Başımı kaldırdığımda kırık camla göz göze geldim. Ardından bir taş daha girdi içeriye . Elimi acıyan başıma koyduğumda elime kan geldi. Kahretsin!
Hemen yatağın kenarına geçtim. Taş atmaya devam ediyordu. Yer, cam parçaları ve taşlarla dolmuştu. Korkuyordum, başım kanıyordu. Allah'ım ne yapacaktım? Hemen telefondan Ardil'in numarasına bastım ve aradım. Hadi hadi hadi!
"Alo?" dedi. Ne diyeceğimi bilemedim.
"Ardil, ben, şey" derken camın kalan köşesi de kırıldı ve küçük bir çığlık attım.
"Dila? İyi misin? Neydi o ses? Nerdesin sen?" dedi merakla. Sesi endişeli geliyordu. Yürüyordu sanırım. "Evdeyim, gelebilir misin hemen?" dedim. Sesim titremişti. Korkuyordum ve ağlamamak için kendimi sıkıyordum.
"Tamam, tamam bekle. 5 dakikaya oradayım" diyip kapattı.
Taş atmaya devam ediyordu. Yatağın kenarında sıkışmıştım. Korkuyordum. Ya Ardil gelmeden içeri girerse?
Yaklaşık 5 dakika sonra kapı çaldı. Taşın tekrar kafama gelmesi ihtimalini umursamadan hızla aşağı indim. Açmadan önce delikten baktım ve Ardil olduğunu görünce hemen açtım.
Başımı görünce "Ne oldu?" dedi endişeyle. Ardından yukarıdan bir cam sesi daha geldi.
Yukarı çıkacağı sırada kolundan tuttum. "Gidelim lütfen, anlatacağım ama gidelim" dedim ağlamaklı bir sesle. Daha fazla burada kalmak istemiyordum.
Halimi görünce "Tamam, gel hadi" diyip arkasını döndü. Kapıyı kilitledim ve arkasından gittim. Motora binince hemen hareket etti. O adam evin arka tarafında kaldığı için bizi görmemişti muhtemelen.
Motor durduğunda etrafıma bakındım. Güzel bir eve gelmiştik. 2 katlıydı ve baya büyüktü.
Motordan indikten sonra Ardil de indi. Bir adım atmıştım ki başım döndü ve Ardil hemen belimden tuttu.
"Başın mı dönüyor?" dediğinde başımı salladım sadece. Eli belimdeyken kolumu da tuttu ve yürümeme yardım etti.
Kapıyı açınca içeri girdik ve beni salon olduğunu düşündüğüm yere ilerletti. Koltuğa yavaşça oturttu ve gitti. Birkaç dakika sonra elinde tentürdiyot ve pamukla geldi. Pansuman yapacaktı sanırım. Yanıma oturdu ve pamuğa biraz tentürdiyot damlattı. Ardından biraz daha yaklaştı. İtiraz etmeden yapmasını bekledim.
Pamuğu başıma sürdüğünde acıyla yüzümü buruşturdum.
"Sık dişini biraz" dedi ve daha yavaş bir şekilde sürmeye başladı. Gözlerine ilk defa bu kadar yakından bakıyordum ve ne kadar güzel olduğunu bir kez daha fark ediyordum.
Burnuma kokusu gelmeye başladı. Yine tanıdık kokuydu. Bunu soracaktım ama çekiniyordum da.
"Ben bir yüzümü yıkayabilir miyim?" dedim sessizce.
"Gel gösteriyim yerini" diyip ayağa kalktı ve arkasından ilerledim. Banyoya geldiğimizde içeri girdim ve kapıyı kapattım. Aynaya baktığımda berbat göründüğümü fark ettim. Saçlarım dağılmıştı, üstelik rujum hala duruyordu. Suyla makyajımı temizledim. Ardından saçımı açtım ve normal at kuyruğu bağladım. Bir süre kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
Kapıyı açtığımda kapıda bekleyen Ardil ile karşılaştım. Beni mi bekliyordu?
Bir şey demeden salona ilerledim. Arkamdan geliyordu.
Koltuğa oturdum, o da yanıma oturdu. Bana doğru döndü. Konuşmamı bekliyordu. Ama ben sadece gözlerine bakıyordum.
"Konuşacak mısın artık?" dediğinde birkaç saniye bekledim.
"O adam" dedim ve bekledim. "O adam?" dedi anlamayarak. Derin bir nefes aldım ve istemeye istemeye "Üvey babam" dedim. Sessizce başını salladı.
"Odama girdiğimde dış kapı çaldı. Delikten baktığımda onu gördüm. Kapıyı açmaya çalıştı, tekmeledi. Ardından odamın cam tarafına geldi ve taş attı. Taş camı kırıp başıma geldi. Sonra defalarca taş attı. O sırada seni aradım zaten." dedim başım yerdeyken.
Ardından gözlerine baktım. Bir şey düşünüyordu ama ne?
"Sana söylemiştim. Niye bu kadar inat ediyorsun ki?! Bende kalsan ne olurdu sanki?!" dedi sesini yükselterek sinirle.
"Tamam bağırma, bir şey olmadı" dedim ben onun aksine sakin bir şekilde. Normalde bu tavrına sakince karşılık vermezdim ama haklıydı.
"Nasıl bir şey olmadı ya? Görmüyor musun başını?! Niye bu kadar inat ediyorsun?!" dedi. Hala bağırıyordu. Fazlasıyla sinirliydi ve neye sinirlendiğini tam olarak anlayamamıştım.
"Ardil, tamam ben, böyle olmasını istemedim" dedim şaşkınlıkla.
Bu kadar sinirlenmesini beklemiyordum.
"Ne istemezdin ya?! Böyle olacağı belliydi. Sana söyledim değil mi?! Ben gelmeseydim ne olacaktı?!"
"Ama sen geldin, teşekkür ederim. İyi ki de geldin. Bağırma" dedim sakince. Onun yapması gerekirken ben onu sakinleştirmeye çalışıyordum.
"Ya sen ne zaman bırakacaksın şu inadını artık?!" Hala bağırıyordu..
"İnadını derken? Bunun dışında neye inat ettim ben Ardil? Daha ne kadar tanıyorsun da beni? Bağırma artık yeter. Tamam pişmanım, özür dilerim. Haklısın seni dinlemeliydim, inat ettim. Bunun cezasını çekiyorum farkındaysan" dedim. Bağırmamıştım ama sert konuşmuştum.
Ardından gözlerime baktı. Bakışlarında onlarca duygu vardı. Öfke, sinir, nefret, şefkat, sevgi...
Anlayamıyordum ne düşündüğünü.
Sadece gözlerime bakıyordu. Ardından kalktı ve gitti. Nereye gittiğini bilmiyordum ama umarım sakinleşip gelirdi. Sanki ben durumdan çok memnunmuşum gibi bir de bana bağırıyordu!
Birkaç dakika sonra Ardil geldi ve yanıma oturdu. Yüzüne hiç bakmadım, duvarı izliyordum.
Biraz sessiz kaldı. Gözleri benim üzerimdeydi, hissediyordum.
"Ağrıyor mu başın?" dedi sakin bir sesle. Açıkçası bunu sormasını beklemiyordum, şaşırdım ama belli etmedim. Başımı iki yana salladım.
"Bak, sana bağırmamam gerekiyordu, sadece, eğer beni dinlenseydin bunlar olmayacaktı" dedi. Özür dilemeye mi çalışıyordu?
Yavaşça başımı ona çevirdim. "Farkındayım, evet yaptığım hataydı. Ama bu durumdan memnun değilim, camımı kırdı, başıma taş attı, ve eğer sen gelmeseydin belki de eve girecekti. Bunları ben de biliyorum, benim hatam özür dilerim. Ama ben bu durumdan memnunmuşum gibi bana bağırıyorsun. Sence kafamın yarılması ya da camın kırılması ya da evimin taşlanması beni mutlu mu ediyor? İyi miyim şu an? Ben de biliyorum ama yapacak bir şey yok. Herkes hata yapar, evet seni dinlemeliydim ama dinlemedim kusura bakma." dedim sakince. Nasıl bu kadar uzun konuştum ben ya?
Dikkatle dinlemişti beni. Gözlerinde biraz şefkat, pişmanlık vardı. Yine de inanamıyordum. Bilmiyorum, onu hala tanımıyordum sonuçta.
"Konuyu kapatalım mı?" dedi sessizce. Başımı salladım.
"Pekala, yatabilirsin istersen. Ya da aç mısın? " dedi.
"Uyumak istiyorum " dedim sessizce.
"Tamam, gel sana yatacağın yeri gösteriyim" diyip ayağa kalktı. Peşinden gittim. Bir odanın önünde durdu.
Kapısını açtı ve içeri girdik.
Güzel bir odaydı, gri ton ağırlıklıydı. Ne küçük ne de büyüktü.
"Sen nerede yatacaksın?" dediğimde dudakları kıvrıldı.
"Yanında yatmamı mı istersin?" dediğinde gözlerimi devirdim.
"Hayır tabiki, sadece burası senin odansa başka yere gitme, burada kal. Ben başka yerde yatarım diyecektim" dedim. Gülümseyerek "Ben hemen yan odadayım" dedi. Kapılarımız yanyanaydı.
"Sana tişörtlerimden getiriyim" diyip çıktı ve bir dakika sonra geri geldi. Elindeki tişörtü bana uzattı.
"En uzun tişörtüm bu." dedi. Tişörte baktım ve kısa olduğunu fark ettim. Şaşkınlıkla ona baktım.
"Başka kıyafetim yok, istersen elbiseyle dur" dedi sırıtarak. Bazen fazla ciddi, bazen fazla alaycı oluyordu. Gerçekten kişilik bozukluğu olduğunu düşünmeye başladım.
Karşılığında sadece gözlerimi devirdim.
"Pekala ben çıkıyorum. Bir şeye ihtiyacın olursa yan odadayım." diyip arkasını dönmüştü ki "Ardil" diye seslenmemle tekrar bana döndü.
"Teşekkür ederim. Sadece bunun için değil, evime geldiğin için de. Gelmeseydin-" derken sözümü kesti.
"Haklıydın, gelmeseydim ne olacağını bilemeyiz, ama ben geldim. Gerisini düşünme" dedi gülümseyerek. Yanağında küçük bir çukur oluşmuştu.
"İyi geceler" dedim gülümseyerek.
Karşılığında sadece göz kırptı ve odadan çıktı. Bu çocuğu hala anlayamıyordum.
Elbisemi çıkardım ve tişörtü giydim. Kokusu sinmişti üzerine. Gerçekten çok güzel kokuyordu.
Aynadan baktığımda sadece kalçamı kapattığını gördüm. Kısaydı, çok kısaydı. Neyse ki o bunu görmeyecekti. Yapacak bir şey yoktu. Yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım.
Duyduğum sesle hızla yerimde doğruldum. Ardil ile yüzyüze geldik, çok yakındık. Gözlerim dolmuştu. Kalbim çok hızlı atıyordu.
"İyi misin?" dedi endişeyle. Yavaşça başımı salladım.
"Kabus görüyordun sanırım" dediğinde gözlerimi kaçırdım.
Biraz sessiz kaldık. "Ne gördün?" dedi. Derin bir nefes aldım.
"O adamı gördüm. Aslında kabus değildi" dedim gözlerine bakarak.
"Hatırladım, eskiden bana yaptığı bir şeyi hatırladım. Zihnimde o anı belirdi. Gerçekti yani" dedim sessizce.
"Ne hatırladın?" dediğinde gözlerimi kaçırdım.
"Anlatabilirsin bana" dedi. Sesinde şefkat vardı. Ve hala yakınımdaydı yüzü.
"Bir kere, teyzem evde yoktu. Kapı çalmıştı ve ben teyzem sanıp açmıştım ama o adamdı. İçeri girdi ve" diyip derin bir nefes aldım. "Ve, bana... Her neyse. O sırada teyzem gelince gitmişti. Hatta teyzem ondan sonra sürekli kilit takmıştı her yere" dedim. Sesim titriyordu. Gözlerim dolu doluydu.
Üzgün, şefkatli, yumuşak bakıyordu. Tüm bu duygular vardı gözlerinde.
Şu an ona sarılmak istiyordum. Buna ihtiyacım vardı.
İçimdeki sesi dinledim ve hızla kollarımı boynuna doladım.
Başta afalladı, ama sonra kollarını yavaşça belime sardı. Saçlarımın uçlarına dokunduğunu hissettim. Kokusunu içime çektim. Beni rahatlatıyordu kokusu.
Ardından yavaşça geri çekildim.
Gözlerine bakamadım, utandım. Bir anlık şeyle sarılmıştım ve açıkçası pişman değildim.
Bir şey söylemeden yataktan kalktı ve kapıya doğru bir adım atmıştı ki "Ardil " diye seslenmemle geri döndü.
"Senden bir şey isteyebilir miyim?" dediğimde merakla bana baktı.
"Burada kalır mısın?" dedim sessizce. Gözlerimi kaçırdım utanarak.
"Lütfen, uyuyamam rahatça. Burada kalamaz mısın?" dedim. Gözlerine ısrarla baktım.
"İkinci kez beni yatağına çağırıyorsun" dedi gülerek. Başta anlamasam da sonradan alay ettiğini fark ederek gözlerimi devirdim.
"Seni yatağıma çağırmamı mı istiyorsun?" dediğimde gülümseyerek gözlerime baktı, cevap vermedi. Yatağın yanındaki tekli koltuğu işaret ederek
"Bilmiyorum, şu koltukta falan otursan?" dediğimde hayretle kaşları yukarı kalktı.
"Ya da istersen sen burada yat ben koltukta yatarım. Ama burada kal" dediğimde hala gülümsüyordu.
Beni ciddiye mi almıyordu, yoksa içinden dalga mı geçiyordu anlayamadım.
"İstersen ben de orada yatabilirim" dedim mahçup bir ifadeyle.
"Uyu hadi" dedi gülümseyerek. Yüzünde muzip bir ifade vardı. Bu ifadeyi sevmiştim.
Gülümsedim ve tekrar yatağa uzandım. Birbirimize bakıyorduk. Koltukta yayılmıştı ve başını kenarına koymuştu.
"İyi geceler" dedim ve gözlerimi kapattım. Yine cevap vermedi.
Alarm sesiyle gözlerimi açtığımda karşımda Ardil'i görmemle irkildim. Unutmuştum burada yattığını. Gözlerini yeni açıyordu o da. Yatakta doğruldum ve "Günaydın" dedim. Yine cevap vermedi. Şaşırmadım zaten.
"Ben hazırlanıyım" diyip çıktı odadan. Ben de yüzümü yıkayıp tekrar odaya geldim. Aynada kendime baktığımda bir şeyi hatırladım. Eve gidip kıyafet almam lazımdı, okula böyle gidemezdim tabiki. Odadan çıkıp mutfağa ilerlediğimde Ardil mutfaktaydı.
"Orada bir şeyler yeriz" dediğinde başımı salladım. Gözlerine bakmaya devam ettim.
"Söyle hadi söyle" dediğinde gülümsedim.
"Senden bir şey daha isteyebilir miyim?" dediğimde gülümsedi ve beni dinlemeye başladı.
"Eve gitmem lazım" dedim. "Ee?"
"Beni bırakır mısın?" dediğimde kaşları havaya kalktı ve gülümsedi.
"Ne çok şey istiyorsum sen ya" dedi alayla. "Ya taksiyle de gidebilirim yani" dedim sessizce. Fazla mı olmuştum acaba?
Vereceği cevabı bekliyordum. Gözlerime bakmaya devam etti.
Gülerek başını iki yana salladı ve "Eşyalarını al da çıkalım hadi" dediğinde gülümseyerek "Tamam " dedim ve odaya gittim. Hemen elbisemi ve telefonumu aldım. Saçımı da düzeltip çıktığımda Ardil'in koridorda beni beklediğini gördüm.
Üzerimi süzdü ve "Tişört yakışmış" diyip arkasını döndü ve kapıyı açtı. Gülümsedim.
"Sen bana iltifat mı ettin?" dedim sırıtarak. Arkasını dönmeden motora ilerlerken "Hayır, tişörtüme iltifat ettim. Seni güzelleştirmiş" dediğinde duraksadım bir an ama tekrar yürümeye başladım. "Pislik" dedim kendi kendime.
"Seni duyuyorum" diyerek bana döndü. Yüzünde bir gülümseme vardı ve gamzesi biraz belliydi.
"Banane?" dedim omuz silkerek.
"Bak seni evine götürüyorum o kadar, sen bana pislik diyorsun" dedi alayla ve motora bindi. "Pisliksin çünkü" dedim tekrar ve arkasına bindim. Bu sefer gülümsemesi genişledi.
"Tutun" dedi hala gülümseyerek. Kollarımı karnına doladım sımsıkı. Ardından motor hareket etti.
Evin önünde durduğumuzda motordan indim yavaşça. Eve döndüm ve sertçe yutkundum. Ardil de yanıma gelmişti.
Yavaş adımlarla eve ilerledim ve kapıyı açtım. İçeri girmeden Ardil'e döndüm.
"İçeri girmiş olabilir mi?" dedim korkuyla. "Sanmıyorum. Ama korkma, hemen arkandayım" dedi güven veren bir sesle. Önüme döndüm ve içeri girdim. Ardil de hemen arkamdaydı. Yavaşça yukarı çıktık ve odama girdim. Her yer cam parçaları ve taşlarla doluydu. Odam berbat haldeydi. Ardil de yere bakıyordu ve içinden bir şeyler söyledi ama anlamadım.
O sırada masanın üzerinde duran kağıt dikkatimi çekti. Ardil ile birlikte ilerledik ve kağıda baktık.
Korkuyla yutkundum ve Ardil'e döndüm. Kağıdı alıp buruşturdu ve kenara fırlattı. "Boş tehditler, hazırlan da çıkalım" diyip odadan çıktı. Umursamamıştı ama ben umursuyordum.
Hızla üzerimi giyindim ve çantamı alıp odadan çıktım. Ardil aşağıda beni bekliyordu. Yanına ilerledim ve hiç konuşmadan evden çıktık. Motorun yanına gelince Ardil bana döndü.
"Korkuyor musun?" dedi merakla.
"Korkman normal, ama korktuğunu belli etme. Bunu anlarsa daha da peşine düşer. Üstelik korkmana gerek yok"
Beni rahatlatmaya çalışıyordu.
Başımı salladım sadece. Hayatım boyunca ondan korkmaya devam edecektim, biliyorum.
Motora binince ben de arkasına bindim. Kollarımı karnına doladım ve gözlerimi kapattım.
Bahçeye girince motordan indim. Mert gelmişti, motoru buradaydı. Bir adım atmıştım ki Ardil bileğimden tuttu ve durdurdu beni. Eli yine sıcacıktı.
"Dünden, bizimkilere bahsedecek misin?" dediğinde durdum. Söyleyecek miydim? Bilmiyorum.
"Sence söylemeli miyim?" dediğimde ona sorduğuma şaşırmıştı.
"Bence söyleyebiliriz. Sorun olacağını sanmıyorum" dediğinde "Tamam" diyerek onayladım ve kantine ilerledik.
Mert ve Cansu bir masaya oturmuş sohbet ediyordu. Yanlarına gittik ve ben cam kenarına, Ardil de yanıma oturdu.
"Günaydın" dedim gülümseyerek. Cansu cevap vereceği sırada korkuyla "Başına ne oldu?" dedi. Ardil bana döndü. Ben de bir saniye ona bakıp tekrar Cansu'ya döndüm.
"Ne oldu?" dedi tekrar korkuyla. Mert de bana bakıyordu. Derin bir nefes aldım.
"Ben bir kahve alıyım" diyerek masadan kalktım ve sıraya ilerledim. Yanıma Ardil de geldi.
"Bilmiyorum, Cansu zaten korkuyordu. Bunu söylerek onu daha fazla korkutmak istemiyorum. " dedim.
"Bence söylemelisin. Yardım edebilirler, hem onlar senin arkadaşın." dedi Ardil. Sakin konuşuyordu.
"İstersen ben de anlatabilirim" dediğinde gülümsedim. Bana yardım etmeye çalışıyordu .
"Hayır bunu ben söylemeliyim" dediğimde başını salladı.
Ardından kahvelerimizi aldık ve masaya ilerledik.
"Hadi anlat artık" dedi Cansu.
"Dün ben eve geldikten sonra üvey babam geldi. " dediğimde Cansu şokla "Ne?!" dedi. Mert kaşlarını çatmış beni dinliyordu.
"İçeri girmeye çalıştı ama giremedi. Sonra camı kırdı, benim de kafama geldi taş. Camı taşlamaya başladı. O sırada Ardil'i aradım, geldi ve beni aldı. " dedim.
"İyi misin sen? Bir şey oldu mu?" dedi Cansu. Endişelenmişti. "Hayır, iyiyim" dedim gülümseyerek. "Ne yapacaksın peki?" dedi Mert.
"Bilmiyorum, kalacak bir yer bulmam lazım" dediğimde Ardil kaşlarını çatarak bana döndü. "Ben de kalacaksın"
"Ardil teşekkür ederim ama" derken sözümü kesti. "Aması falan yok. Dün, inat ettiğin için yaşandı, itiraz yok. Bende kalıyorsun" dediğinde oflayarak gözlerimi deviridm.
"Oflama!" dediğinde "Olur anne" diyerek ona döndüm. "Anne ne be?" dedi yüzünü buruşturarak.
"Abi mi diyim?" dedim ben de gülerek.
"Deme" dediğinde gülümseyerek gözlerime bakıyordu, ben de öyle.
"Aklıma takılan bir soruyu sormak istiyorum " dediğinde Cansu'ya döndük. Sırıtarak bize bakıyordu.
"Şimdi sen dün Ardil'de kalmışsın ya" dediğinde başımı salladım.
"Siz, dün gece" dediğinde utançla yüzümü kapattım. "Cansu! " dedim susması için. Ellerimi çektiğimde gülerek bana baktıklarını gördüm. Ardil de gülüyordu.
"Aslında sayılır" dediğinde şokla Ardil'e döndüm. "Ne?" dedim.
"Dün gece burada kal demiyor muydun?" dedi gülerek.
Cansu şaşkınlıkla"Oha" dedi ve gülmeye başladı . Mert de sırıtarak bize bakıyordu.
"Hayır, ben sadece, kabus gördüm, burada kal dedim. Birlikte yatmadık" dediğimde Ardil " Beni yatağa çağırdın ama, hem de iki kere" dediğinde "Ardil!" diyerek ona döndüm. Hala gülüyordu, eğleniyordu bu durumdan. Ben ise utançtan ölmek üzereydim.
Cansu'ya dönüp "Hayır, öyle bir şey demedim. Koltukta yattı zaten o" dedim. "Sarılırken öyle demiyordun ama" dediğinde hızla Ardil'e döndüm. Cansu ve Mert kahkaha atmaya başladı.
"Ardil! Yeter!" dedim gülerek. O da gülüyordu.
"Bakın yok öyle bir şey" dedim tekrar Cansu'ya dönüp. "Anladık biz anladık" dedi gülmeye devam ederken. "Cansu!" dedim ve utançla yüzümü kapattım. Ardil'in kahkaha attığını duyduğumda hızla ona döndüm. İlk defa kahkaha atıyordu ve çok güzel gülüyordu. Gamzesi daha da ortaya çıkmıştı.
"Ardil! Gülme!" dedim uyararak.
Ama hala gülmeye devam ediyordu.
"Gidiyorum ben ya" diyip ayağa kalkarken Ardil bileğimden tuttu ve tekrar oturttu. "Tamam tamam" dedi gülümseyerek. Cansu'ya döndüm . "Lütfen" dediğimde sadece gülümsemeye başladılar. "Çok tatlısnız" dediğinde hızla gözlerimi kaçırdım.
"Nasıl da utanıyor" dediğinde Cansu'ya döndüm. "Yeter artık ama" dedim utançla. Ardil'e döndüğümde gülerek bana bakıyordu. Nasıl o utanmıyordu? Oflayarak başımı dışarı çevirdim.
"Tamam ya şaka yaptık, gerçekten" dedi Cansu. Gülerek onlara döndüm ve gözlerimi devirdim.
"Hadi ders başlayacak gidelim" dediğinde Mert, ayağa kalktık ve sınıfa ilerledik.
Cansu ve ben kendi dersimize gelmiştik. Boş bir yere geçtik ve oturduk.
"Siz şimdi Mert ile nasılsınız?" dedim merakla. "Çok iyiyiz. Çok mutluyum gerçekten" dedi sevinçle.
"Çok sevindim sizin adınıza. Gerçi geçen sizi yakalamasak iyiydi ama" dediğimde "Ya kusura bakma gerçekten" dedi mahçup bir ifadeyle.
"Sadece seviştik" dediğinda kaşlarım havaya kalktı. Bu kadar açık konuşmasını beklemiyordum. "Nasıl bu kadar rahat söyleyebiliyorsunuz şunları?" dedim şaşkınlıkla.
"Sen olduğun için rahatım, yoksa o kadar da değil" dediğinde gülümsedim.
"Siz Ardil ile gerçekten bir şey yapmadınız mı?" dediğinde "Hayır tabiki ne yapalım?" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Bilmiyorum, gerçekten çok tatlısınız." dediğinde "Hayır" dedim ve önüme döndüm. Tatlı falan değildik, ayrıca sürekli tartışıyorduk.
İki ders bitmişti ve şimdi hep birlikte kantinde oturuyorduk. Az sonra masamıza Murat geldi.
"Selam. Mert ve Ardil, naber? Görüşmüyoruz uzun zamandır" dediğinde Ardil yüzüne bile bakmadı. Mert de "İyiyiz" dedi sadece.
"Ben de iyiyim, sağolun" dedi Murat alayla.
"Sormadık" dedi sertçe Ardil. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Aralarında bir sorun olduğu belliydi ama ne?
"Dila, konuşabilir miyiz?" dedi bana dönerek. "Tabi" diyip ayağa kalktığımda masadaki herkesin bakışları bana döndü. Ne oldu ya? Onları umursamadan Murat'ın peşinden gittim.
Az ileride durdu ve bana döndü.
"Nasılsın?" dedi gülümseyerek.
"İyi bende. Bugün bir şeyler yapalım mı?" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. "Yani bilmiyorum Murat, aslında bizimkilerle bir plan yapmıştık" diyerek yalan söyledim. Onunla bir şeyler yapmak istemiyordum.
"Tamam o zaman, başka zaman yapacağız ama tamam mı?" dediğinde gülümseyerek "Tamam" dedim.
"Görüşürüz" diyerek tekrar masaya ilerledim. Mert ve Cansu'nun bakışları üzerimdeydi ama Ardil'in hiç umurunda değildi sanırım.
Masaya oturunca ikisi bana döndü.
"Ne dedi kızım, anlat işte" dediğinde "Sonra" dedim. Ardil'in bakışları bana döndü. "Niye sonra?" dedi kaşlarını çatarak.
"Siz sanırım onu pek sevmiyorsunuz, o yüzden konuyu kapatmaya çalışıyorum" dedim.
"Yo gerek yok, anlat ne dedi?" dedi. Merakla karışık sinir vardı sesinde.
"Önce siz söyleyin o zaman, ne geçti aranızda?" dedim Mert ve Ardil'e bakarak.
"Önemli bir şey değil" dedi Ardil..
"Siz söylemezseniz ben de söylemem" dediğimde sinirle bana döndü.
"Aynı şey mi?" dediğinde omuz silktim ve önüme döndüm. Ardil sesli bir nefes verdi.
"Şu derken?" dedim kaşlarımı çatarak. "Ya sabır. Mert, anlat kardeşim kızlara" dedi sesini baskın çıkararak. Ardından bana döndü "Oldu mu?" dedi sertçe. Ben de aynı şekilde "Oldu" dedim ve Mert'e döndüm.
"Geçen sene Murat'ın hoşlandığı biz kız vardı ama kız Ardil'den hoşlanıyordu. Ardil hiç yüz vermiyordu, hatta tersliyordu kızı, ama o anlamıyordu. Artık kız Murat'a ne dediyse Murat gelip Ardil'e bağırdı. Onunla yatmışsın falan dedi. Ama öyle bir şey yok, yanından bile geçmiyordu Ardil onun. Murat birkaç sefer daha bunu tekrarlayınca bir ara kavga ettiler. Murat iyi bir dayak yedi. Ondan sonra hep böyleler" dedi Mert.
Cansu şaşkınlıkla Ardil'e "Yattın mı onunla?" dedi.
"Hayır tabiki" dedi Ardil saçmalama der gibi.
"Hayır" dedi Ardil net bir sesle.
"Başkası vardı çünkü" dedi bir anda Ardil. Sonra pişman olmuş gibi kafasını çevirdi.
"Kapatalım konuyu" dedim sessizce. Rahatsız etmişti bu konu beni. Nedenini düşünmeyeceğim.
"Çıkışta bir şeyler yapmak istedi" dediğimde Cansu sevinçle "Ya, çıkıyor musunuz yani?" dediğinde şokla ona döndüm.
"Çağırmış ya seni bir şeyler yapmaya. Demek ki hoşlanıyor" dediğinde "Saçmalama Cansu, yok öyle bir şey" dedim. "Kızım ne safsın ya?" dediğinde diğerlerine döndüm.
Mert Cansu haklı der gibi baktı. Ardil ise dümdüz bakıyordu.
"Neyse, çıkarsınız o zaman, ilk adımı atmışsınız" dediğinde Cansu'ya döndüm tekrar. "İlk adım falan yok" dedim.
"Hayır dedim" dediğimde Mert şaşırdı, Cansu "Ne demek hayır dedin?" dedi, Ardil ise hafifçe tebessüm etti.
"Ne dedin tam olarak?" dedi Cansu.
"Onunla bir şeyler yapamayacağımı, çünkü sizinle plan yaptığımızı söyledim" dediğimde Cansu "Plan mı yaptık?" dedi merakla.
"Hayır, yapacağız şimdi" dedim.
"Yalan mı söyledin?" dedi Mert.
"Niye böyle bir aptallık yaptın?" dediğinde Cansu, göz devirdim.
"Sandığınız kadar saf değilim, az çok bundan sonrasını düşünebiliyorum ve ümit vermek istemedim açıkçası. Yalan söylemem gerekti" dedim.
Mert şaşırmıştı, Cansu aptal olduğumu düşünüyormuş gibi bakıyordu, Ardil ise hala tebessüm ediyordu.
"Ondan hoşlanmıyor musun?" dedi Cansu. "Hayır" dedim net bir sesle.
"Niye? Bence deneyebilirsin, Murat iyi çocuk" dedi Cansu.
"Biliyorum, bence de iyi biri ama," diyip sustum.
"Kızım senin aklında başka biri mi var?" dediğinde hepsi merakla bana bakıyordu. Ardil bile.
"Aslında, şöyle bir şey var" dedim ve derin bir nefes aldım.
"Benim geçmişimde biri var. Ne kadar geçmişim olduğunu bilmiyorum, ama onunla aramda bir şey vardı sanırım, ya da ben öyle hissediyorum bilmiyorum. Onu hatırlamak istiyorum " dediğimde Ardil'in gülümsemesi büyüdü, ama Cansu ve Mert şaşırdı.
"Hatırlamak istiyorum derken?" dedi Mert.
"Size söylemedim ama, ben üniversiteye başlamadan birkaç gün önce bir kaza geçirdim. Ardil ile de o şekilde tanıştık zaten. Geçmişimin bir kısmını unuttum. Hatırladığım şeyler var ama unuttuğum şeyler de var. Zamanla birkaç şey hatırladım, onunla olan anılarımdan da bir kaç tanesini hatırladım. Kim olduğunu bile hatırlamıyorum ama yaptıklarımızı hatırlamaya başladım. Ve tamamen de hatırlayana kadar çabalayacağım" dedim net bir sesle.
Ardil gülümseyerek beni dinlemişti.
"Umarım hatırlarsın. Ama zaten geçmişinde kalmış, başka şeyler de deneyebilirsin" dedi Cansu.
"Şimdilik istemiyorum" dediğimde zorlamadı.
"Ders başlamak üzere" diyip ayağa kalktı Mert. Biz de kalktık. Ortak dersti şimdi. Sınıfa girdik ve boş yer aradık. Dört kişilik boş yere doğru ilerledik.
Mert duvar kenarına, yanına Cansu ve Ardil oturdu. Ben de Ardil'in yanına oturdum. Defteri çıkarıp beklemeye başladım. O sırada yanıma Murat oturdu.
"Yine karşılaştık" dediğinde sadece gülümsedim. Mert ve Cansu bize bakıyordu, Ardil'in ise gerildiğini hissetmiştim ama elindeki kalemle oynuyordu.
Onun elindeki kalemi izlerken aklıma bir anı geldi.
"Bana da gösterir misin? Ben de yapmak istiyorum" dedim elinde oynadığı kaleme bakarak. "Tamam, bir kalem al eline" dediğinde kalemi aldım ve ona döndüm.
"Şu şekilde tut" dedi, gösterdiğini yaptım. "Şuradan" diyerek elimi tutup düzeltti.
"Tamam, şöyle çevir" diyip çevirdi elindeki kalemi. Ben de aynısını denedim ama olmadı. Bir daha denedim, bir daha... Olmuyordu.
"Ben niye yapamıyorum ya!" dedim sinirle. "Elin küçük çünkü " dedi gülerek.
"Benimki küçük değil, seninki çok büyük" dediğimde küçük bir kahkaha attı.
Defalarca denedim, olmuyordu. Yarım saat sonra bir kere yapabildiğimde sevinçle ona döndüm.
"Yaptım!" diyerek kollarımı boynuna doladım. Sarıldı bana.
"Evet, aferin" diye fısıldadı kulağıma.
Duyduğum sesle Ardil'e döndüm. Korkuyla bana bakıyordu. Ardından Murat'a döndüm. O da, hepsi bana bakıyordu.
"İyi misin?" dedi Murat, başımı salladım sadece.
Ardil'e döndüğümde 'ne oldu' der gibi başını salladı. Yaklaştım ve "Bir şey hatırladım" diye fısıldadım.
"Sonra anlatırım" dedim etrafa bakarak. Başını salladı ve önüne döndü. O sırada hoca girdi.
Ders bittiğinde Cansu ve Mert dışarı çıkmıştı. Bizi de çağırmışlardı ama Ardil benimle bir şey konuşacağını söylemişti ve bizi kantine getirmişti. Açıkçası konuşacağı şeyi çok merak ediyordum.
"Neyi?" dedim anlamayarak. "Ne hatırladığını" Gerçekten bu muydu? Daha farklı bir şey bekliyordum.
Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki geri kapattım. "Neden bu kadar merak ediyorsun?" dedim merakla.
Önce ne diyeceğini bilemedi. Ardından "Meraklı bir insanım" dediğinde inanmayarak baktım ona.
"Sen mi? Yalan söyleme Ardil " dedim.
"Sadece merak " dedi. İnanmadım ama daha fazla sorgulamadım da.
"Yine o vardı, söylediğim kişi. Hala yüzünü hatırlayamıyorum ama. " dedim. Merakla bana bakıyordu.
"Kalem çeviriyordu elinde, ben de bana öğretmesini istemiştim. Öğretmeye çalışıyordu, neredeyse yarım saat sonra falan bir kere yapabilmiştim" dedim gülümseyerek. O da gülümseyerek beni dinliyordu.
"Merak ediyorum onu. Hayatımda önemli bir yeri olduğunu hissediyorum, ama önemli birini nasıl unutabilirim aklım almıyor? Neden?" dedim kendi kendime.
"Hatırlarsın, eminim" dedi gülümseyerek. "Umarım" dedim umut dolu bir sesle.
Son ders de bittiğinde önce kantine indik.
"Pekala, ne yapacağız şimdi?" dedi Cansu. "Bilmiyorum " dedim.
"Yemek yemeye mi gitsek? Acıktım ben" dedi Mert. "Sen hep açsın aşkım " dedi Cansu Mert'e. "Aşk olsun Cansu, ne zaman aç olduğumu gördün benim?" dedi Mert alıngan bir sesle. Cansu gülerek "Her zaman" diye cevap verdiğinde Ardil ve ben gülmeye başladık. "Tamam kabul ediyorum , hep açım ben. Yemeğe de açım, sevgilime de açım" diyerek Cansu'yu kendine çekti ve yanağından öptü Mert. Cansu gülümseyerek "Ben seni doyururum aşkım" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Bu kadar açık konuşmalarına gerek var mıydı?
"Doyursana bir tanem" diye fısıldayarak Cansu'ya yaklaşmaya başlayınca Mert , yalandan öksürdüm.
"Öhöm öhöm, ben de açım" diyerek konuyu değiştirmeye çalıştım ama sanırım yanlış bir şekilde denemiştim.
Hepsi şaşkınlıkla bana döndüğünde bir an yanlış bir şey dediğimi düşündüm.
"Yani, aç olarak, hani yemek yemek falan" diye mırıldanarak kendimi açıklamaya çalıştığımda hepsi kahkaha atarak gülmeye başladı. Ardil bile! Ben ise utançtan yerin dibine girmiştim.
"Ben de acıktım" dediğinde Ardil'e döndüm. "Bak sen de acıkmışsın, hadi yemeğe gidelim" dedim kendimi bu durumdan kurtarmak için. "Neyi?" dedi bir kaşını havaya kaldırarak. "Bilmem, ne istersen" dedim. Bana niye soruyor ki ne yiyeceğini? Muzip bir ifadeyle bana bakıp "Ne istediğimi söylemiyim bence " diye mırıldandığında anlamayarak kaşlarımı çattım. Cansu ve Mert "Ooo!" diyerek gülmeye başladılar.
"Niye ki? Ne istiyorsun?" dediğimde onlar daha çok gülmeye başladı. Ardil'in ise yanağında ki gamze kendini daha da ortaya çıkardı. "Dila ya, gerçekten çok masumsun" dediğinde hala anlamayan bir ifadeyle bakıyordum. "Niye ki?" dediğimde gülüşü büyüdü. Diğerleri ise gülmeye devam ediyordu. Neye güldüklerini de anlamamıştım. Ben bir şey mi kaçırdım?
"Ne oluyor? Neye gülüyorsunuz tam olarak?" dedim merakla. "Dila'cığım sen Ardil'in ne demek istediğini anlamadın" dediğinde Cansu, Ardil'e döndüm. "Ne demek istedi ki?" dediğimde gülmeye devam ediyorlardı. "Ben dedim ya Mert'e 'ben seni doyururum' diye" dediğinde başımı salladım. "Evet orada yaptığın imayı anladım " dedim gözlerimi kaçırarak. "Hah işte Ardil de sana aynısını söyledi" dediğinde gözlerim kocaman oldu. "Ne?! Sen beni mi doyuracaksın?! Nasıl?" diyerek Ardil'e döndüğümde üçü de kahkahalar atmaya başladı. Allah kahretsin! Niye sürekli kendimi rezil ediyordum ki?!
"Nasıl olduğunu anlatmamı istediğine emin misin?" diye gülerek bana döndüğünde Ardil hızla başımı iki yana salladım. "Yok yok, gerek yok. Vazgeçtim ben tokum " dediğimde yine gülmeye başladılar. Ben ise kıpkırmızı olduğuma emindim. "Neyse, konuyu kapatabilir miyiz artık?" dedim bakışlarım masanın üzerindeyken. "Tamam tamam" dedi Mert ama hala gülmeye devam ediyorlardı. "Hadi ama, daha fazla devam ederseniz gideceğim" dediğimde kendilerini zor da olsa durdurmaya çalıştılar. "Tamam tamam" diyerek durdu Cansu.
"Eee? Ne yapıyoruz şimdi?" dedim konuyu uzatmamaya çalışarak. "Tamam hepimiz aç olduğumuza göre yemek yemeye gidelim" dedi Mert.
Cansu "Sıkıcı değil mi ya?" dedi itiraz ederek. "Açız Cansu, başka zaman eğleniriz" dedim. Oflayarak onayladı. Kalktık ve bahçeye çıktık.
Motorların yanına gittiğimizde Ardil'in "Hassiktir" demesiyle ona döndüm. Baktığı yere döndüğümde motorun arka lastiğinin patlatılmış olduğunu fark ettim. Mert'in motorunun da öyle. Allah kahretsin! Kim yapmıştı bunu?!
"Bunu kim yapar ki?" dedim şokla.
Ardından yerdeki kağıt gözüme çarptı. Elime aldığımda Ardil de geldi ve baktı. Okuduğumda korkuyla ve şokla Ardil'e döndüm.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |