29. Bölüm

29. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

Kutulardan birini elime alıp salona, Ardil'in yanına geçtim. Ona sormak için telefon konuşmasını bitirmesini bekledim. Bu süreçte de kafamda bir sürü şey kuruyordum.

Telefonunu bıraktığında bana döndü. "Ne oldu?" dediğinde cevap vermeden elimdeki kutuyu havaya kaldırıp ona gösterdim. Bir an dondu kaldı. Gözlerinde ne gördüğümü bilemedim ama, sanki ilaçları bulmamdan hoşnut olmamış gibiydi.

"Nereden buldun onu?" derken gelip yanıma oturdu. "Sakladığın yerden" dediğimde gözleri gözlerime döndü. "Ne bu? Neden bir sürü var bu ilaçtan?" Çok meraklı olmama rağmen sakin bir şekilde sormayı başarmıştım.

"Dila bu" deyip bekledi. Ne diyeceğini mi düşünüyordu, yoksa ne uyduracağını mı?

"Bana dürüst ol" dediğimde derin bir nefes aldı. "Tamam, sana her şeyi en baştan anlatacağım. Ama beni yargılamadan anlamayı dene olur mu?" dediğinde başımı salladım sadece. Elimdeki ilacı alıp sehpaya koydu ve tamamen bana döndü.

"Biz polisle çalışıyoruz" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" Polis arkadaşları vardı evet ama polisle çalışıyoruz derken neyi kastetmişti?

"Bak, sana söylemiştim, uyuşturucu çetelerini yakalattığımızı. En başından beri polislerle anlaştık ve onlarla ortak olduk. Yoksa nasıl polisler bizim çeteyi dağıtmadan onlarla ortak olalım?" Haklıydı, bunu hiç düşünmemiştim.

"Biz onlara uyuşturucu çetelerini yakalatmada yardımcı olduğumu için onlar da bize karışmıyor. Bir süredir böyle devam ediyorduk. Sonra" deyip biraz bekledi. Merakla konuşmasını bekliyordum ben de.

"Şeref çıktı ortaya" dediğinde şaşırdım bir an. Konunun onunla ne ilgisi vardı?

"Ben Şeref ile iş birliği yapıyordum" dediğinde şaşkınlıkla ayağa kalktım. Benimle birlikte o da ayaklandı. "Ne saçmalıyorsun sen?"

"Dila dur, sakin ol. Sonunu getirmeme izin ver. Sana zarar verecek bir şey yapmam biliyorsun" dediğinde sesli bir nefes vererek tekrar oturdum. O da oturup anlatmaya devam etti.

"Senin kaza geçirdiğin sıralarda sana öfkeliydim biliyorsun" dediğinde başımı salladım. "O zamanlarda Şeref bana ulaştı. Senin yaptıklarından dolayı senden intikam almak isteyeceğimi düşünüyordu" Nefesim kesilmiş gibi dinliyordum onu.

"Ama ben tabi ki sana bunu yapmazdım, her ne olmuş olursa olsun. Bu yüzden hemen anlaşmalı olduğumuz polislere gittim. Şeref'i anlattım. Polisler de uzun zamandır onun peşindeymiş. O sandığımızda daha tehlikeli Dila. Öldürdüğü tek kişi annen değil. Ama o kadar temiz çalışıyor ki, polisler onun yaptığına dair bir kanıt bulamıyor"

Şaşkınlıkla baktım ona. Dilim tutulmuş gibiydi, ne diyeceğimi bilemedim.

"Mesut, başta sorguladı tabi ki onu nereden tanıdığımı. Sana yaptıklarını, annene yaptıklarını, bildiğim her şeyi anlattım. Onlar da bu durumu kullanmak istedi. Benimle bir anlaşma daha yaptılar" deyip biraz bekledi. Sanki şu zamana kadar anlattıklarını sindirmemi bekliyordu. Ben konuşmayınca devam etti.

"Şeref'e cevap verdim, onunla ortak olmayı kabul ettiğimi söyledim. Bana iki haftadabir ilaç vereceğini söyledi. Verdiği ilaçları sana verecektim, seni delirtecekti. Sen delirince de seni ona verecektim. Benden istediği buydu"

Duyduklarımdan sonra gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Ardil bana dokunacağı sırada yüzümü geri çektim. "Devam et" dediğimde zorlamadı daha fazla.

"Sürekli ilaç getirdi bana, ama hiçbirini sana vermedim, yemin ederim" Biliyorum, tüm kutular doluydu zaten. Ama ona bir şey söylemedim.

"Hatta ilk günlerde seni o yüzden sürekli takip ediyordum. Onun buralarda olduğunu bildiğim için" Demek kazadan sonra beni içkicilerden bu sayede kurtarmıştı.

"Her gelişmede polislerle iletişime geçiyordum. Ama Cansu'nun kaçırılmasından sonra mesajlarıma dönmedi. Ya artık benimle ortak olmayacak, ya da oyunumu anladı, bilmiyorum."

Sustu ve konuşmamı bekledi ama ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl bir tepki verebilirdim ki?

"Dila, yemin ederim sana zarar verecek bir şey yapmam. Bunu sana söylemememin tek sebebi polislerin izin vermemesiydi. Gizli bir görev sayılıyordu bu. Kimse bilmiyordu. Sadece Cansu kaçırıldıktan sonra Mesut, Mert'e söylemem gerektiğini söylediği için ona anlattım. Sana da anlatmak istedim ama izin vermediler"

"İzine gerek var mıydı? Bana söylediğini nereden bileceklerdi ki? Saklayamam diye mi düşündün?" derken gözlerimden yaş akmasın diye zor tutuyordum kendimi.

"Hayır tabi ki Dila, ama bu gizli görevdi. Sonunda o şerefsizi yakalamamız için elime bir fırsat geçmişti ama sana söylediğimi öğrenselerdi bunu kaybederdik. Yoksa sana güveniyorum tabi ki."

Derin bir nefes aldım. "Neyse tamam, kapatalım konuyu" dedim gözlerimi kaçırarak. "Hayır, içinden ne geliyorsa söyle. Kızgınsan söyle, saklama duygularını"

"Ne diyeceğimi bilmiyorum Ardil. Sinirli değilim çünkü seni de anlıyorum. Sadece, benim de haberim olsa iyi olurdu ama yapacak bir şey yok. Sen de haklısın."

"Özür dilerim" dediğinde dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. "Dileme, benim için yaptığını biliyorum. Cansu'ya odaklanalım, yok mu bir gelişme?" dediğimde başını iki yana salladı. "Maalesef"

Telefonuma gelen bildirim sesiyle cebimden çıkardım ve açtım. Mesaj, Şeref'in bana yazdığı numaradan gelmişti. Girdiğimde tek gösterimlik bir video gönderdiğini gördüm. "Ardil" dediğimde bana döndü. "Şeref bana bir video gönderdi, tek gösterimlik ama" dediğimde şaşkınlıkla kaşları çatıldı.

"Sakın açma videoyu, Mesut'u arayacağım" dediğinde başımı salladım. Kalkıp telefonundan Mesut'u aradı ve konuşmaya başladı. Acaba ne göndermişti? Cansu'yu mu yoksa?

Ardil tekrar gelip yanıma oturdu. "Mesut ve Mert, senin telefonunu kendilerine bağlayacak. Aynı anda izleyeceğiz. Mesut bu sırada videoyu kaydedecek" dediğinde başımı salladım. Ardil'in telefonuna mesaj geldiğinde okuyup bana döndü. "Aç" dediğinde telefonu ikimizin görebileceği şekilde tuttum ve videoya tıkladım.

Videoda sadece Şeref göründü. Ekrana çok yakındı. "Merhaba Dila, beni özledin mi?" derken iğrenç bir şekilde sırıtıyordu. Ben yüzümü buruştururken Ardil'in "Şerefsiz" dediğini duydum.

"Bu zamana kadar beni fazla ciddiye almadın sanırım. Umarım şimdi niyetimin ne kadar ciddi olduğunu anlarsın" dedikten sonra geriye gitti. O sırada yerde dizleri üzerinde oturan, elleri arkadan bağlı ve ağzı bantlı bir şekilde duran Samet vardı. Şaşkınlıkla baktım ekrana. Demek Samet'i Şeref çıkarmıştı hapisten.

Şeref, kenarda duran büyük bıçağı eline aldı. Samet'in arkasına geçti ve ekrana bakmaya devam etti. Bu sırada Samet bir şeyler söylemeye çalışıyordu, hatta ağlıyordu.

"Sana benden başkasının sahip olamayacağını söylemiştim Dila" deyip bıçağı Samet'in boğazına tuttu. Hayır hayır!

Hiç tereddüt etmeden Samet'in boğazını kestiğinde boynundan kan fışkırırken Samet'in bedeni yere yığıldı.

Korkuyla elimdeki telefonu düşürdüm ve yüzümü, Ardil'in göğsüne gömdüm. Bana sarıldı sıkıca. Diğer eliyle de yerdeki telefonu aldı. Video devam ediyordu.

Başımı hafifçe ekrana çevirdiğimde Şeref'in tekrar ekrana yaklaştığını gördüm. Samet görünmüyordu artık ama yerdeki kanı görünüyordu.

"Bu arada, o tatlı arkadaşından öğrendiğime göre, Ardil denen çocuk seni seviyormuş." dediğinde gözüm bir anlığına Ardil'e kaydı. Pür dikkat ekrana bakıyordu.

"Bana oyun oynamanın bedelini ödeyecek. Bu mesajımı ona iletirsen sevinirim. Çok yakın zamanda görüşmek üzere, Dila"

Video bitti.

Korkuyla Ardil'e döndüm. Çatılmış kaşları düzeldi bana bakınca.

"Korkma güzelim korkma, sana bir şey yapamaz" derken yüzümü elleri arasına aldı. "Ben kendim için değil, senin için korkuyorum. Gözünü bile kırpmadan öldürdü onu. Ya sana da yaparsa" derken gözümden akan yaşlara engel olamadım.

Gözyaşlarımı sildi. "Merak etme, bana da bir şey yapamaz tamam mı? Sen sakın korkma" dediğinde küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. "Onu benim yüzümden mi öldürdü?" dediğimde "Hayır tabi ki" dedi. "O p*ç sana yaptıklarından sonra bunu hak etmişti zaten, sakın kendini suçlama. Benim için korkmayı da bırak. Şimdi endişelenmenin sırası değil. Benim Mesut ile konuşmam gerekiyor. O şerefsizi artık yakalamamız lazım" dediğinde sadece başımı salladım. Yanağımdan öpüp ayağa kalktı ve telefonundan Mesut'u aradı. Ben de kendimi toparlamaya çalıştım.

Telefonu kapatıp yanıma geldi. "Videodan nerede olduğuna dair bir şey bulamamışlar ama bu görüntüleri kaydetmişler. Yakalandığı zaman elimizde kanıt olacak, ve o ş*refsiz hapisten çıkamayacak" Çok şükür.

"Şimdi ne yapacağız peki?"

"Şu an yapabileceğimiz bir şey yok. Polisler Cansu'yu bulmak için çalışıyor, bizimkiler de öyle. Tek yapabileceğimiz, dua etmek"

Derin bir nefes aldım. "Sence nasıl bizden bir adım önde oluyor?" dedim.

"Bilmiyorum, içimizde bir hain olduğunu düşünüyorum ama kimin olduğuna dair bir fikrim yok. Bizden kimsenin öyle bir şey yapacağını düşünmüyorum"

"Aranıza yeni katılan, çok tanımadığın biri yok mu?"

"Hayır, gruba almadan önce herkesi araştırırım"

Biraz düşündüm. Aklıma sadece bir isim geliyordu. "Sıla olabilir mi?" dediğimde "Niye?" dedi.

"Düşünsene, kız seni seviyor, ve benden nefret ediyor. Bunlar o pisliğe yardım etmesi için yeterli sebep olmayabilir ama düşününce mantıklı geliyor. Üstelik sizin çeteyle tanıştıktan sonra o adam bizden bir adım önde olmaya başladı. Sıla ile tanıştıktan sonra yani"

"Dila, Sıla'yı sevmediğini biliyorum ama o böyle bir şey yapmaz" dedi emin bir şekilde. Ona bu kadar güvenmesine sinir olmuştum. "Nereden biliyorsun? Söylediklerimin mantıksız olduğunu söyleyemezsin"

"Söylediklerin mantıklı, ama içimizdeki herhangi kişi olabilir. Ben Sıla'nın böyle bir şey yaptığını düşünmüyorum" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Neden bu kadar güveniyorsun o kıza?"

"Bak güzelim, onu kıskandığını biliyorum ama" derken sözünü kestim. "Bunun kıskançlıkla alakası yok Ardil. Ben o kıza güvenmiyorum. Bu hainliği yapması için bir sürü sebep saydım sana."

Sesli bir nefes verdi. "Ne yapmamı istiyorsun peki?"

"Bilmiyorum, ama ben hainin o kız olduğundan eminim ve bunu kanıtlamamız lazım. Konuşarak olmaz, telefonunu karıştıralım. İlla ki Şeref ile iletişim kurmuştur"

"Ne diyip alacağım telefonunu? Bence boşa zaman kaybetmeyelim" dediğinde daha da sinirlendim. "Eminim diyorum Ardil, bana güvenmiyor musun?" dedim öfkeyle. "Sana güveniyorum, ama Sıla'nın da böyle bir şey yapmayacağını biliyorum"

"Sen niye bu kadar güveniyorsun bu kıza ya?!" dediğimde "Çetedeki herkese güveniyorum ben" dedi.

"O güvendiğin kişilerden biri hain ama hatırlatırım! Neden Sıla olmasın?" dediğimde cevap veremedi.

"Ben hainin o kız olduğunu kanıtlayacağım Ardil. En azından Cansu için bunu yapabileyim. Sen bana yardım etsen de etmesen de o kızın peşine takılacağım ve bir kanıt bulacağım." dedim kararlı bir şekilde.

"Hayır, başını belaya sokmana izin veremem. Tamam ben halledeceğim" dedi.

"Nasıl halledeceksin?"

"Halledeceğim bir şekilde, sen bana bırak. Dediğin gibi telefonunu alacağım"

"Söz ver Ardil, beni başından savmak için böyle söylemediğine, gerçekten onun olduğuna dair bir kanıt bulmaya çalışacağına söz ver" dediğimde tereddüt etmeden "Söz" dedi. İçim biraz olsun rahatlamıştı.

"Tamam" dedim sessizce. "Tamam kapatalım bu konuyu. İyisin değil mi?" dediğinde hafiften gülümseyerek ona yaklaştım ve yanağından öptüm. "İyiyim, Cansu'yu sağ salim bulursak daha iyi olacağım"

 

ARDİL

Yaklaşık yarım saattir toplantı odasında boş boş oturuyordum. Sıla birazdan gelecekti ve bir ipucu bulup bulmadığı hakkında konuşurken dikkatini dağıtıp telefonunu alacaktım. Normalde asla böyle bir şey yapmazdım ama Dila'ya söz vermiştim. Bunu yapmamda ki tek sebep de, Sıla'nın masum olduğunu Dila'ya kanıtlamaktı. Sıla'nın bana bu şekilde ihanet edeceğini düşünmüyorum çünkü geçen sene onu kurtardığımda bana hayatını borçlandı, bu zamana kadar da ne dediysem yaptı. Bundan sonra da böyle devam edeceğini düşünüyorum.

Odanın kapısı açıldığında Sıla girdi içeri, elinde de bir dosya vardı.

"Gel Sıla" derken elimle çaprazımdaki sandalyeyi işaret ettim. Oturmak yerine başımda dikilmeye devam etti. Dosyayı bana uzattığında aldım ve incelemeye başladım.

"Buldun mu bir şey?" derken üzerini inceliyordum. Çanta takmadığı için telefonu cebinde olmalıydı. Eğer pantolonun cebindeyse alamam ama üzerindeki bol, siyah hırkanın cebindeyse hissettirmeden alabilme ihtimalim var.

Ona belli etmeden başımı dosyaya doğru eğmiştim ama gözlerim hırkanın ceplerine bakıyordu. Allah'ım lütfen hırkasının cebinde olsun. İşte bu! Cebinde. Alabilirim.

"Ekstra bir şey bulamadım. Polislerin hazırladığı raporun bir kopyasını istedim Mesut'tan. Bunda da bir şey göremedim ama belki gözümden kaçan bir şey vardır" diyerek biraz daha üzerimde doğru eğildi. Eli omuzuma dokunduğunda elini çekecektim ama, dikkatini bana verirse telefonunu aldığımı fark etmezdi. Bu yüzden istemesem de izin verdim bana dokunmasına.

Nefesini ensemde hissettiğimde geri çekilmemek için zor durdum. Elimle yavaş yavaş dosyanın sayfalarını çevirirken okuyormuş giib yapıyordum. Bu dosyayı zaten okumuştum ben, tekrarına gerek yok. Sol elim dosyanın üzerindeyken sağ elimle telefonu almaya çalışacaktım.

Sıla'nın bana biraz daha yaklaştığını hissettim. Elini yavaşça omuzumda gezdirmeye başladı. Umursamıyormuş gibi görünmeye çalışıyordum. Normalde olsa buna izin vermezdim.

Sıla'nın benden hoşlandığını en başından beri biliyordum çünkü kendisi söylemişti. Açık sözlü bir insandır ve bana ilk günden itiraf etmişti. Ama ben aramızda böyle bir şey olmayacağını ona kesin bir dille belirtmiştim.

"Bulabildin mi bir şey?" derken kulağıma doğru fısıldadı.

Tacize uğruyormuş gibi hissediyorum.

"Bilmiyorum, gözüme bir şey çarpmadı" derken okuyormuş gibi yapmaya devam ediyordum. Son sayfaya gelmek üzereydim, bu yüzden artık almam gerekiyor. Diğer elini masaya dayayarak üzerime biraz daha eğildiğinde hızla elimi cebine soktum ve telefonunu alıp bacağımın altına koydum. Bir şey söylemediğine göre fark etmedi.

Dosyayı kapatarak sandalyemi geriye ittim ve ondan uzaklaştım. "Birincisi, dosyada ben de bir şey bulamadım. İkincisi, bana yaklaşmaman konusunda seni uyarmıştım Sıla. Temas istemiyorum" dedim kaşlarımı çatarak.

"Geri çekilmedin ama, sana dokunmama izin verdin" dedi, sırıtarak.

"Farkına varmamıştım çünkü bana dokunduğunun" dedim yalan söyleyerek.

"Bunun farkında olmamanın imkanı yok Ardil, bana yalan söyleme" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Bana dokunman, bir kardeşimin bana dokunması gibi hissettiriyor bana, bu yüzden farkına varmadım. Ama bir daha tekrarlarsan bu kadar yumuşak tepki vermem" dediğimde kaşları çatıldı. Sertçe dosyayı aldı ve kapıyı çarparak çıktı odadan.

Rahat bir nefes aldım. Bana dokunması gerçekten rahatsız ediciydi.

Altımdaki telefonu çıkarıp açmaya çalıştım ama şifresi vardı. Siktir.

Telefonu cebime koyup kapıya ilerlerken kapı açıldı. Sıla gelmişti. Gözünü masada gezdirdikten sonra bir şey demeden geri çıktı. Sanırım telefonunu arıyordu. O fark etmeden telefonu açmam gerekiyordu. Bunun en hızlı yolu ise Ahmet'di.

Merdivenlerin başında durup, aşağıdaki Ahmet'e seslendiğimde hemen yanıma geldi. Birlikte toplantı odasına girip kapıyı kilitledim.

"Sana küçük ama özel bir görev vereceğim. Ne olduğunu sorgulamayacaksın ve kimseye de bundan bahsetmeyeceksin" dediğimde "Tamam abi" dedi merakla.

Cebimdeki telefonu çıkarıp ona uzattığımda elimden aldı. Biraz inceledikten sonra şaşkınlıkla bana döndü. "Bu Sıla'nın telefonu mu?" dediğinde sadece başımı salladım. "Ne olduğunu sorgulama. Şifresini kırman lazım, hemen" dediğimde başını sallayarak ilerideki sandalyeye oturdu ve telefonda bir şeyler yapmaya başladı. Hadi, hadi.

"Bitti" dediğinde şaşkınlıkla elinden aldım telefonu. Bu kadar çabuk mu?

"Şifresi 0210'muş" dediğinde başımı sallayarak ona döndüm. "Sağol koçum"

"Abi sorgulama dedin ama, bir şey mi yaptı Sıla?" dedi merakla. "Şimdilik emin değilim, ama şüpheleniyorum. Senin fark ettiğin bi şeey oldu mu?" dediğimde birkaç saniye düşündü. "Aslında bir kaç kere herkesten uzaklaşıp telefonla konuştuğuna şahit oldum. Bir kere sorduğumda beni tersledi, ben de çok üstelemedim"

Sıla, hayır Sıla. Bu yapmış olma.

"Tamam sen çık" dediğimde Ahmet, başını sallayarak odadan çıktı. Ben de hemen telefonu incelemeye başladım. Arama kayıtlarına girdiğimde üst üste birkaç kez bir numarayla konuştuğunu gördüm. Telefonumdan Dila'ya, Şeref'in ona yazdığı numarayı istedim. Hemen attı ama sorduğu sorulara cevap vermedim.

Numaraları karşılaştırdığımda aynı olduğunu gördüm.

Hass*ktir!

Sakin ol Ardil, bu onunla anlaşma yaptığı anlamına gelmez.

Kimi kandırıyorsun? Tabi ki gelir!

Hızla odadan çıkıp merdivenlerin başından aşağı baktım. Sıla, etrafa bakınmaya devam ediyordu. Sanırım hala telefonunu arıyordu.

"Sıla!" diye bağırdığımda herkes şaşkınlıkla bana döndü. "Buraya gel" derken öfkeli olduğumu anlamış olacak ki meraklı bakışlarıyla yanıma geldi. Odaya girdiğimde hemen arkamdan girdi.

"Ne oluyor?" dedi merakla.

"Onu sen söyleyeceksin" diyerek telefonunu kaldırdığımda şaşkınlıkla bana baktı. "Telefonumu mu buldun?" diyerek bana doğru bir adım attığında diğer elimi kaldırarak onu durdurdum. "Şeref ile mi konuşuyorsn sen?"

Aniden sorduğum soru karşısında donakaldı. "Ne?" derken yutkunmuştu. "Şeref ile anlaşma mı yaptın?!" diye bağırdığımda yerinde sıçradı. Ona ilk defa bağırdığım için bu kadar şaşırmıştı muhtemelen.

"Sen, telefonumu mu karıştırdın?" dediğinde "Soruma cevap ver!" diyerek masaya vurdum sertçe.

Susmaya devam ettiğinde elimdeki telefonu öfkeyle duvara fırlattım. Parçalara ayrılıp etrafa saçıldı.

"Sen, bana ihnet mi ettin!" derken işaret parmağımı ona doğru sallamıştım. "Ben, ben sadece" derken kekelemeye başladı. "Sen sadece ne Sıla?! Ne?"

Erkek olsaydı şimdiye yerdeydi! Kahretsin Sıla!

"Evet" dedi gözlerini kaçırarak. "Niye?" derken sesimde küçük bir hayal kırıklığı vardı.

"Kıskandım çünkü seni" derken sesini yükseltmişti. "Bu mu yani? Bu mu sebep? Beni kıskanman mı?! O şerefsizin nasıl biri olduğunu bile bile bunu nasıl yaparsın! Ya Dila'ya bi şey yapsaydı?! Ya Cansu'nun başına bir şey geldiyse! Bunların suçlusu sensin!" diye bağırdım. Diğerleri muhtemelen sesimizi duyuyordur ama şu an umurumda değil.

"Benim amacım Dila'ydı, Cnasu değil" dediğinde öfkeyle üzerine yürüdüm. Korkarak geri geri gitti, sırtı duvara değdiğinde hemen önündeydim. Elimi yumruk yapıp sertçe duvara geçirdim.

"Sen nasıl böyle bir şey yaparsın! Dila'nın başına bir şey gelmesini mi istedin gerçekten?"

"Evet, çünkü seni benden çeldı" dediğinde tekrar yumruğumu duvara geçirdim.

"Ben hiçbir zaman senin değildim Sıla, kimse beni senden çalmadı. Ben hep Dila'ya aittim, duydun mu beni? Hep de öyle olacağım. Bunu ne sen değiştirebilirsin, ne de bir başkası. Bunu o küçük beynine sok"

Ona vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Biraz geri çekilip "Kaan!" diye bağırdım. O sırada kapı açıldı ve herkesin kapının önünde dikildiğini gördüm. Anlaşılan bizi dinliyorlardı. Neyse ki Mert yoktu. Yoksa Sıla'yı onun elinden alamazdım.

"Efendim abi" dedi sessizce Kaan.

"Mesut'u ara, buraya gelip tutuklasın şunu" derken Sıla'yı gösterdim başımla. "Ahmet, sen de yerdeki telefonun hattını al ve çalıştır. İçindeki şeyleri kanıt olarak kullanacağız" dediğimde onayladı beni.

"Birkaç kişi de gelsin, Mesut gelene kadar bağlayın şunu" dediğimde, Arda "Emin misin abi?" dedi. Sert bakışlarımla ona döndüğümde "Tamam abi" diyerek onayladı beni. "Herkes dediğimi yapsın!" dedikten sonra hızla çıktım oradan.

Temiz havayı içime çekerek rahatlamaya çalıştım. Dila haklıydı. Sıla bana ihanet etmişti. Kahretsin!

Dakikalardır cebimde titreyen telefonu çıkardım. Dila, Şeref'in numarasını istediğimden beri defalarca aramıştı beni. Telefonu açıp kulağıma tuttuğumda "Neredesin sen? Bir şey oldu sandım gerizekalı! Niye açmıyorsun?" diye bağırdı.

Onun endişeli sesini duyunca burukça gülümsedim. Şimdi daha iyiydim. "Gelince anlatacağım" dediğimde biraz sessizleşti.

"İyi misin? Sesin kötü geliyor"

"Haklıymışsın, Sıla ihanet etmiş" dediğimde biraz sessiz kaldı.

"Biliyordum. İyi misin sen?"

"İyiyim" dedim ama inanmadı muhtemelen.

"Buraya gel, konuşalım. Mert biliyor mu?"

"Hayır, önce onunla konuşmam lazım. Sonra eve geleceğim" dediğimde "Tamam" dedi.

Telefonu kapatıp cebime koyduktan sonra motoruma doğru ilerledim. Ve hızla Mert'in evine sürdüm.

 

Kapıyı açtığında berbat bir halde olduğunu gördüm. Uzun zamandır uyumuyordu belli ki. "Gel diyerek geri çekildiğinde içeri girdim. İçerinin sigara koktuğunu fark ettim. Normalde içmezdi.

"Sana bir şey söylemem lazım" deyince durup bana döndü. "Ama sakin kalman lazım"

"Söyle. Cansu'yla mı ilgili? Bir şey mi olmuş?"

"Sıla" deyip biraz bekledim. "Şeref ile anlaşma yapmış. Onunla konuşuyormuş bir süredir" dediğimde şaşkınlıkla baktı bana. "Emin misin sen? Kanıtın var mı?" dediğinde başımı salladım. "Onun bizden hep bir adım önde olmasının sebbei Sıla yani."

"Cansu'nun kaçırılmasının sebebi de mi o? Biliyor mu yerini? Onun yüzünden mi?!" dedi bağırarak.

Bunu sormak aklıma gelmemişti sinirden.

"Bilmiyorum, tek bildiğim onunla konuştuğu" dediğimde hızla kapıya ilerledi ki tuttum onu. "Bırak! Geberteceğim onu!" diye bağırdığında "Sakin ol" diyerek geriye ittim onu. "Mesut'u çağırttım, çoktan karakola götürülmüştür. Hapise girecek merak etme" dediğimde biraz olsun rahatladı.

"Onunla konuşmam lazım, ona hesap sormam lazım. Hem belki biliyordur Cansu'mun nerede olduğunu" dediğinde itiraz etmedim.

"Tamam, ama karakola gidince sakin olacaksın. Kendini nezarethaneye attırma" dediğimde "Söz veremem" diyerek çıktı dışarı. Ben de oflayarak peşinden gittim.

 

 

DİLA

Birkaç saattir öylece oturuyordum. Ardil, Sıla'nın suçlu olduğunu söylemesinin üzerinden birkaç saat geçmişti ve hala ortalıkta yoktu. Ben de daha fazla zorlamadım. Çünkü güvendiği biri hain çıkmıştı ve bunu sindirmek kolay değildi. Ayrıca muhtemelen Mert de bunu öğrenmişti ve şimdi onun yanında olması gerekiyordu.

Ben ise boş boş oturuyordum. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Hala Cansu'nun ne halde olduğunu bilmiyorum. Yaşıyor mu, onu bile bilmiyorum. Ve elimden bir şey gelmiyor.

Üstelik o şerefsiz Şeref'in Samet'i öldürdüğü görüntüler hala gözümün önünden gitmiyor. Hiç tereddüt etmeden boğazını kesti adamın. Şaka gibi.

Telefonumun sesini duyunca hemen elime aldım. Ben Ardil arıyor sanmıştım ama bir numara beni görüntülü arıyordu. Şeref kesin.

Ama ne yapacağım? Görüntülü olduğu için Ardil'e haber veremem. Hemen telefonun ekran kaydedicisini açtım ve derin bir nefes aldım. Kendimi hazır hissettiğimde aramayı yanıtladım.

Ekranda Cansu vardı. Elleri, ayakları bağlıydı, ağzında bant vardı. Saçları dağılmıştı, gözleri ağlamaktan morarmıştı neredeyse. Ve hala da ağlamaya devam ediyordu. Berbat görünüyordu. Onu bu halde görünce gözlerimin dolmasını engelleyemedim.

"Cansu" derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Sesimi duymuş olmalı ki bir şeyler söylemeye çalıştı ama bant yüzünden ne dediği anlaşılmıyordu. Ağlaması şiddetlendi ve yerinde kıpırdanmaya çalıştı.

"Cansu" derken bu sefer sesim daha yüksek çıkmıştı.

Bir anda Cansu'nun arkasında Şeref belirdi. Ve elinde bıçak vardı. Samet'i öldürdüğü bıçak.

Hayır hayır hayır! Ne olur yapma bunu Cansu'ya.

"Merhaba Dila" dedi sırıtarak. Cevap vermedim. "Seni aramamın sebebini eminim merak ediyorsundur. Arkadaşının halini görmeni istedim. Baksana kıza, ne kadar da perişan halde" derken Cansu'Nun yanağına dokundu ama Cansu gözlerini yumarak yüzünü çevirdi.

"Dokunma ona!" diye bağırdım.

"Kıskanmana gerek yok, dokunmak istediğim tek kişi sensin" dediğinde yüzümü buruşturdum.

"Bırak onu, lütfen bırak.Ona zarar verme" derken gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Cansu da ağlamaya devam ediyordu. Beni görüyor mu acaba? Yoksa sadece sesimi mi duyuyorlar?

"Onu bırakmamı istiyorsan bana geleceksin" dediğinde, başımı iki yana sallayarak "Asla!" dedim.

Elindeki bıçağı havaya kaldırdı. "O zaman, arkadaşının ölümüne şahit olursun" diyerek bıçağı, Cansu'ya yaklaştırdı. Cansu yerinde tepinmeye başladı. Korkuyordu.

"Hayır! Hayır yapma lütfen yapma!" derken yalvarmıştım resmen.

"Bana gelmeyi kabul ediyor musun?" dediğinde cevap vermedim. Bıçağı Cansu'nun boğazına dayadığında korkuyla "Tamam!" diye bağırdım. Geri çekilip kameraya baktı.

"Tamam ne istersen yapacağım, yeter ki ona dokunma" dedim ağlayarak. Cansu başını iki yana sallarken bir şeyler söylemeye çalışıyordu.

"Bana geleceğine nasıl inanacağım?"

"Bilmiyorum, ne zaman nasıl gelmemi istiyorsun söyle" derken sesim titremişti. Cansu ağlamaya ve muhtemelen bana itiraz etmeye devam ediyordu.

"Yarın tam 12'de, sana atacağım konumda olacaksın. Bir araba gelecek. Arkadaşını oraya bırakıp seni alacak. Yanında kimse olmayacak. Bir dakika bile gecikirse onu öldürürüm"

"Beni aldığında onu bırakacağına nasıl inanacağım?"

"Benim onunla hiçbir işim yok. Onu elimde tutmak için de bir sebebim yok. Ama biriyle geldiğini görürsem, onu öldürürüm" derken çok ciddiydi.

"Tamam" dedim sessizce.

"Güzel" dedi sırıtarak. "Atacağım konumu bekle" dedikten sonra konuşma kapandı.

Ağlayarak arkamdaki koltuğa oturdum. Çok çaresiz bir durumdaydım. O pisliğe gidersem bana neler yapacaktı? Ama Cansu'ya zarar vermesine de izin veremezdim. Allah'ım sen yardım et!

Biraz daha sakinleştikten sonra yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Ardil her ana gelebilirdi ve bunu bilmesini istemiyordum. Yoksa beni asla göndermezdi. Kendimce küçük bir plan yapmıştım. Bunun için de ilk olarak, Ardil'in telefonundan Mesut'un numarasını bulmam gerekiyordu.

Bir süre sonra Ardil geldiğinde normal davranmaya çalıştım. Berbat görünüyordu. Salona oturduğunda ben de yanına geçtim.

"Nasılsın?" dedim.

"Bilmiyorum. Sıla bana ihanet etti, Mert neredeyse nezarethaneye atılıyordu çünkü Sıla'ya saldırmaya kalktı, Cansu'dan hala bir haber yok. Nasıl olabilirim ki?" derken bana döndü.

"Geçecek, emin ol hepsi geçecek" derken elimle omuzuna dokundum. "İstersen bir duş al, rahatla" dediğimde başını salladı. Yanağıma küçük bir öpücük kondurup yukarı çıktı. Ben de hemen sehpaya koyduğu telefonunu aldım. Şifresini bildiğim için sorun olmayacaktı.

Hemen Mesut'un telefon numarasını bulup kendi telefonuma kaydettim. Telefonu aldığım yere koyduktan sonra yukarı çıktım. Banyonun kapısına yaklaştığımda su sesini duydum. Fazla ses çıkarmadan kapıyı kilitledim ve anahtarı komodinin üzerine koydum. Ben gelene kadar Ardil'İn banyodan çıkmaması gerekiyordu.

Hemen dışarı çıkıp Mesut'a, yaptığım görüntülü konuşmanın kaydını attım. Ardından hemen aradım. Anında açtı. "Evet" dedi sadece.

"Mesut benim, Dila"

"Dila, bu ne?"

"Şeref beni görüntülü aradı. Ben de yaptığımız konuşmayı kaydettim. Onu, benimle konuştuktan sonra izlersin. Şimdi sana söylemem gereken şeyler var"

"Dinliyorum"

"Yarın beni alıp Şeref'e götürecekler"

"Ne?"

"Beni alıp, Cansu'yu bırakacaklar."

"Dila, ne saçmalıyorsun?"

"Beni dinle. Videoyu izlediğinde anlayacaksın zaten. Bana konum atacak ve yarın 12'de orada olmam gerek. Geç kalırsam veya yanımda biri gelirse Cansu'yu öldürecek. Bu yüzden yalnız gideceğim. Ama size de orada olacaksınız, uzaktan beni izleyeceksiniz. O fark etmeden bizi takip edersiniz ve onu yakalarsınız. Planım bu"

Bir süre sessiz kaldı. "Bunu komiserime anlatmam lazım"

"Kime anlatırsan anlat, videodan sonra kabul edeceklerini düşünüyorum. Ama bu konuşmadan ve yarın yapacağımız şeyden Ardil'in haberi olmayacak tamam mı? Yoksa buna izin vermez"

"Dila, bunu nasıl saklarım ondan? Yarıın ters giden bir şey olursa ne olacak?" dediğinde biraz sessiz kaldım.

"Olmayacak, planım kusursuz işleyecek. O bana bir şey yapamadan siz onu yakalamış olacaksınız. Ben her şeyi düşündüm."

"Tamam, ama yarın seni nasıl oraya götüreceğiz Ardil'in haberi olmadan?"

"Bilmiyorum, ona bir şeyler uydurun. Gerekirse bir yere kilitleyin"

"Tamam halledeceğim. Sabah haberleşiriz tamam mı?" dediğinde onaylayarak telefonu kapattım.

Hızla ve ses çıkarmadan eve girdim. Yukarıdan Ardil'in bağırışları geliyordu. Yukarı çıkıp "Ardil?" dedim.

"Dila, bir saattir sana bağırıyorum duymuyor musun?" derken sinirli gibiydi. "Duymadım ne oldu?"

"Kapı sıkışmış herhalde bilmiyorum, açılmıyor"

"Ne yapacağız?"

"Kartla açabilir misin?"

"Bilmiyorum ki, denerim" deyip gidip bir kart aldım. Kartı kapının arasına sokunca anahtarı da ses çıkarmadan deliğe soktum. Kartı hareket ettirince çıkan sesten faydalanıp sessizce anahtarı çevirdim ve kilidi açtım. Kartı oynatmaya devam ederken anahtarı çıkarıp cebime koydum. Biraz daha uğraştıktan sonra kapıyı itekleyerek açtım.

"Sonunda" dedim. Ardil, lavaboya yaslanmış, altındaki havluyla duruyordu.

"Kızgın mısın?" dedim. "Nasıl duymadın sesimi?" dedi anlamayarak. "Televizyonun sesi fazla açıktı galiba, özür dilerim" diyerek ona yaklaştım. Ve sıkıca sarıldım.

Bir an duraksasa da o da ellerini belime doladı. "Tamam, kızmadım" derken sesi şaşırmış çıkıyordu. Bunu yapmamın sebebi, yarından dolayıydı. Korkuyordum.

"Bir şey mi oldu?" dediğinde geri çekildim. "Hayır, seni özledim sadece. Tüm gün yoktun" dediğimde gülümsedi. "Ben de seni özledim" diyerek dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu. Lütfen bu, onu son öpüşüm olmasın.

"Aslında hazır ben soyunukken" derken gülerek geri çekildim. "Pis sapık" dediğimde o da güldü. "Aç mısın?" dediğimde başını onaylayarak salladı. "Tamam ben bir şeyler hazırlayayım" diyerek aşağı indim.

 

Gece hiç uyumamıştım. Uyuyamamıştım. Korkuyordum. Planı ben yapmıştım ama ters gitme ihtimali vardı. Ama Cansu için yapmak zorundaydım. Bu yüzden pişman değilim.

Yatakta yine sağ tarafıma dönerken mesaj sesi geldi. Telefonu açtığımda saatin de sabah 7 olduğunu gördüm. Mesaj Mesut'tan gelmişti.

Seni almaya geliyoruz

Tamam

Mesajı gönderdikten sonra hemen yataktan kalktım. Üzerime rahat bir şeyler giyip sessizce kapıya çıktım. Çıkmadan önce Ardil'i öpmeyi düşündüm ama onu uyandırma ihtimalini göze alamadım.

Kapıda beklediğim 5 dakikanın sonunda önümde bir araba durdu. İçinde sadece Mesut vardı. Ön koltuğa oturdum.

"Hazır mısın?" Dediğinde sadece başımı salladım.

"Hala vaz geçebilirsin. Seni buna zorlamıyoruz"

"Vazgeçemem, Cansu için bunu yapmam lazım" dediğimde başını salladı ve arabayı çalıştırdı.

 

Evden yarım saat uzaklıkta, boş ve ıssız bir yerde durduk. Üç polis arabası daha vardı. Biz indikten sonra arabalardan polisler indi. Birlikte onlara yaklaştık.

"Planı açıklıyorum" dediğinde hepimiz Mesut'u dinlemeye başladık.

"Attığı konumu araştırdık, ıssız ve dağlık bir alan. Üst bölgelerde keskin nişancılar olacak. Müdahale edilmesi gereken bir durum olursa diye de birkaç kişi kenarda sizi izleyecek. Korkmana gerek yok yani"

Bana bakarak söylediğine göre, polisler bunu biliyordu. Bana anlatıyordu.

Başımı sallayınca devam etti.

"Cansu'yu bıraktıklarında seni alacaklar. Şeref'in kendisinin geleceğini sanmıyorum, adamlarını gönderir. Hemen arkanızdan sizi takip edeceğiz. Şeref'i gördüğümüz an enseleyeceğiz."

Tekrar başımı salladım.

"Sana dinleme cihazı takacağız, küçük bir şey. Fark edileceğini sanmıyorum. Bir de silah vereceğim" deyip yan cebinden bir çakı çıkardı.

"İşler ters gidebilir, kendini koruman gereken bir durum olursa diye" dediğinde onaylayarak elinden bıçağı aldım ve ayakkabımın kenarına sıkıştırdım.

Mesut, polislerden birinden dinleme cihazını aldıktan sonra üzerime yerleştirdi.

"Şimdi seni, buluşma noktasına yakın bir yerde bırakacağız, erkenden gidip orayı izleme ihtimallerine karşı hazırlıklı olmalıyız. Kalan yolu sen yürüyeceksin" dediğinde yine başımı salladım.

"Her şey tamam mı? İçine sinmeyen bir yer var mı?"

"Hayır, hazırım ben" dediğimde onayladı. O sırada telefonum çalmaya başladı. Ardil arıyordu.

"Telefonun ben de kalsın, Şeref'in bunu kabul edeceğini sanmıyorum." Deyince telefonumu ona uzattım.

"Ardil ne olacak?"

"Sana ulaşamayınca beni arar, ben de oyalamaya çalışırım. Ama illa ki öğrenecek. O öğrenmeden Şeref'i enselememiz lazım"

 

Alana yaklaşınca beni indirdiler ve gittiler. Yakınlarda olacaklarını ve beni izleyeceklerini biliyordum. Kalan birkaç dakikalık yolu yürüdüm ve beklemeye başladım. Muhtemelen buluşma saatine dakikalar kalmıştı. Ve ben gerginlikten bayılmak üzereydim.

Az sonra biraz ötede siyah bir araba durunca gerginlikle yerimde kıpırdandım. Kapılar açıldı ve yolcu koltuğundaki ve arkadaki adam indi. Sadece sürücü içeride kaldı. Adamlar siyah takım elbiseliydi, sert duruyorlardı. Bir tanesi, arkadan birini indirdi. Yüzüne torba geçirilmişti ve elleri arkadan bağlıydı.

"Cansu" dediğimde kafasını kaldırıp etrafına çevirdi ama beni göremiyordu maalesef.

Aynı adam, kafasındaki torbayı kaldırınca Cansu beni gördü. O sırada diğer adam da ellerini açmıştı. Cansu, ağzındaki bantı çıkarıp gülümseyerek "Dila" dedi. Sarılmak için birbirimize yaklaşırken adam Cansu'yu tutunca ben de duraksadım.

"Temas yok" dedi sert bir dille. Tekrar Cansu'ya döndüğümde ağlamaya başladığını gördüm. Gülümseyerek ağlıyordu.

"Dila, yapma bunu"

"Başka seçeneğim yok Cansu. Sen beni düşünme"

Adamlardan biri bana doğru yaklaşınca istemsizce bir adım geriledim. Elindeki iple ellerimi bağlamaya başladı. İtiraz etmedim.

"Dila" dedi Cansu ağlamaya devam ederken. "Cansu, sen beni düşünme tamam mı? Bana güven, bana bir şey olmayacak."

Sözlerimin bitmesiyle kafama bir torba geçirilmesi bir oldu. Cansu'nun "Dikkat et" dediğini duydum. O sırada adam, kolumdan tutarak beni yürütmeye başladı. Az sonra kafamı eğdiğinde, arabaya geldiğimizi anladım. Arabaya bindikten sonra, adamların da bindiğini hissettim. Kapı kapanma sesi geldi ve araba hareket etmeye başladı.

 

Yaklaşık 20 dakikanın sonunda araba durdu. Kapılar açıldı. Adamlardan biri, kolumdan tutarak beni indirdi. Ardından kafamdaki torbayı çıkardı. Karanlıktan sonra gözlerimin güneşe alışması birkaç saniye sürdü. Görüşüm netleştiğinde etrafımı inceledim.

Issız, ağaçlık bir alanın ortasında kocaman bir ev vardı. 3 katlıydı, malikane gibi. Görebildiğim kadarıyla 6-7 tane siyah, aynı model araba vardı. Her yer siyah takım elbiseli koruma kaynıyordu. Bu şerefsiz, mafya gibi bir şey herhalde.

Dış kapıdan Şeref çıkınca, bir adım geri gitmemek için kendimi zor tuttum. "Sonunda Dila, seni çok özlemiştim" dedi bana yaklaşırken. "Çözün ellerini" dedi, bir adım ötemde durarak. Adamlardan biri ellerimi çözünce, acıyan bileklerimi ovuşturdum. Bu sırada Şeref de beni izliyordu sırıtarak.

"Buluşma yerine tek gelmeni beklemiyordum. En azından o yanındaki piç seni bırakmaz sanıyordum"

Ardil'e ettiği küfürü ona yedirmek istedim. "Tek gelmezsem arkadaşımı öldüreceğini söyledin. Başka şansım yoktu"

"Yine de cesaretine hayran kaldım. Gerçi beni vurduğunda anlamıştım cesur olduğunu" Cevap vermedim.

"Acıkmışsındır, sana yemek hazırlattım" diyerek arkasını dönmesiyle, polislerin ortaya çıkıp "Etrafın sarıldı, teslim ol!" demesi bir oldu. Ben, Mesut'un yanına koşacağım sırada Şeref beni kendine çekip başıma silah dayadı. Korkuyla polislere baktım. O sırada, polislerin yanında Ardil'in de olduğunu gördüm. Şaşkınlıkla ona baktım.

Bana doğru ilerlemeye çalışıyordu ama üç polis onu tutuyordu. Etrafımız polis kaynıyordu. Silahlarını Şeref ve adamlarına doğrultmuşlardı.

"Bırak onu Şeref!" diye bağırdı Mesut. "Sen mi getirdin lan onları buraya?!" derken silahı kafama daha da bastırdı. "Atın silahları, tekrar etmeyeceğim!"

Adamları teket teker silahlarını atıp teslim olduğunda Şeref öfkeyle "Atmayın lan silahları, teslim falan olmayacağız!" diye bağırdı ama hepsi çoktan teslim olmuştu. "Sikerim böyle işi!" diye bağırdı. Polisler daha da yaklaşmaya başladı. "At silahını Şeref, buraya kadar"

O sırada Ardil de, onu tutan polislerin elinden kurtulup bize doğru yaklaştı. Mesut'un yanında durdu. "Dila!" diye bağırdı. "Bırak lan onu! Lan ona birşey yaparsan seni kendi elleirmle öldürürüm duydun mu beni şerefsiz!"

Dolan gözlerimle Ardil'e bakıyordum. "İşin bitti Şeref. Dila'yı bırak, işleri daha da zorlaştırma" dedi Mesut.

"Madem benim işim bitti, Dila'yı da kendimle beraber götürürüm o zaman" dediğinde Ardil "Hayır!" diye bağırdı. Ben ise ağlamamak için zor duruyordum.

"Yapma lan yapma!" diye bağırdı Ardil. Bize bir iki adım daha yaklaştı ama Şeref silahı kafama daha da bastırınca durmak zorunda kaldı.

"Ona dokunma. İstersen beni öldür ama ona bir şey yapma" dediğinde "Hayır!" diye bağırdım. "Sus Dila!" diye bağırdı bana.

"Kesin lan! Birlikte öleceğiz biz Dila ile" dedi Şeref. O sırada Msut'un, kulaklıkla birine bir şeyler söylediğini gördüm. Sonum gelmişti sanırım. on kez Ardil'e döndüm.

"Ardil, sana bir şey söylemem lazım" derken sesim titremişti. "Ölmeden önce sana bunları söylemek istiyorum" dediğimde başını iki yana salladı. Gözlerinin dolduğunu gördüm.

"Ardil, ben seni" derken "Sus Dila!" diye bağırarak kesti sözümü. "Sus! Bunu, benim gözlerime bakarak söyleyeceksin tamam mı? Kes sesini, şimdi değil! Bir şey olmayacak sana, şimdi değil" derken sesinin titrediğini duydum. Gözümden akan yaşlara engel olamadım.

Sesli söyleyemesem de içimden söyledim son kez.

Seni seviyorum Ardil, çok seviyorum.

Şeref'in, silahın güvenliğini açtığını duydum. Son kez Ardil'İn gözlerine baktıktan sonra kapattım gözlerimi ve tetiği çekmesini bekledim. Sesi duydum.

İki tane silah sesi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.07.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...