"Kahretsin, yine hayal görüyorum" dediğimde Cansu yaklaştı. "Ne oldu?" dedi merakla.
"Şu adamı görüyor musun?" diye elimle onu gösterdiğimde "Evet" dedi.
"Ne? Ciddi misin?" dedim sevinçle. Bunu duyduğuma sevineceğim hiç aklıma gelmezdi.
"Evet, hatta bugün bir kere okulun orada da görmüştüm. Birine geldiğini düşündüm" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm.
"Hayal falan görmemişim o zaman. Ama Ardil neden görmediğini söyledi?" dedim düşünceli bir şekilde.
"Belki gerçekten görmemiştir. Üvey baban bu mu?" dedi korkuyla.
"Evet, evimi bulmuş. Ne yapacağız?" Bulunduğumuz durumun farkına yeni varmıştım. Korku yavaş yavaş bedenimi ele geçirmeye başladı.
"Kusura bakma ama ben çok korkmaya başladım, burada kalamayız" dedi Cansu pencereden uzaklaşarak.
"Ben de kalamam. Ne yapacağız? " dedim panikle.
"Dur Mert'i arayım. Gelip alsın bizi" diyip telefonunu çıkardı.
"Tamam geliyor, Ardil de yanındaymış. Birlikte geliyorlar. " dediğinde derin bir nefes aldım. Montlarımızı giyip kapıda beklemeye başladık.
Az sonra kapı çaldı. Açtığımda Mert ve Ardil hızla eve girdi.
Cansu direk Mert'e sarıldı. Ne ara bu kadar samimi oldular?
"İyi ki geldiniz" dedi ve geri çekildi.
"Ne oldu? İyi misiniz?" dedi Mert endişelenerek. Ardil de merakla bize bakıyordu.
"Uzun hikaye ama gitmemiz lazım. Burada kalamayız. Nereye gidebiliriz?" dedi Cansu.
"Bana gidelim" dedi Mert ve hızla evden çıktık. Adam evin arka tarafında kalmıştı. Hızla motorlara bindik ve Mert'in evine gittik.
İçeri girdiğimizde evi inceledim biraz. Güzel bir evdi, küçük de değil büyük de.
Salona geçtik beraber. Cansu hepimize birer kahve yapıp getirdi.
"Anlatacak mısınız artık?" dedi Mert kahvesini eline aldıktan sonra.
Cansu bana döndü. 'Anlat' der gibi baktı. Derin bir nefes aldım.
"Pekala. Baştan başlıyorum. Size söylemiştim bugün üvey babam olduğunu" dedim hatırladıklarını teyit etmek için.
"Aslında benim başta kriz geçirmemin sebebi " diyip derin bir nefes aldım. Ardil'e bakmıyordum. Gözüm yerdeydi.
"O daha önce bana dokunmaya çalıştı, defalarca. Hatta sonunda annemi öldürdü. " dediğimde gözlerim dolmuştu ama ağlamayacaktım. Artık değil.
"Sonrasında ben bunu hiç görmedim. Geçen gün yine karşıma çıktı ve aynı şeyi yapmaya çalıştı. Neyse ki Ardil geldi" dediğimde yine ona dönmedim. Ona bakmaktan çekiniyordum. Belki de o bunları zaten bildiği içindi, bilmiyorum.
"Bugün onu kafede de gördüm, o yüzden kriz geçirdim. Evimi bulmasından da korktuğum için Cansu ile kalmak istedim" dedim.
"Yatacağımız sırada camdan onu gördüm. Oradaydı, bize bakıyordu. Evimi bulmuştu. Biz de korktuk ve hemen sizi aradık" diyip başımı yerden kaldırdım ve Mert'e baktım.
"Ben bilmiyordum, bilsem sormazdım kafede" dedi Mert pişman şekilde.
"Hayır önemli değil." dedim gülümsemeye çalışarak.
"Ne yapacağız bundan sonra? Dila o evde kalamaz" dedi Cansu.
"Yapacak bir şey yok , kalmam lazım " dedim istemeyerek.
"Hayır orada kalamazsın, evi bulmuş ve amacı da belli. Bana düşmez ama seni bırakamam orada. Arkadaşımın başına bir şey gelmesini istemem " dediğinde Mert'e gülümsedim. "Teşekkür ederim ama yapabileceğimiz bir şey yok" dedim umutsuzca.
"Bir ev falan tutarız" dedi Mert, fikir üretmeye çalışıyordu ve bu beni sevindirmişti. Bu kadar kısa sürede tanıdığı bir insana böyle davranması çok güzeldi. Ona daha da alışmaya başlamıştım.
"Hayır olmaz, benim o kadar gücüm yok" dediğimde Ardil "Benim var, ben tutarım" dedi. Saatlerdir ilk defa yüzüne baktım. Gerçekten yardım etmek istiyordu sanırım.
"Hayır böyle bir şeyi kabul edemem" dedim başımı iki yana sallayarak. Sesli bir nefes verdi.
"Bende kalırsın o zaman" dediğinde kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.
"Ne?" dedim şaşkınlığımı belli eden bir ifadeyle. Ciddi ciddi onun evinde kalmamı mı teklif etmişti bana? Başımıza taş yağacak galiba.
"Bende kalırsın" dedi. Çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşuyordu.
"Hayır teşekkür ederim ama gerek yok" diyip Cansu'ya döndüm.
"Başka yolun yok. Bir çaresini bulana kadar kalabilirsin bence " dedi Cansu.
"Hayır tabiki " dedim. Böyle bir şey mümkün değildi.
"Sana benimle yatarsın demişim gibi tepki verme, alt tarafı bende kalırsın dedim. Ayrı odalarda kalırız, evim büyük" dediğinde tekrar ona döndüm.
Sessizce gözlerine baktım. Başımı iki yana sallayarak ellerim arasına aldım. Başka bir yolu olmalıydı. Onunla kalamazdım. Bana böyle davranan bir insanla, beni umursamayan bir insanla aynı evde kalamazdım. Üstelik onu tanımıyorum bile.
"Bakın buna bence yarın karar verelim, Dila fazlasıyla yorgun. Yatalım, yarın düşünürüz" dedi Mert ve herkes onayladı. Minnetle baktım ona. Sonunda beni anlayan biri.
Mert ve Cansu onun odasında kalacaktı. Önce şaşırsam da sadece uyuyacaklarını söyledi Cansu. Daha sevgili bile değillerdi zaten. Bu bana yanlış gelse de bir şey söylemedim, kendi kararları sonuçta.
Biz de salonda kalacaktık. İki tane karşılıklı koltuk vardı, birinde Ardil, birinde ben yatacaktım.
Bir süre öyle bekledim. Sadece tavanı izledim. Sıkılınca Ardil'e döndüm yavaşça. Yüzü bana doğru dönmüş uyuyordu. Oflayarak kalktım ve camın kenarına gidip sandalyeye oturdum. Uyuyamıyordum.
Ne kadar öyle durdum bilmiyorum. Omzuma dokunan elle irkildim. Ardil" İyi misin? Seslendim duymadın?" diyerek karşıma oturdu.
"Dalmışım" dedim ve tekrar dışarı döndüm.
Biraz sessiz kaldık. Bana baktığını hissediyordum ama ona dönmemiştim.
Kafamı kemiren bir soru vardı ve bunu ona sormakta kararsızdım. Belki de duyacağım şeyden korkuyordum. Ama yine de dayanamadım ve sordum.
"Sana bir şey sormak istiyorum" diyerek ona döndüm. Dikkatle bana bakıyordu.
"Bugün, sana defalarca kez onu gördüğümü söyledim ama sen yoktu dedin ve ben hayal gördüğümü düşündüm. Aslında oradaymış, Cansu da görmüş" dediğimde kıpırdamadı. Hala bana bakıyordu. Şu an ne düşündüğünü anlayamıyordum.
"Gerçekten görmedin mi onu? Yoksa oradaydı ve sen bilerek mi söylemedin?" dedim. Neden bilmiyorum ama ilk ihtimal olmasını istiyordum.
Biraz sessiz kaldı. Gözümü gözlerinden ayırmadan cevabını bekledim. "Oradaydı" dediğinde içimde bir şeyler oldu. "Neden söylemedin?" dedim. Sesim kırıldığımı belli ediyordu. "Korkmaman için" dediğinde biraz gözlerine baktım. Yalan söylüyordu. Ama inanmış gibi yapıp başımı salladım ve ayağa kalktım.
Koltuklara ilerlediğimde o da gelmişti. Yatıp ona doğru döndüm. O da koltuğunda bana döndü. Biraz gözlerine baktım. Düz bir ifadeyle bana bakıyordu. Aklından geçenleri anlayamayıncay avaşça gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.
Sabah gözlerimi açtığımda Ardil ile gözgöze geldim. Beni mi izliyordu? Saçmalama.
Yan dönüp başımı tavana çevirdim.
"Günaydın" dediğinde ona döndüm. Bunu söylemesine şaşırmıştım. Normalde bu kelimeleri pek kullanmazdı kendisi. Sanırım uzun zamandır uyanıktı çünkü sesi net gelmişti.
"Günaydın" dedim ve başımı tekrar tavana çevirdim. Ama o hala bana bakıyordu ve bu gerilmeme neden oluyordu. Umursamamaya çalıştım.
Ona dönmeden "Uyandılar mı?" dedim sessizce.
Koltukta doğruldum ve üzerimi açtım. Saçlarımı geriye atarak gelişigüzel düzelttim ve ayaklarımı yere indirip oturur pozisyona geldim.
"Bir şey olmadı" dedi sessizce. Niye bakıyorsun o zaman?
Bir süre daha gözlerine bakıp ayağa kalktım.
Yavaşça salondan çıktım ve etrafıma bakındım. Ardından banyo olduğunu düşündüğüm yere ilerledim. Doğru tahmin. Yüzümü yıkadım ve çıktım.
Tekrar salona geldim. Ardil hala aynı pozisyondaydı.
Yüzü asık gibiydi, belki de sabah olduğu için öyleydi bilmiyorum ama canı sıkkın gibiydi. Bir şey demeden koltuktaki battaniyeyi toplamaya başladım. Beni izlediğinin farkındaydım ama ona bakmadım.
Battaniyeyi topladıktan sonra kanepeye oturdum ve ona döndüm. Gözlerimiz kesişti. Bir süre gözlerine baktım. Sormak istiyordum ama soramadım. Neyden çekindim bilmiyorum, belki de beni terslemesinden. Ya da yine cevapsız bırakmasından. Ama umrumda değildi. Gerçekten merak etmiştim.
"İyi misin?" dedim sessizce ve biraz da merakla. Dudakları hafifçe yana kıvrıldı. "iyiyim" dedi gülümseyerek.
Hafifçe tebessüm ederek "İyiyim" dedim.
Gözlerimizi çekmiyorduk. Bu çocukta bir şeyler vardı. Bir his vardı ama ne olduğunu bilmiyorum. Ona bakmak istiyordum ama bir yandan da bakmaktan korkuyordum. Çünkü bana karşı bir öfkesi ve nefreti varmış gibi hissediyordum ve bu beni rahatsız ediyordu.
"Sana bir şey söylemek istiyorum" dedim çekinerek. Kaşları merakla çatıldı.
"Ama söylemeli miyim bilmiyorum. Sadece, anlatmak istiyorum. Belki de umrunda bile olmayacak, neden olduğunu da bilmiyorum, ama anlatmak istiyorum." dedim sessizce. Dikkatle beni dinlemişti.
Hala gözlerine bakıyordum. Kaçırmıyordum gözlerimi.
"Seni dinliyorum " dedi sessizce.
"Kriz geçirdiğim sırada bir şey hatırladım" dedim. Kafede ki halimi düşünmek beni utandırmıştı.
"Zihnimde bir anda bir anı belirdi. Ve güzel bir şey değil" dedim. Zor konuşuyordum çünkü nasıl anlatmam gerektiğini bilmiyordum.
Dikkatle beni dinliyordu ama. Merak ediyordu sanırım.
"Ne hatırladın?" dedi ben susunca.
"Ben, daha önce kriz geçirmiştim zaten. Ama, yani, ne zaman olduğundan emin değilim ama, sadece, ben" diyip sesli bir nefes verdim. Gözlerim dolmuştu.
Sesim titriyordu. Konuşamıyordum. Neden konuşamıyordum? Belki de vereceği tepkiden korkuyordum.
Yataktan kalktı ve yanıma ilerledi. Önümde diz çöktü ve bana baktı. Bunu beklemiyordum.
"Sakin ol, neyden korkuyorsun bilmiyorum ama korkmana gerek yok. Bana anlatabilirsin, dinliyorum" dedi sakince. Gerçekten başka biri gibi davranıyordu şu an.
"Ben, gördüğüm şeyde, bir kere daha kriz geçiriyordum. Ve yanımda, yanımda" diyip sustum. Derin bir nefes aldım.
"Yanımda biri vardı" dediğimde kaşları çatıldı merakla.
"Neyden korkuyorsun?" dedi merakla.
"Nasıl anlatacağımı bilmiyorum, ve vereceğin tepkiden korkuyorum. Çünkü iyi bir şey değil" dedim gözlerimi kaçırarak. Gözlerim ağlamaya hazır bekliyordu ama ağlamayacaktım.
"Tepkimden korkma, söz veriyorum kötü bir tepki vermeyeceğim" dedi güven veren bir sesle.
Derin bir nefes aldım. Kendimi topladım.
"Ben kriz geçiriyordum. Yanımda da biri vardı ama, yatıyordu yerde. Kanlar içindeydi, ölmüştü sanırım bilmiyorum. Ben mi yaptım bilmiyorum, kim olduğunu da hatırlamıyorum. Nasıl oldu, neredeydim hatırlamıyorum. Sadece, ben kriz geçirirken yanımda kanlar içinde yatıyordu. Ben korkuyordum" dediğimde sertçe yutkundu. Ağlamaya başlamıştım. Sesim titriyordu.
"Ben mi yaptım bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ben yapmamışımdır, ben kimseye bilerek zarar vermem eminim, inan bana lütfen. Ya bir şey yaptı, ya da kriz geçirirken oldu bilmiyorum ama bilerek yapmam yemin ediyorum" dedim yalvarırcasına. Ama bana inanması lazımdı. İnanmazsa ben de kendimi suçlardım çünkü biliyorum.
Gözlerinde şefkat ve öfke vardı. Nasıl iki duyguyu aynı anda barındırabilirdi? Ne tepki vereceğini mi düşünüyordu bilmiyorum, ama susuyordu.
"Ardil bir şey söyle lütfen, bana inandığını söyle. Bilerek yapmam lütfen" dedim kısık bir sesle. Hala gözyaşlarım akıyordu. Ama bir şey söylemesi gerekiyordu. Bana inandığını söylemesi gerekiyordu.
Bir anda ayağa kalktı ve arkasını dönüp yüzünü elleri arasına aldı. İnanmıyor muydu bana?
"Ardil?" dedim seslenerek. Sesim titremişti.
"Bir şey söyle lütfen" dedim ağlayarak.
Derin bir nefes alıp bana döndü.
Gözleri mi dolmuştu yoksa ağladığım için mi öyle görüyordum bilmiyorum.
Bir süre baktı. Gözlerime baktı.
Gözlerinde şefkat vardı şimdi. Üzüntü vardı. Beni anlıyor gibi bakıyordu.
Bana yaklaşıp yüzümü elleri arasına aldı. Sıcacık elleri yüzümü sarmıştı. Bir garip hissetmiştim. Gözyaşlarımı sildi parmakları.
"Ağlama, tamam. Bilerek yapmamışsındır belki" dedi beni inandırmaya çalışarak. Çok yakınımdaydı. Nefesi yüzüme vuruyordu.
Cevap vermedi, gözlerime baktı sadece.
"Bana inanmıyor musun?" dedim ısrarla.
"Kriz geçirirken falan yapmış-" derken geri çekildim ve sözünü kestim. Elleri iki yana düşmüştü.
"Ben yapmamışımdır, hayır. Ardil bana inanmıyor musun?" dedim korkuyla. Sesimde hayal kırıklığı vardı.
"İnanıyorum sadece, belki sen yapmışsındır" dediğinde üzgünce ona baktım.
Başımı iki yana sallayarak hızla salondan çıktım ve banyoya gittim.
Bana inanmamıştı. Resmen beni suçlamıştı. Ama bende hata, ben neden ona anlatıyorum ki? Neden bana inanacağını düşündüm ki? Aptal kafam!
Ne kadar orada kaldım bilmiyorum. Aynaya baktım, ağladığım belli olmuyordu. Yavaşça banyodan çıktım ve salona ilerledim. Ardil koltukta oturuyordu. İçeri girdiğimi görünce hemen ayağa kalktı ama ben ona bakmadım ve battaniyesini elime aldım. Dürmeye başladım.
"Dila?" dedi ama ona bakmadım.
Kolumdan tutup kendine çevirdi beni.
"Bir şey söyleme. Bu konuyu unutmak istiyorum. Bana inanmanı beklemem hataydı sadece, kimse 1 haftadır tanıdığı birine inanmaz zaten. Özür dilerim ben, unutalım" diyip yorganı dürmeye devam ettim.
Bana baktığını hissettim ama ona dönmedim. Yüzüne bakmak istemiyordum, belki de cesaretim yoktu. Yorganı dürüp kenara koydum ve mutfağa ilerledim.
Ona bakamadım. Hata bendeydi, onda bir suç yoktu. Bana inanmasını beklemem hataydı. Belki de bende inanmazdım ona. Bunun için onu yargılamayacaktım.
Mutfağa ilerledim ve dolabı açtım. Kahvaltılık bir şeyler çıkardım ve masaya koydum.
Hazırladıktan sonra mutfaktan çıktım ve Mert ile Cansu'nun kaldığı odaya ilerledim. Kalkmaları lazımdı artık.
Kapıyı tıklattım ama ses gelmedi. O sırada Ardil geldi yanıma.
"Aç kapıyı, uyuyorlardır" dediğinde beklemeden açtım ve aynı anda içeri girdik ama gördüğümüz şeyle duraksadık.
Mert ve Cansu ayakta öpüşüyordu!
Cansu'nun üzerinde Mert'in tişörtü vardı. Mert de ise sadece pantolon .
Gördüğüm şeyle gözlerim kocaman oldu. Bunu görmeyi kesinlikle beklemiyordum.
Bizi görünce yavaşça ayrıldılar.
Ardil'e döndüğümde şaşkınlıkla onlara baktığını gördüm.
"Siz?" dedim yutkunarak. Diyecek bir şey bulamadım.
Şu an gerçekten utanıyordum. Bu sahneyi görmeme gerek yoktu bence.
Cansu utançla başını yere eğdi. Mert de gözlerini kaçırdı.
"Kahvaltı hazır" dedim sessizce ve mutfağa ilerledim.
"Bunu beklemiyordum" dediğinde ona döndüm. Hala şaşkındı. "Ben de beklemiyordum. En azından görmeme gerek yoktu" dedim yüzümü buruşturarak. Yüz ifademe hafifçe güldüğünde gözlerimi kaçırdım. Az öncekileri unutmamıştım.
Yanıma yaklaştı ve hemen önümde durunca baktım gözlerine.
"Bak, az önceki olayı kapatmak istediğini biliyorum. Ben de bir daha açmak istemiyorum ama, sadece, senin yapma ihtimalin var. Bunu sen de biliyorsun. Kriz geçirirken bunu yapma olasılığın çok yüksek. Sana inanıyorum, kimseye bilerek zarar vermeyeceğini de biliyorum." dediğinde dikkatle onu dinledim.
İlk günden beri ilk defa bu kadar şefkatli, yumuşak ve kibar konuşuyordu benimle.
"Haklısın, biraz fazla tepki verdim, özür dilerim" dedim sessizce.
"Hayır dileme, sadece bunu unutalım " dediğinde gülümsedim. Bakışları gülümsememe indi ve tekrar gözlerime çıktı. Ardından o da gülümsedi.
"Arkadaşlar siz bizi yakalamış olabilirsiniz ama biz de sizi yakalamak istemiyoruz"
Duyduğum sesle hemen geri çekildim ve utançla başımı yere eğdim. Ardil de hafifçe sırıttı.
"Siz?" dedim Cansu'ya ve Mert'e bakarak.
"Biz? Biz sadece" diyip sustu Cansu. Gözlerini kaçırdı.
"Biz dün biraz, şey yaptık" dediğinde "Tamam, ayrıntıya gerek yok. Şu an birlikte misiniz?" diyerek sözünü kestim.
Birbirlerine baktılar ve gülümseyerek "Evet" dediler.
"Sevindim" dedim ama baya şaşırmıştım. Açıkçası bu kadar erken beklemiyordum.
"Hayırlı olsun kardeşim" diyerek Mert'in omzuna vurdu Ardil. Ben de Cansu'ya sarıldım.
"Artık yemek yiyebilir miyiz? Acıktım" dedi Ardil. Hayretle ona baktım. Çok sıcak ve samimi konuşuyordu. Ona ne olmuştu bugün?
Gülümseyerek masaya oturdum, diğerleri de oturdu.
"Sen mi hazırladın Dila?" dedi Mert.
Cansu "Ben hiç beceremiyorum yemek yapmayı. Hep annem hazırlardı, ben hiç yapmadım" dediğinde duraksadım. Masada bir sessizlik oldu. O da bir an ne dediğini fark etmiş gibi bana döndü.
"Dila ben, özür dilerim, gerçekten-" derken sözünü kestim.
"Önemli değil, yiyelim mi artık?" dedim gülümseyerek.
Ardından yemek yemeye başladık. Artık bu konuyu takmamaya çalışıyordum. Alışmıştım annemin yokluğuna.
Ardil'in bana baktığını hissettim ama ona dönmedim. Yemek yemeye devam ettim.
Yemekten sonra Cansu ile bulaşıkları yıkadık ve salona diğerlerinin yanına geçtik. Cansu Mert'in yanına oturdu ve Mert kolunu Cansu'nun omzuna atıp onu kendine çekti. Ardil ikili koltukta oturuyordu. Ben de tekli koltuğa geçtim.
"Napıyoruz bugün?" dedi Cansu.
"Bilmem ne yapalım?" dedi Mert.
"Bir şey mi yapacağız?" dediğimde Cansu bana döndü.
"Tabiki, ilk hafta sonumuz. Üniversite de ilk haftamız bitmiş. Bir yerlere gidelim, birlikte zaman geçirelim" dediğinde "Gerek var mı buna?" dedim istemeyerek.
"Dila çok sıkıcısın. Seni alan olmaz bak böyle yaparsan" dedi Cansu gülerek.
"Aman kimse almasın. Kimseyi istemiyorum zaten" dediğimde zihnimde bir anı belirdi.
"Ya niye bu kadar trip atıyorsun sen?" dedi gülerek. "Trip falan atmıyorum" diyerek kollarımı bağladım ve başımı başka yöne çevirdim.
"Şu an trip atıyorsun" dedi. Hala gülüyordu, bu durumdan memnundu.
"O kıza numaranı verdin" dedim kaşlarımı çatarak.
"Bak beni dinlemiyorsun. Numaramı falan vermedim, yalandan salladım. Niye numaramı veriyim?" dediğinde ona döndüm. "Ciddi misin?" dedim.
"Neyse canım banane?" dediğimde kahkaha attı.
"Dila çok tatlısın. Ama böyle her şeye trip atarsan seni kimse almaz bak" dedi alayla.
"Almazsa almasın. Çok da meraklıyım" dedim sinirle.
"Neyse, seni alan olmazsa ben alırım merak etme" dediğinde ona döndüm.
"Ciddi misin? Beni sevmezsin ki o zaman?" dedim.
"Severim, seni hey yaşımda severim"
Duyduğum sesle Cansu'ya döndüm.
"İyi misin? Daldın bir anda, duymuyorsun bir saattir" dediğinde şaşkınlıkla hepsine baktım. Merakla bana bakıyorlardı.
"İyiyim ben, bir su içiyim" diyip mutfağa ilerledim.
Suyu içtikten sonra arkamı döndüğümde Ardil'i görmemle korkuyla irkildim.
"Bir şey hatırladım " dediğimde merakla gülümsedi.
"Cidden mi? Ne hatırladın?" dediğinde anlatmakla anlatmamak arasında kararsız kalmıştım.
"Bak anlatabilirsin bana" dedi yumuşak bir sesle.
"Ne zamana ait bilmiyorum. Sadece biri var yanımda, bir erkek. Ben bir konuda ona trip atıyorum, o da trip atarsan seni alan olmaz diyor. Sonra benim üzüldüğümü fark edip 'seni alan olmazsa ben alırım' diyor. O, o kim bilmiyorum. Sevgilim değil ama, eminim" dedim.
Gülümseyerek bana bakıyordu. Hatırladığıma benden daha çok sevinmiş gibiydi.
"Hatırlarsın bir ara" dedi gülümseyerek.
"Umarım" dedim. Sonra içeri geçtik tekrar.
"Hadi bir plan yapalım artık" dedi Cansu.
"Ne yapalım? Yemeğe falan gitsek?" dedi Mert.
"Hayır, bara gidelim mi?" dedi Cansu.
"Güzel olur bence, seviyorum ben" dedi.
"Sen kaç kere bara gittin de seviyorsun?" dedim Cansu'ya şaşkınlıkla.
"Geçen sene gitmiştim bir kaç kere. Gidelim bence" dedi.
"Pek benlik bir yer değil" dedim.
"Hayır, ve gitmeyi de düşünmüyorum. Ne yapacağız orada?" dedim.
"Eğleneceğiz. Hadi ya gidelim. Ne diyorsun Ardil?" dediğinde Ardil'e döndüm.
"Olabilir, farketmez" dedi umursamaz bir şekilde.
"Siz gidin isterseniz ama ben öyle ortamları sevmiyorum" dedim.
"Dila hadi ya, gideceğiz eğleneceğiz" dedi Cansu ısrarla.
"Başka bir yere gidelim " diye bir seçenek sundum.
"Hayır bara gitmek istiyorum ben, lütfen sen de gel, sensiz gitmem" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.
Oflayarak "Tamam" dedim. Hayır demeyi öğrenmem lazımdı.
"Ya canımsın. Tamamdır, akşama gidiyoruz" dedi sevinçle.
Hafifçe tebessüm ettim. O mutlu olunca ben de oluyordum.
Akşama doğru Mert ve Ardil bizi evlerimize bırakmıştı hazırlanmamız için. Şimdi ne giyeceğimi seçecektim. Öyle bir yere ne giyilir ki?
Cansu benim seçemeyeceğimi düşündüğü için elbiselerimin fotoğraflarını atmamı istedi. Zaten fazla elbisem de yoktu.
Resimlerini çekip gönerdim Cansu'ya.
"Saçmalama Cansu bunu giyemem ben, teyzemin zoruyla almıştım bir ara. Hiç giymedim" dedim.
"Giyeceksin. Bunu giymezsen gerçekten kötü olur. Hadi kapatıyorum hazırlanmam lazım" diyip kapattı telefonu. Oflayarak elbiseye döndüm. Bunu bir ara teyzem aldırmıştı bana. Ama hiç giymemiştim, hiç benlik değil çünkü. Kırmızı, askılı bir elbiseydi. Kısaydı ve dekoltesi vardı.
Hazırdım. Elbiseyi giydim ve saçımı dağınık topuz yaptım. Fena olmamıştı. Hafif bir de makyaj yapmıştım. Makyaj seven biri de değildim. Cansu zorladığı için kırmızı ruj sürmem gerekiyordu. İstemeye istemeye onu da sürdüm.
Az sonra kapı çalınca heyecanlandım. Neden bilmiyorum. Kapıyı açtığımda Ardil ile göz göze geldik. Yavaşça beni süzerken ben de onu süzdüm. Siyah gömlek giymişti ve inanılmaz yakışmıştı. Kollarını biraz kıvırmıştı ve bir iki düğmesi açıktı. Saçları dağınıktı biraz ama bu ona ayrı bir hava katmıştı. Gözlerine baktığımda hala beni süzdüğünü farkettim. Yavaşça gözlerime çıktı gözleri. Çok farklı baktı gözlerime. Ama yine de anlayamadım. Hızla arkasını döndü ve "Gidelim" dedi. Buna karşılık göz devirdim ve montumu alıp arkasından ilerledim.
Motorun önüne geldiğimde duraksadım. Nasıl binecektim? Elbisem zaten kısaydı, daha fazla açılırdı.
"Ben nasıl bineceğim?" dediğimde omzunun üstünden bana döndü. Sesli bir nefes verdi, sıkılmış gibi. Tekrar gözlerimi devirdim.
"Yan otur, ayaklarını da şuraya koy. Ama sıkı tutunman lazım" dediğinde başımı salladım ve dediği gibi oturdum. Ardından kollarımı beline doladım. Kasıldığını hissettim. Motor hareket ettiğinde daha da sıkı sarıldım. Kokusu burnuma geliyordu ve bu gülümsememe sebep oldu.
Motoru biraz yavaş sürmüştü. Geldiğimizde yavaşça indim. Mert ve Cansu da kapıda bizi bekliyordu. Cansu gerçekten güzel olmuştu. Zaten güzel bir kızdı.
Mert Cansu'nun beline elini koydu ve önden girdiler. Biz kapıdan gireceğimiz sırada belimde hissettiğim Ardil'in eliyle ona döndüm. Kulağıma eğildi ve "Yanımdan ayrılma. Burada ne olacağı belli olmaz" diyerek birlikte yürümemizi sağladı. Eli hala belimde olduğu için kendimi kasıyordum ama belli etmemeye çalışıyordum.
Bar tezgahının oraya geldik ve taburelere oturduk. İğrenç bir ortamdı. Kimisi öpüşüyor, hatta sevişiyor, kimisi çok, çok şey bir şekilde dans ediyor, fazla yakın, kimisi sarhoş olmuş sızmış, kimisi yukarı odalara çıkıyor. Bizim burada ne işimiz vardı ki?
"Ne içiyorsunuz?" dediğinde Mert'e döndüm. Cansu adını bilmediğim bir içki türü istedi. Ardil bira istedi.
"Alkolsüz bir şey yok mu?" dedim Mert'e.
Arkamdan Ardil ismini bilmediğim bir şey vermesini söyledi bana. Alkolsüzdü sanırım.
İçecekleri verdiğinde tadına baktım, güzeldi. Ardil'in iyi bir damak zevki vardı anlaşılan.
Biraz sonra Cansu ve Mert dans etmek için ileri gittiler. Diğerleri kadar yakın olmasalar da dans ediyorlardı. Ardil'e döndüm. Birasını çok rahat içiyordu.
"Daha önce içmiş miydin?" dediğimde başını salladı sadece.
"Sarhoş olma da, motor kullanacaksın sonuçta. Ne olur ne olmaz" dediğimde alayla güldü. "Beni mi düşünüyorsun?" dedi sırıtarak.
"Hayır, sen kaza yaparsan ben de kaza yapmış oluyorum. Kendim için söyledim yani, yoksa umrumda değilsin" diyip gözlerimi sahneye çevirdim.
Onun dediğini demiştim. 'Umrumda değilsin'
"Hala korkuyor musun arabadan ya da motordan?" dediğinde ona döndüm.
"Bilmiyorum, bazen karşıdan karşıya geçerken hala tereddüt ediyorum" dedim. Dikkatle bana bakıyordu. Gözlerimin içini ezberlemeye çalışıyordu sanki.
O sırada yanımıza gelen adamla bakışlarımız ona döndü.
"Ardil naber?" dedi sırıtarak. Ardil'in yaşlarındaydı sanırım.
"İyidir senden?" diyerek ayağa kalktı Ardil. "İyi bende. Senin mi?" dedi bana bakarak.
Kaşlarım çatıldı. Senin mi derken?
"Evet" diyerek önüme geçti Ardil ve onun beni görmesini engelledi. Bu yaptığı hoşuma gitmişti. Her ne kadar uyuz olsa da böyle şeylerden koruyordu.
"Neyse, şansıma küsüyüm o zaman. Size iyi eğlenceler" diyip gitti çocuk.
"O az önce senin mi dedi benim için? " dedim kaşlarımı çatarak. "Evet. Buralarda böyle bahsederler genelde" dedi normal bir şeyden bahseder gibi. "Niye, mal mıyız biz? Senin mi ne demek ya?" dedim sinirle.
"Bunu ben söylemedim, hiçbir zaman da bu şekilde bahsetmem kadınlardan. Git ona sinirlen" dedi kaşlarını çatarak. Bana çıkışmasına sinirlenmiştim. Evet haklıydı ama bu şekilde söylemesi gerekmezdi.
Bir şey demeden sahneye döndüm ve içeceğimi içtim.
Biraz sonra taburesini bana yaklaştırdı. Bana baktığını hissediyordum ama ona dönmedim. "Sıkıldın mı?" dediğinde ona dönmeden cevap verdim.
"Murat'tan hoşlanıyor musun?" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. Ne alaka şu an?
"Ne? Bu da nereden çıktı?" dedim.
"Merak ettim" dediğinde ona, onun gibi cevap verdim.
"Şimdi de beni mi merak ediyorsun?" dedim alayla. Dudağının sağ tarafı yavaşça kıvrıldı.
"Hayır, sadece normal bir merak " dedi.
"Beni merak ediyorsun yani?" dedim gülerek. O da güldü.
"Seni merak etmemi mi istiyorsun?" dedi.
Daha önce benim ona dediğim gibi.
"Sanane?" dedim sakince ve tekrar sahneye döndüm.
"Seninle sohbet etmeye çalışıyorum" dediğinde tekrar alayla onun bana söylediğini söyledim.
"Benimle sohbet etmek mi istiyorsun?" dedim alayla.
"Sen hep benim kullandığım cümleleri mi kullanacaksın?" dedi dudağını hafifçe kıvırarak.
"Hayır, sadece bunlar sana kullanıldığında nasıl hissedildiğini anlaman için sana kullandım. Yoksa ben kimseyle bu kadar kaba konuşmam." diyip tekrar sahneye döndüm.
"Ne hissetmiştin?" dedi. Tekrar ona döndüm.
"Sen şimdi ne hissettin? Gerçi umrumda olmayan birinin söyledikleri sana bir şey hissettirmez ama" diyip tekrar önüme döndüm. Neden bilmiyorum ama ona olan sinirimi dökmek istemiştim.
Bir süre sessiz kaldı. Bana baktığını hissediyordum.
"Kırılmışsın bana" dediğinde ona döndüm. "Ne kırılacağım sana?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Söylediklerim seni kırmış ve sen de şimdi aynı şekilde beni kırmaya çalışıyorsun" dedi ama üzgün gibiydi sanırım. Bu şekilde davranmama mı şaşırmıştı?
"Kırılmadım" dedim önüme dönerek.
"Yalan söyleme" dedi ama ona dönmedim. Cevap da vermedim.
"Pekala, kapatalım mı konuyu?" dediğinde başımı salladım.
Sessizce bekliyorduk. Az sonra yanımıza gelen kızla ona döndüm. Genç bir kızdı. "Selam takılalım mı?" dedi Ardil'e davetkar bir şekilde. Kaşlarım hayretle yukarı çıktı. Pardon?
"Yalnız değilim" diyerek elini elimin üzerine koyan Ardil ile daha da şaşırdım. Kız yüzünü asarak gitti ve Ardil'e döndüm. Eli hala elimdeydi.
"Neden gitmedin?" dedim sessizce.
"Yanımdaki kızı bırakmam" dedi net bir şekilde. Gözlerine dikkatle bakıyordum. Çok güzeldi. "Gözlerin ne renk?" dediğimde gülerek "Bilmem, sence ne renk?" dedi. Biraz daha dikatli baktım.
"Bilemiyorum, daha önce böyle bir renk görmedim. Ortası sarı, güneş gibi parlıyor resmen. Sonra elaya dönüyor, sonbaharın rengi gibi. Sonradan kahverengiye dönüyor. Tıpkı, tıpkı" dedikten sonra benimle aynı anda "Ağaçlar gibi" dedi. Nereden bilmişti bunu söyleyeceğimi?
"Sanki mevsimleri barındırıyorsun gözlerinde. Önce yaz, sonrasında sonbahar, ardından kış geliyor çünkü ağaçlar kuruyor. Sadece ilkbahar eksik" dediğimde gözlerime o kadar anlamlı baktı ki.
Bir anda zihnimde canlanan anıyla duraksadım.
"Senin gözlerin çok güzel. Hiç bu kadar güzel bir göz görmemiştim. Rengi ne tam olarak?" dedim gözlerine bakarak.
"Bilmem, sence ne renk?" dedi gülerek.
Gözlerine daha dikkatli baktım.
"Bilemiyorum, daha önce böyle bir renk görmedim. Ortası sarı, güneş gibi parlıyor resmen. Sonra elaya dönüyor, sonbaharın rengi gibi. Sonradan kahverengiye dönüyor, ağaçlar gibi. Sanki mevsimler var gözlerinde. Önce yaz, sonra sonbahar, sonra da kış. Sadece ilkbahar eksik" dedim hayranlıkla.
"O kadar güzel anlattın ki, sayende gözlerimi daha çok sevmeye başladım " dedi gülümseyerek.
"Dila" dediğinde ona döndüm şokla.
"Ben iyiyim, sadece " diyip sustum.
"Ne oldu? Başın mı döndü?" dedi.
"Hayır sadece, bir şey hatırladım " diyerek gözlerine baktım şaşkınlıkla.
Önce duraksadı, ardından "Ne hatırladın?" dedi cevabımdan korkar gibi.
"Ben, bilmiyorum, sen" dedim. Derin bir nefes aldım.
"Biri vardı, gözleri gözlerine çok benziyordu ve ben, aynı bu şekilde anlatıyordum. Bu nasıl mümkün olabilir?" dedim şaşkınlıkla. Gözlerinde farklı bir ifade vardı. Bir yandan hatırlamama sevinmiş, bir yandan da korkuyor gibiydi.
"Bilmiyorum sadece, erkekti ve, sanırım benim için önemli birisiydi. " dediğimde gülümseyerek bana baktı.
"Ama olamaz. Önemli olan birini nasıl unuturum? Allah kahretsin!" dedim kendi kendime. "Merak etme, eninde sonunda hatırlarsın" dedi gülümseyerek.
"Ya hatırlayamazsam?" dedim korkarak.
"Hatırlarsın, eminim" dedi güven veren bir sesle.
Yanımıza Cansu ve Mert geldi. Mert fazla sarhoş değildi ama Cansu biraz sarhoştu.
"Ne kadar içtin sen?" dediğimde sendeledi. "Kim içmiş?" dedi şaşkınlıkla. Gözlerimi devirdim. Niye bu kadar içiyorsun ki?
Mert ve Cansu motora binip ilerledi.
"Öyle bir şey söylememiştim" dedim.
"Ama bugün konuşacaktık, konuşalım hadi" dediğinde derin bir nefes aldım.
"Ardil, gerçekten teşekkür ederim ama ben, bilmiyorum gerek yok. Umarım bir şey olmaz, evime gitmek istiyorum " dediğimde sesli bir nefes vedi.
"Gelirse ne yapacaksın?" dedi sertçe. "Bilmiyorum " dedim sessizce.
"Pekala, numaramı vereceğim sana. Gelirse beni arayacaksın hemen tamam mı?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Benim için endişelenmişti, ya da ben kafamda kuruyordum bilmiyorum.
Numarasını telefonuma kaydedince motora bindi. Ben de yan şekilde bindim ve sımsıkı beline sarıldım.
Evimin önünde durduğumuzda motordan indim. Ona döndüm. Aklıma takılan bir şey sormak istedim ama emin değildim. Ağzımı açtım konuşmak için ama tekrar kapattım.
"Bir şey mi diyecektin?" dedi merakla.
"Hayır, vazgeçtim. İyi geceler " diyip eve ilerledim.
Odama girdiğimde giyecek kıyafet seçmeye başladım. O sırada çalan kapıyla duraksadım. Ardil değildi bence çünkü gideli 5 dakika bile olmamıştı. Yavaşça aşağı indim ve delikten baktım.
Allah kahretsin, o adam! Hızla yukarı çıktım. Kapıyı zorlamaya, hatta tekmelemeye başladı. Odamda telefonumu arıyordum ama bulamadım. O sırada kapıdaki ses kesildi.
Sanırım gitmişti. Ya da içeri mi girmişti? Hayır hayır hayır! Olamaz.
Odamın kapısından kafamı uzattım ve kapının hala kapalı olduğunu gördüm. Rahatladım. Ama neredeydi? Gitmezdi, sanmıyorum. Yanlış mı görmüştüm yoksa? Hayal mi görüyordum? Yine de korkmaya başlamıştım. Telefonumu aramaya devam ettim. Yatağımın üzerindeydi. Hızla aldım ve kilidini açtığım sırada kırılan cam sesi ve başıma gelen taşla acıyla yere düştüm. Camı kırmıştı!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |