5. Bölüm

5. Bölüm

Zeynep
anonimm_z

BENDEN KAÇAMAZSIN!

 

Korkuyla Ardil'e döndüğümde o da bana baktı. Korku yoktu, sadece, öfke vardı. Bakışlarında ilk gün ki gibi öfke ve nefret vardı ama sanırım bu sefer bana karşı değildi.

"O ne?"

Mert'in sesiyle ona döndüm. Kağıdı verdim ve ikisi okudu. "Ne bu?" dedi Mert anlamayarak. "Üvey babam" dedim sadece.

Cansu korkuyla bana baktı.

"Tehdit mi ediyor?" dedi Mert.

Başımı salladım yavaşça. Ardil motorunun yanına gitmiş bir şeyler düşünüyordu.

"Ne yapacaksın?" dedi Cansu.

"Bilmiyorum" dedim sessizce.

"Ardil" dedi Mert. Ardil ona döndü.

Mert 'Ne yapacağız?' der gibi bakıyordu.

Ardil'in ise bakışları dümdüzdü. Anlayamıyordum.

 

"Ne yapacağız şimdi?" dedi Cansu. Korkuyordu.

Hepimiz Ardil'e döndük. Ondan bir cevap bekliyorduk. Telefonunu çıkardı ve iki adım ileri gidip biriyle konuştu. Çok kısa bir konuşmadan sonra yanımıza geldi.

"Planımıza devam edeceğiz" dediğinde şok olarak ona döndüm.

Cansu da 'O ciddi mi?' bakışıyla bana döndü. Mert ise ciddi bir şekilde Ardil'e bakıyordu.

"Nasıl yani?" dedi.

"Ahmet'i aradım, geliyor şimdi lastikeri değiştirecek. Sonra biz de planladığımız gibi yemek yemeye gideceğiz" dedi normal bir şekilde.

Cansu hala şaşkındı. Mert Ardil'i onaylamıştı. Ben ise hala anlayamamaıştım. Ciddi miydi? Bu tehditten sonra bir de yemek yemeye mi gidecektik?

"Anlayamadım?" dedim. Ardil bana döndü. "Nesini anlamadın?" dedi salakmışım gibi bakarak.

"Burada bir kağıt var, tehdit ediyor resmen. Lastikleri patlatmış! Bir şey olmamış gibi yemeğe mi gideceğiz?" dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Bir şey olmamış gibi derken? Zaten bir şey olmadı. Şerefsizin biri lastikleri patlatmış, bunun karşılığını fazlasıyla ödeyecek zamanı geldiğinde. Hem seni tehdit etmiş, bizi değil" dediğinde kaşlarım hayretle havaya kalktı. Resmen 'bu senin derdin, beni ilgilendirmiyor' diyordu.

"Korkuyor olabilirsin, ama bunu ona belli etme! Normal şekilde devam edeceğiz" dedi baskın bir sesle. Mert ve Cansu bizi dinliyordu sadece. Ne diyeceğimi bilememiştim. Bu kadar umursamaz olması canımı sıkıyordu artık.

"Seni tehdit etmiş derken? Bu motorlar benim değil, sizin! Buradaki tehdit hepimize! Benim yanımda olduğunuz için hepinizi tehdit ediyor! Nasıl normal davranmamızı bekliyorsun?" dedim. Sesim biraz yükselmişti ama bağırmamaya çalışıyordum.

"Ne yapalım? Eve gidip saklanalım mı? Dışarı çıkmayalım mı bir daha? Polise mi gidelim?" dedi. Sinirleniyordu.

"Güzel fikir" dedi Cansu.

Ardil derin bir nefes aldı.

"Bakın, polis bir işe yaramaz. Bu adam senin anneni öldürdüğünde bile hapise atılmamış. Ya parası var, ya da arkasında tanıdıkları. Polis bir işe yaramaz" dedi. Mantıklı.

"Pekala, siz devam edin o zaman, ben gidiyorum " diyip arkamı dönmüştüm ki Ardil kolumdan tuttu.

"Nereye gidiyorsun?" dedi kaşlarını çatarak. Kolumu sıktığının farkında mıydı acaba?

"Nereye olursa! Gidiyorum işte!" dedim sert bir sesle. Ben de insandım ve benim de bir sınırım vardı.

Kolumu çekmeye çalıştım ama izin vermedi.

"Saçmalama! Tehdit ettiği asıl kişi sensin, tek başına nereye gittiğini sanıyorsun?" dedi dişlerini sıkarak.

"Sizin yanınızda olduğum sürece sizi de tehdit ediyor. Benim yüzümden başınıza bir şey gelecek." dedim sinirle. Hem sinirli hem endişeliydim. Yüzüne bir tane yumruk atsam rahatlar mıyım acaba?

"Bir şey olmaz " dedi normalce.

Hala kolumu tutuyordu ve açıkçası artık acımaya başlamıştı.

"Seni yalnız bırakmayacağız" dediğinde Cansu'ya baktım.

"Bakın, bu adamın ne pislik olduğu ortada. Polisten falan korkusu da yok. Bugün motorlara zarar vermiş, yarın kim bilir hanginize zarar verecek? İstemiyorum zarar görmenizi." dedim yalvarır gibi. Endişeleniyordum, en çok da onlar için. İnsanların benim yüzümden zarar görmelerini istemiyordum.

"Gitmiyorsun hiçbir yere!" dedi Ardil dişlerini sıkarak. Resmen bağırmadan bağırma etkisi yaratıyordu.

 

"Buna sen karar veremezsin!" dedim aynı şekilde.

"Benim canımı sıkma!" diyerek daha da yaklaştı ve kolumdaki baskısını arttırdı. Kızardığına emindim.

 

Yüzünü biraz daha yüzüme eğmişti.

"Ayrılmayacaksın yanımızdan!" dedi sertçe.

"Sanane?" dedim. "Bak canımı sıkıyorsun!" dedi baksın bir sesle.

"Sizin yanınızda olamam" dedim sakince konuşmaya çalışarak. "Saçmalama! Asıl yanımızdan ayrılamazsın" dedi o da biraz daha sessizce. Derin bir nefes aldım.

"Tamam bırak kolumu" dedim.

"Gitmeyeceksin?" dedi.

"Tamam bırak kolumu" dedim tekrar.

"Bak gitmeye çalışırsan -" derken sözünü kestim. "Canımı yakıyorsun, bırak kolumu " dedim dişlerimi sıkarak. Bir an afalladı.

Ardından kolumdaki baskısı azaldı ve elini çekti. Bir saniyeliğine gözlerine pişmanlık gelir gibi oldu ama tekrar öfke yerleşti.

Diğerlerine döndüm.

"Tamam, ama eğer birinize bir şey olursa bir dakika durmam yanınızda" dedim sertçe hepsine.

Cansu gelip sarıldı bana.

"Saçmalama, yanımızdan ayrılırsan seni keserim" dedi gülerek.

Ben de gülümsedim.

"Ardil haklı. Gerçekten yanımızdan ayrılma" dedi Mert. Yavaşça başımı salladım.

 

O sırada biri geldi yanımıza. Elinde iki lastik vardı. Ardil'in aradığı Ahmet buydu sanırım. Ardil'den belki bir iki yaş büyüktü. Boynunda dövme vardı ama şeklini tam anlayamamıştım. Saçları uzundu ve küpesi vardı.

"Getirdim abi" diyerek Ardil'e baktı.

"Tamamdır sağolasın. Biz hallederiz gerisini" diyerek lastikleri aldı.

"Başka bir şeye ihtiyaç var mı abi?" dedi. "Yok kardeşim" dedi Ardil. Ahmet Mert'e de başıyla selam verip uzaklaştı. Bize bakmamıştı bile.

Ardil'den büyük olduğuna emindim ama ona niye abi diyordu?

 

Ardil lastiğin birini Mert'e uzattı. Ardından kendi motorundaki lastiği sökmeye başladı. Yanında malzeme vardı anlaşılan.

Ben de motorun başında dikilmiş onu izliyordum. Cansu da Mert'in yanındaydı.

"Dikilip durma da yardım et" dedi Ardil motorla uğraşırken. Bu çocuk rica etmeyi bilmiyor muydu?

Sesli bir nefes verip yanına ilerledim ve ben de çöktüm.

"Ne yapacağım?" dedim.

"Ben vidaları çevirirken sen lastiği tut. Sıkı tut, sallanmasın" dediğinde başımı salladım ve lastiği tuttum. O da vidaları açmaya başladı.

Dikkatlice yaptığı işi izliyordum. Böyle şeyler izlemek bana hep zevkli gelmiştir.

 

"Sıkı tut" dedi bana bakmadan. Tüm gücümle lastiği tutmaya başladım.

Ama gücüm yetmiyordu, lastik az da olsa sallanıyordu. Bir anda tornavida vidadan çıktı ve Ardil'in eline geldi.

Hafifçe inleyip elini çekti.

"Sıkı tut dedim demi?!" dedi bana sesini yükselterek. Bu çıkışını beklemediğim için bir an korkuyla irkildim.

"Ben, özür dilerim, iyi misin?" dedim sessizce. Bir şey demeden tornavidayı tekrar eline aldı. Parmağı kanıyordu ama neyseki önemli bir şey değildi. Lastiği daha sıkı tutmaya çalıştım.

 

Vidaları çözdükten sonra lastiği elimden aldı ve kenara koydu. Ardından yeni lastiği getirdi ve yerine taktı.

"Sıkı tut" dedi. Sesinde hala sinir vardı ama yüzüme bakmamıştı. Başımı salladım ama görmediğine emindim.

Vidaları aldı ve takmaya başladı. Sessizce onu izliyordum. Bana bağırması beni biraz kırmıştı. Ama bir şey demedim. Alışmaya başlamıştım.

 

Taktıktan sonra ayağa kalktı, ben de kalktım. Mert de bitirmek üzereydi. Elime baktığımda pislendiğini gördüm. Çırptım ama geçmedi. Bir anda bana uzatılan ıslak mendile baktım. Ardil bana ıslak mendil uzatıyordu. Bir tane aldım ve yüzüne bakmadan sessizce "Teşekkür ederim" dedim. Bir şey demeden kendi de bir tane mendil aldı ve elini sildi. Mert de lastiği takmıştı.

"Gidelim mi?" dedi Mert Ardil'e.

"Eve mi gitsek?" dediğimde hepsi bana döndü. Ardil hariç.

"Gidelim Mert. Nereye gideceğiz?" dediğinde ona döndüm. Beni duymazlıktan mı geliyordu?

"Geçen ki yere gidelim" dedi Mert. Cansu da onayladı. Ardından bana dönüp hafifçe tebessüm etti. 'Boşver, takma' diyordu. Başımı salladım sadece.

 

Mert motora bindi ve Cansu da arkasına bindi. Ardil motora binince ben de ona ilerledim. Arkasına bindim ve elimi yavaçça beline doladım. Yine kasılmıştı. Sıkı tutmadım ama bu sefer. Gıcıklık değil mi? Motor hareket etmeye başladı.

 

Motor durunca indim ve Ardil de indi. Geçen ki yere gelmiştik. Cansu ve Mert de gelmişti. Cansu yanıma ilerleyip koluma girdi ve önden içeri girdik.

Cam kenarına oturduğumda Cansu karşıma geçti. Mert de onun yanına geçince Ardil de yanıma geldi.

Pizza söyledik ve gelene kadar sohbete başladık. Daha doğrusu Cansu ve Mert başladı. Ben çok katılmamıştım, canım sıkkındı biraz. Nedenini sormayın. Ardil de zaten çok konuşmazdı. Sessizce onları dinledim.

 

Pizzaları yerken Cansu'nun "Dila" diye seslenmesiyle ona döndüm.

"Efendim?" dedim sessizce.

"İyi misin?" dediğinde gülümsemeye çalışarak "Evet" dedim.

"Bak hala o kağıdı düşünüyorsan bizim umrumuzda değil. O pislik bize bir şey yapamaz, ama yaparsa bile bu senin suçun değil. Ve yanımızdan ayrılmanı da istemiyoruz. Bu yüzden seni zorluyoruz." dediğinde gülümsedim.

 

"Teşekkür ederim, gerçekten teşekkür ederim. Ama eğer size bir şey olursa benim de suçum oluyor." dediğimde Mert konuştu.

"Bak Dila, senin suçun olsun olmasın, biz seni yalnız bırakmıyoruz. Bize bir şey olsa bile umrumuzda değil. Gerekirse seni eve kilitleriz, ama yalnız bırakmayız" dediğinde içten bir şekilde gülümsedim. Gerçekten benim yanımdalardı.

 

"Teşekkür ederim. Ama siz de dikkatli olun" dedim ikisine bakarak. Ardil'e hiç dönmüyordum. Tepkilerini de bilmiyordum.

Mert gülümseyerek başını salladı ve yemeğine döndü. Ben de pizzamı aldım ve yemeye devam ettim.

 

Yemekten sonra oradan çıktık ve motorların yanına geldik. Mert ve Cansu bindi ve gitti. Ardil de motora binince ona ilerledim ve arkasına bindim. Yine sıkı tutunmadım belinden. Sabahtan beri pek konuşmamıştık Ardil ile. O sinirliydi, ben de biraz kırgın. Aslında kırılmam saçmaydı. Beni umursamayan birinden beklendik şeylerdi bunlar ama yine de kırmıştı. Ama elimden geldiğince belli etmemeye çalışıyordum.

 

Evinin önünde durduğumuzda indim, hemen arkamdan o da indi. Kapıya ilerleyince ben de arkasından ilerledim. İçeri girdi ve kapıyı açık bıraktı. Ben de arkasından girdim ve kapıyı örttüm. Montumu çıkarıp salona geçtim, çaprazındaki koltuğa oturdum. Sessizdim, sessizdi. Televizyonu açtı ve rastgele bir kanalda durdu. Ama izlemediğine emindim. Bacaklarımı kendime çektim, kollarımı etrafına sardım ve yanağımı dizime yasladım. Görüş açımda sadece pencere vardı, dışarıyı izliyordum.

 

Ne kadar geçti bilmiyorum, ama ikimiz de tek kelime etmemiştik. Hala sinirli miydi bilmiyorum. Acaba eli nasıl olmuştu? Merak mı etmiştim onu? Sus Dila. Saçmalamayı kes.

 

Aslında ona sormam gereken bir şey vardı. Ama sırası mı bilmiyorum. Sırası ya da değil, soracaktım. Yavaşça başımı kaldırdığımda gözgöze geldik. Beni mi izliyordu? Saçmalama!

Yüzüme düşen saçlarımı düzelttim ve gözlerimi kaçırdım. Sormalı mıydım? Bilmiyordum. Zaten sinirli, daha fazla sinirlenmesini istemiyorum. Ya da sinirlensin, banane!

Tekrar ona baktığımda gözgöze geldik. Bana mı bakıyordu yoksa ona döndüğümü hissedip mi bana bakmıştı? Kesin yine kafamda kuruyordum. Tekrar gözlerimi kaçırdım. Vazgeçtim, sormayacağım.

 

"Sor hadi" dedi sessizce. "Ne?" dedim ona dönerek. Kafasını koltuğa yasladı ve o şekilde bana baktı.

"Bir şey soracaksın, sor" dedi. Sakindi sesi. Bir şey soracağımı nasıl anlamıştı? Çok mu belli etmiştim?

 

Bu sefer gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Bir süre baktım.

"Eve gitmem lazım" dediğimde kaşları havaya kalktı. "Neden?" dediğinde şaşırdım ama belli etmedim. Normalde hemen kızması gerekiyordu.

 

Cevap vermemi bekliyordu. Dikkatlice bana bakıyordu.

"Eşyalarımı almam lazım, kitaplarımı da. Her sabah oraya gidemeyiz. Bence evimde kalmalıyım" dedim sakin ve sessiz bir sesle. Hala kollarım bacaklarıma sarılıydı.

Başını koltuktan kaldırdı ve öne geldi. Dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birleştirdi, bana döndü.

 

"Bu konuyu konuşmuştuk" dediğinde bir kez daha şaşırdım. Kibar ve sakin mi konuşuyordu bana mı öyle geliyordu? Yok yok. Kesin kişilik bozukluğu var bu çocukta.

 

"Konuşmamıştık, sen konuşmuştun" dedim. Hala sakindim.

"Aynı şey" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Hayır değil. Konuşmak karşılıklı yapılır, sen kendi kendine benim adıma karar verdin. Buna emrivaki deniyor" dedim kaşlarımı çatarak ama hala sessiz konuşuyordum.

"Sonuç olarak aynı şey. Burada kalıyorsun" dediğinde derin bir nefes aldım.

"Bunun nesi aynı şey? Sen bana emrivaki yapamazsın. Başka şansım olmadığı için, korktuğum için sana uydum. Ama şimdi gitmem gerekiyor."

"Niye? Şimdi korkmuyor musun?"

Sakinliği beni çıldırtacak derecedeydi.

"Korkuyorum, ama buna alışmam lazım" dedim. "Alışmana gerek yok" dedi.

"Var. Her zaman yanımda yardım eden Ardil olmayacak, ya da evini açacak bir arkadaşım olmayacak. Alışmam lazım " dediğimde "Hayır, her zaman yanında ben olacağım " dedi hızla. Kaşlarım havaya kalktığında "Olacağız yani. Mert var, Cansu var, olacaklar yanında " diye çevirdi lafı. Ben de çok üstünde durmadım.

 

"Bak anlıyorum, ama olmaz." dedim ikna etmeye çalışarak.

"Anlamıyorsun. Ya da anlamazlıktan geliyorsun. Bence seni kimse sevmemiş, yanında da kimse durmamış. Bu yüzden kimsenin yanında duracağını düşünmüyorsun! Kimsenin seni seveceğini de düşünmüyorsun! Bundan korkuyorsun demi?! Korkaksın, gerçekten korkaksın!" dedi sert bir sesle. Ben de diyordum nerede eski Ardil?

Açıkçası bunu beklemiyordum. İçinde varmış ki döktü bir anda.

Dayanamadım, artık sınıra gelmiştim. "Haklısın korkağım. Haklısın, sevilmedim, yanımda kimse olmadı. Kimsem yoktu bile yanımda olacak! Daha çok küçükken bu pislikle uğraştım ben! Tam bitti derken annem öldü benim annem! Gözlerimin önünde hem de! Teyzemde kalmaya başladım ama yetimhane gibi bir yerdeydim! Beni sevmediği o kadar belliydi ki 'ölse de kurtulsam' diye düşünüyordu! Sevilmedim orada! Arkadaşım da olmadı benim! Çünkü dışarı çıkmama bile fazla izin vermiyordu! Arkadaşlık ne bilmiyorum! Teyzemden kurtuldum buraya geldim derken yine o pislik çıktı karşıma! Haklısın korkuyorum! Arkadaşlarımın da beni sevmemesinden korkuyorum! Yanımda olmamalarından korkuyorum! Belki de benim yüzümden zarar göreceklerinden, beni bırakıp gideceklerinden korkuyorum! Haklısın! Korkağım ben! Küçük bir çocuk gibi korkuyorum hala bunlardan!" dedim bağırarak.

 

Gözlerim dolmuştu, sesim titriyordu . Üzülmüş müydü halime, yoksa söylediklerine mi pişman olmuştu bilmiyorum ama gözleri başka bakıyordu.

 

Hızlıca gideceğim sırada kalktı ve önüme geçti. "Çekil önümden!" dedim bağırarak. Sakinleşemiyordum.

"Dila" dedi. "Ardil çekil, Bırak ya bırak! İstemiyorum!" dedim bağırarak ve göğsüne vurmaya başladım ama pek etki etmiyordu. Ellerimi tuttuğunda çektim ve yüzümü tırnaklamaya başladım. Canımı yakmak istiyordum. Tüm öfkemi kendimden çıkarmak istiyordum. Ağlıyordum. "Korkağım ben!" dedim bağırarak. "Dila hayır bana bak" dedi ama dinlemedim. Ellerimi tuttuğunda ellerine tırnaklarımı geçirdim. "Bırak ya bırak!" Bırakmadı. Ardından yere çöktüm ve ellerimi yere vurdum. Bağırıyordum, ağlıyordum. O da yere oturdu ve beni tutmaya çalıştı. Delirmiş gibi bağırıyordum. Canım yanıyordu ama umrumda değildi. Arkama geçti ve beni tutmaya çalıştı ama yerimde durmuyordum. Kollarını karnıma sardı ve ellerimi sımsıkı tuttu. Bağırmaya, tepinmeye devam ettim ama o bırakmadı. "Korkağım ben!" dedim sesimi biraz daha alçaltarak.

"Hayır değilsin" dedi sessizce. "Yalnızım ben" dedim. "Değilsin" dedi.

"Ya bırak lütfen bırak" dedim yalvarırcasına. Direnmeyi bırakmıştım. Gücüm kalmamıştı.

"Hayır, bırakmayacağım" dedi net bir sesle. Sustum. Ellerimi hala tutuyordu. Başımı göğsüne yasladım ve sakinleşmeye çalıştım.

 

Ne kadar öyle durduk bilmiyorum ama elimi tutmaya devam ediyordu. Başım hala göğsüne yaslıydı. Ağlamam durmuştu. Sakinleşmiştim. Az önce epilepsi krizi geçirmiştim sanırım.

Aptal gibi hissediyordum şu an. Ona da zarar vermiştim.

 

Kalkmaya çalıştığımda izin vermedi ve sırtımı göğsüne yasladı tekrar.

"Bırakabilirsin" dedim sessizce.

"Hayır" dedi. O da sessiz konuşmuştu. Sesinde hala endişe vardı.

Ellerimi çekmeye çalıştım ama bırakmadı. "Ardil, bırakır mısın?" dedim sessizce. "Kendine zarar vermeyeceğine emin olana kadar bırakmayacağım" dedi net bir sesle.

Sessizleştim biraz. Ardından "Özür dilerim" diye fısıldadım.

Ellerimi tutan eline baktım. Tırnak iziydi, kızarmıştı. "Özür dilerim" dedim tekrar. "Canın yandı mı?" Sesim titremişti.

"Hayır" dedi sessizce.

Gözlerim dolmuştu tekrar. Derin bir nefes aldım.

"Özür dilerim, çok özür dilerim" dedim ağlamaklı bir sesle.

"Hayır, hayır, özür dileme" diye fısıldadı kulağıma. Nefesini hissetmiştim. Kokusu geliyordu.

"Senin bir suçun yok" dediğinde başımı iki yana salladım.

"Sana sarılabilir miyim?" diye fısıldadım.

Ona sarılmak beni rahatlatıyordu. Belki de hayatta fazla kişiye sarılmadığım içindi bilmiyorum.

 

Cevap vermedi ama ellerimi bıraktı. Yavaşça oturduğum yerden ona döndüm. Saçları dağılmıştı. Kollarımı yavaşça boynuna doladım. Elleri sırtımda yerini aldı dı.

"Özür dilerim " diye fısıldadım tekrar.

"Dileme" dedi. Ellerini saçlarımda hissettim. Kokusunu içime çektim. Ardından yavaşça geri çekildim. Yüzüne bakmadım ama. Bakamadım.

"Dila bana bak" dedi sessizce.

Gözlerimi yavaşça ona çevirdim.

Bir şey söylemedi, sadece gözlerime baktı. Özür diler gibi baktı, sözleriyle değil de gözleriyle özür diliyordu sanki.

Yavaşça ayağa kalktım ve banyoya ilerledim.

 

Yüzümü yıkadıktan sonra elime baktım. Birkaç tırnak izi vardı ama Ardil'de daha çoktu. Yere vurduğum için kızarmıştı ellerim. Yüzüme baktım. Saçlarım dağılmıştı. Yanağımda bir tırnak izi vardı. İğrenç görünüyordum.

Saçlarımı düzelttim ve banyodan çıkıp salona ilerledim.

Ardil koltukta oturuyordu. Geçtim ve yine çaprazında ki koltuğa oturdum. Arkama yaslanmadım. O da yaslanmamıştı. Dirseklerini dizine koymuştu. Yeri izlemeye başladım.

"İyi misin?" dedi sessizce. Ona dönmeden başımı salladım.

"İlaçlarını kullanıyor musun?" dediğinde tekrar başımı slaladım.

"Doktorun geçen dediğini hatırlıyor musun? İlaçlarını kullandığın halde kriz geçirmen normal değil. Eksik mi kullanıyorsun?" dedi. Başımı kaldırıp ona baktım. Merakla bana bakıyordu.

"Normalde üç ilaç kullanmam gerek ama bir tane kullanıyorum." dedim sessizce. Sesimi ben bile zor duymuştum.

"Niye?" dedi kaşlarını çatarak.

"Diğer iki ilacım bittiğinde teyzem almadı, çok pahalıydı çünkü. Gerçekten pahalı ilaçları. Bir süredir bir tanesini kullanıyorum sadece" dedim gözlerine bakarak.

Sesli bir nefes verdi ve gözlerini yere çevirdi. Ben hala ona bakıyordum.

"Hangi ilaçlar olduğunu biliyor musun?" dedi bana dönerek.

"Evet" dedim.

"Tamam, bana isimlerini ver" dediğinde merakla kaşlarım çatıldı.

"Neden?"

"Almamız lazım, sürekli bu şekilde ilerleyemezsin" dediğinde hayretle kaşlarım havaya kaktı. Beni mi düşünmüştü?

"Nasıl alacağız?" dedim.

"Ben halledeceğim" dedi.

"Nasıl halledeceksin? Çok pahalı dedim" dedim.

"Sen orasını düşünme" dediğinde başımı iki yana salladım. "Hayır" dedim net bir sesle. "Ne demek hayır?" dedi kaşlarını çatarak.

"Ardil zaten eve gitmeme izin vermiyorsun, bir de ilaçlarımı mı alacaksın?" dedim.

"Evet, ne var bunda?" dedi normal bir şeyden bahseder gibi.

"Ne mi var bunda? Benim her şeyimi sen karşılıyorsun farkında mısın? Annem babam değilsin, buna mecburiyetin yok"

"Evet yok, ama yapıyorum" dedi.

"Neden?" dedim merakla. Sustu. Cevap vermedi. Sadece gözlerime baktı.

"İlaçların adını ver" dedi sorumu atlayarak.

"Bunu kabul etmiyorum" dedim. Ayağa kalktım ve odaya gideceğim sırada hızla kalktı ve önüme geçti.

"Otur şuraya konuşuyoruz " dedi sert bir şekilde. "Bana emir vermeyi kes." dedim ben de aynı şekilde. Ardından daha sakince "Seninle tartışmak istemiyorum. Az önce tartışınca olanları gördük. Yine aynısı yaşansın istemiyorum " dedim daha sakin bir şekilde.

"Aynısı yaşansın istemiyorsan otur şuraya" dedi. Allah'ım sen bana sabır ver!

Bir şey demeden geçip oturdum koltuğa.

O da kendi koltuğuna geçti tekrar.

 

"Ver ilaçların adını" dediğinde sesli bir nefes verdim.

"Ardil senin algılamanda sorun mu var? Almayacaksın! Zaten evinde kalıyorum, bir de bunu yapmana izin veremem." dedim sakin bir şekilde. "Niye?"

"Ya ben birine muhtaç yaşamak istemiyorum." dedim sesimi biraz yükselterek. "Muhtaç falan değilsin" dedi saçmalama der gibi.

"Değil miyim? Evinde kalıyorum çünkü kalacak bir yerim yok. İlaçlarımı almak istiyorsun çünkü alacak gücüm yok." dedim sakin bir şekidle.

İkimiz de sessiz kaldık bir süre.

 

"Pekala, o zaman ben çalışırım " dediğimde kaşlarını çattı. "Ne?" dedi.

"Çalışırım. Para kazanmam lazım. Hem ev tutmam lazım" dedim.

"Saçmalıyorsun, kal işte burada" dedi.

"Ardil olmaz." dedim.

Derin bir nefes aldı. Sinirleniyordu.

"Pekala anlaşalım" dediğimde bana döndü.

"Ben iş bulacağım. Para toplayana kadar sende kalacağım" dedim. "İlaçlar?" dedi.

"İlaçları para kazanınca hallederim" dediğimde itiraz etti. "Olmaz, ilaçlarını ben alacağım yarın" dedi. Sesli bir nefes verdim. "Pekala, ilaçlarımı sen al. Para bulunca veririm sana" dedim. İtiraz edeceği sırada "Hayır Ardil, ödeyeceğim" dediğimde sustu. Sesli bir nefes verdi.

"Anlaştık mı?" diyerek elimi uzattım. Önce elime sonra gözlerime baktı. Dudağını hafifçe sağa kıvırdı. "Anlaştık " diyerek elimi tuttu. Eli sıcacıktı, ve küçük elim eli arasında kaybolmuştu. Gözlerine baktım bir süre.

 

Sonra elimi çektim ve ayağa kalktım. Tam bir adım atmıştım ki arkamı döndüm.

"Bir şey daha var" dediğimde "Yine ne var?" dedi. Gözlerimi kaçırdım. Çok şey istiyordum. "Söyle hadi" dedi daha sakin bir sesle. "Eşyalarımı almam lazım." dedim.

"Tamam, yarın giderken evine uğrarız üzerini değiştirmen için. Çıkışta tekrar uğrarız, eşyalarını toplarsın" dediğinde gülümseyerek "Tamamdır, teşekkür ederim" dedim ve arkamı döndüm.

 

Odaya girdim ve defterlerimi çıkarıp bugünkü notlarımı geçirmeye başladım.

Yaklaşık 2 saat geçmişti. Tekrar salona ilerledim. Ardil hala oturuyordu, ikili koltuktaydı ama bu sefer. Televizyonda bir film izliyordu. Geçtim ve sessizce yanına oturdum. Aramızda mesafe vardı ama. Bacaklarımı bağdaş kurarak oturdum.

"Kahve iç istersen" dediğinde ona döndüm. Elinde bir kahve vardı. "Hayır teşekkürler" diyip televizyona döndüm.

"Niye?" dediğinde tekrar ona baktım.

"Erindim şimdi" dediğimde hafifçe güldü. Elindeki bardağı uzattı.

Anlamayarak gözlerine baktım.

"Bunu iç, mutfağa gidecektim zaten. Kendime yaparım" dediğinde hayretle kaşlarım yukarı kalktı.

"Gerek yok, uğraşma şimdi" dedim.

"Al işte" dedi uzatarak. Elinden bardağı aldım. "Teşekkür ederim" dedim gülümseyerek. Bardaktan bir iki yudum almıştı ama umrumda değildi. Bir yudum aldım. O sırada kalktı ve mutfağa gitti. Bir kaç dakika sonra elinde kahveyle geldi ve tekrar yanıma oturdu.

 

Bir süre flm izledik. Hiç konuşmamıştık. Film bitince ona döndüm. Birkaç gündür aklıma takılan o soruyu sormak istiyordum ama daha birkaç saat önce tartışmıştık. "Sor hadi" dedi.

Gözleri hala televizyondaydı.

"Nasıl anlıyorsun?" dediğimde hafifçe sırıtarak bana döndü. "Sor"

"Birkaç gündür aklıma takılan bir şey var. Ama sormalı mıyım bilmiyorum" dediğimde elindeki bitmiş kahve bardağını sehpaya bıraktı ve merakla bana döndü. "Sor" dedi.

Birkaç saniye sessiz kaldım. Ardından koltukta tamamen ona döndüm, yan oturdum. Bacağım bacağına değmek üzereydi. "Sen" deyip biraz bekledim.

"Parfüm kullanıyor musun?" dediğimde yüzünü buruşturarak bana baktı. "Bu muydu?" dedi.

"Evet. Merak ediyorum" dedim.

"Bunu niye merak ediyorsun ki?" dedi.

"Sen cevap verirsen ben de cevap veririm" dediğimde sırıttı.

"Kullanmıyorum. Kullanmam mı gerekiyor?" dediğinde "Ne? Hayır tabiki, güzel kokuyorsun" dedim hızla. Kaşları hayretle yukarı kalktı ve gülümsemeye başladı. Utandım ama gözlerine bakmaya devam ettim. "Güzel mi kokuyorum?" dedi gülerek.

"Hayır, bir an, ağzımdan kaçtı, yok öyle bir şey" dediğimde hala sırıtıyordu.

Oflayarak gözlerimi devirdim. Gülmeye devam ediyordu ve gamzesi yine çıkmıştı.

"Tamam, sen söyle şimdi. Niye sordun?" dedi. Hala gülümsüyordu.

"Kokun, çok tanıdık geliyor" dediğimde duraksadı. "Tanıdık derken?" dedi.

"Bilmiyorum, belki de unuttuğum şeylerden biridir, ya da birinin kokusuna benzetiyorumdur. Ama tanıdık kokuyor, merak ettim" dediğimde dikkatlice bana bakıyordu.

Bir şey söylemedi. Ama gözlerime bakmaya devam etti. Ben de öyle. Sonra gözlerimi kaçırdım. Saat geç olmuştu. "Ben yatıyorum" diyip ayağa kalktım.

"İyi geceler" dedim ve salondan çıktım. Cevap vermesini beklemedim çünkü her zamanki gibi vermeyeceğini biliyordum.

 

Odaya girdikten sonra üzerime baktım. Sweat ve pantolon vardı. Pantolonla uyuyamazdım ki! Oflayarak odadan çıktım ve salona gittim. Ardil hala orada oturuyordu. Yanına ilerledim ve karşısına geçip ayakta dikildim. Gözlerini gözlerimle birleştirdi.

"Bir şey daha isteyeceğim" dediğimde sesli bir nefes verdi.

"Çok şey istiyorum demi?" dedim mahçup bir şekilde.

"Söyle hadi" dedi sakince.

"Kıyafetim yok" dedim. "Yani?"

Dudaklarımı dişlemeye başladım. Bunu istemem saçma mı olurdu acaba?

Bakışları dudaklarıma inse de tekrar gözlerime çıktı.

"Neyse ya" diyip gideceğim sırada ayağa kalktı ve kolumdan tuttu.

"Söyle" dedi sakin bir şekilde.

"Tişört isteyecektim" dedim utanarak.

Utandığımı anlayınca sırıtmaya başladı. Gözlerimi kaçırdım.

"Tamam gel" dedi ve odasına ilerledi. Ben de arkasından gittim.

Dolabını açıp bir tişört aldı ve uzattı. Alacağım sırada geri çekti.

"Tişörtle üşür müsün? Sweat veriyim mi?" dediğinde gülümseyerek "Olur" dedim. Bazen gerçekten ince düşünceli oluyordu ama sadece bazen.

Bir sweat aldı ve bana uzattı.

"Teşekkür ederim" diyerek arkamı döndüm. Odadan çıkmadan önce son bir kez ona döndüm ve "İyi geceler" diyip odama girdim. Her zamanki gibi bir şey söylemedi.

 

Alarm sesiyle gözlerimi açtım ve yatakta doğruldum. Banyoda işlerimi halledip dünkü kıyafetimi giydim. Saçımı da düzeltip odadan çıktım. Mutfağa ilerlediğimde yumurta kıran Ardil ile karşılaştım. Altında eşofman ve üzerinde sweat vardı. Arkası dönüktü ve tavaya yumurta kırıyordu. Hafifçe gülümsedim. Bu manzara hoşuma gitmişti. Yumurtayı karıştırırken "Günaydın" dediğimde kaşığı yere düşürdü. "Niye sessiz geliyorsun?" dedi bir anda sesini yükselterek ve eğilip kaşığı aldı. "Özür dilerim" dedim. Açıkçası sesini yükseltmesini beklemiyordum. Birkaç saniye gözlerime bakıp önüne döndü. Yavaşça yanına ilerledim ve hemen yanında durdum. "Kahvaltı mı hazırlıyorsun?" dedim sakince. Omzunun üzerinden bana ters bir bakış attı. "Tamam, saçma bir soruydu." dedim. "Evet" dedi.

"Sabah sabah niye bu kafar gerginsin?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Gayet güzel uyanmıştım. Seni görünce gerildim" dedi bana bakmadan. Hala yumurtayı karıştırıyordu.

"Eve gidiyim o zaman, sabahları beni görüp gerilmezsin" dedim sertçe. Bu çıkışımı beklemiyor olacak ki bana döndü. Hiçbir şey söylemeden gözlerime baktı ama ben gözlerimi kaçırıp mutfaktan çıktım ve odama gittim.

Sürekli tersliyordu beni.

 

Odama girip kapıyı kapattım ve yatağa ilerledim. Oturup sırtımı yatağın başlığına yasladım ve ellerimle oynamaya başladım. Biraz sonra kapı açıldı ve Ardil girdi. Hiç ona dönmedim ama. Ellerime bakmaya devam ediyordum. Yatağıma yaklaştı ve başımda durdu. "Gel hadi" dedi sakin bir şekilde. Daha az önce tersliyordu.

Bir şey demeden ellerimle oynamaya devam ettim. "Naz mı yapacaksın?" dediğinde ona döndüm. "Ne naz yapacağım ben sana ya? Ye yemeğini çıkalım" diyip başımı çevirdim. Sesli bir nefes verdi.

"Tamam gel hadi" dedi. Omuz silktim. Yatakta yanıma oturdu ve bana baktı.

"Yumurta soğuyacak" dedi.

"Git ye o zaman" dedim sertçe.

"Dila ne yapmamı istiyorsun?" dedi sakince. Hızla ona döndüm. "Asıl sen ne yapmamı istiyorsun? Sana insan gibi davranıyorum ama beni sürekli tersliyorsun. Bazen kendimden şüphe ediyorum ben acaba yanlış bir şey yapıyorum diye ama hayır, Ardil bey canı istediği için beni tersliyor. Benden niye bu kadar nefret ediyorsun?"

Sakin konuşmuştum.

 

"Senden nefret etmiyorum" dedi sakince. "Ediyorsun. Bakışlarınla bile bunu belli ediyorsun ve bu artık benim canımı sıkmaya başladı."

Dikkatlice beni dinliyordu.

"Senden nefret etmem için bir sebep yok"

"Öyleymiş gibi bakma o zaman. Ya da öyle konuşma. Sürekli beni terslemenden sıkıldım, gözlerinde sürekli öfke ve nefret görmekten sıkıldım" dedim.

"Ben buyum. Herkese karşı böyleyim " dediğinde başımı iki yana salladım.

"Değilsin. Mert'in yanında görüyorum seni, öfke yok. Herhangi birinin yanında görüyorum, öfke yok, nefret yok. Bu sadece bana özel. Ama nedenini eninde sonunda bulacağım" dedim. Cevap vermedi. Sessiz kaldı.

"Neyse, konuyu kapatalım " dedim.

Ayağa kalktı. "Gel hadi" dedi kibarca.

"Canım istemiyor, ye sen" dedim.

"Dila, gelir misin?" dediğinde ona döndüm. İlk defa bana böyle bir soru kullanıyordu. Gerçekten dengesiz biriydi. Başımı salladım yavaşça ve ayağa kalktım. Arkasından mutfağa ilerledim.

Yumurta masadaydı. Oturdum, o da karşıma oturdu. Ekmek aldım ve yumurtaya bandım. Soğumuştu ama güzeldi. Ona döndüğümde bana baktığını farkettim, tepkimi merak ediyordu.

"Güzel olmuş, hayret" dedim. Gülerek gözlerini devirdi ve o da yemeye başladı.

 

Bittikten sonra "Eline sağlık " dedim. Cevap vermedi. Beklemedim de zaten.

Masadan kalktı. "Sen hazırlan, ben toplarım" diyip ben de kalktım.

Başını sallayıp mutfaktan çıktı. Ben de toplamaya başladım.

 

Çantamı da alıp odadan çıktım. Ardil koridorda beni bekliyordu. Geldiğimi görünce "Sonunda" dedi ve dışarı çıktı. Gözlerimi devirerek arkasından ilerledim. Dışarı çıktığımda hafif kar yağdığını gördüm. Karı pek sevmezdim. Aslında kışı sevmezdim.

Ardil motora bindikten sonra ben de arkasına oturdum ve belinden tutundum.

 

Evimin önünde durduğumuzda motordan indim. Arkamdan Ardil de indi. Kapıya ilerledim ve açtım. Ardil hemen arkamdaydı. İçeri girince direkt odama çıktım. Ardil de geliyordu. Odama girdiğimde hala her şeyin aynı kaldığını farkettim. Cidden ben burayı neden toplamamıştım? Her yer cam parçalarıyla doluydu. Bir de camı yaptırmam gerekiyordu. Aslında gerekmiyordu. Artık bu eve gelmeyecektim. Ardil kapıda beklerken hızla üzerimi değiştirdim ve kitaplarımı da alıp odadan çıktım. Birlikte aşağı indik. Kapıdan çıkacağımız sırada duyduğum sesle yerimde sıçradım. Ardil de hızla bana döndü. Yukarı odalardan birinde bir ses gelmişti. Korkuyla Ardil'e baktım. Yoksa o adam mı içerideydi?

İşaret parmağını dudaklarına götürüp sus dedi ve önüme geçti. Yavaşça yürürken ben de arkasından ilerledim. Geldiğimi görünce sesssizce "Burada kal" dedi ama başımı iki yana salladım. Sesli bir nefes verdi. "Yanımdan ayrılma, arkamda kal" dediğinde başımı salladım. Sessizce yukarı çıktık. Önce odama baktık, kimse yoktu. Ardından boş olan yatak odasının kapısının önüne geldik. Yavaşça kapıyı araladı ve bir anda önümüzden geçen şeyle küçük bir çığlık attım. Kuştu. Derin bir nefes aldım.

"Bu nasıl girmiş içeri?" dedim.

"Camdan girmiştir. Dokunmayalım, burada kalsın. Üşümüştür" dediğinde başımı salladım ve evden çıktık.

 

Bahçede durduğumuzda Mert'in çoktan geldiğini anladık. Motoru buradaydı. Muhtemelen Cansu da gelmişti.

Beraber kantine ilerledik ve onlara bakındık. Cam kenarında bir masada yan yana oturuyorlardı. Yanlarına gittik ve karşılarına oturduk. "Günaydın" dedim gülümseyerek. "Günaydın! Naber?" dedi Cansu gülümseyerek. "İyidir, siz?" dedim.

"İyi bizde" dedi. Mert hiç konuşmuyordu. Ardil de konuşmuyordu ama onunki normaldi. Alışmıştım artık.

"Mert, bir sorun mu var?" dediğimde bana döndü. "Hayır niye?" dedi gülümseyerek. "Bilmem, canın sıkkın gibi" dedim. "Hayır bir şey yok. Siz ne yaptınız? Karar verdin mi nerede kalacağına? Ardil'de devam mı?" dedi konuyu değiştirerek.

"Hayır, bir iş bulmam lazım. Parayı toplayana kadar onda kalacağım" dediğimde Cansu "İş mi arıyorsun?" dedi, başımı salladım.

"Buradaki işlere baksana. Hem çok yorulmazsın, hem de öğrenci olduğun için iyi para verirler"

"Evet, bugün bakacağım " dedim.

"Birlikte bakarız "dediğinde gülümsedim.

"Pekala, ders başlamak üzere, kalkalım mı?" diyerek ayaklandı mert.

"Bence de " diyip Ardil de kalktı.

"Daha 10 dakika var" dedim.

"Geç kalmayalım. Dersten sonra görüşürüz " dedi Mert ve ikisi gitti.

"Bir şey saklıyorlar" dedim Cansu'ya.

"Evet, Mert de bugün biraz sessiz. Sordum ama bir şey söylemedi. Özel bir şeydir diye zorlamıyorum ama anlatması gerek bana" dedi.

"Daha kısa süredir birliktesiniz, o yüzden çekiniyordur belki. Biraz zaman ver ona" dediğimde "Haklısın " dedi.

"Peki nasıl gidiyor?" dediğimde gülümseyerek "Çok güzel gidiyor. İlk defa bir ilişkimde bu kadar mutluyum." dediğinde ben de gülümsedim.

"Çok sevindim. Umarım böyle devam eder"

"Peki siz?" dedi merakla.

"Biz?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Sen ve Ardil " dediğinde "Yok artık" dedim. "saçmalama, yok öyle bir şey. Olmayacak da" dedim.

"Murat'la peki?" dediğinde yok artık der gibi baktım.

"Onunla da olmayacak, arkadaşım o" dedim.

"Sana birini bulmamız lazım" dediğinde "Niye?" dedim şaşkınlıkla.

"Birini istemiyorum, böyle iyiyim" dedim. "Saçmalama, bir ilişki yapman lazım artık. Ben sana bulacağım birini" dediğinde başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım. "Hadi gidelim" diyerek konuyu değştirdim. Ve sınıfa ilerledik.

 

Ders bittiğinde Cansu tuvalete gitti. Gelmeme gerek olmadığını söylediği için ben de bahçeye çıktım. Kar yağmaya devam ediyordu. Ama az yağıyordu, hemen erirdi.

Bahçenin arkasına ilerlediğimde gördüğüm şeyle şok oldum. Duvarın dibine geçtim ve izlemeye başladım.

 

Ardil ve Mert, biriyle konuşuyordu. Ardından çocuk onlara bir şey uzattı.

Bu, uyuşturucu muydu?

 

Bölüm : 05.03.2025 17:49 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...