12. Bölüm

11. BÖLÜM

Beyza Nur
aquilajk_1903

Elinde silahla üzerime doğru geliyordu. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Kaçmaya çalışıyordum. O sakin sakin yürüyordu. Takılıp yere düştüğümde, yanıma gelmişti. Silahı kafama doğrulttu,

"Eee Arjin, ayağımın altındasın artık"

"Rahat bırak beni" düştüğüm yerde geri geri gitmeye çalışıyordum. Kahkaha attı.

"Rahat bırakmak mı? Hayır, hayır. Seni öldürmeden rahat bırakmam"

"Vur o zaman! Senden korktuğumu sanıyorsan yanılıyorsun! " Hayretle yüzüme baktı.

" Korkmuyorsan neden kaçıyorsun?" Bu soruya verecek bir cevabım yoktu. Ben neden kaçıyordum? Ölmekten mi korkuyordum, Fırat'tan mı?

" Bak, cevap veremiyorsun. Korkuyorsun işte benden! " Tekrar güldü.

" Defol git! " Korkmadığımı elimden geldiğince belli etmeye çalışıyordum. Ayağa kalktım. Şimdi tam karşısındaydım. Silahı alnıma doğru yaklaştırdı. Silah ve alnımın arasında birkaç santim mesafe vardı sadece.

" Seni de o kıymetli babacığının yanına göndereyim mi? "

" Adamsan bas tetiğe!" Neyime güverenerek dikleniyordum hâlâ?

" Adamlık nedir bilmezsin sen. Ailen öğretmemiştir sana."

" Kes sesini!" Bir adım atmıştım ki, bu sefer silah ve alnım buluştu, arada hiç mesafe kalmadı.

" Ben ve abimin acısını aileme yaşatmak neymiş göreceksiniz Arjin Hanım." Sonra yine güldü,

"Ah pardon, sen göremeyeceksin. Çünkü öleceksin!" Son kelimesini vurgulayarak söylemişti. Cevap veremiyordum. Konuşamıyordum, dilim tutulmuştu sanki. Ağzımı açıp tek kelime bile söyleyemiyordum. Bu onu daha da eğlendiriyordu.

"Önce seni, sonra da abin olacak Cüneyt köpeğini öldüreceğim! " Cümlesi biter bitmez bir silah sesi...

***

" Annem"

" Yavrum, uyan" Sıçrayarak uyandım. Rüyaymış. Daha doğrusu kabusmuş.

" İyi misin, kızım?" Annem başucumdaydı. Bir bardak su doldurup uzattı, bana. Sudan birkaç yudum alıp bardağı tekrar anneme uzattım. Bardağı masaya bırakınca yatağın kenarına oturdu, elimi tuttu.

" Sayıklıyordun uykunda, yavrum. Rüya mı görüyordun?"

" Şeytanı gördüm " Fırat'ta bir şeytan değil miydi nasılsa? Annem anlamamış gibi yüzüme baktı.

" Boşver, bir kabustu sadece."

" Geçti annem. İyi olacaksın, her şey düzelecek." Yüzümde istemsizce alaycı bir gülümseme belirdi.

" Düzelecek mi? "

" Düzelecek tabi. Çok güzel bir hayatın olacak güzel kızım." Diğer eliylede alnımı okşadı.

" Artık hiçbir şey düzelmez. "

" Yüce Allah'tan umut kesilmez annem."

" Uyuyacağım tekrar."

Konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordum. Annem yerinden kalkıp üzerimi örttü, alnıma bir öpücük bıraktı. Kendini affettirmeye çalışıyordu. Hâlâ mesafeli ve soğuk davranıyordum herkese karşı. Beni bu hale madem onlar getirmişti, bu duruma da katlanmak zorundaydılar.

Annem ışığı kapatıp, koltuğa geçti. Bir süre sonra yavaş nefes-alışverişlerinden uyuduğunu anladım. Altı gündür hastanedeydim. Yavaş yavaş düzeliyordum. Birkaç gün içerisinde taburcu olacağımı söylemişti, doktorlar. Ama taburcu olunca nereye gideceğim konusunda tek bir kelime dahi edilmemişti. Salak bir insan değildim. Biliyordum yine o cezaevine gidecektim. Umursamıyordum bunu. Etrafımdakilerin de bunu fark etmelerini istiyordum.

Uykum gelmiyordu, zaten uyumak da istemiyordum. Yine o şeytanı rüyamda görmek istemiyordum. Niye rüyama girmişti o şeytan? Bir de beni öldürmeye çalışıyordu. Kendisi hâlâ komadaymış. Dün abimler kendi aralarında konuşurken duymuştum. Bir türlü ölememişti. Beceriksizin tekiydim. Bir adamı öldürememiştim. Kafasının ortasına ya da tam kalbine sıksaydın ya kızım! Keşke direkt onu vurmak yerine o konağı yaksaydım. Hepsi geberirdi. İçimdeki intikam ateşi anca o zaman sönerdi.

Sabaha kadar düşüncelerle uyuyamadım. Gün ağarmaya başlamıştı. Annem koltukta yarı oturur halde kafasını yaslamış uyuyordu. Üzerinde bir şey örtülü değildi, hava da serindi. Ne olursa olsun annemdi o benim. Kıyamadım, yavaşça yerimden kalkıp koltuğun kenarındaki örtüyü üzerine örttüm.

Yatağıma geçmeyip, camın kenarına doğru yürüdüm. Ameliyat yerimde hafif bir ağrı vardı. Aldırış etmedim, camın önünde durdum. Dışarıyı izledim.

Birçok insan vardı aşağıda. Kimi banklara oturmuş, kimi çimlere, kimi de hastane duvarının önüne... Gözüm bankta oturan genç bir kadında takıldı. Elinde Kuran'ı Kerim vardı, onu okuyordu sarsıla sarsıla. Muhtemelen ağlıyordu bir yandan da. Kim bilir ne derdi vardı, kim için burada bu haldeydi. Hastaneler, Allah'a daha fazla inanan insanlar barındırır. Kimse keyfi için buralara gelmezdi. Herkesin kendince bir derdi olurdu da buralara düşerdi. Derdinden, hastalığından da sığınacağı sadece Rabbi olurdu insanın.

Bir incir ağacı vardı, çam ağaçlarının arasında. Bu sonbaharda solmuştu, yaprakları. Boynu bükük çocuklar gibi duruyordu. Aklıma 'Hastane Önünde İncir Ağacı' türküsü geldi. Sessizce mırıldandım, türküyü.

Hastane önünde incir ağacı
Annem ağacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Annem ilacı
Doktor bulamadı bana ilacı
Annem ilacı

Duyduğum kapı sesiyle irkildim. Arkamı dönünce odaya nöbetçi doktorun geldiğini gördüm.

" Ayaklanmışız artık" doktor gülümseyerek konuşmuştu.

" Uyku tutmadı " Cevap verirken, yatağıma doğru yürüdüm.

" Ağrın mı çoktu?"

" Hayır"

"Anladım. Pansumanını yapalım o zaman."

Yatağıma uzanmıştım. Doktor da yaramı açıp pansumanımı yaptı. Pansumanı yaptıktan sonra üzerime pikeyi örtüp,

" Geçmiş olsun" dedi, gülümseyerek. Gülümsemesem de,

" Teşekkür ederim" dedim. Doktor çıkarken kapının sesine uyandı, annem. Sesi duyunca korkmuştu.

" Arjin, iyi misin annem?" Hemen yanıma geldi.

" İyiyim, doktor pansuman yaptı." Elini kalbine götürdü.

" Oh şükür. İçim geçmiş, ses duyunca korktum sana bir şey oldu diye." Bu dediğine söylenecek çok şey vardı aslında ama sessiz kalmayı tercih ettim. Telefonu çalınca açmaya gitti. Kapının önüne çıktı, konuşmak için. Kapıyı açık bırakmıştı. Kapının önünde iki jandarma bekliyordu. Prosedür gereğiymiş... Sanki benimde kaçmaya niyetim vardı. Annem tekrar odaya girdi,

" Yavrum, istediğin canının çektiği bir şey var mı?"

" Hayır" Elinde beklettiği telefonu kulağına dayadı,

" Yok oğlum, istemiyor bir şey." dedi. Sonra da kapattı, telefonu. Bende uyumak için gözlerimi yumdum.

Yine başucumda duyduğum seslerle uyandım. Yatağın bir tarafında doktorum, diğer tarafında üç abim vardı. Başucumda olan Cüneyt abim gözlerimi açtığımı görünce,

" Uyanmış benim güzelim" dedi. Alnımı öptü.

" Nasıl hissediyorsun, Arjin?" diye sordu, doktor.

" İyiyim " dedim.

" Güzel, bugün taburcu oluyorsun" Anladım der gibi başımı salladım. Doktor konuşmasına devam etti,

" Cezaevinde pansumanını, kan sulandırıcını revir görevlileri yapacak. Biz haber vereceğiz onlara. Sende ilaçlarını aksatmayacaksın, beslenmene dikkat edeceksin." Cezaevinde nasıl dikkat edeceksem artık.

" Hocam, en azından iyileşene kadar evinde kalsa. " Bunu diyen Devran Abimdi.

" Maalesef Devran Bey, böyle bir şey mümkün değil. " Devran Abim sessizce bir küfür savurdu.

" Azat Bey, siz benimle gelin. Çıkış işlemlerini yapalım."

" Tamam hocam" Doktor ve Azat Abim çıkıp gittiler.

" Ah kızım, o cezaevinde kim bakacak sana" Annem sızlanmaya başlamıştı, yine.

" İdare ederim ben"

" Biz seni orada yalnız bırakmayacağız, canımın içi" dedi, Devran Abim. Aklıma gelen şeyi direkt sordum.

" Yine aynı koğuşa mı götürecekler beni?" Bu soruyu sormam o kadından korktuğum anlamına gelmiyordu. Eğer yine aynı yere götürürlerse bu seferde onu vururdum.

" Hayır, gülüm. Tek kişilik hücre de kalacaksın" Cevabı veren Cüneyt Abimdi.

" Böylesi daha iyi." Evet, böylesi daha iyiydi. İnsanlardan uzak kalmak tercihimdi.

" Ama merak etme, en kısa zamanda çıkacaksın oradan" Devran Abim kendinden emin konuşmuştu. Bunu dert etmiyordum. Bir önemi yoktu benim için. Hayata dair bir umudum yoktu.

***

İki gün olmuştu, taburcu olalı. Tek kişilik hücrede kalıyordum. Kasvetli, loş bir odaydı. Ruh halimi, iç dünyamı yansıtıyordu sanki. Gerçi ruhum daha karanlıktı. Buna da ruh denilirse tabi.

Sabahları pansuman yapılması için gardiyanlar revire götürüyordu beni. Onun dışında bu odadaydım hep. Günde iki saat avluya çıkma hakkımız vardı. Ben çıkmıyordum. Yalnız başıma burada kalmak daha iyiydi benim için. İnsan yüzü görmek istemiyordum. Mümkünse dış dünya ile bağımı koparmak istiyordum. Ağrılarım da artık çok fazla olmuyordu. Ara ara hafif ağrılar giriyordu, onu da aldırmıyordum.

Kapı kilidinin sesini duyunca kafamı kapı tarafına çevirdim. Kapı açıldı, gardiyan elinde yemek tepsisi ile içeri girdi.

" Yemek saati " Cevap vermedim. Tepsiyi masaya bırakırken,

" Seninki hâlâ uyanmamış " dedi. Anlamayarak yüzüne baktım.

" Benimki? " Güldü ve,

" Fırat KOZAN " dedi. Beynime kan sıçradı resmen. Hızla yerimden kalktım.

" Üslubunuza dikkat edin! O benimki falan değil! " Adamın sırıtışı daha da yayıldı yüzüne.

" Resmiyette öyle ama "

" Çık buradan! " Eğer biraz daha yanımda kalırsa kendime hakim olamayıp zarar verecektim ona. Gülerek çıktı, kapıyı kapattı. Sinirimi atamamıştım. Sandalyeye sert bir tekme attım. Bu ani hareketlerim ameliyat yerimi acıtmıştı. Elimi oraya götürüp yavaşça yatağa oturdum.

" Kahretsin! "

Lanet olsun bu hayata! Ben mecbur muydum bunları yaşamaya? Hayatın tüm adaletsizliğini yaşamak zorunda mıydım?

Yemeği yememiştim. Bir süre uyumuşum. Duyduğum tıkırtı ile uyandım. Bu sefer farklı bir gardiyan gelmişti. Masadaki tepsiyi alıyordu. Uyandığımı görünce,

" Yememişsin hiçbir şey " dedi.

" Canım istemiyor "

" Ameliyatlısın dikkat etmen lazım " Gözleri birden karnımda kilitlendi kaldı. Tepsiyi bırakıp yanıma koştu.

" İyi misin? Kanaman var! " Hemen karnıma baktım. O ani hareketlerimden sonra olmuştu demek ki. Fark etmemiştim.

" Fark etmedim. " Kolumdan tutup yavaşça kaldırdı yataktan, beni.

" Yürü, revire gidiyoruz. "

Gardiyan yavaşça yürüterek revire getirmişti beni. Doktor sedyeye yatırıp yaramı açtı. Dikkatle yaraya baktı.

" Dikişler açıldı sandım ama şükür açılmamış. Biraz kanaman olmuş sadece. Bir darbe falan mı aldın karnına?"

" Hayır "

" Başka bir şey mi oldu? "

" Hayır " Bir pamuğa tentürdiyot döküp yaramı temizledi. Sonra da kapattı.

" Tamamdır. Kanama da durdu, temizledim. Gidebilirsin. " Doktor masasına doğru giderken sedyeden yavaşça kalktım. Revirden çıkacağım sıra,

" Geçmiş olsun " dediğini duydum ama duymamazlıktan geldim. Kimseyle samimi olmak istemiyordum.

Beni buraya getiren gardiyan kapının önünde bekliyordu. Ben çıkınca,

" Ters bir durum yok değil mi? " diye sordu.

" Hayır, yok. "

" İyi bari " Koluma girip, koğuşa götürdü beni. Koğuşların girişine yaklaşınca,

" Biraz hava almak istiyorum " dedim.

" Bu halde mi? "

" İyiyim ben "

" Tamam o zaman. Ama dikkat et diğer koğuştakilerde dışarıda. " Bu sözünden ne demek istediğini anlamıştım.

" Tamam "


Beni avlunun girişine getirdikten sonra gitti, gardiyan. Başka bir gardiyanda kapının önünde etrafı izleyerek bekliyordu. Bir sürü kişi vardı, dışarıda. Kimseye bakmadan yavaş yavaş yürümeye başladım. Temiz hava iyi gelmişti.

" Ooo kimleri görüyoruz " Duyduğum ses tanıdık gelmişti. Arkamı döndüğümde duvarın önündeki banka oturmuş o kadını gördüm. Beni bıçaklayan kadındı. Yanında da birkaç kişi vardı. Değişik bir şekilde bana bakıyordu hepsi. O kadın yerinden kalktı, yanıma doğru yürüdü.

" Dokuz canlıymışsın he, ölmemişsin " Bununla uğraşamazdım. Arkamı döndüm, bir adım atmıştım ki yanımda bitti. Kolumdan tutup, kendine çevirdi.

" Sağır mı oldun? "

" Uğraşma benimle! " Kolumu elinden kurtardım.

" Bana saygısızlık yapmanın cezasını çektin. Ayağını denk al bundan sonra! "

" Cemile! " Gardiyan bağırınca pis bakışlarıyla dik dik yüzüme baktı. Sonra da uzaklaştı yanımdan.

" Gel beni de öldür diyor " Söylene söylene yürümeye devam ettim. Bu sefer de yanıma başka bir kadın geldi.

" Geçmiş olsun, kızım " dedi. Yüzüne bakmadan,

" Teşekkür ederim " dedim. Bana ayak uydurarak yanımda yürümeye başladı.

" Nasılsın? "

" İyiyim "

" Çok şükür kızım, Rabbim yüzüne baktı. " Konuşmadan bir süre sessizce yürüdük.

" Konuşmayı pek sevmiyorsun galiba? "

" Sevmiyorum " İnşallah bu cevabımdan sonra giderdi.

" Anlıyorum. Bende buraya ilk düştüğüm zamanlar sen gibiydim. İçime kapanıktım. Ama sonra baktım ki böyle gitmiyor, insan dertleşecek birini arıyor yanına."

" Ben hep böyleydim. Halimden de memnunum. "

" Daha gençsin kızım. Hayata küsme, içine kapanma. Önünde upuzun bir yol var. " Boş banklardan birine oturduk. Kadın inatçıydı, gitmiyordu yanımdan.

" Elimde olsa bir mermi de hayata sıkar, hayatı sonlandırırdım. "

" Bu hiçbirimizin elinde değil. "

Kafamı ona doğru çevirdim, ilk defa. Yüz simasına bakınca daha önce gördüğümü hatırladım.

" Siz o gün de konuşmak için yanıma gelmiştiniz. " Gülümsedi.

" Evet "

" Yine konuşmak istemiyorum demiştim. "

" Sonra kalkıp gitmiştin. Bende fazla üstelemek istemedim ama nereye kadar böyle içine kapanacaksın güzel kızım?"

" Gittiği yere kadar."

" Başına gelenleri duydum. Çok üzüldüm. Şu genç yaşında neler yaşıyorsun."

" Hayat genç yaşlı demeden insanı vuruyor. "

" Bilirim kızım, bilirim. "

" Siz niye buraya düştünüz? " Merak etmiştim. Bu kadının kim bilir ne derdi olmuştu da mapus köşelerine düşmüştü? Derin bir nefes aldı.

" Kocamı öldürdüm "

" Ne? " Verdiği cevap karşısında şaşkına dönmüştüm. Yüzüme baktı, acı acı gülümsedi.

" Dinleyeceksen anlatayım, kızım. " Dinleyecektim. Daha fazla merak etmiştim, hikayesini.

" Tabi, dinlemek isterim. " Başıyla onayladı, konuşmaya başladı ;

" 17 yaşımdayken babam sevdiğime vermediği için eşimle kaçarak evlendim. Hemen hamile kalmıştım. Bir kızım oldu. Bilirsin, bizim buralarda kız çocuğu değersizdir. Erkek çocuk daha önemlidir. Eşim kızımız olunca üzülmüştü. Hep bir erkek evlat hayali kurardı. Bir dahaki çocuğumuz erkek olur dedik. Ama aradan seneler geçti bir daha çocuğum olmadı. Kadın hastalığına yakalanmışım. Rahmim alındı, doktor bir daha çocuk doğuramazsın dedi. O günden sonra el elam dedikodular yaydı. Hasan'ın oğlu olmuyor soyu devam edemeyecek gibi laflar edildi. Bu laflar eşimin zoruna gidiyordu. Gün geçtikçe benden de kızından da uzaklaştı. Her gün bir tartışma çıkarırdı, kızardı bağırırdı. Bazen beni döverdi de. Ben kızım için susardım. Yavrum 6 yaşına girmişti. Bir gün dışarıda dondurmacı görmüş, koşarak eve geldi. Babasına dondurma istiyorum dedi. Hasan hemen kızdı. 'Senin gibi bir lanet hiçbir şey hak etmiyor' diye bağırmaya başladı. Kızım, Berfin'im ağlamaya başladı, korkmuştu. Berfin ağladıkça Hasan daha çok bağırıyordu. Ben Berfin'i susturmaya çalışıyordum ama nafile. Çocuk korkmuştu. Zaten hep hor görüyordu babası, dayanamıyordu küçük kalbi. Hasan sanki cinnet geçiriyor gibiydi. Kucağımda susturmaya çalıştığım kızımı kolundan sürükleyerek aldı. Dövmeye başladı. Elinden kurtarmaya çalışıyordum, bırakmıyordu. Gözü hiçbir şey görmüyordu öfkeden. Halbuki kızım sadece bir dondurma istemişti. Bir yandan bana bir yandan kızıma vuruyordu. Küfürler, hakaretler yağdırıyordu ikimize de. Berfin'e sarılmıştım. Onun canı yanmasın, benim ki yansın diye kızıma siper olmuştum. " Birden sustu. Ona baktığımda gözlerinden yaşlar akıyordu. Cebinden çıkardığı mendille göz yaşlarını sildi. Derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti,

" Önce bana bir tekme atıp odanın bir köşesine savurdu beni. Sonra, sonra da Berfin'imi kolundan tutup cama doğru fırlattı. Benim kızım, yavrum o camdan aşağı düştü. En son anne diye bağırmıştı. Ağlayarak aşağı koştum. Kızım yerde kanlar içinde yatıyordu. Ölmüştü benim kızım. Orada bir süre başında ona sarılarak ağladım. Hasan hiç inmemişti aşağıya. Bir an içimdeki tüm öfkeyle yerimden kalktım, yukarı çıktım. Salonun ortasında yerde oturuyordu. Mutfağa gidip bir bıçak aldım. Üzerine doğru elimde bıçakla yürüdüğümü görünce korkuyla ayağa kalktı.

' Elif n-ne yapıyorsun sen?' dedi, korkuyla.

' Kızımı öldürdün sen. Kendi öz kızını öldürdün. Bende seni öldüreceğim' dedim. Gözüm dönmüştü. Hiçbir şey düşünemiyordum. Biricik yavrumu gözlerimin önünde öldürmüştü. Konuşmasına fırsat vermeden bıçağı önce karnına, sonra da kalbine sapladım. "

Duyduklarım karşısında şok olmuştum. Bu kadın neler yaşamıştı. Küçücük bir kızı kendi öz babası nasıl öldürebilirdi aklım almıyordu? Tüylerim diken diken olmuştu resmen.

" Ben çok üzüldüm. Ne diyeceğimi bilemedim. "

" Bir şey demene gerek yok kızım. Demem o ki herkesin bir derdi var. " Eliyle avludaki diğer kadınları gösterdi. "Bak hepsininde birbirinden farklı içler acısı hikayesi var. Ama onlar derdine gömülüp kendini dış dünyadan koparmıyor. Bir şekilde hayatına devam ediyorlar."

Kafamı sallamakla yetindim. Ben hangi hayata devam edebilirdim ki? Benim bir hayatım olmuş muydu? Belki babam ölmese güzel bir hayatım olurdu.

" Hadi sen içeri gir. Üşüme, ameliyatlısın. " Benle beraber o da kalktı ayağa. Kapının girişinde ayrılmadan önce,

" Görüşürüz " dedim. Gülümsedi,

" Görüşürüz, kızım" dedi.

Koğuşuma gelince oturup, düşüncelere daldım. Elif Abla'nın hikayesi sarsmıştı beni. Kadın anlattığında pek bir şey diyememiştim. Belki ayıp olmuştu ama o an şoktan ne diyeceğimi bilememiştim. Adalet miydi tüm bu olanlar? Benim babasız büyümem, Elif Abla'nın kızının gözünün önünde ölmesi... Benim yarım kalmış tarafım babam, Elif Abla'nın yarım kalmış tarafı Berfin...

Bölüm : 09.09.2024 23:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...