
Sıkıntıdan başımı sıraya koydum. Bu dersi gerçekten hiç sevmiyordum. Kim edebiyat dersini sever ki? Ya da sevenler neyini seviyor?
Ardil ve Mert ile derslerimiz ortak olmadığı için farklı sınıflardaydık. Yanımdaki Cansu'ya baktığımda dersini dinlemediğini, çok düşünceli bir şekilde sırayı izlediğini gördüm. Onu uzun zamandır bu kadar düşünceli görmemiştim.
"Cansu" dedim başımı sıradan kaldırarak. Gözleri bana döndü. "İyi misin?" dediğimde başını salladı sadece. "Emin misin? Bir sorun mu var?"
Derin bir nefes alıp "Benim seninle bir şey konuşmam lazım. Mert ile ilgili." dedi. Meraklandım iyice. "Ne oldu?"
"Şimdi olmaz. Ama dersten sonra onlarla kantinde oturacağımız için şüphelenebilirler. Ne zaman konuşalım?"
"Ders bitmek üzere zaten. Bitince sınıftan çıkmayıp konuşuruz. Onlara da hoca geç çıkardı falan deriz. Tamam mı?" dediğimde başını sallayıp arkasına yaslandı. Neydi acaba konu?
Herkes sınıfı boşaltırken biz de eşyalarımızı toplamaya başladık. "Söyle artık" dedim merakla. Etrafına bir göz gezdirip bana döndü. "Dün Mert, Ardil ile takılacaklarını söyleyip evden çıktı" dediğinde başımı salladım. Operasyon yerine bunu söylemişti demek ki.
"Geldiğinde üzeri pisti, sanki yere düşmüş gibiydi. Ayrıca kolunun kenarında bir çizik vardı. Ardil ile mi kavga ettiler acaba diye düşündüm ama hayır dedi. Ne olduğunu sorduğumda ise düştüm dedi. Buna tabi ki inanmadım Dila. Bana gerçeği söylemediğini hissediyorum. Geçen gün telefonunda bir sürü tanımadığım isim gördüm. Ahmet, Arda, Baran, Merve falan. Daha bir sürü vardı. Kim olduklarını sorduğumda lisedeki arkadaşlarım dedi. Ama onların hiçbiriyle görüşmüyor ki şu an. Neler olduğunu bilmiyorum ama bana yalan söylediğinden eminim Dila."
Ne diyeceğimi bilemedim. Mert'in artık bu durumu ona açıklaması gerekiyor.
"Bunu neden Mert'e sormuyorsun?"
"Sordum, hem de defalarca. Her seferinde bir şeyler uydurdu ama hiçbirine inanmadım. Ona güvenmediğimi düşünmesini istemediğim için de zorlamadım. Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum."
Bu durumdan bıkmış görünüyordu. Ve Mert'in, bunun farkında olduğundan emin değildim.
"Tamam, şimdi kantine gidelim. Sen yine aynı konuyu aç. Anlatacağına eminim"
"Nereden biliyorsun?"
"Biliyorum işte, sen rahatla tamam mı?"
"Dila, sen biliyor musun yoksa neler olduğunu?"
"Bu konuyu sana onun anlatması daha doğru. Bir şey söyleyemem o yüzden. Ama bugün her şeyi öğreneceksin tamam mı?"
Sadece başını salladı. Çantalarımızı alıp kantine gittik ve bizimkilerin olduğu masaya geçtik. Ben Ardil'in yanına, Cansu da karşımda Mert'in yanına oturdu.
"Nerede kaldınız?" dedi Ardil, kolunu sandalyemin üzerine atarken. "Bir şey konuşuyorduk" deyip Cansu'ya kaş göz yaptım. Derin bir nefes alıp Mert'e döndü. "Ne oldu?" dedi Mert şaşkınlıkla.
"Atık bir şeyler saklamayacaksın benden" dediğinde Mert bir anlığına bana baktı. "Senden niye bir şey saklayayım ki ben?" dedi ama inandırıcı değildi. "Mert, biliyorsun neyden bahsettiğimi. Anlat artık yoksa" deyip duraksadı. "Yoksa ne?"
"Yoksa bu ilişkiye daha fazla devam edemem. Benden bir şeyler saklayan, yalanlar söyleyen biriyle birlikte olmak istemiyorum"
Bu kadar ileri gideceğini ben de düşünmemiştim.
"Hayır hayır, ilişki bitirmek falan yok" dedi Mert panikle. "Anlat o zaman, çünkü ben çok yoruldum"
"Tamam" deyip Ardil'e döndü. Ardil başını sallayarak onayladığında Mert anlatmaya başladı.
Her şeyi anlattı. Çeteyi, polislerle olan anlaşmalarını, neler yaptıklarını, dünkü operasyonu... Her şeyi anlattı. Bu süreçte Cansu şaşkınlıktan ağzını bile açamamıştı.
"... Senden saklamamın tek sebebi seni korkutmamaktı." diye bitirdi Mert. "Ben, ben" dedi ama gerisini getiremedi Cansu. "Sen, nasıl?"
Dili tutulmuş gibiydi. Masadaki elini tuttum. "Cansu, sakin ol. Bak bunları hemen kabullenmen kolay değil ama" derken sözümü kesti. "Biliyor muydun sen her şeyi?"
"Evet, bir süredir"
"Ve bana söylemedin mi?"
"Sana söylemesi gereken kişinin Mert olduğunu düşündüm. Her şeyi ondan duyman gerekirdi ama o da seni kaybetmekten korktuğu için buna cesaret edemedi."
Derin bir nefes aldı. "Ben, ne düşüneceğimi bilmiyorum" dedi sessizce. "Eğer, bunlardan sonra benden ayrılmak istersen, seni suçlayamam. Ama yanlış bir şey yapmadığımı bil." dedi Mert. Merakla ve biraz a korkuyla Cansu'nun bir şey demesini bekliyordu.
"Yaptığın yanlış bir şey değil, ve bunun yüzünden de senden ayrılmam. Ama, bu kadar zamandır benden saklaman"
"Sadece seni kaybetmemek içindi, yemin ederim."
"Tamam" dedi Cansu. "Ama en kısa zamanda beni herkesle tanıştıracaksın. Bundan sonra hiçbir operasyonu benden saklamayacaksın. Her şeyden haberim olacak" dediğinde Mert gülümsemeye başladı.
"Söz sevgilim" deyip Cansu'yu kendine çekip yanağından öptü. Cansu da gülümseyerek aynı şekilde karşılık verdi ona. Ardil'e döndüğümde gülümseyerek onları izlediğini gördüm. Sandalyemin üzerindeki elini tutup omuzuma sardığımda bakışları bana döndü. Gülümseyerek göz kırptı.
Gözünü sevdiğim.
Ağırlığından zar zor taşıdığım çantamı merdivenlerden indirmeye çalışırken sanki can çekişiyordum. Nasıl bu kadar ağır olmuştu bu çanta anlamadım. Ardil odasından çıkıp halimi görünce hemen yanıma geldi.
"Ya senin kaslı bir sevgilin varken sen niye kendini zorluyorsun güzelim?" deyip elimden aldı ve çok rahat bir şekilde aşağı indirmeye başladı. "Sen de hazırlanıyorsundur diye seni bölmek istemedim" dedim peşinden inerken.
"Sen beni çağır, tuvalette bile olsam koşa koşa gelirim" dediğinde "Manyak" deyip güldüm. Çantayı yere bırakıp kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti.
"Manyak mı? Seviyorsun ama bu manyağı"
"Evet, seviyorum" deyip ayak ucumda yükseldim ve dudaklarımızı birleştirdim. Ben zorlanmayayım diye belimden tutup ayaklarımı yerden kesti ve o şekilde öpmeye devam etti. Gülümseyerek ayırdım dudaklarımızı. Ellerimi ensesinde birleştirdim ve havadaki ayaklarımı salladım.
"Çok seviyorum sen çok!" diye bağırıp yüzünün her yerini öpmeye başladım. Alnını, yanaklarını, şakaklarını, çenesini, burnunu, dudaklarını... Her yerine küçük öpücükler kondurdum. En son gamzesinden de öptüm. Mutlulukla beni izliyordu.
"Ben de seni çok seviyorum bebeğim" dedikten sonra öpmeye başladı beni. Yavaş ve acelesiz başladık ama çalan telefonuyla maalesef ayrılmak zorunda kaldık. Beni kucağından indirip telefonunu açtı. O sırada ben de üzerimi düzelttim.
Telefonu kapatıp bana döndü. "Çıkıyorlarmış evden, beş dakikaya ortak alanda buluşacağız"
"Tamam, hazırım ben zaten. Montlarımızı giyip çıkalım"
Çantalarımızı da bagaja koyduktan sonra kiraladığımız arabaya bindik. Aslında Mert karavan kiralayıp birlikte gitmemizi istemişti ama Ardil kabul etmedi. Nedenini tabi ki hepimiz anladık.
Bu yüzden de ayrı ayrı arabalar kiraladık. İkisi de zengin olduğu için tabi ki sorun olmadı. Arabalara da mini ısıtıcılar taktırdık. Çünkü yol çok uzun sürecekti ve geceyi arabada geçirip uyumamız gerekecekti. Cansu ve ben, geceye yakın oraya varacağımızı düşünüp geceyi orada geçiririz demiştik ama yolun bu kadar uzun süreceğini tahmin etmemiştik. Bu yüzden geceyi arabada geçireceğiz, güneş doğmadan yola devam edip sabah oraya varacağız. Kahvaltımızı da yolda yapacağız.
Evlerimizin ortasında buluşup yola oradan devam edecektik. O alana geldiğimizde onların çoktan geldiğini gördük. Ardil'in çaldığı kornayla geldiğimizi anladılar ve yola devam ettik. Arabadan eğlenceli şarkılar açıp onlara eşlik etmeye başladım. Bir süre sonra Ardil de bana katıldı. Birlikte bağıra bağıra şarkı söyleyerek yola devam ettik.
Birkaç saat sonra benzinlikte mola verip hep birlikte, yanımıza aldığımız atıştırmalıklardan yemiştik. Biraz dinlendikten sonra tekrar yola koyulduk. Ama artık gece olmak üzereydi ve bizim uykumuz gelmişti. Cansu ve benim için sorun olmazdı ama Ardil ve Mert araba kullandığı için dinlenmeleri gerekiyordu. Bu yüzden biraz ıssız bir yol kenarına arabaları park ettik. Geceyi burada geçirecektik.
Ön koltukları gidebildiği kadar öne ittik. Arka koltuğu açıp ikimizin sığabileceği bir alan yarattık. Isıtıcıyı da bize gelecek şekilde bir yere yerleştirdi Ardil. Montlarımızı çıkardık. Yanıma aldığım battaniyeleri de serdikten sonra Ardil hemen kenara geçip bana yer açtı. Ben de koltuğa uzanıp kolları arasına girdim. Araba gayet sıcaktı. Tek sorun, boyumuz yetmediği için bacaklarımızı kendimize çekmek zorunda kalmıştık. Kimsenin bizi göreceğine dair bir sıkıntımız da yoktu çünkü Ardil tüm camlara içeriden örtü örtmüştü. Bu yüzden rahat olabilirdik.
Başımı göğsüne koydum. "Çok mu yorgunsun?" dedi merakla. "Hayır niye?" dedim anlamayarak. "Uyumadan önce biraz s*vişelim mi?" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Ne?" dedim gülerek. "Hadi azıcık" dedi ısrarla.
"Ardil benim yorgun olmam önemli değil ama sen araba kullanacaksın, dinlenmen lazım"
"Seninle s*vişmek beni fazlasıyla dinlendirir"
"Emin misin?" dediğimde hevesle başını salladı. Başka çare kalmadı kızım, s*vişeceksin adamla. Zaman kaybetmeden uzanıp dudaklarımızı birleştirdim.
Hızlı bir şekilde öp*şmeye başladık. Biraz doğrulup üzerime geldi. Tişörtünü çıkarıp attı hemen. Ardından benim tişörtümü de çıkardı. Karşısında sütyenle kalmıştım. Tekrar birleştirdi dudaklarımızı. Biraz sonra boynuma indi ve orada oyalandı. Sonra biraz geri çekilip sütyenimi çıkardı. Biraz orada gezindi gözleri. "Hadi" dedim acelesiz bir şekilde. Gülümseyerek eğildi ve göğüslerimi öpmeye başladı. Öptü, yaladı, em*di. Bu döngüde devam etti uzun süre. İnlememek için dudaklarımı ısırmak zorunda kalıyordum.
Biraz sonra geri çekilip pantolonumu indirdi. Onu da çıkardığında karşısında sadece çamaşırımla kalmıştım. Elleri bedenimde gezinirken dudakları bacaklarımda yukarılara çıktı. Çamaşırımda durduğunda eli çamaşırıma gitti. Onu çıkaracağını anlayınca hemen elini tuttum.
"Korkma, gerisini getirmeyeceğim"
"Emin misin?" dediğimde başını salladı. Ona güveniyordum. Ellerimi ellerinden çektim ve çamaşırımı çıkarmasına izin verdim. Yavaşça sıyırdı ve çıkardı. Gözleri uzun bir süre kadınlığımda gezindi. Neden utanmıyordum?
Bacaklarımı iyice ayırıp oraya yaklaştığında ne yapacağını anladığım için sertçe yutkundum. Islandığımı hissediyordum. "Islanmışsın yine" dedi gülümseyerek. "Senin için" dedim zar zor çıkan sesimle. "Güzel" diyerek daha da eğildi.
Önce nefesini hissettim kadınlığımda. Sonra usulca dudakları değdi. Birkaç kere öptü. Ardından dilini baştan sona gezdirdiğinde bağırmamak için zor durdum. Kahretsin! Nasıl bir şey bu böyle! Zevkten bayılacağım.
Dilini birkaç kere daha gezdirdikten sonra em*eye başladı kadınlığımı. Resmen kadınlığımla öp*şüyordu. Saçlarından tutup daha da bastırdım onu kadınlığıma. Dayanamıyorum.
Resmen kadınlığımı öpüyordu, yalıyordu, em*iyordu. Bunun bu kadar zevk vereceğini kim hayal edebilirdi ki?
"Dur! Dur lütfen dur! Ya şimdi dur ya da işini tamamla!" dediğimde başını kaldırıp bana baktı. Sertçe yutkunduğunu gördüm. Onun için zor da olsa geri çekildi. "Kendimi tutacağımı söyledim, o yüzden uzaklaşsam iyi olacak" deyip son bir kes oraya baktı. Ardından yerden çamaşırımı alıp giydirdi. Sütyenimi de giydirdikten sonra çıkardığı giysisini verdi bana. İçerisi çok sıcak olacağı için sorun olmazdı.
Yeniden gelip yanıma uzanınca başımı ç*plak göğsüne koydum. "İleri mi gittim?" dediğinde şaşkınlıkla baktım ona. "Özür dilerim, senin yanında kendimi kaybediyorum"
"Saçmalama. Çok güzeldi Ardil, her şeyiyle. Bu, benden özür dilemen gerek son şey bile olamaz. Bunun için bir daha benden sakın özür dileme. Seninle yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım, olmam da. Bana bu zevki yaşatabilecek tek kişi sensin"
Gülümseyerek uzanıp dudaklarıma yumuşak bir öpücük kondurdu. "Uyuyalım hadi, dinlenmen lazım" dedim.
"İyi geceler, güzel kalp hırsızım" dediğinde gülümsedim. İsmimin anlamını her kullandığında hoşuma gidiyordu.
"İyi geceler, kalbini çaldığım yakışıklı adam"
Sabah daha güneş doğmadan yola çıkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra tuttuğumuz eve gelmiştik. İki katlı bir villa tutmuştuk. Üste katta biz, alt katta Mert'gil kalacaktı.
Hemen evlerimize girip içeriye kısaca bir göz attıktan sonra kayak yapmak için hazırlandık. Evden çıkıp kayak yapacağımız alana doğru yürümeye başladık. Evimizi bilerek o alana yakın bir yerden seçmiştik.
Alana geldiğimizde etrafa bir göz gezdirdik. Neyse ki çok kalabalık değildi. Bazıları kayak takımıyla, bazıları kızakla kayıyordu. Bazı çocuklar da altlarına poşet koymuş kayıyorlardı. Onları görünce gülümsemeden edemedim. Eskisen her kar yağdığında kapının önündeki yokuştan poşetle kaydığım geldi aklıma.
"Çok güzel. Hadi kayalım!" dedi Cansu heyecanla. Kayaklarını ayaklarına geçirip batonları ellerine aldıktan sonra yokuş aşağı kaymaya başladılar yan yana. Çok ustaca kayıyorlardı. Dudaklarımı büzüştürüp Ardil'e döndüm. "Ben bilmiyorum"
Gülümseyerek yanıma geldi. "Göstereceğim ben şimdi sana. Başta biraz zorlanabilirsin ama sonradan yapabileceğine eminim."
Kayakları ayağıma geçirmeme yardım ederken bir kız gördüm. Bizden biraz uzakta Ardil'i izliyordu sırıtarak. Kaşlarım çatıldı. "Pardon!" diye seslendiğimde Ardil bana döndü ama ben kıza bakıyordum. Bakışları bana kaydı. "Efendim?" dedi gerilerek. Anladı tabi niye seslendiğimi.
"Sevgilimi niye izlediğini sorabilir miyim?" dediğimde bir an şaşkınlıkla ağzını açtı. Ardil'in de fazla şaşırdığını fark ettim.
"Ben, ben sadece" diye kekelemeye başladı kız. "Bir daha olmazsa sevinirim" dediğimde arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Ardil'e baktığımda şaşkınlıkla beni izlediğini gördüm.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Seni izliyordu" dediğimde güldü. "Kızı rezil ettin resmen" dedi şaşkınlıkla.
"Başkalarının sevgililerini izlememeyi öğrensin o zaman"
Sırıtarak yanıma geldi. "Çok mu kıskandın sen beni?" dedi üzerime eğilerek. "Evet, kıskanamaz mıyım?"
"Kıskan kıskan, hep kıskan. Sevdim ben bunu" deyip dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Şimdi, kayaklarını giydin, dikkat et kayma" dediğinde başımı salladım. Kayak batonlarını bana uzattı. "Şimdi kendini hafiften öne iterek yavaşça kaymaya başlayacaksın. Batonları hafifçe yerden kaldıracaksın, durmak istediğin zaman onları kullan. Dengeni kaybetme"
"Tamam kolaymış"
"Başla bakalım" dediğinde kendimi hazırladım. Kendimi hafifçe öne ittiğimde ilerlemek yerine popomun üzerine düştüm. Ardil gülerek yanıma çöktü. "Niye olmadı?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Fazla güç uyguladın. Çok yavaş hareket etmen lazım" deyip ellerimden tutup kaldırdı beni. Dengede durabildiğime emin olduktan sonra bıraktı. O sırada aşağıdan çıkan Cansu ve Mert geldi. "Çok eğlenceliydi!" dedi Cansu şaşkınlıkla. "Kayabilirsem ben de aynı şeyi düşüneceğim ama beceremiyorum" diye mızmızlandım.
"Daha bir kere denedin, sabırlı ol" dedi Ardil. "Yardım edelim mi?" dediğinde Mert'e döndüm. "Hayır, eğlenin siz. Ardil bana gösteriyor" dediğimde yerlerine geçip tekrardan kaymaya başladılar. Onları izleyip nasıl kaydıklarını görmeye çalıştım ama öyle hızlı hareket ettiler ki anlayamadım hiçbir şey. Ne güzel eğleniyorlardı sevgili sevgili.
Üzülerek Ardil'e döndüm. Ne düşündüğümü anladı galiba. "Üzülme, sen de kayacaksın. Biraz daha çabalaman lazım sadece"
"Bana göstereceksin diye sen de kayamıyorsun ama" dediğimde yüzümü elleri arasına aldı. "Senin yanında olmak, kaymaktan daha eğlenceli" dediğinde gülümsedim. "Teşekkür ederim" dediğimde alnımdan öpüp geri çekildi.
"Şimdi yeniden dene, söylediklerimi unutma"
Odaklanıp yeniden kendimi kaymaya hazırladım. Yavaşça kendimi öne ittikten sonra hareket etmeye başladım. Birkaç adımlık ilerledikten sonra yeniden yere yapıştım. "En azından biraz ilerleyebildin" derken tekrar kaldırdı beni.
Yine denedim, yine yine. Defalarca aynı şeyi yaptım. En iyi yaptığım şey, sadece birkaç adım uzaklaşabilmek oldu.
"Olmuyor olmuyor!" dedim yerden Ardil'e doğru. Yeniden kaldırdı beni. "Olacak sevgilim, ilerleme kaydediyorsun"
"Evet ama gün bitti" Abartma Dila.
"Gün bitmedi güzelim, geleli daha iki saat oldu. Biraz sakinleş. İstersen dinlenelim"
"Hayır, yeniden denemek istiyorum" deyip yerime geçtim. Bu sefer yapacaktım, hırslanmıştım.
Kendimi biraz öne ittim ve kaymaya başladım yavaşça. Yine biraz ilerledikten sonra biraz daha hızlanmaya çalıştım ama bir anda defalarca kez takla atarak kendimi kara gömülmüş bir şekilde buldum. Kayaklar ayaklarımdan çıkmıştı.
"Dila!" diye bağırdığını duydum Ardil'in. Koşarak yanıma gelip yere çöktü. Yüzümü elleri arasına alıp incelemeye başladı her yerimi.
"Dila, iyi misin bana bak. Bir yerin acıyor mu? Bir şey oldu mu?"
Panikle söylediklerine gülümsedim. "İyiyim bir şeyim yok"
"Emin misin? Acıyor mu bir yerin?" Çok endişeli görünüyordu. "İyiyim Ardil" dediğimde rahat bir nefes vererek alnını alnıma yasladı ve nefesini düzene sokmaya çalıştı.
"Korkma bir şeyim yok. Öpersen daha iyi olurum ama" dediğimde gülerek başını iki yana salladı ve dudaklarımızı birleştirdi. Birkaç öpücükten sonra geri çekildi. Ellerimden tutup oturur pozisyona getirdi beni. O sırada yanımıza koşan Mert ve Cansu'yu gördüm. Sanırım yeni fark etmişlerdi.
"Dila iyi misin?" dedi bana sarılarak. "Bir şey oldu mu?" dedi Mert beni incelerken. "İyiyim, ufak bir düşme sadece"
"Ufak bir düşme mi? Kaç kere takla attın Dila. Kar sayesinde hasar almadın muhtemelen" dedi Ardil.
"Her neyse, iyiyim. Siz kaymaya devam edin isterseniz" dedim onlara. "Hayır, seni yalnız bırakamayız" dedi Cansu. "Cansu bana bir şey olmadı, hem Ardil var. Siz gidin" dediğimde emin olamasalar da gittiler yanımdan.
Ardil elimden tutup ayağa kaldırdı beni. "İyisin değil mi?" dediğinde gülümseyerek başımı salladım. Birlikte tekrar yukarı çıktık. "Biraz dinlen istersen" dediğinde başımı salladım. "Evet biraz oturmak istiyorum. Ben şurada oturuyum, sen de yanımda kay"
"Hayır seni yalnız bırakmam"
"Ardil bir şey olmaz. Zaten benim yüzümden daha hiç kayamadın. Hem ben seni kayarken izlemek istiyorum" dedim çapkınca sırıtarak. Gülerek başını iki yana salladı. "Tamam, ama sıkılırsan falan söyle" dediğinde başımı salladım. Eşyaları alıp hazırlandığında onu izledim. Ardından çok hızlı bir şekilde kaymaya başladı. Harika görünüyordu.
Yürüyerek yanıma doğru çıktı. "Kayarken çok s*ksi görünüyordun" dediğimde küçük bir kahkaha attı. Yüzüme doğru eğildi.
"Ben her zaman s*ksiyim bebeğim" dedikten sonra dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı.
Geri çekilip ayağa kalktı. "Yanında kalmamı istersen durayım. Yeterli bana bu kadarı."
"Hayır Ardil, doğru düzgün kayamadın. Birazdan yemek yeriz zaten. O zamana kadar kay sen. Ben de manzaranın tadını çıkarayım" diyerek ellerimi geriye yasladım. Yine küçük bir kahkaha attı.
"Sen de haklısın. Benden güzel manzara mı bulacaksın?" deyip yeniden kaymaya başladı.
Yarım saat boyunca kaydı. Bu süreçte ara sıra Cansu ve Mert'e de bakıyordum. Çok eğleniyorlardı. Bazen yarışıyorlardı. Bir kere öpüştüklerine denk geldiğimde hemen kafamı çevirdim. Neyse, gerçekten çok eğleniyorlardı. Biz de Ardil ile bu şekilde eğlenebilirdik ama benim beceriksizliğim yüzünden olmuyordu.
"Ne oldu?" dediğinde Ardil'e döndüm. Ne ara çıkmıştı yanıma?
"Bir şey olmadı " dedim ama inanmadı. Yere çöküp bana yaklaştı. "Ne oldu?" dedi tekrar. Derin bir nefes aldım.
"Mert ve Cansu çok eğleniyorlar. Onları kıskandığımdan değil, hep eğlensinler mutlu olsunlar ama biz de o şekilde eğlenebilirdik. Ama benim beceriksizliğim yüzünden yapamıyoruz işte" dediğimde dudağının kenarı kıvrıldı.
"Sen beceriksiz değilsin güzelim" dediğinde "Öyleyim" dedim. Bunu söylerken sesim titremişti. Şaşkınlıkla baktı bana. İyice yaklaştı.
"Dila, sen beceriksiz falan değilsin. Bu şekilde de eğleniyoruz biz. Bunun için kendini üzme sakın" dediğinde dolan gözlerimi kaçırdım. Saçmalama Dila, bunun için ağlamayacaksın herhalde.
"Güzelim" diyerek elini yanağım koydu ve gözlerimizi buluşturdu. "Başka bir sorun mu var?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Sadece bu mu?" dedi. Hala şaşkındı. Haklı, abartıyorum resmen.
"Dila, ben seni çok seviyorum. Kayarak eğlenemezsek başka şekilde eğleniriz. Her şeyimiz dört dörtlük olmak zorunda değil ki. Biz birlikte olduktan sonra beceriksiz olsak ne olur olmasak ne olur? Ben her şekilde senin yanında mutluyum. Böyle saçma şeylerden canını sıkma sakın tamam mı?" dediğinde başımı salladım yavaşça.
Gülümsemeye başladı. "Gel buraya" diyerek beni kendine çekti ve sarıldı. "Bir daha böyle şeylerden dolayı üzüldüğünü görmeyeyim" deyip geri çekildi. Başımı salladım yine. Uzanıp dudaklarımdan öptü.
"İlla eğlenmek istiyorsan eve gidip de eğlenebiliriz" dediğinde gülerek koluna vurdum hafifçe.
"Ha şöyle, gül hep"
"Sen olduğun sürece aksi mümkün değil zaten" diye fısıldadım.
"Ben hep varım sevgilim" deyip yeniden dudaklarımızı birleştirdi ama bu sefer daha uzun, tutkulu bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde başım dönüyor gibi hissettim.
O sırada yanımıza bizimkiler gelince geri çekildi. "Yemeğe gidelim mi artık? Acıktım ben" dedi Mert. "Olur" diyerek kalktı Ardil. Beni de kaldırdığında hep birlikte yemek yemeye gittik.
Yemekten sonra yeniden kayak alanına gidip akşam olana kadar kaymıştık. Daha da ilerleme kaydetmiştim ve yarın doya doya kayabileceğimi düşünüyordum.
Eve geldiğimizde birlikte aşağı kattaydık. Biraz çay içip bir şeyler yiyorduk şömine karşısında. O sırada saate baktım. Geç olduğunu fark edince Cansu'ya başımla işaret yapıp mutfağa gittim. O da peşimden geldi.
Pasta zamanıydı. Bugün Ardil'in doğum günüydü ve onu kutlayacaktık. 21 yaşına girecekti. Mumları yakınca Cansu benden önce girdi içeri. Işıkları kapattığı sırada ben girdim. Sadece şöminenin ateşi içeriyi aydınlatıyordu. Ardil pastayı görünce önce şaşırdı, sonra gülümseyerek ayağa kalktı. "İyi ki doğdun!" diye bağırdık hep bir ağızdan. Gülümseyerek karşıma geldi.
"Dilek dile üflemeden önce"
"Benim dileğim karşımda" dedikten sonra gözlerimin içine bakarak mumları üfledi. Alkışlamaya başladılar. Diğerleriyle sarılırken pastayı kenara koydum. Ardından sıkıca sarıldım ona.
"İyi ki doğdun sevgilim" diye fısıldadım kulağına.
"İyi ki doğmuşum ve seni bulmuşum sevgilim"
Pastaları da kestikten sonra kendi evimize geçtik. Hediyesini verecektim ve çok heyecanlıydım. Heyecanım, hediyeden sonrası için yapmayı düşündüğüm şeydendi. Şimdi o, yatağımızda oturuyordu. Muhtemelen telefonuyla ilgileniyordu. Ben de hediyemle kapıda sakinleşmeyi bekliyordum. Derin bir nefes alıp içeri girdim.
Beni ve elimdeki kutuyu görünce telefonunu bıraktı. "O ne?" dedi merakla. "Hediyen" dediğimde gülümsedi. Hemen yanına oturup kutuyu ona uzattım. "Ama açmadan önce biraz açıklamak istiyorum" deyince kapağını açmadan bana döndü.
"Lise sondayken, bana kendi paranı biriktirip saat almak istediğini söylemiştin hatırlıyor musun?" O zamanlar babası zengin olduklarını sakladığı için bilmiyordu ve kendi harçlığıyla bir şeyler yapmaya çalışıyordu.
Başını salladığında devam ettim. "Haftalarca paranı biriktirmiştin o çok istediğin saat için ama, annen altın bileziğini kaybettiği için çok üzgündü ve paranı, onun için harcamıştın. Sonrasında senden hiç saat kelimesi duymadım. Belki almaktan vaz geçtin, belki eskisi kadar istemiyordun, bilmiyorum. Ama ben, o çok istediğin saati araştırıp buldum. Kafeden biriktirdiğim parayla da sana almak istedim. Belki artık istemiyorsundur o saati bilmiyorum ama"
Gözlerinin dolduğunu fark edince sustum. "Ardil" diye fısıldadığımda "Şşşt" deyip uzandı ve dudaklarıma çok yumuşak, belli belirsiz bir öpücük bıraktı.
"Teşekkür ederim" diye fısıldadı. Ardından kutuyu açıp saate baktı. Bir süre inceledikten sonra çıkarıp koluna taktı. Gülümseyerek bana döndü. "Bunu hatırladığını bile düşünmezdim. Bir de biriktirdiğin paranla almışsın. Dila, gerek yoktu" Gözleri hala dolu doluydu.
Yüzünü ellerim arasına alıp parmaklarımı hafif çıkan sakalları arasında gezdirdim. "Vardı, senin için bir şey yapmak istedim. Yaptım da. Seni bu kadar mutlu ettikten sonra gerekirse her şeyimi de verirdim" dediğimde gözünden bir damla yaş düştü. Bu kadar duygulanacağını düşünmemiştim.
Baş parmağımla o düşen yaşı sildikten sonra gözlerinin üzerinden öptüm. Alnımı alnına yaslayıp söyleyeceğim şey için kendimi hazırladım. "Bir sürprizim daha var" derken gözlerine bakmıyordum.
"Ney? Bir şey daha almadın değil mi?"
"Almadım, ama" deyip duraksadım. "Nasıl diyeceğimi bilemiyorum" dedim utanarak. "Söyle, niye utanıyorsun?" Biraz geri çekilip gözlerine baktım.
"Ardil, seninle birlikte olmak istiyorum ben"
"Biz zaten birlikteyiz. Ne demek istiyorsun, anlamı-" derken duraksadı. Anlamıştı neyi kastettiğimi. "Ne?" dedi şaşkınlıkla.
"Artık seninle gerçekten birlikte olmak istiyorum, tamamen birleşmek istiyorum. Her şeyimizle"
Şaşkınlıktan bir süre konuşamadı. "Sen, sen emin misin? Pişman olursan?"
"Hayır, uzun zamandır düşünüyordum ben bunu. Pişman falan olmayacağım, tek istediğim bu"
Bir anda gülümsemeye başladı. "Sen ciddi misin?" dediğinde başımı salladım. "Eminsin değil mi? Sen, sen" Heyecandan hızlı hızlı konuşmaya başladı. Yeniden ellerimi yüzüne koydum. "Eminim Ardil, adımın Dila olduğuna emin olduğum kadar eminim" dedikten hemen sonra dudaklarımızı birleştirdim.
Acele etmeden, ama tutkulu bir şekilde öp*şmeye başladık. Heyecandan yüzündeki ellerim titriyordu. Titreyen ellerimle zor da olsa tişörtünü çıkarıp yere attım. O da benim tişörtümü çıkardı. Bu sefer bir değişiklik yapıp onu ittim ve sırtının yatağa değmesini sağladım. Kucağına iyice yerleştikten sonra eğilip yeniden onu öpmeye başladım. O sırada ellerim teninde geziniyordu.
Öperek boynuna indim. Boynunu yaladım, em*dim. Orada oyalandıktan sonra dudaklarım göğsüne indi. Öperek aşağılara indim. Pantolonuna gelince kemerini çözüp çıkardım. Ardından pantolonunun düğmesini açtım ve onu sıyırmaya başladım. Onu da çıkarıp attıktan sonra sadece baksırıyla kalmıştı. Gözüm bir an oraya kaydı. Oradaki şişkinlik yutkunmama neden olsa da uzanıp tekrardan onu öpmeye başladım.
Bir anda bizi ters çevirip beni altına aldı. Öp*şmemiz derinleşti, dili ağzımı yakıyordu. Elleri tenimde geziniyordu. Bir süre sonra dudakları boynuma indi. Ardından öperek göğüslerime, oradan karnıma indi. Pantolonumu çıkarmaya başladı. Bacaklarımı öperek tekrar yukarı çıktı. Dudaklarımı yaladıktan sonra tekrar öpmeye başladı.
Ardından elleri sütyenimin kopçasına gitti. Onu açıp çıkardığında karşısında sadece çamaşırımla kalmıştım. Önce sol göğsümü öptü, ardından dilini gezdirdi. Odada sadece inlemelerim duyuluyordu. Aynı işlemi sağ göğsüme de yaptıktan sonra aşağı indi tekrar. Çamaşırımın kenarlarından tuttu ve yavaşça sıyırdı.
Yaklaşıp tekrar dudaklarımızı birleştirdi. Benimle öp*şürken eli de kadınlığıma gitti. İnlemelerim ağzında kayboluyordu. Eli kadınlığımla oynuyordu. Dudaklarımızı ayırıp bu sefer kadınlığıma yöneldi ve önce küçük öpücükler kondurdu oraya. Dilini orada hissettiğimde başım döndü sanki. Ardından, kadınlığımla öp*şmeye başladı. Sertçe inliyordum, ellerim çarşafı sıkıyordu. Terlemeye başlamıştım. Kalbim çıkacaktı sanki.
Uzun bir süre kadınlığımla oyalandıktan sonra geri çekildiğinde bu sefer bizi ters çeviren ben oldum. Nefes nefese altımda yatıyordu şimdi. Baksırını sıyırmaya başladığımda gözleri üzerimdeydi. Onu tamamen çıkarıp attığımda gözlerimi erkekliğine kaydırdım. İlk defa görüyordum onu. Sertçe yutkunduktan sonra elimi üzerinde gezdirdim. Ardından ona yaklaştığımda Ardil'in yutkunduğunu gördüm. Önce dilimi onun üzerinde gezdirdim. Ardından ağzımın içine aldım. Başta tamamını alamasam da biraz alıştıktan sonra neredeyse tamamını ağzıma soktum. Ardil'in inlemelerini duymak bana daha da haz veriyordu. Ağzımın içinde gel git yaptım bir süre. Nefes nefese kalınca geri çekildim ve terden saçları yüzüne yapışmış, gözleri arzuyla parlayan Ardil ile göz göze geldim. Uzanıp yeniden dudaklarımızı birleştirdim. Öp*şürken beni yeniden altına aldı.
"Bir dakika" diyerek geri çekildi. "Pr*zervatif yok ki yanımda" dedi yeni aklına gelmiş gibi. "Ben getirdim" dediğimde şaşkınlıkla güümsedi. "Nerede?" dediğinde yanımızda komodinin üzerindeki çantamı gösterdim. Çantamı açıp içindekileri çıkardığında gülerek bana döndü. "Birden fazla mı getirdin?" dediğinde utanarak omuz silktim.
Gülerek yeniden eğildi ve sertçe öpmeye başladı beni. Bu sırada erkekliği içime girmek için direniyordu sanki. Beni öperken elini, kadınlığımın girişinde hissettiğimde geri çekildim. "Önce, daha fazla ıslanmanı sağlamam lazım, yoksa daha çok canın yanar"
Ne yapacağını anlamıştım. Parmaklarını içime sokup öncesinde orayı hazırlayacaktı. Yutkunarak başımı salladığımda önce işaret parmağını yavaşça içime soktu. Bu pek de hissedilir değildi ama orta parmağını da sokmaya başladığında hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. "İyi misin?" dediğinde başımı salladım.
İki parmağını da içime soktuktan sonra bir süre gelgit yaptı. Oraya iyice alışınca acı azalmıştı. "Islandın fazlasıyla" diyerek elini çekti. Ardından yandaki pr*zervatifi alıp erkekliğine taktıktan sonra kadınlığımın girişine yasladı.
"Hazır mısın?" dediğinde tereddütte kalsam da başımı salladım. "Emin değilsen bırakabilirim"
"Hayır, devam et" dediğimde yavaşça içime girmeye başladı. Önce hissettiğim acıyla çarşafı sıktım. Biraz daha ilerlediğine canım daha fazla yanmaya başladı. Acıyla küçük bir çığlık attığımda Ardil ağzımı kapattı.
"Çok mu acıyor? Bırakabilirim" dediğinde başımı iki yana salladım. "Devam et" deyip onu kendime çektim ve dudaklarımızı birleştirdim. Belki bu, acıya odaklanmamı engelleyebilirdi. Onu öperken içime daha fazla girdi. Onun tamamını içimde hissettiğimde acıyla yanlışlıkla dudaklarını ısırdım.
İçimde yavaşça hareket etmeye başladı. Çok yavaştı, alışmamı sağlamaya çalışıyordu. Acı azalmıştı, hissettiğim haz artıyordu. Biraz daha hızlandığında sertçe inledim.
"Ah! Ardil! Hızlan!" diye bağırdığımda bir an güldüğünü duydum. Hızlanmaya başladı. İçimde hızlı bir şekilde hareket etmeye başladı. Kalçamı oynatarak ona eşlik etmeye çalıştım. O kadar hızlandı ki yatağın sallandığını hissediyordum.
Bu haz bambaşkaydı. Canımın acımasından korkmuştum ama bu zevke kesinlikle değerdi. Ardil'in ismini inlediğimde "Dila'm" diyerek öptü beni. Terlemiştik, yorulmuştuk, nefes nefese kalmıştık ama bırakamıyorduk. O kadar mükemmel hissettiriyordu ki.
Bir süre sonra boşaldığını hissettiğimde duraksadı. Yorgunluktan üzerime biraz daha eğilip alnını alnıma yasladı. İkimizde nefes nefeseydik. Yavaşça içimden çıkıp erkekliğindeki şeyi çıkardı ve üzerime uzandı.
"Nasıl hissediyorsun? Çok canın yandı mı?" diye fısıldadı.
"Çok acıdı, ama kesinlikle değdi. Bunu daha sık yapmalıyız" dediğimde gülerek dudaklarımdan öptü. "Uyumadan önce duşa girmeliyiz" dediğinde "Tamam girelim" dedim. Ayağa kalktığında ben de kalktım. İkimiz de ç*plaktık ama utanma duygumu kaybetmiştim resmen.
Suyu açıp içeri girdiğimizde başta öylece dikildik suyun altında. İkimiz de çok yorulmuştuk. Gözlerinin hala arzuyla beni izlediğini fark ettiğimde "Ne oldu?" dedim gülümseyerek. "Bir tur daha yapalım mı?" dediğinde önce şaşırdım. Sonra benim de istediğime karar verip hızlıca dudaklarına yapıştım. Beni sertçe öperek duvara yapıştırdı. Üzerimizden ılık su akarken biz yanıyorduk. Öp*ştük, s*viştik, her şeyi tekrarladık.
Beni kucağına alıp erkekliğini yeniden içime soktu. Bu sefer daha hızlı ve serttik. Uzun bir süre buna devam ettikten sonra boşalacağını anlayınca içimden çıktı ve banyoya boşaldı. Ardından beni kucağından indirdi. Masum bir şekilde banyomuza devam ettik.
İkimiz de yıkandıktan sonra çıkıp pijamalarımızı giydik ve anında uyuduk.
Sabah kapıya vurulma sesiyle gözlerimi açtım. Ardil de benimle aynı anda uyandı. Dış kapı çalıyordu. Ardil uykulu sesiyle "Ben bakarım" diyerek aşağı indi. Kasıklarımda hissettiğim ağrıyla yüzümü buruşturdum. O sırada Ardil girdi içeri.
"Mert gelmiş. Belirlediğimiz saati çoktan geçmiş, kalkmamız lazım" dediğinde başımı salladım. Gelip yanıma oturduğunda ben de yatakta doğruldum yavaşça.
"Nasıl hissediyorsun?" dediğinde gülümsedim. "Harika. Sen?"
"Hiç bu kadar iyi hissetmemiştim" deyip dudaklarımdan öptü.
"Ağrın var mı?"
"Biraz, ama ağrı kesici içince geçer" dediğimde başını salladı. "O zaman giderken unutmadan yanımıza ağrı kesici alalım. Kahvaltıdan sonra içersin" dediğinde onaylayarak yataktan çıktım. Hazırlanıp aşağı kata indik.
İndiğimde kahvaltı neredeyse hazırdı. Ardil, içerideki masaya, Mert'in yanına geçti. Ben de yardım etmek için mutfağa gittim. "Günaydın" dedim gülümseyerek. "Günaydın. Hayırdır çok mutlusun?" dedi salatalıkları dilimlerken.
"Bir şey oldu" dediğimde hemen bana döndü. "Ne?" dedi merakla. "Bu biraz özelimize girebilir ama birine söylemem lazım" deyip biraz bekledim.
"Biz dün Ardil ile birlikte olduk" dediğimde çığlık atıyordu ki ağzını kapattım. "Bağırma"
"Nasıl? Buradan gidince mi? Nasıldı? Kim başlattı? Anlat anlat" Bu kadar heyecanlı olması beni de heyecanlandırdı.
"Dün gece. Ve ben başlattım. Doğum günü sürprizi olarak ona, birlikte olmak istediğimi söyledim" dediğimde gözleri kocaman oldu.
"Oha Dila, çok şaşırdım. Ama çok sevindim. Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"
"Biraz, ama ağrı kesici içerim. Siz hiç birlikte oldunuz mu?" dedim sessizce.
"Biz de birkaç ay önce başladık" dediğinde şaşırmıştım. "Pişman oldun mu peki?" diye sordum.
"Hayır, zaten korunduğumuz sürece sorun olacağını düşünmüyorum"
"Tamam. Kapatalım konuyu" dediğimde sırıtarak başını salladı. Son şeyleri de alıp içeriye geçtik.
Kayak alanına geldiğimiz de düne göre daha kalabalık olduğunu gördüm. Yine de sorun değildi. Cansu, Mert'i çekiştirerek götürdüğü için onlar önden kaymaya başlamıştı bile.
"Sen kayacak mısın? Geçti mi ağrın?" deyince Ardil'e döndüm. "Evet geçti. Ve bugün kaymak istiyorum birlikte"
"Tamam, bir dene bakalım"
Gerekli şeyleri alıp kayacağım yere geçtim. "Sakin ol ve hız yapma. Dünkü şeyin tekrarlanmasını istemeyiz"
Yavaşça kendimi öne iterek kaymaya başladım. Biraz ilerlediğimde dengemi kaybediyordum ki yeniden sağladım. Yaklaşık beş metre ilerledikten sonra yere düştüm. Gülerek Ardil'in yanına tekrar koştum. "Gördün mü?" dedim sevinçle. "Evet, baya iyi ilerledin"
"Hadi birlikte kayalım" dediğimde o da ekipmanları alıp yanımda durdu. Aramızdaki batonlardan birini bırakıp ortadakini ikimiz de tuttuk. "Yavaşça kayacağız tamam mı? Hızlarımızın aynı olması lazım" dediğinde başımı salladım.
Yavaşça kaymaya başladık. Ben çok bir şey yapmıyordum, Ardil yönlendiriyordu ikimizi de. Neredeyse en aşağı geldiğimizde ben dengemi kaybettim ve ikimizin de düşmesine neden oldum. Gülerek birbirimize döndük.
"Çok güzeldi" dedim ayağa kalkarak. "Evet, hadi bir daha" dediğinde birlikte ayağa kalktık ve yukarı çıktık. Ardından tekrar kaydık. Defalarca kaydık. Ve artık ben de tek başıma kayabiliyordum. Onun kadar hızlı değil ama. Yarışlar yaptık, sonra dördümüz yarıştık. Hep birlikte kaymaya çalıştık. Kısaca çok eğlenceli bir gün geçirdik. Akşam da mangal yapıp yemeğimizi yedikten sonra yola çıktık. Yine gece mola vermiştik ve yine Ardil ile birlikte olmuştuk. Eve vardığımızda sabah olmuştu.
Aradan neredeyse iki ay geçmişti. Birinci sınıfın bitmesine de çok az kalmıştı. Bu yüzden sık sık dersleri asıp bir yerlere gidiyorduk. Bu süreçte Ardil ile sürekli birlikte oluyorduk, hiç sıkılmadan. Şimdi ise dışarı çıkmak için hazırlanmıştım. Ardil beni bir yere götüreceğini söylemişti. Özel bir gün falan da değildi ama içinden gelmiş. Günlük giyinmemi söylediği için de bir pantolon sweat giyip saçlarımı bağlamıştım.
Aşağı indiğimde Ardil de beni bekliyordu. "Hadi gidelim" dediğimde birlikte çıktık ve motora bindik.
Motor durduğunda lunaparka geldiğimizi gördüm ama burası kapalıydı. "Ardil burası kapalı" dedim üzüntüyle. "Evet, çünkü ben kapattırdım" dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Sen ciddi misin?"
"Evet, lunaparkı çok sevdiğini biliyorum. Bu yüzden buraya getirdim seni. Üstelik uzun zamandır baş başa bir yerlere gitmiyorduk."
"Ya!" diyerek sevinçle boynuna atladım. "Teşekkür ederim! Hadi girelim" deyip elinden tuttum ve içeriye sürükledim onu.
"İstediğine binebiliriz. Bu gece burası bizim"
"O zaman gondoldan başlayalım" dediğimde yüzü düştü. "Dila, şaka mı yapıyorsun?" dediğinde güldüm. Gondolu sevmediğini biliyordum. "Tamam tamam, gel hızlı trene gidelim" dediğimde yeniden gülümsedi.
Birlikte tüm oyuncaklara bindik. Sona dönme dolabı saklamıştım çünkü onu çok seviyordum. Ona bindiğimizde yavaşça hareket etmeye başladı. Gülümseyerek aşağıdaki manzarayı seyrediyordum ki bir an en üstte durdu. Korkuyla Ardil'e döndüm.
"Korkma, ben durdurdum" deyip elindeki kumandayı gösterdi. "Niye?"
"Çünkü, buraya geliş sebeplerimizden biri de şu. Lisedeki sürekli buluştuğumuz bankta otururken her seferinde ucu görünen dönme dolabı izlerdik. Sana lunapark sözü vermiştim hatta. Kısaca, burası bizim için özel bir yer. Ve ben bizim için özel olan yerde, seninle birlikte olmak istiyorum"
Şaşkınlıkla baktım ona. "Ama burada, nasıl?"
"Kimse bizi göremez de duyamaz da. Ayrıca, soyunmamıza da gerek yok. Tek sıkıntı, dolan pr*zervatifi buradan götürmek zorunda kalacağız" Bunu gerçekten istiyordu.
Derin bir nefes aldım. Kucağına çıkıp bacaklarımı iki yana açtım ve bir süredir düşündüğüm şeyleri söylemeye hazırladım kendimi.
"Sana bir şey söyleyeceğim, bir süredir düşündüğüm bir şey. Ama istemezsen anlarım" dediğimde meraklandı.
"Ben artık pr*zervatif kullanmak istemiyorum. Gerekirse doğum kontrol hapı kullanırım ama onu kullanmak istemiyorum. Seni tamamen içimde hissetmek istiyorum"
Gözlerinden bir parıltı geçti sanki. "Niye istemeyeyim ki?"
"Çünkü, doğum kontrol hapı tamamen etkili değil" Hamile kalma olasılığım var yani.
"Ve sen bunu bile bile istiyor musun?" dediğinde başımı salladım. "Dila, seninle her şeye varım. Bunu tabi ki isterim" dediğinde gülümsedim. "Hadi o zaman" deyip dudaklarımızı birleştirdim.
Öp*ştük, kıyafetlerimizi çıkarmadan zor da olsa s*viştik. Şimdi sona gelmiştik. Kucağından inip pantolonumu çıkarırken o da pantolonu ve baksırınız dizlerine kadar sıyırdı. Çamaşırımı çıkardım. Bu yaptığımız delilikti resmen.
Artık utanma duygum kalmadığı için rahatlıkla kucağına oturdum. Erkekliğini tutup girişimde dayadım ve hiç düşünmeden içime soktum. Beni yerimde oynatarak gel git yapmamızı sağladı. Uzun bir süre buna devam ettikten sonra bir anda boşaldı. Nefesimi tutup bunun tadını çıkardım.
Boşalması bittikten sonra içimden çıktı ama kucağından inmedim.
"Ardil, bundan sonra hep içime boşalıyorsun tamam mı? Bir daha o şeyi kullanmıyoruz" dediğimde güldü. "Tamam da niye? Farklı olan ne?"
"Farklı olan ne biliyor musun? İlk defa tamamlandığımızı hissettim. İlk defa gerçekten bir olduğumuzu hissettim. İlk defa gerçekten s*ks yaptığımızı hissettim."
Şaşkınlıkla gülümsedi. Dudaklarıma uzun bir öpücük bıraktı. "Bu hissi sana her zaman yaşatacağıma emin olabilirsin"
Bir süre daha öp*ştükten sonra giyindik ve artık evimize gittik.
Aradan yine aylar geçti. İkinci sınıfın yarısına geldik. Bu süreçte Ardil ile neredeyse her gün birlikte olduk. Sürekli dışarılara çıkıp eğlendik hep birlikte. Şimdi ise yine bir okul günündeydik. Tek farkı, bugün 2 şubat. Yani doğum günüm. Akşama bana bir sürpriz yapacaklarına eminim.
"Nerede kaldılar?" dedim Cansu'ya. Kantinde oturuyorduk ve beş dakikadır Ardil ile Mert'in gelmesini bekliyorduk. Derslerimiz ortak olmadığı için ne yazık ki birlikte değildik ama burada buluşacaktık.
"Arayayım" deyip telefonunu çıkardı ve Mert'i aradı. Ben de etrafıma bakınmaya devam diyordum. "Ne?" diyen Cansu'ya döndüm. "Ne oldu?"
"Nerede?" dedi bana cevap vermeden. Korkmuş görünüyordu. Gözleri endişeyle bana döndü. "Ne oldu?" dedim tekrar. Telefonu kapattı. "Ardil bayılmış, ambulans çağırmışlar" dediğinde korkuyla ayağa kalktım. "Nerede?" dedim panikle. "Küçük amfidelermiş" der demez koşmaya başlamıştım bile. O da hemen arkamdan gelirdi muhtemelen.
Ne oldu ki bir anda? Sabah iyiydi. Allah'ım ne olur bir şey olmasın!
Amfiye girdiğimde sıralara baktım ama kimse yoktu. "Ardil" diye bağırdığımda "Buradayım" diyen sese döndüm. Ardil, sahnede, yerde oturuyordu. "Ardil iyi misin? Bayıldı dediler" derken hızla yanına koştum. Yere çöküp onu incelemeye başladım. Karnını tutarak yüzünü buruşturdu. "Çok kötü" dedi acıyla "Ney? Ne oldu?" dedim panikle. Cansu niye gelmedi? Mert nerede?
"Dila" dedi. "Söyle bana" derken gözlerim dolmuştu. "Sana bir şey göstermem lazım" dedi kısık bir sesle. "Göster ne oldu?"
Bir anda kapalı avucunu açtı ve kutu içindeki yüzüğü gösterdi. Aynı anda sessiz bir tonda 'Dünyanın en güzel kızı' şarkısı çalmaya başladı. Şaşkınlıkla ayağa kalkıp bir iki adım geriledim. Ellerimle ağzımı kapattım. Bir dizi üzerine çöküp bana döndü. Gülümsüyordu, iyiydi.
"Şaşırmanı istediğim için numara yaptım. Şimdi sana bir şey söyleyeceğim" deyip derin bir nefes aldı. Ben hala üzerimden atamadığım şaşkınlığımla onu dinliyordum.
"Sen benim 21. yaş günümde bana çok güzel bir hediye verdin, ben de sana aynısını yapmak istedim. Bu şarkı, seni anlatıyor bence. Hem dünyanın en güzel kızı, hem kalp hırsızı. Benim kalp hırsızım. Burayı seçmemin sebebi de, beni sevdiğini ilk burada söyledin, burada sevgili olduk seninle. Ve burada da, bana evet demeni istiyorum"
Gözümden bir damla yaş aktı.
"Dila Deniz, benimle evlenir misin?"
Gözlerimden akan yaşlar arttı, bayılmak üzereydim. Konuşacak gücü kendimde bulamadım bir an.
Hızlıca başımı salladım. "Evet" diye fısıldadım. Gülümseyerek elimi eline aldı ve yüzüğü, titreyen parmağıma taktı. Bu sırada da "Bu, annemin yüzüğü. Ve buna layık tek kişi sensin" dedi. Mutluluğum daha da arttı.
Yüzüğü takıp ayağa kalktığında dudaklarıma uzun, başımı döndürecek bir öpücük bıraktı. Ardından sıkıca sarıldı bana. O sırada alkış sesleri duyduk. Geri çekilip kapıya baktığımızda Cansu ve Mert'in gülümseyerek bizi izlediğini gördük. Koşarak geldiler ve sarıldılar bize. "Tebrik ederim!" diye bağırdı Cansu sevinçle. Ardından Mert de sıkıca sarıldı. "Tebrik ederim abicim"
"Teşekkürler" dedim gülümseyerek. Ardından sırıtarak yüzüğüme baktım. Hatırlamıştım bu yüzüğü. Ardil'in annesinin elinde görmüştüm ve çok beğenmiştim. Şimdi aynı yüzük benim parmağımda.
Yüzüğü takalı dört gün oldu. Tam dört gündür parmaklarımda bu yüzük. Şimdi de aynanın karşısında beyaz elbiseme ve Cansu'nun dağınık topuz yaptığı saçlarıma bakıyordum. "Çok güzel oldun" dediğinde Cansu'ya döndüm. "Teşekkür ederim. Ne zaman gelirler?"
"Birazdan burada olurlar. Aşağı inelim hadi" dediğinde birlikte aşağı indik. Bugün, Mert'in ısrarları üzerine beni istemeye geleceklerdi. Ve beni Mert isteyecekti. Aslında Mert, kız tarafı olmak istemişti ama Ardil'e beni isteyecek kimse olmadığı için Mert o tarafa geçti.
"Hem sen onun daha uzun zamandır kardeşisin" demiştim ona.
Tabi bu konuşmaların hiçbirini Ardil duymamıştı. Kapı çaldığında heyecanla kapıya koştuk. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Karşımda takım elbise içinde, tıraş olmuş bir Ardil vardı. Elinde kocaman bir kırmızı gül buketi, bir de çikolata vardı.
"Hoş geldiniz" dedim gülümseyerek. "Hoş bulduk" diyerek içeri girdi. Çiçeği ve çikolatayı bana verip Cansu ile selamlaştıktan sonra içeri geçti. Mert de bizimle selamlaşıp hemen arkasından geçti. Elimdekileri mutfağa bırakıp hemen Cansu ile salona geçtim. Onlar bir kanepede, biz karşılarındaki kanepede oturuyorduk.
"Nasılsınız efendim?" dedi Mert ciddi bir ifadeyle. Gülmemek için dudaklarımı dişledim. "İyiyiz çok şükür, siz?" dedi Cansu onun gibi. Biz de Ardil ile bakışıp gülmeye başladık.
"Biz de iyiyiz elhamdulillah."
Cansu bana dönüp "Sen kahveyi yap biz konuşurken" deyince kalkıp mutfağa gittim ve kahveleri yapmaya başladım. Bu sırada içeriden Cansu'nun "Oğlumuz ne iş yapar?" dediğini duydum. Gülerek başımı iki yana salladım. Bu işi çok ciddiye alıyorlardı.
Kahveleri fincanlara doldururken Cansu girdi içeri. "Hazır" dediğimde "Hayır değil" dedi.
"Ardil'e tuz koymadın mı?"
"Koymadım, koymayalım ya yazık" dediğimde kaşlarını çattı.
"Saçmalama Dila, tuz koyulacak" dedi. İtiraz edemeden bir kaşık tuzu boca etmişti bile. Şaşkınlıkla baktım ona. "Adama kalp krizi mi geçirteceksin?"
"Bir şey olmaz, hadi getir" dediğinde oflayarak tepsiyi elime aldım. Benden önce içeri girince hemen arkasından geçtim. Önce Ardil'e uzattım. Başımla fincanını işaret ettim. Korkuyla fincanı eline aldı. Diğerlerine de verince yerime oturdum. Hepimiz heyecanla Ardil'e bakıyorduk.
Kahvesinden bir yudum aldı ve hiçbir şey olmamış gibi bize döndü. Bu sırada kahvesinden içen Mert, ağzındaki kahveyi püskürttü. Cansu şaşkınlıkla bana döndü. "Yanlış mı verdin?"
"Hayır, Ardil'e kıyamadım ve tuzlu kahveyi Mert'e verdim" dediğimde Mert hariç hepimiz gülmeye başladık.
"Kıyamadın mı bana?" dediğinde Ardil, gülümseyerek başımı iki yana salladım. Mert, suyunu kafasına dikti. "Hain kardeş" dedikten sonra derin bir nefes aldı.
"Neyse efendim, sebebi ziyaretimiz belli. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle, kızınız Dila'yı, oğlumuz Ardil'e istiyoruz"
Tüm bakışlar Cansu'ya döndü. "Senin gönlün var mı kızım?"
"Sen bilirsin" dediğimde Ardil şaşkınlıkla bana döndü. Mert ise gülmeye başladı.
"Kızımız bana bıraktı kararı, vermesem mi acaba?"
Biz gülmeye başladık ama Ardil kaşlarını çatmıştı. Cansu onun bakışlarını görünce "Tamam tamam, verdim gitti" dedi.
"Hayırlı olsun" diyerek ayağa kalktı Mert. Önce Ardil ile sarıldık. Sonra diğerleriyle. Biz yan yana geçtiğimizde Cansu tepsiyle yüzükleri getirdi. Mert, bizim parmaklarımıza yüzükleri taktıktan sonra makası aldı ama kesmedi. "Makas kesmiyor" dedi.
"Lan daha denemedin bile" dedi Ardil.
"Ben bilmem, kesmiyor" deyince Ardil cüzdanını çıkarmak zorunda kaldı. Tepsiye sayamadığım kadar iki yüzlüğü bıraktıktan sonra Mert sırıtarak kurdelemizi kesti. Artık resmen nişanlanmıştık. Sevinçle Ardil'e sarıldım. Bu günün bu kadar güzel olacağını kim hayal ederdi ki?
İkinci sınıf da bitmişti. Yaz tatilindeydik artık. Ve bugün bizim için çok önemliydi çünkü düğünümüz vardı. Bugün resmen Ardil ile evlenecektik. Ve bu gece ona bir sürprizim daha olacaktı.
Hamileydim.
Bunu bir hafta önce öğrenmiştim ve Ardil'e sürpriz yapmak için bu günü beklemiştim.
"Hazır mısın?" diyerek girdi içeri Cansu. Beni görünce bir süre inceledi ve gözleri doldu. "Çok güzel olmuşsun" diyerek sarıldı. Bence de çok güzel olmuştum. Bu gelinliğin bu kadar yakışacağını düşünmemiştim.
O sırada Mert girdi içeri. Beni görünce ağzı açık kaldı. "Ne kadar güzel olmuşsun?" dedi hayranlıkla. Ardından gelip sarıldı bana. "Bugün resmen kardeşim evleniyor" dedi kendi kendine. Gülerek geri çekildim. Ağlamamaya çalışıyordum.
Kapı açılıp Ardil girince ikisi de dışarı çıktı. Uzun bir süre beni inceledi. Gözleri doldu. "Dila'm" diye fısıldadı. "Çok güzel olmuşsun"
"Sen de" derken onu inceliyordum. Hızlıca gelip sarıldı bana. "Ardil çok heyecanlıyım" dedim geri çekilirken. "Ben de. Bugün resmen karım oluyorsun"
Ağlamamak için gözlerimi yellemeye başladım elimle. "Tamam, ağlamamam lazım. Herkes geldi mi?" Kimsemiz olmadığı için çok kalabalık değildi zaten.
"Evet, bizi bekliyorlar"
"Gidelim hadi"
Kolunu, girmem için uzattığında koluna girdim ve birlikte bahçeye çıktık. Herkes vardı. Biz merdivenlerden inmeye başladığımızda alkışlamaya başladılar. Heyecandan ellerim titriyordu.
Masamıza geçtiğimizde nikah memuru da geldi. Başta dediklerini dinleyememiştim bile.
"Sen, Tufan kızı Dila Deniz, Emrah oğlu Ardil Akyel'i, iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, eş olarak kabul ediyor musun?"
Heyecanla gözlerim Ardil'e döndü. Gözlerinin içine bakarak "Evet!" diye bağırdım. Herkes alkışlamaya başladı.
"Sen Emrah oğlu Ardil Akyel, Tufan kızı Dila Deniz'i, iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, eş olarak kabul ediyor musun?"
"Evet!" diye bağırdı.
"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" dediğinde Cansu ve Mert "Evet" dediler.
"O zaman ben de sizi karı koca ilan ediyorum" dedikten sonra imzalarımızı attık. "Gelini öpebilirsin" dediğinde Ardil yaklaştı ve alnıma bir öpücük bıraktı. Nikah memuru, evlilik cüzdanını bana uzattığında sevinçle kaldırıp sallamaya başladım. Bir alkış tufanı daha geldi.
Dans müziği çalmaya başladığında Ardil ile herkesin ortasına geçtik ve dans etmeye başladık.
"Çok mutluyum" dedim sessizce. "Ben de. Hayatımın en güzel günlerinden biri"
"Bir sürprizim var sana" dediğimde meraklandı. "Ney?"
"Şimdi değil, geceyi bekle" dediğimde meraklı olduğu belliydi ama sorgulamadı.
Dansımızdan sonra halay çektik, oyun havası oynadık. Çok yorulmuştuk ama oynamaya devam ediyorduk. Bu günü doya doya yaşamaya çalışıyorduk.
Çalan oyun havası müziği bittiğinde biri bağırdı. "Gün, intikam günü!"
Şaşkınlıkla etrafına bakındı herkes. Kapıda biri dikiliyordu. Bu, polise tutuklattığımız uyuşturucu satıcısı olan adamdı. Hapisten mi çıktı? Ya da kaçtı?
Ardil önüme geçtiği sırada adam, cebinden bir el bombası çıkardı. Kimse şaşkınlıktan kıpırdayamadı bile.
Mesut silahını çıkarıp ona doğrulttu ama o daha " Bırak onu" derken adam bombanın pimini çekip atmıştı bile. Çok yüksek bir patlama sesi duydum.
Kulaklarım çınlamaya başladı. Yerdeydim. Karnımın sağ tarafında bir ağrı vardı. Gözlerim bulanıklaştı, kimseyi göremedim. Bayılmadan önce son sözlerim, "Ardil" oldu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |