2. Bölüm

2. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

"Ne yani? Sevgilin mi var?" dedi Cansu şaşkınlıkla. Ben de merak etmiştim.

"Hayır, sadece sevdiğim biriydi. Artık yok zaten " diyip başını dışarı çevirdi. Cansu da başka bir şey sormadı.

 

Gerçekten Ardil bir kız için bir sene fazladan mı okumuştu? Açıkçası kızı gerçekten merak etmiştim. Ardil'in böyle bir şey yapacağını hiç düşünmezdim.

 

Az sonra kahvelerimiz geldi. Ardil boş boş etrafa bakınıyordu, Cansu ve Mert de sohbet ediyordu. Ben de onları izliyordum. Gerçekten tatlılardı, yakışıyorlardı. Mert düzgün birine benziyordu, yakışıklı da. Cansu da güzel bir kız. Güzel olabilirlerdi.

 

Az sonra omzuma dokunan elle irkildim.

Arkamı döndüğümde Cenk'in bir elini benim, diğer elini Cansu'nun omzuna koyduğunu gördüm. "Selam kızlar" dedi sırıtarak. Bu çocuk niye sürekli sırıtıyordu? Gülünce yakışıklı olduğunu falan mı sanıyordu?

 

Cansu ile aynı anda elini ittik. Oflayarak başımı çevirdim. Cansu da başka yöne dönmüştü.

"Sevinmediniz mi beni gördüğünüze?" dedi alayla.

"Seni gördüğüme niye seviniyim cenk?" dedi Cansu. Mert ve Ardil kaşlarını çatmış Cenk'e bakıyorlardı. Geçen seneden tanışıyor olabilirlerdi.

"Sen sevinmezsin zaten onu anladık da, Dila da mı sevinmiyor?" diyip bana döndü.

"Sevinmiyorum Cenk " dedim soğuk bir sesle.

"Biraz vakit geçirsen benimle sevinirsin bence " diyip elini koluma dokundurduğu sırada ben bir şey diyemeden Ardil "Siktir git lan!" dedi sert bir ifadeyle. Sinirlenmişti.

Cenk'in elini ittim ve "Cenk gider misin artık?" dedim. Cenk de Ardil'e döndü.

"Sana ne oluyor?" dedi alayla. Ardil'in cevap vermesine izin vermeden "Cenk!" dedim uyararak. "Git artık" dedim sert bir şekilde.

Bir kaç saniye bana baktı ve "Pekala, sonra görüşürüz" diyip gitti.

Sesli bir nefes verip önüme döndüm. Ardil'e baktım, bana bakıyordu sinirle. Ama bu sefer bakışlarında ki sinir bana değildi sanırım.

 

"Siz nereden tanıyorsunuz onu?" dedi Mert, hala öfkeli olduğunu belli eden bir ifadeyle.

"Ben geçen seneden tanıyorum." dedi Cansu.

"Bakın o çok yav- , pislik biri. Ondan uzak durun" dedi Mert.

"Biliyorum, önüne gelen her kıza yanaşmaya çalışıyor. Bana da geçen sene birkaç defa denemişti ama tepkimi ortaya koyduğum için artık benimle pek konuşmuyor bile. Ama Dila'yı tanımadığı için ona da yanaşmaya çalışıyor." dedi.

"Dila gerçekten uzak dur ondan." dedi Mert. Sanırım düşündüğümden daha bela bir çocuk.

"Merak etme, işim olmaz onunla. Tepkimi koymaya çalışıyorum" dediğimde Cansu itiraz etti.

"Ama koymuyorsun. Dila ters davranıyorsun ona karşı ama öyleleri bunlardan anlamaz. Sen onu kırmamaya çalışarak tersliyorsun ama gerektiğinde sövmen lazım. Seni her seferinde onun yanından uzaklaştırıyorum ama ben olmadığım zaman kendin halletmen gerekecek " dedi. Benim için söylediğini biliyordum. Bu yüzden daha fazla uzatmadan yavaşça başımı salladım ve önüme döndüm. Ardil ile gözgöze geldim. Ama bakışlarımı cama çevirdim.

 

Biraz daha oturduktan sonra kalkmaya karar verdik. Mert ve Cansu motora bindi. Ben de Ardil'in yanına ilerledim ve arkasına bindim. Kaskı yine istememiştim. Ona güvendiğimden değildi, sadece, takmak istemiyordum işte.

 

Evimin önünde durduğunda hızla indim. "Teşekkür ederim. İstersen bekle ceketini getiriyim" dedim soğuk bir sesle.

"Gerek yok kalabilir " dediğinde ısrar etmedim. Arkamı dönüp gideceğim sırada bileğimden tutup durdurdu beni. Eli sıcacıktı, benim aksime.

 

"Ne oluyor?" dedi.

"Ne ne oluyor?" dedim anlamazdan gelerek.

"Sınıfta söylediğim şeye bozulduğunun farkındayım. Öylesine bir şeydi" dedi. Eğer şimdiki ifadesi düz olmasa gerçekten özür dilemeye çalıştığını düşünecektim.

Bileğimi çektim sertçe.

 

"Senin söylediğin öylesine bir laf, başkası için öylesine olmayabilir. Bir dahakine düşün de konuş. Hem beni umursamadığın halde böyle konuşuyorsan, bir de umursadıklarınla nasıl konuşuyorsundur? Konuşmadan önce düşünmeyi öğren " dedim ve arkamı dönüp hızla eve girdim.

 

Bunları söylediğim için rahatlamıştım açıkçası. Yüz ifadesini bilmiyordum, belki beni ciddiye almıştı belki de saçmaladığımı düşünüyordu bilmiyorum ama ben rahatlamıştım. İyi ki de söyledim.

 

Akşam yemek yiyip notlarımı temize geçirdim. Ardından telefonu aldım elime. İç mimarlık grubunda boş sohbetler dönüyordu. Instagrama girdim ve biraz orada oyalandım. Ardından dizime devam ettim. Dizi izlemeyi çok seviyordum. Şimdi "How ı met your mother" izliyordum. İkinci sezondaydım. Genelde komedi dizileri sevmezdim ama bu gerçekten güzeldi.

Bir kaç bölüm izledikten sonra kitap okudum ve yattım.

 

Bahçeye girdiğimde çok kişinin olmadığını farkettim. Normaldi, erken gelmiştim çünkü. Bir kahve alıp kantinde cam kenarında bir masaya geçtim. Dışarıyı izlemeye başladım. Ama karşımdaki sandalyenin çekilmesiyle dikkatim dağıldı.

"Günaydın" dedi Cenk, karşımda oturmuş sırıtarak. Ben onun aksine soğuk bir sesle "Günaydın" dedim.

"Sen böyle naz mı yapacaksın?" diyerek sandalyesini yaklaştırdı.

"Naz falan yapmıyorum Cenk" dedim kaşlarımı çatarak.

Elini elime koyduğunda hızla çektim.

"Yapma" dedim sertçe.

"Bir şans versen hoşuna gidecek aslında" dedi sırıtarak. Cansu haklıydı, sert olmam gerekiyordu.

"Cenk, gerçekten seninle muhatap olmak istemiyorum. Naz falan da yapmıyorum, bir şans falan da vermeyeceğim. Şunları aklından bir çıkar artık" dedim sertçe. Artık sıkılmıştım bu tavırlarından. Zaten hayatım böyle şeyler yaşayarak geçmişti, artık bunları istemiyordum.

 

"Vereceksin. Emin ol ben istediğim şeyi senden alacağım, sen de sonrasında seve seve bana geleceksin" diyip ayağa kalktı ve gitti.

Ne kadar iğrenç bir insan?

 

Arkasından bakarken görüş açım kapandı. Başımı kaldırdığımda Ardil ile gözgöze geldim. Sinirliydi. Her zamanki gibi.

 

"Ne dedi?" dedi kaşları çatık bir şekilde.

"Ne?" dedim anlamayarak.

Sandalyeye oturdu. "Cenk diyorum, ne dedi?" Sert mi konuşuyordu bana mı öyle geliyordu?

"Sanane?" dedim sakin bir şekilde.

"Ne?" dedi şaşırarak. Bunu beklemiyordu. "Sanane diyorum, niye soruyorsun?" dedim rahat olmaya çalışarak.

Sustu biraz. Sadece gözlerime baktı.

"Soruma cevap ver" dedi ardından.

"Sen benim soruma cevap verirsen ben de senin soruna cevap veririm" dedim onun dediklerini tekrar ederek.

Alayla kaşları yukarı kalktı, dudağı sağa kıvrıldı. Yanağında küçük bir çukur oluştu. "Ayrıca hani umrunda değildim. Niye soruyorsun?" dedim hala sinirli olduğumu belli ederek. Neden bilmiyorum ama gördüğüm ilk günden beri ona çok sinirliydim. Bana olan davranışından kaynaklıydı galiba.

 

"Pekala. Umrumda değilsin yanlış anlama, sadece merak ettim" dedi omuz silkerek.

"Beni aptal sanıyor olabilirsin ama değilim. Umrunda olmadığımı biliyorum, bunu her seferinde tekrar etmekten vazgeç. Ve merak etmediğinin de farkındayım. Şimdi düzgünce soruma cevap ver, ya da git" dedim net bir şekilde. Söylediklerime şaşırdı, gerçekten şaşırdı. Ben de öyle.

Sadece ona artık bana davrandığı gibi davranmaya çalışıyordum.

 

Birkaç saniye sonra cevap verdi.

"Senin aptal olduğunu düşünmüyorum, aksine fazla zekisin" dediğinde şaşırdım ama belli etmedim.

"Sana her seferinde umrumda olmadığını da söylemiyorum, sürekli tekrarlayan sensin" dediğinde düşündüm. Doğru olabilirdi.

"Ve evet, haklısın merak ettiğim için sormadım. Cenk'i tanımıyorsun. Böyle alay eder, yavşar, şakaya vurur ama sadece bunlarla kalmaz. Fazlasını da yapar, zorla da olsa yapar." dedi.

"Dikkatli olmam gerektiğini mi söylemeye çalışıyorsun?" dedim şaşırarak.

"Aferin ya çok zekisin" dedi alayla.

"Biliyorum, ama bilmediğim, daha doğrusu anlamadığım bir şey var. En başta umrunda olmadığımı söyledin, şimdi gelmiş beni uyarıyorsun, dün de uyardın. Ne yapmaya çalışıyorsun?" dedim bir kaşımı havaya kaldırarak.

Bir süre sadece gözlerime baktı. Verecek cevap mı arıyordu başka bir şey mi düşünüyordu anlamamıştım.

 

"Sıra sende. Soruma cevap ver" dedi söylediğimi duymazdan gelerek. Ben de uzatmadım.

"Yanıma geldi, boş boş konuştu gitti" dedim sıradan bir şeymiş gibi. "Onu biz de anladık, ayrıntı istiyorum" dediğinde ofladım.

"Önce saçmaladı, naz yaptığımı falan söyledi. Ben de naz yapmadığımı, istemediğimi söyledim. Bana bir şans vereceksin falan dedi, hayır dedim. Sonra biraz sinirlendi, istediğimi alacağım falan dedi gitti" dedim kısa keserek.

Sinirlenmişti, bu çok belliydi.

"Sikeceğim belasını" diye fısıldadı kendi kendine.

"Umarım uyarımı dikkate alırsın, seni açık açık tehdit etmiş farkındaysan" dedi ukalaca. Sonra biraz sustu. Sesli bir nefes verdi.

"Ben diyeceğimi dedim" diyip ayağa kalktı. "Dediklerimi dikkate alsan iyi olur, yine geçen sefer ki gibi gelemeyebilirim" dedi ve gitti. Kastettiği içkicilerin bana, neyse. Bunu kastetmişti. Her ne kadar alaya vursam da ciddi olduğu belliydi ve gerçekten dikkatli olmam gerekiyordu.

 

Ders başlamak üzereyken sınıfa girdim. Az sonra da Cansu geldi yanıma.

"Ya kızım, ben gerçekten hoşlanıyorum bu Mert'ten" dedi heyecanla.

Gülümseyerek "Gerçekten mi?" dedim. Onu böyle heyecanlı görünce ben de heyecanlanıyordum.

 

"Çok iyi biri değil mi?" diye Mert'i anlatmaya başladı. Ben de sabırla onu dinledim. Heyecanını benimle paylaşması hoşuma gitmişti. Ardından hoca girince susmak zorunda kaldı.

 

Dersten sonra kantine geçmiştik. Bir sonraki derse bir saat vardı.

Mert ve Ardil hakkında konuşuyorduk. Hala.

 

"Ya umarım biz mert ile oluruz. Ay siz de Ardil ile olsanız ne güzel olur. Çift çift gezeriz" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Ne? Saçmalama, olmaz öyle şey. " dedim gözlerimi kaçırarak.

"Niye ya? Yani evet çok soğuk biri ama olabilir bence" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Bu fikri aklından çıkar lütfen" dedim.

Tabi ki öyle bir şey olmayacaktı.

O sırada Mert ve Ardil masamıza geldiler.

"Oturabilir miyiz?" dedi Mert gülümseyerek.

Cansu "Tabi gelin. Biz de sizden konuşuyorduk " dediğinde masanın altından ayağına vurdum yavaşça.

"Dedikodumuzu mu yapıyorsunuz?" dedi Mert gülerek. Mert gerçekten eğlenceli biriydi. Sıcakkanlıydı, diğerinin aksine.

"Öyle genel konuşuyorduk ya " dedi Cansu onu uyardığım için.

"Peki öyle olsun" dedi Mert uzatmayarak, ama tabi ki anlamışlardı.

 

"Ben bir kahve alacağım, isteyen var mı?" dediğinde başımı salladım. "Dur ben de yardım ediyim" diyip Mert de ayağa kalktı ve sıraya gittiler.

Ardil ve ben yalnız kalmıştık. Oturduğundan beri ona bakmamıştım. Yavaşça başımı ona çevirdiğimde gözgöze geldik. Derin bir nefes aldım.

 

"Nasıl gidiyor?" dedim sakince. Normal insanlar gibi konuşabilirdik bence.

Gülerek "Ne nasıl gidiyor?" dedi.

"Ne biliyim, öyle genel sordum. Hayat nasıl, üniversite nasıl?" dedim. Gülümseyerek bakıyordu.

Gözlerinde bu sefer öfke yoktu. Başka bir şeyler vardı.

"Bilmem fena değil. Senin nasıl gidiyor?" dedi. "Bilmem fena değil" dedim onun dediği gibi. Gözlerimi kaçırmıyordum.

Yine sustuk. Biz konuşamıyorduk onunla.

"Motora ne zamandır biniyorsun?" dedim merakla.

Soruma şaşırmıştı ama gülümsedi.

"Birkaç yıldır. Neden?" dedi.

"Merak ettim" dedim omuz silkerek.

"Beni merak etmeye mi başladın?" dedi alayla ve gülümseyerek.

"Seni niye merak ediyim, öylesine sordum" diyip gözlerimi kaçırdım.

Bu çocukla konuşulmuyordu.

Etrafı izlemeye başladım.

 

"Bir şeyler hatırlamaya başladın mı?" dediğinde ona döndüm.

Meraklı gibi bakıyordu ama yine de çözememiştim. Bakışlarında bir şeyler vardı. Sürekli gizliyordu kendini, tam anlayamıyordum.

"Hayır, geçen ki söylediklerimden sonra hala hatırlamadım. Hatırlayamayacağım sanırım" deyip sıkıntılı bir nefes verdim.

"Daha erken, hatırlarsın" dedi.

Beni rahatlatmaya mı çalışıyordu bana mı öyle geliyordu?

"Umarım" dedim gözlerine bakarak.

 

"Neden dış mimarlık seçtin?" dedim merakla. "Neden seçmiyim?" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. Gamzeleriyle bana bakıyordu.

"Bu bölümü seçecek biri gibi durmuyorsun, merak ettim" dedim.

"Beni merak ettiğini itiraf ediyorsun yani" dedi gülerek. Dalga geçiyordu benimle. "Seni merak etmemi mi istiyorsun?" dediğimde tebessümle bakmaya başladı. Cevap vermedi.

"Aslında mühendislik seçecektim. Biri sayesinde fikrim değişti" dediğinde daha da meraklanmıştım.

"Kim sayesinde?" dedim. Merak ettiğim fazlasıyla belli oluyordu.

"Bir kız sayesinde" dedi.

"Geçen ki söylediğin kız mı?" dediğimde başını salaldı.

"Kim?" dedim merakla.

"Çok mu soru soruyorsun sen?" dedi gülerek. Gamzesi yine çıkmıştı. Oflayarak gözlerimi devirdim.

"Seninle muhabbet edilmiyor " dedim ona bakmadan.

"Benimle muhabbet mi etmek istiyorsun?" derken hala gülümsüyordu.

Ona döndüm.

"İstemek değil, sadece, ilk tanıştığımızda hayatımı kurtardın, sonra tekrar yaptın bunu. Evet, sonrasında sıkıntılı ilerledik, birbirimizi de çok sevmiyoruz ama bu normal insanlar gibi sohbet edemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Önceki günleri bırakıp seninle konuşmaya çalışıyorum ama sen ya sorularıma cevap vermiyorsun, ya da beni çıkmaza sokuyorsun. Seninle konuşamıyoruz, bu kadar zor olmamalı bence " dedim. Dikkatle beni dinlemişti.

 

Derin bir nefes aldı.

"Benimle konuşmak istiyorsun yani?" dedi tekrar alayla. Ciddi mi diye bir baktım yüzüne.

"Benimle muhattap olma ya gerçekten " diyip başımı çevirdim ve kollarımı bağladım. Bende hata. Ne diye konuşmaya çalışıyorsam?

"Tamam şaka yaptım" dedi gülerek.

"Hiç komik değildi " dedim yüzüne bakmadan. "Gerçekten şaka yaptım. Haklısın, normal insanlar gibi konuşabiliriz" dediğinde ona döndüm. Hala yüzündeki tebessüm silinmemişti. Bugün fazla gülümsüyordu. Bir şey demeden gözlerine bakmaya başladım.

 

"Aileni anlatsana " dediğinde duraksadım. "Neden?" dedim.

"Sohbet edelim dedin, ediyoruz işte" dedi. Sesinde başka bir ton vardı. Bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama ne? Bir anda değişti.

Derin bir nefes aldım. Bu ilk anlatışım değildi.

"Babamı hiç tanımadım, terk edip gitmiş annem hamile kalınca. Sonra annem başkasıyla evlenmiş. Ama o adam, o adam" diyip sustum. Bir süre sustum.

"Hatırlamıyorum, bir ara annem onu kovdu ama neden olduğunu hatırlamıyorum" dedim kısık bir sesle. Dikkatle bana bakıyordu.

"Neyse, sonra o da gitti. 12 yaşındayken annem" diyip derin bir nefes aldım. Masayı izliyordum. "An-annem öldü." dediğimde gözlerim dolmuştu ama saklamaya çalışıyordum.

"Sonra da teyzemle yaşamaya başladım." dedim. Hala yüzüne bakmıyordum.

"Annen nasıl öldü?" dediğinde durdum. Sustum. Düşündüm. Şaşkınlıkla ona döndüm. Gözlerim hala doluydu.

"Ha-hatırlamıyorum. Ben, Allah kahretsin hatırlamıyorum" dedim kendi kendime. "Biri mi öldürmüştü?" dediğinde ona döndüm. Yüzündeki tebessüm gitmişti ve o her zamanki öfkeli bakışları gelmişti. "Belki de intihar etmişti. " dediğinde gözlerimi kaçırdım.

Canım yanıyordu. Farkında mıydı bilmiyorum ama canım yanıyordu.

Gözümden bir damla yaş aktığında hızla sildim. Ayağa kalktım ve yüzüne bakmadan "Ben bir lavaboya gidiyim" diyip hızla uzaklaştım oradan.

 

Tuvalete girdiğimde gözümden bir iki damla daha yaş akmıştı. Annemin nasıl öldüğünü unutmuştum. Bu nasıl olurdu? Annemin nasıl öldüğünü nasıl unuturdum? Düşündüm, zorladım ama yok, hatırlayamıyorum. Sandığımdan daha çok unuttuğum şey vardı sanırım. Ardil'in dedikleri neydi peki? Bilerek mi yaptı bilmiyorum ama gerçekten canımı yaktı. Bunu bir insana söylemezsin. Onunla konuşmam bile hataydı.

 

Tuvalette biraz oyalanıp çıktım. Bir sorun olduğu belli değildi, her zamanki gibi iyi saklamıştım.

Masaya ilerlediğimde Cansu ve Mert'in de geldiğini gördüm.

"Neredeydin?" dedi Cansu merakla. "Lavaboya gittim, teşekkür ederim" diyip kahvemi aldım. Ardil'e hiç bakmadım, bakmayacaktım da.

Kahveleri içerken Cansu ve Mert sohbet etti, ben de onları dinledim. Ardil ne yaptı bilmiyorum çünkü ona hiç dönmemiştim. Kahveler bitince Cansu'ya döndüm.

"Ders başlamak üzere, gitmemiz lazım" dediğimde mert "Ortak ders, birlikte gidelim" dedi ve hepimiz ayağa kalktık. Hala Ardil'e bakmıyordum.

 

Sınıfa girince boş yerlere bakmaya başladık. Çoğu yer dolmuştu. Duvar kenarında dört kişilik boşluk vardı, oraya ilerledik.

Önce Cansu, ardından Mert oturdu. Yanına da Ardil oturunca bana da Ardil'in yanı geliyordu. Neyseki duvar kenarı. Yavaşça yerime geçtim ve defterimi çıkarıp beklemeye başladım.

Sadece önüme bakıyordum, sağıma dönmüyordum bile.

 

Ders bitince çantamı topladım ve ayağa kalktım. Hiç beklemeden merdiven kısmına geldim ve Cansu'yu beklemeye başladım.

 

Bahçeye gelince Cansu "Yine bir yerlere gidelim mi?" dedi.

"Ben eve gideceğim, siz takılın" dedim umursamazca.

"Sen de gel" dedi Cansu.

"Kusura bakma, gerçekten başım ağrıyor. Uyumam lazım biraz" dedim.

"Peki tamam" dedi daha fazla uzatmayarak.

"Taksi çağıralım mı?" dedi Mert. Ben cevap veremeden Ardil "Benim yolumun üstü" dedi. Sanırım bu 'ben bırakırım' demekti. Ona dönmeden "Yürüyeceğim ben. Yarın görüşürüz" diyip uzaklaştım oradan.

 

Yine yağmur atmaya başlamıştı. Yağmuru seviyordum, özellikle yağmurlu havada yürümeyi. Huzurlu hissettiriyordu bana. Gözlerimi kapatıp başımı gökyüzüne çevirdim ve yağmur damlalarının yüzüme vurmasına izin verdim. O sırada bir el ağzımı kapattı ve kenara çekti. Şok olmuştum. Bağırmaya çalıştım ama nafile. "Sessiz ol" diyip yere itti beni. Başımı kaldırıp karşımdaki adama baktım.

Üzerime gelmeye başladı.

"Sonunda buldum seni" dediğinde zihnimde bir şeyler belirdi. Allah kahretsin bu o adam.

Üzerime geldi ve bir tokat attı. Üzerime eğildi. "Bırak beni bırak" dedim ama bırakmadı. Eli yüzüme gitti "Bırak!" diye bağırdım ama daha da üstüme geldi. Ne zaman ağlamaya başlamıştım? Çok korkuyordum.

 

Bir anda üstümden atılmasıyla irkildim. Ardil? O adamı yumrukluyordu şu an. "Sikerim lan seni şerefsiz!" diyerek bir yumruk daha attı ve hızla yanıma geldi ve yanıma çöktü.

"İyi misin?" dedi korkuyla. Cevap vermeden hızla ona sarıldım. Buna ihtiyacım vardı. Elleri sırtıma gitti. "Geçti tamam" dedi sessizce. Sesi endişeli geliyordu. Ağlıyordum hala.

Bir süre sonra yavaşça geri çekildim. Arkasına baktığında adamın gittiğini farketti. Bir küfür edip tekrar bana döndü. "İyi misin?" dediğinde yavaşça başımı salladım. Ayağa kalkıp elini uzattı. Elini tuttum ve kalkmama yardım etti. Ağlamam durmuştu. Üzerimi düzeltip ona baktım. Bana bu sefer üzgün bakıyordu, gerçekten üzgün. Yağmur atmaya devam ediyordu. "Titriyorsun" diyip üzerindekini çıkardı ve giydirdi. İtiraz etmedim. Konuşamuyordum.

"Eve bırakıyım seni" dediğinde sessizce başımı salladım ve motora ilerlemeye başladık.

Yavaşça arkasına bindim, ellerimi omuzlarına koydum. Yavaş bir şekilde sürdü ve evimin önünde durdu.

 

Motordan indiğimde o da indi. Karşıma geçti. Bana bakıyordu, ona döndüğümde gözgöze geldik ve hemen başımı çevirdim. Bakamıyordum ona, utanıyordum sanırım bilmiyorum. Sessizce bekledik. İkimiz de bir şeyler demek istiyorduk ama susuyorduk.

Ceketini çıkarmaya başlayınca "Kalabilir" dedi ama "Bir tane duruyor zaten" dedim sessizce ve ona verdim. Sesimi ben bile zor duymuştum.

 

Ne yapacağımı bilemeyince yavaşça motora yaklaştım ve üzerine yan bir şekilde oturdum. Bana döndü, tam karşımdaydı. Gözlerime bakıyordu. Başımı yere eğdim.

"Hatırladım, tanıyorum onu" dedim sessizce. Neden bilmiyorum ama ona söylemek istiyordum.

"Kim ?" dedi. Sesinde şaşkınlık yoktu, belki de ben yanlış anladım bilmiyorum. Başım hala yerdeydi.

"Annemin sonradan evlendiği adam. Niye annemin onu kovduğunu da biliyorum." Tekrar gözlerim dolmuştu. Sesim titremeye başladı.

"Beni, beni - bana dokunmaya çalıştığı için" dedim. Sonlara doğru sesim kısılmıştı. Bunu niye ona söylediğimi bilmiyordum. Ama bunu ilk defa birine anlatıyordum ve şu an içimi dökmek istemiştim.

"Defalarca denemişti bunu, annem onu kovunca da sinirlenmişti. Hatta o öldürdü annemi" dediğimde gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başladı.

"Hatırlıyorum, gözlerimin önünde öldürmüştü onu. Hatta öldürdükten sonra tekrar bana dokunmaya çalışmıştı ama kapı çalınca kaçmak zorunda kaldı. Gitmeden önce 'seni bırakmayacağım' demişti. Hatırlıyorum. Annemi öldürdü gözlerimin önünde, bana defalarca" derken sustum. Ağlamaya başlamıştım tekrar. Bana yaklaştı, aramızda çok mesafe kalmadı. Motorda olduğum için boyuna yaklaşmıştım.

Üzgün mü bakıyordu bana, acıyor gibi mi anlayamadım. Gözlerine baktım. Şu an hiçbir şey umrumda değildi, sadece içimdeki sesi dinledim.

"Sana sarılabilir miyim?" dedim sessizce ağlarken. Önce duraksadı. Ne diyeceğini bilemedi. Ardından bana biraz daha yaklaşınca kollarımı beklemeden boynuna doladım. Elleri sırtımda yerini aldı. Ağlamaya devam ettim. İlk defa birinin omzunda ağlıyordum. Kokusu çok güzeldi. Tanıdık bir kokuydu. Rahatlamıştım ona sarılınca.

 

Ne kadar böyle kaldık bilmiyorum ama ağlamam durmuştu. Yavaşça geri çekildim. "Özür dilerim" dedim sessizce. Bir şey demedi. "Ve teşekkür ederim" dedim gözlerine bakarak.

"Önemli değil" dedi sakin bir şekilde. Sanırım ilk defa benimle böyle konuşuyordu.

Yavaşça motordan indim.

"Görüşürüz" diyip hızla eve yürüdüm. Cevap vermedi zaten. Eve girince önce duşa girdim. Ardından yatağa.

Onu düşünmemeye çalışarak gözlerimi kapattım.

 

Gece fazla uyuyamamıştım. O adamı düşünüyordum. Üvey babamı.

Buraya gelmesinden korkuyordum. Beni bulmuştu, belki evimin adresini de bulmuştu, bilmiyorum. Korkuyordum. Gerçekten korkuyordum. Yine aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordum.

 

Daha fazla düşünmemeye çalıştım. Kalktım ve hazırlandım. Çantamı da alıp çıktım evden. Taksiyle okula geldim. Bahçesine girdikten sonra direkt kantine ilerledim. Kahve aldım ve bir masaya geçtim. Dünü düşünmemeye çalıştım. Az sonra masaya Cansu, Mert ve Ardil geldi. "Naber?" dedi Mert sandalyesine otururken. Cansu benim yanıma, Ardil de karşıma geçti.

"İyidir, siz?" dedim gülümsemeye çalışarak.

Ardil'e bakmamaya çalışıyordum. Dünden dolayı utanıyordum galiba.

"İyi bizde. Ders başlamak üzere, gidelim mi?" dedi Mert . "Ortak ders mi?" dedim.

"Evet, tüm gün, yani 4 ders boyunca laboratuvarda olacağız. Samet hocayla birlikte. Hadi geç kalmayalım" dediklerinde ayağa kalktım.

Kahvemi de içmemiştim, soğumuştu.

 

Sınıfa girince 5 kişilik masalardan birine geçtik. Yanımıza 5. Kişi olarak Murat geldi.

"Selam, naber?" dedi sırıtarak.

"İyi, sen?" dedim.

"İyi bende. Sonunda aynı derse girebildik" dediğinde gülümsedim.

"Birkaç gündür görmüyorum seni" dedim merakla. "Gelemedim okula" dedi.

"Neden, bir şey mi oldu?" dediğimde o cevap veremeden Ardil "Sanane?" dedi ters bir şekilde. Ona döndüm. Bizi dinliyordu. Böyle beni bozması sinirlendirmişti.

"Murat'la konuşuyorum" dediğimde bir kaşını havaya kaldırıp 'öyle mi?' der gibi baktı. Bir şey demeden Murat'a döndüm.

"Bazı şeyler oldu, bir ara anlatırım" diyerek soruma cevap verdi. Başımı sallayıp önüme döndüm. Ardil ile gözgöze geldiğimizde hala sinirli olduğunu farkettim. Gözlerine yeniden ilk günkü öfke gelmişti. Habire duygu durumu değişiyordu. Kişilik bozukluğu falan mı vardı acaba?

 

O sırada içeri Samet hoca girdi. Herkes masasının başında bekliyordu. Bizim masada baş köşede Murat, sağ tarafında ben ve Cansu, karşımızda Ardil ve Mert vardı. Samet hoca tüm masaları gezip ne yapacağımızı anlatıyordu. Sıra bizim masaya geldi.

"Nasılsın Dila?" dedi sırıtarak. Masadaki herkes bana dönmüştü.

"İyiyim teşekkür ederim siz nasılsınız?" dedim soğuk olmaya çalışarak. Geçen ki duyduklarımdan sonra ona karşı fazlasıyla nefretle dolmuştum. "Teşekkür ederim. Odama gelmedin, bir ara bekliyorum" diyip masaya döndü. O sırada Ardil ile gözgöze geldik. Karmaşık bakıyordu. Bakışlarını o kadar güzel saklıyordu ki anlayamıyordum.

 

Hoca hepimize neler yapacağımızı göstermişti. Ben maketin tabanını hazırlayacaktım. Önce kağıda çizdim ama küçük oldu. Sildim ve tekrar çizeceğim sırada elimin üzerine bir el kondu. Başımı çevirdiğimde Samet hoca olduğunu farkettim. Elimi çekmeye çalıştım ama izin vermedi.

"Şu şekilde yap" diyerek elimi hareket ettirdi ve çizdik. Masadakiler bize bakıyordu. "Tamam" diyip elimi çektim. O da kalemi bıraktı.

"Aferin " diyip elini koluma koydu ve gitti. Gidince derin bir nefes aldım. Niyetini şimdi daha iyi anlıyordum.

Cansu ve Mert bana bakıyordu. Gözlerimi kaçırdım ve Ardil ile gözgöze geldim. Bir süre baktıktan sonra önüme döndüm. 4 ders bu şekilde mi geçecekti?

 

İkinci ders de bitince dördümüz birlikte bahçeye çıktık. Samet hocanın bana ufak bir iki daha teması olmuştu ama umursamamaya çalışıyordum.

Bahçede motorların yanına gelmiştik, konuşuyorduk. O sırada bahçenin dışında uzaktan bana bakan üvey babamı gördüm. Korkuyla Ardil'e döndüğümde göz göze geldik.

'Ne oldu?' der gibi başını salladı. Cansu ve Mert hala sohbet ediyordu. Ardil'e yaklaştım ve "O adam burada" diye fısıldadım.

"Ne? Kim?" dedi.

"Üvey babam" dedim sessizce ve ardından başımla yerini gösterdim.

Oraya baktı.

"Orada kimse yok Dila" diyerek bana döndü.

"Saçmalama orada, şimdi gidiyor bak" dedim. Tekrar baktı.

"Orada kimse yok" dediğinde ciddi mi diye yüzüne baktım.

"Görmüyor musun?" dedim korkuyla.

"Kimse yok" dedi düz bir ifadeyle.

Hayal mi görüyordum? Belki de.

Ama emindim oydu.

"Ardil oradaydı" dedim tekrar. Başını iki yana salladı. Yutkunarak önüme döndüm. Hayal mi görüyordum? Kafayı mı yemiştim?

 

Son ders de bitince bir şeyler içmeye karar verdik. Açıkçası dışarıda pek dolanmak istemiyordum o beni görürse diye ama eve gelme ihtimalinden de korkuyordum. O yüzden kabul ettim.

 

Cansu ve Mert motora binip ilerledi. Ardil de motora binince ilerledim ama o sırada bana bakan üvey babamı gördüm tekrar.

"Ardil orada" dedim hala oraya bakarak. Ardil önce bana dönüp, baktığım yere baktı. Oradaydı. Ardından yavaşça uzaklaşınca ona döndüm.

"Gördün mü?" dedim korkuyla. "Kimse yoktu" dedi 'ne saçmalıyorsun?' der gibi.

"Ne demek kimse yoktu? Saçmalama oradaydı işte" dedim.

"Dila kimse yoktu" dedi normal bir şekilde.

"Oradaydı gördüm, eminim" dedim. Sesim titriyordu, ağlayacaktım neredeyse.

"Hayal görüyor olabilir misin?" dedi gayet ciddi bir şekilde.

"Hayır ben, ben , bilmiyorum" dedim sessizce. Sonra bir şey demeden motorun arkasına bindim ve omzuna tutundum.

 

Bizimkiler sohbet ederken ben onlara katılmamıştım. Kahveleri içerken camın dışında biraz uzakta bize bakan üvey babamı gördüm tekrar. Oradaydı. Önce Cansu ve Mert'e baktım. Kendi hallerinde sohbet ediyorlardı. Ardil'e döndüm.

Başımla onun olduğu yeri gösterdim. Bakıp bana döndü. Başını iki yana salladı. 'orada inan bana' der gibi bir bakış attım. Gözlerim doldu, ellerim titremeye başladı. Hayal görmüyordum, hayal görmüyordum. Başını yine iki yana salladığında hızla masadan kalktım ve Cansu'nun seslenmesini umursamadan tuvalete girdim.

 

Ağlamaya başladım. Duvarın dibine çöküp ağlamaya başladım. Hayır hayal falan değildi, delirmiyordum. Tırnaklarımı yüzüme geçirmeye başladım, delirmiyordum, oradaydı. Hayal falan değildi. Kapıdan içeri Ardil girdi ve önüme çöküp bir şeyler söylemeye başladı ama duymuyordum, göremiyordum. Ellerimi tuttu ama duramıyordım. Tırnaklarımı geçirdim, kendime zarar vermeye başladım. Deliriyordum, deliriyordum. Bir anda duraksadım, sustum ve gözlerim kapandı.

 

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Odada Ardil, Cansu ve Mert vardı. Ardil yanımdaki sandalyede oturuyordu. Cansu uyandığımı görünce hemen yanıma geldi. "Dila, iyi misin?" dedi endişeyle.

Başımı salladım yavaşça. Su doldurup içmeme yardım etti.

"Ne oldu?" dedim.

O sırada içeri doktor girdi.

"Geçmiş olsun, nasılsınız?" dedi.

"İyiyim, ne oldu?" dedim.

"Epilepsi krizi geçirmişsiniz" dediğinde önce anlamadım. Sonra hatırladım.

"İlaçları kullanıyor musunuz?" dediğinde başımı salladım, kullanıyordum.

"İlaçları kullandığınız halde kriz geçirmeniz iyi değil, stresten uzak durmanızı öneririm. Serumunuz bitince çıkabilirsiniz" diyip gitti.

 

Cansu korkuyla bana bakıp "Epilepsi mi var sende?" dediğinde başımı salladım.

"Noldu da kriz geçirdin?" dediğinde cevap veremedim. O da daha fazla zorlamadı. Mert "Geçmiş olsun" dedi ve Cansu ile birlikte çıkış işlemlerini yapmak için odadan çıktılar.

Ardil'e döndüm. Bana bakıyordu dikkatlice. Bakışlarında sıcaklık vardi. Üzülmüş müydü benim için, acıyor muydu, bilmiyorum.

Gözlerimi yüzünde gezdirdim. Bakışlarım çenesinde durdu. Tırnak izi vardı, ben yapmıştım sanırım.

"Özür dilerim" dedim sessizce.

"Dileme, farkında değildin" dedi.

Çok yumuşak ve kibar konuşuyordu.

"Keşke gelmeseydin, zarar verebilirdim" dedim pişmanlıkla.

"Daha önce kriz geçirirken birine zarar verdin mi?" dedi merakla.

Düşündüm. "Hayır. Zaten ilaçlarımı kullandığım için çok sık kriz geçirmezdim, geçirdiğim zaman da annem ya da teyzem hemen ambulansı arardı. Sadece kendi canımı yakardım" dediğimde sadece gözlerime baktı.

"Serum bitti sanırım" diyip doğrulmaya çalıştım. Ayağa kalktığımda o da yanımda duruyordu. Sanki düşersem hemen tutmak için bekliyordu.

 

Önce yandaki aynaya ilerledim.

Yüzüme baktığımda boynumda birkaç tırnak izi olduğunu farkettim. Elimi oraya değdirmek için kaldırdım ama vazgeçtim. Saçlarımı düzeltip Ardil'e döndüm. Bana bakıyordu.

Kapıya ilerledim ve çıktım. Hemen yanımdaydı.

 

Dışarı çıktığımızda Cansu ve Mert bizi bekliyordu. "İyi misin? İstersen sakin bir yerlere gidelim, kafan dağılır" dedi Cansu. "Eve gitmek istiyorum" dedim sessizce. "Aç mısın? Yemek de yiyebiliriz" dedi Cansu. "Evde yerim" dedim.

"Dila, iyi görünmüyorsun. Yalnız kalmanı istemiyorum. Gel yemek yiyelim, sonra evine bırakırız seni" dediğinde başımı salladım. İtiraz edecek halim bile yoktu.

 

Cansu Mert'in arkasına bindi.

Ben de Ardil'in yanına ilerlediğimde ellerindeki tırnak izlerini de gördüm. Ben mi yapmıştım bunu da? Eline baktığımı fark edince hemen çekti.

Yavaşça arkasına bindim ve omzundan tutundum ama üzerinde montu olduğu için sıkı tutunamıyordum.

"Omzumdan sıkı tutunamıyorsun" dedi aynadan bana bakarak.

"Nereden tutunacağım?" dedim.

"Belime sar kollarını" dediğinde duraksadım. Açıkçası bunu beklemiyordum ama tutunacak başka yerim yoktu ve düşebilirdim.

İtiraz etmeden kollarımı karnına doladım. "Sıkı tutun" diyip motoru hareket ettirdiğinde parmaklarımı karnına bastırdım. Sımsıkı tutuyordum ve kasıldığını hissetmiştim.

 

Az sonra durduğumuzda yavaşça indim. Cansu koluma girdi ve birlikte bir masaya ilerledik.

 

Siparişleri beklerken Mert bana döndü.

"Dila ne zamandır epilepsin var?" dedi. Hepsi beni dinliyordu şu an.

"Bilmiyorum, 8 yaşından beri sanırım" dediğimde şaşırdı.

"8 yaşında ne oldu da epilepsin oldu ki?" dedi. Hepsi merakla bana bakıyordu.

"Üvey babamın geldiği sıralarda olmuştu" dedim umursamaz görünmeye çalışarak.

"Üvey baban gelince ne oldu da epilepsin oldu?" dedi Cansu korkarak.

Derin bir nefes aldım.

"Sevmiyordum pek" dedim gözlerimi kaçırarak.

"Neden?" dediğinde Cansu, ona döndüm.

"Sevilecek bir yanı yoktu çünkü" dedim sertçe. İstemeden sert konuşmuştum.

"Kusura bakma, gerçekten başım ağrıyor" dedim sessizce.

"Önemli değil, ama inanmadım. Sonra konuşacağız bunu" diye fısıldadığında bir şey demeden önüme döndüm. Ardil bana bakıyordu. Bir süre sessizce gözlerine baktım. Neler düşündüğünü çözmeye çalıştım ama beceremedim.

Siparişler geldi ve yemeye başladık.

 

Yemekten sonra motorların yanına ilerledik. "Dila, bugün sende kalsam olur mu?" dedi Cansu. "Evet güzel olur, yalnız kalmak istemiyorum" dedim bir anda. Ardil ve Mert'in bakışları bana döndüğünde bakışlarımı kaçırdım. Neyse ki bir şey demediler. Ardından motorlara bindik.

Yine Ardil'in beline tutunmuştum.

 

Motorlar benim evin önünde durduğunda Cansu ve ben indik ve eve girdik. "Evin gerçekten güzelmiş" dediğinde gülümsedim.

"Ben bir duşa girmek istiyorum, sorun olur mu?" dediğimde "Hayır sen gir" dedi. "Tamam, rahatına bak" diyip yukarı çıktım.

 

Duştan sonra aşağı indim. Cansu televizyon izliyordu. Beni görünce televizyonu kapattı.

"Gel konuşalım" dediğinde yanına oturdum.

"Ne konuşacağız?" dedim merakla.

"Anlat üvey babanı, küçüklüğünde bir şeyler olmuş. " dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Pekala" dedim. Arkadaşımdı o, anlatabilirdim.

Derin bir nefes aldım.

"Annem ben küçükken o adamla evlendi. Ama o adam bana dokunmaya çalışıyordu. Bunu defalarca denedi, anneme söylemeye korkmuştum. Hiçbir zaman tamamen bir şey yapamadı ama defalarca denedi. Bir gün annem bunu fark edince onu kovdu. Sonra yine geldi ve annemi öldürdü gözlerimin önünde. Ardından bana doğru geldi. Yine dokunmaya çalıştı ama o sırada kapı çalınca 'seni bulacağım' diyip gitti." dediğimde şaşkınlıkla bana bakıyordu. Hiç durmadan alışkın olduğum bir şeymiş gibi anlatmıştım.

"Dila ben, çok üzgünüm gerçekten" dedi. Bu kadarını beklemiyordu sanırım.

"Önemli değil. Aslında beni buldu" dedim.

"Nasıl yani?"

"Geçen gün eve dönerken bana yine dokunmaya çalıştı ama o sırada Ardil geldi ve beni kurtardı. Sonrasında ben bunu bugün birkaç kere gördüm. Ardil'e söyledim ama o orada kimsenin olmadığını söylüyordu. Delirdiğimi, hayal gördüğümü düşünmeye başladım artık. En son, kahve içtiğimiz yerde de gördüm onu, bana bakıyordu. Ardil yine görmediğini söyleyince bir anda kriz geçirdim. Delirmekten korktum" dedim.

"Hayır hayır, delirmiyorsun. Sadece korkmuşsun bir şey yok. Bu çok normal. Korkma, ve bana anlatabilirsin" dediğinde gülümsedim.

 

"Neyse bu konuyu kapatalım. Uykum geldi benim" dedim daha fazla uzatmadan. "Benim de" dedi ve odama çıktık. Tam yatağı sereceğim sırada gözüm camdan bana bakan adama takıldı. Yaklaştım cama ve üvey babam olduğunu anladım.

"Kahretsin, yine hayal görüyorum"

 

Bölüm : 26.02.2025 15:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...