19. Bölüm

19. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

 

Araba üzerime geliyordu!

O an dondum kaldım. Kıpırdayamadım, kaçamadım.

Bir anda birinin kollarının arasına girmemle yere düştüm. Korkudan gözlerim kapanmıştı. Sırtım yere değiyordu. Araba mı çarpmıştı bana? Bu yüzden mi yerdeydim? Üzerimdeki ağırlık biraz daha arttı. Yüzümde bir nefes hissettim.

"Aç gözlerini" diye fısıldadı Ardil'in sesi. Yavaşça gözlerimi açtım. Ben yerdeydim, Ardil üzerimdeydi ve çok yakınımdaydı.

"Ar-ardil" dedim sessizce.

"İyi misin? Bir yerin acıyor mu?" dedi endişeli şekilde.

"İyiyim ben, ne oldu?" dedim etrafıma bakarken. Araba falan yoktu.

 

"Üzerime mi atladın? Ya sana da bir şey olsaydı?" dedim endişeyle.

Hafifçe gülümsedi.

"Tekrar yaşayamazdım bunu. Tekrar sana araba çarpmasını, zarar görmeni izleyemezdim. Bu sefer yaptım, kurtardım seni " dedi gülümseyerek.

"Ya ikimize de bir şey olsaydı?!"

"Birlikte ölürdük o zaman" derken hala gülümsüyordu.

"İyi misin sen?" dedim.

"İyiyim"

Hala üzerimdeydi, onun kalkmaya niyeti yoktu belli ki, ben de kalkmasını istemiyordum zaten. Böyle iyiydik.

 

Elini uzatıp yanağıma koydu.

"Dila çok özür dilerim. Ben bilmiyordum, böyle bir şey yapabileceğini düşünemedim, seni suçladım. O şerefsizin yaptığı şey için de-" derken sözünü kestim. O sırada yüzümdeki elinin üzerine elimi koydum. Hala sıcaktı eli. Bu soğuk havada nasıl sıcak olabiliyor?

 

"Sakın! Babanın yaptığı şey için özür dileme, senden bunu istemiyorum. Kendini de suçlama, ben anlatmadım sana. Ben seni suçlamıyorum, sen de kendini suçlama. Hem baban o, küfür etme" dedim elini okşarken.

"Böyle bir şeyi yapan bir adam benim babam olamaz" dedi net bir sesle. Alnını alnıma yasladı.

"Özür dilerim, gerçekten -" derken sözünü kestim.

"Ardil bir kere daha özür dilersen tokadı basacağım!"

Söylediğim şeyle gülümsedi.

"At, tokat at. Vur bana, döv. İstediğini yap, hakettim." dediğinde elimi yanağına koydum.

"Haketmedin. Hem, vuramam ki. Kıyamam" dedim sessizce.

Gülümsedi.

 

"Seni çok seviyorum, seni çok seviyorum Dila, çok seviyorum. Her şeyden çok-" diye fısıldarken elimi ensesine götürüp hızla yüzünü kendime çektim ve dudaklarımızı birleştirerek sözünü kestim. Afallasa da gülümseyerek öpüşüme karşılık verdi. Ensesinden tutarak yüzünü kendime daha da çekiyordum. Eli belime indi ve orada gezindi. Yukarıdan yağmur yağıyordu. Şu an yağmurun altında Ardil ile öp*şüyorduk. Hem de üzerimdeydi. Bunları düşünmek bile kalbimin şımarmasına neden oldu. Heyecan her yerimi sardı. Eli belimden bacaklarıma kaydığında hafifçe inledim. Bu onu gülümsetti ve öpmeye devam etti.

 

"Dilini istiyorum" diye fısıldayıp tekrar dudaklarımızı birleştirdi. Şu an ben de istiyordum. Ağzımı açarak girmeye zorlayan dilini kabul ettim. Benim dilim de devreye girince alevlendi. Yağmurun altında yanıyordum resmen. Bu nasıl mümkün oluyordu?

 

Dillerimiz ahenk içinde dans ederken bir elimi göğsüne indirdim ve ona dokunmaya başladım. Boğukça inlediğinde gülümsedim. Eli bacaklarım ve belim arasında gidip geliyordu. Kalbim firar etmek üzereydi. Alt tarafımda bir yanma hissediyordum.

 

Ardil dudaklarını yavaşça ayırıp "Titriyorsun" dedi. "Umrumda değil" diyerek yeniden birleştirdim dudaklarımızı ama tekrar ayırdı.

"Seni ömür boyu öpebilirim ama üşüyorsun ve hasta olacaksın" dedi.

"Umrumda değil" diyip tekrar öptüm ama yine geri çekildi.

"Dila hasta olmanı istemiyorum" dediğinde sinirle "Ardil sus ve öp artık!" dedim. Söylediğim şeye şaşırdı ve gülümsedi.

 

"Evde devam ederiz" dedi gülümseyerek.

"Ben şimdi istiyorum!"

İnanamıyor gibi baktı ama gülümsemeye devam etti. Ben de kendime inanamıyordum ama şu an gerçekten onu öpmek istiyordum. Azdın iyice Dila.

 

"Beni bu kadar istediğini bilmiyordum" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Öp artık" dedim yalvararak.

"O küçük dilini em*eyi ben de istiyorum, ama gitmemiz lazım" diye fısıldadığında istemeyerek dudaklarımı büzüştürdüm. Gözleri dudaklarıma kaydığında hızla ıslak bir öpücük bıraktı.

"Şöyle yapma, öpesim geliyor" dediğinde "Öp o zaman!" dedim.

Gülerek "Ama gitmemiz lazım" dedi.

"Evde devam ederiz" dedi.

"Hayır" dedim ama beni dinlemeden ayağa kalktı. Oflayarak uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım. Kolunu omzuma atarak beni kendine çekti ve birlikte yağmurun altında yürümeye başladık.

 

Eve geldiğimizde odalarımızda üstlerimizi değiştirip salona indik. Bir battaniye alıp inmiştim. Film açıp koltuğa oturdum ve üzerimi örttüm. Ardil birer kahve yapıp geldiğinde teşekkür ettim ve kahvemi içmeye başladım. Hapşırdığımda "Hasta olacaksın" dedi çaprazımda otururken.

"Sen de olursun" dedim.

"Ben olmam, senin bağışıklığın düşük" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Gelsene" dedim yanımdaki battaniyeyi kaldırarak. Gülümseyerek yanıma oturdu ve üzerini örttüm. Film izleyerek kahvelerimizi içmeye devam ettik.

 

Az sonra kahveler bitmişti ve ben ara sıra hapşırıyordum.

"Devam mi etsek?" dediğinde Ardil'e döndüm. "Neye?" dedim ve hapşırdım.

"Hayırlı yaşa. Yoldakine diyorum" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Hayır" dediğimde "Niye?" dedi.

"Ben o zaman istiyordum, istediğin kadar öpebilirdin beni. Şimdi olmaz" dedim önüme dönerek. İnat edecektim.

"Şimdi istemiyor musun?" dedi. Tabi ki istiyorum!

 

"Geçti o artık" dedim ve bir kere daha hapşırdım.

"Dila" dediğinde ona döndüm.

"Hasta olacağım ve sana bulaşmasını istemiyorum" diyerek aklımdan geçenleri söylediğimde gülümsedi.

"Geçmez merak etme" diyerek bana yaklaştığında "Ardil hayır" dedim. Durdu ve bana baktı. Tekrar hapşırdım.

"Ciddiyim, sana bulaşabilir. Hem de yaptığımız şeyle kesin bulaşır. Hasta olmanı istemiyorum" dediğimde sırıttı.

"Beni mi düşünüyorsun?"

"Hayır kendimi düşünüyorum. Ben hasta olunca bana kim bakacak?" dedim alayla.

"Sana bakacağımı kim söyledi?"

"Bakacaksın, bakmazsan bir daha öpmem seni" dediğinde kaşları havaya kaltı.

 

"Tehtide bak" dediğinde güldüm.

"İşine geliyorsa" dediğimde gülümsedi.

"Neyse, öpücük için dayanabilirim" dediğinde kaşlarımı çattım.

"Sadece öpücük için mi?"

"Başka ne için olacaktı?" dedi.

"Cidden mi?" dedim üzülerek.

"Hemen de yüzü asıldı" dedi gülerek.

"Tabi ki senin için bakacağım. Sen bakma desen de bakarım, dayanamam ki. Kıyamam sana" dediğinde gülümsedim.

Kolunu omzuma atarak beni kendine çekti ve birlikte film izlemeye devam ettik.

 

"Dila"

Duyduğum sesle yavaşça gözlerimi araladım. Çok üşüyordum. Yorganı iyice üzerime çektim ama biri geri çekti.

"Örtme üzerini, ateşin var" dedi.

Başımı tutarak yastığa yatırdığını hissettim. Elini alnımda hissettiğimde irkildim. "İç şunu" dediğinde gözlerimi araladım. İlaç uzatıyordu. Ensemden tutarak başımı biraz kaldırdı ve ağzıma uzattı. İlacı verdikten sonra suyu da içirdi ve başımı geri yastığa koydu.

"Ardil, çok üşüyorum" dedim titrerken.

"Üzerini örtemem, biraz daha dayan tamam mı? İlaç işe yarar" dediğinde başımı bile sallayamadım. Gözlerim kapandı ve kendimi yeniden uykuya bıraktım.

 

"Dila, uyan güzelim"

Titreyerek gözlerimi açtım. Ardil endişeyle bana bakıyordu. "Banyo yapmamız lazım" dedi. Söylediği şeyle gözlerim biraz daha açıldı.

"Olur" dediğimde gülümsedi.

"Ciddiyim, ateşin düşmedi, soğuk suya sokacağım seni" dediğinde hafif açık gözlerimle ona baktım.

"Hayır" dedim titrerken.

"Dila başka çaremiz yok. Hastaneye götürüyüm o zaman" dediğinde başımı iki yana salladım.

"O zaman banyoya gireceğiz" dediğinde "Olmaz Ardil" dedim.

"Güzelim olmak zorunda, hadi gel" diyerek kollarını belimden ve bacaklarımdan geçirip beni kucağına aldı. Sıcacık vücuduna yasladım kendimi.

 

"Sıcacıksın" dedim sessizce.

"Bir iyileş de, seni öyle bir ısıtacağım ki"

Söylediği şey düşündüğüm gibi bir şey miydi yoksa ben mi fesattım?

 

Beni yatağa oturttu ve elinde bir tişörtle yanıma geldi.

"Bak benim tişörtümü giy, tamam mı?" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Seninle giremem"

Sesim zor çıkıyordu.

"Dila, yanlış bir şey yok tamam mı, tişörtüm olacak üzerinde. Görmeyeceğim seni, söz veriyorum yanlış bir şey olmayacak" dedi güven veren bir sesle.

"Söz vermene gerek yok, sana zaten güveniyorum ama ben, yapamam"

Çok utanıyordum, yapamam ki.

"Dila, utanmana gerek yok. Sana söz, iyileşince beni yıkamana izin vereceğim" dediğinde zor da olsa güldüm.

"Sağol ya" dedim alayla.

"Hadi güzelim, arkamı döneceğim, üzerini çıkar" dediğinde başımı salladım.

Arkasını döndüğünde yavaşça tişörtümü ve pantolonumu çıkarttım. Üzerime Ardil'in tişörtünü giydim ve aynaya baktım. Kalçamı kapatıyordu sadece, çok kısaydı. "Çok kısa" dediğimde Ardil bana döndü.

 

"Bakmıyorum, bakmıyorum sorun yok" dediğinde gülümsedim. Kollarımı birbirine sardım. "Çok üşüyorum ama" dedim.

"Gel girelim" diyip elimi tuttu. Birlikte duşa kabine girince bana döndü.

Fazla heyecanlıydım, muhtemelen o da.

"Tişörtümü çıkarmam sorun olur mu?" dediğinde gülümsedim. Rahatsız olacağımı düşünüp bana soruyordu. Başımı iki yana salladım. Tişörtünü çıkarıp dışarı attı ve kapıyı kapatıp bana döndü. Gözlerinden aşağı bakmamak için direniyordum. Heyecan her yanımı sarmıştı.

 

"Üşüyorum" dediğimde suyu açtı. Su bana değdiği an irkilerek kenara çekildim ve duvara yapıştım.

"Çok soğuk su" dediğimde elimi tutarak beni kendine çekti. Hemen dibimdeydi. Soğuk su başımdan aşağı akıyordu ve titremem artmıştı.

"Çok soğuk" dediğimde "Dayan" dedi. Fıskiyeyi eline alıp bacaklarıma tuttu önce. "Ardil çok soğuk" derken ağlamak üzereydim. "Dayan, az kaldı dayan" dedi. Yavaşça suyu yukarı çıkardı ve karnıma tuttu. Titremeye devam ediyordum. Suyu biraz daha yukarı kaldırınca soğuk su boynumu ıslattı. Soğuğun etkisiyle sıkıca Ardil'in kollarına tutundum. Yerimde titriyordum. Kolları sıcacıktı. Suyu kaldırıp başımdan aşağı döktüğünde irkildim. "Çok soğuk Ardil" dedim. Gözlerim dolmuştu ve gözlerimi açamıyordum.

 

"Dayan güzelim, az kaldı tamam mı?"

Biraz daha suyu tuttuktan sonra "Yeter lütfen yeter" dedim yalvarır gibi. Suyu kapattığında yavaşça gözlerimi açtım. Havluyu alıp omzuma attığında titreyerek sarındım. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve beni de çıkardı.

 

"Ben arkamı dönüyorum giyin sen" dediğinde "Hayır Ardil" dedim.

"Dila merak etme bir şey olmayacak arkamı döneceğim" dediğinde başımı salladım.

"Ayna falan yok değil mi?"

Yaptığım şakaya gözlerini devirerek arkasını döndü. Titreyerek zor da olsa üzerimi değiştirdim. Çıkardıklarımı Ardil görmesin diye sepete attım.

 

"Tamam" dediğimde bana döndü. Yatakta oturuyordum ve titremeye devam ediyordum. Kurutma makinesi alıp yanıma geldiğinde "Ben kurutamam" dedim zorla.

"Ben kurutacağım zaten" diyip arkama oturduğunda şaşkınlıkla gülümsedim.

Çalıştırdı ve saçlarımı kurutmaya başladı. Elleri saçlarımı yavaşça okşuyordu, titremeyi unutmuştum bile. Az sonra kapatıp taramaya başladı saçlarımı. Çok yumuşak ve yavaş tarıyordu saçlarımı. Sanki canımı acıtmaktan korkuyordu.

 

Taradıktan sonra omzumun üzerinden ona döndüm. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.

"Önemli değil güzelim" dediğinde gülümsedim. "Benim yüzümden hasta oldun zaten" dediğinde oflayarak önüme döndüm. Bir anda çenesini omzumda hissetmemle irkildim. Heyecan hemen vücudumu sardı.

"Her şey için kendini suçlamayı bırak. Arkandan gelmeyi ben seçtim" dediğimde kollarını arkamdan karnıma sardı. Nefesimi tuttum. Titremeye devam ediyordum.

 

"Özür dilerim, yaşadığın her şey için özür dilerim" dedi sessizce.

 

Ellerimi, karnımın üzerindeki ellerinin üzerine koydum.

 

"Özür dileme, aksine. Ben teşekkür ederim. Yaşadığım her şey için sana teşekkür ederim"

 

Gülümsediğini hissettim.

Kulağıma yaklaştığında ılık nefesi kulağımı yalıyordu.

"Canının yanmasından nefret ediyorum." diye fısıldadığında kalbim tekledi.

"Ağlamandan nefret ediyorum" diye fısıldadı.

Nefesi kulağımdan boynuma doğru indiğinde nefesimi tuttum. Burnunu boynumda hissettiğimde kalbim firar edecekti. Burnunu boynumdan omzuma kadar sürdü.

 

"Kokuna hastayım ama"

Nefesini boynumda hissettim.

Ardından dudaklarını boynuma dokundurduğunda gözlerim kapandı, içim bir hoş oldu. Nefes alamadım, dünyadan koptum sanki.

Dudaklarını çekip "Tenine hastayım" diye fısıldadı boynuma doğru. Ardından küçük küçük öpücükler kondurdu boynuma. Gözlerimi açamıyordum, titremem devam ediyordu ama üşüdüğümü unutmuştum resmen. Yakıyordu çünkü beni şu an. "Ardil" diye fısıldadığımda dudakları boynumdan ayrıldı.

Nefes nefese kalmıştım çünkü nefesimi tutmuştum. Karnımdaki elleri sıkılaştı. Kendimi geri bıraktığımda sırtım göğsüne yaslandı.

 

"Çok uykum var" dedim sessizce.

"Uyu" dedi.

"Burada uyusam olur mu?" dedim göğsüne iyice yatarken. "Sıcacık"

"Uyu güzelim, istediğin kadar uyu burada"

Söylediği şeyle gülümseyerek gözlerimi kapattım.

 

"Dila"

Duyduğum sesle yavaşça gözlerimi açtım. Üşüyordum ama yumuşak bir yerde yatıyordum.

"Ateşin var" dedi Ardil. Umursamadan gözlerimi kapattım ve ona daha sıkı sarıldım.

"Dila hadi güzelim" dediğinde cevap vermedim. Ellerimi kenara koyup ayağa kalktı ama ben hala yataktaydım.

"Seninle uyumayı ne kadar çok istediğimi tahmin bile edemezsin ama ateşin var. Biraz düşmüş banyodan sonra ama hala var. Bir kere daha banyoya girelim" dediğinde başımı iki yana salladım.

"İstemiyorum, üşüyorum" dedim çocuk gibi. "O dudaklarını daha fazla büzüştürmeye devam edersen seni kucağımda banyoya sokarım"

Tehtidi hoşuma gitse de dudaklarımı serbest bıraktım. Elimi tutup beni zorla yataktan kaldırdı.

 

"Tişört getiriyorum, bekle beni" diyip gittiğinde hemen başımı geri yastığa koydum. Gelince "Of Dila" dedi ve beni geri kaldırdı. "Arkamı dönüyorum, giyin"

Oflayarak üzerimi giyindim ve birlikte banyoya girdik. Tişörtünü çıkarıp fırlattı ve kapıyı kapatıp bana döndü. Gözlerini üzerimde gezdirdiğinde dayanamayıp ben de göğsüne baktım. Aşırı kaslı değildi, mükemmeldi. Vücudu gerçekten mükemmeldi. Kasları onlara dokunma isteğimi arttırıyordu ama üşüyordum ve şu an bunları düşünmek istemiyordum. En azından eskisi kadar tiremiyordum.

 

Suyu açıp elimi tuttu ve beni kendine çekti, suyun altına girmiştim. Suyun altında ıslandıkça titrememin azaldığını farkettim. Ardil ile sadece bakışıyorduk, o kadar. Boynundan göğsüne doğru hareket eden damlayı izlerken o da beni izliyordu. Dayanamayıp elimi uzattm ve karnına koydum. Kasılmıştı.

 

"Dokunabilir miyim?" dediğimde sertçe yutkundu. Sanırım bu evet demekti.

Elimi yavaşça karın kaslarında gezdirdim. Kasılıyordu, ve bu dokunma isteğimi çoğaltıyordu. Dokundukça içimde bir şeyler oluyordu. Karın kaslarından göğsüne doğru çıkardım işaret parmağımı. Elimi kalbinin üzerine koydum. Kalbi çok hızlı atıyordu, bu hoşuma gitmişti.

 

"Beni zorluyorsun" dedi boğuk bir sesle. Başımı kaldırıp ona baktım. Saçlarında ki su damlaları yüzüme düşüyordu.

Elim hala göğsündeyken "Öpsene beni" dedim bir anda.

Gülmeye başladı.

"Sen ne arsız bir şey oldun ya" dedi alayla.

"İyi, öpme o zaman" dedikten sonra beni sertçe kendine çekti ve dudaklarıma yapıştı. Belimden tutarak beni kendine bastırıyordu. Elim göğsünde gezinmeye devam ediyordu. Suyun altında sert ve hızlı bir şekilde öp*şüyorduk. Titremem geçmişti, aksine yanmaya başlamıştım. Ensesinden tutarak yüzünü daha da kendime çektim. Akan soğuk suyun aksine biz ısınıyordık çünkü birbirimizi yakıyorduk. Eli belimden ç*plak bacaklarıma indiğinde hızla elini tuttum.

"Ardil dur" diye fısıldadım.

"Özür dilerim" dedi alnını alnıma yaslayarak.

"Dileme, sadece hızlı gitmek istemiyorum" dediğimde gözlerime baktı. Gülümseyerek kollarımı beline doladım ve çıplak göğsüne sarıldım. Kulağımı kalbinin üzerine koydum ve bir süre kalbini dinledim. Bu çok güzeldi.

 

Geri çekildim ve ayak ucumda yükselip dudaklarına ıslak bir öpücük bıraktım.

"Teşekkür ederim" diye fısıldadım.

"Ne için?"

"Bilmiyorum, içimden geldi. Yanımda olduğun için, her şey için"

Söylediğim şeyle gülümsedi.

"Her zaman yanındayım"

Elini çeneme koyarak yanaklarımı sıktı ve dudaklarım büzüşerek öne çıktı. Yaklaşıp dudaklarımı yaladı. Resmen öne çıkan dudaklarımı yaladı. Bir kaç kere dilini dudaklarıma sürttükten sonra dudakları arasına aldı ve emdi dudaklarımı. Öperek emdi. Allah'ım sen kalbime mukayyet ol!

 

Dudaklarımı dudakları arasında em*eye devam ediyordu. Durmaya niyeti yok gibiydi. Gerçi benim de dursun gibi bir isteğim yoktu.

Elini çektiğimde durdu.

"Dur, dur lütfen dur. Tutamayacağım kendimi dur" diye fısıldadım nefes nefese.

"Tutma o zaman"

"Tutmam lazım, şimdi değil" dediğimde başını salladı. Hala suyun altındaydık, tişört üzerime yapıştığı için her yerim belli oluyordu ama Ardil bakmıyordu bile. Bir anda içimden gelen şeyle boynuna sarıldım. Başımı boynuna gömdüm, sımsıkı sarıldı bana.

Kokusunu içime çektim ve boynuna ıslak bir öpücük bıraktım.

"Beni zorluyorsun " dediğinde gülerek geri çekildim.

"Çıkalım mı?" dediğimde başını sallayarak bana havluyu sardı. Ardından banyodan çıktık. Yine o arkasını dönmüştü ve ben üzerimi giyinmiştim. O da üzerini değiştirip gelmişti ve saçlarımı kurutmuştu yine. Her ne kadar benim kurutabileceğimi söylesem de izin vermedi. Benim de işime geldi tabi.

 

Saate baktığımda sabah olmuştu.

"Acıktım ben" dedim Ardil'e.

"Dışarı çıkacağız birazdan" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Niye?"

"Az önce Mert aradı. Senin hasta olduğunu biliyorlardı. İyileştiğini duyunca dışarıda kahvaltı planı yaptılar. Oraya gideceğiz"

"Allah Allah, bana ne zaman söylemeyi düşünüyordun? Çıkacağımız zaman mı?" dedim hafif bir sitemle.

"Söylemeyi unuttum. 1 saate çıkarız" dediğinde oflayarak ayağa kalktım.

"Nereye?"

"Hazırlanacağım" dedim ters bir ifadeyle. Bir anda kolumdan tutarak beni kendine çekti ve dibine düştüm.

"Gerçekten söylemeyi unuttum, yoksa söylerdim" dediğinde şu an söylediği şeye odaklanamıyordom.

"Tamam" dedim sessizce.

Çocuk sana o kadar baktı Dila, ne tribi?!

"Hadı hazırlan" dediğinde gülümseyerek başımı salladım ve odama çıktım.

 

Kahvaltımızı yaparken bir yandan da konuşuyorduk. Nasıl hasta olduğumu, Ardil ile tartıştığımız konuyu, her şeyi anlatmıştık. Daha sonra konuyu kapatıp normal şeylerden bahsetmeye başladık. Salatalığımdan bir çatal alırken gözüm dışarıda biraz uzaktan bana bakan kişiye takıldı. Üvey babam.

Elinde yine bebeğim vardı. Bu sefer diğerleri gibi olmadı. Parçaladı bebeğimi, parçalara ayırdı. Sonra elindeki bıçakla beni gösterdi. Sanki bir mesaj veriyordu. Sıradaki sensin mesajı!

 

Korkuyla elimdeki çatalı tabağıma düşürdüğümde hepsi bana döndü.

"Dila?" dedi Ardil.

"Dila iyi misin?" dedi Cansu. Ellerim titremeye başladı, gözlerim doldu. Allah kahretsin kriz geçirmek üzereydim!

Burada olmaz, herkesin içinde olmaz!

 

Koşarak yerimden kalktım ve tuvalete ilerledim. Arkamdan bağırsalar da umursamadım. Nefes alamıyordım, ellerim titriyordu. Tuvalete girince yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Bağırmamak için elimi ağzıma aldım ve ısırmaya başladım. Olmuyordu dayanamıyordum. Ellerim boynuma gittiğinde biri tuttu. Ardil gelmişti. Karşıma oturdu ve bana bir şeyler söylemeye başladı ama duymuyordum. Cansu ve Mert görüş açıma girdi. Cansu korkuyla bana bakarken Mert telefonla konuşuyordu. Sanırım ambulansı arıyordu. Ardil ellerimi sıkıca tutuyordu. Bağırmamak için dişlerimi birbirine geçirdim, çenem kırılacaktı neredeyse.

Ağlamam arttı, başımı deli gibi iki yana sallıyordum. Bıkmıştım o adamdan artık! Nefret ediyordum. Ondan da herkesten de! Kendimden de! Olduğum yerde tepinmeye çalışsam da Ardil engelliyordu ve bir şeyler söylüyordu. Duymuyordum. Yavaş yavaş görüşüm bulanıklaştı. Ardından gözlerim kapandı.

 

Gözlerimi açtığımda yanımda hemşire vardı. Hastanede miydim? Tabi ya, kriz geçirmiştim. "Uyandınız mı? Nasıl hissediyorsunuz?" dedi genç hemşire.

"İyiyim, Ardil nerede?"

"Sizi bekleyenleri söylüyorsanız kapıdalar, bir saattir sizi bekliyorlar"

"Ne oldu?" dedim sessizce.

"Epilepsi krizi geçirmişsiniz. İlaçlarınızı kullanıyor musunuz?" dediğinde başımı salladım.

"Sanırım dikkatli kullanmıyorsunuz çünkü epilepsiniz son birkaç haftada hızlı ilerlemiş. Daha dikkali kullanın, geçmiş olsun" diyerek odadan çıktı. İyi de ben ilaçlarımı tam kullanıyordum.

 

Kapıdan içeri Ardil ve diğerleri girince gülümsedim.

"İyi misin?" diyerek yanıma koştu Cansu.

"İyiyim, merak etme" dedim.

"Çok korktum seni öyle görünce" dedi.

"Geçmiş olsun Dila? İyi misin?" dedi Mert. "İyiyim teşekkür ederim"

"Ne oldu? Niye kriz geçirdin?" dedi Mert. Ardil hemen yanımda bana bakıyordu.

"Ben, yine onu gördüm" dediğimde anladılar. Daha fazla sormadılar.

"Biz çıkalım, kapıdayız" diyerek çıktı Mert ve Cansu. Ardil'e döndüğümde bana baktığını farkettim.

"Nasılsın?" dedi, halsiz görünüyordu. Ya da endişeli. Bilmiyorum onu hala tam çözemiyorum.

"İyiyim" derken elini saçlarıma götürmüştü.

"Ne gördün?"

"Yine bebeğim vardı, onu parçaladı elindeki bıçakla. Sonra beni gösterdi, sanki sıra sende der gibiydi. Bilmiyorum belki de korkudan oldu"

"Korkma Dila, ben varım korkma. Onu gördüğün zaman bakma, başka tarafa bak, ya da bana söyle hemen."

Ne kadar korktuğu belliydi. Sadece başımı salladım. Ellerine baktığımda kızardığını gördüm, bir kaç tırnak izi vardı. Ağzımı açacağım sırada "Senin yüzünden değil" demesiyle sustum.

"Sen iyi misin? Krizi ben geçirdim ama sen benden daha kötü görünüyorsun" dedim merakla.

"Sadece, seni öyle görünce " diyip sustu. Gülümseyerek elimi yanağına koydum. "Bir şey olmadı, iyiyim ben"

"İyi ki " dedi içten bir şekilde.

"Mahvettim değil mi yemeği?" dediğimde kaşları çatıldı.

"Hayır tabi ki, senin bir suçun yok. Kapatalım konuyu "

Başımı salladım. Çenemin kaşınmasıyla elimi oraya götürmüştüm ki acıdığı için yüzümü buruşturdum.

Hemen elimi tuttu.

"Elleme, tırnak izi oldu"

Sanırım ben yolmuştum. Uzanıp yara olan yere çok yumuşak bir öpücük kondurduğunda gözlerimi kapattım. Çekilip alnını yanağıma yasladı.

"İyisin değil mi?" derken nefesi yüzüme vurmuştu.

"İyiyim " dedim. Anlaşılan onu çok korkutmuştum. "Gidelim hadi" diyip geri çekildi. Onun da yardımıyla yataktan kalktım ve dışarı çıktık.

 

Eve gelir gelmez yatmıştım. Kriz geçirmek beni yoruyordu. 2 saat falan uyumuştum. Yataktan kalktım ve aşağı indim. Kimse yoktu, Ardil odasında mıydı? İndiğim 3 katı tekrar çıktım. Niye önce odasına bakmadım ki?

 

Kapısı aralıktı. Tıklatmadan başımı uzattığımda Ardil'i gördüm. Masasında oturmuş çizim yapıyordu, kulağında kulaklık vardı. Sessizce yanına gittim. Kulaklığının birini çıkarıp kulağıma taktığımda aniden bana döndü. Beni görünce gülümsedi. Birlikte şarkı bitene kadar dinledik. Sonra kulaklığı çıkarttım.

"Ne yapıyorsun?" dedim çizimine bakarak. "Dönem sonu projesini yapıyordum" dedi.

"Ben daha başlamadım" dedim dudaklarımı büzüştürerek. Bakışları anında dudaklarıma kaydığında dudaklarımı serbest bıraktım. Tekrar çizimine döndüm.

"Çok güzel oluyor. Burası böyle mi kalacak?" dedim köprünün altını göstererek. Normalde ev yapacağımızı sanıyorduk ama hoca seneye olan projeyle karıştırmış. Bu dönem köprü yapacağız.

 

"Evet, olmuş mu?" dedi.

"Olmuş ama" diyip bekledim.

"Ama ne?" dedi merakla.

"Bu durur mu ki?" dediğimde "Neden?" dedi.

"Bak burayı düz yapmışsın, ayakta durur mu? En ufak dokunmada düşer"

"Nereden biliyorsun?"

"Bak şimdi şöyle düşün " diyerek yandaki kitapları aldım. Onları Ardil'in çizdiği şekilde dizerek üst üste koydum.

Ama durmadı. "Gördün mü?" dedim göstererek. Bir kere de o denedi ama yine durmadı.

"Ne öneriyorsun?" dedi.

 

Kitaplara bakarak düşünmeye başladım. O sırada Ardil bana bakıyordu. Ona döndüğümde dudaklarıma baktığını farkettim. Yine dudaklarımı büzüştürüyordum! Rahat bırakarak kitaplara döndüm. Aklıma gelen şeyi yapmayı denedim. Ayakta durduğunda Ardil'e döndüm. "Oldu böyle" dediğimde nasıl yaptığımı inceledi.

"Gerçekten oldu" dedi gülerek. Bir anda beni kucağına çekti. Şok olmuş gözlerle ona baktım. Dizlerinde yan bir şekilde oturuyordum şu an.

 

"Ne yapıyorsun?" dedim şokla.

"Sen var ya harikasın" dedi gülerek ve çenemi sıkarak dudaklarımı öne getirdi. Ardından hiç beklemeden ıslak bir öpücük bıraktı. Hiç durmadan öptü, öptü. Sonra hiç geri çekilmeden öptü. Şu an kucağındaydım ve dudaklarımı öpüyordu. Kanım ısındı, kalbim hızlandı. Midemde bir şeyler oldu. Dayanamayarak elini hızla ittim ve dudaklarımı serbest bıraktım ama hiç ayırmadan öp*şmeye devam ettim. Elimi ensesine koyarak yüzünü daha da kendime çektim. Belimden tutarak beni kucağında daha da kendine yaklaştırdı. Hızlı ve sert başladık. Elleri belimden bacaklarıma indi. Dokunduğu yer yanıyordu. Ellerimi göğsüne indirdim, tişörtü olmasına rağmen kaslarını hissedebiliyordum. Devreye dillerimiz de girince ben koptum. Kendimden geçmek üzereydim. Dudaklarımızı ayırıp başını boynuma ilerletti. Önce ılık nefesini boynumda hissettim. Ardından küçük öpücükler kondurdu oraya. Sonra dilini orada hissettiğmde sertçe inledim. Yalamaya devam ettiğinde "Tamam" diye fısıldadım ama sesim çok kısıktı. Zorlamadan tekrar dudaklarıma yöneldi. Ellerini belimin iki yanına koyarak beni kucağına tam oturttuğunda itiraz etmedim. Şu an tek istediğim buydu. Belimden tutarak beni kendine daha da çekti. Yapışmıştık resmen ama yine de yakınlaşmaya çalışıyorduk. Bir anda Ardil'in üzerine düştüğümde ne olduğunu anlayamadım. Ardil sandalyeyi yatırmıştı. O yatınca ben de onun üzerine uzanmıştım. Yerimde biraz doğruldum, Ardil'in üzerinde oturuyordum. Umrumda değildi, üzerine eğilip tekrar dudaklarımızı birleştirdim. Sertçe öpmeye devam etti. Dili dudaklarımı yakıp kavuruyordu resmen. Belimden tutarak beni kendine bastırdı. İyi ki arada pantolonlar vardı. Eli tişörtümün altına gireceğini hissettiğimde dudaklarımızı ayırdım ve alnını alnıma yasladım. Elini geri çekti. Nefes nefese kalmıştım. Şu an Ardil'in üzerindeydim.

 

Gözlerimi açtığımda bana bakıyordu. Gülümsediğinde ben de gülümsedim. Gözleri dudaklarıma kaydı.

"Kızarmış hemen" dedi sessizce. Dudaklarımı yine büzüştürerek "Bu dudaklara ölüyorum ölüyorum" dedi ve büzüşen dudaklarımı yaladı. Ardından öpmeye başladı. Çok geçmeden alt dudağını ısırarak çekiştirdim ve dudaklarımızı ayırdım.

"Isırıp bırakamazsın ama" dediğinde gülümsedim. Uzanıp alt dudağını dudaklarım arasına aldım ve emdim. Uzun sürmeden geri çekildim. Eli belimden sırtıma doğru hareket ediyordu. "Bu incecik belin çok hoşuma gidiyor" diye fısıldadığında gülümsedim. Hala onun üzerindeydim ama kalkmaya da niyetim yoktu.

 

"Bu sandalyeyi sevdim" diye fısıldadığımda güldü.

"Bundan sonra daha sık kullanalım"

Söylediği şeyle daha fazla kızardım. Çenemi göğsüne yaslayarak alttan ona baktım. Yüzümdeki saçları alıp kulağımın arkasına sıkıştırdığında gülümsedim.

"Seni seviyorum " diye fısıldadı bir anda. O kadar içten söylemişti ki. Uzanıp dudaklarına çok yumuşak bir öpücük bıraktım. Kalkmaya çalışırken inlemesiyle durdum.

 

"Güzelim, tam yerine oturdun" dediğinde önce anlamadım. Sonra gözlerim kocaman oldu ve ona yaklaştım. Tekrar aynı pozisyona geldim.

"Özür dilerim " dedim sessizce.

"Dileme. Acımadı zaten, sadece" diyip derin bir nefes aldı.

"Tahrik ediyorsun beni" dedi boğuk çıkan sesiyle. Sertçe yutkundum.

"Kalkıyım bence ben artık" dediğimde gülümsedi. Bir anda sandalye oturur pozisyona gelince şaşırdım. Sandalyeyi kaldırmıştı. Kucağından kalktım yavaşça. "Sen çalışmana devam et, ben de yemek hazırlayım" dedim.

"Zahmet etme, dışarıdan söyle bir şey"

"Yok yaparım ben. Ne yapıyım ne istiyorsun?" dediğimde gülümsedi.

"Sen ne yaparsan yerim ben"

Söylediği şey beni gülümsetti.

"Olsun, senin canın ne istiyor?"

"Bilmem"

Aklıma gelen şeyi söylesem mi söylemesem mi bilemedim. Söyleyim.

"Aslında, sana bir sözüm vardı hatırlıyor musun?" dediğimde "Ne sözü?" dedi.

"Nohut pilav" dediğimde bakışları biraz değişti.

"Yani istersen yapmam tabi ama" derken gülerek "Yaklaşsana" dedi. Anlamayarak eğildim biraz.

"Biraz daha" dediğinde az daha eğildim. Ben daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarıma hızlı bir öpücük bıraktı.

"Senin o ağzını yerim ben"

Söylediği şeyle gözlerim kocaman oldu.

"Ardil!" dedim gülerek.

"Ne? Yemiyim mi?" dediğinde bir an boşluğuma geldi ve "Ye" dedim. Gözleri kocaman oldu.

"Yani, bir an , boşluğuma geldi" dedim hızlıca. "Güzelim biraz daha konuşursan o ağzını gerçekten yiyeceğim"

Söylediği şeyle utandım. Konuyu kapatmaya karar verdim.

"Pekala, yemeğe dönelim. Nohut pilav yapabilirim, ama istemezsen yapmam" dedim sessizce.

Elimi tuttu ve öptü. "Sen yap, ben yerim. Hem bakalım annemden daha mı güzel yapıyorsun?"

Söylediği şeye gülümsemem gerekiyordu ama gözlerim doldu. Gözlerimi kaçırdım hemen.

"Şşt, bana bak" dedi sessizce.

"Seni ağlatmak için söylemedim"

"Biliyorum" dedim sessizce.

"Bak bu konuları konuşabiliriz tamam mı? Senin bir suçun yok, bunun için söylemedim. Hem annem öldüğünden beri nohut pilav yemiyorum, özledim. Bir kere de senin elinden yemek istiyorum " dediğinde dolu gözlerimle gülümsedim.

 

Uzanıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Sen var ya, mükemmel birisin" dedim gülümseyerek. "Biliyorum" diye böbürlendiğinde gözlerimi devirdim.

"Tamam, gidiyorun ben" dedim ve bir bakış daha atıp odadan çıktım.

Kendimi suçluyordum, ne derse desin. Ardil annesinin nohut pilavını çok seviyordu, benim yüzümden yiyemiyor artık. Bana sürekli anlatırdı annesinin nohut pilavını. Ona küçükken söz vermiştim, annesi ölmeden önce. Nohut pilav yapacaktım. Bugüne nasipmiş.

 

Yemek hazır olunca Ardil'in yanına çıktım. Müzik dinleyerek çizimine devam ediyordu. Yanına yaklaştım omzuna dokundum ama aniden bileğimi sertçe tutarak bana döndü. Benim olduğumu fark edince hemen bileğimi bıraktı ve kulaklığını çıkardı.

"Acıttım mı?" dedi bileğime bakarken.

"Hayır" dedim ama acımıştı yani. Bileğime öpücük kondurduğunda gülümsedim. "Yemek hazır" dediğimde gülümseyerek ayağa kalktı.

 

Bir kaşık aldığında onu izliyordum. Tepkisini çok merak ediyordum. Yüzünde beğendiğine dair bir mimik görünce gülümsedim.

"Çok güzel olmuş,eline sağlık" dedi gülümseyerek. "Olmuş mu gerçekten? Yoksa bilerek mi söylüyorsun?"

"Gerçekten çok güzel olmuş. Çok özlemişim" dediğinde yine duygusallığa bağlamamak için yemeğime başladım.

 

Yemekten sonra salona geçmiştik. Birlikte film izliyorduk ve benim uykum gelmişti. Yanından kalkınca "Nereye?" dedi Ardil. "Uykum geldi" dediğimde "Tamam, iyi geceler" dedi gülümseyerek.

"İyi geceler" diyerek odama çıktım.

 

Sabah erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamaya başladım. Patates kızarırken ben de domates salatalık doğramaya başladım. Bıçağı bırakır bırakmaz karnıma dolanan ellerle korkuyla irkildim. Ardından Ardil'in kokusunu alınca rahat bir nefes aldım. "Ne yapıyorsun?" dedim gülümseyerek. "Seni özledim"

Nefesini boynumda hissettiğimde kaskatı kesildim. Eli karnımda yavaşça hareket ediyordu. Bana biraz daha yaklaştı ve neredeyse yapıştı.

"Aynı evdeyiz, nasıl özledin?" dedim şaşkınlıkla.

Burnunu boynumda hareket ettirince kalbim hızlandı.

 

"Senden bir saniye bile ayrı kalmak özlememe neden oluyor" diye fısıldadı boynuma doğru.

Ardından dudaklarını boynuma dokundurdu. Hızla gözlerimi kapattım. Öpmesini beklerken sadece dudaklarını boynumda hareket ettirdi. Tişörtümün yakasını biraz çekiştirdi ve boynum daha da açığa çıktı.

"Kokunu bir saniye bile almadığımda seni özlüyorum"

Fısıldadıktan sonra boynuma küçük bir öpücük kondurdu. Kalbim firar etmek üzereydi, heyecandan titrmeye başladım.

"Seni öpmediğim bir saniye de bile seni çok özlüyorum"

Bunu dedikten sonra boynuma daha ıslak bir öpücük bıraktı. Çok hızlı nefes alıp veriyordum. Arkama yapışmış olması heyecanımı arttırıyordu.

Dişlerini boynuma sürterek omzuma kadar geldi. Şu an heyecandan ölebilirdim. Şu an beni öpmesi için, bana dokunması için her şeyimi verebilirdim.

 

Dilini boynumda hissettiğimde titrek bir nefes verdim. Yavaşça boynumu yaladı. Normalde bundan iğrenmem gerekirken neden şu an zevk alıyordum ve daha fazlasını istiyordum?

Dilini boynumda hareket ettirdikten sonra hafifçe, acıtmadan boynumu ısırdı. Ardından ısırdığı yere dudakları dokundu ve öpmeye başladı. Hayır, em*eye. Resmen boynumu ıslak bir şekilde em*eye başladı. Nefes alamadığımı, hissettim, kalbim çıkacak diye çok korkuyordum. Karnımdaki elini sıkılaştırarak beni kendine daha da yapıştırdı. Boynumu eğerek ona daha çok yer açtım. Gülümsediğini hissettim. Resmen tezgah ve Ardil arasında sıkışıp kalmıştım. Elimi ensesine götürerek yüzünü boynuma daha da çektiğimde işini hızlandırıdı. Oranın yara olduğuna emindim ama umrumda değildi. Kanasa bile umursamazdım şu an. Dayanamayıp hızla ona döndüm ve dudaklarımızı birleştirdim. Sert ve hızlı bir şekilde beni öpmeye başladı. Ensesinden tutarak onu daha da kendime çekmeye çalıştım. Belimdeki elleri sıkıca tutuyordu ve beni kendine bastırıyordu. Bir anda belimden tutarak beni kaldırdı ve tezgaha oturttu. Bunu yaparken dudaklarımızı hiç ayırmamıştı. Bacaklarımı açarak arasına girdi ve bana daha da yaklaştı. Yüzlerimiz neredeyse aynı hizadaydı. Ellerim saçları arasına karıştı. Bacaklarımı beline dolayarak onu daha da kendime çektim. Nefes nefese kalınca dudaklarımızı ayırdım ama o hiç durmadı ve boynuma ilerledi tekrar. Ben nefes almaya çalışırken o aynı yeri öpmeye başladı. Yüzünü boynuma bastırıyordum resmen ama bu istemsizce yaptığım bir şeydi. Durmamız gerekiyordu artık.

 

"Ardil" diye fısıldadığımda durmadı, yapmaya devam etti.

"Ardil tamam lütfen" dedim nefes nefese. Yavaşça dudaklarını ayırdı ve bana baktı. Alnını alnıma yasladı. İkimiz de nefes nefeseydik.

"Özür dilerim" diye fısıldadığında "Saçmalama" dedim. "Özür dilenecek bir şey yok"

"Seni görünce dayanamıyorum Dila, tutamıyorum kendimi"

"Sorun yok"

Gözleri boynuma kaydığında yutkundu. İşaret parmağını emdiği yere koydu.

"Morarmış" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Gerçekten mi?

"Acıdı mı canın?" derken pişman gibi duruyordu ve ben kesinlikle bu yaptığımızdan pişman olmasını istemiyordum.

"Hayır, aksine çok zevkliydi" diye fısıldadığımda gülümsedi.

"Seni zorladığımı biliyorum"

"Ardil pişman mısın?"

"Hayır"

"O zaman pişman gibi konuşma. Ben gayet mutluyum, pişman da değilim"

Net söylediğim şey onu gülümsetti.

Burnuma bir koku geldiğinde ocağa döndüm. Patatesi unuttuk! Ardil anlamış olacak ki hemen elini uzatıp ocağı kapattı.

"Yandı kesin" dedim.

"Bir şey olmaz, öyle yeriz" dediğinde gülümsedim. Bacaklarım hala beline sarılıydı. Yavaşça bacaklarımı serbest bıraktığımda geri çekildi. Ben de yere indim. "Yemekten sonra sana bir sürprizim var"

"Ne?" dedim merakla.

"Bir yere götüreceğim seni"

"Nereye?"

"Sürpriz"

"Ardil söyle lütfen" dedim ısrarla.

"Yavrum söyleyince sürprizi kalır mı?"

Söylediği şey ile sertçe yutkundum. Yavrum mu? Bu söylediği kelime kalbimi hızlandırdı. Neden bu kadar hoşuma gitti ki?

"Ta-tamam, yiyelim hemen o zaman" dediğimde gülerek masaya oturdu.

 

Bulaşığı yıkadıktan sonra salona, Ardil'in yanına geçtim. "Nereye gideceğiz?" dedim merakla. "Sürpriz dedim ya. Bir kaç saate çıkarız ama"

"Ama ben merak ediyorum " dedim dudaklarımı büzüştürerek. Gözleri dudaklarıma inse de tekrar gözlerime baktı. "Merak etme, bir kaç saate çıkarız zaten " dediğinde istemerek de olsa başımı salladım. Zorlamaya gerek yoktu.

 

Bu birkaç saati boş geçirmek yerine dönem sonu projemi yapmaya karar verdim. Yaklaşık 2 saattir odamda müzik dinleyerek çizim yapıyordum ve bitirmek üzereydm. Bir anda belime dolanan kollarla irkildim ama Ardil olduğunu anlayınca rahatladım. Kulaklığımı çıkarıp ona döndüm.

"Projeyi mi yapıyorsun?" dedi resmime bakarak. "Evet olmuş mu?"

"Çok iyi olmuş. Ne kadar da beceriklisin sen öyle " dedi gülümseyerek. Eli hala karnımdaydı. "Öyleyimdir" dedim ona biraz daha dönerek. Yüzlerimiz çok yakındı. "Başka şeylerde de becerikli misin?" dediğinde neyi kastettiğini anlamıştım. "Ne gibi şeylerde?" dedim imalı bir şekilde. Yüzü bana yaklaşmaya başlamıştı.

"S*vişmek gibi şeylerde"

Fısıldayarak söylediği şeyle sertçe yutkundum ve bunu fark etti. Bu kelimeyi söylemesi kalbimi hızlandırmıştı. Gerçi onu görünce kalbim otomatik olarak hızlanıyor ama. "Bilmem sen söyle" diye fısıldadığımda söylediğim şeye şaşırmış gibi baktı bana. Eli karnımdan belime doğru kaydı. "Fena değilsin" dediğinde duraksadım. "Anlamadım?" dedim bir kaşımı havaya kaldırarak. "Seninle tam olarak s*vişmedik. İstersen önce s*vişelim, sonra iyi misin değil misin bakalım" dediğinde sertçe yutkundum. Deme şöyle şeyler deme!

 

"Öp*şmede becerikli miyim peki?" dedim sessizce. "Fena değilsin" dediğinde yine duraksadım. "Anlamadım?" dedim.

"Şaka yaptım" dediğinde gülmedim. "Her şakanın altında bir gerçeklik yatarmış Ardil. Beğenmiyorsan söyle" dediğimde ciddi misin der gibi baktı bana. "Cidden şaka yaptım" dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Alındın mı sen?" dedi çenemden tutarak yüzümü kendine çevirirken. "Ne alınacağım ya?"

"Öp o zaman" dediğinde "Sen git iyi öp*şen birilerini öp" dedim. "Saçmalama Dila" dedi şaşkınlıkla. "Fena değilmişim ya ben. Sen git en iyisini öp" dedim ama giderse onu kesin öldürürdüm. "Tamam" dediğinde "Ardil!" dedim kızarak. "Şaka yaptım ya" dedi gülerek. "Hem ben senin dudaklarını istiyorum. Başkası umrumda değil" dedi dudaklarıma bakarken. "Fena değil dedin ama" dedim sessizce. "Ciddi değildim. Hayatımda öptüğüm tek kişisin ama senin dudaklarını herkesin dudaklarına tercih edeceğime eminim."

Söylediği şeye gülümsedim. "Eğer beğenmiyorsan" derken sözümü kesiti.

"Dila, dünyanın en kötü öp*şen kişisi de olsan ben seni öpmek istiyorum. Sadece seni". Net bir şekilde söylediği şeyle içimde bir şeyler oldu.

"Neden bilmiyorum ama ben de aynı düşüncedeyim"

Yaptığım itirafa gülümsedi. "S*vişelim mi?" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "Şunu söyleme" dedim utanarak. "Eninde sonunda olacak biliyorsun değil mi?" dedi kendinden emin bir şekilde. "Nereden biliyorsun?" dedim ama olacaktı çünkü ölmeden önce yapmak istedim şeyler arasında kesinlikle onunla sevişmek vardı. "Kanıtlayım mı?" dedi dudaklarıma yaklaşırken.

"Şimdi değil" dediğimde duraksadı. "Ne zaman Dila? Gerçekten merak ediyorum. Her seferinde şimdi değil diyorsun"

Kızarak söylememişti ama buna kırıldığını farkettim. "Ben " dedim ama ne diyeceğimi bilemedim. Geri çekileceği sırada ellerimi yanaklarına koydum ve yüzünü kendime yaklaştırdım. "Bana kızma"

 

"Sana kızmıyorum, kızmam da. Yapmak zorunda değilsin, seni zorlamam da zaten. Sadece istediğini biliyorum, ama niye yapmadığını bilmiyorum. İstiyorsun Dila, sen de istiyorsun biliyorum "

"Evet" dedim itiraf ederek.

"İstiyorum, hem de çok istiyorum. Ama yapamam Ardil. Ben bunların hayalini gerçekten sevdiğim kişiyle kurdum, seni sevip sevmediğimi bilmiyorum. Sana karşı bir şeyler hissediyorum, bu ortada. Hoşlanmaktan daha fazlası belki de ama bundan emin olmadan bir şey yapamam çünkü hata yapmaktan korkuyorum. Özür dilerim "

İtiraf ettiğim şeye hafifçe tebessüm etti. Elini elimin üzerine koyarak okşadı. "Özür dileme, bu düşüncelerin güzel, doğru olan da bu. Ben özür dilerim, seni zorladım "

"Saçmalama" diyerek yavaşça dudaklarımızı birleştirdim. Yavaş bir şekilde kısa süre öptükten sonra geri çekildim.

 

"Buraya aslında gideceğimizi söylemek için gelmiştim." dediğinde sevinçle gülümsedim. "Şimdi mi?"

"Evet, hadi hazırlan da çıkalım " dediğinde gülerek dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdum ve geri çekildim. "Pardon bir an, sevinçten oldu" dedim utanarak. "Bunu yaptığın için benden özür dileme sakın" dedi geri çekilerek. "Hadi hazırlan çıkalım "

"Nasıl giyiniyim ama?"

"Rahat, sportif bir şeyler giyin" dediğinde gülümseyerek başımı salladım ve odamdan çıktı. Siyah kot pantolon ve asker yeşili tişörtümü giyip dalgalı saçlarımı açık bıraktım. Telefonumu da cebime koyduktan sonra odamdan çıkıp salona indim.

 

"Hazırım" dediğimde yerinden kalkarak bana döndü Ardil. Gülümseyerek bana yaklaştı ve kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. "Hadi çıkalım" dedikten sonra aynı şekilde evden çıktık. Motorun yanına gelince omzundaki kolunu çekti ve motora bindi. Ben de arkasına binerek kollarımı beline doladım.

 

Motor durunca indim ve geldiğimiz yeri inceledim. Büyük ve eski bir depoya gelmiştik. Etrafta ne bir ev, ne bir araba yoktu. Issız bir yerdi belli ki. Buraya neden geldiğimizi anlamamıştım. Merakla Ardil'e döndüğümde yaklaştı.

"Çete ile tanışmak istediğini söylemiştin."

 

 

 

Bölüm : 10.05.2025 17:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...