23. Bölüm

23. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

"Gel bakalım Dila" dediğinde ona doğru yaklaştım ve masanın önünde durdum. "Bir sorun mu var?" dediğinde derin bir nefes aldım. Sesimin titrememesine dikkat ederek konuşmaya başladım. "Teklifinizi düşündüm" dediğimde sandalyesinden kalktı. "Haklısınız, böyle bir şey için notlarımı tehlikeye atamam." dediğimde aptal aptal sırıtarak masanın arkasından çıktı ve tam karşıma geçti. Geriye adım atmamak için zor durdum. "Demek altıma girmek istiyorsun" dediğinde ağzımı açtım ama geri kapattım. Suyuna gitmen lazım Dila!

 

"Ne diyorsunuz?" dediğimde elini saçlarıma götürdü. Dokunma saçlarıma dokunma!

"Benim niyetim belli" dedi sırıtarak. "Daha önce yaptın mı?" dediğinde sessizce "Hayır" dedim. "Güzel" dedi sırıtması büyürken. "İlkin olacağım ve bunun tadını benimle yaşayacaksın" dediğinde kusmamak için zor durdum. "Çığlıkların bana daha da zevk verecek Dila" diyerek daha da yaklaşınca dayanamayıp bir adım geriledim. "Çekinme çekinme" dediğinde ellerim yumruk oldu. "Burada istediğin kadar bağırabilirsin. Ses yalıtımı var, kimse seni duyamaz" dediğinde şok olmuş gözlerle ona baktım. "Ne?" dedim korkuyla. Ne yani, diğerlerine haber veremeyecek miyim?

 

"Odamı özel yaptırdım, ses yalıtımı var etrafında. İstediğin kadar yaparız yani" derken yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Şey ben" derken kolumdan tuttu ve kibar bir şekilde kitaplığın yanına sürükledi. Ben merakla ona bakarken kitaplığı itti ve bir oda çıktı karşımıza. Hassiktir! Diğer odadayken sesimi duyurmam için bir şansım vardı ama burada mümkün değil.

Korkuyla ona döndüğümde umursamadan beni odanın içine sürükledi ve itti. Neyse ki düşmedim. İçeride sadece çift kişilik yatak vardı, bir de dolap. Dolabın kapağı açıktı ve içinde garip şeyler vardı. Hayır bunlar, s*ks oyuncağı mı? Allah'ım bana yardım et. Şimdi boku yedin Dila.

 

Kapıyı kapatmadan üzerime gelmeye başlayınca geriledim ve yatağa çarptım. Gömleğinin düğmelerini açmaya başlayınca korkuyla yutkundum. "Ben, ben istemiyorum" dedim ama "Bana geldin geri dönüşün yok. İstediğin kadar bağır, seni kimse kurtaramaz" dedi. Allah kahretsin! Keşke Ardil'i dinleseydim.

 

"Ben gidiyorum" diyerek yanından geçmeye çalıştım ama beni itince yatağa düştüm. Yatakta gerilemeye başlayınca bacaklarımdan tuttu ve yastığa koydu başımı. "Bırak beni istemiyorum" dedim ama durmadı. Kemerini çıkarınca duraksadı. "Pantolonumu sen çıkarırsın" diyerek yatağa bir dizini koyduğunda doğrulmaya çalıştım ama sertçe itti beni. "Bırak dedim istemiyorum" derken sesim titremişti. Gözlerim dolmuştu, korkuyordum. Elini cebine attığında kalın bir ip çıkardı. Korkuyla ona baktım. Sağ bileğimi zorla çekip yatağın başlığına bağlamaya çalıştığında kolumu çekmeye çalıştım ama izin vermedi. "Rahat dur" dediğinde gözyaşlarım akmaya başlamıştı. Allah'ım umarım kriz geçirmem.

 

"Bırak beni bırak" diyerek tepinmeye başladım, tekme atmaya çalıştım ama işe yaramadı. Sağ bileğimi başlığa bağlayınca tamamen üzerime geldi. "Hayır istemiyorum hayır. İmdat! Hayır dedim hayır. Ardil! Hayır hayır" derken deli gibi ağlıyordum. Tepiniyordum ama yok olmuyor. Bu bağırışlarım hoşuna gittiği için sırıtıyordu.

Yüzünü yüzüme eğdiğinde yüzümü çevirdim ama sakallarını yanağıma sürtünce hıçkırmaya başladım. "Yapma yapma, çekil!"

Deli gibi bağırıyordum ama sanırım gerçekten kimse duymuyordu. Eli tişörtümün içine girip karnıma dokununca itmeye çalıştım ama işe yaramadı. "Dokunma! Dokunma lütfen dokunma! Ne istersen yaparım dokunma" derken deli gibi tepiniyordum. Neredeyse yatak kırılacaktı ama bu pislik çekilmiyordu. "Benim istediğim belli" diyerek diğer elini bacaklarıma indirince bağırmaya devam ettim. "Bırak! Bırak çek elini!"

"Şşt rahat dur" diyerek boynuma yöneldi ama sol elimle saçlarını çekiştirdim. Sanırım canını yaktım ki sert bir tokat attı, dudağım kanıyordu galiba. "Rahat dur dedim" diyerek tişörtümü sıyırmaya başladı ama çıkarmasına izin vermedim. Sütyenime kadar sıyırınca başını karnıma eğdi, pis dudaklarını karnımda hissettim.

"Hayır! Hayır çekil dokunma! Dokunma lütfen dokunma! Çekil! Bırak!" Dudakları karnımda gezmeye devam ediyordu. Eli pantolonumun düğmesine gidince sol elimle kafasına vurmaya çalıştım. Yine sert bir tokat attı ama durmadım. Sol elimle vurmaya çalıştım ,tekme atmaya çalıştım. Eli çıplak karnımdan belime gitti. Yavaşça yukarı çıktı ve sütyenimin kopçasında durdu. "Hayır, hayır olmaz hayır! Çek elini hayır! İmdat! Ardil! Hayır hayır! Ardil lütfen Ardil! Dokunma bırak!"

Sütyenimin kopçasının açıldığını hissettiğimde "Bırak! " diye bağırdım. Tişörtümü iyice sıyırmaya çalıştığı sırada kapı açılma sesini duydum. İkimiz de kapıya dönünce Ardil ve Mert'i gördüm. Mert arkasını dönüp "Gelme Cansu" dedi. Ardil'in gözleri bir saniye bana kaysa da hemen yaklaştı ve üstümdeki pisliği yakasından tutarak diğer odaya itti. Sanırım orada Mert onunla ilgilenecekti.

Ardil bana doğru yaklaşınca kalkmaya çalıştım ama beceremedim. Hemen cebinden bir çakı çıkarıp ipi kesti. Yatakta doğrulmama yardım etti. Oturunca kollarımı hemen boynuna doladım ve ağlamaya devam ettim. "Bir şey yok bir şey yok" diyerek tişörtümü örtmeye çalıştı ama geri çekildim. Önce sütyenimin kopçasını kapatmam gerekiyordu. Gözyaşlarım akmaya devam ederken elimi tişörtün içine soktum ve kapatmaya çalıştım ama ellerim titriyordu beceremedim. Ardil kollarımı tutup indirdi ve elini tişörtümün içine sokarak kopçayı buldu ve kapattı. Utançla gözlerimi kaçırdığımda başımı göğüsüne yasladı ve saçlarımı okşamaya başladı. Ne kadar öyle durduk bilmiyorum.

Biraz sakinleşince başımı kaldırdım. "Gidelim buradan" dediğimde ayağa kalktı. Elimi tutarak benim de kalkmama yardım etti. Kolunu omzuma atınca birlikte oradan çıktık. İçeride o pisliğin elleri ayakları ve ağzı bağlanmıştı. Başında da Mert duruyordu. Ama ona bakmadan gözlerimi kaçırdım. O da beni o halde görmüştü utanıyordum. Kapıdan çıkınca Cansu hemen bana sarıldı ama ben bir tepki vermeyince geri çekildi. Ardil ona bir kaş göz işareti yapınca Cansu başını salladı ve bana son kez bakarak içeri girdi. Sessizce koridorda ilerlemeye başladık. Etrafta kimse yoktu, sanırım herkes dersteydi. Bahçeden çıkınca Ardil beni bir taksiye ilerletti. Sorgulamadan bindim ve ona hiç dönmeden başımı cama yasladım.

 

Yaklaşık on dakika sonra taksi durunca indim ve eve yürümeye başladım. Ardil arkamdan geliyordu. Kapıya gelince geri çekilip açmasını bekledim. Bakışlarının bende olduğunu hissetsem de ona hiç bakmadım. İçeri girer girmez odama ilerledim. Kapıyı kapatıp yatağıma ilerledim ve bacaklarımı da kendime çekerek yattım.

 

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama yataktan çıkmadım. Sanırım uyuya kalmıştım, az önce gözlerimi açmama rağmen kıpırdamadım bile. Duvara dönük halde aynı pozisyonda yatmaya devam ediyordum. Düşünüyordum, diğerlerinin yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum, Ardil'in yüzüne nasıl bakacağımı düşünüyordum, videoyu izlediğinde neler hissedeceğini düşünüyordum, o pisliğin dokunuşlarını nasıl unutacağımı düşünüyordum. Düşüneceğim çok fazla şey var.

 

Bir anda yatağımın arka tarafında ağırlık hissedince irkildim ama hemen arkamda onun kokusunu alınca rahatladım. Kolunu belime sardı arkamdan. Diğer kolunu başımın altına sokmaya çalışınca kafamı biraz kaldırdım ve kolunun üzerine yattım. Beni biraz daha kendine çekince sırtım göğüsüne yaslandı. Ona hiç dönmedim ama. Bir süre sonra ağladığımı fark ettim. Ne kadar süredir ağladığıma dair bir fikrim yok. Belki de yattığımdan beri ağlıyorumdur bilmiyorum. Burnumu çektiğimde Ardil'in elini saçlarımda hissettim ve gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Saçlarımı yüzümden çekti ve saçlarımla oynamaya devam etti. Ama ben gözlerimi duvardan çekmedim. Ağlıyordum, ağlamaya devam ediyordum. Derin bir nefes alarak yerimde kıpırdandım. Gözlerine hiç bakmadan, bakışlarımı göğüsüne sabitleyerek ona döndüm ve iyice göğüsüne sokuldum. Onun kokusuna ihtiyacım vardı, onun varlığına ihtiyacım vardı. Kollarıyla beni iyice sarıp sarmalayınca ağlamam şiddetlendi ama sesim hiç çıkmıyordu. Sessizce gözyaşı döküyordum kollarında.

Geçen dediğinde kabul etmemiştim ama, evet, çareyi onun kollarında buluyordum.

 

Gözlerimi açtığımda Ardil'in kollarındaydım. Yine aynı pozisyondaydık. Ağlamam durmuştu ama kim bilir yüzüm ne haldeydi. Yüzüne bakmadan yatakta doğruldum ve ayağa kalktım. "Nereye?" dediğinde yüzüne bakmadan "Banyoya" dedim ve banyoya girip kapıyı kilitledim. Üzerimdekilerden kurtulup ılık suyun altına girince rahatladım biraz. Lifi alıp vücudumu köpüklerken o şerefsizin dokunduğu anlar aklıma geldi. İğrenç dudaklarını karnımda hissetmiştim. Belime, sırtıma dokunmuştu. Lifi sertçe dokunduğu yerlere sürmeye başladım. O kadar sert sürüyordum ki derim soyulacaktı neredeyse ama umursamadım. Hiç durmadan dakikalarca sürdüm aynı yerlere. Canımın yanmasını umursamadım. Tek istediğim onun izlerini bedenimden silmekti. Ağladığımı fark ettim ama ne ara ağladığıma dair bir fikrim yoktu. Onun yanındayken de ağlıyordum, yalvarmıştım ama dinlememişti. Bedenime dokundu, öptü. O iğrenç nefesini hala hissediyorum. Allah kahretsin!

 

Elimdek lifi sertçe yere fırlattım çünkü bir işe yaramıyordu. Elimle, tırnaklarımla ovalamaya başladım karnımı. Sertçe geçirdim tırnaklarımı. Ağlıyordum, kendi kendime söyleniyordum. Deliriyor muydum? Dakikalar sonra bile geçmedi, hala onun dokunuşlarını hissediyordum. Sinirle duvara yumruk attım. Hem de defalarca. Nefret ediyordum. Allah'ım ben bunu yaşayacak ne yapmıştım ne?!

 

Duşakabinden çıktığımda aynada kendimle gözgöze geldim. Ağlamam durmuştu ama içimdeki şey durmamıştı. Nefret ediyordum, bu durumda olduğum için kendimden de nefret ediyordum. Yumruğumu sertçe aynaya geçirdiğimde hafiften çatladı. Bir kere daha geçirdiğimde kırıldı. Son kez aynaya vurduğumda parçalandı ve parçaları yerlere döküldü. Canımın acısı umurumda değildi çünkü içim biraz olsun soğumuştu.

"Dila" diyen Ardil' in sesini duyduğumda kapıya döndüm. Kapının kulpunu indiriyordu ama kilitli olduğu için açılmıyordu. "Dila iyi misin? Ses ver güzelim hadi" dediğinde kenardaki havluyu aldım. "Dila kriz falan mı geçiriyorsun?" dediğinde havluyu bedenime sardım. Biraz kısaydı ama olsun. "Bak kapıyı kıracağım" dediğinde yavaşça kilidi çevirdim. Kapıyı açtığımda Ardil endişeyle bana bakıyordu. Saatler sonra ilk defa göz göze geldim onunla. Beni görünce rahat bir nefes aldı ama gözü aynaya ve yerdeki cam parçalarına kayınca kaşları çatıldı. Ardından elime baktı ve endişeyle "Elin kanıyor" dedi. Elime baktığımda kanadığını fark ettim.

"Dila" diyip derin bir nefes aldı. "Tamam bir şey yok. Dikkat et gel" diyerek elini uzatınca elini tuttum ve cam parçalarına basmadan dışarı çıktım. "İyi misin?" dediğinde sadece başımı salladım. "Üzerini giyin, ardından aşağı in. İn ama mutlaka" dediğinde itiraz etmedim. Dışarı çıkınca hemen üzerimi giyindim. Saçlarımı da taradıktan sonra aşağı indim. Ardil, pansuman malzemeleri ile salonda beni bekliyordu. Sessizce gidip yanına oturunca bana döndü. Bir süre yüzümü inceledi, nasıl olduğumu anlamaya çalıştı. Ama bir şey demeden elimi eline aldı ve pansuman yapmaya başladı. "Kriz mi geçirdin?" dediğinde "Hıhım" dedim sadece. O bunu yaparken ben de yanağımı koltuğun kenarına yasladım ve onu izlemeye başladım. Onun yüzüne bakamıyordum ama böyle devam etmeyecektim. Çünkü o, bunlar için kendini suçluyordu ve ben onun üzülmesini istemiyordum. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam edecektim. Ne kadar becerebilirsem artık.

 

Dikkatli bir şekilde canımı yakmadan yapıyordu. Bitirince elimi bırakacaktı ki bir anda kaşları çatıldı. "İntihar mı ettin?" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Ne?" Bunu yapmazdım, intihar etmezdim.

"Bu ne Dila?" diyerek bileğimi gösterdiğinde eğilip oraya baktım. Kesik izi vardı, bileğim boydan boya kesilmişti ama neyse ki derin değildi. "İntihar mı ettin?" dedi korkuyla bana bakarak. "Hayır, bu nereden geldi bilmiyorum, ben" derken duraksadım. Şimdi hatırladım. "Tabi ya" dedim kendi kendime. "Ne, nasıl oldu bu?" derken sesinde endişe vardı. "Bu" deyip derin bir nefes aldım. Gözlerine bakmadan konuşmaya devam ettim. "Orada oldu sanırım. Yatağa bağladığında kurtulmak için çekiştirmiştim" dediğimde yüz ifadesini bilmiyordum. "Özür dilerim ben, bir an şey sandım" dediğinde ona baktım. "Önemli değil boşver" dediğimde hüzünlü bir şekilde gözlerime baktı. Bakışları dudaklarıma kayınca pamuğu aldı ve oraya da sürmeye başladı. O tokat attığında patlamıştı dudağım. Onu da temizledikten sonra malzemeleri kenara bırakıp bana döndü ve sessizce bakmaya başladı.

 

Sessizliği "Özür dilerim" diyerek bozdu. "Saçmalama, bu senin suçun değil. Sana başta da söylemiştim, orada olan her şey benim suçum" dediğimde elini yanağıma koyarak okşadı. "Erken gelmeliydim" dediğinde başımı iki yana salladım. "Sana geç gelmeni söyleyen bendim. Kendini suçlamayı bırak Ardil. Yaşadığım her şey benim suçum" dediğimde başını yere eğdi. Ellerimi yanaklarına koyarak yüzünü kaldırdım. Hafif çıkan sakalları elime batıyordu.

"Kendini suçlama lütfen" dedim ısrarla. "Elimde değil, seni o halde görünce" deyip sustu. "Umurumda değil suçlama kendini. Hem ben korkmadım, biliyordum senin geleceğini" derken yüzümde acı bir gülümseme vardı. "Geldim, hep gelirim" dedi burukça gülümseyerek. "Biliyorum" diye fısıldadım sakallarını okşarken.

Bir anda telefonu çalınca telefonuna uzanmaya çalışırken eli hafifçe kanrıma çarptı ve hafiften inledim. Anlamayarak bana bakınca bir şey söylemedim. Telefonu açtığında hoparlöre alıp kenara koydu ve elini tişörtüme uzattı. "Getiriyim mi kamerayı?" dedi Mert'in sesi. "Getir, izledin mi sen?" dedi Ardil bir yandan da tişörtümü açmaya çalışırken. Ama ben izin vermiyordum çünkü karnımın ne durumda olduğundan habersizdim.

"İzledim ama" diyip bekledi biraz Mert. "Sen izleme istersen" dediğinde Ardil duraksadı. O kadar kötü mü diye aklından geçirdi muhtemelen. "Getir sen" diyerek telefonu kapattı. "Kaldır şu tişörtünü. Ne yapmış o ş*refsiz göreceğim" dedi dişlerini sıkarak. "O değil" dediğimde duraksadı. "Dediğim gibi banyoda kriz geçirdim ama önemli bir şey değil" dediğimde dinlemeden tişörtümü hafifçe sıyırdı ve her ne gördüyse gözleri kocaman oldu. "Bu-bunu sen mi yaptın?" dediğinde cevap vermedim. Başımı eğip baktığımda kızardığını, hatta bazı yerlerin tırnak izinden kanadığını fark ettim. Sesli bir nefes verip kremi aldı ve bana yaklaştı. "Süreyim mi?" derken sesi tedirgindi. Normalde izin verirdim ama şu an, emin olamadım. "Ben hallederim" diyerek elinden aldım ve hızlıca sürdüm kremi. Ardından tişörtü indirip ona döndüm, beni izliyordu. Ben de bir süre sessizce ona baktım.

Bakışlarım kucağına kaydı, geçen ki gibi oturmak istiyordum. Gözlerine baktığımda hafiften tebessüm eti. Sırtını koltuğun koluna yaslayarak ayaklarını uzattı. "Gel" dediğinde gülümseyerek ayağa kalktım ve yanına ilerledim. Belimden tutarak beni kucağına yan bir şekilde oturtunca sırtım kanepeye yaslandı. Ona döndüğümde yakın olduğumuzu fark ettim. "Konuşacak mıyız artık?" dediğinde sesli bir nefes verdim. "Konuşacak bir şey yok ki" dediğimde "Dila" dedi uyarır gibi. "Ne oldu orada?" dedi. "Zaten videoyu izleyince anlayacaksın, anlatmak istemiyorum" dediğimde başını salladı. "Ama ben videoyu izlemeni istemiyorum" dediğimde "İzleyeceğim" dedi net bir şekilde. "Ardil" diyerek itiraz edecektim ki "Dila, izleyeceğim" dedi. Daha fazla zorlamadım. "Peki iyi misin?" dediğinde derin bir nefes aldım. "Bilmem, sen yanımdasın ne kadar kötü olabilirim ki?" dediğimde gülümsedi ama gülümsemesinde burukluk vardı. "Sen, sen iyi misin?" dedim. "Sen yanımdasın, iyisin" dedi saçlarıma dokunurken. "Sen ne kadar iyiysen ben de o kadar iyiyim" dediğinde gülümsedim.

Ama Ardill, ben iyi değilim ki.

 

Az sonra kapı çalınca istemeye istemeye kucağından kalktım, o da kapıya gitti. Elinde kamera ile geri döndü. Kenardaki leptopu alıp sehpaya koydu ve videoyu açtı. Başlatmadan bana döndü. "Sen izleme istersen" dediğinde başımı iki yana salladım. "İzlerken yanında olmam lazım" dediğimde derin bir nefes aldı ve videoyu başlattı. Videoda sadece o vardı, biraz ileri sardırınca ben içeri girdim. Ardil pürdikkat videoyu izliyordu. Video biraz ilerledi. Ardından ayağa kalkıp karşıma geldi.

 

'Daha önce yaptın mı?'

'Hayır'

'İlkin olacağım ve bunun tadını benimle yaşayacaksın' dediğinde Ardil'in eli yumruk oldu. Elimi elinin üzerine koyunca bana döndü. Elimi eli arasına alıp videoya döndü.

'Burada istediğin kadar bağırabilirsin. Ses yalıtımı var, seni kimse duymaz' dediğinde Ardil bana döndü. "Ben de bilmiyordum, bu yüzden sesimi duymadınız" dediğimde oflayarak önüne döndü. Kitaplığın kapı olarak açıldığını görünce o da şaşırdı. Sonra beni itti iki kere, ardından yatağa düştüğüm kısım göründü ama sonrası kamerada yoktu. Sadece kolumun yatağa bağlanmış kısmı görünüyordu. Ardil derin bir nefes aldı.

 

'Hayır istemiyorum hayır. İmdat! Hayır dedim hayır. Ardil! Hayır hayır'

Bağırışlarım gelmeye başlamıştı. Ardil ellerini sıkarak öfkeyle ve endişeyle videoya odaklandı. Benim ise gözlerim dolmaya başlamıştı.

'Yapma yapma çekil!'

'Dokunma! Dokunma lütfen dokunma! Ne istersen yaparım dokunma!'

 

Resmen yalvarıyordum ona. O an bunun farkında bile değildim. Çırpınışlarım, bağlı elimden belli oluyordu. Ardil'in ifadesini bilmiyordum.

 

'Hayır! Hayır çekil dokunma! Dokunma lütfen dokunma! Çekil! Bırak!'

Ağlamayacağım ağlamayacağım. Sık kendini Dila.

 

'Hayır! Hayır olmaz hayır! Çek elini hayır! İmdat! Ardil! Hayır hayır! Ardil lütfen Ardil!'

 

Resmen Ardil gelsin diye yalvarıyordum. Sonunda gelmişti ama, kurtarmıştı beni.

İçeri o girince videoyu kapattı, gerisini biliyordu zaten. Bir süre aynı şekilde kıpırdamadan durunca "Ardil" dedim sessizce. Elini saçlarından geçirip ayağa kalktı ve ileri geri gitmeye başladı. "Ardil" dediğimde sertçe kenardaki sehpaya tekme attı ve üzerindeki bardak kırıldı. Ardından hızla gelip yanıma oturdu ve ellerimi elleri arasına aldı. "Dila" derken sesi titremişti. Gözleri dolmuştu. "Ardil" dedim sessizce ama diyecek bir şey bulamıyordum. "Özür dilerim. Sana bunları yapmasını engelleyemedim, zamanında gelemedim özür dilerim. Çok özür dilerim Dila. Beni affetmeyeceksin , affetme de zaten çünkü ben de kendimi affetmeyeceğim. Ama benden nefret etme Dila. Dila çok özür dilerim çok özür dilerim" dedikten sonra gözünden bir damla yaş aktı. Elimi yanağına koyarak sildim o yaşı. Gözlerim dolu doluydu ama ağlamak istemiyordum.

 

"Ardil ,yapma böyle lütfen" dedim yalvarır gibi. Ağlama karşımda, dayanamam.

"Özür dilerim, orada bana bağırmışsın sesini duyamadım özür dilerim" dediğinde başımı iki yana salladım. "Senin suçun değil" dediğimde "Benim suçum" dedi. Gözleri hala doluydu. Başını göğüsüme çekerek sımsıkı sarıldığımda kolllarını belime doladı. "Senin bir suçun yok. Seni affettim ben, sen de kendini affet" dedim. "Dila"

"Ardil, söz ver. Bu konuda kendini suçlamayacağına dair söz ver" Biraz sessiz kaldıktan sonra "Söz" dedi. "Tamam tamam sorun yok. Yaşandı bitti, düşünmeyeceğiz unutacağız tamam mı? Ama yanımda olman lazım, sen olmadan yapamam, unutamam" derken gözümden akan yaşları hemen sildim belli etmeden. "Yanındayım, her zaman yanındayım. Ne gerekiyorsa yapacağım" dediğinde gülümsedim. Sonra dakikalarca o şekilde sessizce bekledik.

 

Ardil başını göğsümden biraz kaldırıp bana baktı. "Özür-" derken sözünü kestim. "Bir daha özür dilersen seni döverim" dememle burukça gülümsedi. "Unutacağız tamam mı, birlikte" dediğimde "Birlikte" dedi. "Bu arada burası rahatmış ya, ben hep burada yatsam olur mu?" dediğinde güldüm. "Bakarız" dediğimde gözlerini devirerek üzerimden kalktı.

"Ne olacak şimdi?" dediğimde "Ne ne olacak?" dedi. "O ne olacak? Ne yaptınız?" dediğimde suratı biraz gerildi. "Bizim mekana götürdük. Ben biraz benzeteceğim onu yarın, sonra da videoyla birlikte polise vereceğim. Benim bir tanıdığım var, o halledecek" dediğinde başımı salladım. "Videoyu herkes izleyecek mi? Ya da izledi mi?" dedim sessizce. Derin bir nefes aldı. "Bizimkilerden sadece Arda ve Ahmet izledi. Bir de Mert ve Cansu ama sanırım Cansu yarıdan sonra izlemeyi bırakmış. Bir de bir iki polis izler ama merak etme bir şey olmayacak" dediğinde başımı salladım. Uzanıp ellerimi elleri arasına aldı.

"Bak bu utanılacak bir şey değil tamam mı?" dediğinde cevap vermedim. "Dila, böyle bir şey yüzünden utanmayacağına, kimseden saklanmayacağına, özellikle benden, söz ver" dediğinde zorla da olsa söz verdim. "Böyle bir şeyden utanmanı istemiyorum" dediğinde "Nasıl hala yanımdasın?" dedim. "Ne?" dedi anlamayarak. "Nasıl hala yanımdasın? Beni o halde gördün. Onun bana dokunduğunu biliyorsun" derken sözümü kesti.

"Dila, eğer bir daha böyle bir şey söylersen kötü olur" dedi ciddi bir ifadeyle. "Bir ş*refsiz yüzünden seni mi bırakacağım? Senden iğrenmemi, utanmamı falan mı bekliyorsun? Bir daha böyle salak salak konuşma" dediğinde gülümsedim. Böyle olması hoşuma gidiyordu, her daim yanımda olması.

 

Sabah gözlerimi açtığımda baya geç olmuştu. Hemen kalkıp üzerimi değiştirdim ve aşağı indim. Ardil'i mutfakta kahvaltı hazırlarken görünce durdum ve ona baktım. Altında gri eşofman, üstünde ise siyah bir tişört vardı. Elindeki salatalığı beceriksizce doğramaya çalışıyordu. Bu haline güldüğümde bana döndü.

 

"Sen gül anca, ben uğraşıyım burada" dediğinde gülmeye devam ederek ona ilerledim. "Çok beceriklisin bu konuda"

İmayla söylediğim şeye gözlerini devirdi. "Ne yapıyım kızım? Yemek kız işi" dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. "Kız işi derken? Ne alaka be? Bir sürü erkek aşçı var. Ben beceriksizim demiyorsun da" dediğimde hayretle bana döndü. "Ne yalan mı? Erkekler de yemek yapabiliyor. Sen yapamıyorsan bu senin beceriksizliğin" Tabi ki dalga geçiyordum ama beni fazlasıyla ciddiye alıyordu. "Öyle mi Dila hanım? İyi, yapmıyorum" diyerek elindeki bıçağı bıraktı. "Alındın mı?" dedim hayretle. "Ne alınacağım ya? Sadece beceriksiz olduğumu kabul ediyorum" derken çocuk gibiydi. "Ardil saçmalama şaka yaptım. Beceriksiz olmak senin suçun değil" dediğimdeki yüz ifadesini görünce dayanamayıp kahkaha attım. Hala dalga geçiyordum.

 

"Gül sen gül, dalga geç benimle" diyerek bana yan döndü ve sırtını tezgaha yasladı. "Tamam şaka yaptım" dedim gülerek. "Şakaların komik değil" derken bana dönmedi. "Ardil cidden şaka yaptım. İfaden çok güzeldi" dediğimde omuz silkti. "Küçük bir çocuk gibisin" derken gülmeye devam ediyordum.

"Hem beceriksizim hem çocuğum. Başka şikayetin var mıydı?" diyerek tekrar önüne döndü. Ciddi ciddi alınmıştı bana. "Şaka yaptım" dediğimde bana bakmadı. Önüne geçtiğimde hala bana bakmıyordu.

"Özür dilerim. Bana bakar mısın?" dediğimde kafasını sağa çevirdi. Ciddi ciddi küsmüştü bana. Gülmemek için dudaklarımı dişledim. Ona yaklaşarak aramızdaki mesafeyi kapattım. Bir elimle omuzundan destek alarak ayak ucumda yükseldim. Diğer elimi omuzundan göğüslerine, oradan eşofman ucuna kadar yavaş hareketlerle indirdim. Yutkunduğunda adem elması hareket etti. Biraz daha yükselip oraya ıslak bir öpücük kondurduğumda titrek bir nefes verdi ama bana bakmamak için direniyordu.

"Bakmayacak mısın bana?" derken kendimi ona yasladım. Bana dönmeden "Cık" dedi, bir yandan da eli belimi sardı ve beni kendine iyice bastırdı. "Konuşmayacak mısın benimle?" derken nefesimi dudaklarına üflemiştim. Hala bana dönmeden "Konuşmayacağım" dedi sessizce. "Ben de gider başkalarıyla konuşurum o zaman" diyerek geri çekilmeye çalıştığımda belimden çekerek gitmeme izin vermedi. Bana döndüğünde burunlarımız çarpıştı. "Ne o? Konuşmaya mı karar verdin?" derken bir elimle ensesindeki saçları okşuyordum. "Beni sinirlendiriyorsun" dedi boğuk bir sesle. Fazlasıyla yakındık ve nefesini hissediyordum.

Aklıma bir an dün ki pisliğin nefesini hissettiğim an geldi ama belli etmedim.

 

"Biliyorum" dedim sessizce. "Ha bilerek yapıyorsun yani?" dedi bir kaşını kaldırarak. "Hoşuma gidiyor" dediğimde dayanamayıp güldü. "Azıcık eğilsen mi? Ayağımı kaldırmaktan parmaklarım ağrıdı" dediğimde küçük bir kahkaha attı. Eğilmedi ama belimdeki elini sıkılaştırarak ayaklarımı yerden kesmişti. Beni kendisine bastırıyordu. "Böyle iyi mi?" diye fısıldarken dudaklarımız arasında milimler vardı. "Çok iyi, harika" dedim sessizce. Göğüslerim ona yapışmıştı ve hissettiğine emindim.

Bir anda kadınlığımda hissettiğim sertlikle sertçe yutkundum. Fark etmiş olmalı ki çapkınca sırıtıı. "Ne oldu?" dedi gülerek. "Hiç" dedim yutkunarak. Beni kendine daha da dayadığında nefes alamadığımı hissettim. "Ardil" diye fısıldadığımda "Hı?" dedi. Ama cevap veremedim. Bakışlarım dudaklarına kaydığında sertçe yutkundum. Tekrar gözlerine çıktığımda onun da dudaklarıma baktığını fark ettim.

"Şu an seni deli gibi öpmek istiyorum" diye fısıldadığında kalbim çıkmak üzereydi.

"Öp o zaman" dediğimde gözlerime baktı. "Dudağın yara" dediğinde aklıma yine dün geldi ama umursamamaya çalıştım. Ardil ne düşündüğümü anlamış olacak ki "Şşt, şu ana odaklan" dedi. Gülümseyerek başımı salladım.

"Eee ne yapacağız?" derken bakışları dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geliyordu. "Bence öp*şelim" dediğimde gözleri kocaman oldu. Sonra gülmeye başladı. Bunu söylememe şaşırmış olmalıydı, ben de şaşırmıştım ama ne yapıyım aklıma ilk gelen oydu.

"Emin ol şu an istediğim tek şey seni öpmek ama canını yakmak istemiyorum" dediğinde dudaklarımı büzüştürdüm. "Beni zorluyorsun" dedi boğuk bir sesle. Hissettiğim sertlik artmaya başlamıştı. "Öp o zaman" dediğimde güldü. "Üzgünüm güzelim ama iyileşene kadar öp*şmek yok" dediğinde üzgünce suratımı astım. Gülerek "Yapma şunu" dedi. Omuz silktiğimde daha da güldü. Uzanıp dudağımda ki yaramın üzerine hafif bir öpücük kondurduğunda gülümsedim. "Yeterli mi?" dediğinde gülerek "Eh işte" dedim. O da gülmeye başladı. Bir eliyle belimi tutarken diğeriyle yüzümdeki saçları kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Sen nasıl bu kadar güçlüsün ya? Nasıl taşıyorsun beni tek elle?" dediğimde güldü. "Boşa mı yaptık bu kasları?" diyerek övündüğünde "Hangi kasları?" dedim. Amacım onu sinir etmekti. Gülümsemesi silindi ve "Ne demek hangi kasları Dila?" dedi. "Tamam tamam şaka yaptım. Kaslısın sen, çok güzel kasların var senin, maşallah" dediğimde güldü. "Çok güzel kaslarım var demi?" dediğinde küçük bir kahkaha attım. Gülerek bana bakıyordu. Gülmem durunca yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. "Çok tatlısın" dedi. "Biliyorum" dediğimde gözlerini devirdi. Ardından alt tarafımda artmaya başlayan baskıyla yutkundum.

"İndir bence beni" dediğimde neyi kastettiğimi anlayarak güldü. Ardından beni yavaşça yere indirdi. "Sen geç ben kahvaltıyı hazırlayım" dediğimde tip tip baktı. "Senin dinlenmen için dedim canım yoksa yapabilirsin yani" dediğimde gözlerini devirdi. "Sen salatalığı doğramaya devam et hadi" dediğimde aynı ifadeyle salatalığı eline aldı ve doğramaya başladı. Bana alınmaması için uzandım ve yanağına bir öpücük kondurdum. Gülerek göz kırptı ve işine döndü. Ben de sofrayı kurmaya başladım.

 

Bulaşığı topladıktan sonra salona, Ardil'in yanına geçtim. Geldiğimi görünce telefonunu bırakıp bana dönü. "Bir şey söyleyeceğim" dediğinde dikkatle ona döndüm. "Savcı her şeyi halletti, bugün onu tutuklayacaklar" dediğinde yutkundum. Gözümün önüne yine o anlar geldi. Ellerimi elleri arasına aldı ve "Sakin ol, ben buradayım" dedi. "Biliyorum" dedim gülümsemeye çalışarak.

"İki saate falan polisler kampüse gidecek. Alacaklar onu" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Sizin mekanda değil miydi?"

"Hala orada. Demiştim sana, gitmeden önce onunla hesaplaşacağım" dedi dişlerini sıkarak. "Sonra da götürüp odasına bırakacağız, bağlayacağız. Polislerin haberi var zaten" dediğinde başımı salladım. "Sen evde bekle istersen" dediğinde başımı iki yana salladım. "Ben de gelmek istiyorum"

"Tamam o zaman, ben seni dönüşte alırım" dediğinde yine itiraz ettim. "Hayır Ardil, oraya da gelmek istiyorum. O adama ne yapacağın umrumda değil, görmek istiyorum" dedim kendimden emin bir şekilde. "Emin misin?" dedi tereddütle. "Evet" dediğimde sessizce başını salladı. "Tamam, sen hazır mısın?" "Evet" dediğimde ayağa kalktı. "Tamam, çıkalım hadi" diyerek kapıya ilerledi. Birlikte evden çıktık.

 

Deponun önüne gelince duraksadım. Şimdi resmen beni t*ciz eden adamın yanına gidecektim, yüzüne bakacaktım. Ardil'in elini belimde hissettiğimde derin bir nefes aldım ve kapıya doğru ilerledim. İçeri girdiğimizde Merve, Sıla ve Baran koltukta oturuyordu. Merve beni görünce hemen gülümsedi. "Hoşgeldin Dila" dedi samimi bir gülümsemeyle. "Hoşbuldum" dedim aynı şekilde. Böyle samimi insanları seviyordum. Resmen içimdeki negatif enerjiyi alıyordu.

 

"Naber Dila?" dediğinde Baran'a döndüm. Sırıtarak bana bakıyordu ve bundan kesinlikle hoşnut değildim. Ardil'in belimdeki baskısı arttı. "İyi" diyerek benim adıma cevap verdiğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Çenesini sıkmış bir şekilde Baran'a bakıyordu. "Yukarıda mı?" dediğinde Merve "Evet" dedi. Bir adım atmıştık ki Sıla'nın "Kim o?" demesiyle ona döndük. "Niye getirdiniz o adamı?" Demek cidden bilmiyorlardı. "Boşver" diyerek merdivenlere ilerledi Ardil. Ben de hemen yanındaydım. Böyle bir cevap vermesi hoşuma gitmişti.

 

Bir odaya girdiğimizde onu gördüm. Elleri ve ayakları bağlanmış, dudağının kenarı kanayan bir halde sandalyedeydi. Yanında Ahmet, Mert ve Arda vardı. Mert beni görünce yanıma geldi. Kulağıma eğilerek "Gelmeseydin keşke" dedi. "Görmek istedim"

"İyi misin?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. O da o gün beni o halde görmüştü.

"Vay vay vay, kimler gelmiş" dediğinde o pisliğe döndüm. Pis pis sırıtarak bana bakıyordu. "Kes lan sesini!" dediğinde Ardil'e döndü. "Sen kimsin, sevgilisi falan mı? Kusura bakma ya, sevgilini biraz kullandım" dediğinde Ardil sert bir yumruk geçirdi suratına. Bu pislik hangi cesaretle böyle sırıtıyordu acaba?

 

"Tamam ya bu kadar ağlama. Benden arta kalan kısmıyla idare edersin" Son söylediği şeyle Ardil "Lan ş*refsiz" diyerek bir yumruk daha geçirdi. Tam yüzünü toplayacağı sırada bir yumruk daha. Gözlerim dolmuştu ama gayet soğukkanlı bir şekilde izliyordum bu sahneyi. Kendine gelince bana döndü o pislik.

"Bak bu benim artığım olduğun için seni istemiyor. Boşver sen onu, gel biz seninle yarım kalan işimizi tamamlayalım" dediğinde Ardil bir yumruk daha geçirdi ve sanırım bu sefer burnu kırıldı. Acı bir feryat çıktı dudaklarından. Ama Ardil durmadan iki yumruk daha geçirdi. "Lan adam gibi konuş yoksa seni s*kerim şerefsiz! Duydun mu lan?!" Ahmet, Arda ve Mert öylece durmuş onu izliyorlardı. Fazlasıyla sakinlerdi. Bu duruma alışık oldukları için mi, yoksa fazla soğukkanlı oldukları için mi anlamamıştım.

"Ama tadı da bir güzel var ya" dediğinde Ardil bir yumruk daha geçirdi. Yüzü kan içinde kalmıştı, sol gözü morarmıştı. Ama hala ağzını yaya yaya konuşuyordu. "Görmen lazım o bembeyaz tenini" Bir yumruk daha. Ardil kendini tutuyordu farkındaydım. Muhtemelen ben olduğum için ileri gitmek istemiyordu ama dayanamayıp yumruk atıyordu.

"Gönül isterdi her yerine dokunmak ama, başka zamana artık"

"Lan!" diyerek iki yumruk daha attı Ardil. Mert "Ardil" diye uyardığında sakinleşmeye çalışıyordu. "Bacakları da bir güzel görmen lazım, bir dokun" Bir yumruk daha. "Gerçi sen görmemişsindir daha. Kimsenin altına girmedim demişti" İki yumruk daha. Sağ göz de şişti, hayırlı olsun. Arada ettiği küfürleri saymıyorum bile.

 

Morarmış gözlerini zar zor açıp bana dikti. Baştan aşağı inceledi beni. "Kız şimdi bir hayal ettim de, bitirsek mi işimizi?" Son söylediği şeyle sandalyeyle birlikte yere devrilmesi bir oldu. "Lan seni s*kerim or*spu evladı! Duydun mu beni! Ona bakan gözlerini alır yuttururum sana! Ona dokunan ellerini kırar bir yerlerine sokarım lan senin!" Ard arda ettiği küfürler ve yumruklar sonucunda Mert tarafından durduruldu. Ben bir şey söylemiyordum çünü bu durumdan rahatsız değildim. Ama Ardil rahatsız olduğumu düşünüyordu muhtemelen çünkü odaya girdiğimizden beri yüzüme bakmıyordu.

Arda ve Ahmet onu yerden kaldırdıktan sonra Ardil Ahmet'e döndü ve "Elektrik" dedi. Ardil'in tek lafıyla Ahmet makinenin başına geçti ve başlattı. Çok düşük derecede elektrik gelince biraz irkildi ama çok etkilenmedi. "Niye yaptın lan bu şer*fizliği?" dedi Ardil. Onun gözleri bana döndü. "Fazla güzel" dediğinde Ardil dişlerinin arasından "Arttır dozu" dedi. Doz artınca biraz kıpırdanmaya başladı.

"Sen nasıl bu kızı s*kmeden duruyorsun?" dedi alayla. "Ahmet" dediğinde Ardil, doz arttı ve o sallanmaya başladı yerinde. "Ben olsam her gece altıma alırdım" Söylediği şeyle Ardil'in eli yumruk oldu. "Ahmet! Elini korkak alıştırma koçum!" demesiyle doz daha da arttı. Yerinde sabit duramazken dişerini sıkıyordu, canının yandığı belliydi. Yine de iyi dayandı valla.

Ardil cebinden kelebek çıkardı ve elinde çevirerek açtı. Ardından ona yaklaştı. "Hangi gözlerle baktın sen ona?" dedi Ardil. "Gözlerini çıkarıyım mı?" dedi elindekini onun gözünün önünde sallarken. İfadesini göremediğim için ciddi mi değil mi anlamıyordum. O ise acıyla ona bakıyordu. Ş*refsiz.

 

"Ya da yok. Önce ellerini parçalayım, bunu görmen lazım" diyerek bileğini tuttu ve bıçağı yaklaştırdı. O pislik acıyla ve korkuyla bağırmaya başladı. Ardil bıçağı elinde değdirdi ve kesmeye başladı. O an anladım, söylediklerini yapardı.

"Ardil" dediğimde herkes bana döndü. Sonunda Ardil de bana dönünce dikkatle gözlerime baktı. "Ye-yeterli bence" dedikten sonra bir süre baktı bana. Gözlerini benden ayırmadan elini bırakıp ayağa kalktı. "Ahmet, biraz daha elektrik ver" dediğinde acıyla feryat etmeye başladı ama şu an gözlerimi Ardil'den alamıyordum. Kızdı mı acaba bana? Yanıma gelip elimi tuttu ve beni odadan çıkardı. Karşı odaya sokunca kapıyı kapatıp bana döndü.

 

Derin bir nefes alıp bana döndü. "Bunları görmeni istemezdim" dedi pişman bir ifadeyle. "Keşke gelmeseydin"

"Sorun yok, gördüklerimden şikayetçi falan da değilim. Rahatladım" dediğimde şaşkınlıkla baktı, ardından hafifçe sırıttı. "Ama son dediklerini yapsaydın" deyip sessiz kaldım. "Ben bir an kendimi kaybettim"

"Önemli değil, boşver. İyi misin?" dedim aramızda ki mesafeyi kapatarak. "Beni bırak asıl sen iyi misin?" dediğinde gülümsedim. "İyiyim ben" Bir süre gözlerime baktıktan sonra uzanıp kollarını belime doladı ve sarıldı bana. Ellerimi hemen boynuna doladım. "Şu birkaç günü hafızandan silmek istiyorum" diye fısıldadı.

Hafızamdan silsen de o pisliğin ellerini bedenimden silebilecek misin ki?

"Ben de, her şeyi unutmak istiyorum" Bir anda geri çekildi ve baktı bana. "Hadi çıkalım, seni bir yere götüreceğim" dediğinde merakla "Nereye?" dedim. "Daha önce söz verdiğim bir yere" dediğinde anlamamıştım. "Gidince görürsün. Bugün hiçbir şeyi dert etmeyeceğiz, düşünmeyeceğiz. Sadece mutlu olacağız" dediğinde gülümsedim. "Gerçekten mi?" dedim minnettar bir gülümsemeyle. "Gerçekten. Hadi gidelim" dediğinde başımı salladım ve birlikte odadan çıktık. İçeriden o pisliğin sesini duysam da umursamadan merdivenleri indim. Aşağıdakiler bizi görünce merakla bize baktılar. Ardil "Biz çıkıyoruz" diyerek çıkınca ben de peşinden çıktım.

 

Motor durunca indim ve saçlarımı düzelttim. Önüme dönünce gördüğüm şeyle şok oldum. Geldiğimiz yerin hemen üstünde kocaman bir yazı vardı.

LUNAPARK

Heyecanla yanımda ki Ardil'e döndüğümde zaten bana baktığını fark ettim. "Ardil" dedim heyecanla. "Söz vermiştim" dediğinde hızla kollarımı beline doladım ve sımsıkı sarıldım ona. Geri çekilince yakından gözlerine baktım. "Unutmamışsın" dedim fısıldayarak.

"Seninle ilgili bir şeyi unutmam mümkün değil."

Söyledikleriyle genişçe gülümsedim. Uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. "Bu ne içindi?" dedi gülümseyerek. "İçimden geldi"

"Sen her lunaparka getirdiğimde beni öpeceksen buraya taşınalım" dediğinde güldüm. Dayanamayıp dudaklarından yine öptüm. Sonra dudak kenarından. Öperek şakaklarına kadar geldim ve sonra yeniden sarıldım. Elleri sımsıkı sardı belimi. "Gerçekten bu kadar sevindin mi?" dedi sessizce. "Çok sevindim, çok teşekkür ederim" diyerek geri çekildim ve hayran olduğum gözlerine baktım yine.

 

"Teşekküre gerek yok. Senin için her şeyi yaparım."

 

Bankta otururken çok uzakta olan ama sadece ucu görünen dönme dolaba bakıyordum. "Neye bakıyorsun?" dedi yanımdaki Ardil. "Lunaparka. Sen hiç gittin mi?" dedim ona dönerek. "Evet birkaç kere. Sen?" Derin bir nefes aldım. "Hayır, çok merak ediyorum ama. Güzel mi oyuncaklar?" dedim merakla. Bir süre gözlerime baktı. "Anlatmayacağım bunu sana. Gidince kendin görürsün" dediğinde anlamayarak baktım ona. "O ne demek?"

"Biraz daha büyüdüğümüzde seni teyzenden kaçırıp lunaparka götüreceğim" dediğinde heyecanla baktım ona. "Gerçekten mi?"

"Gerçekten" dedi o da benim gibi gülümseyerek.

"Söz mü?"

"Söz, Ardil sözü"

 

 

Bölüm : 05.06.2025 16:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...