"Çete ile tanışmak istediğini söylemiştin"
Söylediği şeye şaşkınlıkla gülümsedim.
"Sen, sen ciddi misin?" dedim sevinçle. Başını salladığında sevinçle boynuna atladım. Kollarını belime sararak beni kaldırdı, ayaklarım yerden kesildi. "Ya Ardil! Sen var ya harikasın" dedim yere inerken. "Senin kadar değil"
Uzanıp yanağına bir öpücük kondurduğumda gülümsemesi arttı. "Hadi girelim" dediğinde başımı sallayarak depoya döndüm. Elini belime koydu ve birlikte depoya ilerledik. Kapıyı açtıktan sonra içeri girdik. İçeridekiler bizi görünce ayağa kalktı. İçerisi biraz karanlıktı, loş bir ışıkla aydınlanıyordu sadece. Birkaç tane kanepe ve sandalye vardı. Kenarda orta boyda bir masa. Merdivenler vardı, sanırım üst kat da var. Sağ tarafta bir kapı var, solda da iki kapı. Ayakta bize bakan kişilere döndüm. 6 kişi vardı içeride. Sağdan sola doğru bakmaya başladım.
En başta Mert vardı, gülümseyerek bana bakıyordu. Yanında şu Ahmet denen çocuk vardı, bir kaç kere görmüştüm onu. İnceledim biraz onu. Yaklaşık 1.78 boyu vardı. Siyah saçlı, zayıf biriydi. Sanırım o da beni hatırlamıştı, gülümseyerek bakıyordu. Yanında ise uzun boylu biri vardı. Siyah kısa saçları, küpeleri ve boynunda dövmesi vardı. Ardil'den birkaç santim kısadır muhtemelen. Bana bakışları bir garipti ama. Beğeniyle bakıyordu sanki, hoşlanmamıştım ondan. Yanındaki kıza döndüm. Siyah küt saçlı, koyu ve abartılı bir makyajlı bir kızdı. Boyu benden birkaç santim uzundur. Giyimi ve ayakkabıları garipti, tamamen siyahtı. Onun da bana bakışlarından hoşlanmamıştım çünkü öfkeyle bakıyordu. Umursamadan yanındaki kıza döndüm. Sarışın, tatlı, onun aksine renkli bir kızdı. Gülümseyerek bana bakıyordu. İyi birine benziyordu. Son olarak yanındaki erkeğe döndüm. Boyu Ardil'den kısa ama Ahmet'den uzundu. Kumral saçlı, yakışıklı bir tipi vardı. İyi birine benziyordu. Hafif bir tebessümle bana bakıyordu. Bu çocuğu bir yerden hatırlıyordum ama nereden?
"Evet gençler, sizi tanıştırmak istediğim biri var" diyerek beni gösterince Ardil'e döndüm. "Dila" dedi ve diğerlerine döndü. "Naber Dila?" dedi Mert yanıma gelerek. Sarılırken "İyiydir senden?" dedim. "iyi bende," dedi diğer yanıma geçerken. Yanındaki Ahmet geldi, elini uzatarak "Ahmet ben, biliyorsundur" dedi gülümseyerek. Elini sıktım ve "Biliyorum, Dila" dedim. Geri çekilince yanındaki çocuk geldi. Hani şu bana beğeniyle bakan, sevmediğim çocuk. Elini uzattı ve "Baran" dedi sırıtarak. Elini tuttum ama hiç beklemeden geri çektim. "Dila" diyip başımı çevirdim. Rahatsız olmuştum bakışlarından. Yanındaki kız hala bana öfkeyle bakıyordu. Bakışları, Ardil'in belimdeki eline kayıp tekrar bana döndü. Bir dakika! Ardil'den hoşlanıyor olamaz değil mi?! Umarım yanlış anlamışımdır.
"Sıla" dedi uzaktan soğuk bir sesle. "Dila" dedim bende aynı şekilde. Sevmemiştim bu kızı. Yanındaki sarışın kız bana yaklaştı ve "Ben de Merve" diyerek sarıldı bana. Samimiyetine şaşırsam da ben sarılışına karşılık verdim. "Dila" diyerek geri çekildim. "Çok memnun oldum" diyerek yerine geçti. Çok sevecen bir kızdı. En son yanındaki tanıdık gelen çocuk yaklaştı. Elini uzatarak "Arda" dedi. Sesi de tanıdık gelmişti. Elini tuttum ve "Seni bir yerden tanıyor muyum?" dedim merakla. "Evet, çalıştığın kafeye gelmişim bir kere, Dila"
"Evet, hatırladım" dedim gülümseyerek. "Tamam" diyip ellerimizi ayırdı Ardil ve beni biraz daha kendine çekti. Arda gülerek yerine döndü.
"Gel sana burayı gezdiriyim" diyerek belimdeki elini çekmeden ilerletti beni Ardil. Diğerleri de tekrar oturmuştu yerine. Sağ taraftaki kapıdan girdiğimizde buranın mutfak olduğunu anladım. Dolaplar biraz eskiydi, küçüktü ama fena değildi. Oradan çıktığımızda sol tarafı göstererek "Tuvalet ve banyo" dedi. Merdivenden çıktığımızda burada üç tane kapı olduğunu gördüm. Birine girdiğimizde küçik bir odaydı, yatak vardı sadece. "Burada bazen çeteden biri kalıyor"
Çıkıp karşıdaki odaya girdik. Burası biraz daha büyüktü ve güzeldi. İki kişilik yatak, küçük bir gardrop ve ayna vardı. Üstelik balkonu da vardı. "Burası benim odam, bazen burada kalıyorum"
"Çok güzelmiş" dedim odayı incelerken. "Bazen burada niye kalıyorsun ki, evin var?" dedim merakla.
"Bazen işten dolayı geceliyoruz, ya da sıkılıyorum ve buraya geliyorum"
"Burada, sadece sen mi kalıyorsun?" dedim aklımdaki soruyu sorarak. Neyi kastettiğimi anladığı için gülümsedi. "Evet, çeteden kimse girmez buraya " dediğinde memnuniyetle gülümsedim.
Odanın içindeki diğer kapıya döndüğümde "Orası banyo, ora da bana ait, ama sen kullanabilirsin" dedi imayla. Utanarak gözlerimi kaçırdığımda güldü.
Oradan çıktığımızda diğer kapıdan girdik. Burası diğerleri gibi değildi. Daha büyüktü, masa ve birkaç bilgisayar vardı. Kanepe de vardı. Bazı dosyalar vardı. "Burada genelde işi hellederiz, toplantı falan olur" dediğinde başımı sallayarak kalçamı masaya yasladım ve ona döndüm.
"Nasıl buldun?" dedi merakla. "Çok güzel, böyle bir yer beklemiyordum."
Cevabımdan memnun olmuş şekilde gülümsedi. "Peki bizimkileri nasıl buldun?"
"Açık konuşuyum mu?" dediğimde başını salladı.
"Ahmet'i sevdim, iyi birine benziyor. Baran'ı pek sevmedim, garip biri. Sıla da öyle, bakışları farklı, özellikle sana olan bakışları"
İmayla söylediğim şeye gülümseyerek yaklaştı ve hemen önümde durdu. "Kıskandın mı sen?" dedi eğlenerek. "Ne kıskanacağım ya, çirkin bir kere o kız. Sadece bakışlarını sevmedim" dediğimde güldü. "Açık konuşacağım, Sıla'yı ben de pek sevmem ama dediğin gibi bir süredir bana olan bakışları farklı, bunun farkındayım" dediğinde sinirlendiğimi hissettim. "Ama benim umrumda değil" dediğinde gülümsedim. "Merve tatlı birine benziyor, bu çetede ne işi var anlamadım. Arda da iyi biri gibi"
"Diğerleri nerede?" dedim merakla. "Buraya genelde iş olduğu zaman gelirler. Buradaki kişilerle genelde birlikte takılırız, onlar çoğu zaman buradadır"
"Gerçekten mi?" dedim şaşkınlıkla. Başını salladı. "Sevdim burayı, bir daha gelir miyiz?" dedim merakla. Gülümseyerek "Geliriz, ama çok değil." dedi. "Bir ara ben de sizinle yaptığınız şeyi yapmak istiyorum" dediğimde kaşları çatıldı. "Hayır"
"Niye ya? Ardil lütfen, merak ediyorum" dedim. "Hayır Dila, kesinlikle olmaz" dediğinde üzülerek dudaklarımı büzüştürdüm. Bakışları büzüşen dudaklarıma indiğinde hızla ıslak bir öpücük kondurdu. "Şöyle yapma" dedi sessizce. "Sen de izin ver o zaman" dediğimde derin bir nefes aldı. "Bakarız" dedi bıkkınlıkla. Sevinçle gülümsedim. "Bir tanesin sen" dedim gülerek. "Sen de birtanesin, ama benim birtanem"
Söylediği şeyle gülümsemem dondu kaldı. Böyle aniden söylediği şeylerle kalbime indirecekti bir gün.
"Şimdi ne yapacağız? Gideceğiz mi hemen?" dedim kendime gelerek. "Evet, geç oldu saat. İstediğine ulaştın mı?" dedi gülümseyerek. "Ulaştım, teşekkür ederim" dedim mutlulukla. "Öyle kuru bir teşekkür olmaz ki" dediğinde neyi kastettiğini anlamıştım. "Ardil!" dedim uyararak ama gülerek. "Ne? O kadar istediğini yaptım sadece bu mu?"
Niye itiraz ediyorsam? Ben de istiyorum zaten. Gülümseyerek ellerimi ensesine koydum ve yüzünü kendime çekerek yavaşça dudaklarımızı birleştirdim ama daha dudaklarımız birbirine değer değmez açılan kapıyla ikimiz de oraya döndük. Sıla gelmişti ve bizi gördüğü şekilden dolayı öfkeli bakışları daha da öfkeli oldu. Öldürecek gibi bakıyordu bana ama ben ona umursamaz gibi bakıyordum. Ellerimi Ardil'in ensesinden çekmemiştim. "Ne oldu?" dedi Ardil düz bir sesle. "Biz çıkıyoruz, onu haber verecektim" dedi sert bir şekilde. "Tamam" dedi Ardil. Sıla biraz daha bize baktı ve gitti. Ardil bana döndüğünde ben de ona baktım. "Bu kızla konuşma"
Aniden dediğim şeye şaşkınlıkla güldü. "Niye?"
"Ardil resmen seni yiyecek gibi, beni de öldürecek gibi bakıyor" dedim sinirle. Gülerek yaklaştı ve alnını alnıma yasladı. "Beni yiyemez, yaklaşamaz bile. Seni de öldüremez, ikisine de izin vermem"
Net bir şekilde söylediği şeye gülümsedim. "Aferin" dedim.
"Artık öpücüğümü alabilir miyim?"
Sabırsızca söylediği şeye güldüm ve uzanıp dudaklarımızı birleştirdim. Tam o sırada tekrar açılan kapıyla ikimiz de oraya döndük. Yine Sıla gelmişti. "Ne var Sıla?" dedi Ardil sinirle. "Anahtarı aşağı bıraktık" dediğinde Ardil "Tamam" dedi bıkkınlıkla. Sıla bize bakıp tekrar çıktı. "Gidelim mi?" dediğimde "Niye?" dedi Ardil. "Sinirlerim bozuldu, biz de çıkalım hadi" dedim sıkılmış bir ifadeyle.
"Birincisi, onun yüzünden canını sıkma, ikincisi ben bu öpücüğü almadan buradan gitmiyorum"
Kendinden emin bir şekilde söylediği şey beni gülümsetti. Uzanıp dudaklarını öpmeye başladığımda tekrar kapı açıldı ve sinirle oraya döndük. Yine Sıla gelmişti. "Yine ne var?!" dedim sinirle. "Elektriği kapatıyoruz haberin olsun" dedi ve gitti. "Elektrik götü-" derken Ardil "Şşt" diyerek kesti sözümü. "Sakin ol" dedi gülerek. "Gerizekalı ya" dedim sinirle. "Biliyorum" dediğinde baya sinirlenmiştim. "Gidelim hadi" dediğimde "Dila!" dedi bir şey hatırlatır gibi. Hiç beklemeden hızla dudaklarımızı birleştirdim ve sertçe öp*şmeye başladık. Sıla'ya olan sinirimi ondan çıkarıyor gibiydim. Ama uzun sürmeden geri çekildim. "Gidelim hadi" diyerek geri çekildiğinde birlikte depodan çıktık.
Yemekten sonra yarım kalan çizimimi bitirmek için odama çıkmıştım. Bitirmek üzereyken Ardil içeri girdi. "Ne yapıyorsun?" derken yanıma geldi ve kalçasını masaya yaslayarak karşımda durdu. "Çizimimi tamamlıyorum, bitmek üzere" dedim. Çizimimi inceleyip bana döndü. "Güzel olmuş. Cansu ile konuştun mu?" dediğinde merakla kaşlarım çatıldı. "Niye?"
"Mert'e yalan söylemiş sanırım, yurtta olduğunu söylemiş ama yokmuş. Zaten bir kaç gündür garip davranıyormuş. Mert merak ediyor"
Söylediği şeylerle kaşlarım çatıldı. "Dün konuştuk en son ama kısa bir konuşmaydı, bilmiyorum. Yurtta olduğunu söylediyse yurttadır, Mert emin mi?" dedim. "Gidip bakmış"
"Niye yalan söylesin ki Cansu?"
"Bilmiyorum, Mert de merak ediyor, hafta sonu olduğu için görüşmemişler zaten iki gündür, Mert'in telefonunu da açmamış"
"Dur arıyım ben" diyip telefonumu açtım ve Cansu'yu aradım. Çaldı, çaldı ve açtı. "Efendim?" diyerek açtı. "Nasılsın Cansu?" derken Ardil bana bakıyordu. "İyiyim sen?"
"Biz buluşacaktık da, Mert seni aramış açmamışsın" dedim yalan söyleyerek.
"Mert'in telefonunu niye açmadın o zaman?"
"Cansu, bir sorun var değil mi?"
"Hayır Dila ne sorunu olacak, neyse kapatmam lazım "
"Cansu, neredesin?" dedim ciddi bir ifadeyle. Derin bir nefes aldı. "Yurtta değilim" dedi sessizce.
"Biliyoruz Cansu o yüzden sordum, neredesin ve niye söylemiyorsun?"
"Dila ben" diyip sustu. Sesi ağlayacak gibi geliyordu.
"Neredesin söyle, bir şey mi oldu?"
"Senin evdeyim" dediğinde şaşkınlıkla Ardil'e döndüm. "Benim ev mi?"
"Ne işin var senin orada?" dedim endişeyle. "Dila" dedi ama bir şey demedi. "Tamam sen bekle, geliyoruz biz" dedim.
"İşte, gelince anlatacağım, sen gel sadece Mert'e haber verme"
"Anlatacağım, ama ona söylemeyin lütfen"
"Tamam" dedim. O sırada Ardil'in telefonunu açıp Mert'i arayacağını anlayınca elini tuttum. Bana döndü ama bir şey söylemedim.
"Tamam, geliyoruz" diyip kapattım.
"Bilmiyorum, gidince anlatacağım dedi. Mert'e haber verme"
"Saçmalama, Mert'in bilmesi lazım, çocuğun kafasında bin tilki dolaşıyor"
"Biliyorum ama Cansu istemedi. Önce onu dinleyelim, sonra Mert'e haber verelim"
"Dila, Mert'e söyleyeceğim" dediğinde başımı iki yana salladım. Elim hala elinin üzerindeydi.
"Hayır Ardil, Cansu istemedi. Sorun neymiş öğrenelim, sonra haber veririz" dediğimde sesli bir nefes verdi.
"Vermeyeceksin haber" dedim emin olmaya çalışarak. "Vermeyeceğim"
"Söz ver" dediğimde "Dila!" dedi uyarır gibi. "Tamam tamam çıkalım hadi"
Evin önüne gelince hemen içeri gittim, kapı zaten kırıldığı için tam kapanmıyordu. Kolayca girdim, Ardil de hemen yanımdaydı. Cansu salonda oturuyordu. Bizi görünce hemen ayağa kalktı ve hızlıca sarıldı bana. "İyi misin?" dedim geri çekilirken. "İyiyim" dedi ama ağlamış gibi görünüyordu. Koltuklara oturunca ona döndüm.
"Kalacak bir yerim yok" dedi sessizce. "Anlamadım, nasıl yok? Yurda ne oldu?"
Ardil de merakla kaşlarını çatmış ona bakıyordu. "Biz birkaç sefer Mert ile geç saate kadar beraberdik. Beni gece yarısı yurda bırakıyordu ama bazen birkaç dakika geç kalıyordum. Yurtta çok katı bir kural bu, 12'den sonra almıyorlar. Bana birkaç sefer şans verdiler ama iki gün önce yine aynı şey olunca almadılar bir daha yurda"
Şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Mert'e söylemedin mi bunları?"
"Hayır. Her seferinde erken gitmeye çalışıyorduk ama bir kaç dakika geç kalıyorduk, çok değil. Bunu ona söylemedim. Yurttan atıldığımı da söylemedim."
"Niye?" dedi Ardil sonunda konuşarak. "Söyleyemedim. Kendini suçlayacaktı bunun için, hem de beni evine çağıracaktı"
"Kendi evi var ama ailesiyle kalıyor, onlarla sorun yaşayabilir"
"Ailenin yanına niye gitmedin?"
"Şehirin öbür ucunda oturuyorlar. Hem zaten yurttan atıldığımı söylersem sıkıntı olabilir"
"Bize niye söylemedin, en azından bana? Hem burada nasıl kalırsın Cansu? Ya o adam gelseydi?" dedim korkuyla.
"Başka çarem yoktu. Size söylersem Mert'e söylerdiniz"
"O senin sevgilin, ona söylemen gerekirdi. Kendi evi olmasa bile bir yer ayarlamaya çalışırdı, biz de yardım ederdik" dedi Ardil. "Haklısın, özür dilerim size söylemem gerekiyordu ama Mert'e söylemeli miyim bilmiyorum"
"Söylemelisin Cansu, geç bile kaldın söylemek için" dedim.
"Ben arıyorum, buraya gelsin" diyip ayağa kalktı Ardil. Kapının yanında kısa bir konuşma yapıp tekrar geldi.
Az sonra Mert kapıdan girince Cansu aniden ayağa fırladı. Mert onu görünce hızla yaklaştı ve sımsıkı sarıldı ona. Bu görüntü beni gülümsetti. Cansu'nun başının üzerine bir öpücük kondurup geri çekildi.
"İyi misin sen? Bir şey oldu mu? Neredeydin? Cansu noluyor?" dedi endişeyle Mert.
"Otur, anlatacağım" diyerek oturdu Cansu. Mert de onun yanına geçti. Ben karşılarında, Ardil'in yanındaydım.
Cansu kısaca bize anlattıklarının hepsini ona da anlattı. Mert sözünü hiç kesmeden onu dinlemişti.
"Sen ciddi misin?" dedi. Yüzünde hayal kırıklığı gibi bir ifade vardı.
"Özür dilerim, sana söylemem gerekirdi." dedi Cansu, pişmanlığı yüzünden belli oluyordu. "Evet söylemen gerekirdi. Burada ne yapıyorsun sen? Ya o piç gelseydi? Biri bir şey yapsaydı? Ya sen salak mısın?" dedi Mert sinirle.
"Evet salaklık ettim ama seni de zor durumda bırakmak istemedim"
"S*kerim zorluğunu, böyle bir şey saklanır mı?"
Mert gerçekten sinirliydi ve sesini yükseltmemek için kendini zor tutuyordu. Ardil ve ben sessizce onları izliyorduk.
"Mert özür dilerim" derken Cansu'nun gözleri dolmuştu.
Mert derin bir nefes aldı. "Bir daha benden böyle bir şeyi saklamayacaksın, hatta hiç bir şeyi" dedi ama unuttuğu bir şey vardı, asıl o Cansu'dan bir şey saklıyordu.
"Tamam, söz veriyorum." dedi Cansu.
"Gel buraya" diyerek Cansu'yu kendine çekti ve tekrar sarıldı Mert. Mert'i yanağından öperek geri çekildi Cansu. "Ne olacak şimdi?" dediğimde bana döndüler.
"Olmaz Mert, ailenin evinde kalıyorsun" diyerek itiraz etti Cansu.
"Sorarlar, ben de okula daha yakın olduğu için geçtiğimi söylerim. Sorun etmezler zaten, ara sıra geçtiğim için alışkınlar. Hem gerekirse senin için geçtiğimi söylerim ne olacak sanki?"
"Hayır sakın, henüz onlarla tanışmaya hazır değilim, benimle ilgili bir şey söyleme" deid Cansu panikle.
"Eminsin değil mi, sorun çıkmaz?" dedi Cansu.
"Ya eminim, hadi gidelim artık buradan bunaldım" dediğinde Mert, hepimiz ayağa kalktık.
Kısa bir vedalaşmadan sonra motorlara bindik. Eve gelince direk odama geçip yatmıştım.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı hazırlamıştım. Sofrayı da kurup Ardil'i uyandırmaya karar verdim. Odasının kapısını tıklattım ne olur ne olmaz diye ama ses gelmedi. Yavaşça kapıyı açtım. Yatağında yatıyordu. Gülümseyerek yatağına yaklaştım ama üzerinin çıplak olduğunu görünce gülümsemem dondu. Beline kadar kapalıydı yorgan ve pürüzsüz vücudu ortadaydı. Sertçe yutkundum ve bakışlarımı zor da olsa yüzüne çıkardım. Yanına oturup yüzünü inceledim biraz.
Çok güzeldi. Erkekleri kıskandıracak ve kadınları kendine aşık edecek bir güzelliği vardı. Mükemmel demem bile az kalırdı. Hafif kemikli yüzü, benimkinden bile güzel biçimli burnu, kirpikleri, yüzüne uyumlu saçları, dudakları...
Daha fazla izlemeden "Ardil" diye seslendim ama cevap vermedi. "Ardil" dedim biraz daha yüksek bir sesle. Gözlerini açmadan "Hı?" dedi sadece. Bu haline gülümsedim. "Geç kalacağız hadi" dediğimde cevap vermedi. Omzundan dürterek "Ardil kalk" dedim ama "ııh" dedi sadece. Uyanıktı ama bilerek kalkmıyordu. İçimdeki dürtüye uydum ve omzundaki işaret parmağımı hareket ettirmeye başladım. Yavaşça göğüs kafesinden karın kaslarına indirdim. O kadar yavaş hareket ediyordum ki. Karın kasları kasılıyordu. İşaret parmağım kaslarının arasından geçip pantolonunda duraksadı. Elimi daha oradan çekemeden bir anda kendimi Ardil'in altında buldum. Elim göğsüne dayalıydı, Ardil ne ara olduğunu anlamadığım bir şekilde üzerimdeydi. O kadar yakınımdaydı ki dudaklarımız arasında milimler vardı. Nefesi nefesime karışıyordu, saçları alnıma düşmüştü. Çıplak bedeni bedenime değiyordu. Heyecandan yanmaya başlamıştım. Kalbim sakin ol kalbim!
"Sabah sabah bilerek mi yapıyorsun?" dedi boğuk bir sesle. "Neyi?" dedim sessizce anlamazdan gelerek.
"Beni, bilerek mi t*hrik ediyorsun?" dedi burnunu burnuma sürterek.
"Se-seni, t*hrik mi ediyorum?"
Heyecandan sesim içime kaçmıştı sanki. Emin ol şu an o da beni t*hrik ediyor. "Sen yaptığın her şeyle beni t*hrik ediyorsun, bana dokunduğunda ise" diyip duraksadı ve dudaklarıma baktı. "Aklımdan neler geçtiğini tahmin bile edemezsin" dedi boğuk bir sesle.
Sertçe yutkundum. Aklından neler geçtiğini anlamıştım ve sorun şu ki, benim aklımdan da aynı şeyler geçiyordu. Neyseki o bunu bilmiyor.
"Ar-ardil, geç kalacağız, gitsek mi?" dedim sessizce. "Bu haldeyken, seni öpmeden bırakacağımı mı düşünüyorsun?" dediğinde bir kez daha yutkundum ve bunu farketti.
"Bırakmayacak mısın?" dedim zorlukla.
"Cık, bırakmayacağım" dedi ve bir süre gözlerime bakmaya devam etti. Ardından başını geri çekti, üzerimden kalkmaya çalışıyordu ki kolundan tuttum ve kendime çektim onu, aynı pozisyonu aldık. "Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. "Geç kalacağız demedin mi? Gidelim hadi" diyip kafasını çevirmişti ki elimi yanağına koydum ve yüzünü kendime çevirdim. "Noldu Ardil?" dedim merakla. Derin bir nefes aldı. Alnını alnıma yasladı.
"Gözlerinde o isteği göremedim, öpmeyeceğim" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Gözlerimde ki o isteği görememiş mi? En az onun kadar onu istediğimi nasıl görememiş? Kör mü bu adam?
"Kör müsün?" dedim düşüncelerimi dile getirerek. "Ne?" dedi anlamayarak.
"Seni en az senin kadar istediğimi gözlerimden görememişsin ya, kör müsün diyorum" dedim sitemle.
"Sen, sen, ne dedin?" dedi şaşkınlıkla. Derin bir nefes aldım.
"Ardil, nedenini anlayamadığım bir şekilde seni çok istiyorum, en az senin beni istediğin kadar istiyorum. Sadece, bunu gözlerime yansıtmak istemiyorum çünkü ileri gitmek ve hata yapmak istemiyorum." dedim aklımdan geçenleri söyleyerek.
Burnunu burnuma sürterek "İstemediğin yerde dururuz" dedi sessizce. "Biliyorum, sorun şu ki, istemediğim bir yer yok. Sadece sonrasında pişmanlık duymaktan korkuyorum"
Yaptığım itirafla hafifçe gülümsedi. "Seni hiçbir zaman zorlamam, ileriye de gitmem. İstediğin yerde dururuz, sen durmak istemesen de, ben sonunda dururum tamam mı?" dedi güven veren bir sesle.
Söylediğim şeyle gülerek dudaklarımızı birleştirdi. Dudaklarının tadına bir kez daha hayran kalıyordum. Resmen bağımlılık yapıyordu. Elleri tişörtümün içine girdi ve çıplak tenimde gezinmeye başladı. Dokunduğu yer yanıyordu, alev alıyordu. Elleri tenimde gezinirken dudakları boynuma indi ve öpmeye başladı. Kesik kesik nefes alıyordum. Elleri sırtımda belimde dolaşıyordu. Dişlerini boynuma hafifçe sürttü ve ardından yaladı. Bunları yapması beni benden alıyordu. Elleri yavaşça tişörtümü sıyırmaya başladığında çıkaracağını anladım ve "Ardil" dedim sessizce. Hemen bıraktı ve bana döndü. Alnını alnıma yasladı. Nefesimin düzene girmesini beklerken gözlerimi açtım ve onunla gözgöze geldim. Sırıtarak bana bakıyordu. Ben de gülümsemeye başladım. Eliyle yanaklarımı sıktı ve dudaklarım büzüşerek öne çıktı. Hiç beklemeden büzüşen dudaklarımı öpmeye başladı. Ardından dilini dudaklarımda gezdirdi. Daha fazla dayanamayıp elini iterek dudaklarımı serbest bıraktım ve bende onu öpmeye başladım. Ağzıma giren dilini dudaklarım arasına aldım ve e*meye başladım. Bunu söylemek size iğrenç gelebilir, bende hep öyle düşünüyordum ta ki Ardil'e kadar.
"O küçük dilin beni deli ediyor" diyerek fısıldadığında gülümsedim. "Dudaklarının hemen kızarmasına da bayılıyorum " diyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Küçük öpücüklerle yanağıma, şakağıma, ardından boynuma ilerledi. Küçük küçük ve hızlı öpücükler konduruyordu ve gıdıklanıyordum. Boynuma gelince kahkaha atmaya başladım.
"Ar-ardil dur" dedim kahkahalarımın arkasından ama durmadı ve devam etti. Yüzümün her yerine öpücükler konduruyordu. "Ardil" dedim nefes nefese. Gülmekten karnım ağrımıştı. En son durduğunda kahkaham gülümsemeye döndü ve derin bir nefes alıp ona baktım. Gülümseyerek beni izliyordu. Onu kendime çekerek başını göğsüme koydum ve sımsıkı sarıldım. Üzerime yatmıştı artık ve şu an çok rahattım. Bir elim saçlarının arasına girmişken diğeri çıplak sırtında gezindi. Ardından geç kalacağımızı farkettiğim için geri çekildim ve Ardil başını kaldırdı. "Burası iyiydi, gitmesek mi bugün?"
"Olmaz gidelim" dediğimde istemeyerek bakıyordu ama gitmemiz gerekiyordu. Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurdum ve üzerimden kalkmasını bekledim. "Ardil hadi" dediğimde çocuk gibi oflayarak ayağa kalktı ve banyoya ilerledi. Ben de aşağı indim.
Motorla giderken duyduğum sesle Ardil'e seslendim ama duymadı. Karnındaki elimle karnına hafifçe vurduğum anda motoru durdurdu ve omzunun üzerinden bana döndü. "Ne oldu?" dedi merakla karışık endişeyle.
"Bir ses duydum?" diyip sessizleştim.
Bir kız diyordu bunları. Bağırmıyordu ama bir şeyi istemediği belliydi. "Duydun mu?" dedim Ardil'e. Başını sallayarak motordan inince ben de indim. "Sen dur" dediğinde "Hayır" dedim. İnat edeceğimi anlamış olacak ki sesli bir nefes verdi. "Arkamda dur" diyip sese doğru ilerledi. Okula gelmek üzereydik. okulun hemen arkasındaydık. Duvarı dönünce gördüğüm görüntüyle yüzümü buruşturdum.
Cenk ve bir kız, nasıl desem, s*vişiyordu.
"Cenk fazla oluyor yeter" dedi kız Cenk'i yavaşça uzaklaştırmaya çalışırken ama Cenk boynunu öpmeye devam ediyordu. Bu çocuk sadece bana değil herkese mi böyle davranıyor? Pislik!
Ardil hızla gidip Cenk'i kendine çevirdi ve bir anda yumruk attı. Cenk yere düşünce burnunu tutarak Ardil'e baktı. Ben de kızın yanına gittim. "İyi misin?" dediğimde başını salladı. "Git istersen" dediğimde sessizce uzaklaştı. Cenk'e döndüğümde Ardil'in ona bir yumruk daha attığını gördüm. Burnu kanamıştı. Ardil geri çekilip "Ne şerefsizsin lan sen!" dedi sertçe. Cenk sırıtarak bana döndü. "Sana da gelecek sıra. İsteseydin yapmıştık zaten ama" derken Ardil "Lan piç!" diyerek bir yumruk daha attı ve susturdu onu. "Senin sülaleni sikerim orospu çocuğu!"
Sülalesinden ne istiyorsun anlamadım ki!
"Ardil tamam, boşver" dediğimde onu bıraktı ve yanıma geldi. "Kız gitti mi?" dediğinde başımı salladım. Son kez Cenk'e bir bakış attım ve motora ilerlemeye başladık. Motorun yanına gelince ona döndüm.
"Bu nasıl bir pislik böyle?" dedim sinirle. "Şerefsiz işte! Sen buna yaklaşma, hatta görünce yolunu değiştir. Ya da değiştirme, ben onun yolunu değiştiririm" dediğinde gülümsedim. "Umrumda değil o" dedim.
"Benim umrumda. Bak izin vermem, ama olur da ben olmazsam ve böyle bir şey yapmaya çalışırsa dikkat et. Hatta sana biber gazı vereceğim" dediğinde "saçmalama gerek yok" dedim.
"Var Dila. Ben hep yanındayım, ama ne olur ne olmaz, sana biber gazı vereceğim" dedi kararlı bir sesle.
"Onu sevmem ben, bıçak ver o zaman"
Söylediğim şeyle şaşkınlıkla bana baktı. "Biber gazı sevmiyorsun ama bıçak mı istiyorsun?" dedi şaşkınlıkla gülerek. "Evet, ben hep bıçak taşımak istemişimdir" dedim.
"Bilmez miyim?" dedi gülerek. "Hatırlıyor musun?" dedim sevinçle. "Seninle ilgili her şeyi hatırlıyorum " Söylediği şeyle uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum. Açıkçası bunu hatırlamasını beklemiyordum çünkü neredeyse 4 yıl önce ilk tanıştığımız zamanlarda açılmış bir konuydu. Ben bile unutmuştum, o söyleyince aklıma gelmişti. Bu çocuğa bayılıyorum ya!
"Ben bu çocukları döverim" dedi Ardil hala sinirli bir şekilde. "Hayır Ardil, bir şey yapma"
Açıkçası onları dövmesini çok istiyordum ama ona zarar gelebilirdi. Bu çocuktan tanıştığımız günden beri hoşlanıyordum ve zarar görmesini istemiyorum.
"Ya ben yokken sana bir şey yaparlarsa?" dedi öfkeyle karışık endişeyle.
"Bana bıçak versene" dedim aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek. "Ne?"
"Bıçak ver bana. Yanımda taşırım, hem ihtiyacım olursa kullanırım"
"Saçmalama, ben varım bir şey olmaz"
"Ama senin olmadığın zamanlar da olabilir Ardil. Lütfen, bir bıçak bul bana, böyle kapananlar falan oluyor ya, ondan. Hem ben çok severim böyle şeyleri"
"Bıçakları mı?" dedi şaşkınlıkla.
Oflayarak "Şimdi değil, biraz daha büyü o zaman veririm" dedi.
"Biraz daha mı büyüyüm? Zaten lise ikiye gidiyorum evlenince mi vereceksin?!" dedim hafif bir sitemle.
"Benimle evlenirsen gerek kalmaz" dedi çapkınca sırıtarak. "Ne?" dedim. Ne dediğini anlamamıştım.
"Yok bir şey. Neyse, olmaz. Biraz daha büyüyünce belki"
"Off, tamam! Unutma ama bunu, vereceksin!"
Samet hocanın dersi sonunda bitmişti. Sınıftan çıkacağımız sırada "Dila" diyerek bizi durdurdu. "Efendim?"
"Sen biraz bekle" dediğinde diğerlerine döndüm. Ardil'in pek niyeti olmasa da Mert çıkardı onu. Samet hocaya dönerek yanına ilerledim.
"Seni gördüm daha iyi oldum. Güzelleşmişsin sen" dediğinde yüzümü buruşturmamak için zor durdum.
"Teşekkür ederim" dedim sadece.
"Dersler nasıl gidiyor?" dedi bana yaklaşarak. Geri adım atmamak için zor duruyordum. "Fena değil" dedim soğuk bir sesle. "Güzel. Projene başladın mı?" derken hemen önümde durmuştu. "Çizimini tamamladım" dediğim sırada elini koluma koydu.
"Bir ara görmek isterim" dedi elini kolumdan omzuma çıkarırken.
"Getiririm bir ara" diyerek geri adım attım. Bir şey söylemesine izin vermeden çıktım sınıftan. Gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım, hayır! Kapıdan çıkar çıkmaz bizimkileri gördüm. Ardil beni görür görmez yanıma geldi.
"Ne oldu?" dedi öfke ve merakla.
"Konuştu sadece" dedim normal durmaya çalışarak.
"Emin misin? Betin benzin atmış" dedi Cansu. "Dila bir şey mi oldu?" dedi Mert.
"Hayır merak etmeyin. Sadece böyle olunca geriliyorum biraz biliyorsunuz " dedim gülümsemeye çalışarak. İnanmasalar da zorlamadılar.
"Siz gidin" dedi Ardil gözlerini benden ayırmadan. Cansu ve Mert ikiletmeden yanımızdan ayrıldılar.
"Bana yalan söyleme" dedi dişlerinin arasından tıslayıp bana yaklaşarak. Duvarla Ardil arasında kalmıştım.
"Herhangi bir temas oldu mu?" dediğinde cevap vermedim.
"Ko-koluma dokundu sadece ama normal bir dokunuştu" dediğimde kapıya ilerliyordu ki önüne geçip ellerimi göğüsüne koydum.
"Ardil dur lütfen. Bir şey olmadı yemin ederim"
"Lan ben dokunmaya kıyamazken o p*ç mi dokunuyor?!"
Söylediği şeye sevinmem gerekse de sırası değildi.
"Sakin ol tamam mı? Kimse dokunmuyor bana, dokunamaz da"
Net bir şekilde söylediğim şeyle üstüme geldi ve bedenlerimiz yapıştı resmen. "Hiç kimse mi?"
Elini çeneme koyarak yüzümü havaya kaldırdı, dudaklarımız arasında milimler vardı. "Sadece sen" diye fısıldamamla gülümsemesi ve dudaklarımızı birleştirmesi bir oldu.
Ellerim hemen ensesine gitti ve karşılık vermeye başladım. Her ne kadar dudaklarının tadına doyamasam da kendimi geri çekmek zorunda kaldım çünkü biri görebilirdi. "Biri görebilir" derken dudaklarımız çarpıştı. Sertçe dudaklarını dişledi. Öpmemek için direniyordu sanki. Bir anda elimi tutarak beni sürükledi ve boş bir sınıfa soktu. Kapıyı kilitleyip bana döndü ve bir anda dudaklarıma yapıştı. Başta afallasam da karşılık verdim. Hızlı ve sert başlamıştık. Dudaklarımızı ayırmadan beni geri geri yürüttü. Kalçam bir masaya değince belimden tuttu ve masaya oturttu beni. Dudaklarımızı ayırmadan bacaklarımın arasına girdi. Şu an yanıyordum, alev alıyordum. Kalbim çıktı çıkacak.
İçimdeki sesi dinledim ve tişörtünün uçlarından sıyırarak çıkarmaya başladım. Ne yapmaya çalıştığımı anlayınca şaşkınlıkla gülümsedi ve yardım ederek tişörtünü çıkarıp kenara fırlattı. Dudaklarımız yeniden birleşince ellerim göğüslerinde, kaslarında gezintiye çıktı. Bedeni sıcacıktı. Nefes almak için bir saniyeliğine dudaklarımızı ayırdığımda "Yanıyorum" diye fısıldadım dudaklarına doğru.
Ne oluyor Dila! Azdın iyice sen!
"Hallederiz güzelim" diye fısıldayıp tişörtümü sıyırmaya başladı. Başta itiraz edecek olsam da içimden 'siktir et' dedim. Onu hissetmek istiyordum şu an. İtiraz etmediğimi fark edince tişörtümü hızla çıkardı ve kendi tişörtünün yanına fırlattı. Karşısında sadece sütyenle kalmıştım. Gözleri beni süzdüğünde utandım. O yüzden hemen dudaklarımızı birleştirdim. Dilini ağzıma soktuğunda alev aldı buralar.
Elleri çıplak tenime dokununca irkildim. Ellerim vücudunda gezinmeye devam ediyordu. Bacaklarımla onu kendime daha da çekiyordum. Elleri sırtımda, belimde geziniyordu. Dudaklarımızı ayırıp nefes almak istedim ama o vakit kaybetmeden boynuma ilerledi. Dilini orada hissedince kendimi kaybettim, kalbimin çıkacağını düşündüm. Kalbimin çıkacağını bırak, kalp krizi geçireceğimi falan sandım. İstemeden inliyordum ve odada duyuluyordu. Biraz devam edince "Morarmasın" dedim. İtiraz etmeden dudaklarını boynumdan sütyenimin ortasına kadar getirdi. Açık yerlere küçük küçük öpücükler kondurdu. Ardından beni biraz geri yatırdı. Ellerimi masaya dayayıp biraz geri yaslandığımda ne yapacağını anlamadım. Başını eğip dudaklarını göbeğimde hissedince ağzımdan büyük bir inilti çıktı. Umarım kimse duymamıştır.
Dilini orada hissedince bağırmamak için dudaklarımı dişledim. Öperek göbeğimden pantolonumun ucuna kadar geldi. "Dur, dur lütfen dur kendimi kaybedeceğim dur" dedim nefes nefese. Başını biraz kaldırıp kirpiklerinin arasından bana baktı ve halimi görünce gülümsedi. Belimden tutarak beni aynı oturur pozisyona getirdi. Hala nefes nefeseydim. Kollarımı boynuna doladığımda sımsıkı sarıldı bana. Çıplak bedenlerimiz birbirine değince aynı istek yine içimi doldurdu ama kendimi geri çektim. "Beni deli ediyorsun" diye fısıldadığımda gülümsedi.
"Ben mi sen mi?" dedi gülerek. Ben de güldüğümde yerden tişörtlerimizi aldı. Elinden alacağım sırada izin vermedi ve tişörtümü bana giydirdi. Bunu yapması hoşuma gitmişti.
"Pişman mısın?" dedi bir anda.
"İleri gittik biraz, en azından sana göre. Bana kalsa, neyse. Pişman mısın, ya da istemiyor muydun? Böyle bir düşüncen varsa söyle"
Sorusunun cevabından korkarak bakıyordu bana.
Ellerimi yanaklarına koydum ve yanağına bir öpücük kondurdum.
"Pişman falan değilim. Ayrıca" diyip biraz yüzüne baktım.
Söylediğim itirafla gülümsedi ve gamzesi çıktı. "Seni seviyorum, sana dokunmayı seviyorum. Sana ait her şeyi seviyorum " diyip dudaklarıma kısa bir öpücük kondurdu. Ama yaptığı itiraf o kadar güzeldi ki, öpücüğe odaklanamadım bile. "Aniden böyle şeyler söylemen hoşuma gidiyor" dedim bir anda. Bugün itiraf günümüz heralde!
"O zaman hep söylerim yavrum " dedi saçlarımı düzeltirken.
"Hadi sen de giyin de çıkalım" dedim gülümseyerek. Tişörtünü alıp giydikten sonra belimden tutarak beni masadan indirdi. Birlikte odadan çıktık ve başlamak üzere olan dersimiz için sınıflara gittik. Malesef farklı derslerimiz vardı o yüzden ayrılmak zorunda kaldık.
Sınıfa girip Cansu'yu buldum ve yanına ilerledim. Yanına oturur oturmaz "Oha! Burada mı yaptınız?" dedi şaşkınlıkla.
"Ne?!" dedim şaşkınlıkla. Nereden anladı hemen?
"Bir şey yapmadık, sadece, küçük bir öp*şmeydi" dedim sessizce.
"Ben anlarım canısı. Nasıl güzel miydi bari?" dedi imayla gülerek.
"Cansu! Fena değildi işte" dedim konuyu kapatmak isteyerek.
"Neyse hoca geldi" dedim ve önüme döndüm.
Sınıftan çıkmak üzereyken Murat'ı gördüm. "Dila biraz bekler misin?" dediğinde istemeyerek de olsa yanıma gelmesini bekledim. Cansu da benimle birlikte bekliyordu. "Biraz yalnız konuşalım mı? Sadece 2 dakika"
İstemesem de Cansu'ya dönüp onayladım. O da sınıftan çıkınca sadece Murat ve ben kalmıştık. "Dinliyorum" dedim soğuk bir sesle.
"Bunun için mi çağırdın beni?"
"Hayır. Dila ben, eskisi gibi olmak istiyorum. Yine konuşalım, arkadaş olalım"
"Sen kendini onlarla bir mi tutuyorsun?"
"Senin gözünde hiçbir zaman onlarla bir olmayacağım ama affet lütfen. Senden çok şey istemiyorum, yine konuşalım, arkadaş olarak devam edelim diyorum"
Yalvaracaktı resmen. Gerçekten pişmandı. Sesli bir nefes verdim.
"Peki tamam, çok yakın olmamı bekleme ama" dedim istemeyerek.
"Pekala tamam sorun değil" dedi yüzüne kondurduğu gülümsemeyle.
Gelen sesle ikimiz de kapıya döndük. Ardil gelmişti ve çatık kaşlarıyla bize bakıyordu. Yanıma geldi ve Murat'a döndü. "Bir şey yok, sadece konuşuyorduk. Bitti zaten" dediğimde bana döndü. Sinirliydi ve bu fazlasıyla belliydi. "Çıkalım hadi" diyip kolunu tuttum ve zor da olsa sınıftan çıkardım onu. Bahçeye çıkar çıkmaz bana döndü.
"Özür diledi sadece, bir şey yok"
"Sen niye konuşuyorsun onunla ya?!" dedi biraz sesini yükselterek.
"Sakin ol. Bir şey olmadı, özür diledi tamam dedim bu kadar" dedim ona karşılık daha sakin bir şekilde.
"Konuşmayacaksın o şerefsizle" dedi sertçe. "Allah Allah, sanane?"
"Ne demek sanane? Konuşmayacaksın!"
"Ben ne zamandır senden emir alıyorum ya?!" Sesimi yükseltmedim ama sinirle söyledim.
Daha fazla konuşmamak için arkamı dönmüştüm ki kolumdan tutup kendine çevirdi beni. "Nereye?" dedi dişlerinin arasından. "Kafeye! Seninle tartışmak istemiyorum şu an"
"Tamam kapatalım konuyu. Sen bir şey yok diyorsan yoktur " dediğinde şaşırdım. "Küs ayrılmayalım" dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Sende beni" dediğine gözlerimi devirdim.
"Öp de git bari" dediğinde etrafıma bakındım. Birkaç kişi vardı.
Gülerek gözlerimi devirdim. Uzanıp dudaklarına çok küçük bir öpücük bıraktım. "Bu ne ya?" dedi.
"Ben de öpecek başka birini bulurum o zaman"
"Şaka yaptım ya" dediğinde hala gülmüyordum.
"Güzelim cidden şaka yaptım. Ben senden başkasını öper miyim?"
"İmasını da yapmayacaksın o zaman"
"Sen kıskandın mı?" dedi gülerek.
"Gidiyorum ben" dediğimde yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Sen etme" dedim sinirle ve arkamı döndüm. Pislik! Yaptığı imaya bak! Ben de aynısını ona yapmaz mıyım ama!
Çok yorulmuştum. Neyse ki çıkış saatime az kalmıştı. Müşteriler de gidiyordu zaten. Üzerimi değiştirmek için soyunma odasına ilerlerken bir masanın 'Garson' demesiyle oraya döndüm. Bir kız vardı ve arkası dönüktü. Etrafıma bakındığımda herkesin işi olduğunu gördüm. Oflayarak masaya ilerledim. "Buyrun, ne isterdiniz?" dediğim sırada gördüğüm kişiyle kaşlarım havaya kalktı. "Sıla?" dedim şaşırarak.
"Dila? Sen burada mı çalışıyorsun?" dedi şaşkın görünmeye çalışarak ama bunu yemedim çünkü yalan söylediği belliydi. Belli ki burada çalıştığımı biliyordu.
"Evet, ne alırdın?" dedim mesafeli bir tonla. "Kola" dediğinde başımı sallayarak masadan ayrıldım. Bu kızı hala sevmiyordum.
Masasına geldiğimde kolayı elime aldım ve masaya koyacağım sırada bir anda elime vurdu ve bardak yere düştü. Koladan biraz da onun bacağına sıçradı ama yok denecek kadar azdı. Hem de bilerek yapmıştı.
"Ne yapıyorsun ya?!" dedi ayağa kalkarak.
"Asıl sen ne yapıyorsun? Elime vurdun resmen" dedim onun kadar sesimi yükseltmeden.
"Ne oluyor?" dedi Sinan yanıma gelerek. O sırada patron geldi yanımıza.
"Ne oldu?" dedi hepimize bakarak.
"Bu kız ne kadar beceriksiz. Niye aldınız bunu işe?" dedi beni göstererek.
Tiksintiyle baktı ve masaya para bırakıp çıktı kafeden. Ne saçmalıyor bu?
"Dila? Odama!" dedi patron sertçe. Oflayarak odasına ilerledim.
"Bakın ben gerçekten bir şey yapmadım" dediğimde inanıyor gibi bakıyordu.
"Kameralara bakacağız, eğer senin suçunsa kovulacaksın Dila"
Net bir şekilde söylediği şeyi onayladım çünkü benim bir suçum yoktu. Videoyu izledikten sonra bana döndü. "Gerçekten bilerek yapmış." dedi şaşkınlınkla.
"Neyse, tamam sen çıkabilirsin" dediğinde ikiletmeden odadan çıktım. Geç kalmıştım resmen. Sinirle üzerimi değiştirdim ve çıktım kafeden. Sağa dönüp Ardil'i görünce ona doğru ilerledim.
"Niye geç kaldın?" dedi merakla. "Hem sinirli misin sen?"
"Hayır" dedim hala kaşlarım çatılıyken.
"Senin şu çeteden gerizekalı Sıla geldi!" dedim sinirle. "Ee?"
"Siparişi verirken elime vurdu ve bardak düştü. Bir de benim suçummuş gibi bana bağırdı. Kovuluyordum neredeyse!"
"Bilerek yaptığına emin misin?" dedi kaşlarını çatarak.
"Evet. Kameralara baktık zaten, bilerek yaptığı görünüyor. Hasta mı bu kız ya?!"
"Tamam sakin ol, onunla ilgilenirim ben" dedi beni sakinleştirmeye çalışarak ama daha fazla sinirlendirdiğinin farkında mıydı?
"Ne ilgilenmesi ya? İlgilenmeyeceksin o salakla!"
"Tamam sen merak etme" dedi bana karşılık sakin bir sesle.
"Ne merak etme ya?! Muhatap bile olmayacaksın onunla duydun mu?!"
"Dila, sakin ol" dedi hafiften gülmeye başlayarak.
"Gebertirsin, biliyorum" dedi hala gülerken.
"İlgilenme onunla falan. Hem kovsana çeteden ya! İstemiyorum onu "
Dediğim şeye neredeyse kahkaha attı.
"Güzelim sakin ol. Öyle kovamam çeteden ama ben hallederim"
"Halletmeyeceksin! Onunla konuşmayacaksın!"
"Sen kıskandın mı?" dediğinde hiç beklemeden sinirle "Evet!" dedim. Sonra dediğim şeyi fark ederek "Hayır" dedim.
"Ne kıskanacağım ya?! Sadece sevmiyorum onu" dedim. Tabi ki kıskandım!
"Niye yalan söylüyorsun?" dedi gülerek.
"Tamam başımın belası! Kıskandım evet! Konuşmayacaksın onunla tamam mı?!" dedim pes ederek.
Kahkaha attığında anlamayarak ona baktım. Bir anda dudaklarıma sert bir öpücük kondurduğunda tüm sinirimin gittiğini hissettim. "Şu an o kadar tatlısın ki, seni yiyebilirim" dedi sessizce.
"Yesene" dedim kendimden geçmiş gibi. Biraz daha yaklaşsa da duraksadı. Sertçe dudaklarını dişledi.
"Şu an değil. Ama zamanı geldiğinde öyle bir tadına bakacağım ki, daha fazlasını isteyeceksin" dedi dişlerinin arasından. Söylediği şeyin kalbimi hızlandırması normal mi?
"O zamanı iple çekiyorum" dedim dudaklarına doğru fısıldayarak. Sonra bir adım geri çekildim yoksa nerede olduğumuzu umursamadan dudaklarına yapışacaktım.
"İyisin değil mi? Sıla'yı takma kafana"
"Takmıyorum o pisliği ne takacağım?"
"Halletme, aynı ortamda bile bulunma onunla!"
"Sen bu kadar kıskanç mıydın ya?" dedi gülerek. "Ne oldu beğenemedin mi?"
"Beğendim, çok beğendim" dedi hayranlıkla gözlerime bakarak. Sinirim yeniden yok olurken yavaşça gülümsedim. Uzanıp yanağına yumuşak bir öpücük bıraktım.
"Hadi gidelim" dediğimde başını sallayarak motora bindi. Arkasına binerek kollarımı karnına doladım ve yanağımı sırtına yasladım. Güzel kokusunu içime çektim ve gözlerimi kapatarak rüzgarı hissetmeye başladım.
Motordan inip eve ilerlerken gördüğüm kişiyle duraksadım. Oradaydı, yine karşımdaydı. Elindeki bıçağı bana doğru uzattı, ardından boğazını keser gibi yaptı. Beni öldürecekti. Ardil "Ne oldu?" dediğinde ona baktım. Gözlerim dolmuştu, dilim tutulmuştu. Bir şey diyemedim. Ne olduğunu anlamış gibi önüme geçerek ellerini omuzlarıma koydu. "Orada değil Dila"
"Or-orada. Be-beni öldürecek" derken gözümden bir damla yaş aktı. "Öyle bir şeye izin vermem."
"Öldürecek, beni öldürecek" dedim Ardil'i duymayarak. Ellerinden kurtularak geri geri gitmeye başladım ama o da benimle birlikte adımlar attı.
"O orada, öldürecek" dediğimde ağlamaya başlamıştım. Motora çarptığımda yere çöktüm. Ardil önümde durup bana bir şeyler söylemeye başladı ama duyamıyordum. "Hayır hayır, öldürecek beni!" dedim. Ellerimi saçlarıma götürdüm. Deli gibi başımı iki yana sallayarak "Hayır" diyordum. Sadece bu, hayır. Ardil'i duymuyordum. Bir anda gözlerim kapanmaya başladı. Bayılmadan önce birinin kollarına düştüm. Ardil'in kollarına.
Gözlerimi açtığımda odamda olduğumu fark ettim. "Nasılsın?"
Duyduğum sesle sağa döndüm. Ardil hemen yanımda oturmuş bana bakıyordu. "İyiyim" dedim sessizce. Kalkmaya çalıştığımda bana yardımcı oldu ve sırtımı yatağın başlığına yasladım. Bana bakıyordu, ben ise karşımdaki duvara.
"Dila" dediğinde ona döndüm yavaşça. O sırada çenesindeki tırnak izini fark ettim. Ben mi yapmıştım bunu? Elimi kaldırıp yüzüne uzattım. İşaret parmağımı yavaşça yaranın üzerinde gezdirirken bana bakıyordu. "Özür dilerim" dedim sessizce. "Dileme" dedi elimi tutarak.
"Var, başka bir doktora gideceğiz. Bu ilaçlar işe yaramıyor belli ki. Bir saate çıkarız" dediğinde itiraz edecektim ki işaret parmağını dudaklarıma bastırarak susturdu beni. "İtiraz istemiyorum, hastaneye gideceğiz"
Başımı salladığımda ayağa kalktı. "Bir şeyler hazırlayım, yedikten sonra çıkalım" diyip odadan çıktı. Yeniden önümdeki duvara döndüm ve boş boş düz duvarı izlemeye başladım.
Kapının önüne gelince Ardil'e döndüm. "Girmesek mi?"
"Gireceğiz. Belki başka ilaçlar verir, belki başka sorunlar vardır. Sakin ol, ben yanındayım" dediğinde elini tuttum. Derin bir nefes alarak kapıyı tıklattım ve içeri girdim.
"Merhaba, Dila Hanım değil mi?" dediğinde "Evet" diyerek başımı salladım. "Şöyle buyrun lütfen" dedi önündeki koltukları göstererek. Ardil ile karşılıklı oturduğumuzda doktora döndüm. Diğer doktora anlattığım şeyi kısaca ona da anlattım.
"Sonra bana bir ilaç verdi ama işe yaramıyor, üstelik krizlerim arttı"
"Hangi ilaç?" dediğinde ilacın isminin yazdığı kağıdı ona uzattım.
"Emin misiniz bu ilaç olduğuna?"
"Evet, neden?" dedim Ardil'e kısa bir bakış atarak. "Epilepsi ilacınızı kullanıyor musunuz?"
"Bakın bunu size neden verdiler bilmiyorum ama bu ilaç, nasıl desem" dediğinde kaşlarımı çatarak Ardil'e döndüm. O da aynı şekilde bana baktı.
"Bakın bu ilaç, sizin krizlerinizi çoğaltıyor. Üstelik epilepsi ilacının etki etmesini engelliyor. Yani epilepsinizin artmasını ve krizlerinizin çoğalmasını sağlıyor"
Dediği şeyle korkarak Ardil'e döndüm.
"Eminim, size bunu neden verdiler bilmiyorum ama bunu kullanmayın. Eğer daha fazla kullanırsanız şizofren olabilirsiniz"
Söylediği şeylerle sertçe yutkundum. O doktor niye bana öyle bir şey verdi?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |