16. Bölüm

16. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

"Biz seninle bir kaç yıldır tanışıyoruz"

 

Duyduğum şeyle sertçe yutkundum. Yanlış duydun Dila, yanlış duydun.

 

"Ardil ne diyorsun? Anlamıyorum?" dedim. Dediği şeyi umarım yanlış anlamışımdır. Derin bir nefes aldı. "Dila, o hatırladığın kişi, o anılar, hepsi benimle olan anılarındı. Beni hatırladın, bizi hatırladın" dediğinde başımı iki yana salladım. Olamazdı böyle bir şey. Bunu bana yapmış olamazdı.

 

"Yalan söyleme" dedim ama doğru olduğunu biliyordum, hissediyordum. Demek ki şüphelerimde haklıydım. Pişmanlıkla bakan gözlerinin içine bakıyordum dolu gözlerimle.

 

"Dila özür dilerim, bunu söylemem gerekiyordu" diyip bir adım atmıştı ki elimi havaya kaldırıp durdurdum onu. Gözyaşlarım akmak için direniyordu.

"Gerçekten mi Ardil? Bunu bana yaptın mı cidden?" dedim hayal kırıklığıyla. Neden Ardil? Neden parçaladın kalbimi?

 

"Dila" dedi ama konuşmasına izin vermeden yanından geçip dış kapıya yöneldim. Açmaya çalıştım ama açılmadı, kilitliydi. Arkamı döndüm ve Ardil'e baktım. "Gideceğini bildiğim için kilitledim kapıyı" dediğinde şok olmuş gözlerle baktım ona.

"Aç kapıyı" dedim sertçe. Sessiz kaldı.

"Aç şu kapıyı!" dedim sesimi yükselterek.

"Hayır" dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ne?"

"Hayır Dila. Bu saatte bir yere gitmene izin veremem" dediğinde alayla güldüm. Şaka yapıyor olmalıydı.

"Aç şu kapıyı" dedim tekrar. "Hayır" dedi bana yaklaşarak.

"Gerekirse ben giderim, ama seni bu saatte bir yere göndermem. Gideceğin bir yer yok" dediğinde "Senin de yok" dedim. Şu an bile onu düşünüyordum. Allah kahretsin!

 

"Bak beni dinle " dediğinde "Kes sesini!" dedim sertçe. Derin bir nefes aldı.

"Odana çık, düşün tamam mı? Her şeyi düşün. Sonra konuşalım"

"Ne konuşacağım ya seninle?"

"Dila lütfen " dediğinde ağlamamak için zor duruyordum.

"Sen var ya, adi herifin tekisin" dedim sertçe, ve hızla yanından geçip odama çıktım. Girer girmez kapıyı kilitledim ve sırtımı kapıya yasladım.

Yalan söylüyordu, yalan söylüyordu!

Hayır Dila yalan söylemiyor. Sen zaten anlamıştın o olduğunu, aptal gibi inanmak istemedin.

Aptalım ben aptalım.

Ne yapacağım şimdi? Ne olacak? Burada kalmaya devam edemem. Onunla konuşmaya devam edemem! Onunla aynı yerde bulunamam. Ama kalbime nasıl karşı geleceğim? O kadar güçlü değilim ben.

 

Gözyaşlarım yavaş yavaş akmaya başladı. Her şeyi biliyordu, her şeyi. Beni hastaneye yetiştirdiği günden beri her şeyi biliyordu. Bir de aptal gibi hatırladığım her şeyi ona anlattım. Meğer anlattığım şeyleri zaten onunla yaşamışım ben. Bu nasıl bir aptallık? Allah'ım ne yapacağım ben? Ne yapacağım?

 

Saat 9 olmuştu. Gece hiç uyuyamamıştım. Sürekli onu düşünmüştüm. Sonra hatırladığım anılarda o kişi yerine Ardil'i koydum. İstemeyeceğim şekilde mutluydum. Onları Ardil ile yaşadığımızı düşününce mutlu oldum ve bundan nefret ettim.

 

Saatlerdir yatağımda oturuyordum. Dizlerimi kendime çekmiştim, kollarımı etrafına sarmıştım ve duvarı izlemiştim. Başka ne yapacaktım ki?

 

Bir anda açılmaya çalışan kapıyla kapıya döndüm. "Dila" diye seslendi Ardil ama cevap vermedim. Bir kaç kere daha açmaya çalıştı. "Dila aç kapıyı lütfen" dedi ama sessiz kaldım. Birkaç denemeden sonra gitti. Vaz mı geçmişti? Bu kadar kolay mı?

 

Bir anda kapı deliğinden düşürülen anahtarla şaşkınlıkla kapıya döndüm. Ardından anahtar sesi geldi ve kapı açıldı. Ardil içeri girdi.

 

"Nasıl yaptın bunu?" dedim şaşkınlığımı belli ederek. "İstersen sana öğretirim" dedi bana yaklaşırken. "İstemez" dedim soğuk bir sesle. Yatağıma oturup bana döndüğünde hemen yanımdaydı. Gözlerine bakıyordum sadece.

"Dila, nasılsın?" dedi sessiz bir şekilde. O da uyumamıştı belli ki. Gözlerinden belli.

"Çok mu umrunda?" dedim aynı şekilde.

"Evet umrumda. Hem de çok umrumda"

Söylediği şey ile kalbim hızlandı ama belli etmedim.

"Bu yüzden mi sakladın bunları benden?"

"Hayır Dila. Sebeplerim vardı" dediğinde merakla kaşlarım çatıldı.

"Ne?" dedim.

"Söyleyemem. Hatırlamadığın şeylerden biri. Hatırlamanı da istemiyorum çünkü iyi bir şey değil." dediğinde anlamayarak ona bakıyordum. "Ardil seni anlamıyorum " dedim.

"Bak, sana araba çarptığı gün yanında ben vardım" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Tartışıyorduk. Ben sana kızgındım ve sen beni ikna etmeye çalışıyordun" dediğinde zihnime bir kaç anı geldi. Evet, hatırlıyorum o anı. Onunla tartışıyordum, arkasından gidiyordum. "Ne hakkında tartışıyorduk?" dediğimde sessiz kaldı.

"Senin yaptığın bir hatayı tartışıyorduk. Önemli değil ama. Neyse, sonra sana araba çarptı ve seni hastaneye götürdüm" dedi.

"Neden söylemedin hastanede?" dedim hayal kırıklığıyla.

"Çünkü sana öfkeliydim. Hatta sana başlarda bu yüzden kötü davrandım, seni kırdım. Bunlar için çok canım yandı, çok pişman oldum. Ama sana olan öfkem çok fazlaydı" dediğinde şaşırdım.

"Ben ne yaptım da bu kadar öfkelendin?" dediğimde sessiz kaldı.

"Bunu söyleyemem. Sana onları bilerek yaptım, bilerek öyle davrandım"

"Sonra ne oldu da vazgeçtin öyle davranmaktan?" dedim merakla.

"Mert'in evinde bir şey hatırlamıştın, bana anlatmıştın ve ağlamıştın hatırlıyor musun?" dediğinde başımı salladım.

Evet, o yaralı adamı hatırlamıştım.

"O gün, senin canın çok yandı, ben yaptıklarımdan pişman oldum, sana öyle davrandığım için çok pişman oldum." Bunu söylemesine gerek yoktu, belli oluyordu gözlerinden.

 

"Ardil, bu bir şeyi değiştirmez. Sen bana yalan söyledin, yüzüme baka baka. Ben sana hatırladığım anıları anlattım aptal gibi, üstelik o anıları seninle yaşamışım. Düştüğüm durumun farkında mısın?" dedim sertçe.

"Farkındayım, biliyorum. Sonra söylemek istedim sana, ama geç kalmıştım söylemek için, söyleyemedim"

"Ne olacaktı peki? Murat bunu bana söylemeni istemeseydi, söylemeyecek miydin? Ömür boyu böyle mi devam edecektik?" dedim gözlerim dolarken.

"Bilmiyorum bilmiyorum, gerçekten düşünemedim. " dedi. Pişman olduğu çok belliydi, hatta onu ilk defa böyle görüyordum.

 

"Biliyor muydun? Murat'ı önceden tanıdığımı, üvey babamı, yaşadıklarımı. Her şeyi biliyor muydun?"

Sessiz kaldı ama ben cevabımı almıştım. Başımı salladım yavaşça.

"Anladım ben. Şu an ne yapacağımı bilmiyorum Ardil, nasıl davranacağımı bilmiyorum. Sadece, bir süre benimle konuşma. Hatta ben gidiyim-" derken sözümü kesti.

"Hayır, bana söz verdin, bir ev tutana kadar burada kalacaksın. İstersen seninle konuşmam, istediğini yaparım ama buradan gitmeyeceksin Dila"

Emir verir gibi değil, ısrar eder gibi söylüyordu. Derin bir nefes aldım .

"Tamam gitmeyeceğim, burdayım. Ama seninle konuşmayacağım, bir şeyler hatırlamaya çalışacağım. "

"Yardım edebilirim" dediğinde "İstemiyorum" dedim sertçe.

"Daha önce etmeliydin o yardımı, geç kaldın" dediğimde üzgünce baktı ama umursamamaya çalıştım.

"Biraz yalnız kalmak istiyorum" dedim.

"Kahvaltı yap" dediğinde başımı iki yana salladım. "Dila lütfen, kahvaltını yap. Sonra istediğin gibi davran tamam mı? Ama yemek ye, aç kalma. Zaten gece uyumamışsın belli ki" dediğinde onu affetmek geliyordu içimden. Pişman olduğu belliydi, üstelik hala beni düşünüyordu. Ama düşünmem lazımdı, her şeyi ayrıntılı düşünecektim.

"Tamam" dediğimde gülümseyerek ayağa kalktı. "Ben aşağıdayım" diyip aşağı indi.

 

Üzerimi değiştirdikten sonra mutfağa indim. Ardil ile birlikte kahvaltımızı yaptık ama hiç konuşmadım. Yüzüne bile bakmadım. Sonrasında hep odamdaydım. Gerekmediği sürece çıkmadım. Ardil ara sıra gelip iyi miyim diye kontrol etmişti ama yine de konuşmamıştım.

 

İki gündür düşünüyorum. Ardil ile doğru düzgün konuşmadım, odamdan çıkmadım. Nasıl davranacağımı bilmiyorum. Ardil'i affedemiyorum. Haftalarca bana yalan söyledi, aptal yerine koydu beni.

 

Bugün okul vardı, belki kafam dağılırdı. Kantine girdiğimizde bizimkilerin masasına ilerledik. "Günaydın" dedim soğuk bir şekilde. "Günaydın" dedi Cansu. Mert ile Cansu garip bir şekilde bana bakıyorlardı. Sanırım Ardil söylemişti. Cansu uzanıp elimi tuttu. "Nasılsın?" dediğinde "İyiyim " dedim ama cevabıma ben bile inanmadım.

 

"Dila bak biz sana önceden söylemek isterdik ama-" derken sözünü kestim.

"Söylemek isterdik derken?" dedim şaşkınlıkla. "Seni tanıdığımızı diyorum. Saklamak istemezdik, ama seni kırmak istemedik. Bizimle konuşmamandan korktuk" dediğinde farkına vardığım şeyle şokla Ardil'e döndüm. Cansu ve Mert tepkime anlam veremeyerek Ardil'e döndüler. Ardil başını iki yana salladı Cansu'ya bakarak.

 

"Sen ne diyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Biz, sen" diyip sustu Cansu.

"Sen bizi bilmiyor muydun?" dedi Mert.

"Neyi?" dedim. Hala anlamıyordum.

"Dila Ardil söylemedi mi geçen seneden beri tanıştığımızı?" dediğinde sertçe yutkundum. Nasıl yani?

"Na-nasıl yani?" dedim şaşkınlıkla. İkisi de anlamayarak Ardil'e baktı. Ardil oflayarak masaya yaklaştı.

"Bilmiyordu, sadece beni biliyordu. Sizi söylemedim." dediğinde ikisi de şokla bana döndü. Ben ise ağlamamak için zor duruyordum. "Siz, beni tanıyordunuz ve, siz" derin bir nefes aldım. Sakin ol Dila, ağlama.

 

"Siz de mi sakladınız?" dedim hayal kırıklığıyla.

"Dila bak beni dinle" diyerek elimi tuttuğunda Cansu'nun elini yavaşça ittim.

"Gerçekten mi?" dediğimde bir damla yaş aktı gözümden. "Dila" dedi Ardil ama yavaşça ayağa kalktım.

"Dila dur" dedi Mert ama dinlemedim. Bahçeye doğru ilerlediğimde arkamdan geliyorlardı.

Bahçeye çıktıktan sonra Ardil kolumdan tutarak durdurdu beni. Yanında Cansu ve Mert de vardı.

"Dila bu halde gitme, dinle bir" dedi Ardil.

"Neyi dinleyeceğim ya?!" dedim bağırarak. "Yalanlarınızı mı? Haftalardır dinliyorum zaten yeter bence!" dedim sertçe. "Sakın gelmeyin, yalnız kalmak istiyorum " diyip birkaç adım attıktan sonra Ardil yine durdurdu beni. Cansu ve Mert arkada kalmıştı.

"Dila" dedi Ardil acı çekiyor gibi çıkmıştı sesi. "Gitme" dedi sessizce.

Gözyaşım aktı bir tane.

 

"Ardil, yeter. Tamam mı? Tam sana alıştım derken bir de onlar çıktı. Kim bilir daha neler çıkacak? Kaldıramam, bu kadarını kaldıramam." dedim başımı iki yana sallayarak.

"Lütfen, biraz yalnız kalmak istiyorum " dedim sessizce.

"Seni bırakmam" dedi Ardil net çıkan sesiyle. "Bırakacaksın, eğer şimdi arkamdan gelirsen, seni asla affetmem, duydun mu beni?" dedim sertçe.

"Dila yapma bunu" dedi başını iki yana sallayarak. Ardil bakma öyle, kıyamıyorum sana.

 

"Sizin bana yaptıklarınızın yanında bu hiçbir şey bence " dedim ve arkamı dönüp bahçeden çıktım.

 

Yürüyordum, sadece yürüyordum. Nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Gözyaşlarım yavaş yavaş akmaya devam ediyordu. Silmeye çalışmıyordum bile. Onların bana yaptıklarını nasıl affedecektim ben? Ne yapacaktım şimdi? Bunu bana nasıl yaparlar aklım almıyor. Hepsi benimle yeniden tanıştı. Ama geçen seneden beri tanışıyormuşuz. Neden ya? Neden yalan söylediler ki?

 

Durduğumda eski evime geldiğimi farkettim. Üvey babamın camını taşladığı evim. Ardil'in vurulduğu evim. Üvey babamı vurduğum evim. Şimdi o eve girecektim çünkü başka gidecek bir yerim yoktu, kimsem yoktu.

 

Eski anahtarımı çıkarıp yavaşça eve girdim. Açıkçası onun burada olma ihtimalinden korkuyordum. Dikkatle girdim eve. Kapıyı kapatmadım ne olur ne olmaz diye. Yavaşça evi gezdim. Tek tek tüm odalara baktım. Yoktu, kapıyı kapattım ve odama gittim. Yerde hala cam parçaları vardı. Oradan çıkıp hemen yandaki küçük odaya girdim. Burada sadece bir kanepe vardı. Sanırım biraz burada kalabilirdim. Yavaşça kanepeye uzandım ve düşünmeye başladım. Olanları, olacakları, her şeyi.

 

Yüzümde hissettiğim el ile yavaşça gözlerimi açtım. Gördüğüm kişiyle sertçe yutkundum. Üvey babam. Bağıracağım sırada sertçe ağzımı kapattı. "şşt, sessiz ol" dedi sırıtarak. Elini itmeye çalıştığımda daha sıkı tuttu beni. Bağırmaya çalışıyordum ama bağıramıyordum. Ne yapacaktım şimdi? Diğer eli belime dokunduğunda itmeye çalıştım ama gücüm yetmedi. Gözyaşlarım yavaşça akmaya başladı.

"Özledin mi babanı?" dedi elini bacaklarıma indirirken. Neyse ki sürekli pantolon giyiyordum. Bacaklarımla tekme atmaya çalıştım ama beceremedim. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında yüzümü çevirdim ama sertçe kendine çevirdi. Elinin izinin çıktığına emindim.

Aşağıdan kapı sesi duyduğumda duraksadım. "Siktir" diyerek geri çekildi ve pencereden gitti. Ama ben duramıyordum.

 

"Hayır!" diye bağırarak ellerimi yüzüme götürdüm ve çizmeye başladım. "Hayır hayır hayır!"

Duramıyordum, ağlamaya devam ediyordum. Odaya giren Ardil, Cansu ve Mert'i gördüm ama söylediklerini duyamıyordum. Ardil'in ellerimi tuttuğunu hissettim ama bırakmadım. Direndim, bağırdım. Ağlamaya devam ettim. Ardil beni oturtup arkama geçti ve kollarımı tutarak sımsıkı sarıldı bana arkadan. Ama ben bağırmaya devam ediyordum. Cansu ve Mert acı dolu gözlerle bana bakıyordu. Az sonra sakinleşmeye başladığımda bağırmayı kestim, direnmeyi kestim. Ağlamam durmuştu ama Ardil beni bırakmıyordu.

 

"Siz dışarı çıkın" dedi Ardil. Cansu ve Mert dışarı çıktığında Ardil arkamdan çekildi ve önümde dizlerinin üzerine çöktü. Yüzümü elleri arasına aldı.

"İyi misin? Bana bak Dila? İyi misin? Ne oldu?" dedi. Sesinde endişe vardı.

Başımı iki yana sallayarak boynuna sarıldım. Elleri belimdeki yerini aldı. Ağlamaya başladım tekrar.

"O geldi" dedim sarılıyken.

"O geldi, buradaydı. Bana dokunmaya çalıştı, bana dokunmaya çalıştı Ardil. Bağıramadım, dokundu bana. Bedenime dokundu, bir şey yapamadım. Bağıramadım ben, engel olamadım " dedim ağlayarak.

"Şşt, tamam. O burada değildi, hayaldi." dediğinde başımı iki yana sallayarak biraz geri çekildim. Gözlerine baktım.

"Buradaydı, yemin ederim buradaydı. Hissettim onu, dokundu bana" dediğimde gözleri acıyla baktı bana. Ama acıyormuş gibi değil, acı çekiyormuş gibi.

 

"Tamam, sakin ol. Bak hayaldi tamam mı? Ben geldiğimde kimse yoktu " dediğinde sessiz kaldım. Olabilirdi, hayal olabilirdi. Öyle olması daha iyi.

"En kısa zamanda hastaneye gideceğiz tamam mı?" dediğinde başımı salladım.

"İyisin değil mi?" dediğinde tekrar başımı salladım.

"Gel yüzünü yıkayalım " dedi ve ayağa kalktı. Ben de kalktıktan sonra beraber banyoya ilerledik. Aynaya baktığımda boynundaki ve çenemdeki tırnak izlerini farkettim. Dokunduğumda acımasıyla inledim. "Dokunma, temizleriz birazdan" dedi Ardil.

Yavaşça yüzümü yıkadıktan sonra ona döndüm. Ellerine baktığımda tırnak izleri olduğunu farkettim.

Özür dileyeceğim sırada "Senin suçun değil" dedi. Mahçup bir şekilde yüzüne baktım. "Gel aşağı inelim" dedi ve birlikte aşağı indik. Cansu ve Mert koltukta oturuyordu. Beni görünce Cansu hızla geldi ve sarıldı bana. Dayanamayıp ben de kollarımı ona doladım ve sarıldım.

 

"Çok korktum " dedi geri çekilirken.

"İyi misin?" dediğinde başımı salladım.

"Niye kriz geçirdin?" dedi Mert.

Ben sessiz kalınca Ardil "Hayal görmüş yine. Krizini tetiklemiş" dedi. Geçip koltuğa oturduğumda Ardil banyodan aldığı malzemelerle yanıma oturdu. Pamuğu çıkardı ve ilacı döktükten sonra bana döndü. Cansu ve Mert sessizce bizi izliyordu. Ardil bir elini yüzüme koyarak hafifçe kaldırdı. Dokunuşu heyecanlanmama sebep olmuştu. Pamuğu yavaşça boynuma sürdü. Gözlerim ondaydı, dikkatle izliyordum onu. Onu affetmek istiyordum ama olmuyordu. Biraz zaman gerekiyordu.

 

İşini bitirince malzemeleri kenara koydu ve bana döndü ama ben gözlerimi kaçırarak diğerlerine döndüm. Herkes sessizce bana bakıyordu.

"Bakmayın şöyle. Ne söyleyecekseniz söyleyin" dedim sessizce.

"Niye buraya geldin?" dedi Ardil.

"Gelebileceğim tek yer burasıydı" dedim yere bakarken. "Ya biz gelmeseydik, krizini tek başına geçirseydin ne olacaktı? Bulamasaydık seni?" dedi kızarak. Mert "Ardil!" diye uyarsa da Ardil'e döndüm.

"Buraya kimin yüzünden geldiğimi hatırlıyorsun değil mi?" dedim sertçe. Sessiz kaldı. Söyleyeceği bir şey varsa da söylemedi.

 

"Nasıl buldunuz beni?" dedim diğerlerine dönerek.

"Önce eve gittiğini düşündük. Ardil evde olmadığını söyleyince hep birlikte buraya geldik." dedi Cansu.

"Gelmenize gerek yoktu" dedim sessizce.

"Gelmeseydik de bayılsaydın krizden değil mi?" dedi Ardil tekrar kızarak.

"Ardil!" diye oyardı Mert ikinci kez.

"Ne bağırıyorsun ya? Madem bu kadar umursuyorsun beni, yapmasaydın bunları" dedim sertçe.

Hızla ayağa kalktı. "Eve gidebilirdin! Ya o adam gerçekten gelseydi? Ya krizden bayılsaydın! Ya sana bir şey olsaydı?Ölebilirdin farkındasın değil mi?!" dedi bağırarak. Ben de ayağa kalktım ve karşısına dikildim.

"Ne güzel işte kurtulurdunuz benden!" dedim sinirle.

"Şunu söyleme, bir daha sakın söyleme!"

"Niye? Daha mutlu olmaz mıydınız? Evet ya ben geri dönüyüm siz de mutlu mesut yaşayın. Böylece yalan söylemeniz gereken biri de kalmaz değil mi?!" dedim bağırarak.

"Salak salak konuşma Dila!" dedi Ardil bana yaklaşarak.

"Ardil!" diye bağırdı Mert tekrar.

"Konuşursam ne olur ya?! Yine mi kilitlersin eve?! Yine mi yalanlarla kandırırsın beni?! Alışkınsın nasıl olsa!" Bende ona yaklaşmıştım ve aramızda bir adımlık mesafe vardı.

"Gitmeni istemediğim için kilitledim kapıyı!"

"Hep senin isteklerine göre hareket ediyoruz zaten! Benim isteklerimin bir önemi yok değil mi?! Dila gitmek ister mi, Dila gerçekleri öğrenmek ister mi?! Kimin umrunda bunlar değil mi?! Bu aptal Dila kimin umrunda?!"

"Benim umrumda!" dedi bağırarak.

"Ardil yeter!" diyerek ayağa kalktı Mert. O kalkınca Cansu da kalktı.

Söylediği şey ile sertçe yutkundum.

"Umrunda olsam bunları yapmazdın" dedim daha sakin bir şekilde.

"Umrumdasın Dila. Tahmin edemeyeceğin kadar çok umrumdasın. Pişmanım görmüyor musun?" dedi sessizce. Görüyorum. "Bu bir şeyi değiştirmez. Ben aynı şeyi yapmazdım Ardil, asla!" dedim net bir şekilde.

Ardil bir şey diyeceği sırada "Ardil tamam " dedi Mert. "Dila'nın dinlenmesi lazım, daha yeni kriz geçirdi." dedi.

Ardil başını sallayarak bana baktı.

Derin bir nefes aldım. "Eve gidelim " dedim sessizce. "Tamam" dedi Ardil.

"Siz de gelin" dedim Mert ve Cansu'ya dönerek. "Tamam" dediler. "Niye?" dedi Ardil. "Gerçekten bu kadar mı nefret ediyorsun artık benden? Yalnız kalmak istemeyecek kadar mı?!" dedi sesini tekrar yükselterek.

"Şu sinirine hakim ol biraz" dedim uyarıcı bir sesle.

"Olmazsam ne olur?! Ne oldu Dila? Bu kadar mı nefret ediyorsun benden söylesene?!" dedi sesini yükselterek.

Sessiz kaldım biraz.

 

"Senden nefret etmiyorum " dedim sessizce. Nasıl edebilirim ki?

"Kahretsin ki yaptığın şeye rağmen senden nefret etmiyorum. Onları konuşmak için çağırdım. Ama sen her zaman ki gibi sinirine hakim olamadın. Bravo Ardil, gerçekten. Beni daha ne kadar kıracaksın merak ediyorum " dedim sessizce. Sesimde hayal kırıklığı vardı.

 

Cümlenin sonunda ağzımdan kaçırdığım şeye pişman oldum. Kırıldığımı söylemek istememiştim, ağzımdan kaçmıştı bir an.

Bakışları yumuşadı, pişmanlıkla baktı bana. "Seni kırıyor muyum?" dedi cevabımdan korkar gibi.

"Bunu söylemek istememiştim" dedim sessizce. Şu durumda bile onu düşünüyorum.

"Seni kırıyor muyum Dila?" dedi tekrar. Sessiz kaldım.

"Özür dilerim " dedi aramızdaki mesafeyi kapatarak. Ellerini yüzüme koydu ve alnını alnıma yasladı.

"Özür dilerim çok özür dilerim. Seni asla kırmak istemem, bunu yapmam." dediğinde biliyordum, beni bilerek kırmazdı. "Biliyorum " dedim sessizce. Nefesini hissetmek kalbimi hızlandırıyordu.

 

"İstersen ben gelmiyim" dediğinde "Saçmalama, orası senin evin " dedim.

Sessiz konuşuyorduk.

"Umrumda değil, istersen gelmem" dediğinde hafifçe gülümsedim.

"Gel" dedim. "Bunu istediğin için mi söylüyorsun mecbur olduğunu düşündüğün için mi?" dedi.

"Gelmeni istiyorum. Seni affetmedim, ama buna rağmen gelmeni istiyorum. Bu da benim aptallığım işte" dedim sessizce. "Aptal falan değilsin" dediğinde "Aptalım" dedim. "Özür dilerim" dedi tekrar.

"Bu kadar özür dilemene alışkın değilim. Beni alıştırma yoksa sürekli özür diletirim" dedim alayla.

"Sen beni affet de, her saniye özür dilerim ben senden" dediğinde içimde bir şeyler oldu. Kalbim çıkmak üzereydi. Gözlerim dudaklarına kaydığında onu öpmek istedim ama şu an olmazdı. Onu affetmeden olmazdı. Başımı hafifçe yere eğdiğimde geri çekildi.

 

"Gidelim mi artık?" dedi Cansu gülümseyerek. Mert de gülerek bize bakıyordu. Utanarak gözlerimi kaçırdım ve başımı sallayarak dışarı çıktım.

 

Ardil tekli koltukta, ben onun çaprazında, Cansu ve Mert ise karşımdaki koltukta oturuyordu. Geldiğimizden beri sessizdik. Herkes benim konuşmamı bekliyordu ama nasıl başlayacağımı bir türlü bulamamıştım. Derin bir nefes aldım.

"Anlatın" dediğimde "Ne anlatalım?" dedi Cansu. "Önce siz" dedim Cansu ve Mert'e bakarak. "Sizinle ne zaman, nasıl tanıştık? Her şeyi anlatın. Hem belki hatırlamamı sağlar " dedim bir umutla.

"Pekala, ben başlıyorum " dedi Cansu.

 

"Biz seninle geçen sene tanıştık. Geçen sene hazırlık okuduk" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ben hazırlık okumadım, bu sene geldim buraya" dedim.

"Hayır" diyince Ardil'e döndüm.

"Geçen sene geldin, ve hazırlık okudun" dediğinde şaşırdım. Hatırlamıyordum, bu sene geldiğimi sanıyordum.

"Biz seninle arkadaş olduk ilk günden. Ardil ile zaten tanışıyordun. Sizin sayenizde biz de Mert ile tanıştık. O sırada arkadaş olduk, ara sıra dörtlü gezmeye başladık. Hatta bir şey itiraf ediyim mi?" dediğinde merakla ona baktım.

"Ben geçen seneden beri Mert'den hoşlanıyordum. Siz de baya yakındınız ve sizi kıskanıyordum" dediğinde hepimiz şaşırdık.

"Ben mi Mert ile yakındım?" dedim Mert ve Ardil'e bakarak. Ardil biraz sinirlenmiş gibiydi. "Sonradan anladım, siz abi kardeş gibiydiniz" dediğinde daha da şaşırdım.

Mert'e döndüm. "Ardil bizi tanıştırdığından beri biz seninle yakınız, gerçekten abilik yapıyordum sana." dediğinde şaşırmıştım. Ama onu gördüğümden beri ısınmıştım zaten.

"Ee sonra?" dedim Cansu'ya dönerek.

"Sonra işte hazırlık bitti. Sen zaten o evinde kalıyordun. Sonra biz senin kaza yaptığını duyduk, çok üzüldük" dedi.

"Niye söylemediniz?" dedim ikisine bakarak.

Cansu tereddütle Ardil'e dönüp bana baktı. "Ben istemedim" dediğinde Ardil'e döndüm. "Ne?"

"Ben söylemelerini istemedim. Hatta başta tartıştık, onlar söylemek istedi ama ben itiraz ettim. Onların bir suçu yok" dedi ama bu yaptığından pişman olduğu belliydi. "Neden?" dedim.

"Dediğim gibi, bir nedenim vardı. Onları da buna alet ettim" dedi. Cansu'ya döndüm. "Siz söylemek istediniz mi?" dediğimde başını salladı. Derin bir nefes aldım. Ardil'i affetmek istedikçe suçları çoğalıyordu.

 

"Peki Murat? Ona da mı siz söylediniz saklamasını?" dediğimde "Hayır tabi ki" dedi Ardil yüzünü buruşturarak.

"O piç kendi çıkarı için söylemedi" dediğinde merakla ona baktım.

"O geçen sene de senden hoşlanıyordu ama sen yine istemiyordun. Şansını zorlayıp duruyordu. Muhtemelen yeniden tanışırsanız ona bir şans vereceğini düşündü, bu yüzden söylemedi" dediğinde taşlar yerine oturuyordu. "Sen bu sayede biliyordun değil mi onunla çıkmadığımı, yalan söylediğini" dediğimde başını salladı.

"Başka biri var mı önceden tanıdığım?" dedim.

"Cenk" dedi Cansu.

"O geçen sene de sana takılıyordu. Hatırlamadığını öğrenince muhtemelen eğlenmek istediği için sana söylemedi" dediğinde oflayarak yüzümü ellerim arasına aldım.

"Dila, bunlar ağır şeyler, dinlenmen lazım. Kafanı topla, ne yapacağını düşün" dedi Mert.

Derin bir nefes aldım.

"Haklısın, benim kafamı toplamam lazım. Sizi buraya kadar getirdim kusura bakmayın" dedim ayağa kalkarak. "Saçmalama, affettin mi bizi?" dedi Cansu bana yaklaşarak.

"Affedilecek bir şey yok ki. İkinizin de bir hatası yok" dediğimde gülümseyerek bana sarıldı. Kalkıp Mert de bana sarıldı. Veda edip gittiler. Ben de yine Ardil'in çaprazına oturdum.

 

"Ben?" dediğinde ona döndüm.

"Beni affedecek misin?"

Ne diyeceğimi bilmiyordum. İstemesem de onu affederdim, hissediyorum.

"Bilmiyorum" dedim sessizce.

"Sen anlat? Seninle nasıl tanıştık?" dediğimde hafifçe gülümsedi.

"Lisede" dediğinde şaşırdım. Bu kadarını beklemiyordum.

 

"Ben bir yaş büyüğüm biliyorsun. Bir ara tenefüste tanışmıştık. Sonra konuşmaya başladık çünkü senin çok arkadaşın yoktu. Ben de zaten tek takılırdım. Sonra biz fark ettik ki evlerimiz yakın. Ara sıra mahallede konuşmaya başladık. Baya yakındık. Tabi sen teyzen evde olmadığı zamanlarda kaçınca buluşuyorduk. Bunları bana sonradan anlatmıştın. Aileni, üvey babanın yaptıklarını, teyzeni. Her şeyini anlatırdın bana. Sonra ben üniversiteye geçtim ama seninle birlikte okumak için bir sene gitmedim" dediğinde şaşırdım. Benim için bir sene geç mi gitmişti üniversiteye?

 

"Seneye birlikte sınava girdik ve aynı üniversiteye gittik. Sen hazırlık okuduğun için ben de hazırlık okudum, aslında benim ingilizcem iyiydi" dediğinde bir şeyi fark ettim.

"Bir kız için okudum derken, beni mi kastediyordun?" dedim şaşkınlıkla.

"Evet, o kız sendin" dedi gülümseyerek. Ben de gülümsedim.

"Sonrası böyle zaten." dediğinde hala gülümsüyordum.

"Çok yakındık yani seninle?" dedim.

"Evet" dedi.

"Peki, aramızda bir şey var mıydı?"

Utanarak sormuştum bu soruyu ama aklıma takılmıştı.

Gülümsemesi genişledi.

"Bunlar hakkında bir şey söylemeyeceğim, hatırlamanı istiyorum" dediğinde zorlamadım.

"Ne oldu peki? Niye tartıştık" dediğimde ikimizin de gülümsemesi soldu.

"Bunu anlatamam Dila" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Anlat Ardil, anlat ki biliyim. Belki seni affedebilirim" dediğimde başını iki yana salladı.

"Malesef" dedi.

Bir anda ayağa kalktım.

"Malesef mi? Malesef ne ya?! Seni affetmem için bir neden ver bana!" dedim sesimi yükselterek. O da ayağa kalktı ve karşımda dikildi.

"Hayır" dedi.

"Yeter artık Ardil! İstediğin şeyleri anlatıp istemediğin şeyleri anlatmamandan sıkıldım" dedim bağırarak.

"Seni düşündüğüm için" dedi benim aksime sessizce.

"Beni düşündüğün için mi? Beni düşündüğün falan yok senin! Düşünsen böyle olmazdı!"

"Seni düşünüyorum Dila! Seni umursuyorum. Bu yüzden söyleyemem" dediğinde ona inanmıyordum.

 

"Sana inanmıyorum. Umrunda olsam böyle olmazdı."

"Umrumdasın. Söyleyemem, üzüleceksin. Seni üzemem" dediğinde sesim tekrar yükseldi.

"Şimdi üzülmüyor muyum? Çok mu mutluyum Ardil?!"

"Bana inan Dila. Seni düşünüyorum. Seni düşünmediğim tek bir an bile yok" dedi bana yaklaşarak.

"Umrunda değilim" dediğimde hemen itiraz etti.

"Umrumdasın, çok umrumdasın hem de"

"Beni umursadığına, düşündüğüne niye inanıyım? Bunun için bir sebebin yok!" dediğimde bir anda ellerini yüzüme koydu ve dudaklarımızı birleştirdi.

Anlık yaptığı şeyle şok olmuştum. Ellerim iki yanda havada kaldı. Sadece alt dudağımı dudakları arasına alıp geri çekildi ve alnını alnıma yasladı.

Ve dudaklarıma doğru bir şey fısıldadı.

 

"Çünkü seni seviyorum"

 

 

 

Bölüm : 20.04.2025 16:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...