O uyuşturucu olamazdı değil mi?
Ardil ve Mert uyuşturucu mu kullanıyordu? Hayır. Buna inanmıyorum. Ama Mert'in bugün canı sıkkındı. Belki de uyuşturucuyla ilgili bir şeydi. Hayır ya, yok artık. Uzun zamandır olmasa da onları tanıyorum ve bunu yapacaklarını sanmıyorum. Bence bu başka bir şey. Evet evet, bu işin içinde başka bir iş var!
Onlar beni fark etmeden içeri girdim. Cansu ile karşılaşınca sınıfa ilerledik. Ona bir şey söylemeyecektim. Sonuçta net bir şey bilmiyordum, hem de sevgilisi olduğu için araları bozulabilirdi.
Önce olayı öğrenmem gerekiyordu.
Üçüncü dersten sonra işlere bakmaya başladık Cansu ile. Dersin başlamasına zaman vardı. Ama nereye soracağımızı bilmiyorduk.
"Murat'a soralım, belki o biliyordur" dedim ve ona ilerledim. Cansu da yanımda geliyordu.
"Murat, naber?" dedim gülümseyerek. "iyiyim sen?" dedi gülümseyerek.
"İyi bende. Sana bir şey soracaktım. Burada hani iş oluyor ya, o işlere girmek için kiminle konuşuyoruz bir bilgin var mı?" dediğimde merakla kaşları çatıldı.
"Bir arkadaşım var, kafe bölümünde çalışıyor. Üniversitenin hemen yanında. Ona sorabilirim" dediğinde gülümseyerek "Çok güzel olur. Teşekkür ederim" dedim.
"Rica ederim. Onunla konuşup sana haber veririm" dediğinde "Tamamdır, görüşürüz" diyerek uzaklaştım yanından.
"Pekala, umarım iş bulabiliriz" dedim. "Buluruz merak etme. Sen Murat ile arkadaş kalma konusunda emin misin?" dediğinde oflayarak gözlerimi devirdim ve sınıfa ilerledim. Sürekli açacaktı bu konuyu.
Çıkışta hep birlikte motorların yanına gelmiştik. "Pekala, ne yapıyoruz?" dedi Cansu. "Eve gidiyoruz" dedim normalce.
"Çok sıkıcısın Dila, bir şeyler yapalım" dedi. "Sıkıcıyım ben, siz yapın" dedim sahte bir alınganlıkla. Bunu diyince hepsi bana döndü, Ardil bile.
"Ne? Şaka yaptım" diyerek yanıma geldi Cansu. "Bende şaka yaptım, alınacak değilim. Sıkıcı biri olduğumu bende biliyorum" dediğimde "Tabiki sıkıcı değilsin. Sadece şimdiye kadar eğlenceli bir arkadaşın olmamış, ama artık ben varım. " dediğinde gülümseyerek diğerlerine döndüm.
"Bir şey mi yapacağız?" dedim.
"Yapamayız" dedi Mert. "Neden?" dedi Cansu. "İşimiz var bugün" dediğinde "Ne işi?" dedim merakla. "İş işte" dediğinde Ardil'e döndüm.
"İş işte ne? Söylesenize işte" dedim.
"Sizi ilgilendiren bir şey yok" diyip motoruna bindi Ardil.
"Eve gitmeyecek miydik?" dedim.
"Yarın halledelim" dedi umursamazca. "Sizi eve bırakalım, öyle gideriz" diyerek Mert de motoruna bindi. Cansu da arkasına.
"Atla" dediğinde ben de Ardil'in arkasına bindim sinirle. Gerçekten düzgün konuşmayı bilmiyordu bu çocuk.
Motor evinin önünde durduğunda hızla indim. Hiç konuşmadan arkamı dönüp ilerlediğimde "Nereye?" diyince ona döndüm. Elinde evin anahtarı vardı. Gerçekten tel tokayla girmeyi mi düşünüyordum?
Ona ilerleyip elinden anahtarı alacağım sırada elini çekti.
"Ne oldu yine?" dedi kaşlarını çatarak.
"Gerçekten insan gibi konuşmayı bilmiyorsun" diyip eline uzandım ama daha da havaya kaldırdı.
"İşimiz var" dedi 'ne var bunda ' der gibi.
"Of banane ya" diyip tekrar eline uzandım. Ama alamadım.
"Ver şunu artık" diyerek ayağımı kaldırmıştım ki dengede duramayıp hafif öne sendeledim, göğsünden tutunarak dengede kaldım. Elim göğsünde kalmıştı. Hızla çektim elimi.
"Ver şunu artık" dedim gözlerine bakarak.
"Düzgünce söyle" dediğinde "Niye, sen benimle düzgünce mi konuşuyorsun?" dedim kinayeyle. "Güzelce istersen alırsın" dediğinde oflayarak "Anahtarı verir misin?" dedim dişlerimin arasından.
"Duyamadım?" diyerek eğildiğinde "Ardil!" dedim sertçe. Sırıtarak anahtarı uzattı. "Keyfine bak, rahat ol. Yemek yiyebilirsin" dediğinde şaşırsam da belli etmedim. "O evi başına yıkacağım" diyip arkamı döndüm. Arkamdan sırıtarak bana baktığını biliyordum ama hızla içeri girdim. Sinir ediyordu beni sinir!
Birkaç saat geçmişti. Sıkılmıştım. Kalkıp evi gezmeye karar verdim. Önce ilk katı gezdim. Bir şey yoktu, salon , mutfak, bir misafir odası, tuvalet. Yukarı çıktım, bizim kaldığımız odalar, banyo. Diğer kata çıktım. Teras vardı, tuvalet, ve bir oda. Odanın kapısını açmak istedim ama kilitliydi. Ne vardı acaba bu odada? Merak etmiştim. Ama zorlamadım ve aşağı indim
Kendime bir kahve yaptım. Ardından film izlemeye başladım.
Uykum gelmişti. Kanepeye uzandım ve filmi izlemeye öyle devam ettim ama bir süre sonra gözlerim kapandı.
Gözlerimi açtığımda Ardil ile gözgöze geldim. Karşımdaki koltukta bana bakıyordu. Yerimde doğruldum ve saçımı düzelttim. "Ne zaman geldin?"
"Yarım saat önce" dediğinde başımı salladım ve koltukta arkama yaslandım. Film kapanmıştı, o kapatmıştı sanırım. "Hallettiniz mi işinizi?" dedim merak ve sinir karışık. Hafif dudağını kıvırdı. "Halletik." dediğinde "İyi" dedim ve önüme döndüm.
"İlacını aldım" dediğinde ona döndüm. Zorla ismini öğrendiği ilaçlarımdan bahsediyordu. "Ciddi misin? Acelesi yoktu? Nasıl hallettin çok pahalı?"
"Hallettim işte. Düzenli kullan artık" dediğinde hafifçe tebessüm ettim. Bazen böyle düşünmesi hoşuma gidiyodu.
"Teşekkür ederim" dediğimde cevap vermedi. Beklemedim de zaten.
Aklıma o uyuşturucu geldi. Acaba işleri onunla mı ilgiliydi? Gerçekten merak ediyordum ve bunu öğrenmeden rahat edemeyecektim. Ona döndüm, gözgöze geldik ama gözlerimi kaçırdım. Tersler miydi acaba beni? Muhtemelen. Ama ben yine de soracak mıydım? Tabiki.
Tekrar ona baktığımda yine göz göze geldik. Bana bakıyordu. Gerildim, tekrar kaçırdım gözlerimi.
Derin bir nefes aldı ve dirseklerini dizlerine koyarak öne eğildi
"Sor" dediğinde ona döndüm. "Ne?"
"Bir şey soracaksın, sor?" dediğinde tereddütle ona baktım.
"Niye bana bir şey sorarken bu kadar geriliyorsun?" dedi merakla.
"Sürekli terslediğin için olabilir mi?" dediğimde sanırım bu cevabı beklemiyor olacak ki şaşırdı.
"Seni sürekli tersliyor muyum?" dedi şaşkınlıkla. "Evet" dedim. Farkında değil miydi? "Abartma" dediğinde alayla gözlerimi devirdim. "Farkında değilsin Ardil ama, sanırım benimle düzgün konuştuğun en fazla bir iki cümle vardır" dediğimde kısa bir süre düşünür gibi oldu. "O kadar da değil" dediğinde gözlerimi devirdim tekrar.
"Neyse, sor" dedi. Onun gibi dirseklerimi dizlerime yasladım, aramızda çok mesafe kalmamıştı.
"Bu biraz özel bir şey olabilir. Yani özel değil ama belki burnumu sokmamam gereken bir şeydir " dediğimde merakla kaşları çatıldı.
"Ben bir şey gördüm, yanlış anladığımı düşünüyorum. Ama sormam gerek" dediğimde daha da şaşırdı. Merakla bekliyordu.
"Bugün, birinden, uyuşturucu aldığınızı gördüm" dediğimde yüzünde hiçbir ifade olmadı.
"Uyuşturucu mu bilmiyorum, sadece öyle gördüm" dedim hızlıca. Niye cevap vermemişti? Şaşırmamıştı bile.
"Peki ne düşünüyorsun?" dedi düz bir şekilde. "Nasıl yani?" dedim.
"Gördüklerin hakkında ne düşünüyorsun? Sattığımızı mı, yoksa kullandığımızı mı?" dedi.
"İkisini de değil" dediğimde yüzünde hafif bir tebessüm oldu.
"Açıkçası sizi uzun zamandır tanımıyorum ama kullanmadığınızı ve satmadığınızı az çok tahmin edebiliyorum. Zaten öyle düşünseydim sana sormazdım. Ama ne yaptığınızı merak ediyorum " dediğimde gülümsemeye başladı. Neye gülümsediğini anlamamıştım. Ama umursamadım.
"Neydi o? Uyuşturucu mu?" dedim emin olmak için. "Evet" dedi.
"Ne yapıyorsunuz onunla? Çocuk size verdi onu?" dedim merakla.
"İlk başta da söylediğin gibi, burnunu sokmaman gereken bir konu" dedi.
"Ama ben meraktan ölürüm " dediğimde alayla güldü. "Hadi söyle " dedim ısrarla.
"Seni ilgilendirmeyen konular" dediğinde "Ardil hadi, gerçekten merak ettim" dedim.
"Merak edilecek bir şey yok" dedi.
"Ama ben merak ediyorum." dediğimde oflayarak bana baktı. "Hadi" dedim yalvarır gibi. Bir ayaklarına kapanmadığım kaldı. Kapansam mı acaba? Saçmalama Dila!
"Pekala, ama bunu kimse duymayacak, bilmeyecek. Cansu bile " dediğinde başımı salladım hemen.
"Ardil hadi, gerçekten kimseye söylemem. Bana güvenebilirsin" dedim.
"Sana güvenmem için bir sebep yok" dedi. Bunu içinden geçtiği için söylemiyordu, söylememek için bahane arıyordu. En azından ben öyle umuyordum.
"Güvenmemen için de bir neden yok. Ben size güvendim, sana güvendim ve sizi yargılamadan gelip sana sordum. Ben sana güveniyorsam, sen de bana güvenebilirsin" derken dikkatlice beni dinliyordu.
"Onlar, uyuşturucu satıyor" dediğinde başımı salladım. Tüm dikkatimi ona vermiştim.
"Biz de ondaki uyuşturucuyu aldık" dediğinde kaşlarım çatıldı. "Neden?"
"Polise vermek için" dediğinde kaşlarım daha da çatıldı. Anlamıyordum.
"Pekala, baştan başlıyorum. Bizim bir grubumuz var, çete gibi düşün. Mert ile ben bunun başındayız. Kalabalığız. Yaptığımız şey ise, uyuşturucu satanları bulup, onları polise vermek. Bunu yapıyoruz bir süredir" dediğinde kaşlarım hayretle yukarı kalktı. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum.
"Neden direkt polis halletmiyor da siz karışıyorsunuz?" dedim merakla.
"Çünkü polis kanıt bulamıyor. Çok iyi saklıyorlar uyuşturucuları. Biz onlardan biri gibi davranıyoruz, bazen görev düzenleyip aralarına sızıyoruz ve uyuşturucu alıyoruz onlardan. Bunu da kanıt olarak polise götürüyoruz, onlar da yakalanıyor" dediğinde şaşkınlıkla bakıyordum ona. "Ciddi misin?" dedim gülümseyerek.
"Oha çok iyi " dedim kendi kendime. Resmen hayran kalmıştım bu yaptıklarına. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Ben de yapmak istiyorum " dediğimde gülümsemesi büyüdü ama alayla baktı.
"Ciddiyim" dediğimde şaşırdı. "saçmalama" dedi gülerek. Bakışlarım bir an gamzesine takılsa da tekrar gözlerine odaklandım.
"Ne demek saçmalama?" dedim. "Sen az önce ben de yapmak istiyorum mu dedin? Bizim ne yaptığımızı anladığına emin misin?" dedi şaşkınlıkla.
"Evet anladım. Ben de yapmak istiyorum, en azından yanınızda durmak istiyorum. Ben böyle görevlere hep meraklı olmuşumdur" dedim hayranlıkla.
"Çocuk oyuncağı değil bu" dedi.
"Ben de çocuk değilim zaten. Yapmama izin vermiyorsan en azından yanınızda duruyum. Ortamı görmek istiyorum, kimler var, nasıl yapıyorsunuz görmek istiyorum " dediğimde hala şaşkındı.
"Yok artık Dila, saçmalıyorsun " dedi. Beni ciddiye almıyordu.
"Hayır, saçmalamıyorum" dedim.
"Bu işin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında mısın?" dedi.
"Evet, bu yüzden istiyorum zaten" dedim gülümseyerek. "Bu yüzden mi istiyorsun?"
"Evet, tehlikeyi severim ben" dedim.
"Bu eve neden geldiğini unuttun galiba, birinden kaçıyordun, bir tehlikeden" dediğinde yüzümdeki gülümseme durdu. Bunu söylerken alayla söylemişti, amacı sadece beni vazgeçirmekti ama bu şekilde yapmasına gerek yoktu. Bununla o aynı şey değildi. Ve bunu neden hatırlatmıştı ki şimdi?
Geri çekileceğim sırada bileğimden tuttu. Sıcacık eli sardı bileğimi.
"Tamam, pardon. Üzmek için söylememiştim" dediğinde şaşırdım ama belli etmedim. Bileğimdeki elini çekti.
"Bununla o aynı şey değil" dedim düz bir ifadeyle. Az önce ki sevincim yüzümde yoktu şimdi. "Evet" dedi sessizce. Gözlerimi kaçırdım. Bir şey söylemedim.
"Seni bir ara götüreceğim" dediğinde gülümseyerek "Nereye?" dedim. Emin olmam lazımdı. "Bizim ortama." dediğinde "Ciddi misin?" dedim gülümseyerek. O da gülümseyerek başını salladı. "Ya! Teşekkür ederim. Ne zaman?" dedim heyecanla.
"Bilmiyorum, ama ayarlayacağım" dedi. "Söz mü? Başından savmıyorsun demi beni?" dedim. "söz" dedi gülümseyerek.
"Ya! Ardil harikasın ya!" dedim sevinçle. Genişçe gülümseyerek bana bakıyordu. Gamzesi yine ortaya çıkmıştı. Bir gün o gamzeye dokunacaktım.
Gülümseyerek ona bakıyordum, o da bana. Gözlerimi kaçırdım.
"Bir şey daha sormam lazım" dediğimde gülümsemeye devam ederek "Sor" dedi.
"Ama bu, biraz özel olabilir" dedim çekinerek.
"Ve, kesinlikle beni ilgilendirmeyen bir şey de olabilir" dediğimde merakla kaşları çatıldı.
"Bugün, sıkıldım ve evi gezdim. Yıkarıda bir oda var" dediğimde düz bir ifadeyle baktı bana. "Kilitli" dediğimde ayağa kalktı. "Seni ilgilendirmez o oda" dedi ve hızla salondan çıktı.
Aptalsın Dila. Gerçekten aptalsın. Her şeye burnunu sokuyorsun. Demek ki gerçekten özel bir şeydi ve ben yine merakım yüzünden mahvetmiştim her şeyi.
Aradan bir saat geçti. Hala salondaydım. Ardil'i merak ediyordum. Demek ki o oda önemliydi. Çok sinirlenmişti. Odasından da çıkmadı. Merak ediyordum. Kalktım yerimden ve onunla konuşmaya karar verdim. Odasının kapısının önüne gidince duraksadım. Kapı aralık duruyordu, çalmama gerek yoktu. Ama ya terslerse? Aman banane? Zaten alıştım.
Kapıyı açtım ve içeri girip kapıyı kapattım. Ardından kapıya yaslandım, ilerlemedim. Ardil yatağına uzanmış, kolunu başının altına almış tavanı izliyordu. Başını bana çevirdi ama tekrar tavana döndü. Sessiz kaldım, ne diyecektim ki?
"Kapıda mı dikileceksin?" dedi kısık bir sesle. Hala tavanı izliyordu.
"Gidiyim mi?" dediğimde bana döndü, ama cevap vermedi. Bu sanırım git demekti. Arkamı dönüp kapıyı açmıştım ki "Gel" dedi sessizce. Fark ettirmeden gülümsedim. Kapıyı kapatıp tekrar ona döndüm. Tavanı izlemeye devam ediyordu. Yavaşça yatağa ilerledim. Ayakta durmam saçmaydı, yatağın kenarına oturdum. Bana döndü. Sadece gözlerime baktı. Ne diyecektim? Ne demem gerekiyordu. Sanırım özür dilemeliydim.
"Özür dilerim" dediğimde gözlerime bakmaya devam etti.
"Her şeye burnumu sokuyorum, ama dayanamıyorum. Merak ediyorum her şeyi." dedim sessizce. Gözlerime bakmaya devam ediyordu. Ben de öyle. Ama bir şey de söylemiyordu. Sanırım gitmem gerekiyordu. Ayağa kalkacağım sırada bileğimden tutup durdurdu beni. Eli hala bileğimdeyken gözlerini tavana çevirdi.
"Annemin eşyaları var o odada" dediğinde şaşırdım. "Annen?" dedim sadece. Cevabından çekiniyordum. "Evet" dedi sessizce. Daha çok pişman oldum sorduğuma.
"Ben, bilmiyordum, özür dilerim. Başın sağolsun" dedim üzgünce. Allah kahretsin Dila! Tam bir salaksın!
"Baban?" dedim korkarak. "Evet" dedi sadece. O an içim yandı. Sanırım aynı durumdaydık. Nedenini bilmiyordum ama o da anne babasını kaybetmişti, benim gibi. Yine de şu an ona daha çok üzüldüm. "Bilmiyordum, özür dilerim" dedim sessizce. Gözleri hala tavandaydı, ve eli bileğimde. Baş parmağı nabzımın attığı yerde duruyordu. Elinin sıcaklığı bana garip hissettirse de o an umursamamaya çalıştım. "Geçmişine dair bir şey hatırlıyor musun ?" dediğinde şaşkınlıkla "Hayır" dedim. Ne alakaydı şu an?
Sessizce başını salladı. Gözlerime döndü. Sessizce gözlerime bakmaya devam etti. Ben de öyle.
Kendime gelip ayağa kalktım. Eli yatağa düşmüştü.
"Kahve yapıyım mı?" dedim. Cevap vermedi, sadece gözlerime baktı. Anlaşılan cevap vermeyecekti.
Bir şey demeden kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda "Tamam" dedi arkamdan.
Arkamı dönmeden gülümseyerek odadan çıktım.
Kahveleri yaptım ve salona geçtim. O da oradaydı. Kahveyi uzattım ve elimden aldı. Ama bir şey söylemedi. Beklemedim de zaten. Alışmıştım artık. Ben de çaprazında ki koltuğa oturdum. Kahvesini izliyordu. Ben de onu.
Burnu çok güzeldi, belki de çoğu kızın burnundan güzeldi. Sakalları hafif çıkmıştı. Elmacık kemiği vardı, ve gamzeleri. Ama şimdi görünmüyordu. Saçları biraz dağılmıştı ve bu ona daha çok yakışıyordu. Ten rengi çok güzeldi. Gözlerini söylemiyorum bile. Aslında yakışıklıydı, fazlasıyla hem de.
"Yakışıklı olduğumu biliyorum ama bu kadar süzmesen mi?" dediğinde kendime geldim. Kahretsin, rezil olmuştum. Hemen gözlerimi kaçırdım. Gülerek bana bakıyordu. Sessizce kahvemi içmeye devam ettim. O sırada televizyondaki filmi izlemeye daldım.
Kahvem çoktan bitmişti. Filmin sonuna gelince Ardil'e döndüm ama o çoktan uyumuştu. Uyurken çok masum görünüyordu. Gülümseyerek kalktım ve yanına yaklaştım.
"Ardil" diyerek seslendim. "Ardil"
Duymuyordu. Hafifçe omzundan dürttüm. Yavaşça gözlerini araladı.
"Yatağına yat istersen, burada boynun tutulur" dedim. "Bir şey olmaz" diyip gözlerini kapattı. "Ardil" dedim ama uyumaya devam etti. Odasına gidip yorganını getirdim ve üzerine örttüm. Ardından ışığı kapatıp salondan çıktım ve odama gittim. Ama üzerime giyecek bir şeyim yoktu yine. Çünkü Ardil bey evime gitmemişti. Odasına gidip dolabından bir sweat aldım ve giyinip yattım.
Sabah erken uyanmıştım. Ardil daha uyuyordu muhtemelen. Üzerimi giyinip kahvaltı hazırlamaya başladım. Krep yapacaktım. Malzemeleri çıkardım ve karıştırdım. Ardından hızla yaptım. Hazırdı her şey. Saate baktığımda biraz geç olduğunu fark ettim. Ardil'i kaldırmam gerekiyordu çünkü geç kalacaktık. Daha evime de uğrayacaktık.
Hızla yukarı çıktım ve odasının kapısını açtım. "Ardil" diyerek içeri girdiğimde gördüğüm görüntüyle donakaldım. Ardil elinde sweatiyle bana bakıyordu. Oha! Kas mıydı onlar?!
Hızla arkamı döndüm ve gözlerimi kapattım. "Özür dilerim, uyuyorsun sanmıştım" dedim. Utanıyordum, nasıl yüzüne bakacaktım bir daha. Kıpırdadığını hissettim, giyiniyordu sanırım. "Niye gelmiştin?" dedi. Hala aynı pozisyondaydım. "Uyandırmak için. Geç kalacağız" dedim utanç dolu bir sesle. "Tamam" dediğinde hafifçe güldüğünü hissettim. Bir şey söylemeden hızla odadan çıktım ve mutfağa indim.
Ah! Ne yapacağım şimdi?! En iyisi görmemiş gibi yapmak! Ama o kaslar neydi? Açıkçası gerçekten vücudu çok güzeldi. Çok kısa bir süre görmüştüm ama güzeldi. Ne saçmalıyorsun Dila? Kes sesini!
Biraz sonra mutfağa geldiğinde çayları koydum ve ona bakmadan masaya oturdum. Karşıma geçti.
"Kahvaltı mı hazırladın?" dedi.
"Hı hı" dedim yüzüne bakmadan ve krep aldım elime.
Güldüğünü hissediyordum. Gülme!
Yüzüne bakmadan kahvaltımı yaptım. Mutfaktan çıktığında rahat bir nefes aldım ve masayı topladım.
Motora bindiğinde ben de arkasına bindim. Kollarımı beline doladığımda sabah ki görüntü geldi önüme. O kasları mı tutuyordum şimdi ben? Dila! Sen ne ara bu kadar arsız oldun?! Sus artık!
Evime geldiğimizde odama çıktım ve hızla üzerimi değiştirdim. Çıkışta gelip tüm eşyalarımı alacaktık. Evden çıkıp tekrar motora bindik. Hala yüzüne bakamıyordum, onun ise ara sıra sessizce güldüğünü hissediyordum. Anladı tabi ne kadar utandığımı.
Bahçeye gelince hızla motordan indim. Önden yürümeye başladım. Gülerek arkamdan geliyordu. Sürekli gülüyordu, bu kadar komik değildi bence.
Kantine girip bizimkilerin olduğu masaya ilerledim. "Günaydın" diyerek oturdum. Ardil de yanıma oturdu.
"Günaydın, naber?" dedi Cansu. "İyi, siz?" dedim. "İyiyiz de, ne oldu sana?" dedi merakla. Mert de bakıyordu.
"Bir kızarmışsın sanki sen?" derken bakışları Ardil ve ben arasında gidip geliyordu. Ardil'in güldüğünü hissettim.
"Hava soğuk, ondandır" dedim geçiştirmeye çalışarak.
"Sabahtan beri böyle" dediğinde Ardil'e döndüm. "Hayır" dedim.
Hala gülüyordu ve gamzesi ortadaydı.
"Niye bu kadar utandığını anlamadım " dedi. Bilerek yapıyordu!
"Utanmıyorum, niye utanıyım?" dedim gözlerimi kaçırarak.
"Oha siz?" dediğinde Cansu'ya döndüm. "Hayır! Saçmalama " dedim hızla.
Ardil gülüyordu. Cansu ve Mert hem şaşkındı, hem gülüyordu.
"Sabah odama girdi" dediğinde Ardil'e döndüm hızla.
"Sonra beni öyle görünce" dediğinde "Ardil!" dedim uyararak.
"Yuh Dila " dediğinde Cansu'ya döndüm. Gülerek bana bakıyordu.
"Yanlış anladınız" dedim aceleyle.
"Üstümü değiştirirken odaya daldın" dediğinde Ardil'e döndüm. Gülerek bana bakıyordu. Cansu ve Mert ise kahkaha atmıştı. "Susar mısın?" dedim. Daha da utanıyordum.
"Dila sen neymişsin ya?" dediğinde Mert'e döndüm. Alayla bana bakıyordu. "Saçmalamayın" dedim. Utancımdan ölmek üzereydim.
"Yalan mı?" dedi Ardil gülmeye devam ederken.
"Yanlışlıkla oldu. Hiçbir şey görmedim zaten" dedim hızla. "Niye utanıyorsun o zaman sabahtan beri " dediğinde hala gülüyordu. Bilerek yapıyordu!
"Utanmıyorum. Tamam belki biraz utanmış olabilirim" dediğimde Cansu ve Mert bir kahkaha daha attı. Ardil'in ise gülümsemesi ve gamzesi büyümüştü.
"Susar mısınız?" dedim ama hala gülüyorlardı. "Gideceğim bak" dedim tehdit ederek. "Tamam tamam" dedi Cansu gülmesini durdurmaya çalışarak. Oflayarak başımı dışarı çevirdim.
"Ders başlayacak" diyip ayağa kalktım. "Bozuldun mu?" dedi Cansu. "Hayır, sinir ediyorsunuz beni. Özellikle sen" dedim Ardil'e dönerek. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Odaya giren sensin, utanan sensin. Benim ne suçum var?" dedi gülerek. Ofladım. Cansu'ya döndüm. "Hadi gidelim" dedim. "Tamam" dedi ve kalkıp yanıma geldi. "Dila? Bozulmadın demi? Şaka yaptık" dediğinde Mert'e döndüm. "Biliyorum, sıkıntı yok" dedim gülümseyerek. Daha fazla utanmamak için kalkmıştım aslında. Bozulmamıştım.
Sınıfa ilerlerken Murat ile karşılaştık. "Naber kızlar?" dedi gülümseyerek. "İyidir senden?" dedi Cansu. "İyiyim bende. Şu işi arkadaşımla konuştum " dediğinde heyecanla ona baktım. "Ee?"
"Boş pozisyon varmış bir kaç tane" dediğinde "Gerçekten mi?" dedim heyecanla.
"Evet ama Samet hocayla konuşman gerekiyormuş. O bu işlere bakıyormuş. Parayı da onunla halletmen gerek" dediğinde gülümsemem durdu ama yine de belli etmedim. "Çok teşekkür ederim Murat, gerçekten. Nasıl karşılığını verebilirim iyiliğinin?" dedim.
"Bana bir kahve sözü verebilirsin. Geçen içememiştik" dediğinde "Tamam olur" dedim gülümseyerek. "Pekala, sonra görüşürüz" diyerek uzaklaştı.
"Bence murat'la denemelisin" dediğinde Cansu'ya döndüm. Bakışlarımdan sonra "Tamam bir şey demedim" dedi ellerini kaldırarak.
"İş bulduk, güzel ama Samet hocayla mı konuşacağım?" dedim istemeyerek.
"Merak etme, yanına gelirim. Hallederiz" dediğinde gülümseyerek teşekkür ettim ve sınfa ilerledik.
Ders bittiğinde birlikte kantinde oturuyorduk.
"Bu arada iş buldu Dila" dedi Cansu sevinçle. "Cidden mi? Ne ara hallettin?" dedi Mert. "Murat yardımcı oldu" dediğimde Ardil bana dönüp "Murat mı?" dedi. "Evet, bir arkadaşı buradaki kafe bölümünde çalışıyormuş. Onunla konuştu, boş pozisyon varmış" dedim gülümseyerek. Bir şey söylemeden önüne döndü. "Ne güzel. Hayırlı olsun o zaman" dediğinde Mert'e döndüm.
"Hala kesin değil ama. Samet hocayla konuşmam gerekiyor" dediğimde Ardil tekrar döndü. "Niye?"
"O ilgileniyormuş bu işle" dediğimde Cansu "Ben yanında olacağım ama konuşurken" dedi. Gülümseyerek ona baktım. "Dikkat edin, onun sağı solu belli olmaz " dedi Mert.
"Murat niye durduk yere yardımcı olmuş ki?" dedi Ardil kaşlarını çatarak. "Durduk yere değil ki. Karşılığında bir şey istedi" dediğinde hızla Cansu'ya döndüm ve susmasını söyledim belli etmeden. "Ne istedi?" dedi Ardil ama cevap vermedim. "Kızlar?" dedi Mert.
"Kahve sözü verdim" dedim masaya bakarak. "Ne?" dedi Ardil şaşkınlık ve sinirle. "Önemli bir şey yok" dedim sakince. "Aslında önemli bir şey olacak ama Dila hanım istemiyor" dediğinde tekrar Cansu'yu uyardım.
"Nasıl yani?" diyerek bana döndü Mert. Ardil de kaşlarını çatarak merakla bana baktı. "Bir şey yok, Cansu abartıyor" dedim. Ama inanmadılar, hala bakıyorlardı. "Murat Dila'ya yürüyor" dediğinde bu sefer sesli uyardım onu. "Cansu!" Ardından Mert ve Ardil'e döndüm. "Yok öyle bir şey, abartıyor " dedim. "Hayır, Murat ona yürüyor. Dila'ya ayarlayalım diyorum ama istemiyor. Bana destek olun " dedi Mert ve Ardil'e.
"Hayır" dedim. "Yalnız olmanı istemiyorum. Biriyle olman güzel olur" dedi Cansu. "Ama ben birini istemiyorum." dedim net bir sesle.
"Bana yardım edin" diyerek diğerlerine döndü. "Olmaz Murat ile" dediğinde Ardil'e döndüm. "Sebep?"
"Onunla aramızda sorun olduğunu biliyorsun" dedi. "Ardil'e katılıyorum " dediğinde Mert'e döndüm.
"Neyse başkasını bulurum ben de sana" dediğinde Cansu'ya döndüm.
"Kafayı yiyeceğim " dedim kendi kendime.
"Sen niye onun biriyle olmasını istiyorsun?" dedi Mert Cansu'ya . "Çünkü Dila yalnız " dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "kusura bakma, ama yalnızsın. Biz varız, ama sen bizi o kadar yakın görmüyorsun. Senin ailen gibi hissedeceğin birine ihtiyacın var. Biz her zaman yanındayız ama ailen olamayacağız, bunu biliyorum. Senin için istiyorum, sana yardımcı olmak için. Çünkü iyi değilsin, farkındayım. Belki yanında biri olursa daha mutlu olursun. Bunun için bu kadar çabalıyorum"
Açıkçası Cansu'nun bu kadar duygusal ve düşünceli olmasına şaşırmıştım.
Gülümseyerek "Teşekkür ederim, gerçekten. Ama bana siz yetersiniz. Evet, ailem olamazsınız belki, ama ailem olacak kişiyi ben seçmeliyim bir başkası değil. Yanlış anlama ama, senin bulduğun biri ailem olacak olsaydı ben zaten senden önce fark ederdim. Biri ailem olacaksa onu ben bulabilirim. Ama teşekkür ederim, ben bu kadar ince düşündüğünü bilmiyordum" dedim.
"Haklısın, ama bir şeyler yapmaya çalışıyorum" dedi sessizce.
"Teşekkür ederim, ama yanımda olman yeterli zaten. Sizden daha fazlasını istemiyorum " dedim gülümseyerek.
"Özür dilerim" dediğinde hemen itiraz ettim. "saçmalama, benim için uğraşıyorsun. Sadece buna gerek yok. Ama istersen devam edebilirsin" dediğimde gülümseyerek bana baktı.
Ardından diğerlerine döndüm. Gülümseyerek bizi izliyorlardı.
"Ders başlayacak, gidelim mi?" dedim gülümseyerek. "Olur" dedi Cansu ve hep birlikte ayağa kalktık. Cansu'ya sandığımdan daha fazla bağlanacaktım sanırım.
Son ders de bittiğinde Samet hocanın odasına gittik. "Mert'e mesaj attım. Bizi bekleyecekler" dediğinde yanımda yürüyen Cansu'ya döndüm. "Gerek yoktu" dedim. "Niye?"
"Mert senin sevgilin, bekleyebilir ama Ardil'in beklemesine gerek yok. Zor durumda bırakmak istemiyorum" dedim. "Merak etme, bir şey olmaz" dedi. O sırada kapının önüne gelmiştik.
"Pekala, hazır mısın?" dediğinde başımı salladım ve kapıyı tıklattım. Cevap beklemeden kapıyı araladım ve "Samet hocam, konuşabilir miyiz?" dedim.
Masasında oturuyordu, beni görünce gülümseyerek "Tabiki, gel" dedi. İçeri girdikten sonra Cansu da arkamdan gelince hocanın gülümsemesi dondu. "Ne hakkında konuşacaktık?" dedi. "İş hakkında" dedim. "Arkadaşının bununla ilgisi var mı?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Yalnız konuşabiliriz o zaman" dediğinde Cansu'ya döndüm. Tereddütte kalsa da odadan çıktı. Ardından Samet hocaya döndüm. "Nasılsın?" dedi sırıtarak. "İyiyim siz nasılsınız?" dedim sahte bir gülümsemeyle. "İyiyim teşekkürler." dedi.
"Kafedeki iş hakkında konuşmak istemiştim. Pozisyonda boşluk varmış sanırım, orada çalışabilir miyim?" dedim. "Olur" dediğinde şaşırdım. Soru sorması falan gerekmiyor muydu?
"Pekala, teşekkür ederim" diyip arkamı dönmüştüm ki "Gitme hemen, biraz daha sohbet edelim" dediğinde ona döndüm. Ayağa kalkıp yanıma ilerledi ve masaya yaslanıp bana döndü. "Aslında gitmem gerekiyor" dedim.
"Derslerin nasıl gidiyor?" dedi beni duymazdan gelerek.
"Gayet iyi." dedim soğuk bir sesle.
"Dersler hakkında bir sorun olursa bana gelebilirsin" dedi sırıtarak ve bir iki adım atarak hemen önümde durdu.
"Teşekkür ederim. Gitmem gerekiyor " dediğimde kolumu tuttu.
"Bir ara yeniden bekliyorum" dediğinde başımı sallayıp hızla odadan çıktım. Kapının önünde bekleyen Cansu ile karşılaştım. "Ne oldu?" dedi.
"Bir şey olmadı, çıkalım mı?" dedim. Hızla başını salladı ve koluma girip hızla yürümeye başladık. O adamı üvey babama benzetmiştim. Küçükken benimle konuşmaya böyle başlamıştı o da. Sonrası zaten ortada.
Dışarı çıktığımızda hızla bizimkilerin yanına ilerledik. "İyi misin? Rengin atmış?" dedi Mert. Ardil de kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "İyiyim" dedim normal bir şekilde. "Samet hocayla konuştu. Ne dediyse odadan böyle çıktı" dediğinde Cansu'ya döndüm. Bu kız konuşmadan duramıyor muydu?
"Sen girmedin mi!" dedi Mert Cansu'ya. "Girdim ama beni çıkardı" dediğnde Ardil bana döndü. "Ne oldu?" dedi. Kaşları hala çatıktı. "Bir şey olmadı. Klasik Samet hoca işte" dedim.
"Klasik Samet hoca, öğrencilerine yürüyen Samet hoca" dediğinde Cansu'ya döndüm. "Evet" dedim sessizce.
"Sadece, biraz, fazla yakındı" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktılar.
"Ne dedi? Anlat. En baştan" dediğinde Ardil'e döndüm. "Gitsek mi?" dediğimde "Dila!" dedi uyarak. Derin bir nefes aldım. "Ben iş istediğimi söylediğimde hemen olur dedi. Çıkacağım sırada bekle dedi, dersler hakkında konuştu, yanıma geldi. Konuşurken aklında başka şeyler olduğu belliydi tamam mı? Çıkacağım sırada kolumdan tuttu, zorla çıktım" dediğimde Ardil sesli bir nefes verdi.
"Bir daha konuşma onunla " dediğnde Cansu'ya döndüm. Korkuyla bakıyordu.
"Tamam önemli bir şey değil. İşi aldım, bunu mu düşünsek?" dediğimde Ardil sertçe bana döndü.
"Bakma öyle" dedim sessizce. Derin bir nefes aldı. "Neyse, bir şey yapmamış. Daha fazla konuşup canımızı sıkmayalım, Dila'yı da daha fazla korkutmayalım" dediğinde minnetle Mert'e baktım. "Tamam gidelim hadi. Daha eve uğrayacağız" diyip motora bindi Ardil. Mert ve Cansu da bindi. Ben de Ardil'in arkasına bindim ve motor hareket etti.
Evimin önünde durduğumuzda motordan indik. Gideceğim sırada Ardil bileğimden tuttu. Bunu iyice alışkanlık haline getirmişti ama rahatsız da değildim açıkçası. "Ne oldu?" dedim.
"Anlatmadığın bir şey mi var?" dedi merakla. Samet hocayı soruyordu.
"Hayır, niye?" dedim. "Geldiğinde yüzün bembeyazdı. Korkmuş olabilirsin ama sanki başka bir şeyler daha vardı" dedi şüpheyle. "Aslında anlattığım kadar ama" diyip sustum. "Ama?"
"Üvey babama benzettim bir an. O da benimle ilk konuşmaya çalıştığı sıralar onun gibi davranıyordu. Sonrası zaten belli. Bununda öyle olmasından-" derken sözümü kesti. "Bu öyle olmayacak" dedi net bir sesle. "Nereden biliyorsun?"
"Çünkü bu sefer yanında biz varız. Ondan korkma, buna gerek yok" dediğinde gülümsedim. Güven veriyordu, fazlasıyla. Gülümseyerek başımı salladım. "Gidelim mi?" dediğimde başını salladı ve eve ilerledik. Kapıyı açıp içeri girdim. O da arkamdaydı. Birkaç adım atmıştık ki karşımıza çıkan kişiyle duraksadım. Ardil hemen yanıma gelip kolunu önüme uzattı ve beni biraz arkasına aldı. Ama hala görüyordum onu. Üvey babam, elinde silahla bize bakıyordu. "Naber?" dedi sırıtarak.
"Ne işin var lan burada?" dedi Ardil sertçe. "Asıl senin ne işin var? Kimsin sen?" dedi kaşlarını çatarak o adam.
O adam bana döndüğünde Ardil önüme geçti ama hafifçe kenara kayarak gözgöze gelmemize izin verdim.
"Özledin mi beni?" dedi sırıtarak.
"Neyini özleyeceğim be senin?" dedim sertçe. "Niye? Ben seni özledim" dediğinde Ardil "Siktir git lan buradan" dedi sertçe. "Sanane lan" dedi silahı sallayarak. Korkuyordum, ama kendim için değil. Ardil için.
"Gördüm seni, bunlarla takılıyorsun" dedi bana bakarak. "Bana gelince kaçıyorsun ama bunların altına mı giriyorsun?" dediğinde sertçe "Kes lan sesini" dedi Ardil. Eli yumruk olmuştu, kendini zor tutuyordu.
Ama o hala bana bakıyordu. "Ama sana bir şey söyleyim mi? Sana ben sahip olamıyorsam, kimse olamaz" diyip silahı daha da doğrulttu. Beni hedef alıyordu ama Ardil daha da önüme geçti.
"Ardil hayır" dedim kolunu çekmeye çalışarak ama izin vermedi.
"Ardil çekil şuradan sana bir şey olacak" dedim korkuyla.
"Geberteceğim lan ikinizi de" dedi ve silahın emniyetini açtı. O sırada Ardil hızla öne atıldı ve elindeki silahı almaya çalıştı. Silah Ardil'e dönüktü ve ikisi de silahı tutuyordu. Silah ateşlenirse ya bana ya da Ardil'e gelecekti. Ardil almaya çalışıyordu ama o adam izin vermiyordu. "Ardil!" dedim korkuyla. O sırada ateşlenen silah sesiyle sustum. Onlar da durdu. Kıpırdamadı ikiside. Ne oldu? Kim vuruldu? Ben mi yoksa?
Hızla üzerime baktım ama bir şeyim yoktu. Onlara döndüm. Adam hızla silahı da alıp kaçtı. Anladım, Ardil vurulmuştu. Ardil vurulmuştu!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |