22. Bölüm

22. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Benim değilsen, kimsenin değilsin!

Dikkat et!

 

Okuduğum şeyle sertçe yutkundum. Gözlerim dolmuştu. Bu ne demekti? Buraya mı gelmişti? Allah kahretsin! Ardil!

 

Koşarak odasına gittim ve hiç kapıyı çalmadan içeri daldım. Ayaktaydı, üstünde sadece pantolonu vardı. Onu iyi görmemle daha fazla gözyaşlarımı tutamadım. "Ne oldu?" dedi bana yaklaşırken. Hemen boynuna atladım ve sımsıkı sarıldım ona. Üzeri çıplaktı ama bunu umursamamaya çalıştım. "Dila, iyi misin?" dedi saçlarımı okşarken. Geri çekildiğimde beni yavaşça yatağa oturttu. O da önümde dizlerinin üzerine çöktü. "Söyle bana ne oldu?" derken gözlerindeki endişeyi görmüştüm.

"Gece, o gelmiş" dediğimde kaşlarını çattı. "Kim?"

"O adam işte. Gece gelmiş, pencere açıktı. Bir de not bırakmış. Sana bir şey yaptı sandım" derken gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Sinirle çenesi gerildi. Yüzümü elleri arasına aldı ve gözyaşlarını sildi. "Odana nasıl girmiş?" dediğinde "Bilmiyorum " dedim sessizce. "Sen iyi misin? Bir şey yapmamış değil mi?" dediğinde başımı iki yana salladım ama emindim, kesinlikle dokunduğuna emindim. "Gece gelmiş, ya bana" derken sözümü kesti. "Şşt, böyle düşünme, böyle düşünme. Bir şey yapmadı, yapmadı yapmadı" derken buna kendini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. Ağlamam arttığında kollarını yeniden bana doladı. Başımı omzuna koydum ve ağlamaya devam ettim. Bir şey demiyordu, diyemiyordu. Ne diyebilirdi ki?

Biraz sonra yavaşça geri çekildim. "İyi misin?" dediğinde başımı salladım. "Not nerede?" dediğinde elimdeki kağıdı verdim. Okuyunca öfkeli bakışları bana döndü. "Siktiğimin" diyip sustu.

"Sana bir şey yapamaz korkma" dediğinde başımı iki yana salladım. "Ben sana bir şey yaptı sandım" dediğimde yarım yamalak güldü.

 

Saçlarımı okşamaya devam etti. "Benim için endişelenme, bana bir şey yapamaz tamam mı?" dediğinde cevap vermedim. Nasıl korkmazdım ki?

 

"Bugün gitmeyelim tamam mı?" dediğinde başımı salladım. Gidecek halim yoktu. "Gel bir elini yüzünü yıkayalım"

"Duşa girmek istiyorum. Bana dokunduysa temizlenmek istiyorum" dediğimde sertçe yutkundu. Onun için ne kadar zor bir şey olduğunu biliyordum. Başını yere eğdiğinde ellerimi yüzüne koydum ve geri kaldırdım.

"Senin bir suçun yok" dediğimde başını iki yana salladı.

"Engelleyebilirdim, evime girmiş ama ben bir bok yapamamışım" derken çok üzgündü. "Ardil hayır, kendini suçlama lütfen. Zaten bir şey yapmamış"

"Eğer sana bir şey olsaydı kendimi asla affetmezdim"

"Ama olmadı. Unutalım lütfen, duşa girelim" dediğimde biraz sessiz kaldı.

"Anlamadım?"

"Duşa girelim" dedim tekrar. "Girelim derken?"

"Ardil neyi anlamadın? Birlikte duşa girmek istiyorum" dediğimde birkaç saniye gözlerime baktı, ardından gülümsemeye başladı. "Benimle birlikte mi?" dedi heyecanla.

"Evet, hem" diyip biraz bekledim.

"Onun izlerini silmeni istiyorum. Onun değil senin dokunuşlarını taşımak istiyorum" diye fısıldadığımda sevinse mi üzülse mi bilemedi.

"Merak etme, o pisliğe dair her şeyi sileceğim hayatından. En sonunda onu da sileceğim" dedi kararlı bir şekilde.

 

Ayağa kalktığımda o da kalktı. "Tişörtünü versene" dediğimde gülümseyerek kenardaki tişörtünü bana verdi. O banyoya ilerlediğinde hızla üzerimdekilerden kurtuldum ve tişörtünü giydim. Yanına gittiğimde beni baştan aşağı süzdü. Ben de onu süzdüm aynı şekilde. Geldiğimde bakmamıştım vücuduna.

Gözleri gözlerime çıktığında elini uzattı. Elini tuttum ve beni hemen yanına çekti. Suyu açtığında üzerimizden akmaya başladı. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu.

 

Yüzünü yüzüme eğdiği için saçlarındaki su damlaları yüzüme damlıyordu. Gözlerimi gözlerinden çektim ve vücuduna indirdim. Elimi omzuna koydum. Ardından yavaşça göğüsüne, oradan karın kaslarına doğru indirdim. Kasılıyordu. Elim pantolonunun ucunda durunca gözlerimi kaldırdım. Koyulaşmış gözleriyle bana bakıyordu. Omuzlarından destek alarak ayak ucumda yükseldim, boylarımız neredeyse eşitlendi. Dudaklarına yaklaştım ve nefesimi üfledim. "Neyi bekliyorsun?" diye fısıldadım. Bir saniye bile beklemeden beni sertçe duvara yapıştırdı ve dudaklarımızı birleştirdi.

Hızlı ve sert öpmeye başladı. Ellerimi ensesine götürdüm ve onu daha da kendime çektim. Dudaklarının tadına doyamıyordum. Elleri bacaklarıma indiğinde irkildim. Dokunduğu yer yanmaya başladı. Bir bacağımı kaldırıp beline doladı. Bana iyice yaklaştı ve kendini dayadı. Bir bütün olmuştuk resmen. Eli beline dolanan bacağımda dolanırken diğeri boynumdaydı. Ben ise ellerimi yumuşak saçlarının içinde gezdiriyordum. Bir anda baldırımı sıktığında sertçe inledim ama inlemem dudaklarının arasında kayboldu. Şu an her şeyi unutmuştum. Ne üzülüyordum, ne korkuyordum. Düşünebildiğim tek şey oydu, bizdik.

 

Bacağımı sıkmaya devam etti. Her seferinde kendini bana itiyordu. Bir an keşke pantolonunu da mı çıkarsaydım diye düşünmedim değil.

Eli bacağımdan belime doğru çıktı. Tişörtüm sıyrılmıştı zaten. Diğer elini de belime koydu ve beni havaya kaldırdı. İki bacağımı da beline doladım, sırtımı tekrar duvara yapıştırdı. Dudaklarını dudaklarımdan ayırdı ve öperek boynuma kadar indi. Öptü, yaladı, em*di. Bir elim sırtında gezinirken diğeri saçlarından tutup yüzünü daha da kendime bastırıyordu. Elleri çıplak belimde geziniyordu. Kalçama dokunmamıştı, bu iyiydi. Başını boynumdan kaldırınca hiç beklemeden dudaklarımızı tekrar birleştirdim. Olmuyordu, tadına doyamıyordum. Durmamız gerekiyordu ama bırakamıyordum. Alt dudağını ısırarak çekiştirdim ve dudaklarımzı ayırdım.

 

Alnımı omzuna yasladım ve nefesimi düzene sokmayı bekledim. Başımı kaldırdığımda bana baktığını gördüm. Bir elini yüzüme getirip çenemi sıktı ve dudaklarım öne çıktı. Islak bir öpücük kondurdu.

"Olmuyor" diye fısıldadıktan sonra ıslak bir öpücük daha kondurdu.

"Doyamıyorum tadına"

Ardından bir öpücük daha. Elini itip dudaklarına sert bir öpücük kondurdum ve yüzümü geri çektim. Öylece gözlerine baktım, diyecek bir şey bulamadım. Bir anda gülümsediğinde ben de gülmeye başladım. Kollarımı boynuna doladım ve sımsıkı sarıldım ona. Kokusunu içime çektim. Boynuna bir öpücük kondurup geri çekildim.

 

"Yeterli mi?" dediğimde gülerek başını salladı. Ardından beni kucağından indirdi.

"Ben çıkıyorum giyin" dediğinde başımı salladım. O çıkınca hemen üzerimdekilerden kurtuldum. Sonra ne kadar aptal olduğumu fark ettim. Yanıma kıyafet almamıştım ki. Allah kahretsin! Havluyu vücuduma sarıp yavaşça kapıyı araladım. Aynada saçlarını düzeltiyordu. Beni görünce baştan aşağı süzdü. Dudağının kenarı çapkınca kıvrıldı. "Devam etmek istiyorsun sanırım" dediğinde kızardığıma emindim. "Kıyafetlerimi almamışım" dedim utanarak. Gülmeye başladı. Banyodan yavaşça çıktım ve kapıya ilerledim. Malesef onun yanından geçmem gerekiyordu. Hiç çekinmeden beni süzdüğü için "Ardil!" dedim uyararak. Tam yanına geldiğimde bana biraz yaklaştı. Ona sürtünerek geçmemi sağladı. Daha fazla beklemeden hemen odadan çıktım ve odama gittim. Allah'ım rezillik!

 

Saçlarımı tararken bir anda tarak tutan elimi biri tuttu. Korkuyla irkildiğimde aynadan Ardil olduğunu gördüm. Rahat bir nefes aldım. Tarağı elimden aldı ve yavaşça taramaya başladı. Ben de aynadan onu izliyordum. Yanyana çok güzeldik, yakışıyorduk.

Saçımı taradıktan sonra tarağı kenara bıraktı. Saçlarımı bir omzumda topladı. Ellerini karnıma dolayarak beni kendine çekti, sırtım göğsüne yaslandı. Ellerimi ellerinin üzerine koydum. Aynadan ona bakıyordum. Dudakları yavaşça boynuma ilerledi. Orada nefesini hissedince heyecanlandım. Ardından yavaşça dudaklarını boynuma bastırdı. Gözlerimi kapattım istemsizce. Ama bunu görmek istediğim için yeniden açtım. Dudakları birkaç öpücük bıraktıktan sonra dilini gezdirdi boynumda. Bunu görmem daha da heyecanlandırıyordu beni. O tatlı dilini boynumda gezdirdi. Ardından ıslak bir öpücük bıraktı. Karnımdaki elleri sıkılaştı ve beni daha da kendine çekti. Aynadan hala onu izliyordum. Boynumu em*eye başladığında gözlerimi kapatmamak için zor durdum. İnlemelerim duyulmaya başladı odada. Elleri karnımda gezintiye çıktı. Dudakları boynumu talan ediyordu ve ben onu izliyordum. Nefes nefese kalmıştım. Dudakları hiç durmadan boynumu emdi. Oradan hiç ayrılmasın istedim, gerekirse yara olsun kanatsın ama orada kalsın.

 

Elimi başına götürdüm ve boynuma daha da bastırdım. Yüzümü yana eğerek ona daha çok yer açtım. Kendimden geçiyordum, kalbim çıkmak üzereydi, dizlerim titremeye başladı. "Ardil" diye fısıldadım ama durmadı. Durması için değildi zaten, daha fazlasını istediğimi anlatmaya çalıştım. Zor da olsa kendime geldim. "Ardil dur, lütfen" diye fısıldadım zorla. Dudaklarını yavaşça boynumdan kaldırdı ve aynadan gözgöze geldik. Boynum morarmıştı ama umrumda değildi. "Kendime hakim olamayacağım" diye fısıldadım. Şakağıma bir öpücük kondurdu, ardından çenesini omzuma yasladı. Sakalları yanağıma batmaya başladı. Yüzümü ona doğru çevirdim. Yanağına bir öpücük kondurdum ve geri çekildim. Ayrılmamız gerekiyordu yoksa duramayacaktık. "Ben kahvaltı hazırlayım" deyip hızla odadan çıktım. Arkamdan güldüğünü duysam da dönmedim.

 

Kahvaltıdan sonra odama geçmiştim. Projemi yapmaya başlamıştım. Kaç saat oldu bilmiyorum, kendimi tamamen projeye odaklamıştım. Kapı açıldığında Ardil'in geldiğini gördüm. Bana yaklaştı ve arkamdan kolunu bana doladı. "Ne yapıyorsun?" dedi projeme bakarken. "Kafamı dağıtmak için iyi bir yöntem buldum"

"Dinlen istersen biraz. Mert ve Cansu geliyor" dediğinde başımı salladım. Ona doğru döndüm ve gözlerine bakmaya başladım. "Ne oldu?" dedi.

"Bir şey olmadı" dediğimde gülümsedi. "Hadi aşağı inelim" diyerek elini uzattı. Ellerimizi birleştirip ayağa kalktığımda kolunu omzuma attı. Birlikte aşağı indik. Daha oturamadan kapı çaldı. Mert ve Cansu gelmişti.

 

Birkaç saattir konuşuyorduk. Onlara olanları anlatmıştık. Ardil ve Mert daha iyi önlemler alacağını söyledi. Cansu burada kalabileceklerini söylese de gerek yoktu buna. Sonunda konu kapandığında başka bir konuyu açmaya karar verdim.

 

"Aslında bir şey daha konuşmak istiyorum" dediğimde üçünün de bakışları beni buldu.

"Samet hocanın artık hakettiğini alması gerekiyor" dediğimde meraklandılar. "Okuldan atılmasını istiyorum"

"Aklında bir şey mi var?" dedi Ardil merakla. "Ben yine odasına gideceğim" dediğimde Ardil devamını beklemeden "Hayır" diyerek sözümü kesti.

"Beni bir dinler misin?" dedim sakin bir ifadeyle. "O ş*refsizin yanına bir daha gitmeyeceksin"

"Notlarım ile tehdit ediyor beni, bölümü tamamlayamayabilirim"

"Hallederiz bir şekilde, gitmeyeceksin" dedi kararlı bir şekilde. "Ardil beni bir dinler misin? Lütfen" dediğimde sesli bir nefes verdi. Ellerini saçlarından geçirerek öne eğildi ve dirseklerini dizlerine yasladı. "Söyle" dedi daha sakin bir şekilde. "Odasına kamera yerleştireceğiz" dediğimde Ardil kaşlarını çattı. Mert ve Cansu sanırım bunu kafalarında değerlendiriyordu.

"Ne?" dedi Ardil.

"Siz ayarlarsınız diye düşündüm. Çe- bir yerlerden falan bulursunuz belki. Odasına gireceğim ve kamera yerleştireceğim. Sonra onun yanına gideceğim ve teklifini kabul ettiğimi söyleyeceğim. Sonrasında tabi ki yapacak bir şeyler. Biraz bekleyip siz odaya girersiniz" dediğimde Ardil sadece gözlerime bakıyordu. Ne düşündüğünü anlamamıştım. "Bence güzel fikir" dedi Cansu. "Evet siz konuşurken biz odaya gireriz" dedi Mert.

"Hayır konuşurken olmaz, sadece söyledikleri yetmez. O pisliği yapması lazım, temas lazım." dediğimde Ardil kaşlarını çattı. "Ne saçmalıyorsun sen?! Adamın sana dokunmasına izin mi vereceksin?!" dedi sinirle.

"İzin falan vermeyeceğim. Sadece işimize yarayana kadar devam edecek, ben size bağıracağım yeterli olduğu zaman."

"Hayır, öyle bir şey olmayacak" dedi Ardil. "Ne demek olmayacak? Onun gitmesini istiyorum, yaptıklarını ödemesini istiyorum. Yapacağım bunu" dedim kararlı bir şekilde.

"Ne demek yapacağım? Yapamazsın!"

"Yaparım!"

"Buna izin vereceğimi mi sandın?"

"Senden izin alacağımı mı sandın?!"

"Dila!" dedi dişlerinin arasından. O sırada Cansu araya girdi.

"Biz gidelim artık" diyerek ayağa kalktılar. Bende kalkacağım sırada "Siz devam edin, görüşürüz" diyip gittiler. Ardil sinirle bana bakıyordu.

 

"Seni böyle bir şeyin içine atmam!" dedi. "Bak benim için diyorsun farkındayım, ama bunu yapmamız gerektiğini sen de biliyorsun. Başka bir yol yok" dedim daha sakin bir şekilde.

"Vardır"

"Yok Ardil. Bu zamana kadar bulamadınız. Ben buldum işte, yapalım bunu. Hem sen olacaksın kapıda, geleceksin" dedim ısrarla.

"Ya bir terslik olursa? Ağzını kapatırsa, bağıramazsan? Biz gelemezsek? Her şey olabilir Dila " dedi. O da sakinleşmeye başlamıştı. Ona doğru döndüm ve ellerini tuttum.

"Bunu göze alıyorum tamam mı? Hem senin buna izin vermeyeceğini biliyorum. Bir terslik olsa bile sen halledersin" derken sesimde güven vardı. Ellerimi okşamaya başladı parmakları.

"Ya geç kalırsam? Ya bir şey yaparsa?" dedi kısık bir sesle.

"Yapamaz, tamam mı? Olmayacak böyle bir şey" dedim elimi yanağına götürürken. Sakallarını okşamaya başladım.

"Ya sana dokunursa?" diye fısıldadı bana yaklaşırken. "Dokunamaz, izin vermem" dedim sessizce.

"Sadece sana izin veririm" diye fısıldadım dudaklarına.

Hafifçe gülümsedi. Ardından bana biraz daha yaklaştı ve aramızdaki milimleri kapattı. Aldığım nefes dudaklarının içinde kayboldu. Yavaş ama derin bir şekilde öpmeye başladı beni. Ellerim saçları arasına karıştı. Eli belime kaydı ve beni biraz daha kendine çekti. Heyecan her yerimi sardı, kalbim hızlandı. Dayanamadım ve dizlerimin üzerinde doğruldum. Dudaklarımızı ayırmadan bacağımı açarak kucağına oturdum. Şaşırsa da gülümseyerek beni öpmeye devam etti. Dudaklarımızı hafifçe ayırdı ve "Dil?" diye fısıldadı. Dilimi sertçe dudaklarının üzerinde gezdirdiğimde sertçe yutkundu. Cevabını almıştı.

 

Sertçe öpmeye başladı. Dilini dudaklarımda gezdirdi, ardından ağzıma girdi. Saçlarını çekiştiriyordum. Elleri belimde sıkılaştı ve beni kendine çekti. Aramızda mesafe kalmadı. Resmen yapışmıştım ona. Bir eli pantolonun üzerinden bacaklarıma dokunmaya başladı. Diğeri tişörtümün içinden ç*plak tenime kaydı. Dokunuşuyla eridim bittim. Dudaklarımızı ayırdım ve boynuna yöneldim. O baldırımı sıkmaya başladı. Dudaklarımı boynuna dokundurdum. Ardından dilimi orada gezdirdim. Hafiften inlediğini duydum ve bu hoşuma gitti. Boynunu em*dim, yaladım. Adem elmasına ilerledim ve dilimi orada da gezdirdim. Tadını seviyordum. Tekrar dudaklarına yöneldim ve dilimi dudaklarında gezdirdim. Sertçe dudaklarımızı birleştirdi ve öpmeye başladı. Elleri hızlanmıştı, saçlarını çekiştiriyordum. Durmamız gerekiyordu, yoksa ileri gidecektik. Dudaklarını yavaşça ısırarak çekiştirdim ve dudaklarımızı ayırdım. Nefes nefese alnını alnıma yasladı. Gözlerimi açtığımda bana baktığını fark ettim. Gülümsedim.

 

"Tadına doyamıyorum" diye fısıldadı. "Ben de" dedim ve küçük bir öpücük daha kondurdum. Ardından yavaşça kucağından indim ve bir şey söylemeden banyoya ilerledim. Yüzümü yıkamam gerekiyordu, fazlasıyla sıcak olmuştu. Saçlarımı da düzelttikten sonra salona girdim.

 

"Ben yatıyorum" dediğimde başını salladı ve yanıma geldi. "Ben de yatıyım" dediğinde birlikte yukarı çıktık. Odalarımızın önüne gelince ona döndüm ve "İyi geceler" dedim gülümseyerek.

"İyi geceler" diyerek göz kırptı ve odasına girdi. Göz kırpmasaydın be! Zaten dayanamıyorum sana!

 

Neredeyse bir saattir yataktaydım. Olmuyordu, uyuyamıyorum. Gözlerimi kapattığım an onun gelmesinden korkuyordum. Derin bir nefes aldım ve yatakta doğruldum. Ne yapacaktım? İçimdeki ses Ardil'in yanına gitmemi söylüyordu ama diğer ses de saçmalama diyordu. Hangi sesi dinlesem acaba? Kesinlikle kalbimin sesini dinlemeliyim. Bu yüzden yastığımı aldım ve sessizce odadan çıktım. Karşı odaya gidip kapıyı açtım. Kafamı uzatıp içeri baktığımda Ardil yatakta yatıyordu. Odaya girip kapıyı kapattım ve ona yaklaştım ama uyumadığını fark ettim. Bir kolunu ensesine koymuş, diğeri karnının üzerinde tavanı izliyordu. Ona yaklaştığımda gözlerini bana çevirdi. Karanlık olmasına rağmen seçebilmiştim güzel gözlerini.

 

"Uyumamışsın" dedim sessizce.

"Sen de öyle"

"Niye uyumadın?" dedim merakla. "Yine gelirse diye" dediğinde sertçe yurkundum. "Sen?"

"Uyuyamadım, korktum" dedim sessizce. Gözleri elimde ki yastığa kaydı. Dudakları yavaşça kıvrıldı.

"Sen de çareyi benim kollarımda buldun" dedi sırıtarak.

Utanarak gözlerimi kaçırdım. "İstersen gidiyim" dediğimde yatakta kenara kaydı. Gülümseyerek yastığımı yatağa koydum. Ardından yavaşça oturdum. Başımı yastığa koyacağım sırada Ardil kolunu uzattı, başımı koluna koymuş oldum.

"Kolun uyuşursa?" dedim sessizce.

"Umrumda değil" diye fısıldayarak beni kendine çekti ve başımı göğsüne koydu. Bir eli saçlarımın arasına karıştı. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. O da yüzünü bana doğru eğdiği için fazla yakındık. "Sen de uyu. Gelmez, gelse de senin yanındayım bir şey olmaz" dediğimde saçlarımı okşuyordu.

"Sen uyu, ondan sonra uyurum" dedi. "Uyu ama" diyip ona biraz daha yaklaştım. Başımı iyice göğsüne yerleştirdim, kollarımı da karnına doladıktan sonra gözlerimi kapattım. Kokusunu içime çektim belli etmemeye çalışarak. Çok seviyordum kokusunu, onun gibi. Ne diyorsun Dila?! Sevmiyorsun onu kendine gel!

Daha fazla beynimdeki sesleri dinlemeden uyumaya çalıştım.

 

Sabah sert ama rahat bir şeyin üzerinde gözlerimi açtım. Yastığım ne ara böyle sertleşmişti? Birkaç saniye sonra tanıdık bir koku geldi burnuma. Bir dakika ya, Ardil'in kokusu değil mi bu? Kolumu oynattığımda üzerinde yattığım şey kasıldı. Lan! Şimdi hatırladım! Ardil'in yanında yatıyorum ben! Hızla başımı kaldırdığımda Ardil ile burunlarımız çarpıştı. Çünkü başını eğmiş bana bakıyordu, hem de sırıtarak.

 

"Sonunda hatırladın kollarımda olduğunu" dediğinde birkaç saniye bir şey yapamadım. Sonra hemen yatakta doğruldum ve oturur pozisyona geldim. Elimi saçlarımın içinden geçirerek düzelttim. Resmen sarmaş dolaştık. "Şey, ben, bir an, unuttum şeyi" derken gözlerimi kaçırıyordum. "Neyi, gece kollarıma geldiğini mi?" dediğinde kaşlarımı çatarak ona döndüm ama o, benim aksime sırıtarak bakıyordu bana. Gülünce sinirlerim yatışıyordu ama belli etmemeye çalıştım. "Kollarına geldiğimi mi?"

"Evet, çareyi kollarımda buldun ya" dediğinde gözlerimi devirdim. Resmen bilerek yapıyordu, utanmam için. Ama daha ne kadar utanabilirim bilmiyorum.

"Sanki keyfiye geldik" dediğimde "Ya niye geldin?" dedi pislik ama güzel sırıtmasına devam ederek. "Korktuğumdan geldim" derken sesim beklediğimden kısık çıkmıştı. Gülmesi, hafif bir tebessüme dönüşünce benim gibi yatakta doğruldu. Elini yanağıma koyarak okşamaya başladı. "Özür dilerim" dediğinde kaşlarımı çattım. "Saçmalama, senin bir suçun yo-"

"Hayır var. Ben seni ondan korumak için buraya getirdim ama koruyamadım. Özür dilerim" derken faza pişman bakıyordu bana ve onu böyle görmek istemiyordum. "Saçmalama, korudun, hem de çok iyi korudun. Ben o evde kalsaydım sence şu an bu halde mi olurdum? Bu şekilde olabilir miydim?" derken sesim titremişti. "Yine de özür-" derken sözünü kestim. "Bir daha özür dilersen tokat atacağım" dediğimde hafiften güldü. "At, senin tokadına da razıyım ben" demesiyle gülümsedim. "Kapatalım konuyu lütfen" dediğimde yine sırıtmaya başladı.

"Kabul edersen kapatırız" dediğinde anlamadım. "Neyi?"

"Dün çareyi kollarımda bulduğunu" derken çok güzel sırıtıyordu.

"Ardil!" derken ağzının üzerine bir tane geçirdim. Beklediğimden sert vurmuştum ama bundan etkilendiğini pek sanmıyorum. Elini vurduğum yere koyarak dişlerini sıktı. "Acıttın ya" dediğinde kaşlarımı çattım. "O kadar sert vurmadım" dediğimde hala ağzını tutuyordu. "Nasıl sert vurmadın, yamuldu ağzım. Ben bu ağızla seni öpüyorum" dediğinde bir an duraksadım. Sertçe yutkunurken gözlerimi kaçırdım. "Yamulttun ağzımı, şimdi doğru düzgün öpemeyeceğim seni mutlu musun?" dediğinde gerçekten ciddi mi değil mi çözememiştim. "Ben o kadar sert vurmadım ya" derken sert mi oldu diye de düşünüyordum. "Bir dakika, soruma cevap vermedin. Mutlu musun seni doğru düzgün öpemeyeceğim diye?" dediğinde sorusunu umursamadım. Elimi uzatıp, ağzının üzerindeki elini tuttuğumda bir anda kendimi yatakta, Ardil'i de üzerimde buldum. Elim elinin üzerinde kalmıştı.

 

"Soruma cevap ver" derken fazlasıyla ciddiydi. "Konumuz şu an bu mu Ardil?" diyerek elini ittim ve dudaklarına baktım. "Hayır konumuz bu. Umrumda değil de diyebilirsin ama bir cevap ver" Bunu niye bu kadar ciddiye aldı anlamadım. Elimi uzatıp dudaklarının üzerine koyup şiş falan mı diye bakarken sorusuna cevap verdim.

 

"Hayır tabi ki, canını yaktığım için niye mutlu olayım?"

"Onun için değil. Seni doğru düzgün öpemeyeceğim dedim , bu umrunda mı değil mi?" derken harbiden ciddiydi.

"Umrumda falan değil" dediğimde bakışlarında bir kırıklık gördüm.

"Beni düzgün öpüp öpmemen umrumda değil. Öp de, düzgün olsa da olur olmasa da olur"

Söylediklerimle içten bir şekilde gülümsemeye başladı. "Yeter ki öp diyorsun yani?" dediğinde gözlerimi devirdim. Elim hala dudaklarının üzerindeydi ve sıcak nefesi parmaklarıma geliyordu. "Acıyor mu gerçekten?" dedim pişmanlık dolu bir sesle. "Hayır" diyerek parmaklarıma bir öpücük kondurdu. Gülümsemeye başladım. "Bir dakika, yalan mı söyledin yani?"

"Hayır, şey, acıyor biraz" dediğinde parmaklarımı dudaklarında gezdirdim. Ne kadar da öpülesi duruyor şu an. Bana biraz daha yaklaştı. "Ama öpersen geçer" dedi sırıtarak. Gülerek gözlerimi devirdim. Ardından elimi dudaklarından çektim. "Madem önemli bir şey değil ,kalkalım" dedim.

"Hayır ya önemli bir şey. Vallahi hayat memat meselesi. Sen öpmezsen dudaklarım bir daha çalışmayacak gibi hissediyorum. Öp de tedavi et bence" dediğinde küçük bir kahkaha attım.

Gülerek bana bakıyordu. "Ama karşımda bu kadar güzel gülüp de öpmemen hiç adil değil" dedi sessizce.

"Ama senin dudakların acıyor ya, öpersem daha çok acır. Başka zaman artık" dediğimde ısrarla baktı. "Hayır hayır acımaz, öpersen geçer. Vallahi bak" dediğinde gülerek dudaklarımı dişledim. Bakışları bir an dudaklarıma kaydı. "Yavrum bilerek mi yapıyorsun, hem öpmüyorsun, hem süründürüyorsun" dediğinde gülümseyerek baktım ona. Yavrum lafı çok hoşuma gidiyordu.

"Hadi bi öp de tedavi et artık" diyerek dudaklarını büzüştürdüğünde öpmemek için zor durdum. Şu an aşırı tatlı görünüyordu. "Daha yeni kalktım, dişlerimi bile fırçalamadım" dedim.

"Ya kızım sarımsak da yemiş olsan, ağzın bok gibi de koksa başım gözüm üstüne. Gel hele bir öp" dediğinde güldüm.

Öpmem için bu kadar ısrar etmesi hoşuma gitmişti. Elimi yanağına koyarak yüzünü yüzüme eğdim. Burunlarımız birbirine değince duraksadım. "Neyse şimdi dudakların acır" derken bilerek yapmıştım. "Dila, yavrum bilerek mi süründürüyorsun. Ha güzelim, ha yavrum, ha ca-" derken dudaklarına yapışarak sözünü kestim. Başta afallasa da gülerek öpüşüme karşılık verdi. Küçük bir kaç öpücükten sonra dudaklarımızı ayırdım. "Yeterli mi?" dediğimde dudaklarını büzüştürdü. "Yani aslında tam geçmedi ama" dediğinde hemen dudaklarımızı tekrar birleştirdim ve bu sefer dillerimizle öp*şmeye başladık. Birkaç dakika sonra tekrar ayırdım. "Yeterli mi? " derken nefes nefeseydim. "Yani biraz daha-" derken dilimi sertçe çenesinden burnuna kadar dudaklarının üzerinde gezdirdim. "Şimdi yeterli mi?" dediğimde dudaklarını yaladı. Dudaklarını dişleyerek gülmeye başladı.

"Neyse, sonra bir daha acırsa sana haber veririm" dediğinde güldüm. "Senden iyi doktor olur ha" dediğinde "Her hastayı böyle tedavi mi ediyim yani?" dedim. Muhtemelen söylerken bunu düşünmemişti çünkü yüzü gerildi.

"Yok yok, sen sadece bana doktor ol. Bir an düşündüm de seni öyle, Allah kahretsin niye bunu düşündüm ki?" dediğinde güldüm.

"Merak etme doktor olmaya niyetim yok. Ama istersen sana özel doktorluk yapabilirim" dediğimde gözleri arzuyla baktı. "Ama ben böyle ağır tedavilere ihtiyaç duyabilirim" derken neyi kastettiğini anlamıştım. "O kadarı yok maalesef" dedim. "Ha başka doktorlar bul diyorsun yani" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "Sen hele bir başka doktora git" dedim tehditkar bir ifadeyle. "Ne yapıyım ölüyüm mü?" dediğinde sinirlenmiştim. "Gerekirse öl" dedikten sonra ne dediğimi fark ettim. "Yok yok ölme. Tamam ben tedavi ederim seni" dediğimde çapkınca sırıttı. "Her ihtiyacımı giderecek misiniz yani doktor hanım?" dedi dudaklarıma doğru fısıldayarak. Bu haldeyken nasıl hayır diyebilirim ki?

"Hastalarımın sağlığı benim için çok önemlidir. Gerekli her şeyi yapacağımdan emin olabilirsiniz" dedim fısıldayarak.

Bir yandan da ensesindeki saçları okşuyordum. Gözleri arzuyla koyulaştı. "Boş vaatler verme bence" derken yutkunmuştu. "Nereden biliyorsun boş olduğunu?" derken amacım onu kışkırtmaktı. Bir anda kadınlığımda hissettiğim sertlikle gözlerim kocaman oldu. Çapkın bir şekilde sırıttı. "Sen böyle konuşursan ben yoldan çıkarım" dediğinde sertçe yutkundum. Resmen sertliğini hissediyordum şu an.

"Be-ben gidiyim, yoksa yanlış şeyler olacak" dediğimde sırıtmaya devam etti. Üstümden çekilip yanıma uzandığında yatakta doğruldum ve ona döndüm. "Sen git, ben birazdan gelirim. Malum" diyerek gözleriyle orayı işaret ettiğinde istemsizce bakışlarım oraya kaydı ve o şortundaki tepe fazlasıyla görünüyordu. Aklıma saçma düşünceler gelince yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Ardil bu halime gülse de ona bakmadım. "Ben kahvaltıyı hazırlayım" diyerek hızla odadan çıktım. Allah'ım Yarabbim o neydi öyle? Bir de sadece şorttan görmüştüm. Ya gerçeğini- Kes sesini Dila! İyice azdın sen ha!

 

Kahvaltıdan sonra odama çıkıp projemin kalanını tamamlamıştım. Tam da istediğim gibi olmuştu ama saatlerdir uğraşıyordum. Gözlerim ağrımaya başlamıştı artık. Aşağı Ardil'in yanına indiğimde telefonuna bakıyordu. Beni görünce telefonunu bırakıp bana döndü. O sırada çaprazına oturdum. "Ne oldu?" dedi beni dikkatle incelerken. "Projemi yaptım da, her yerim tutulmuş" derken elimle omuzumu ovmaya çalışıyordum. Gülümseyerek yanıma geldi ve "Arkanı dön" dedi. "Ne?"

"Arkandı dön, masaj yapıyım" dediğinde gülümseyerek ona koltukta arkamı döndüm. Üzerimde tişört vardı ama omuzları biraz açıktı. Elleri omuzuma dokununca tenime değmişti. Yavaş bir şekilde masaj yapmaya başladı. Omuzumdan boynuma, oradan sırtıma kadar indi. Fazlasıyla rahatlamıştım.

 

"Sen bu işi biliyorsun. Güya ben senin doktorun olacaktım" dediğimde elleri boynuma dokundu. "Sen bana doktorluk yap, ben sana. İhtiyaçlarını karşılamaktan büyük zevk duyarım" derken fısıldamıştı ve nefesi ensemi yakmıştı. Çünkü fazlasıyla yakındı boynuma.

"Her şeyimi mi?" derken sesim kısık çıkmıştı. "Aklına gelebilecek her şeyi" dedikten sonra nefesi boynumu yaktı.

Ellerini karnıma doladı ve beni kendine çekti. Sırtım göğüsüne değdiğinde başımı omuzuna yasladım. Ellerimi ellerinin üzerine koydum. Dudaklarını saçlarımın arasında hissediyordum. "Ben burada biraz uyusam olur mu? Çok yorgunum" derken gözlerim kapanmak üzereydi. "Uyu tabi yavrum" dediğinde hafifçe tebessüm ettim. Ardından gözlerim kendiliğinden kapandı.

 

Gözlerimi açtığımda hala aynı pozisyondaydık. Kıpırdanarak başımı kaldırdım ve Ardil ile gözgöze geldik. Bana bakıyordu. "Ne kadar uyudum?" dedim. "İki saate yakın oldu" dediğinde başımı salladım. "Kalkayım mı? Ağrıdı mı bir yerin?" diye sordum ama kalkmaya da pek niyetim yok. "Biraz daha yatsan?" dediğinde gülümsedim. Elleri saçlarımla oynuyordu. Başımı ona kaldırdığım için yüzlerimiz fazla yakındı.

"Bizimkilerle konuştum, kamerayı halledecekler. Yarın alırız" derken sesi fazlasıyla isteksizdi. "Dila, bak başka bir şey buluruz" derken eli saçlarımda geziniyordu. "Ardil başka çözüm yok bunu sen de biliyorsun."

"Eğer bir şey olursa" dediğinde başımı göğüsünden kaldırdım. Ona biraz daha yaklaştığım sırada hafifçe inledi. "Ne oldu?" dedim endişeyle. "Güzelim tam, yerine baskı uyguladın" dediğinde anlamamıştım. Konumuma baktım ve bacaklarının arasında oturuyordum. Ona biraz daha yaklaştığımı hesap edersek... Hass... Geçen de aynısını yapmıştım.

 

"Özür dilerim" dedim utançla dudaklarımı dişlerken. "Acıdı mı canın?" Rezilsin Dila rezil!

"Acımadı sadece" diyip biraz bekledi. "Beni t*hrik ediyorsun" diyerek devam ettiğinde bir süre salak gibi gözlerine bakakaldım. Ardından hemen gözlerimi kaçırdım.

"Pardon ben" derken sözümü kesti. "Özür dilemen için söylemedim. Ama bir dahakine yanlışlıkla değil de isteyerek ve daha fazlasıyla baskı uygularsan sevinirim" derken sesi boğuk çıkmıştı. Neyi kastettiğini anladığım için sertçe yutkundum. "Tamam" dedim utanarak ama sonra ne dediğimi fark edine ona döndüm.

Şaşırmış halde bana bakıyordu. "Hayır yani, ben, ağzımdan kaçtı, valla bak, sen bir an öyle diyince-" derken sözüm, dudaklarının dudaklarıma kapanmasıyla yarıda kaldı. Yumuşak bir öpücük kondurup geri çekildi. "Özür dilerim ,ama çok tatlı konuşuyordun dayanamadım" dediğinde gülümsedim. "Bu arada tamam dedin, bunu sana unutturmam" dediğinde gülüşüm yarıda kesildi. "Valla bir an yanlışlıkla oldu" derken sırıtarak bana bakıyordu. Utangaç bakışlarıma dayanamayıp küçük bir kahkaha attığında gülümsyerek onu izledim. Ne de güzel gülüyordu.

 

"Dila valla çok tatlısın, yiyecem bak şimdi" dediğinde güldüm. Elleri belime gitti ve beni bacaklarının arasından çıkardı ve bacaklarını koltuğa uzatarak beni dizlerine yan bir şekilde oturttu. Sırtım koltuğa yaslanmıştı. "Böyle daha iyi" dediğimde hala gülümseyerek bana bakıyordu. Derin bir nefes aldım ve konuyu değiştirdim. "Konumuza geri dönelim" dediğimde sesli bir nefes verdi. Elimi yanağına koyarak yüzünü kendime çevirdim. "Bak gerçekten bir şey olmayacak. Hem sen kapıda bekleyeceksin beni ne olabilir?"

"Ya bir terslik olursa? Gelemezsem ve o ş*refsiz sana dokunursa?" dediğinde gözlerini sıkıca yumdu. Ardından elini, yanağında ki elimin üzerine koydu. "Dila, eğer öyle bir şey olursa kendimi asla affetmem"

"Ardil öyle bir şey olmayacak. Ama olur da bir sorun çıkarsa, bu senin suçun değil. Oraya gitmeyi ben seçiyorum. Her ne olursa olsun kendini değil, beni suçla" İstemeyerek bakıyordu yüzüme.

 

"Tamam, düzgün bir plan yaparız zaten. Sonra yeterince konuşuruz" dediğinde ben de konuyu kapattım. "Kahve yapayım mı?" dediğimde başını salladı. "Ben yapıyım istersen, yorgunsun sen" dediğinde gülümsedim. "Ben hallederim" dedim. Bacaklarında ilerlemek için elimi ona bastırdığımda sertçe inledi. "Yine ne yaptım?" dedim korkuyla. "Elin" derken sesi boğuk çıkmıştı. Elime baktığımda tam sertliğinin üzerinde olduğunu fark ettim. Oraya mı bastırdım? Hızla elimi çektim.

 

"Ardil ben çok, çok özür dilerim gerçekten. İstemeyerek oldu, ben" derken sustum ve utançla avuçlarımı yüzüme kapattım. Ne oluyor sana Dila?!

Ellerini ellerimin üzerine koyup indirdi ve sırıtarak bana baktı. "Acıdı mı?" dedim sessizce. "Evet ama zevk veren bir acıydı" dediğinde sertçe yutkundum. "Özür dilerim" diye fısıldadım. "Dileme" dedi sessizce. "Ama bir dahakine senin de zevk alacağın şekilde olursa sevinirim" dediğinde dudaklarımı dişledim. Bakışları saniyelik dudaklarıma kaydı. "Bugün beni gerçekten zorluyorsun. Dayanamayıp seni" deyip sustu. Ardından derin bir nefes aldı. "Ben kahve yapayım en iyisi" dediğimde güldü. Nasıl ineceğime dair düşünürken elleri belimden sıkıca tuttu ve hiç zorlanmadan kucağından indirdi beni. Hiç yüzüne bakmadan mutfağa ilerledim. Yoksa utançtan yığılıp kalacaktım.

 

Kahvaltıdan sonra Ardil projesini bitireceğini, sonra da çetenin yanına gideceğini söylemişti. Ben de onunla birlikte gideceğimi söylemek için hazır bir halde salonda onu bekliyordum.

 

Öğlen olmuştu ama o hala yoktu. Salona girince hemen ayaklandım. Beni görünce bir kaşı havaya kalktı. "Nereye?" dediğinde sırıtarak "Çetenin yanına gidiyoruz ya" dedim. Şirin olmaya çalışıyordum ama muhtemelen cadı gibi görünüyordum. Halime gülerek yaklaştı ve karşımda durdu. "Bak sen, bundan benim haberim var mı?" dedi hala sırıtırken. "Artık var" dediğimde kaşları havaya kalktı. "Ardil lütfen, sıkılırım evde. Hem o pislik" derken son anda diyeceğim şeyi fark ettim ve sustum ama Ardil çoktan anlamıştı. Zeki çocuk tabi.

 

"Sen hala korkuyor musun ondan?" dediğinde hemen itiraz ettim. "Hayır ya bir an ağzımdan kaçtı" dediğimde inanmadığını belli ederek bakıyordu bana. "Tamam belki biraz. Senin gittiğini öğrenirse gelme ihtimali çok yüksek. Ama tek sebebim o değil. Gerçekten seninle gelmek istiyorum" Derin bir nefes aldı. "Tamam" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Seni zaten götürecektim, yanımdan ayırmaya niyetim yok" dediğinde hafifçe omzuna vurdum. "Niye yalvartıyorsun o zaman beni? Baştan söylesene" dedim kaşlarımı çatarak. "Çok tatlıydın, bozmak istemedim" dediğinde hemen yumuşadım. "Neyse tamam" dediğimde gülerek baktı. Ardından kapıya ilerleyince ben de arkasından ilerledim.

 

Motordan inince dağılan saçlarımı düzelttim. Kask taksam saçlarım fazla bozulmazdı ama öyle olunca da motorun tadı olmuyordu. Birlikte kapıya ilerlediğimizde yavaşça kapıyı açtı ve geçmemi bekledi. Derin bir nefes alıp içeri ilerlediğimde o da arkamdan girdi. İçeridekiler bize döndü. "Hoş geldin abi" diyerek Ardil'e selam verdi Ahmet. Sonra bana dönerek "Sen de hoşgeldin yenge" dedi. "Hoşbu- ne?" dedim. Son anda algılamıştım. Yenge mi dedi o bana?

 

Ardil'e döndüğümde itiraz etsem mi etmesem mi ifadesiyle bakıyordu. Boğazımı temizleyerek Ahmet'e döndüm. "Dila" dediğimde "Pardon yen- şey Dila" dediğinde diğerlerine döndüm. Merve burada değildi. Sıla ve Baran ise geçen ki geldiğimdeki ifadelerle bakıyorlardı bana. Baran beğeniyle, Sıla nefretle. "Hoşgeldin Dila" diyerek göz kırptığında Baran, sadece başımla selam verdim. Ardil bir anda elini belime koyarak beni kendine çekince gülümsemeden edemedim. Sıla'ya döndüğümde onun bana baktığı gibi bakmaya başladım. "Niye geldin?" dediğinde "Sana ne?" dedim sakin bir şekilde. Sıla ağzını açtı ama tekrar kapattı. Ardil Sıla ile aramızda ki çekişmeyi anlamış olacak ki Ahmet'e döndü. "Arda nerede?"

"Mert abi ile birlikte yukarıdalar abi" dediğinde Ardil başını sallayarak onayladı ve beni belimden yönlendirdi. Birlikte yukarı çıktık. Sıla'nın bakışlarını üzerimizde hissetsem de umursamadım.

 

Toplantı odasına girdiğimizde Ahmet de arkamızdan girdi. "Hoşgeldiniz" diyen Mert'e başımla selam verdim. Bilgisayar başında oturan Arda'nın yanına ayakta duruyordu. "Hoşgeldin abi" diyerek Ardil'e döndü arada. Ardından bana bakarak "Merhaba Dila" dedi sıcak gülümsemesiyle. Arda bana biraz daha samimi davranıyordu ama tamamen arkadaşlık olduğu belliydi. "Merhaba" dedim gülümseyerek. O sırada Ardil kaşlarını çatarak bana dönünce gülümsemem dondu kaldı. 'Ne var?' der gibi başımı salladığımda 'Ya sabır!' der gibi önüne döndü.

"Hallettin mi?" dedi Arda' ya yaklaşarak. "Kamera hazır abi. İçinde ki ses özelliğini vesaire kontrol ediyorum. Bir on beş yirmi dakikaya hazır" dediğinde Ardil başını sallayarak onayladı. Bana dönerek başıyla işaret yaptı ve odadan çıktı. Ben de arkasından ilerledim. En köşedeki, kendi odasına girince ben de arkasından girdim. Yatağın yanında dikilirken o, yandaki raftan bir anahtar aldı ve bana uzattı.

 

"Ne bu?" dedim merakla. "Evin anahtarı. Geçen sana yaptırmıştım ama burada unutmuşum" dediğinde hayretle gülümsedim. Elinden anahtarı alırken "Ciddi misin? Gerek yoktu" dedim ama sevinmiştim. "Orası senin de evin oldu" dediğinde anahtarı cebime attım ve gülümseyerek ona baktım. Bakışları dudaklarıma kaydığında arkasını döndü ve kapıyı kapatıp kilitledi. Ardından tekrar bana yaklaştı ve ellerini belime koyarak beni kendine çekti. Ellerim istemsizce omuzlarına tutunmuştu. "Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. Yüzünü bana biraz daha yaklaştırdı. "Bir kerecik öpeyim mi, ne olur?" dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. "Ne?"

"Bir kere öpeyim, valla çok canım istiyor" derken resmen bir çocuk gibiydi.

Dayanamayıp gülümsedim bu haline. "Sen çok mu öpmek istiyorsun beni?" dedim hafif nazlı bir şekilde. Aradaki mesafe azalmıştı. İç çekerek "Çok" dediğinde o öpmese de ben öpecek duruma gelmiştim. "Öp o zaman" diye fısıldadığımda hiç beklemeden birleştirdi dudaklarımızı.

Ellerim saçları arasına karıştı, daha çok çektim onu kendime. Gerçekten de hasret kalmış gibi öpüyordu beni. Araya dilini de sokunca ben iyice koptum. Heyecan her yanımı sardı. Beni geri yürüterek yatağın dibine getirdi ve omuzlarımdan hafifçe ittirdi. Sırtım yatağa değince hiç beklemeden üzerime uzandı. Beni biraz yukarı kaydırarak başımı yastığa getirdi. Hiç beklemeden dudaklarımızı tekrar birleştirdi. Nefes nefese kalınca dudaklarımızı ayırdım ama o hiç durmadan boynuma yöneldi. Önce küçük küçük öptü. Sonra dilini orada hissedince derinden inledim. O sırada kapının tıklatılmasıyla doğruldu.

"Anasını avradını s*ktiğim" diyerek bana döndüğünde gülüyordum. Sanki oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi bakınca kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. Yataktan kalkınca ben de kalktım ve hemen aynaya yöneldim. Boynum kızarmamıştı, bu iyi. Saçlarımı düzeltip Ardil'e dönünce kapıyı açtı ve Mert ile karşılaştı. "Ne var lan?" dediğinde güldüm. "Kamera hazırmış da" derken bakışları Ardil ve ben arasında dönüyordu. "Ne yapayım hazırsa, bekleyemedin mi a*ına koyuyum?" dedi Ardil sinirle. "Tamam ya bir şey demedim" diyerek geri geri kaçtı Mert. Gözden kaybolunca Ardil isteksiz bir şekilde bana döndü. "Gidelim hadi" dediğimde ofladı. Ardından birlikte odadan çıktık.

 

Yine toplantı odasına girdik. İkimiz de Arda'nın yanına yaklaştık. "Kamera bu abi" diyerek küçücük yuvarlak bir şey uzattı Ardil'e. Ben de merakla elindekine bakıyordum. "Kim yerleştirecek kamerayı?" dediğinde "Ben" diyerek öne çıktım. Kamerayı alıp bana dönünce ben de ona yaklaştım. "Bak şu bölgeyi, sizin olduğunuz yeri görecek şekilde yerleştirmen lazım" derken kameranın üzerindeki kırmızı yeri gösterdi. "Hem sesinizi kaydedecek, hem sizi çekecek. Biz burada takip edemeyeceğiz ama o çektiği her şeyi kaydedecek. Sonrasında izleyebiliriz" dediğinde başımı sallayarak kamerayı elinden aldım. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. "Rica ederim, ne yapacaktınız bu kamerayla?" dediğinde bir anlığına Ardil'e döndüm ama çok bakmadım. "Önemsiz bir şey" diyerek geçiştirdiğimde o da zorlamadı. "Tamam, dikkat et" diyince tam teşekkür edecektim ki "Tamam koçum, işin bitti çık istersen" diyerek araya girdi Ardil. Arda başını sallayarak odadan çıktığında ben gülerek Ardil'e döndüm. O ise çatık kaşlarla bakıyordu bana.

 

"Abi, bir plan yaptınız mı?" dedi Ahmet. Sanırım biliyordu olayı. Ama ne kadarını?

"Tamam, şöyle yapıyoruz" diyerek sandalyeye oturdu Ardil. Ben de hemen yanına oturdum. Ahmet ve Mert karşımızda oturuyorlardı. Sanırım sadece dördümüzün haberi olacaktı. Tabi bir de Cansu'nun.

"Yarın o ş*refsizin ilk dersi boş, yani geç gelecek. Biz sabah erken gideceğiz, dersler başlamadan sen onu odaya yerleştireceksin" diyerek bana döndü Ardil. "Tamam ama nereye?" dedim.

"Bilmiyorum, odaya birkaç kere girdin. Uygun bir yer var mı?" dediğinde bir süre düşündüm.

"Pencerenin altında, en köşede bir çiçek var. Yaprakları fazlasıyla büyük, belli olmaz kamera. Hem tüm odayı görür oradan" dediğimde Ardil Ahmet'e döndü. Sanırım Ahmet bu işlerden daha iyi anlıyordu. "Olur ama pencere muhtemelen açık olacak. En ufak bir rüzgarda yapraklar hareket edebilir ya da kamera düşebilir" dedi Ahmet.

"Düşün Dila, odayı gözden geçir" dediğinde Ardil, biraz daha düşündüm. "Odanın en köşesinde bir dolap var. Biraz yüksek ama sandalyeyi çekip koyabilirim. Hem kamera yüksekte olur, dikkat çekmez. Hem de her şeyi görür." dediğimde Ahmet "Olur" diyerek başını salladı. "Tamam, kamerayı yerleştirdik. Sonra ne olacak? Dila ne zaman o odaya gidecek? Hangi bahaneyle girecek?" dedi Mert. Ardil burun kemerini sıkarak düşünmeye başladığında ben konuştum. "Açık değil mi?" dediğimde üçü de bana döndü. "Teklifini kabul ettiğimi söyleyeceğim" dediğimde Ardil kaşlarını çattı. Diğerleri de anlamayarak baktı bana. "Ne teklifi?" dedi Ardil. Ben bunu anlatmamıştım! Salaksın Dila!

 

"Şey ya, bilmiyorum, bir an" diyerek kıvırıyordum ki Ardil "Ne teklifi Dila?!" dedi sesini biraz yükselterek. "Ya o, bir şey demişti de bana" dedim sessizce.

Ardil gözlerini benden ayırmadan "Siz çıkın, ben planı sonra size anlatırım" dediğinde Ahmet ve Mert odadan çıktı. Dudaklarımı dişleyerek başımı yere eğdim. "Ne teklifi?" derken sinirlenmeye başladığı belli oluyordu. "Ya önemli bir şey değil" dediğimde ayağa kalktı. Sandalyemi kendine çevirerek önüme geldi ve ellerini iki yanımdan masaya uzattı. Sıkışıp kalmıştım. Üzerime eğilerek "Ne teklifi?" dedi dişlerini sıkarak. "Ardil gerçekten önemli bir şey değil" dediğimde "Dila!" diyerek bağırdı ve sertçe masaya vurdu. Bunu beklemediğim için korkuyla yerimde sıçradım. Korkuttuğunu anlamış olmalı ki bakışları yumuşadı. Gözlerini birkaç saniye kaçırdı benden. Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

"Odasına son gittiğimde bir kız çıkmıştı ya" dediğimde başını salladı. "O kızla şey yapmışlar" dediğimde anlamıştı ama şaşırmadı da. Sanırım fark etmişti. "Beni notlarımla tehdit ederken" deyip biraz bekledim. "Bir şey teklif etti." dediğimde hızla bana döndü. "Ardil bak" diyerek ayağa kalktım ama ileri gidemedim. Hemen dibindeydim. "Ne?" dedi sinirle. "Bak" derken "Ne dedi Dila?!" dedi bağırarak. Yine yerimde sıçradığımda birkaç adım geri gitti ve ellerini saçlarına daldırdı.

"Ne teklifi?" dedi öfkeyle ama daha sessiz şekilde. "Eğer onunla yapmazsam derslerimden geçirmezmiş, mezun olamazsın dedi" dedim bir nefeste. "Ve sen bunu bana söylemedin mi?!" dedi sesini yükselterek. Bana doğru bir kaç adım atarken geri gitmeye çalıştım ama sandalye vardı arkamda. Hemen önümde durdu. "Sana bunu söyledi ve sen bana söylemedin mi?!" dediğinde yerimde sıçradım. "Ardil ben" derken gözlerim dolmuştu. "Allah'ım kafayı yiyeceğim!" diyerek yine elini saçlarına daldırdı. "O ş*refsiz sana bunu söylüyor, sen de benden saklıyor musun Dila?!" derken yine elini masaya vurdu. Bu sefer korkumdan yanlışlıkla arkamdaki sandalyeye düştüm, iyi ki sandalye vardı yoksa yere düşerdim.

 

Gözlerim dolmuştu ve ağlamamaya çalışıyordum çünkü ağlarsam Ardil kendini suçlardı. Eliyle yüzünü ovarak sesli bir nefes verdi. Oturduğum yerden ona bakıyordum. Ellerini yüzünden çekip önümde diz çöktü. Ellerimi elleri arasına alıp derin bir öpücük bıraktı elime. "Özür dilerim" diye fısıldadığında gözlerimi kaçırdım çünkü eğer ona bakarsam ağlamaktan korktum. Ellerimi ellerinden çekip gözlerimi ovuşturdum. Ağlamayacağımdan emin olduktan sonra tekrar ona döndüm. Ellerimi ellerinin üzerine koyunca hemen elleri arasına aldı. Bir eli elimdeyken diğerini yanağıma götürdü ve okşamaya başladı. "Özür dilerim" diye fısıldadı tekrar.

"Çok sinirlendim, bunu benden sakladığın için çok sinirlendim. Amacım seni korkutmak değildi" derken sesindeki pişmanlık kendini belli ediyordu.

"Biliyorum, ben özür dilerim. Söylemem gerekiyordu ama söylediğim zaman sakin kalmayacağını biliyordum. Bu yüzden sakladım" dediğimde derin bir nefes aldı. "Kendime hakim olamıyorum, bu yüzden benden bir şeyler saklamak zorunda kalıyorsun. Senin bir suçun yok, kendimi düzelteceğim" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Saçmalama, sende bir sorun yok. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi, asıl sen bu tepkiyi vermeseydin sende bir sorun olduğunu düşünürdüm. Kendini düzeltmene falan gerek yok. Ben seni böyle" derken dilime gelen şeyi yuttum. Ne diyeceğimi anlamış olacak ki bir kaşını havaya kaldırarak baktı bana. Aslında ben de şaşırdım çünkü neredeyse ben seni böyle seviyorum diyecektim ama neden böyle bir şey diyeceğim hakkında bir fikrim yoktu.

Gözlerimi kaçırarak "Sen böyle iyisin yani, düzeltmen gereken bir şey yok" dediğimde dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Yine de özür dilerim" dediğinde gülümsedim. "Ama bunu unutmadım, o ş*refsizi yakalayınca bir güzel döveceğim" dediğinde sesli bir nefes verdim. Ayağa kalktığımda o da kalktı. Kollarından tutarak onu, benim oturduğum sandalyeye oturttum. Karşısında durunca eğildim ve sandalyenin yanındaki kolları indirdim. Anlamayarak beni izliyordu, ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Kolları indirdikten sonra ona doğru yaklaştım ve bacaklarımı iki yana açarak kucağına oturdum.

"Ne yapıyorsun?" dedi gülerek. Oturduğum yerde biraz daha öne giderek ona yaklaştım. Kollarımı boynuna sardığımda yüzlerimiz yakınlaştı. "Seni sakinleştirmeye çalışıyorum" dedikten sonra burnumu burnuna sürttüm. "İşe yarıyor mu?" diye fısıldadım. Elleri belime gitti ve beni kendine daha da çekti. "Fazlasıyla" diye fısıldayıp burnunu yanağıma sürttü. Kokumu içine çekti. Yüzünü kendime çevirdim ve dudaklarına yaklaştım. Tam birleşeceği sırada duraksadım. "Madem işe yaradı, yeter" diyerek geri çekilmeye başladım. Onu kışkırtmak hoşuma gidiyordu.

Kucağından kalkacağım sırada belimden tutarak beni sertçe kucağına çekti ve tam erkekliğin olduğu kısma sertçe oturdum. "Yalnız bunu yapman beni daha da sinirlendirir" dediğinde dudaklarımı dişledim. "Öyle mi?" diye fısıldayarak yüzlerimizi yaklaştırdım. Elimle ensesinde ki saçları okşamaya başladım. "Bana sinirlenirsen ne olur peki?" diye fısıldadım burnumu burnuna sürterek. "Seni tek bir öpücükle bırakmam" derken eli belimden baldırıma kaymıştı. Pantolon olmasına rağmen dokunduğu yeri yakmayı beceriyordu.

"Ne yaparsın mesela?" diye fısıldarken elimi omzundan karın kaslarına, pantolonuna kadar indirdim. Keşke tişörtü olmasaydı. Eli baldırımdan kalçama çıktı. "Seni altıma yatırırım" dedi erkeksi bir sesle. Kalçamı sıkmasıyla sertçe inledim. Elim hala pantolonunun ucunda bekliyordu. Elimi tutarak yavaşça biraz daha aşağı kaydırdı ve erkekliğinin olduğu kısımda durdu. "Şu an bana dokunmanı istiyorum" diye fısıldadığında sertçe yutkundum. Sorun şu ki, ben de aynı şeyi istiyordum.

"Keşke evde olsaydık" dediğinde elim hala oradaydı. "Niye, yapacaklarını burada yapamaz mısın?" dedim kışkırtıcı bir tonla. "Kapı kilitli değil" dediğinde "Ben kilitlerim" dedim ama bırakmadı. "Bırak kalsın" derken tekrar bir eliyle kalçamı sıktı. İnleyerek kendimi ona ittim. Arada pantolonlar olmasa ne olurdu diye düşünmeden edemedim. Elimi, o kısıma hafifçe sürterken "Pantolonumu çıkarsam mı?" dedi sessizce. "Kalpten gitmemi istiyorsan çıkar" dediğimde güldü. Derin bir nefes aldım. "Sakinleştin mi?" dediğimde hafifçe gülümsedi. "Bu işi iyi beceriyorsun" dediğinde ben de güldüm. Elimi pantolonundan çekerek boynuna doladım, başımı da boynuna gömdüm.

"Bunu sana daha önce söyledim mi bilmiyorum ama" diyip kokusunu içime çektim. "Çok güzel kokuyorsun".

 

Söylediğim şeyle gülümsedi. Bir anda kapının açılmasıyla ikimizde oraya döndük. Mert gelmişti. Hızla ayağa kalkmaya çalıştığımda ayağım takıldı ve düşecek gibi oldum, Ardil beni tutmak için öne eğildi ama sandalye sabit durmadı ve ikimiz de yere düştük. Ben kafamı sertçe yere çarparken Ardil üzerime düşmüştü ama ağırlığını üzerime vermeden kollarını yere dayamayı başarmıştı.

 

"Ben kavga ettiğinizi duydum da, birbirinizi öldürmediğinizden emin olmak için gelmiştim. Gidiyim en iyisi" diyerek kapıyı kapattı Mert. Elimi, acıyan başıma götürdüğümde inledim. Çok sert çarpmıştım ve acıdan gözlerim dolmuştu. Ardil elini kafama koydu, "İyi misin?" dediğinde başımı salladım. Üzerimden kalkıp yere oturunca beni de kaldırdı. Eliyle vurduğum yeri ovalarken bana bakıyordu. Hafifçe güldüm ama gözlerim hala doluydu. "Çok mu acıdı?" dediğinde gülümsemeye devam ettim. "Gel buraya gel" diyerek başımı göğüsüne çekti. Sarılırken başımı ovmaya da devam ediyordu. "Kıyamam sana" dediğinde gülümsemeden edemedim. Acıyan yere bir öpücük kondurunca geri çekildim. "İyi misin?" dediğinde başımı salladım. "O Mert'i s*keceğim" dediğinde güldüm. "Boşver, bilerek yapmadı ya"

"Kapıyı çalmayı bile akıl edemiyor, kapısız köyden mi gelmiş?" dediğinde güldüm. Ayağa kalktığımda o da kalktı. "İyisin değil mi?" dedi başıma bakarken. "İyiyim, hadi gidelim" dediğimde kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti. Bu şekilde odadan çıktık ve aşağı indik. "Abi, biz dövüşüyorsunuz sanmıştık" dedi Ahmet gülerek.

"Onlar dövüşmekten s*vişmeye geçmişler" dediğinde gözlerim kocaman olarak Mert'e döndüm. "Yok, geldiğin için yapamadık" dediğinde Ardil'e döndüm. Utançtan ölmek üzereydim şimdi.

"Yenge sen bakma bize, biz Ardil abimin böyle şeylerine alışkın olmadığımız için şaka yapıyoruz" dedi Ahmet. Bir şey demeden gözlerimi kaçırdığımda Sıla ile göz göze geldim. Yine aynı şekilde bakıyordu. Samimi olmayan bir şekilde gülümseyip önüme döndüm.

"Valla pamuk etmişsin abimi" dediğinde Arda'ya döndüm. "Tamam utandırmayın yengeni- Dila'yı" dediğinde Ardil'e döndüm. Gülerek söylemişti ama ben bir kelimeye takıldım. Yengenizi mi diyecekti? Hafifçe gülümsediğimde o da gülümsedi. "Ohoo, bunlar doymamış " dediğinde Arda, hemen kafamı çevirdim. Bu halime güldüler. "Çıkalım mı?" dediğimde Ardil başıyla onayladı. "Kamerayı aldın mı?" dediğinde başımı salladım. "Biz çıkıyoruz" diyerek başıyla selam verdi diğerlerine.

"Görüşürüz abi" dedi Arda.

"Görüşürüz abi, dikkat et yenge" dediğinde Ahmet'e döndüm. "Pardon Dila" dediğinde gülümsedim.

"Görüşürüz Ardil " dediğinde Sıla'ya döndüm. Ardil cevap vermeden sadece başını salladığında Sıla'ya döndüm.

"Görüşürüz Sıla'cığım" dedim yapmacık bir gülümsemeyle. "Bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum Dila'cığım" dedi aynı şekilde. "Emin ol bundan sonra daha fazla görüşeceğiz, malum " diyerek Ardil'i işaret ettim. Yapmacık gülümsemesi solup öfkeyle bakınca bu sefer samimi bir şekilde gülümsedim. Ardından Ardil ile dışarı ilerledik. Motorun yanında durunca bana döndü.

 

"Bu Sıla ile niye atışıyorsunuz?" dedi Ardil. "Sanki bilmiyorsun. Kız sana yürüyor " dediğimde güldü. "Peki sen niye sinirleniyorsun?" dediğinde ağzımı açtım ama geri kapattım. Bilerek yapıyordu pislik. "Sanane Ardil, sana mı soracağım kiminle atışacağımı? Allah Allah. Geç oldu zaten" diyerek konuyu değiştirdiğimde gülerek motora ilerledi. O binince ben de arkasına oturdum. Beline sıkıca sarılınca motor hareket etti.

 

Sabah erkenden gelmiştik. Derslerin başlamasına yarım saat falan vardı. Odaya ben girecektim çünkü olur da o gelirse mantıklı tek kişi bendim. Dördümüz Samet hocanın kapısına gelince onlara döndüm. "Dikkat et" dediğinde Cansu'ya gülümsedim. "Biz buradayız, biri girecek olursa haber veririz" dediğinde Mert'e başımı salladım. Ardil bir iki adım atarak önümde durdu. "Kamerayı görülebilecek şekilde yerleştir. Sandalyeyi aldığın şekilde koy, toz falan olursa temizle" dediğinde başımı sallayarak odaya girdim. Hızla dolaba doğru ilerledim. Gerçekten de boyum yetmiyordu. Hemen sandalyeyi çekip üzerine çıktım. Dolabın üzerine dikkat çekmeyecek şekilde yerleştirdikten sonra düğmesine basıp çalıştırdım. Hemen sandalyeden inip ayak izini sildim, ardından aldığım şekilde yerine koyup odadan çıktım. "Hallettim" dediğimde Ardil gülümseyerek göz kırptı. "Hadi gidelim dikkat çekmeden" dedi Mert. Hep birlikte kantine ilerledik.

 

Bugün doğru düzgün ders dinleyememiştim. Çünkü çıkışta olacakları düşünüyordum. Ya bir terslik çıkarsa? Ardil'e belli etmedim ama fazlasıyla korkuyorum. Yine de o ş*refsizin buradan gitmesi için her şeyi yaparım.

 

"Kızım ne oldu ya? Sabahtan beri suratın beş karış" dediğinde Cansu'ya döndüm. Dördüncü dersten çıkmış kantine ilerliyorduk. Çıkışa son bir ders. "Bir şey olmadı" dedim ama tabi ki inanmamıştı. "Tabi canım kesin. Bak ne olduysa söyle" dediğinde derin bir nefes aldım. "Çıkışta olacakları düşünüyorum" dediğimde durdu ve bana döndü. "Bak bu tehlikeli ve açıkçası yapmanı istemiyorum ama seni ikna edemeyeceğimi bildiğim için boşa zaman harcamayacağım. Ama rahat ol, bir sorun çıkmayacak. Biz kapıda olacağız. Hem sence Ardil sana bir şey olmasına izin verir mi?" Sonda söyledikleri ile gülümsedim.

"Neyse, konuyu kapatalım. Senin moralini yerine getirecek bir şey biliyorum" dediğinde merakla baktım ona. "Neymiş?"

"Tabi ki dedikodu" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim. Klasik Cansu işte. "Bak şimdi ne olmuş biliyor musun? Bizim şu Gizem var ya..." diyerek koluma girdi ve kantine ilerlemeye devam ettik.

 

Zaman geldi çattı. Şimdi dördümüz Samet hocanın odasının karşısında dikiliyorduk. Bizim derslerimiz bitmişti ama onun dersleri hala vardı. Bir süre daha burada yani. "Dikkatli ol tamam mı?" diyerek sarıldı Cansu. Başımı sallayarak geri çekildiğimde Mert geldi ve sarıldı. "Dikkat et, korkma. Abin burada" dediğinde güldüm. O da bir adım geri çıkınca Ardil yaklaştı ve hemen önümde durdu. Sanki askere gidiyormuş gibi hissettim ya.

 

"Dikkat et, ben buradayım. Eğer korkarsan yapmak zorunda değilsin, erken de çıkabilirsin odadan. Bir şey olursa bağır tamam mı? Eğer beş dakika içinde çıkmazsan içeri gireceğim"

"Beş az, on olsun bari" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Yedi" dediğinde başımı salladım. Bir süre sessizce gözlerime baktı. Elini uzatıp saçlarıma dokunduğunda birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. "Eğer sana bir şey olursa" dediğinde "Olmayacak, olmayacak sen varsın" diyerek sözünü kestim. Bakmaya devam edince "Sarıl da gidiyim bari" dedim. Söylediğimle gülerek hafifçe eğildi. Ben de parmak uçalrımda yükselerek boynuna sarıldım. Kokusunu içime çektim. Korkumu belli etmemeye çalışıyordum. Geri çekilince saçlarımı üstümü başımı düzelttim ve geri adım attım. Üçü de bana bakıyordu.

La valla askere gidiyorum gibi hissettim! Neyse. Derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklatarak içeri girdim. Kapıyı kapatırken son kez Ardil ile göz göze geldim.

 

 

Bölüm : 31.05.2025 15:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...