31. Bölüm

31. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

 

"Anne?"

 

Titreyen ellerimin arasından fotoğraf yere düştü. Bir an başımın döndüğünü hissettim. Düşeceğim sırada Ardil beni tuttu.

 

"Dila kendine gel" derken yüzüme hafifçe vurmuştu. Nefes al Dila, nefes al.

 

Kendime gelince Ardil'den uzaklaşıp Tufan amcaya döndüm.

 

"Dila ne oldu, iyi misin?" Diyen Cansu'ya cevap vermedim.

 

"Nereden buldun sen bu fotoğrafı?" dedim dolan gözlerimle.

 

"B-ben" dedi ama devamını getiremedi.

 

"Dila ne oluyor?" Dedi Mert merakla. Yere düşen fotoğrafı alıp ona uzattım.

 

"Annemin fotoğrafı bu!" Diye bağırdım.

 

"Benim annemin fotoğrafının bu adamda ne işi var?!"

 

Ardil koluma dokunup "Dila sakin ol, açıklar şimdi Tufan amca" dedi ama kolunu itip Tufan amcanın karşısına geçtim.

 

"Konuşsana!" Diye bağırdım.

 

"Sen, sen Sevgi'nin kızı mısın?"

 

"Nereden tanıyorsun onu?" dedim ama cevap vermedi. Şaşkınlıkla yüzümü inceliyordu.

 

"Sen" derken elini uzatıp yüzüme dokunmaya çalıştığında geriye adım attım. Ardil önüme geçip "Ne oluyor Tufan amca?" Dedi. O da sinirlenmeye başlıyordu.

 

Adam şoka girmiş gibi gözünü benden ayırmıyordu. "Baba" diyerek onu salladığında Mert, biraz daha kendine gel.

 

"Tamam anlatacağım" dediğinde derin bir nefes aldım.

 

"Aslında bu, annenin ölümüyle de alakalı" diyerek Mert'e döndüğünde, hepimizin şaşkınlığı arttı. "Ne alaka baba?"

 

"Bakın ben, nereden başlayacağımı bilemiyorum"

 

"Annemi nereden tanıdığından başlayabilirsin mesela" dedim sert bir ifadeyle.

 

"Annen ile ben" deyip duraksadı. "Bir kere beraber olmuştuk" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "Ne?"

 

Derin bir nefes aldı. "Bir kerelik bir şeydi. Zaten evliydim" derken sözünü Mert kesti. "Annemi mi aldattın?!" Diye bağırdı. "Hayır ben, evet, galiba. Bakın şu an gerçekten iyi değilim." derken iyi olmadığı belli oluyordu.

 

"Tufan amca otur şuraya " diyerek onu koltuğa yöneltti Cansu. Mert ve ikisi de oturdu ama ben ayakta dikilmeye devam ettim. Ardil de yanımdan ayrılmadı.

 

"Konuş artık" dedim sabırsızca.

 

"En baştan başlıyorum. Ayşe ve ben sevgiliydik"

 

Ayşe, Mert'in annesiydi.

 

"Evlenmeyi henüz düşünmüyorduk. Sonra, annen bana hamile olduğunu söyledi " diyerek Mert'e döndü.

 

"O gün kavga ettik çünkü bana korunduğunu söylemişti ama bir sefer ilaç almayı unuttuğu için hamile kalmıştı ve ben bebek istemiyordum, daha 22 yaşındaydım. Üstelik evli bile değildik."

 

Bu davranışını hoş karşılamasam da biraz haklıydı.

 

"Sinirlenip bara gittim ve Sevgi ile tanıştım orada" derken bana döndü.

 

"Konuştuk, dertleştik. Çok fazla içmişiz, o gün beraber olduk" dedikten sonra biraz bekledi.

 

"Sonra hiç konuşmamaya karar verdik çünkü benim bir bebeğim olacaktı. Her ne kadar onu istemesem de Ayşe'yi seviyordum ve o benim bebeğimdi. Bu yüzden bu olmamış gibi davranacaktık. Ama iki hafta sonra annen beni aradı. Numaramı o bardan bulmuş. Benimle buluşmak istedi. Ben tabi ki kabul etmedim ama telefonda bana hamile olduğunu söylediğinde buluşmak zorunda kaldım. İnanmadım ona, test yaptırdık. Benimle olduğu gün hamile kalmış, yani bebek bendendi"

 

Dolan gözlerimden yaşlar akmasın diye kendimi tutmaya çalışıyordum. Mert şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile babasına bakıyordu.

 

"Şok oldum. Ayşe ile evlenmek üzereydik ve bir bebeğimiz olacaktı. Bunları mahvetmek istemedim. Annen ile kavga ettik. Sonra annen İzmir'e taşındı. Numarasını değiştirdi. Pişman oldum, o kadını öyle ortada bıraktığım için pişman oldum ve onu aradım ama hiçbir yerden ulaşamadım. Çocuğumu merak ettim yıllarca, cinsiyetini bile bilmiyordum. Ama onu hiç bulamadım. Ben de onu unutup evliliğime odaklanmaya karar verdim. Telefonumda, barda sarhoşken çekindiğimiz resimler vardı ve onları hiç silmemiştim. Niye bilmiyorum. O gün, annen o resimleri gördü" diyerek Mert'e döndü.

 

"Her şeyi ona anlatmak zorunda kaldım ama bir anda kalp krizi geçirdi. Benim yüzümden yani " derken sesi titremişti. "Çok özür dilerim olum, annen benim yüzümden öldü"

 

Mert öfkeyle ayağa kalktı. Söylemek istediği çok şey var gibiydi ama susuyordu.

 

Adam bana döndü. "O çocuk senmişsin. Kızımsın yani benim"

 

Sözleriyle gözümden bir damla yaş akması bir oldu. Onu nereden tanıdığımı hatırladım. Aynı resim annemde de vardı.

 

"Sen benim babam değilsin. Bana sakın kızım deme"

 

Sesimin titrememesi için çaba sarf ettim ama pek bir işe yaramadı.

 

"Bak özür dilerim, sana ulaşmaya çalıştım ama". Derken sözünü kestim.

 

"Bana açıklama yapma! Sen adi pislik herifin tekisin. İyi ki seni hiç tanımamışım"

 

Artık gözyaşlarını tutamıyordum.

 

"Özür dilerim" diyerek ayağa kalktığında elimi uzatarak durdurdum onu.

 

"Dileme, hatta teşekkür ederim, bana babalık yapmadığın için. Senin gibi bir herifin benim babam olmasındansa, babam olmaması daha iyi"

 

Adamın gözünden bir damla yaş aktı.

 

"Bak" diyerek bana doğru geldiğinde Ardil "Tufan amca" diyerek durdurdu onu.

 

"Sus artık, belli ki Dila konuşmak istemiyor" dedi sert bir dille. Adam Mert'e döndü.

 

"Oğlum, peki sen" derken Mert "Bana oğlum deme!" Diyerek susturdu onu.

 

"Ben senin oğlun değilim. Annemin ölümüne sebep olan, onu aldatan pisliğin tekisin sen."

 

"Öyle deme " dediğinde "Yalan mı?!" Diye bağırdı Mert. "Ne Dila'ya babalık yapmışsın, ne anneme kocalık! Bir daha benim karşıma çıkma. Benim senin gibi bir babam yok"

 

Ağlamaklı bakışlarıyla bana döndü ama gözlerimi kaçırdım. Yıllar sonra babamı bulmuştum, ama keşke bulmasaydım.

 

Daha fazla konuşmadan gitti. Herkes sessizdi. Ardil "Dila" diyerek bana yaklaştı ama onu duymazdan gelerek Mert'e döndüm.

 

"Mert" derken ağlamaya devam ediyordum.

 

"Özür dilerim ben, annem yüzünden olmuş. Bilmiyordum, gerçekten."

 

"Saçmalama, senin bir suçun yok. Annenin de. Ne yaptıysa babam yapmış. Hem" derken bana yaklaştı.

 

"Artık gerçekten kardeşimsin" dediğinde gözyaşlarım arasından gülerek ona sarıldım.

 

"Hep abimmişsin gibi hissetmiştim, seni ilk gördüğüm andan beri" diye fısıldadım.

 

"Ben de, kardeşim" dediğinde daha sıkı sarıldım. Ağlamaya devam ettim omzunda.

 

Geri çekilip yüzüme baktı. Ellerini yüzüme koyarak gözyaşlarımı sildi.

 

"Bundan sonra ağlamak yok tamam mı? Mutlu olacağız, hepimiz" derken diğerlerine döndü. "Ben artık mutlu olmak istiyorum, hayatımızdaki pisliklerden kurtulduk, bundan sonra mutlu ve beraber olmak istiyorum"

 

"Olacağız kardeşim, olacağız" diyerek bize yaklaştı Ardil. Elini omzuma atacağı sırada Mert beni kendine çekti.

 

"Hop! Benim yanımda kardeşime dokunurken dikkat edeceksin artık" dediğinde Cansu ve ben kahkaha attık.

 

"Saçmalama istersen" dedi Ardil. "Çok ciddiyim" dediğinde Ardil bana döndü. "Abim ne diyorsa o" dediğimde "Öyle mi?" Dedi gülerek. "Bundan sonra böyle" dedi Mert.

 

"Neyse, katlanacağız artık" dedi Ardil.

 

"Gel buraya" diyerek Ardil'i yanımıza çağırınca Ardil gelip kolunu omzuma attı. Cansu da gülümseyerek Mert'in diğer kolunun altına girdi.

 

"Hep mutlu olacağız, ve hiç ayrılmayacağız tamam mı? Söz mü?" Dedi Mert.

 

"Söz!" Diye bağırdık hep bir ağızdan.

 

Allah'ım lütfen, lütfen bu dileğimizi gerçekleştir.

 

 

Geç olunca evimize gelmiştik. Çok yoğun ve stresli bir akşamdı. Mert he ne kadar mutlu gibi görünmeye çalışsa da babasının yaptıklarını hala sindirememişti. Ama Mert ile kardeş olduğumuz gerçeğine hızlı alışmıştık. En baştan beri öyle hissediyorduk çünkü. Bizim için zor olmamıştı.

Sabah kahvaltıdan sonra salona geçeceğimiz sırada Ardil'in telefonu çaldı. Mert arıyordu.

"Evet?" diyerek açtı Ardil telefonu. Her ne duyduysa şaşkınlıkla baktı bana. "Ne?"

"Ne olmuş?" dedim ama bana cevap vermedi. "Tamam hemen geliyoruz" deyip kapattı telefonu.

 

"Ne?" dedim merakla. "Söyleyeceğim ama sakin ol" dediğinde daha da korkmaya başladım. "Tufan amca, ölmüş"

 

Söylediği şeyle ellerimle ağzımı kapattım. "Ne? Ne zaman? Nasıl?"

 

"Bilmiyorum, Mert'i hastaneden aramışlar. Onun evine gitmemiz lazım, öğlene cenaze kalkacak" dediğinde başımı salladım sadece.

 

"İyi olduğuna emin misin? Senin de babandı sonuçta"

 

"O benim babam değildi Ardil. Benim babam hiç olmadı. Ben sadece Mert için üzülüyorum. Daha birkaç gün önce annesini kaybetti. Ardından babasının yaptığı pislikleri öğrendi. Şimdi de onu kaybetti. Benim tek üzüntüm onun için"

 

Elini yanağıma koydu. "Merak etme, Mert iyi olacak, umarım" diyerek alnıma bir öpücük kondurdu. Ardından odalara çıkıp hemen hazırlandık ve Mert'in evine geçtik.

 

 

Cenaze namazından sonra herkes dağılmıştı, sadece biz kalmıştık. Mert kötü görünüyordu, ama annesini kaybettiği zamanki kadar değildi. Öğrendiğimiz üzere babasına araba çarpmıştı. Kendisini arabaların önüne atmış. O günkü konuşmamızdan sonra olanları kaldıramayıp intihar etmeye kara vermiş anlaşılan.

 

Mert bana dönüp "Konuşmak ister misin onunla?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Tamam, ben biraz burada duracağım. Siz gidin isterseniz"

 

"Bekleriz biz ileride, acele etme sen" dedi Ardil. Ardından üçümüz motorların yanına gittik.

 

 

Mert mezarın yanına oturup bir süre toprağı seyretti. "Sana kızgınım biliyor musun?" diyerek başladı konuşmaya. "Kolay yolu seçtin çünkü. Yaptığın şeyleri telafi etmeye çalışmak yerine ölümü seçtin. Sen hep mi bu kadar korkaktın baba? Ben seni böyle tanımamıştım. Gerçi, ben seni hiç tanıyamamışım ki."

 

Dolan gözlerini sildi.

 

"Diyecek fazla bir şeyim yok. Zaten sana söyleyeceğim hiçbir şeyi de hak etmiyorsun. Bu kadardı. Bir daha buraya geleceğimi de sanmıyorum. Görüşürüz baba. Merak etme, senin babalık yapmadığın kızına ben çok güzel bakacağım. Gerçi umurunda olduğunu da sanmıyorum ya."

 

Yavaşça ayağa kalktıktan sonra diğerlerinin yanına ilerledi. Daha iyiydi artık.

 

 

Mert de yanımıza geldikten sonra motorlara ilerliyorduk ki durdurdu bizi. "Ne yapıyoruz bugün?" dedi.

 

"Bir şey mi yapacağız?" dedi Cansu. "Evet bir şeyler yapalım, sinemaya falan mı gitsek?"

 

Hepimiz şaşkınlıkla Mert'e baktık. "Mert iyi misin? Ne sineması. Daha yeni" deyip duraksadım. "Ben gayet iyiyim. Evet şu birkaç gün çok kötü geçti. Ama geçti. Önümüze bakmamız lazım. Hazır bir aradayken bu günlerin kıymetini bilmemiz lazım. Ne zaman ne olacağı belli olmuyor çünkü"

 

"Haklısın" dedi Cansu. "Hazır bir aradayken güzel zamanlar geçirelim. Sinemaya gidelim. Oradan da yemeye gideriz"

 

Sonunda anlaşıp sinemaya gittik ve tabi ki korku filmi seçtiler. Ben itiraz etsem de Ardil kulağıma eğilip "İtiraz etme, en arkada eğleneceğiz" diye fısıldadıktan sonra kabul ettim. Nasıl eğlenecektik acaba?

 

Bir korku filminde karar kıldıktan sonra bilet almaya gittik. Son dakika geldiğimiz için önler hep doluydu. Sadece üçüncü sırada üç kişilik yer vardı, ama arkalar boştu. "Ben arkaya oturamam, çok karanlık orası. Film de zaten korkutucu" dediğinde Cansu, itiraz etmedik. Ardil'in canına minnet zaten. Onlara öndeki yeri, bize de en arka köşede iki kişilik yeri seçtik. Zaten en arkada üç sıra ful boştu. Korku filminde insanlar arkalara oturmaktan korkuyordu. Ben de korkuyordum ama Ardil EĞLENECEĞİZ dediği için kabul etmiştim.

 

Yerlerimize geçtikten hemen sonra film başlamıştı. En arkada olduğumuz için hem etrafımız boştu, hem de kimse bizi göremezdi. Ardil'e dönüp sessizce "Eğleneceğiz dedin. Nasıl eğ-" derken dudaklarımızı birleştirdi. Yavaş ve sessiz olmaya çalışarak öp*şmeye başladık. Elimi yanağına koyup ona biraz daha yaklaştım. Ah şu güzel dudakları...

 

Elini bedenimde gezdirerek aşağı getirdi ve pantolonumun ucunda durdu. Eli pantolonumun düğmesini açtığında dudaklarımızı ayırdım. "Yapma, kendimi tutamam"

"Şşşt, sadece eğleneceğiz" deyip tekrar beni öpmeye başladı. Eli pantolonumdan içeri girip çamaşırımın da altına girince kadınlığımı avuçladı. Ağzımdan inilti çıkınca hemen eliyle ağzımı kapattı.

 

"Uslu bir kız ol, ve ses çıkarma" dedikten sonra kadınlığımla oynamaya başladı.

 

İnlememek için dudaklarımızı birleştirdim. İnlemelerim onun ağzında kayboluyordu. Karnıma bir şeyler oluyordu. Kalbim çıkacaktı sanki. Uzun bir süre kadınlığımla oynamaya devam etti. Elimi elinin üzerine koyup kendime daha da bastırdım. Daha çok dokunsun istiyordum. Gülerek dudaklarımı yalayıp öpmeye devam etti. Az sonra "Dur ıslanacağım" dedikten sonra gülerek elini çekti. Zar zor nefes alarak pantolonumun düğmesini kapattım.

 

"Nasıldı?" dedi sırıtarak. "Güzel, ama biraz da ben eğleneceğim" dediğimde anlamayarak kaşlarını çattı. Ona iyice yaklaşıp başımı boynuna gömdüm ve öpmeye başladım. Ah tadı ve kokusu...

 

Dudaklarım boynunda oyalanırken pantolonunun düğmesini açtım. İlk defa ona dokunacağım için gergin ve heyecanlıydım. "Emin misin?" dediğini duydum ama cevap vermedim. Elimi pantolonuna sokup baksırının da içine girdim. Elim ona dokunduğunda duraksadım bir an. Ardından elimi onun üzerinde gezdirmeye başladım. Başımı boynundan kaldırdığımda inlememek için dudaklarını dişlediğini gördüm. Bu görüntü hoşuma gitti.

 

Elimi onun üzerinde gezdirirken yaklaşıp dudaklarını ısırarak çekiştirdim. "Sakin ol" diye fısıldadıktan sonra sertçe dudaklarıma kapandı. Daha fazlasını istiyor gibi beni öpmeye başladı. Erkekliğini sıktığımda çenemi sertçe tutarak dudaklarımı vahşice öpmeye başladı. Umarım sesimiz dışarı çıkmıyordur.

 

Bir süre oynadım erkekliğiyle. "Yeter yoksa duramayacağım" dediğinde sırıtarak elimi çektim pantolonundan. Nefes nefese kalmış bir halde bana baktı. Saçlarımı yüzümden çekip dudaklarımdan öptü.

 

"Sen var ya, bir gün beni zevkten öldüreceksin" dediğinde gülümseyerek "Aynı şeyi düşünmemiz ne güzel" diyerek tekrar dudaklarından öptüm. Çantamdan ıslak mendil çıkarıp ellerimizi ve terleyen yüzümüzü sildik.

 

"Nasıl, eğlendin mi bari?" diye fısıldadığımda "Çok" dedi iç çekerek. Gülümseyerek ona yaklaştım ve kolunun altına girdim.

"Ben sevdim bu sinema işini, hep gelelim" dediğimde gülerek başımın üzerinden öptü. "Gelelim güzelim, her gün her saat gelelim buraya"

 

Film bitince hepimiz salondan çıktık. "Nasıldı? Çok korkunçtu ama heyecanlıydı bence" dedi Cansu. "Ben de çok beğendim" diyerek Ardil'in elini tuttuğumda elimi daha sıkı sardı. "Daha sık gelelim" dedi gülerek. "Bence de" dedi Cansu. Mert sessizdi. "Ne yiyeceğiz?" dedim Mert'e bakarak, belki konuşur diye ama cevap vermedi. "Hamburger olabilir" dedi Cansu. "Bana fark etmez" dedi Ardil her zamanki gibi.

 

"Mert" dediğimde bana döndü. "Hım?"

"Ne yiyelim?"

"Fark etmez, her şeye okeyim" diyerek kolunu Cansu'nun omzuna attı ve daha çok kendine çekti onu. Sanki o ne kadar yakınında olursa o kadar iyi olacaktı Mert.

 

Siparişlerimizi verdikten sonra Mert lavaboya gitmişti. "Mert iyi değil gibi" dedim.

"Bilmiyorum, fazla dengesiz davranıyor. Film izlerken sürekli konuştuk, tahminler yürüttük. Çok iyi gibiydi. Ama bir anda modu düştü."

"İyiymiş gibi görünmeye çalışıyor sadece. Ona biraz zaman verin" dedi Ardil.

 

O sırada Mert gelince hepimiz sustuk. Hemen ardından siparişlerimiz de geldi.

 

 

Bugün salıydı. Hepimiz okuldaydık. Mert'e birkaç gün evde kalmasını söylesek de bizi dinlememişti. Belki de okula gelmesi daha iyiydi. Kafası biraz dağılırdı belki.

 

Dersten sonra kantine doğru ilerledik. O sırada iki kolunun altına da birer kız almış, gülerek sohbet eden Cenk'i gördüm. Ona baktığımı fark etmiş olacak ki bana döndü. Sırıtarak göz kırptığında gözlerimi kaçırdım. Ondan hala nefret ediyordum.

 

Eve geldiğimden beri sıkıntıdan patlamak üzereydim. Mert ve Cansu Mert'in evine geçmişti. Ardil de çeteyle ilgili bir sorun olduğunu söyleyerek beni eve bırakıp gitmişti. Uzun süredir o kadar çok şey yaşamıştık ki çeteyle doğru düzgün ilgilenememişti. Ben de evde oturup boş boş onu bekliyordum.

 

Saat sekiz olmuştu ama beyefendi hala gelmemişti. Yoğundur diye aramak da istememiştim ama dayanamayacaktım. Telefonumu elime aldığım sırada kapı sesini duyduğumda hızla ayağa kalktım. Kapıyı açıp "Neredesin sen?" dediğim sırada gördüğüm şeyle şaşkınlıkla donakaldım.

 

Kapıda Ardil, Mert ve Cansu vardı. Ardil'in elinde küçük bir pasta vardı. "İyi ki doğdun!" dediler hep bir ağızdan. Bugün benim doğum günüm müydü? Bugün 2 Şubat mı? O zaman 4 gün sonra Ardil'in doğum günü! Ben bunun nasıl farkında olmam?

 

"Kız şoka girdi" dedi Cansu gülerek. "Hadi mumlar bitmek üzere, üfle hemen" dediğinde hemen eğilip mumları üfledim. Alkışladı Cansu. "Bugün benim doğum günüm mü?" dedim hala anlamayarak. "Evet, unuttun mu?" dedi Mert. "Hiç farkında değilim" dedim kendi kendime.

 

"Teşekkür ederim" diyerek kapıyı daha fazla açtım içeri girmeleri için. Cansu hemen bana sarıldı. "İyi ki doğdun güzellik" diyerek içeri geçti. "Doğum günü kutlu olsun" diyerek sarıldı Mert ve o da içeri geçti. Ardil içeri girip kapıyı kapattı.

 

"İyi ki doğdun güzelim" diyerek tek eliyle bana sarıldığında ben de kollarımı boynuna doladım.

 

"Teşekkür ederim yakışıklım" dediğimde gülerek yanağımdan öptü ve geri çekildi. Pastayı alıp mutfağa geçtim ve kesip tabaklara koymaya başladım. Cansu da bana yardıma geldi.

 

"Niye o kadar şaşırdın?" dedi Cansu, pastaları tabaklara koyarken.

 

"Ben doğum günüm olduğunun farkında değildim. Hiç beklemiyordum"

 

Tabakları ve içecekleri tepsiye koyup içeri geçtik. "Teşekkür ederim" dedim tekrardan. "Ya teşekkür edip durma. Arkadaşlar bugünler için var" dediğinde Cansu'ya gülümsedim.

"Bu arada benim aklıma bir plan geldi" dediğinde hepimiz Cansu'ya döndük. "Hafta sonu Uludağa gidelim mi? Kayak yaparız"

 

"Çok iyi olur" dedi Mert. "Bence de güzel fikir. Ama ben kayak yapmayı bilmiyorum." dediğimde Ben sana öğretirim güzelim" dedi Ardil. Ona gülümseyip diğerlerine döndüm. "Ev falan nasıl olacak?"

 

"İnternetten buluruz. Cuma akşamı gider, pazar akşamı geliriz. Cuma zaten saat geç olduğu için bir şey yapamayız ama kalan iki gün baya eğleniriz"

 

"Evet ya, yapalım bunu" diyerek Ardil'e döndüm heyecanla. "Tamam, ben evleri hallederim"

 

"Tamam o zaman, şimdiden çantalarınızı hazırlayın. Çok heyecanlandım" dedi Cansu.

 

 

Biraz da oturduktan sonra hediyeleri verip gittiler. Ben de tabakları ve bardakları hemen bulaşık makinesine dizip tekrar salona geçtim. "Gel bakalım" diyerek dizlerini gösterdiğinde gidip dizlerine yan bir şekilde oturdum. Sırtımı da kanepenin başlığına yasladım.

 

"Öncelikle, tekrardan iyi ki doğdun güzelim. İyi ki varsın"

 

"Teşekkür ederim, sen de iyi ki varsın yakışıklım" diyerek yanağından öptüm. "Şimdi sana hediyeni verme zamanı" dediğinde heyecanla ona baktım. Ne almıştı acaba?

Cebinden siyah kare bir kutu çıkardı. Bana uzattığında heyecanla açtım kutuyu. Gümüş bir kolyeydi. Ucunda kalp vardı, kalbin içinde siyah minik bir taş. Hayranlıkla Ardil'e döndüm.

 

"Madem sen adın gibi kalp hırsızlığı yapıp kalbimi çaldın, ben de bir kalp daha veriyorum sana. Bin tane kalbim olsa, binini de çalmana izin verirdim. İyi ki sen sevgilim"

 

Dolan gözlerimle hayranlıkla ona bakıyordum. "Teşekkür ederim" diye fısıldadıktan sonra kollarımı boynuna doladım. "İyi ki sen sevgilim" diye fısıldadım kulağına. Geri çekilip kutuyu ona uzattım. "Takar mısın?"

 

Kolyeyi eline alıp ellerini boynumun iki yanından uzattı ve kolyeyi boynuma taktı. Elim istemsizce boynumdaki kolyeye gitti. Çok güzeldi.

"Çok güzel" diye fısıldadım istemsizce.

"Senin kadar değil"

Gülümseyerek ona yaklaştım. "Tamam, sana ödül olarak s*vişme zamanı" dediğimde küçük bir kahkaha attı. "Çok sevdim ben bu ödülü" deyip hızla dudaklarımızı birleştirdi.

Sertçe öp*şmeye başladık. Ellerim hemen tişörtünü çıkarıp fırlattı. Ellerimi sıcacık teninde gezdirmeye başladım. O da benim tişörtümü çıkarıp attı. Karşısında sütyenle kaldım. Dudakları dudaklarımı kavururken elleri sütyenimin altına girdi ve göğüslerimi avuçladı. Sertçe inleyerek kendimi ona daha da bastırdım. Elleri göğüs uçlarımı sıkıyordu. Bu acı nasıl zevk verebiliyordu?

Bir süre sonra ellerini sütyenimin içinden çıkarıp kopçaya getirdi. Dudaklarımızı ayırıp "Çıkarmak istiyorum. Tadına bakmak istiyorum onların" dediğinde otomatik olarak başımı sallayıp yeniden onu öpmeye başladım. Şu an utanmam ya da ileri gitmemiz umurumda falan değildi. Tek istediğim bana dokunmasıydı, dudaklarını tenimde hissetmekdi.

Kopçamı açıp sütyenimin üzerimden çıkarıp fırlatınca dudaklarımızı ayırdı. Gözleri bir süre göğüslerimde gezindi. Sertçe yutkunduğunu fark ettim. "Hadi!" dediğimde gülerek beni kendine çekti ve öpmeye başladı. Ç*plak göğüslerimiz birbirine değiyordu. Allah'ım yanıyorum!

Beni geriye itip sırtımın kanepeye değmesini sağladıktan sonra üzerime eğildi. Dudakları boynuma, oradan göğüslerime indi. Önce küçük öpücükler kondurdu. Ardından dilini orada gezdirdi. Ve bir anda göğüsümü em*eye başladı. Dudakları sağ göğsümle ilgilenirken eli sol göğsümde oyalanıyordu. Ardından diğer göğsüme de aynısını yaptı. Ölmek üzereyim.

Dudaklarını göğsümden çekip aşağı indi ve göbeğimi öptü. Ardından dilini gezdirdi orada. Eli pantolonumda durunca durdurdum onu.

"Dur ne olur dur! Bayılmak üzereyim dur!"

Gülerek yukarı çıktı ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Terden yüzüme yapışan saçlarımı geriye itti. "Tadına bayılıyorum" deyip dudaklarıma bir öpücük daha kondurdu. Ardından üzerimden kalkıp yerdeki sütyenimi ve tişörtümü getirdi. Elinden almak istesem de izin vermedi ve ikisini de kendisi giydirdi. Ardından kendi tişörtünü de giydi.

Ayağa kalkıp "Benim duşa girmem lazım" dediğimde "Tamam, ben de gireceğim. Birlikte mi girsek?" diyerek çapkınca sırıttı. "Çok isterdim ama hala az öncenin etkisinden çıkamadım. Bu seferlik ayrı girelim" dediğimde istemese de başını salladı.

Yukarı odalarımızın önüne gelince duraksadık. Ben kendi odamdaki banyoya girecektim. "Banyodan sonra gelirim" dediğimde "Tamam güzelim, bekliyorum" diyerek odasına girdi. Ben de kendi odama girdim.

 

Sabah sadece bir dersimiz olduğu için eve erken gelebilmiştik. Ve geldiğimizden beri sunum ödevimi hazırlamaya çalışıyordum. Ardil çok şanslıydı çünkü bu ortak dersimiz olmadığı için onun böyle bir ödevi yoktu.

Onun bölümüne mi geçsem acaba?

Aynen Dila, saçmaladın iyice.

Kapı açıldığında Ardil içeri girdi. Leptoptan uzaklaşıp arkama yaslandım. "Ne yapıyorsun?" dedi ekrana bakarak. "Sunum ödevimi yapmaya çalışıyordum"

"Çok kasma, halledersin sen. Benim gitmem gerekiyor, bunu söylemek için gelmiştim." dediğinde merakla kaşlarımı çattım.

"Nereye?"

"Bugün bir uyuşturucu çetesini yakalatacağız" dediğinde heyecanla sandalyede doğruldum.

"Ciddi misin? Nasıl yapacaksınız? Ne zaman?"

Heyecanlı sorularım karşısında gülümsedi. "Her zamanki gibi olacak. Biz onlardan uyuşturucu alıyormuş gibi yapacağız. Polisler de uzaktan bizi izleyecek. Onların uyuşturucu sattığına dair bir kanıt aldıklarında içeri dalıp tutuklayacaklar"

"Oha! Çok heyecanlı! Ardil ben de geleyim lütfen" dedim ısrarla.

"Hayır güzelim, saçmalama"

"Ardil lütfen! Senin yanında dururum, adamlar bana bir şey yapamaz. Zaten polisler olacak dedin. Lütfen lütfen!"

Şaşkınlıkla bakıyordu bana. "Şu an ne istediğinin farkında mısın?" dediğinde başımı salladım hızlıca. "Bak, polisler olabilir, ben olabilirim ama o iş öyle kolay değil. Bazen çatışma çıkıyor. Sana başta da anlatmıştım. Yaralananlar oluyor. Seni tehlikeye atamam"

"Ben razıyım, yaralanırsam da benden bir suçu tamam mı? Ardil ne olur ne olur!"

Yüzümü elleri arasına alıp gülümseyerek bana yaklaştı. Dibime kadar girdikten sonra "Olmaz" diyerek geri çekildi.

"Küstüm" diyerek arkama yaslandım. Küçük bir kahkaha attı. "Ne yaptın ne yaptın? Bana mı küstün sen?" Hala gülüyordu. Omuz silktim sadece. "Ya sen bana küsemezsin, kıyamazsın ki"

"Sen bana kıyıyorsun ama" dedim kaşlarımı çatarak.

Sandalyeyi kendine çevirip yere çöktü. Ellerimi elleri arasına alıp aşağıdan bakmaya başladı bana. "Bak güzelim, hiç yaşamadığın için ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değilsin"

"Madem tehlikeli sen niye gidiyorsun?"

"Sen ve ben bir miyiz?"

"Niye? Bana zarar gelince sorun oluyor da sana zarar gelince mi sorun olmuyor?"

Sesli bir nefes verdi. "Ben kendimi savunabilirim ama sen savunamazsın"

"Senin yanından ayrılmam, bir de bıçak ya da silah falan verirsiniz bana."

"Dila, sana bunu hatırlatmak istemiyorum ama" deyip derin bir nefes aldı. "Samet olayında ne olduğunu hatırlıyorsun değil mi? Israrlarıma rağmen odaya girmiştin ve neler yaşadın?"

Bir an gözlerimi kaçırdım. "Seni üzmek için söylemedim bunu"

"Biliyorum. Ama aynı şey değil ki. Bu sefer etrafım senin adamlarınla ve polislerle dolu olacak. Yalnız olmayacağım. Üstelik kendimi koruyabileceğim bir şey de verirseniz niye sorun çıksın ki?"

"Sen niye bu kadar çok istiyorsun bunu?"

"Ardil biliyorsun, küçüklüğümden beri böyle şeylere hep meraklı olmuşumdur. Ayrıca" deyip sırıtarak ona biraz daha yaklaştım. "Sevgilimle bir macera yaşamak istiyorum, fena mı?"

Söylediğim şeyle gülümsemesi büyüdü. "Senin o sevgilim diyen ağzını yerim ben" diye fısıldadı dudaklarıma bakarak.

"Sonra yersin, şimdi bir karar ver" dediğimde ofladı.

Bir süre gözlerimin içine baktı. "Tamam, ama dediğim her şeyi yapacaksın" dediğinde sevinçle sandalyeden kalktım. O da benimle birlikte kalktı. "Ardil!" diyerek sevinçle boynuna atladım. "Söz, sözünden çıkmayacağım. Ne dersen yapacağım" dedim yüzümü geri çekerken.

"Bak, eğer sana bir şey olursa" derken sözünü kestim. "Olmayacak ama olursa da senin suçun değil tamam mı?" dediğimde başını salladı. "Ya!" diyerek tekrar atladım boynuna. Gülerek kollarını belime doladı.

Birazcık geri çekilip "Yiyebilirsin şimdi ağzımı" dedim.

Küçük bir kahkaha atıp alnını alnıma yasladı. "Fazla zamanımız yok, ama küçük bir öpücüğe hayır demem" deyip dudaklarımızı birleştirdi. Tutku dolu birkaç öpücükten sonra geri çekildi. "Geç kalamayız" dediğinde başımı salladım. "Ne yapacağım şimdi? Ne giyeceğim? Nasıl bir tipte olmam gerekiyor ki?" diye heyecanla sıraladım sorularımı. Gülümseyerek beni izliyordu. Mutlu olmam onu daha çok mutlu ediyordu sanki.

"Sen şimdi normal giyin. Depoda değiştirirsin üzerini. Merve bu operasyonlar için hepimize kıyafet ayarlar hep. Onu ararım sana da bir tane ayarlar"

"Tamam, ne zaman çıkacağız?"

"Çıkalım şimdi. Hazır mısın sen?" dediğinde "Evet evet" dedim hızlıca. Telefonumu elime alıp ona yaklaştığımda kolunu omzuma atıp beni kendine çekti ve saçlarım arasına bir öpücük kondurdu. "Demek sevgilinle bir macera yaşamak istiyorsun ha?" dediğinde gülerek başımı kaldırdım. "Evet" deyip çenesinden öptüm.

"Yesin seni sevgilin" dedi merdivenlerden inerken. "Yesin, ham yapsın" dediğimde küçük bir kahkaha attı. "Merak etme güzelim, onun da zamanı gelecek"

 

Depoya girdiğimiz sırada Ardil'in eli belimdeydi. Hızlıca etrafı inceledim. Her şey hatırladığım gibiydi. Buradaki çoğu kişiyi sima olarak biliyordum ama sadece bazılarının isimleri aklımdaydı. "Hoş geldin abi, hoş geldin yen- Dila" dedi Ahmet. Gülümseyerek "Artık yenge diyebilirsin Ahmet" dediğimde hepsi bir ağızdan "O" demeye başladı. Utanarak gözlerimi kaçırdığım sırada Ardil'in bana mutlulukla baktığını fark ettim. Sanki hep bu anları beklemiş gibi.

O sırada mutfaktan Mert çıktı. Gülümseyerek bize doğru gelirken beni görünce kaşları çatıldı. "Dila'yı niye getirdin?" dedi Ardil'e. "Çok zorladı" dedi memnuniyetsiz bir şekilde. "Operasyona katılmayacak heralde" dediğinde "Katılacağım" dedim. "Buna izin mi verdin?" diye kızdı Ardil'e. "Kimseden izin alacak değilim Mert"

Aynen Dila, gelmeden önce Ardil'e yalvarmadın çünkü.

"Seni böyle bir tehlikeye atmayacağım" dedi bana yaklaşırken. "Merak etme bir şey olmaz, hepiniz yanımda olacaksınız zaten" dediğimde sesli bir nefes verdi. "Laf dinlemiyorsun değil mi?" dediğinde başımı salladım.

"En azından bir konuda abine çekmişsin" diyerek bana sarıldığında gülümseyerek karşılık verdim. "Abi mi?" dedi ismini bilmediğim biri şaşkınlıkla. "Evet, sonra anlatırım. Şimdi hazırlanmamız lazım. Merve nerede?"

"Buradayım" dedi üst kattan bize bağırarak. "Dila, sen de mi geldin?!" diyerek sevinçle aşağı indi ve bana sarıldı. "Evet" diyerek gülümsedim sadece. Fazla samimiyete alışkın değildim. "Ardil sana kıyafet ayarlamanı söyleyecekti. Söylemedi mi?" dedim geri çekilirken. "Söyledi ama senin olacağını bilmiyordum. Hadi gel hazırlanalım. Daha makyaj yapacağız" diyerek beni kolumdan çekiştirmeye başladı. Başımı çevirip Ardil'e baktığımda gülümseyerek bana baktığını gördüm.

"Ne makyajı?" dedim Merve'ye. "Uyuşturucu kullanıyor gibi görünmemiz lazım. Bu yüzden yüzümüzü solduracağız, göz altlarımızı kızarık gibi göstereceğiz. Çok işimiz var çok"

 

Merve makyajımı bitirdikten sonra ayağa kalkıp aynanın karşısına geçtim. Ardil'in odasına hazırlanmıştık.

Üzerimdeki kıyafet simsiyah, gotik bir tarzdı. Saçlarım biraz dağınık, yüzüm gerçekten de uyuşturucu bağımlısı gibi görünüyordu. Çok yetenekliydi bu konuda.

 

Kendi makyajını da bitirince ona döndüm. "Nasıl davranmam gerekiyor?" dedim gerginlikle. "Buraya gelene kadar çok heyecanlıydım aa şimdi gerginlik başladı. Ya numara yapamazsam? Adamlar anlarsa? Tüm operasyonu mahvedersem?"

Yanıma gelip yatağa oturdu. "Bir şey olmaz. İlk yaptığımda ben de senin gibiydim. Ama halledersin sen. Operasyonu batırmazsın ama oldu da senin yüzünden anladılar, sorun değil. Bazen böyle şeyler yaşıyoruz ki. Bir kere Ardil batırmıştı operasyonu. Numarasını yememişlerdi adamlar. Olabilir böyle şeyler. İlk seferin"

"Ya beni suçlarlarsa ama?"

"Öncelikle, kimse Ardil'den dolayı seni suçlayamaz. Ama suçlasalar bile bir şey olmaz. Daha ilk seferin. Senden mükemmel bir performans beklemiyoruz zaten. Bu işi öğrenene kadar hepimiz acemiydik"

"Biraz daha rahatladım. Oraya gidince ne yapmam gerekiyor?"

"Hiçbir şey. Biz genelde görüntü amaçlı orada bulunuruz. Adamın bizim kullandığımıza ikna olması gerekir. Hiç konuşmayız bile, Ardil tüm konuşmayı halleder."

"Anladım, teşekkür ederim."

"Ne demek. Hadi aşağı inelim"

 

Odadan çıktığımız sırada buraya gelen Ardil ile karşılaştık. Üzerindeki kıyafet onu serseri gibi göstermişti. Saçlarını dağıtmıştı. Uyuşturucu bağımlısı gibi duruyordu ama birazcık seksi gibiydi de.

"Ben de size geliyordum. Silahlanıyoruz hadi" diyerek toplantı odasına girdi. Ardından biz de girdik. Gördüklerimle ağzım açık kaldı. Büyük masanın üzeri tamamen çeşit çeşit bıçaklarla doluydu. Bu kadarını beklemiyordum. Odadakiler bıçakları alıp bellerine ve ayakkabılarının kenarına sokuyordu.

Ardil yanıma gelip "Sen bunu al" diyerek bir küçük bir bıçak uzattı bana. "Bu şekilde açılıyor. Kullanman gerekirse, ki umarım gerekmez, açmakta zorlanmazsın"

"Nereye koyacağım bunu?"

Gözleriyle göğüslerimi işaret ettiğinde önce anlamadım. Sonra gözlerim kocaman oldu. "Ne?" dedim şaşkınlıkla.

"Göğüs dekolten olduğu için zor olmaz oradan çıkarman. Üstelik üzerindeki dar olduğu için düşmez de"

"Cidden bunu orama mı sokacağım? İnsanlar bunu kullanacak" derken yüzümü buruşturdum. "Senin orana soktuğun şeyi diğerlerine tabi ki kullandırtmam. Benim bıçağım zaten bu. Hep ben kullanıyordum, bu seferlik sana veriyorum. Benim olduğu için orana koyabilirsin."

"Ha, tamam" deyip diğerlerine arkamı döndüm. Bıçağı süteynimin içine sıkıştırdığımda Ardil karşıma geçti. "Belli oluyor mu?" dedim.

"Dur" diyerek bana yaklaştı ve kimse görmeden elini sütyenimin içine sokup bıçağı düzeltti. Bunu sadece bıçak için yapmadığını tahmin ediyordum.

Teni göğsüme deyince sertçe yutkundum. Bunu fark edince gülümseyerek geri çekildi. "Şimdi oldu" diyerek göz kırpıp tekrar masaya yaklaştı. Bir bıçak daha verdi. "Bunu da ayakkabına sıkıştır" dediğinde dediğini yaptım.

O sırada o da beline iki bıçak, iki de ayakkabılarına bıçak koydu. "Sen niye bu kadar çok aldın?"

"Benim daha çok ihtiyacım olacak çünkü" dediğinde bir an duraksadım. Bunu fark edince bana yaklaştı. "Korkma, bir şey olmayacak bana. Bunlar sadece tedbir"

"Ya olursa?"

"Olmaması için çabalayacağım" dedi. Ne diyebilirdim ki? Ben bile tehlikeyi göze alarak gelmiştim, o kendi çetesi için tabi ki bunu yapacaktı. Sakin ol Dila. İkinize de bir şey olmayacak.

"Hazır mısınız?" diyerek geldi Mert. "Evet" dedi Ardil. "Tamam" deyip diğerlerine döndü. "Arabalara geçin, yola çıkıyoruz" diye bağırdığında herkes teker teker odadan çıkmaya başladı. Sona sadece biz kalmıştık. Mert bana yaklaşıp önümde durdu.

"Geride duracaksın tamam mı? Hiç konuşmayacaksın, dikkat çekmeyeceksin" dediğinde sadece başımı salladım. Ardından biz de odadan çıktık.

 

Bizim olduğumuz siyah araçta Ardil, Mert, Merve, Ahmet, Emir ve ben vardık. "Herkes mi girecek içeri?" dedim yanımda oturan Ardil'e. "Sadece bu araçtakiler. Diğerleri gereken durumda polise destek olmak için geliyor"

Gerginlikten ellerim terlemeye başladı. Terleyen ellerimi dar pantolonuma sildim. Derin bir nefes aldım. Ardil'in elini elimin üzerinde hissettiğimde bakışlarım ona döndü. "Sakin ol" diye fısıldadı.

"Ya bir hata yaparsam?" dedim korkuyla. "Yapmayacaksın, ama yaparsan da sorun değil"

"Operasyonu mahvedersem?" Bunları Merve ile konuşunca rahatlamıştım ama zaman yaklaştıkça gerginlik yeniden beni ele geçirmişti.

"Sorun değil Dila. İstersen içine et operasyonun, senden değerli mi?"

Söylediği şeyle rahatladım bir an. Elini daha da sıktım. Başımı omzuna yaslayıp camdan dışarıyı seyretmeye başladım.

 

Arabadan indiğimizde etrafımı inceledim. Çok ıssız bir yerdeydik. Ne ev vardı ne doğru düzgün araba. Burada ölseniz kimsenin ruhu duymaz. Ben etrafı incelerken Ardil üzerine bir dinleme cihazı takıyordu.

"Hazır mısınız? Her zamanki gibi kimse dikkat çekmiyor, konuşmuyor. Merve, sen Dila'nın yanından ayrılmamaya çalış." dedi Ardil. Hepimiz başımızı salladık. "İyi misin?" dedi bana dönerek. "Evet" dedim ama pek de inandırıcı değildi. "Merve'nin yanından ayrılmıyorsun. Göze batacak bir şey yapmıyorsun." Söylediklerini başımı sallayarak onayladım.

Hep beraber deponun önüne doğru ilerledik. Kapıda iki tane iri yarı adam vardı. İkisi de baltan sona dövmeliydi resmen. Küpeleri vardı. Yüzlerinden bağımlı oldukları belli oluyordu.

Bizi görünce kapıyı açtılar ve içeri girmemizi beklediler. Ardil en önde, Mert ve diğer erkekler onun arkasından, Merve ve ben de en arkadan girdik. İçerisi çok kalabalık değildi. Kapıdakilere benzer adamlar vardı. Bazıları sigara içiyor, bazıları içine uyuşturucu çekiyordu. Çok kötü kokuyordu içeri. Etrafta büyük sandıklar vardı. İçlerinde muhtemelen uyuşturucu doluydu.

En ortalarında, sandalyede bir adam oturuyor ve sigara içiyordu. Biraz kilolu, dövmeli, kısa saçlıydı. Muhtemelen 35-40 yaşlarındaydı. Baya belalı birine benziyordu. Bizi görünce sandalyeden kalkıp Ardil'in biraz ötesinde durdu. Gözlerini hepimizin üzerinde gezdirdi. En son Ardil'de durdu.

"Demek bunlar kullanıcılar" dedi bizi işaret ederek. "Öyle" dedi Ardil sadece. "Parayı hazırladınız mı?" dedi adam. "Siz uyuşturucuyu hazırladınız mı?" diye karşılık verdi Ardil. Hafiften güldü adam. "Şüphen mi var?" dedi. "Senin bizden şüphen mi var?" dedi Ardil. Ona, onun gibi yaklaşıyordu. Bu iyiydi ama adam sinirlenirse ters tepebilirdi.

"Bana bak çocuk" dedi. Çocuk?

"Ben yıllardır uyuşturucu satıyorum. Biz de dolandırıcılık olmaz. Ama belli ki sen Bu işe yeni girdin. Benim sana güvenmemem normal"

"Para hazır" dedi Ardil sadece. "Göreyim" dedi adam.

"Ben de uyuşturucuyu göreyim"

Sesli bir nefes verdi adam. Arkasındaki adama başıyla bir işaret yaptı. O da kenarda duran büyük bir çantayı getirip adama verdi. Çantanın fermuarını açıp içi dolu uyuşturucuyu gösterdi. Ardil de başıyla Mert'e işaret yapınca o da uzaktan elindeki çantanın fermuarını açıp parayı gösterdi. Adam memnuniyetle sırıttı.

"Şimdi test zamanı" dediğinde Ardil "Ne testi?" dedi. Anlaşılan bu beklenmedik bir şeydi. "İçinizden biri uyuşturucumuzu tadacak. Belki beğenmezsiniz falan" Sonda kinaye yapmıştı. "Uyuşturucu uyuşturucudur. Alacağız işte" dedi Ardil.

"Biz de işler böyle. Alıcımıza mutlaka tadım yaptırırız. Eğer tadına bakmazsanız buradan çıkamazsınız" dediğinde sertçe yutkundum. "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi Ardil. "Duydun" dedi adam rahat bir ifadeyle.

Bir süre sessiz kaldı Ardil. Ardından "Tamam" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım ama o beni görmüyordu. Uyuşturucuyu mu kullanacaktı ölmeyelim diye?

Ardil bir adım attığı sırada "Sen değil" diyerek durdurdu adam onu. Ardından bizim üzerimizde gözlerini gezdirdi. Bakışları bende durduğunda korkmaya başladım. "O deneyecek" diyerek beni işaret ettiğinde herkes bana döndü.

"Hayır" dedi Ardil sert bir ifadeyle. "Şartım bu. Bu kızı haz yaşarken görmek istiyorum" dediğinde Ardil'in ellerinin yumruk olduğunu gördüm. "Tamam" dediğimde şaşkınlıkla bana döndü. Kabul etmezsem bizi buradan çıkarmayacaklardı ve ben kimseye zarar gelmesini istemiyordum. Bir seferden bir şey olmaz umarım.

"Yaklaş" dediğinde küçük ve korkak adımlarla ona doğru ilerledim. Ardil'e baktığımda başını iki yana salladı. Sorun olmadığını belirtmek için tebessüm ettim ama sorun vardı.

Adamın yanına geldiğimde yüzümü inceledi. "Adın ne senin?" dedi sırıtarak. Ne olur sen sırıtma ya!

"Dila" derken sesim beklediğimde güçlü çıkmıştı. "Dila" diye tekrar etti adam. Ardından elindeki çantadan bir paket uyuşturucu çıkardı. Çok küçük haplar gibiydi. Paketten birini çıkarıp "Aç elini" dedi. Ellerimin titremesine engel olamayarak elimi açtım. "Korkma, bir şey olmayacak" diyerek elime bıraktı. "İç bunu" dediğinde gözlerim Ardil'e kaydı. Ne yapacağını düşünüyordu. Diğer herkes tetikte bekliyordu. Ellerim titreye titreye uyuşturucuyu ağzıma uzattığım sırada Ardil "Dur!" dedi. Hepimiz ona döndük. "Uyuşturucuyu bırakmaya çalışıyor o. Yeniden bağımlı olmasını istemeyiz"

Adam bana döndü. "Madem bırakmaya çalışıyorsun, bunlarla işin ne?"

Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Sakin ol Dila.

"Bırakmaya çalışıyor dedi, bıraktı demedi. Bundan vaz geçmek öyle kolay değil" derken yarım ağız sırıtmıştım. Adam memnun olmuşçasına gülümsedi. Midem bulandı resmen.

"Aferin" dedi başını sallayarak. "Ama şimdi bunu iç. Hem sonrasında biraz eğleniriz ne dersin?" dediğinde "İstemez, kalsın" dedim. "Naz yapacaksın yani" diyerek bana doğru bir adım attığında ben de bir adım geriledim. Ardil'in de bize doğru bir adım attığını fark ettiğimde kimseye belli etmeden elimle durmasını işaret ettim.

"Bir dahaki sefere" dedim gülümsemeye çalışarak ama beceremiyordum. Bu adam yüzünden gülmekten soğumuştum. "Öyle olsun" dedi. Elimdekini içmemi bekliyordu. Derin bir nefes aldım. Parmaklarım arasındaki uyuşturucuyu dudaklarıma yaklaştırdığım sırada arkadan biri girdi içeri. Herkes ona döndü. Şaşkınlıkla elimdekini düşürdüm. O da fazlasıyla şaşırmıştı.

"Dila?" dedi şaşkınlıkla. "Sinan?"

Ne işi var bunun burada? Gerçekten bu adamlarla mı çalışıyor?

"Tanıyor musun onu?" dedi karşımdaki adam Sinan'a dönerek. "Evet" deyip arkamdakileri inceledi. "Bir dakika, onlar" deyip bir an duraksadı. "Kaçın! Tuzak bu!" diye bağırdı ve arka kapıya koştu.

Ben üzerimdeki şaşkınlığı atana kadar yanımdaki adam beni kendine siper edip kafama bir silah dayamıştı bile. O sırada diğer adamları ellerindeki silahları bizimkilere doğrultmuştu bile. "Bırak onu!" diye bağırdı Ardil öfkeyle. Hepsi bıçaklarını eline almış tetikte bekliyordu.

"Öldürün hepsini!" diye emir verdiğinde, adamları ateş açmaya başladı. Silah seslerinden kulaklarımı kapamaya çalıştım ama arkamdaki mahlukat izin vermiyordu, sıkıca yapışmıştı bana.

Bizimkiler hemen kendilerine siper edecekleri bir şey bulmuşlardı bile. Sıla'nın elindeki bıçağı fırlattığını ve silahlı adamlardan birinin göğsüne hedef aldığını gördüm. Bu kadar iyi nişancı mıydı?

O sırada polisler de içeri girdi. Çatışma devam ediyordu ve biz en arkalarında öylece bekliyorduk. Gözlerim Ardil'i arıyordu. Orada! Bir masayı devirip kendine siper etmişti. Adamlardan biriyle kavga ediyordu. İnşallah ona bir şey olmaz. Gözüm Mert'e takıldı. Bıçağını bir adamın karnına geçirmişti. O sırada Ahmet'in üzerinde biri olduğunu ve ona vurduğunu gördüm. Ama neyseki Emir onu kurtarmıştı. Polisler diğer adamlarla çatışmaya devam ediyordu.

Sonunda adamların hepsi etkisiz hale geldiğinde polisler ve bizimkiler karşımıza dikildi. "At silahını!" diye bağırdı Mesut. "Atmıyorum" diye bağırdı kulağımın dibinde. "Bırak lan onu şerefsiz!" diye bağırdı Ardil. "Madem benim işim bitti, onun da işini bitiririm o zaman" dediğinde nefesimi tuttum. Düşün Dila düşüm, ne yapabilirsin?

Ardil hala adama bağırıyordu ama onu dinlemiyordum. Plan yapmaya çalışıyordum.

Buldum! Umarım işe yarar.

O kadar bağırtının arasında inleyerek biraz eğildim ve ayağımı tutmaya çalıştım. "Ne oldu?" dedi Ardil panikle. Adamın da ne olduğunu anlamaya çalıştığını fark ettim. Tam o sırada ayakkabımın kenarındaki bıçağı çıkardım. Adam daha ne olduğunu anlamadan bıçağı açıp onun karın boşluğuna sapladım bir dakika bile düşünmeden. İnleyerek iki büklüm olduğunda elinin gevşemesinden yararlanıp silahı aldım ve uzağa fırlattım. Hemen ondan uzaklaştım.

İki polis onu tutuklarken Ardil beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Yüzümü elleri arasına aldı. "İyi misin? Bir şey olmadı değil mi?" dedi panikle.

"İyiyim iyiyim." deyip tekrar sarıldım ona. Rahat bir nefes verdiğini hissettim. Mert yanımıza yaklaşınca ondan ayrıldım. "İyisin değil mi?" diyerek bana sarıldığında "İyiyim" dedim gülümseyerek. O sırada kelepçe taktıkları adamı götürürken "Bunun hesabını vereceksiniz lan! Duydunuz mu beni?!" diye bağırdığını duydum. "Ş*refsiz" diye fısıldadı Ardil içinden. Öfkeyle ona doğru ilerlerken ellerimi göğsüne koyup durdurdum onu.

"Ardil dur, bitti artık. Bırak onu"

Sesli bir nefes verdi. "O ş*refsizi gebertirdim de, sana dua etsin."

"Etmesin, istemiyorum onu duasını falan. Ben sadece seni istiyorum. Gidip uyuyalım birlikte"

Söylediklerimle gülümsemeye başladı. "Normalde sana sinirlenmem gerekiyor" dediğinde neyi kastettiğini anladım. Kendimi feda etmemi diyordu. "Yapmam gerekiyordu biliyorsun" dediğimde derin bir nefes aldı. "Neyse geçti artık. Hem sen ne güzel rol yaptın öyle" dediğinde sırıttım. "E tabi, biz de biliyoruz bir iki numara"

Gülümseyerek kolunu omzuma attı ve kendine çekti beni. Depodan çıktığımızda etrafın polis arabalarıyla dolu olduğunu gördüm. Mesut yanımıza gelip "Geçmiş olsun" dedi. "Sağol. Sinan'ı yakaladınız mı?" dediğimde "Evet, kelepçeyle arabada şu an" dedi. "Onunla konuşabilir miyim?" dediğimde Ardil'in kaşları çatıldı. "Tamam ama bir dakika" dedi Mesut. "Tamam" deyip peşinden ilerledim. Ardil'in kaşları çatık arkamdan bakmaya devam ettiğini hissediyordum.

Mesut kapıyı açtığında kelepçeyle oturan Sinan'ı gördüm. Mesut yanımızdan ayrıldı. "Ne işin var senin burada?" dedi.

"Asıl senin ne işin var Sinan? Bu adamlarla mı çalışıyordun? Üstelik bizi nasıl tehlikeye atarsın tuzak olduğunu söyleyerek? Ölmemiz hiç mi umurunda değildi?"

"Kendi canımı daha çok önemsiyorum" dedi umursamazca. "Benim tanıdığım Sinan bu değildi" dedim hayretle. "Ben hep buydum Dila. Bu yaptığının hesabını da elbet bir gün sorarım senden"

Sertçe kapıyı yüzüne çarptım. Sinirlenmiştim, biraz da hayal kırıklığına uğramıştım. Uyuşturucu kullandığını tahmin ediyordum zaten ama bu kadar şerefsiz olduğunu anlayamamıştım.

Ardil'in yanına ilerlediğimde sinirle beni beklediğini gördüm. "Ne konuştun?"

"Boş ver, pişman oldum zaten" dediğimde bana yaklaştı. "Niye? Canını sıkacak bir şey mi dedi?"

"Sadece, onun böyle biri olmasını beklemiyordum. Nasıl tanıyamamışım onu?"

Beni göğsüne çekip sarıldı. "Bazen insanları tanıyamazsın. Onun için canını sıkma"

"Sıkmıyorum, bir an önce gidip uyumak istiyorum seninle" dediğimde gülümseyerek baktı bana. Benim de şu an tek istediğim bu. Gidelim hadi" dediğinde diğerleriyle vedalaştık. Ardından bir taksi çevirip hepsinden önce ayrıldık oradan.

 

Eve gelir gelmez üzerimi değiştirip makyajımı çıkarmıştım. Ardil'in odasına girdiğimde yatakta beni beklediğini gördüm. Gidip yanına uzandım hemen. Kolunu açıp beni göğsüne çekti.

"Dersini aldın mı? Bir daha gelmezsin herhalde"

"Yo, bundan sonra hep geleceğim" dediğimde şaşkınlıkla bana baktı. Kafamı kaldırmak zorunda kaldım. "Neredeyse ölüyordun" dedi farkında değilmişim gibi. "Biliyorum, ama bu hep böyle olacağı anlamına gelmez."

İnanamıyor gibi bakıyordu bana. "Şaka yaptım, bir daha gitmeyeceğim" dediğimde rahatladı. "Sen de gitmeyeceksin ama" dediğimde kaşlarını çattı.

"Bugün ne kadar tehlikeli olduğunu bizzat gördüm. Seni bunun içine atacak değilim. Ya bu tehlikeye her seferinde benimle gidersin, ya da bir daha hiç gitmezsin"

"Şaka mı yapıyorsun?"

"Çok ciddiyim Ardil. Sana bir zarar gelmesini istemiyorum. Gitmeyeceksin bir daha"

"Çeteyi bırakmamı mı istiyorsun benden?"

"Gerekirse"

Düşünceli bir şekilde baktı. Bunu istemediğini biliyordum. "Bak, çeteyi bırakma zorunda değilsin. Ama polislere, böyle operasyonlara katılmadan da yardım edebilirsin"

"Haklısın" dedi sessizce. "Seni üzmek istemiyorum. Ama seni kaybetmek de istemiyorum Ardil"

Elini yanağıma koyup okşamaya başladı. "Tamam haklısın, bir daha olmayacak böyle bir şey"

Gülümseyerek uzandım ve dudaklarından öptüm. "Teşekkür ederim, uyuyalım şimdi" deyip başımı yeniden göğsüne koydum. Saçlarımı kokladığını hissettim.

"İyi geceler güzelim"

"İyi geceler yakışıklım"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.07.2025 17:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...