
Üvey babam yine buradaydı. Korkuyla perdeyi kapattım ve yataktan kalktım. Bu gece tek kalamazdım, gelebilirdi çünkü. Daha önce de gelmişti.
Yastığımı aldım ve Ardil'in odasına ilerledim. Kapıyı tıklatmadan girdim, Ardil uyuyordu sanırım. Yatağın yanına yaklaştım, gözleri kapalıydı. "Ardil" dedim sessizce. Yanıt alamayınca tekrar "Ardil" dedim. Hemen uyumuş olamazdı değil mi? Biraz daha yüksek sesle "Ardil" dediğimde gözlerini araladı. Önce gözlerini kırpıştırdı. Sonra yatakta doğrulup ışığı açtı ve bana baktı. "Ne oldu?" dedi endişeyle. "B-ben, şey, eee" diye kekelemeye başladım. Ellerimden tutup beni kendine çekti ve dizlerinin üzerine oturttu. Hızlanan kalbimi umursamamaya çalıştım.
"Ne oldu söyle bana. Kabus falan mı gördün?" Daha yatağa bile giremedim ki.
"Kabus değil ama" diye mırıldandım. Gözlerim doluydu ama umursamadım. "Dila, söyle bana güzelim hadi" dedi yanağımı okşayarak. "Ben, şeyi gördüm, şey" derken sesim titriyordu. "Şşt, sakin ol" Derin bir nefes aldım. "Üvey babam" dediğimde şaşkınlıkla bana baktı. "Ne?"
"Üvey babamı gördüm, aşağıda" Ağlama lütfen ağlama. "Emin misin?" dediğinde başımı salladım. "Nerede?"
"Aşağıda, sokak lambasının altında. Bana bakıyordu" derken sesim titremişti. Uzanıp perdeyi çekiştirdi ve dışarı baktı. "Kimse yok. Emin misin o olduğuna?" Başımı salladım. "Orada öylece durmuş bana bakıyordu."
"Dila, bir süredir görmüyorsun onu, hayal falan olabilir mi?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Tamam, sen burada bekle. Ben senin rahatlaman için kapıyı ve pencereleri kilitleyim" deyince "Hayır" dedim. "Gitme lütfen"
"Korkma, bir şey olmayacak. Sadece rahat etmen için"
"Ben de geleyim o zaman" deyince başını salladı. Kucağından kalktığımda o da kalktı ve birlikte odadan çıktık. Aşağı inip kapıyı kilitledik. Ardından tüm pencereleri kilitleyerek yukarı çıktık. O sırada kısaca telefonuyla bir şeyler yaptı. Odaya girdiğimizde yastığımı yastığının yanına koydu ve bana döndü.
"Dediğime geldin yani" demesiyle gözlerimi devirerek yatağa girdim. "Allah'ın sevdiği kuluymuşum" diyerek yanıma uzandı ve ışığı kapattı.
"Tişörtümü giyeyim mi?" deyince fark ettim üzerinde bir şey olmadığını. "Gerek yok" Bir elini yanağının altına koyarak bana döndü. Ben de aynı şekilde ona döndüm. Yakındık biraz, karanlık olmasına rağmen gözlerini çok net görebiliyordum.
"Bakma şöyle" deyine "Nasıl?" dedim. "Kedi yavrusu gibi. Korkma ben varım" dedi sessizce. "Biliyorum"
"Niye korkuyorsun o zaman?"
"Bilmiyorum, hem, sana da zarar gelebilir" dediğimde gülümsedi. "Sen beni düşünme"
"Nasıl düşünmeyim?" Sürekli aklımda olmana rağmen...
"Gel buraya" diyerek kolunu açınca tereddüt etmeden ona yaklaştım. Başımı hemen başının yanına koydum. Yetmedi, daha da yaklaştım, burnum burnuna değene kadar, nefesi nefesime karışana kadar dibine girdim. Gözleri şimdi çok daha yakınımdaydı.
Elini uzatıp saçlarımla oynamaya başladı. Gözleri yüzümün her yerini inceledi. En son gözlerimde duraksadı ve "Çok güzelsin" diye fısıldadı. "İnanılmaz bir güzellik. Hayatımda gördüğüm en güzel şeysin. Saatlerce izleyebilirim seni" Bir anda yaptığı itirafla şaşırdım. Sonra gülümsemeye başladım. "Seni kıskandığım için bana kızabilirsin. Ama sende fark ettiğim bu güzelliği başkası da fark edecek diye aklım çıkıyor"
Elimi yanağına koydum ve hafif çıkan sakallarını okşamaya başladım. "Umurumda değil. Sen fark etmişsin, benim için yeterli" dememle gülümsedi. Uzanıp çenesine yumuşak bir öpücük kondurdum. Gözlerimi yüzünün her tarafında gezdirdim. Hayran olduğum gözleri, siyah kirpikleri, yumuşacık saçları, mükemmel burnu, çene yapısı, aşırı öpülesi dudakları... Gerçekten dudakları şu an resmen 'öp beni' diye bağırıyordu.
"Dudakların aşırı öpülesi duruyor" diye fısıldadığımda fark ettim ki içimden değil dışımdan söylemiştim. Bunu beklemiyor olacak ki şaşırdı ama "Öp o zaman" dedi gülümseyerek. Bakışlarımı dudaklarına indirdim ama hemen gözlerimi kaçırdım. "Ne oldu?" dediğinde gözlerine baktım. "Bir şey olmadı"
"Hayır olmuş. Az önce beni öpmekten kaçındın" deyince sessiz kaldım. "Aklından geçenleri direkt söyle, saklamana gerek yok" deyince derin bir nefes aldım. Ona açık olmam gerekiyordu.
"Aramızda ki şey, ne olduğu belli değil" derken gözlerimi yüzünde gezdiriyordum ama gözleri hariç her yere bakıyordum. "Arkadaşlık değil, bunun farkındayız. Ama ne olduğunu da bilmiyorum. Sana tam olarak aşık olup olmadığımdan emin değilim. Arada yakınlaşmalarımız oluyor ama bence olmaması gerekiyor. Normalde bunu yapmazdım, ama senin yanında bambaşka biri oluyorum, kendimi durduramıyorum. Bunların olmaması gerekiyor ama. Şu an bu kadar yakınında olmamam gerekiyor. Bazen kendimi frenlemeye çalışıyorum ama çoğu zaman kontrol bende olmuyor. Yanlış bir şey gibi geliyor, kuralları çiğniyormuşum gibi"
Konuşmanın sonunda nihayet gözlerine baktım. "Bana kalırsa durumumuz gayet iyi, benim için bir sorun yok. Ama önemli olan senin düşüncelerin. Eğer benden uzak durmak istiyorsan" deyip yutkundu. "Sana yardımcı olurum. Öpmem, dokunmam, aklını karıştırmam. Eğer istediğin buysa"
Bunları söylerken ki sesi zaten istemediğini belli ediyordu. Derin bir nefes aldım. "İstediğim bu demedim, olması gereken bu dedim, bir kural gibi." derken elimi tekrar yanağına koydum. "Ama neyse ki kuralları çiğnemeyi severim" diyerek dayanamadım ve dudaklarımız arasındaki milimlik mesafeyi kapattım.
Çok yumuşak ama derin bir öpücük bırakıp dudaklarımızı ayırdım. Gülümsediğinde gamzesi çıktı. Yanağında ki parmağımı gamzesine bastırdım. "Her ayrıntın nasıl bu kadar mükemmel olabiliyor?" diye fısıldadım. "Aynı soruyu benim sormam gerekiyordu" demesiyle gülümsedim. "Verdiğin kararda emin misin? Eğer rahatsız oluyorsan senden uzak durmaya çalışabilirim. Benim için zor olacak ama yaparım"
"Senden uzak durmak falan istemiyorum" deyip dudaklarına küçük bir öpücük daha kondurdum. "Tek istediğim yanında olmak" Bir öpücük daha. "Her zaman" Bir öpücük daha. Geri çekildiğimde hayranlıkla bana bakıyordu. "İstesen de istemesen de, yanından ayrılmaya niyetim yok zaten" Elini belime koyarak beni daha da kendine çekti ve bedenlerimiz yapıştı. Yüzüne daha da yaklaştım, dudakları hafiften dudaklarıma değiyordu.
"İyi geceler" derken dudaklarımız çarpışmıştı. "İyi geceler güzelim, ama sayende en iyi geceler zaten benim"
Duyduğum alarm sesiyle yavaşça gözlerimi araladım. Ardil de gözlerini yeni açıyordu. Biraz daha kendime geldiğimde fazla yakın olduğumuzu, hatta dudaklarımızın birbirine değdiğini fark ettim. Hemen biraz geriledim ve yatakta oturur pozisyona geldim. "Günaydın" dedim saçlarımı düzeltirken. Esnedikten sonra "Günaydın" dedi ama gözlerini henüz tam olarak açmamıştı. "Ardil kalkman lazım, geç kalacağız" dediğimde ağzının içinde mırıldandı. "Biraz daha uyuyayım ne olur" dediğinde gülümsedim. Küçük bir çocuk gibiydi. Ben itiraz edemeden çoktan gözlerini kapatmıştı. "Pekala, kahvaltı hazır olunca kaldırırım seni" diyerek yataktan indim ve kendi odama geçtim.
Kahvaltı hazır olunca Ardil'in odasına çıktım. Hala mışıl mışıl uyuyordu. Yatağın kenarına oturdum. "Ardil" diye seslendim ama yanıt vermedi. Tekrar "Ardil" dedim, yanıt yok. Elimi uzatıp saçlarıyla oynamaya başladım. Yumuşacıktı ve hoşuma gidiyordu. "Ardil" dediğimde gözlerini açmadan "Hı?" dedi. "Kalk hadi" dediğimde "Cık" dedi. "Geç kalacağız hadi" dediğimde bir şeyler mırıldandı. Şu an aşırı tatlı duruyordu.
Uzanıp şakağına hafif bir öpücük kondurdum ama geri çekilmedim, dudaklarım yanağında kaldı. "Sen geç kalınca ben de geç kalıyorum. Motorunu kaçırmak zorunda bırakma beni" derken dudaklarım yanağında olduğu için sesim boğuk çıkmıştı. "Sanki sürebileceksin" diye mırıldandı ama gözleri hala kapalıydı. "Ben de beni götürecek başka birini bulurum o zaman"
Söylediğim şeyle anında gözlerini açtı ve yüzünü bana çevirdi. Dudaklarım yanağında olunca aniden döndüğü için dudaklarımız çarpıştı. Gülerek geri çekilecektim ki elini enseme koyarak kendimi geri çekmeme izin vermedi ve dudaklarıma yumuşacık bir öpücük bıraktı. Birkaç santim geri çekildi ama nefesini hala hissediyordum.
"Bir daha böyle bir şey söyleme" derken ciddi duruyordu. "Nasıl bir şey?"
"Bir başkası falan deme, lütfen" dedi sessizce. "Ben, öylesine demiştim" dedim şaşkınlıkla. "Niye olursa olsun, söyleme, en azından bana söyleme" Başımı salladım sadece. Tekrar dudaklarımızı birleştirdi ve uzun, derin bir öpücük bıraktı.
"Ayılmam için buna ihtiyacım varmış" diye fısıldadı. "Ayıldın mı?"
"Tam olarak değil" diyerek tekrar dudaklarıma yaklaşıyordu ki yüzümü çevirdim ve yanağımı öpmesini sağladım. Bana üzgün bakışlar atarken umursamayıp yataktan kalktım. "Senin yüzünden geç kalacağız. Bununla idare et" diyerek odadan çıkacaktım ki tekrar ona döndüm.
"Aşağı inmek için iki dakikan var. Tam vaktinde aşağıda olmazsan motoru kaçırırım, ciddiyim" diyerek odadan çıktım.
Söylediklerimde ciddiydim. Elimde telefonla iki dakika tutuyordum. Tam 1 dakika 54 saniye olduğunda Ardil mutfağa girdi. "Yok artık, ne ara hazırlandın?"
"İnmezsem motoru kaçıracağını söyledin. Yapardın, biliyorum" derken karşıma oturdu. "Sırf motoru almayayım diye yani?"
"Kaza falan yaparsın" derken çoktan yemeğe başlamıştı. "Ha benim için endişelendin yani" dedim sırıtarak.
"Yo, motor için demiştim" dediğinde gülümsemem yarıda kaldı. Ters ters ona bakarken o sırıtıyordu. Çatalımı bırakıp arkama yaslandığımda "Tamam tamam şaka yaptım" dedi ama sadece omuz silktim. "Gerçekten şaka yaptım" dediğinde yüzümü çevirdim. "Yemeğini ye hadi" "Yemeyeceğim"
"Aç mı kalacaksın, ye bir şeyler" dediğinde omuz silktim. Sandalyesinden kalkıp yanıma geldi ve çatalına patates batırıp ağzıma uzattı. "Ye hadi güzelim benim" dedi ama umursamadım. Zorla ağzıma soktuğunda istemesem de yedim. "Cidden yemeyecek misin?" "Yemeyeceğim"
"Pekala, orada karnını doyururum ben" deyince cevap vermedim. "Güzelim gerçekten şaka yaptım ben." dedi önümde yere çökerek. "Buna alındın mı?"
"Sen de yukarıda söylediğime alınmıştın ama"
"Öptüğümde yumuşadım ama. Öpeyim mi?" diyerek yaklaştığında yüzümü çevirdim. "Trip mi atacaksın gerçekten?" dedi şaşkınlıkla. Omuz silkerek ayağa kalktım ve dışarı çıktım. Oflayarak arkamdan geldi ve motora bindi. Ben de arkasına binerek omuzlarından tutundum. "Belime sarıl" dese de "Hayır" dedim. Sesli bir nefes vererek önüne döndü ve motoru çalıştırdı.
"Günaydın" diyerek masaya oturduğumda Ardil de yanıma oturdu. "Günaydın" dedi Cansu. "Bugün son iki ders boş mu geçecek?" dedim. Son iki ders normalde Samet hoca ile ama o gitti. "Yerine yeni bir hoca gelmiş diye duydum" dediğinde sadece başımı salladım. Ardil'e döndüğümde bana baktığını gördüm ama gözlerimi kaçırdım "Bir sorun mu var?" dedi Cansu bakışlarını ikimiz arasında gezdirirken.
"Hanımefendi trip atıyor" dediğinde ona döndüm. "Trip falan atmıyorum"
"İyi ki atmıyorsun, bir de atsan ne olacak?" dediğinde gözlerimi devirerek önüme döndüm.
"Ne oldu?" dedi Mert. "Sabah kalkmışım beyefendiye ne güzel kahvaltı hazırlamışım. Eğer geç kalırsan motoru alır kaçırırım dedim. O da kaza yapmanı istemem gibisinden bir şeyler dedi. Ben de beni düşündü diye sevindim tamam mı? Sizce o bana ne dedi?" dediğimde ikisi de pürdikkat beni dinliyordu. "Seni değil motoru düşündüğüm için dedi"
Mert "Ne var bunda?" diye tepki verdi. "Ne demek ne var? Dila gayet de haklı, kızın resmen kalbini kırmış. Bana sakın böyle bir şey deme" diyerek arkasına yaslandı Cansu. "Ya kalbini kıracak ne var? Alt tarafı şaka yaptım" dediğinde Ardil'e döndüm. "Şakaların hiç komik değil" diyerek masadan kalktım ve hızla bahçeye ilerledim. Arkamdan seslendiğini duysam da bakmadım.
Bahçeye gelince motorun yanına ilerledim ve üzerine oturdum. Bu tarafta kimse olmadığı için rahattım. Açıkçası Ardil'in söylediğine alınmıştım. Belki biraz abartı olabilir ama alındım işte ne yapıyım? Sanırım adet günüm yaklaştı.
Bacaklarımın arasına giren bedenle başımı kaldırdım ve Ardil ile göz göze geldim ama gözlerimi kaçırdım. Ellerini yanaklarıma koyarak yüzümü kendine çevirdi. Nefesini hissediyordum. "Özür dilerim" dedi sessizce. "Seni kırmak istemedim, sadece şakaydı"
Derin bir nefes aldım. "Tamam, önemli değil"
"Önemli Dila, gerçekten kırıldın mı?"
"Hayır, ben, sadece, alındım evet ama niye bilmiyorum normalde böyle şeylere alınmam"
"Evet, bir sorun mu var?"
"Bilmiyorum, ben" deyip bekledim. Biraz utanmış olmam gayet normaldi bence.
"Sanırım şey oldu" dedim sessizce. "Ney?"
"Şey günüm geldi sanırım" diye mırıldandım. Önce anlamasa da sonradan dudakları yavaşça kıvrıldı. "Regl mi?" dediğinde gözlerimi kaçırdım. Güldüğünde dayanamayıp gözlerimi gözlerine sabitledim. "Gülme"
"Gülmüyorum , sadece, haklısın bundan dolayı sanırım. Böyle günlerde fazla alıngan olduğunuzu duymuştum"
"Tamam konuyu kapatalım lütfen" dediğimde alnını alnıma yasladı. "Benden utanmana gerek yok, gayet normal. Benden çekinmeni istemiyorum, hiç bir konuda" deyince gülümsedim. "Bu arada sen bir süredir böyle değildin. Ne zaman oldun en son?" "İki ay oldu"
"Ayda bir olmuyor muydunuz?" "Evet ama bazı durumlarda gecikebiliyor"
"Bazı durumlar derken? Hamilelikte falan oluyor ama- Bir dakika, sen?" derken sözünü kestim. "Saçmalama Ardil, böyle bir şey mümkün mü?" dediğimde rahatça nefesini verdi. "Niye o zaman?"
"Fazla stres olduğunda falan gecikebiliyor" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Bu kadarı fazla değil mi? Üstelik daha olmamışsın bile"
"Evet ama, sorun olmaz diye düşünüyorum"
"Saçmalama Dila, uzun bir süre olmuş. Belki bir sorun vardır" "Sanmıyorum"
"Doktor değilsin Dila, çıkışta hastaneye gidiyoruz"
"Cansu'nun doğum günü var"
"O zaman bir ara gideceğiz mutlaka."
"Ardil gerçekten önemli bir şey değil"
"Bilmiyorum, neyse ben biraz araştırırım, önemli biy şey gibiyse gideriz ama" deyince gülümseyerek başımı salladım. "Böyle bir şeyi araştırmana gerek yok ama"
"Var"
"Pekala, konuyu kapatalım"
"Barıştık mı?" diyerek tekrar yaklaştı. Gülerek "Küs müydük?" dediğimde ellerini belime koydu. Kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldım ona. "Özür dilerim, biraz abarttım" dedim başımı boynuna gömerek. "Saçmalama, özürlük bir şey yok" Kokusunu içime iyice çekerek geri çekildim. "Gidelim mi, ders başlayacak" dediğimde başını sallayarak geri çekildi. Ben de motordan indim ve birlikte kampüse ilerledik.
İlk dersten sonra Cansu ve ben kantine gelmiştik. Ardil ve Mert de gelirdi herhalde şimdi. Derslerimiz aynı olmadığı için onlardan haberimiz yoktu.
"Bugün ne yapıyorsun?" dedim Cansu'ya. "İşim yok boşum"
"Artık değilsin, çünkü akşam bize geliyorsunuz Mert ile"
"Olur da nereden çıktı?"
"Ya bir süredir şu olaylardan dolayı doğru düzgün kafa dinleyemedik. Biraz birlikte takılalım. Akşam geliyorsunuz tamam mı?"
"Tamam olur, iyi gelir bize de" O sırada masaya Mert ve Ardil geldi ama Ardil'in elinde tost ve çay vardı. "Yemek mi yiyeceksin?" dediğimde tepsiyi önüme koydu. "Hayır sen yiyeceksin"
"Ardil gerek yoktu"
"Vardı, sabah benim yüzümden bir şey yemedin zaten" dedi sessizce. "Senin yüzünden değildi. Hem şu an gerek yoktu, eve gidince de yiyebilirim"
"Seni aç bırakacağıma gerçekten inandın mı Dila?" dediğinde sessiz kaldım. Yapmazdı, evet. "Pekala, teşekkür ederim" diyerek tostumu yemeye başladım. "Bu arada akşam bize geliyorsunuz" dedim Mert'e. "Biz Cansu ile konuştuk" Zaten haberi vardı onun. "Olur geliriz, değil mi birtanem?" diyerek kolunu Cansu'nun omuzuna attı. "Gideriz tabi" diyerek Mert'in yanağına bir öpücük kondurdu. Gülümseyerek onları izliyordum. En başından beri çok tatlı bir çiftti. Ardil'e döndüğümde onun zaten bana baktığını fark ettim. Gülümseyerek göz kırptığında hayranlıkla baktım ona.
Böyle yapınca aşırı çekici duruyordu. Şu an onu öpmek istemem normal mi? Kesinlikle normal. Yine de dikkat çekmemek için istemeye istemeye yemeğime döndüm.
Yine ders arasında kantine gelmiştik. Çıkmamıza iki ders kalmıştı. Sohbetin ortasında masanın yanına gelen Murat ile bakışlar ona döndü. Ama onun bakışları direkt bendeydi. Onu bir süredir görmüyordum, yeni farkına vardım eksikliğinin. O derece umurumda değil yani.
"Dila biraz konuşabilir miyiz?" dediğinde benden önce Ardil "Sebep?" diyerek cevap verdi. Murat sakin bir şekilde "Dila'ya sordum" diyerek bana döndü. Ardil'in bakışları da bana döndü. Açıkçası Murat ile konuşmaya meraklı değildim ama onunla en son arkadaş olarak kalmıştık. Gitmezsem ayıp olurdu ve ısrar edebilirdi.
"Tabi" dediğimde Ardil'in kaşları havaya kalktı. 'Öyle mi?' der gibi baktı bana. Ayağa kalktığımda Ardil'in omuzuna hafifçe dokunarak Murat ile birlikte koridora ilerledim. Bakışları üzerimdeydi ama, hissediyordum.
Masanın görüş alanından çıkınca Murat durdu ve bana döndü. "Nasılsın?" dedi. "Fena değil, sen?"
"Aynı. Bir süredir görmüyorum seni"
"Evet, bazı sorunlarım vardı" diyerek geçiştirdim. "Önemli bir şey yok değil mi?"
"Hayır sıradan şeyler" O kadar sıradan ki...
"Aslında seninle konuşmak istediğim için çağırdım ama asıl amacım bir şey sormaktı" deyince meraklı gözlerle baktım ona. "Samet hocanın gitmesiyle bir ilgin var mı?" deyince bir an duraksadım. "Nereden çıktı bu?"
"O tutuklanırken oradaydım, sana söylediklerini duydum, polise ifade verdiğini ve imza attığını da gördüm" deyince sessiz kaldım. Bana biraz daha yaklaşarak arada ki mesafeyi kapattı ve sessizce konuştu. "Bak onun nasıl bir şerefsiz olduğunu biliyorum. Bir şey mi yaptı? Sana zaten farklı bakıyordu"
"Murat, ben" deyip sustum. Ne diyebilirdim ki? Zaten anlamıştı. "Sana zorla bir şey mi yaptı?" deyince gözlerimi kaçırdım. Bunu yapmaktaki amacım utandığım için değil, dolan gözlerimi saklamak içindi. "Dila bana anlatabilirsin" Derin bir nefes alarak ona döndüm ama gözlerim hala dolu doluydu. Her an ağlayabilirdim ve bu istediğim son şey bile değildi.
"Murat anlamışsın zaten anlayacağını, daha fazla zorlama" derken sesim kısık çıkmıştı. "Aslında ben" deyip sustu. "Sen ne?" Derin bir nefes aldı. "Ben videoyu gördüm" Söylediği şeyi algılamam biraz uzun sürmüştü. "Ne?" dedim sessizce. "Tamamen şans eseriydi, iki polis izlerken denk geldim. Başka kimse görmedi merak etme. Ama ben, gördüm her şeyi, duydum sesini. Nasıl olduğunu merak ettim" dediğinde daha fazla gözyaşlarımı tutamadım. Sessizce akmaya başladı.
Gözlerinde acıma falan yoktu, üzgündü ve beni gerçekten merak ediyordu, bu bakışlarından belliydi. Yine de görmesini istemezdim. Gözyaşlarım durmayınca Murat beni kendine çekti ve başımı omuzuna yasladı. İtiraz etmeden ağlamaya devam ettim sessizce. Bir yandan da kolları sırtımda geziniyordu. Birkaç dakika sonra gözyaşlarımı sildim ve geri çekildim. "Özür dilerim, amacım seni üzmek değildi. Sadece seni merak etmiştim."
"Anladım, önemli değil. Bu aramızda kalsa ol-" derken sözümü kesti. "Tabi ki aramızda kalacak, başkasına söyleyecek değilim" dediğinde minnettar bir şekilde gülümsedim. "Pekala ben gideyim" dedim. "Tamam görüşürüz"
"Görüşürüz" diyerek arkamı döndüm ve hızla tuvalete ilerledim. Aynaya baktığımda gözlerimin kızardığını fark ettim. Önce ellerimin titremesinin geçmesini bekledim. Sonra kendime çeki düzen verip tuvaletten çıktım ve masaya ilerledim.
Ardil bana bakmıyordu, masayı izliyordu. Sanırım onunla gittiğim için bozulmuştu. "Ne oldu?" dedi Cansu. "Bir şey yok ya, öylesine konuştu" dediğimde Ardil alayla güldü. "Sarılarak mı konuştu?" derken gözleri hala masadaydı. "Ne?" dedim anlamayarak.
"Diyorum ki sarılarak mı konuştu? Böyle mi iletişim kuruyorsunuz artık?" diyerek bana döndü.
"Hayır ben, bir dakika sen nereden biliyorsun?" dedim şaşkınlıkla. "Gerçekten sarıldın mı ona?" dediğinde Mert'e döndüm. "Ne? Hayır tabi ki, biz sadece, sarılmadık yani öyle değil"
Ardil konuşunca ona döndüm. "Öyle değil mi, nasıl? Siz ne ara bu kadar yakın oldunuz ya? Dün arkadaşım dedin, bugün sarıldın. Yarında öpersin herhalde" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "Saçmalama istersen" dedim ama sakin kalmaya çalışıyordum çünkü kırıldığının farkındaydım.
"Yalan mı? Daha iki hafta önce nefret ediyordun, sonra arkadaşın oldu. Bugün gittin sarıldın. Yarın kim bilir ne bok yiyeceksiniz?" derken fazlasıyla sinirliydi.
"Sen, sen ne saçmalıyorsun? Ne ima ettiğinin farkında mısın?" derken sesimde hayal kırıklığı vardı. Öfkeli olduğu zaman kendini tutamadığını biliyordum ve emindim ki bui kendini tutmuş haliydi. Yine de ağır gelmişti.
"Sakin olun, Dila sen anlat istersen ne olduğunu" dediğinde Mert'e döndüm. "Tamam bak ben" derken Ardil bir anda ayağa kalktı ve bahçeye gitti. Arkasından gidecektim ki Cansu "Dila, biraz sakinleşsin, sen de sakinleş öyle git" dediğinde yerime oturdum. "O nereden biliyor?" dedim. "Konuşmanız uzun sürünce yanınıza gitti ama hemen geri döndü. Bize de bir şey söylemedi" dedi Cansu.
"Sarıldın mı ona?" dediğinde Mert'e döndüm. "Hayır ben, bakın şöyle oldu. O, Samet hocayla olanları öğrenmiş. Bana anlatınca ben dayanamadım ağlamaya başladım, o da sarıldı bir anda ama geri çekilemedim çünkü iyi değildim. O an kim olsa aynısını yapardım ona özel değildi. Üstelik sarılmadım bile tam olarak"
"Bence haklısın. O an bir omuz aramışsın ve Murat varmış. Bu gayet normal bence. Ama Ardil tam olarak görmediği için yanlış anlamış" dedi Cansu. "Yanlış anlaması gayet normal ama düzgünce sorabilirdi. Yaptığı ima hoş muydu?"
"Değildi ve söylediği yanlıştı ama Ardil sinirlenince kendini tutamıyor biliyorsun. Biraz alttan almaya çalış" dedi Mert. "Ben yanına gideyim" diyerek masadan kalktım ve bahçeye çıktım. Muhtemelen arkada, motorların yanındaydı.
Arka tarafa geçtiğimde onu gördüm, başı yerdeydi ve sigara içiyordu. Normalde içmiyordu, sadece canı sıkkın olduğunda içtiğini fark etmiştim. Arka tarafta kimse olmadığı için rahatça konuşabilirdik. Yavaş adımlarla yanına ilerledim ve tam karşısında durdum. Benim geldiğimi anlasa da başını kaldırmadı, sadece sigarasını attı ve ayağının ucuyla ezdi. Derin bir nefes aldım. Konuşmaya nasıl başlayacağıma karar veremedim. Gidip motorun üzerine yan oturdum, böyle daha yakın olmuştuk.
"Var mı başka sigara?" dedim ama yine de bakmadı bana. "İçemezsin sen" dedi düz bir sesle. "Niye? Sen canın sıkkın olunca içiyorsun ama"
"Niye senin de mi canın sıkkın? Murat'a sarılınca geçmedi mi derdin sıkıntın?" dedi alayla ama hala yüzüme bakmıyordu.
"Geçmedi, çünkü sadece sana sarılınca geçiyor"
Söylediğim şeyle alayla kıvrılan dudakları düzleşti ama hala bakışları yerdeydi. "Çareyi hep kollarda mı ararsın? Kimin kolları olduğu fark etmiyor sanırım" derken sesi düzdü ama sinirli olduğu belliydi.
"Fark ediyor, senin kolların gerekiyor bana. Derdim de sıkıntım da senin kollarındayken geçiyor. Korkumu senin kollarında unutuyorum, üzgün olduğumda senin kollarında ağlıyorum, mutlu olduğumda senin kollarında seninle sevincimi paylaşıyorum. Olmuyor başkasının kolları, bana sadece sen iyi geliyorsun"
"Bir başkası da iyi gelmeye başladı sanırım"
"İyi falan geldiği yok. Dinlemeden yargılıyorsun" Bakışlarını hala bana çevirmiyordu. Kalbimi kırmaktan mı korkuyordu yumuşamaktan mı anlamamıştım.
"Gözlerimle gördüğüm şeyin neyini dinleyeceğim?"
"Ne gördün sanki Adil?"
"Sarıldığınızı gördüm" derken dişlerini sıkmıştı sanırım.
"Ağladığımı da gördün mü?" dediğimde bakışları ışık hızıyla bana döndü. Sonunda görebildim gözlerini. "Ağladın mı? Ağlattı mı seni ş*refsiz?" dedi sinirle. "Hayır, ben" deyip sesli bir nefes verdim. "Dinlemeden yargılıyorsun derken bunu kastetmiştim. Daha ağladığımı bile bilmiyorsun" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Anlat" dedi düz bir ifadeyle. Bu sefer gözleri bendeydi ama bu sefer ben konuşurken gözlerimi sürekli kaçırdım.
"Samet hocayla yaşadığım şeyi öğrenmiş" dediğimde şokla baktı bana. "Polisler izlerken görmüş, şans eseri. Bunu söyleyince dayanamadım, ağlamaya başladım. O da bir an beni kendine çekince karşı koyamadım, aslında koymak istemedim. Dayanamadım ve bir omuz aradım, o an kim olursa aynı şeyi yapardım, ona özel değildi"
"Ne dedi?"
"Sadece nasıl olduğumu sordu, kimseye anlatmam falan dedi. Ardil niyeti yanlış değildi, bunun farkındaydım" Sinirle ellerini saçları arasına daldırdı ve arkasını dönüp duvara tekme attı. "Ardil yapma" dedim sessizce. Bir anda bana yaklaşarak bacaklarımın arasına girdi ve yüzümü elleri arasına aldı.
"Benim yüzümden. Sizi öyle görünce kaçmak yerine yanınıza gelseydim alırdım seni kollarıma, izin vermezdim ona sarılmana. Kendi hatam için seni suçladım. Özür dilerim" dedi pişmanlıkla. "Masada söylediklerimi, yaptığım imaları unut lütfen. Hiçbirini isteyerek söylemedim." Ellerimi ellerini üzerine koydum. "Biliyorum, unuttum bile"
"Ağladığında yanında olmam gerekiyordu"
"Gerekmiyordu"
"Bilmem gerekiyordu"
"Bilemezdin Ardil. Senin bir suçun yok, lütfen, unutalım bunu" Derin bir nefes aldı. "Tamam, iyi misin şimdi?"
"İyiyim ama"
"Ama?" deyip bekledi. "Beni öpersen daha iyi olacağım" dediğimde önce ne dediğimi anlamasa da sonra gülerek dudaklarımızı birleştirdi. Hızlı bir şekilde öpmeye başladım onu. Ellerimi saçları arasına daldırdım. Bacaklarımı beline dolayarak onu daha da kendime çektim, birleştik resmen. Elleri belimde, bacaklarımda gezinmeye başladı. Pantolonları çıkarma fikri, çık aklımdan.
Nefes nefese kalınca geri çekildik ve alnını alnıma yasladı. "Bu ne içindi?" dedi gülümseyerek. "Sabahtan beri yapmak istediğim şeyi yaptım" dediğimde güldü. "Bir de benim aklımdan geçenleri yapsak" dediğinde gülerek omuzuna vurdum. "Sen niye bu aralar fazla sapıksın?"
"Dedim ya, konu sen olunca sapıklaşıyorum" dediğinde güldüm. Dayanamayıp dudaklarına uzun, ıslak bir öpücük bıraktım. Geri çekilirken alt dudağını dişlerimin arasında çekiştirdim. "Güzelim böyle devam edeceksen boş bir sınıf bulmamız gerekebilir" dediğinde gülerek kollarımı boynuna doladım ve başımı boynuna gömdüm. Kokusunu içime çektim. O da başını saçlarım arasına daldırmıştı.
Geri çekilerek gözlerine baktım. "Derslere girme hevesim kaçtı" dediğimde "Benim yüzümden mi?" dedi yüzünü asarak. "Ne? Hayır tabi ki. Bu konuyu unutmuştuk." dediğimde başını salladı. "Gitsek mi, önemli bir dersin var mı?" dedim. "Hiçbiri senden önemli değil, gitmek istiyorsan gideriz" dediğinde gülümsedim. "Gidelim, ama gitmeden önce Cansu'ya hediye almam lazım." "Tamam yoldan bakarız. Var mı aklında bir şey?"
"Aslında bir şey düşündüm ama" dediğimde "Ney?" dedi merakla. "Geçen sene anlatmıştı, küçükken kardeşi ölmeden önce ona bir kar küresi almış. Çok seviyormuş onu ama birkaç yıl önce kırılmış. Belki kardeşininkinin yerini tutmaz ama yenisini almak istiyorum" dediğimde gülümsedi. "Senin bu ince düşünceli, güzel kalbine bayılıyorum ya. Çok iyi düşünmüşsün" dediğinde gülümseyerek yanağını okşadım. Gitmeden önce Cansu'ya eve gideceğimize dair kısa bir mesaj attım. Ardından motora binerek birlikte yola çıktık.
Yaklaşık beş dakikadır üç kar küresini inceliyordum. Hangisini alacağıma karar verememiştim. Ardil de beş dakika içinde neredeyse 30 kere falan ofladı. "Güzelim seç birini de gidelim artık" dediğinde sıkıntıyla ofladım. "Karar veremiyorum, biri şarkılı, biri ışıklı, diğerinin de içindeki şekil çok güzel."
"Üçünü de alalım o zaman" dediğinde "Yok artık" diyerek ona döndüm. "Seç o zaman birini hadi" dediğinde kar kürelerine döndüm. "Bu olsun o zaman ya" diyerek içindeki modeli beğendiğim kar küresini elime aldım. İçinde iki tane kız vardı ve sarılıyorlardı. Üzerlerinden kar yağıyordu, güzeldi. "Tamam hadi gidelim" diyerek kasaya ilerledik ve ödeyip çıktık. "Sonunda" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Abartma Ardil, alt tarafı beş dakika bekledin" derken ileride ki motora doğru gidiyorduk. "O beş dakika bana beş asır gibi geldi ama" dediğinde ofladım. "İyi, bir dahakine bir şey alacağım zaman tek başıma gelirim o zaman" diye sitem ettim. "Sence seni yalnız gönderir miyim?"
"İsyan edip durma o zaman"
"İsyan etmiyorum ama sen de fazla kararsızsın"
"Şu birkaç gün böyle olmam normal. Sebebini gayet iyi bili-" derken gördüğüm şeyle sözlerim yarıda kaldı. Yerimde durduğumda Ardil de durarak bana döndü. "Ne oldu?" dedi ama cevap vermeden yanımdaki kuyumcunun camına ilerledim ve gördüğüm şeyden emin olmak için daha dikkatli baktım. Doğru görmüştüm, bu onun aynısıydı.
"Neye bakıyorsun?" dedi Ardil yanıma gelerek. "Hiç, gözüm bir şeye takıldı" diyerek yanından geçecektim ki kolumdan tuttu.
"Yüzük mü beğendin? Hemen alayım" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim.
"Onun için daha erken" dediğimde gülmesi tebessüme dönüştü. "Ha ileride olur diyorsun yani?" dedi sessizce. "Evet, hayır, ben, öyle demedim yani" diye kekelerken Ardil gülümseyerek bana bakıyordu.
"Her neyse" deyip geçecektim ki kolumu bırakmadı. "Neye baktın az önce?" dedi merakla. "Gözüm bir şeye takıldı sadece." "Bir şey mi beğendin?"
"Hayır, ben" deyip derin bir nefes aldım. "Bana söyleyebilirsin, beğendiysen söyle"
"Ondan değil de" deyip biraz bekledim. "Annem" dediğimde merakla kaşları çatıldı. "Şu bilekliğin aynısı vardı onda, babamdan kalan son şeydi sanırım. Hiç çıkarmazdı bileğinden. Öldükten sonra ne oldu bilmiyorum. Aynısını görünce" deyip sustum. Ardil gülümseyerek "Gel buraya" dedi ve beni göğsüne çekti. O ana kadar gözlerimin dolduğunun farkında bile değildim.
Biraz geri çekilip gözlerime baktı. "Hangi bileklik?" dediğinde o bilekliği gösterdim. Gerçekten çok güzeldi. Gümüş rengi ve zarif tasarımıyla harika duruyordu. "Hadi gel alalım" diyerek içeri yöneldiğinde hemen kolundan tuttum. "Saçmalama ne yapıyorsun?" "Niye?"
"Hayır gerek yok gerçekten. Çok pahalıdır zaten. Hem ben öylesine bakmıştım"
"Güzelim alalım, takmazsan bile sende kalır. Anneni hatırlatıyor sana"
"Pahalıdır, gerek yok"
"Parası önemli mi?"
"Benim için evet"
"Benim için değil" Tabi ki senin için değil, zenginsin çünkü.
"Ardil hayır, bunu kabul edemem lütfen" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Emin misin?" dediğinde başımı salladım. "İyi tamam o zaman" diyerek arkasını döndü. Bilekliğe son bir bakış atıp arkasından ilerledim.
Eve geldiğimizden beri salonda yan yana oturup film izliyorduk ama ben sıkılmıştım ve canım başka şeyler istiyordu. Ardil'e döndüğümde o da bana döndü. "Ne oldu?" dediğinde cevap vermedim ve onu izlemeye devam ettim. Gülerek "Bir şey mi oldu?" dedi. Sessizce kalktım ve kucağına oturdum. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Dudaklarımızı birleştirdiğimde başta afallasa da anında karşılık verdi. Ellerimi saçları arasına daldırdım. Onu çekebildiğim kadar kendime çektim. Bir yandan da kendimi ona doğru itmeye çalışıyordum. Ellerini kalçalarıma koyarak bana yardımcı oldu ve beni kendine bastırdı. Dillerimiz de devreye girince içimdeki ateş söndürülemez bir hal aldı. İnlemeleri hoşuma gidiyordu. Bir eli kalçamı sıkarken diğeri tişörtümün içinden belimde geziniyordu.
Dayanamyıp tişörtünü çıkardım ve kenara fırlattım. Ellerimi kaslarında gezdirdim ama yetmiyordu, onları öpmek istiyordum. "Koltuğa uzan" diye fısıldadığımda dediğimi yaptı ve dudaklarımızı ayırmadan koltuğa uzandı. Ben de üzerinde oturuyordum. Dudaklarımızı ayırıp boynuna ilerledim ve ıslak öpücüklerimi oraya kondurdum. Ardından öperek göğüslerine, karın kaslarına indim. Öptüğümde kasılıyordu ve hafiften inliyordu. Pantolonuna kadar geldiğimde tekrar yukarı çıkarak dudaklarımızı birleştirdim. Elleri tenimi yakıyordu. Bir anda ne yaptığımı sorguladım ve kendime gelerek dudaklarımızı ayırdım, alnımı alnına yasladım. Kendimi aşmıştım.
Nefesim düzene girince gözlerimi çatım ve güzel gözleriyle göz göze geldim. "Özür di-" derken parmağını dudaklarıma bastırarak sözümü kesti. "Özür dileme, böyle bir şey için benden sakın özür dileme" dedi fısıldayarak. "Ben, bilmiyorum. Normalde bunu istesem de kendimi durdururdum ama bugün tutamıyorum, sanırım" derken sözümü kesti. "Şeyden dolayı, evet bakmıştım ona. Böyle günlerde hormonlar tavan oluyormuş, c*nsel istekler artıyor falan" dediğinde gülerek gözlerimi devirdim.
"Dert değil, benim işime gelir" dediğinde gülümsedim. "Kusura bakma ben, gerçekten kendimi tutamadım" dediğimde elini saçlarıma götürdü. "Önemli değil güzelim. Benden özür dilemen gereken son konu bile değil bu. İstediğin zaman gelebilirsin, sana her zaman açığım" demesiyle güldüm. Bakışlarım dudaklarına kaydığında hemen gözlerimi kaçırdım. "Kaçma Dila, istiyorsan yap" dedi ama hala gözlerine bakamıyordum. Elini yanağıma koyarak yüzümü kendine çevirdi. "Niye istediğin halde kaçıyorsun?"
"İleri gitmekten korkuyorum"
"Korkma, eğer ileri gidersen seni durdururum. Sonradan pişman olacağın bir şey yapmana asla izin vermem" diye fısıldadı. Bakışlarım tekrar dudaklarına indi. "Dudakların çok güzel" dedim dudaklarımız arasında milimler kalırken.
"Dudaklarını sürekli öpesim geliyor" diye fısıldadım.
"Sürekli öp o zaman"
"Nefesim kesilene kadar öpebilirim seni" dedim fısıldayarak.
"Nefesin kesilene kadar öp o zaman"
Daha fazla kendime işkence çektirmeyerek dudaklarımı dudaklarıyla buluşturdum. Yavaş ama derin bir şekilde öpmeye başladım. Bu sefer üzerinde oturmuyordum, üzerine uzanmıştım. Hiç acelemiz yokmuş gibi yavaş, tadını çıkararak öp*şüyorduk. Eli yine tişörtümün içine girdi ve sırtımda gezindi. Erkekliğinin baskısını hissedince dudaklarımızı ayırdım. Bu bir uyarıydı.
Kulağımı tam kalbinin üzerine getirecek şekilde yattım. Kalbi çok hızlı ve ritimsiz atıyordu. Bu çok hoşuma gitmişti. Başımı kaldırara gözlerine baktım. "Kalbin çok hızlı atıyor" dedim fısıldayarak. "Senin yüzünden. Kalbimin ritmini bozdun" deyince hayran bir şekilde gülümsedim. Sen bir de benim kalbimi görsen...
Elimi kaslarında gezdirdiğimde kasılmaya başladı. "Sen bu kadar kası ne zaman yapıyorsun ya? Ben seni hiç spor yaparken görmüyorum" dediğimde güldü. "Senin görmediğin zamanlarda yapıyorum"
"Nerede yapıyorsun?" derken çenemi göğsüne yaslamış, ona alttan bakıyordum. "Evde" "Ne?"
"Evin altında bodrum var, orayı spor salonu yaptım. Sabah erkenden kalkıp yapıyorum. Tabi bazen uyuyakalıyorum" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Sabah erkenden kalkıp spor mu yapıyorsun? Ben erinirdim" dediğimde güldü. "Vücudum alıştı artık"
"Bana niye hiç söylemedin evde spor salonu olduğunu?"
"Bilmiyorum, konusu açılmadı hiç. Bir ara gösteririm sana" dediğinde başımı salladım. Ellerimi karın ve kol kaslarında gezdirirken derin bir iç çektim. "Vücudun çok güzel" diyerek boynuna yöneldim ve bir öpücük kondurdum. "Sakın birinin yanında falan soyunayım deme" derken boynunu öpmeye devam ediyordum. "Niye?" dedi gülerek. Başımı boynundan kaldırarak gözlerine baktım. "Ciddi ciddi soruyor musun bunu?" dedim kaşlarımı çatarak. Ama o benim aksime gülüyordu.
"Kıskandın mı?" dediğinde gözlerimi kaçırdım. "Ne kıskanacağım ya, öylesine dedim ben" dediğimde hala gülerek izliyordu beni. "Merak etme bir tanem, senden başkasının ne düşündüğü umurumda değil"
"Sen yine de kimseye gösterme" derken dudaklarına yaklaşıyordum. Söylediğim şeye güldüğünde tam gülüşünden öptüm onu. Ardından hemen gamzesinin üzerine de bir öpücük kondurdum. "Burası çok güzel ya, hep böyle kalsak ya"
"Kalalım güzelim, Hep böyle kalalım"
Zor da olsa Ardil'den ayrılmıştım çünkü her an bizimkiler gelebilirdi. Pastaya mumları da dikip hazır hale getirdim ve salona koydum. Kapı çaldığında mumları yakacaktım ve Cansu içeri girdiğinde kutlayacaktık. Az sonra kapı çalınca heyecanla mumları yaktım ve birlikte kapıya ilerledik.
"Hoşgeldiniz" diyerek geri çekildim ve içeri girmelerini sağladım. Mert bana sarılıp Ardil'e selam verdi. Ardından Cansu ile selamlaştık. Salona ilerlediği sırada kolundan tuttum ve kendime çevirdim onu. "Ne oldu?" dedi anlamayarak. "Gir böyle" diyerek arkası dönük şekilde içeri götürdüm ve pastanın başına getirdim. "Dila ne oldu?" dediğinde arkasını döndürdüm ve pastayı gösterdim. "İyi ki doğdun!" diye bağırdığımda önce şaşkınlıkla baktı. Sanırım bunu beklemiyordu. Sonra sevinçle sarıldı bana. "Çok teşekkür ederim! " Diyerek geri çekildi. "Mutlu yıllar" dedi Ardil gülümseyerek. "Teşekkürler" diyerek Mert'e ilerledi Cansu. "İyi ki doğdun sevgilim" diyerek sıkıca sarıldı Mert. "Ya çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız" "Asıl sen iyi ki varsın. Hadi mumları üfle" dediğimde yeniden pastanın başına geldi. Gözlerini kapatıp dilek dileyerek mumları üfleyince biz de alkışkadık. "Tamam ben kesip getiriyorum" diyerek pastayı elime aldım. "Ben de yardım edeyim " diyerek arkamdan geldi Cansu. Ne kadar itiraz etsem de dinlemedi. Pastayı kesmeden önce hediyemi alıp ona uzattım. "Ya ne gerek vardı?" diyerek aldı elimden. "Hediyesiz doğum günü mü olur?"
Hediyeyi açtığında şaşkınlıkla baktı bana. "Geçen sene anlatmıştın ya, ben de yenisini almak istedim. Belki onun yerini tutmaz ama" dediğimde sıkıca sarıldı bana. "Dila çok teşekkür ederim! Ben seni hakedecek ne yaptım acaba? İyi ki varsın kızım ya!" diyerek geri çekildi. "Asıl sen iyi ki varsın "
Pastaları yedikten sonra biraz daha oturduk ve ardından gittiler. Gider gitmez ben de ortalığı topladım ve salona Ardil'in yanına geçtim. "Güzel bir gündü" dediğinde "Evet" diyerek onayladım. "Çok sevindi Cansu." Yerinden kalkarak yanıma geldi ve bir bacağının üzerine oturarak bana döndü. "Aslında benim de sana bir sürprizim var" dediğinde şaşırdım. Cebinden dikdörtgen bir kutu çıkardı ve bana uzattı.
"Muhtemelen içindekini görünce bana kızacaksın, ama değer" dediğinde daha da şaşırmıştım.
"Hediye ne için ki?" derken paketi açtım. "İçimden geldi". Kutunun kapağını açtığımda gördüğüm şeyle şaşkınlıkla dona kaldım. Bu, bugün gördüğüm, annemin bilekliğinin aynısıydı. İyi ama ne zaman almıştı?
"Sen, sen ne" derken konuşamıyordmm. "Ne zaman hallettin?" dedim şaşkınlıkla. "Gelirken Mert'e almasını söyledim" dediğinde yutkundum. Gözlerim dolmuştu. "Bu" diyerek tekrar bilekliği inceledim. "Ardil bu" Bilekliğe dokundum. "Gerek yok demiştim" derken sesimin titremesine engel olamamıştım. Ağlamasam bari.
"Bunu görünce anneni hatırladın, fark ettim. Belki onunkinin yerini tutmaz ama, en azından mutlu olursun diye" derken gözümden bir damla yaş akmıştı bile. Şu an fazla duygusaldım.
"Şşt" diyerek elini yanağıma koydu ve gözyaşımı sildi. "Ağlaman için almadım bunu, mutlu olman için aldım. Ağlarsan atarım" diye tehdit ettiğinde dolu gözlerimle güldüm. Uzanıp boynuna sıkıca sarıldım. "Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim" diye fısıldadım. "Önemli değil güzelim, sen mutlu ol yeter" Gözyaşlarım durduğunda geri çekildim.
"Takıyım mı?" dediğinde başımı sallayarak bileğimi uzattım. Bilekliği bileğime taktı. Üzerine dokunarak dikkatle baktım bilekliğe. Annem geliyordu aklıma, onu özlediğimi hissettim. Dayanamayıp yeniden gözyaşlarım akmaya başladı.
"Ama sen ağlarsan bu bilekliği geri götürürüm" diyerek göğsüne çekti beni. "Götürme" dedim burnumu çekerek. "Ağlama o zaman". Resmen çocuk gibi bilekliğimle tehdit ediyordu beni. "Kızdın mı bana?" dedi saçlarımı okşarken. "Evet çok kızdım. Ama beni o kadar mutlu ettin ki" diyerek geri çekildim ve yüzüne baktım. Yanağımı okşayarak biraz daha yaklaştı bana.
"Senin için her şeyi yaparım" diye fısıldadı. "İyi ki varsın" dedim. "Asıl sen iyi ki varsın"
Dayanamayıp tekrar sarıldım. "Burnunu üzerime silmiyorsun değil mi?" diye dalga geçtiğinde omuzuna vurarak geri çekildim. "Pislik" dedim alayla. "Gerçekten pislik miyim?" dedi çocuk gibi. "Evet, ama yakışıklı bir pisliksin" dedim gülümseyerek. "Ha yakışıklıyım yani?" dedi egoyla. "Eh işte" dediğimde kaşları çatıldı. "Eh işte mi?"
"Yakışıklısın Ardil, çok yakışıklısın, çok çok yakışıklısın, dünyanın en yakışıklı erkeğisin, en-" derken dudaklarıma kondurduğu küçük öpücükle sözüm yarıda kesildi. "Biliyorum çok yakışıklıyım" dediğinde gözlerimi devirdim. "Şaka bir yana" diyerek elimi yanağına götürerek sakallarını okşadım. "Gerçekten iyi ki varsın" dedim sessizce.
"Asıl sen iyi ki varsın. Sen olmasaydın benim varlığımın bir anlamı yoktu. O yüzden asıl sen iyi ki varsın" Uzanıp yanağına yumuşak bir öpücük kondurdum. "Neyse, geç oldu yatıyorum ben" deyip ayağa kalktım. "Birlikte mi yatsak?" diyerek çapkınca sırıttı. "Ben yatağımı gayet seviyorum canım"
"O zaman senin yatağında yatalım" dediğinde gözlerimi devirdim. "Ben kendi yatağımda, tek yatmayı seviyorum"
"Neyse, bir gün kendin geleceksin bana birlikte yatalım mı diye" dedi. "Sen de benim yaptığım gibi hayır mı diyeceksin?"
"Hayır, aksine daha fazlasını teklif edeceğim" dediğinde omuzuna yavaşça vardım. "İyi geceler pis sapık" diyerek odama çıktım.
Yüzüme dokunan eli hissettim. Ardil miydi? Hayır, Ardil böyle kokmuyordu. Kendimi zorlayarak gözlerimi açtığımda hemen başımda dikilen adamla göz göze geldim.
Üvey babam.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |