Ama Ardil'e haber verme"
"Tamam nerdesin geliyorum?" dediğinde hareket ettiğini anlamıştım.
"Bilmiyorum "
"Ne demek bilmiyorum. Dila nerdesin sen? Ardil niye yok yanında?" dedi endişeyle.
"Mert bilmiyorum bilmiyorum. " derken sesim ağlamaklı çıkmıştı.
"Tamam sen konum at geliyorum ben. Ardil'e de haber vermeyeceğim " dediğinde "Teşekkür ederim " diyip kapattım telefonu ve hızla konum attım. Isınmak için yürümeye devam ettim.
Bir anda zihnimde bir anı belirince olduğum yerde durdum.
"Dila, ben senden hoşlanıyorum" dediğinde zaten bunu tahmin ettiğim için şaşırmamıştım. Ama ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Böyle bir durumda ne söyleyebilirim ki?
"Ben, ne söyleyeceğimi bilmiyorum" dedim düşüncelerimi dile getirerek.
"Benden hoşlandığını söyleyebilirsin mesela" dedi ellerimi elleri arasına alarak. Ellerimi hızla çektim ve bir adım geri gittim. "Malesef, sana karşı bir şey hissetmiyorum " dedim başımı iki yana sallayarak. "Bana bir şans ver en azından. Deneyelim, belki istersin" dediğinde başımı iki yana sallamaya devam ettim.
"Özür dilerim, ama hayır " diyerek arkamı döndüm ve ilerledim.
Bu da neydi? Kimdi bu? Ne zaman olmuştu?
Bu zamana kadar hatırladığım kişi değildi, bunu hissetmiştim ama kimdi? Başka birisi.
Bir anda yanımda Mert belirince düşüncelerimi bir kenara koydum. "Ne oldu?" dedi endişeyle. Ardından üşüdüğümü anlamış olacak ki ceketini çıkardı. "İyi misin?" dedi ben ceketini giyerken.
"Ben Murat ile gelmiştim" dediğimde gözleri kocaman oldu. "Murat mı? Onunla buraya mı geldin?" dedi.
"Mert bilmiyordum, şu an anlatamam, gidelim mi?" dediğimde başını salladı.
Arkasına bindiğimde motor hızla hareket etti.
Ardil'in evinin önünde durduğumuzda motordan indim. "Teşekkür ederim " dedim sessizce. "Lafı bile olmaz. Ama yarın anlatacaksın her şeyi" dediğinde başımı salladım. Ardından eve ilerledim. Ardil'in verdiği anahtarla içeri girdim. Işıklar yanıyordu Ardil evdeydi belli ki. Neden gelmemişti ama yanıma?
Kapıyı kapattıktan sonra salona baktım ama Ardil yoktu. Yukarı çıktıktan sonra odasının önünde durdum. Kapı yarı açıktı. Hafifçe kapıyı ittirdiğimde gördüğüm manzara karşısında şok oldum. Ardil yatağının kenarına çökmüş oturuyordu. Elinde bir içki şişesi vardı. Gözleri beni bulunca daha da endişelendim. Gözleri kızarmıştı. Çok halsiz görünüyodu. Şişenin daha yarısı duruyordu, tam olarak sarhoş olmamıştı muhtemelen. İçtiğini bilmiyordum. Neden içmişti ki?
"Ardil" dedim ona doğru bir kaç adım atarak. "Ardil" diye seslendim tekrar.
"Ne oldu?" dedim bir adım gerisinde durarak. "Sence? Sen anlat? Ne oldu? Ne yaptınız Murat ile?" dediğinde ne alakası olduğunu anlamamıştım.
"Bizi boşver, sana ne oldu? Sarhoş musun?" dedim endişeyle.
Bir anda ayağa kalktı ve önümde dikildi.
"Ne yaptınız onunla?" derken sinirli duruyordu. Bana doğru adım attığında istemsizce geri adım attım. Üzerime gelmeye devam ettiğinde ben de geri geri gitmeye devam ettim. Şu an beni korkutuyordu. Hem beni almaya gelmemişti, hem içmişti. Sorun neydi?
"Ardil" dedim tereddütle ama gelmeye devam etti. "Ne yaptınız?" dedi sesini biraz daha yükselterek. "Cevap ver cevap!" diye bağırdığında korkudan yerimde sıçradım. Sırtım duvara değdiğinde dibimde durdu. Şişeyi kenara bırakıp bana döndü.
"Seviyor musun onu ha?!" dedi sertçe. "Sen neyden bahsediyorsun?" dedim şaşkınlıkla. "Öptün mü lan onu!" diye bağırdı. Gözlerim dolmuştu bir anda.
"Ardil" dedim sessizce. "Cevap ver bana! Öptün mü onu?! Seviyor musun lan?! Ha?!" diye bağırdığında ne diyeceğimi bilememiştim. "Bana gelince bahaneler üretirsin ama onu ilk fırsatta öptün mü?!" derken elini sertçe yanımdaki duvara geçirdi. Bir anlık korkuyla gözlerimi kapatmıştım. Neyden bahsediyordu? Ben onu neden öpüyüm?
"Ardil saçmalıyorsun. Sarhoşsun kendine gel" derken sesim titemişti.
"Sarhoş falan değilim ben" dedi. Muhtemelen haklıydı, fazla sarhoş görünmüyordu.
"Sakin ol o zaman" dediğimde "Ne sakini lan?! Öptün mü onu?! Nasıl öptün?! Göstersene!" dedi biraz daha yüzüme yaklaşarak. "Bu üstündeki de mi onun?!" diye bağırdı Mert'in ceketine bakarak. "Ardil" dedim korkuyla ama durmadı. Bir anda dudaklarıma yaklaştığında hızla yüzümü yana çevirdim. Bu sefer boynuma yaklaştığında onu itmeye çalıştım ama olmadı. Yüzünü itmeye çalıştığımda geri çekilmiyordu. "Ardil dur!" dedim bağırarak ama dinlemedi.
"Ardil dur lütfen dur" derken gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Dudakları boynuma değmek üzereyken hızla yüzünü ittim ve sert bir tokat attım. Yüzü yana doğru savrulduğunda vurduğuma pişman oldum. Canı yandı mı acaba?
Kafasını kaldırıp bana baktığında ne tepki vereceğini beklemeden hızla yanından geçtim ve odadan çıktım. Odama girip kapıyı kilitledim ve sırtımı kapıya yasladım. Allah kahretsin! Allah kahretsin!
Ne oldu az önce? Ardil ne yaptı? Güvendiğim, sığındığım insan bana ne yaptı? Ne yapmaya çalıştı?
Neden böyle davrandığını anlamamıştım. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Olduğum yere çöküp bacaklarımı kendime çektim ve ağlamaya devam ettim. Ben bana taciz etmeye çalışan bir adamdan kaçmıştım, ama sığındığım kişi de bana aynısını yapmıştı. Belki sarhoştu, ne yaptığının farkında değildi ama bu hiç bir şeyi değiştirmez. Ardil beni öpmeye çalıştı. Dur dememe rağmen. Ağlamama rağmen. Direnmeme rağmen.
Ne olacaktı şimdi?! Kime güvenecektim ben? Ne yapacaktım mesela yarın? Yüzüne nasıl bakacaktım? O ne yapacaktı? Konuşacak mıydı benimle? Onunla aynı evde kalmaya devam mı edecektim? Allah'ım n'olur yardım et!
Saate baktığımda alarmın çalmasına 2 saat olduğunu gördüm. Uyumamıştım hiç, uyuyamamıştım. Daha fazla yatakta durmayıp kalktım ve yüzümü yıkadım. Ardından yavaşça hazırlanmaya başladım. Ardil uyanmadan evden çıkmak istiyordum.
Hazırlandıktan sonra sessizce odamdan çıktım. Merdivenlerden inip kapıdan çıktım ve yavaşça kapattım. Onu görmek istemiyordum. Çünkü nasıl davranacağını bile bilmiyordum.
Bugün okula gitmeyecektim. Cansu'ya kısa bir mesaj atmıştım. Mert ona dünden bahsettiği için bir sürü soru sormuştu ama yarın anlatacağımı söylemiştim. Okula gitmeyeceğim için kafeye gittim. Tüm gün çalışacaktım. Hem kafam dağılırdı. Umarım yani.
Kafeye girdikten sonra Sinan ve Hande'yi gördüm. Beni görünce hemen yanıma geldiler. "Günaydın. Okula gitmeyecek misin?" dedi Sinan. "Hayır, çalışacağım bugün" dediğimde Hande "İyi misin? Halsiz görünüyorsun" dedi.
"İyiyim, üzerimi değiştiriyim" diyip yanlarından ayrıldım. İnsanlarla konuşacak gücüm yoktu.
Akşam olmak üzereydi. Cansu bir kaç kere nasıl olduğumu sormuştu. Kısaca geçiştirmiştim onları. Ama Ardil'i merak ediyordum. Ne yaptı acaba? Daha iyi mi? Yaptığından pişman mı?
Akşama kadar kafamdan çıkaramamıştım onu. Sürekli merak ediyordum. Hem de yaptığından sonra.
Yok yok, akıllanmazsın sen Dila!
Kafe azalmaya başlamıştı ama çıkmama daha 1 saat vardı. Bugün çöpü ben çıkaracaktım. Elime aldığımda bir an içine taş doldurduklarını düşündüm. Bu ne böyle? İki elimle alıp zar zor götürmeye çalıştım çöpü. Arka kapıdan çıktıktan sonra yaklaşık 50 metre yürüyecektim. En fazla bir dakikamı alırdı normalde ama bu çöple yarım saatimi bile alsa şaşırmazdım. Zar zor çöpü taşırken bir anda biri elimden çöpü alıp kenara koydu. Başımı kaldırdığımda Ardil'i gördüm.
"Ardil" dedim şaşkınlıkla. "Ne işin var burada?"
Sorumu es geçti. "Nasılsın?" dediğinde gözlerinde pişmanlık vardı. Belki de dün bilinçli yapmamıştı onları ama unutamazdım ki hemen.
"İyiyim" dedim soğuk bir sesle. Bir anda bana doğru bir adım attığında refleks olarak geri adım attım. Sırtım duvara çarpmıştı. Geri gittiğimi görünce duraksadı. Üzgün olduğu çok belliydi.
Saçları dağınıktı, her zamanki gibi değil. Gözleri de biraz kızarıktı, uyumamıştı belli ki.
"Dila, bak ben-" derken sözünü kestim. "Gitmem lazım Ardil" diyip sağa dönmüştüm ki elini duvara koyarak yolumu kesti. Ona döndüm tekrar.
Başını bana doğru eğdi. "Özür dilerim" diye fısıldadı. O kadar içten söylemişti ki bir an dedim siktir et Dila. Unut dünü, yapış dudaklarına. Tövbe tövbe. Sus kız!
Cevap vermedim. "Dün neydi öyle?" dedim sessizce. "Neden?"
Bir neden söyle ki seni affedeyim, unutayım dünü.
"Sizi gördüm" dediğinde anlamayarak kaşlarım çatıldı.
"Dün geldim Dila. En başından beri sizi izlemiştim" dediğinde sevinmiştim. Geldiğini biliyordum, bırakmazdı beni.
"Gittiğiniz yerde sizi izledim. Sonra o piç sana yaklaştı ve sen buna izin verdin" dediğinde kaşlarım çatıldı. İzin falan vermedim. "Öpecekti seni. Sen geri çekilmedin Dila" dedi acı çeker gibi bir sesle. "Dayanamadım, gittim" dedi.
"Neden içtin?" dedim. "Bilmiyorum, sizi öyle görünce kafam dağılsın istedim. Kendimi kaybettim" dedi gözlerini kaçırarak.
"Ardil sen dün-" derken devamını getiremedim. "İstemeden oldu, kendimde değildim." dedi hemen.
"Ben bana dokunmaya çalışan birinden kaçıp sana sığındım Ardil, sana güvendim. Ama sen de bana aynısını yaptın" dediğimde başını iki yana salladı. Sesim titremişti. Lütfen ağlama lütfen!
"Aynısı değil. Aynısı değil Dila lütfen. İstemeden yaptım, sana böyle bir şey yapar mıyım?" dedi pişmanlıkla.
"Yaptın ama" dedim sessizce. "İstemeden oldu. Dila lütfen" dedi ısrarla. Pişman olduğu çok belliydi. Ama bunu defalarca kez yaşamış biri olarak kolay unutamazdım. "Ardil bilmiyorum." dedim başımı iki yana sallayarak.
"Yalnız kalmam lazım biraz" dediğimde bir süre sadece gözlerime baktı.
"Peki" dedi sessizce. "Ama bir şey soracağım" dediğinde merakla ona baktım. "O piç, seni öptü mü? İzin verdin mi buna?" dedi cevabımdan korkar gibi. Çok beğendiğim gözlerine bakarak sessizce "Hayır" dedim. Cevabımdan sonra yüzünde bir gülümseme oluştu, gamzesi ortaya çıktı. O gülünce ben de hafifçe tebessüm ettim. "Tamam, güzel" dedi kendi kendine. Sevinmişti bu cevaba.
"Tamam o zaman ben gidiyim" dedi geri çekilerek. Hala gülüyordu. Çöpe elimi uzattığımda hemen aldı çöpü.
"Ben atarım" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Son kez gözlerine bakıp arkamı döndüm ve kafeye ilerledim.
Eşyalarımı da alıp kafeden çıktım. Etrafıma bakındığımda motora yaslanmış bekleyen Ardil'i gördüm. Ona doğru yaklaştım.
"Niye geldin? Ben giderdim" dedim sessizce. "Saçmalama, bu saatte tek bırakacak değilim seni" dedi. "Dün bıraktın ama" dediğimde aklına yeni gelmiş gibi bana döndü. "Sen dün nasıl geldin?" dediğinde "Çok mu umrunda?" dedim hafif bir sistemle. "Tabi ki umrumda. Nasıl geldin?" dedi tekrar.
Cevap vermeden arkasına bindiğimde sesli bir nefes vererek motoru hareket ettirdi. Biraz süründürsem fena olmazdı.
Eve gelince direkt odama çıktım. Dün uyumadığım için çok yorgundum. Ardil ile hiç konuşmadık. Açıkçası nasıl davranacağımı bile bilmiyordum. Orasını yarın düşünürüm. Hemen yatağa girip gözlerimi kapattım.
Sabah burnuma gelen krep kokusuyla uyandım. Ardil kahvaltı hazırlıyordu galiba. Gülümseyerek yataktan kalktım ve banyoya gittim.
Aşağı indiğimde Ardil'i ocağın başında buldum. Kapıya yaslanıp sessizce onu izlemeye başladım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama içimden gelmişti bir an. Altındaki gri eşofman ve üzerindeki siyah tişört ile çok çekici duruyordu. Her hali sana çekici geliyor Dila. Sanane!
"Biliyorum yakışıklıyım, biliyorum kızlar benden gözünü alamıyor. Ama gel de kahvaltı yapalım" dediğinde bir an şaşkınlıkla yerimde doğruldum. Onu izlediğimi nasıl anlamıştı? Sırıtarak bana döndüğünde utançla gözlerimi kaçırdım ve sandalyeye oturdum. Krep tabağıyla karşıma oturduğunda ona bakmadım.
Yemeye başladığımda ara sıra bana baktığının farkındaydım ama ona bir kere bile bakmamıştım.
"Konuşmayacak mıyız?" dediğinde ona bakmadan cevap verdim.
"Bilmem"
Ağzıma bir lokma daha attığımda "Dila, konuşmalıyız. Hem bana anlatmalısın o günü" dediğinde "Öyle bir zorunluluğum yok" dedim yüzüne bakmadan. Sesli bir nefes verdi. Son lokmamı da alıp ayağa kalktığımda "Bence de elime sağlık" dedi imayla. Cevap vermeden mutfaktan çıktım ama çıkar çıkmaz gülümsemeye başladım.
Hazırlanıp aşağı indiğimde Ardil'in koridorda beni beklediğini gördüm. Yüzüne bakmadan kapıdan çıktım. Arkamdan geldiğini biliyordum. Motorun yanına geldiğimde hızla önüme geçti. Neredeyse ona çarpıyordum. Ama geri adım atmadım.
"Eninde sonunda anlatacaksın biliyorsun değil mi?" dediğinde yüzüne bakmadım.
"Dila" dedi yüzüme eğilerek.
"Pişman olduğumu biliyorsun" dediğinde istemsizce yüzüne baktım.
Çok yakındık. "Anlatmanı istiyorum" dediğinde sessizce cevap verdim.
"Cansu ve Mert'e anlatacağım zaten. Onlara anlatırken dinlersin" dedim umursamaz olmaya çalışarak.
"Peki, benimle konuşmayacak mısın?" dediğinde "Bilmiyorum" dedim gözlerimi kaçırarak. Bilmiyordum. Kırılmıştım, hem de Ardil tarafından. Bence bu kadarını yapmaya hakkım vardı. Cevap vermeden motora bindi. Arkasına bindikten sonra motor hareket etti.
Kantinde onların karşısına oturduğumuzda "Günaydın" dedim gülümseyerek. "Günaydın. Anlat artık ne oldu?" dedi Cansu merakla.
"Anlatacak bir şey yok" dediğimde Mert "Saçmalama tabi ki anlatacak bir şey var. Hatta birden fazla şey. O gün kötü durumdaydın, hem sen niye yanında değildin?" dedi Ardil'e dönerek. Ne tepki vereceğini merak ettiğim için ben de Ardil'e döndüm. Ardil yavaşça bana döndü. "Bir hataydı, anlatınca anlarsınız zaten" dedi gözlerini kaçırarak.
"Anlat" dedi Cansu bana.
"Biz Murat'la buluşacaktık biliyorsunuz " dediğimde onaylarak başlarını salladılar. Ardil önündeki masaya bakıyordu ama kulağı bendeydi biliyorum.
"Çıkışta buluşalım dedi ben de tamam dedim. Ardil'in de haberi vardı. Çıkışta Murat geldi. Ardil ortalıkta yoktu ama geldiğini biliyordum." dedim bir saniye Ardil'e dönüp tekrar onlara dönerek.
"Ben kafeye gideceğimizi sanıyordum ama Murat bana bir sürprizi olduğunu söyledi. Üstelik motorla gideceğimizi söyledi. Ben itiraz ettim ama çok ısrar edince bir şey diyemedim. Her neyse, bir yere götürdü beni."
Dikkatle dinliyorlardı beni.
"Lüks bir kafeydi ama kapalıydı, o kapatmıştı sanırım. Bahçedeki bir masa süslenmişti, Murat yapmış benim için" dediğimde Mert yüzünü buruşturdu, Cansu ise şaşırdı. "Oha! Eee?" dedi merakla.
"Sonra ben hiç oturmadan gitmek istediğimi söyledim ama Murat bırakmadı. Hatta gitmeye çalıştığımda kolumdan tuttu" dediğimde Ardil kaşları çatık bir şekilde bana döndü. Bunları gördüğünü biliyordum ama tabi ki benim gitmemi engellediğini bilmiyordu.
"Ee?" dedi Cansu.
"Sonra konuşmaya başladı. Benden hoşlandığını, denemek istediğini falan söyledi" dediğimde Ardil'in ne kadar sinirlendiğinin farkındaydım. Mert de kaşlarını çatmıştı. Cansu ise "Sen ne dedin?" dedi heyecanla.
"Ben istemediğimi söyledim. Israrla denemek istedi ama kabul etmedim. Sonra bir anda bana yaklaştı ve öpmeye çalıştı" dediğimde Mert "Vay şerefsiz" dedi sessizce. Cansu ise şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Eee?"
"Sonra ben hemen geri çekildim ve çıktım oradan. Arkamdan gelmedi sanırım" dedim.
"Biliyordum bunu söyleyeceğini" dedi Cansu sırıtarak. "Seni bulduğumda bir kafe falan yoktu. Niye hemen aramadın beni? Ya da Ardil'i? Niye ilerledin? Yolda falan bir şey oldu mu?" dedi Mert merakla.
Ardil de merakla bana bakıyordu.
"Aklıma Ardil'i aramak geldi ama gelmediğini düşündüm. Gelmeyen birini aramam" dedim net bir şekilde.
"Sonra taksi bulurum belki diye ilerledim biraz. Hatta bir araba durdu" deyip duraksadım. Bu bilgiye gerek yoktu. "Neyse" diyip atlayacaktım ki "Ne neyse? Ne oldu?" dedi Ardil sözümü keserek.
"Adam beni almak istedi, ısrar falan etti ama polis çağırırım falan dediğimde gitti" dediğimde Ardil öfkeyle karışık pişmanlıka baktı bana.
"Piç herifler!" dedi Mert.
"Bir şey olmadı demi?" dedi Cansu endişeyle. "Hayır, sonra Mert'i aradım zaten" dedim. Ardil'e dönerek "O cekette Mert'indi" dediğimde gözlerime çok farklı baktı. Pişmanlık vardı, bu çok belliydi. Daha fazla ona bakmadan kafamı çevirdim.
"Sen niye gitmedin?" dedi Mert Ardil'e.
"Ben gittim. Sonuna kadar onları izledim, ama sonra bir şeyler oldu. Geri döndüm " dedi Ardil başka yerlere bakarak. Utanıyordu resmen, yaptıklarından dolayı utanıyordu. Onu ilk kez böyle görüyordum.
"Ne oldu?" dedi Mert.
"Bir şeyler oldu işte" dedi Ardil uzatmadan. "Lan ne oldu ne? Bu kızı o saatte tek başına Murat'la bırakacak kadar acil bir şey miydi? Başına bir şey gelse ne olacaktı? O adam kızı zorla götürseydi? Murat piçi zorla bir şey yapsaydı? Hiç mi aklına gelmedi lan!" dedi Mert öfkeyle. Açıkçası beni bu denli düşünmesi gülümsememe sebep oldu. Bana bu kadar değer verdiğini bilmiyordum. Abim gibi hissetmiştim.
"Düşünemedim" dedi Ardil sessizce.
Şu an öyle bir haldeydi ki, ilk defa onu böyle görüyordum. Normalde ona bağıran Mert de olsa sessiz kalmazdı. Üstelik kendini savunacak bir şey de söylemiyordu. Ardil gerçekten çok pişmandı.
"Olum bu kızın başına bir şey gelseydi seni sikerdim! Kardeşim demezdim!" dedi Mert sert bir şekilde. Gerçekten ciddi görünüyordu. Sesi biraz yükselmişti.
Cansu Mert'in koluna dokunarak sessizce "Sakin ol" diye fısıldadı.
"Mert, teşekkür ederim ama Ardil de pişman." dedim sessizce.
"Bak! Ben bile kıza yaptıkların yüzünden seni suçluyorum ama kız yine seni savunuyor. Seni düşünen kızı şu kadar düşünmedin be!" dedi Mert sertçe.
"Düşünüyorum lan düşünüyorum. Ne demek düşünmüyorsun?! Köpek gibi düşünüyorum. Pişmanım amına koyum pişmanım! Keşke bekleseydim, keşke o gördüklerime rağmen durabilseydim ama olmadı! Bu yaptığım piçliği de asla unutmayacağım ama ne yapıyım! Geri alamıyorum zamanı!" dedi Ardil bir anda bağırarak.
Bu dediklerine şaşırarak ona bakıyordum. O sırada etrafıma bakındığımda kimsenin olmadığını gördüm. Ders mi başlamıştı? Ne zaman?
"Ardil sakin ol" dediğimde hızla yerinden kalktı ve kantinden çıktı.
Mert'e döndüğümde biraz daha sakinleşmişti.
"Gerçekten pişman " dedi sakince.
"Biliyorum, görebiliyorum" dedim ayağa kalkarak. "Nereye?" dedi Cansu.
"Peşinden gideceğim. Çok sinirli, ne yapacağı belli olmaz" dediğimde gülümsedi. Ardından Mert'e döndüm.
"Teşekkür ederim söylediklerin için. Gerçekten bir abi gibi davrandın. Bu yaptığını asla unutmayacağım " dedim minnettarlıkla. "Abin sayılırım. Ne zaman ihtiyacın olursa buradayım" dediğinde gülümseyerek oradan uzaklaştım. Dışarı çıktığımda Ardil'i motorların yanında sigara içerken gördüm. Tahmin ettiğim gibi gitmemişti.
Yanına ilerlerken ne diyeceğimi düşünüyordum.
Karşısında durduğumda hemen sigarasını atıp ayağıyla ezdi. Gözlerine bakıyordum ama o bana bakmıyordu. "Bana bak" dediğimde başını çevirdi.
Aşağıda olduğum için başını eğmesi gerekiyordu ama bakmıyordu. Motora yan oturup ona döndüğümde dibimeydi ama kafasını başka yöne çevirdi yine.
"Ardil bana bak dedim" dedim ama bakmadı.
"Yaptıklarına rağmen yanına geldim. Ama sen bana bakmıyorsun bile" dedim hayretle. "Ardil!" dedim tekrar bakmadığında. Elimi yanağına koyarak yüzünü yüzüme çevirdiğimde hafif çıkan sakalları elime batmıştı. Ama elimi hemen geri çektim. Güneş vurduğu için daha güzel olan gözlerine baktım. Çok yakınımdaydı.
"Özür dilerim" dedi sessizce ve içten bir şekilde. "Tamam" dedim sessizce.
"Ne demek tamam?"
"Tamam işte, sorun yok. Pişman olduğunu görebiliyorum" dedim sakince.
"Dila yapma" dediğinde anlamayarak baktım ona. "Yapma şunu. Bağır çağır bana. Seni orada bıraktığım için vur. Sana evde yaptıklarım için vur. Tükür, bağır, dök içini. Tamam deme, sinirini, kırgınlığını içine atma" dedi çaresiz bir ifadeyle.
"Sana o gün zaten vurmuştum" dedim bunu istemediğimi belli ederek.
"Bir daha vur. Benim sana yaptıklarım karşısında o tokat hiç bir şey. Defalarca vur bana, ağzımı burnumu kır" dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Bunu yapmayacağım" dediğimde "Neden?" dedi sessizce.
"Ardil pişmansın, hem gelmişsin de o gün. Sana sinirli değilim. Sadece biraz kırgındım. Güvendiğim, sığındığım bir kişinin bana o şekilde davranması beni kırdı, ama bunu bilerek yapmadın ve pişmansın. Herkes affedilmeyi hakeder. Seni affettim bitti" dediğimde sessizce bekledi biraz.
"Özür dilerim" dedi tekrar. Bir adım daha attı bana doğru ve bacakları bacaklarıma değdiği için bacaklarımı iki yana açtım hafifçe. Bana daha da yaklaştı ve bacaklarımın arasına girdi.
"Özür dilerim. Milyonlarca kez özür dilerim. Sana asla zorla dokunmam. Bunu asla yapmam. İstemediğin bir şeye zorlamam seni" dedi pişmanlıkla.
"Biliyorum" dedim gülümseyerek.
"Bunu unutamayacaksın değil mi?" dedi isteksizce. "Eğer unutturursan unuturum. Umuttur bana bunu. Bana öyle davran ki, bu yaptığını hafızamdan sil. Aklıma bile gelmesin" dedim sessizce. Hafifçe gülümsedi.
"İstesen bile hatırlayamayacaksın. Sana öyle bir unutturacağım ki bunu" dediğinde içten bir şekilde gülümsedim.
"O gün seni korkuttum mu?" dediğinde "Konuşmak istemiyorum o an hakkında" dedim. Onaylayarak başını salladı.
Dikkatle gözlerime bakmaya devam etti. Bir an dayanamayarak sarıldım ona. Elleri hemen belimi sardı. Sımsıkı sarıldım ona. Kokusunu içime çektim. "Oraya geldiğini biliyordum" diye fısıldadım kulağına.
"Hep gelirim. Sen istemesen de gelirim" dediğinde gülümsedim.
Geri çekildim yavaşça. Ama ellerim hala boynundaydı, o da ellerini belimden çekmemişti ve bacaklarım arasında duruyordu. "Bir daha içme" dediğimde gülümseyerek başını salladı. Yavaşça yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve alnını alnıma yasladı. Nefesini hissetmeye başladım.
"Sana bir şey sormak istiyorum" dediğinde merakla yüzüne baktım.
"O sana yaklaştığında" derken Murat'ı kastediyordu.
"Ne hissettin?" dedi. Cevabımdan korkar gibi bir hali vardı.
"Beni öpme ihtimali çok korkunç geldi" dedim yüzümü buruşturarak.
"Ya, başka?" dedi biraz daha yaklaşarak.
"Sonra" derken burnu burnuma değdi.
"Nefesini hissettiğimde iğrendim. Bir başkasının nefesini hissetmek midemi bulandırdı" dediğimde gözlerime baktı. "Bende de aynısını mı düşünüyorsun?" dedi korkuyla. "Hayır" dediğimde gülümsedi. "Neden bilmiyorum ama, senin nefesini hissetmek midemi bulandırmıyor." dediğimde genişçe gülümsedi ve gamzeleri ortaya çıktı. Biraz daha yaklaştı, nefesi nefesime karışıyordu. Kalbim çok fenaydı.
"Öyle mi?" dedi gülümseyerek.
"Öyle. Sen peki?" dedim merakla. Gözleri dudaklarıma kaydığında istemsizce yaladım dudaklarımı. Benim gözlerim de onun dudaklarına kaydı.
"Senin nefesini hissettiğimde, keşke diyorum. Keşke senin nefesin benim nefesim olsa. Her saniye hissetsem diyorum" dediğinde hayranlıkla gülümsedim.
"Öyle mi?" dedim gülümseyerek. "Öyle" dedi yoğun bakışları hala dudaklarımdayken. Şu an onu öpme düşüncesini sustursam mı yoksa dinlesem mi?
"Şu an seni öpsem, kızar mısın?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Eğer öpmezsen kızarım desem ne düşünür ?
Cevap vermediğimde gözlerime baktı. "Sanırım öpmeden bilemezsin " dedim kalbimin sesini dinleyerek. Aldığı cevapla şaşkınlıkla gülümsedi. Bakışları dudaklarıma kaydı, yaklaştı. Heyecan her yerimi sarmıştı. Kalbim çıkmak üzereydi. Dudakları dudaklarıma değmek üzereydi. Islak dudaklarını dudaklarımda hafiften hissettiğimde nefesimi tuttum. Tam öpeceği sırada duyduğum seslerle geri çekildim. Etrafıma bakındığımda bahçenin kalabalıklaştığını farkettim. Sanırım ders bitmişti.
Ardil "Sikerim böyle zamanı" dediğinde ona döndüm. Sinirle onlara bakıyordu. Güldüğümde bana döndü. Bakışları hemen yumuşadı ama utanarak gözlerimi kaçırdım. Az önce neredeyse öpüşecektik. Onu yaparken bir şey yoktu ama sonrasında utanıyordum işte. Bir anda elini çenemde hissettim ve yavaşça yüzümü yüzüne çevirdi.
Gülümseyerek bakıyordu ve gamzeleri ortadaydı. Ben de gülümsedim.
"Niye utanıyorsun?" dedi eli hala çenemdeyken. "Utanmıyorum" dedim ama bu dediğime ben bile inanmadım.
"Bilmiyorum " dedim sessizce.
"O yarım kaldı, yanağından öpüyüm bari" dediğinde genişçe gülümsedim.
Benim gülümsememle yavaşça yaklaştı bana ve dudaklarını yanağıma bastırdı. Bir süre orada durdu. Kokumu içine çekti. Bir kaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Kalbim şımarık bir çocuk gibi yerinde durmuyordu. Şu an ki hissettiğim huzur hiç bir şeyde yoktu.
Geri çekildiğinde gülümseyerek ona baktım. Bu sefer ben öpecektim.
Yavaşça yaklaştım ve dudaklarımı gamzesinin üzerine bastırdım. Bunu yapmak neden bu kadar hoşuma gidiyordu ki?
Geri çekildiğimde gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ders başlayacak gidelim mi?" dediğimde başını salladı. Motordan indim ve birlikte kantine yürümeye başladık.
Henüz bir kaç adım atmıştım ki gördüğüm kişiyle olduğum yerde durdum. Benim durduğumu görünce Ardil de durdu. "Ne oldu?" dedi bana dönerek. Gözümü zar zor gördüğüm kişiden ayırdım ve Ardil'e döndüm.
"O-orada" dedim ve tekrar aynı yere döndüm ama yoktu. "Kimse yok orada" dedi Ardil ve önüme geçerek görüş açımı kapattı. "Gitmiş" dedim gözlerim dolarken. "Dila orada kimse yoktu" dediğinde derin bir nefes aldım. Sanırım yine hayal görmüştüm. Ellerini yanaklarıma koyarak gözlerime baktı.
"Hayal görmüşsündür" dediğinde yavaşça başımı salladım. "İlaçlarını alıyor musun sen?" dediğinde yine başımı salladım. "Niye hala görüyorsun o zaman?" dedi kendi kendine.
"Gidelim mi?" dediğimde başını sallayarak onayladı. Bir an önce içeri girmek istiyordum. Bir elini belime koydu ve birlikte yürümeye başladık.
Aradan 3 ders geçmişti. Şimdi ortak dersteydik ve yanımda Ardil oturuyordu. Hocanın gelmesini bekliyorduk. Elimde kalemi çevirirken kapıdan içeri giren Murat ile göz göze geldik. İki gündür onu görmüyordum. Ama şimdi görünce ne yapacağımı bilemedim. Kapının kenarında durmuş bana bakıyordu.
Ne yapacaktım? Onunla konuşacak mıydım? Böyle bir şey karşısında nasıl davranılması gerektiğini bilmiyorum ki. Bunları düşünürken bir anda zihnimde bir anı belirdi.
Dersten sonra bahçeye çıkmıştım. "Dila" diye bir ses duyduğumda sağıma döndüm. Birkaç kişi toplanmış ağacın altında oturuyordu. İçlerinde sadece Murat'ı tanıyordum. "Gelsene" dedi Murat. Diğerlerine baktığımda umurlarında olmadığını farkettim. Geçip Murat'ın yanına oturdum.
Murat? Allah kahretsin Murat!
Nasıl ya? Ben Murat'ı tanıyor muydum? Demek unuttuğum anılarımda bu da vardı. Ama neden söylemedi? Neden ilk gün bana kendini tanıttı?
Peki ama biz ne zaman tanıştık? Ben buraya yeni geldim zaten.
"Dila!"
Ardil'in sesiyle ona döndüm. "İyi misin?" dedi endişeyle bana bakarken.
Gözüm Murat'a kaydı. Ne olduğunu anlamayarak bana bakıyordu. Hızla eşyalarımı çantama koymaya başladım.
"Noluyor?" dedi Ardil merakla.
"Ben- benim gitmem lazım" dedim yüzüne bakmadan.
"Nereye? Ne oldu bir anda?" dedi ama cevap vermedim.
"Dila iyi misin?" diye seslendi Cansu ama yine cevap vermedim. Ardil bir anda kalemi tutan elimin üzerine elini koyunca ona döndüm.
"Ne oldu?" dedi. Endişeli olduğu belliydi.
"Bir şey olmadı. Sadece, tuvalete gitmem lazım. Bunaldım biraz" dedim geçiştirmeye çalışarak.
"Ben de geliyim mi?" dediğinde "Hayır hemen geleceğim" diyerek itiraz ettim ve ayağa kalktım. "Ben geliyim o zaman" dedi Cansu ama ona da itiraz ettim.
Hızla kapıya yöneldim. Murat'ın yanından geçerken hiç durmadan "Benimle gel" dedim ve çıktım kapıdan. Arkama baktığımda Murat'ın geldiğini farkettim. Bahçeye çıktım ve kimsenin olmadığı bir duvar kenarına yürüdüm. Murat da geldi ve önümde durdu.
"Ne oldu?" dedi merakla.
"Sana tek bir soru soracağım. Bana doğruyu söyleyeceksin, tamam mı?" dedim nefes nefese.
"Ta-tamam" dedi şaşkınlıkla.
Dikkatle gözlerine baktım. Nasıl soracağımı bile düşünmemiştim. Merakla bana bakıyordu.
"Biz seninle ne zaman tanıştık?" dediğimde şaşkınlıkla bana baktı.
"Na-nasıl yani?" dedi anlamazdan gelerek. "Biz ne zaman tanıştık Murat?" dedim daha sert bir şekilde.
Sustu. Ne diyeceğini düşünüyordu ama ben zaten anlamıştım onunla daha önceden tanıştığımızı.
"Cevap ver" dedim sessizliğine dayanamayarak.
"Geçen sene" dedi sessizce. Geçen sene. Geçen sene. Nasıl geçen sene nasıl? Ben daha yeni geldim buraya! Yoksa eski evimden de mi tanışıyorduk? Yoksa anılarımda hatırladığım kişi Murat mıydı? Ama hayır, o değildi. Öyle hissetmiyordum.
"Nasıl yani?" dedim korkuyla.
"Neden söylemedin? Neden bana kendini yeniden tanıttın?" derken gözlerim dolmuştu.
Bir süre sessiz kaldı.
"Ben özür dilerim Dila gerçekten. Ama sen kaza yapınca-" derken sözünü kestim. "Kaza yapınca mı? Kaza yaptığımı da biliyordun yani? Niye söylemedin Murat?! Nasıl saklarsın bunu ya?! Niye bana yalan söyledin?! Niye beni kandırdın?!" dedim sesimi yükselterek.
"Sakin ol" dedi bana bir adım atarak ama hemen geri gittim.
Duraksadı yerinde.
"Biz seninle önceden tanışıyorduk. Kaza yaptığını duyduğumda çok şaşırdım. Seninle konuşmak istedim ama" diyip sustu. "Ama?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Dila biz en son, seninle bir şeyden dolayı uzaklaştık birbirimizden. Bunu unuttuğunu duyunca, belki beni yeniden tanırsan bana bir şans daha verirsin diye düşündüm" dedi sonlara doğru sesi kısılırken.
"Ne şansı? Ne yaşadık Murat biz? Ne geçti aramızda? " dedim merakla ve sinirle. Duyacaklarımdan korkuyordum ama duymak istiyordum. Beni resmen haftalardır aptal yerine koymuştu. Yüzüme baka baka yalan söylemişti.
"Dila biz" deyip derin bir nefes aldı.
"Biz seninle sevgiliydik"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |