36. Bölüm

35. BÖLÜM

Beyza Nur
aquilajk_1903

 

 

Dost, en yoğun zamanında bile sana zaman ayırabilen, senin derdini kendi derdi gibi görebilen, engel tanımadan, bahane üretmeden yardımına koşan kişidir.

 

Mehmet, çok geçmeden can yoldaşım dediği dostunun derdine derman olacak kişiyi araştırıp bulmuştu. Adıyaman'da yaşayan Zelal Hatun'un namı tüm Güneydoğu'da duyulmuştu. Ona giden hastaların çoğu şifasını, dermanını bulurdu. Adar Ağa'nın da yakından tanıdığı birisiydi. Damadı, Adar Ağa'ya şifacı kadını sorup, Arjin'in derdini anlatınca Adar Ağa,

 

"Zelal Hatun'dan bahsedersiniz, çok iyi tanırım kendisini. Tez haber ver arkadaşına buyursun gelsinler. Hem misafirimiz olsunlar, hem dertlerine derman bulsunlar" demişti.

 

Mehmet hemen Fırat'ı aramış, haber vermişti. Fırat duyar duymaz sevinmişti. Olumlu düşünmeye çalışıyordu, denemekten zarar gelmezdi. Belki Arjin şifasını Zelal Hatun'da bulacaktı. İçindeki sevinç duygusuyla konağa gitmişti. Konağa yaklaşınca içindeki sevincin yerini tedirginlik almıştı. Ya Arjin gitmek istemezse?

 

Kafasındaki düşüncelerle Arjin'in yanına gitmiş, anlatmıştı. Tahmin ettiği gibi Arjin ilk başta itiraz etmişti.

 

"Tıp dururken şifacılara inanmam ben!" demişti, Arjin. Fırat hak veriyordu ama elleri kolları bağlı oturup doktorların iyileştirmesini de beklemek istemiyordu. Fazla ısrar ederse Arjin'den ters laflar işiteceğini bildiği için susmuş, ikna işini Elif Abla'yla bırakmıştı. Elif Abla ne yapmış etmiş sonunda Arjin'i ikna etmişti.

 

"Faydası olmayacaksa bile en azından hava değişikliği olur senin için" Elif Abla böyle diyince kabul etmişti, Arjin. Diyarbakır yeterince bunaltmıştı, zaten. Şehir değişikliği, hava değişimi yaşamak belki iyi gelirdi.

 

Arjin kabul eder etmez yola çıkmak için hazırlıklara başlamışlardı. Elif Abla da yanlarında gidecekti. Arjin "Sen gelmezsen bir yere gitmem" diyince, Elif Abla kırmamıştı. Fırat da Elif Abla'nın yanlarında gitmesini istiyordu. Diğer türlü Arjin'le baş etmesi zor olurdu.

 

Besmele çekerek ve Diyarbakır'a mutlu bir şekilde dönmek için dua ederek yola çıkmışlardı. Sessizlik içinde yolculuk yapıyorlardı. Fırat Arjin'i rahat etsin diye arka koltuğa ayaklarını uzatarak oturtmuştu, Elif Abla da ön koltuğa oturmuştu. Fırat ve Elif Abla'nın arası gün geçtikçe daha iyi oluyordu. Elif Abla, Arjin'e yaptığı ablalığı Fırat'a da yapıyordu. Anlıyordu ki, Fırat da en az Arjin kadar yaralıydı. Törenin yazdığı kaderin en masum iki insanı Arjin ve Fırat'tı.

 

"Kızmazsan bir şey söyleyeceğim" Fırat dikiz aynasından arkada oturan Arjin'e bakarak konuştu. Arjin bakışlarını dikiz aynasından kendisine bakan gözlere çevirdi.

 

"Kızacağımı düşünüyorsan söyleme!" Fırat içinden 'ya sabır' diyordu.

 

"Önemli bir şey söyleyeceğim!"

 

"İyi söyle o zaman!"

 

"Adar Ağa'nın yanında gerçek evliler gibi davranmamız gerekiyor"

 

"Çok beklersin!"

 

"Mecburuz. Adar Ağa anlarsa Diyarbakır'a haber salar. Bir de bununla uğraşmayalım"

 

"Zoraki evlendiğimizi bilmiyor mu sanki?!"

 

"Biliyor ama gerçekten karı-koca olmadığımızı anlarsa, yanında sürekli tartışırsak başımız ağrır"

 

"Bir bu eksikti!" Arjin oflayarak kafasını cama çevirdi, kafasındaki düşüncelerle geçtikleri yerlerin manzaralarını izlemeye başladı. Sürekli bir şeylere mecbur bırakılmak ağır geliyordu.

 

Yaklaşık üç saat süren yolun sonunda Adıyaman'a varmışlardı. Mehmet'in attığı konumu takip ederek arabayı Adar Ağa'nın konağına sürdü, Fırat. İçinden Mehmet gibi dostu olduğu için şükrediyordu. Adam onca sıkıntısı arasında Fırat'ın derdine koşmuştu. Şifacının adresini öğrendikten sonra daha fazla destek olmak için eşi Deniz'i de alarak Adıyaman'a gelmişti.

 

Çok geçmeden Adar Ağa'nın konağına gelmişlerdi. Fırat ve Elif Abla arabadan indi. Elif Abla bagajdan tekerlekli sandalyeyi alırken Fırat arka kapıyı açıp, Arjin'i kucağına aldı. Tekerlekli sandalyeye dikkatlice oturturttu ve arkasına geçerek konağın kapısına doğru sürdü. Elif Abla da hemen yanlarında yürüyordu. Kapıya yaklaştıkları sırada konağın koca kapısı açıldı. Deniz, Mehmet ve Adar Ağa yanlarına doğru ilerledi.

 

"Hoş gelmişsiniz, Fırat Ağa" dedi, tüm heybetiyle Adar Ağa.

 

"Hoş bulduk, Adar Ağa"

 

Fırat, Adar Ağa ve Mehmet'le tokalaşırken Deniz, Elif Abla'ya yaklaşıp "Hoş geldiniz" dedi. Elif Abla yüzündeki tebessümünü Deniz'e de sergilemiş, tüm samimiyetiyle sarılmıştı. İkisi tanıştıktan sonra Deniz, kendilerine umursamazca bakan Arjin'e döndü. Elini uzatarak,

 

"Merhaba, ben Deniz. Mehmet'in yani kocanızın asker arkadaşının eşiyim. Hoş geldiniz" dedi. Her kelimesinde tuttuğu elin kasıldığını hissetmişti, Deniz. Arjin'in derin ve öfke dolu bakışları karşısında ürkmüştü.

 

"Memnun oldum, bende Arjin. Kimsenin eşim olduğunu belli etme ihtiyacım olmadan kendini tanıtabilen, Arjin" Deniz karşısındaki kadının söyledikleri karşısında neye uğradığına şaşırmıştı. Arjin'i tanımıyordu, bu yüzden şaşırması normaldi.

 

"Çok güzel bir kadınsın. Bakışlarındaki derinliğe hayran oldum, doğrusu" Deniz'in ağzından dökülen kelimeler Arjin'in yüzünde tebessüm oluşturmuştu. Az önce terslediği kadından bunları duymak açıkçası hem şaşırtıcı hem de mutlu ediciydi. Arjin cevap vereceği sırada Mehmet arkadan Deniz'in beline ellerini dolayıp,

 

"Kimse senin kadar güzel değil, güzelim" dedi. Fısıldayarak konuşsa da Arjin duymuştu. Gözlerini devirerek bir Mehmet'e bir Deniz'e baktı. Mehmet ellerini Deniz'in belinden çekerek Arjin'e yöneldi.

 

"Hoş geldin, yenge. Tanışmak böyle bir ana denk gelsin istemezdim" Arjin duyduğu 'yenge' kelimesiyle Mehmet'e sert bakışlarını yollamıştı. Nefret ediyordu, bu kelimenin kendisine kullanılmasından.

 

"Adar Ağa, daha önce Cımhat(Aşiret Toplantısı) için senin evine konuk olmuştuk. Hatırladığım kadarıyla bu konak orası değil. Ben mi yanlış hatırlıyorum?" Fırat'ın Adar Ağa'ya yönelttiği soruyu Mehmet cevaplamıştı ve ortam gerilmişti.

 

"Doğru hatırlıyorsun, kardeşim. O konağı yıktırdım." Mehmet'in cevabından sonra Adar Ağa sert sesiyle konuştu.

 

"Evet, biz içindeyken sabah ezanıyla evi başımıza yıktı, arkadaşın olacak bu deli" Arjin duydukları karşısında istemsizce kıkırdamıştı. Yüzündeki tebessüm bu durumdan hoşnut olduğunu belli ediyordu.

 

"Neyse ki aramızdaki tek deli ben değilmişim" Arjin'in sözlerine Deniz kahkaha atmış, Fırat ve Elif Abla da çaktırmadan gülmüştü. Fırat içinden "Sonunda deli olduğunu kabul etti" diyordu.

 

"Yok yenge, delilik konusunda ben eline su dökemem. Ne de olsa evlendiğin gün kocanı öldürmeye kalkan kişisin sen. Senin yaptığının yanında benimki delilik bile sayılmaz" Mehmet'in söylediği gerçekleri duymak Arjin'in bocalamasına sebep olmuştu. Her ne kadar yaptıklarının arkasında dursa da başkalarından hele ki yeni tanıdığı birisinden duymak tuhaf hissettirmişti.

 

Adar Ağa misafirlerini daha fazla dışarıda bekletmeden salona davet etmişti. İkramlar gelmiş, sohbet ilerlemişken Deniz sessizce oturan Arjin'e yaklaşıp biraz konuşmak istediğini söylemişti. Arjin kabul edince herkesten uzak bir yere geçmişlerdi.

 

"Arjin, az önce ki konuşmamız için senden özür dilerim. Ben durumunuzu bilmiyordum, az önce Mehmet anlattı bana. Bu topraklardaki saçma düzeni anlayamıyorum" Arjin hafifçe tebessüm etti.

 

"Bu saçma düzeni bende anlamıyorum, zaten. Babamın katillerine beni gelin eden bu düzeni asla anlamayacağım ve kabul etmeyeceğim" Deniz derin bir nefes alarak konuşmaya başladı:

 

"Arjin, sana bir soru sorabilir miyim, affına sığınarak?" Arjin başını olumlu anlamda sallayınca, Deniz aldığı onayla konuşmasına devam etti:

 

"Benim babam benim utancım, senin baban ise senin gururun olmuş. Peki, baban hayatta olsaydı ve seni dövseydi, sana 'ayyaşın kızı' denilseydi ya da annen dayak yemesin diye küçücük bedenini annene siper etseydin ve öldükten sonra bu baba için üzülür müydün?" Bunları duyan Arjin kaşlarını çattı.

 

"Baban olacak aşağılık sana bunları mı yaptı?" Deniz başını evet anlamında sallayınca,

 

"Benim babam böyle aşağılık biri değildi ve benim babamı gözlerimin önünde vurdular. Bunu atlatamıyorum, Deniz" diyerek konuşmasına devam etti, Arjin. İki yaralı kadınında gözleri dolmuştu.

 

"Peki, bu zoraki evliliğiniz boyunca Fırat sana ağır, kaldıramayacağın bir hareket yaptı mı?" Deniz'in sorusuyla Arjin kafasını eğdi ve düşünmeye başladı. Fırat ona ne el kaldırmış ne de başka bir şey yapmıştı. Aksine kendisi Fırat'a çok ağır darbeler yaşatmıştı. Birkaç dakikalık süre sonunda kafasını tekrar kaldırdı, Deniz'in gözlerinin içine baktı.

 

"Bu yaşadığımız evlilik mi bilmiyorum ama bu süre boyunca bana kötü diyebileceğim bir hareketi olmadı. Ancak onun ailesine olan düşmanlığım bitmiyor" Normal değil miydi? Babasının gözleri önünde ölmesine sebep olan bir aileye kin tutması normal değil miydi? Bu durum hiçbir kadının kaldırabileceği bir durum değildi.

 

"Arjin, durumun çok ağır biliyorum. Belki bunları konuşmak bana düşmez. Bugün tanıdığın bir kadının sözlerine ne kadar kulak asarsın bilemiyorum ama yine de konuşmak istiyorum. Fırat Abi'nin bakışlarında sana karşı bir hoşlantı, iyimserlik gördüm. Belki bu yeni gelişen bir durumdur bunun o da farkında değil belki. Ama bak oda senin kadar kurban aslında ve babanın katili Fırat Abi değil. Ona biraz daha ılımlı yaklaşsan, anlamaya çalışsan olmaz mı?" Deniz söylediklerinde ne kadar haklı olsa da Arjin sert bakışlarını ona çevirdi.

 

"Şeytana merhamet edemiyorum, işte" Yüzünde beliren şaşkın ifadeye bakılırsa Deniz bu cevabı beklemiyordu. Arjin'in taş kalpli, kimseye merhamet etmeyen birisi olduğunu hissetmişti. Anladığı bir şey daha vardı ki onu bu hale getiren kendi isteği değildi. Ona bu hayatı yaşatan insanlardan tanımadan nefret etmişti.

 

Bir süre sessiz kalmışlardı. Deniz'in Arjin'in cevabından sonra diyecek bir şeyi yoktu. Daha fazla üstelemek istememişti, Arjin'i tam olarak tanımasada üstelerse ters tepki vereceğini anlamıştı. Sessizliklerini Deniz'in bir anda aklına gelen fikir bozdu.

 

"Birazdan Şifacı Zelal Hatun'a gideceğiz. Ondan sonra ister misin akşam sıra gecesine gidelim? Sanada bir değişiklik olur, modun değişir belki"

 

Arjin önce itiraz etmek istese de Deniz'in ısrarlarına dayanamamış, kabul etmişti. Deniz hemen yerinden kalkarak Mehmet ve Fırat'a haber vermeye gitti. Fırat, Arjin'in sıra gecesine gitmeyi kabul etmesine şaşırmıştı.

 

Adar Ağa konağında misafirlerine yapılan ikramlar sonrası Zelal Hatun'un adresini vermiş, Fırat'lar yola koyulmuştu. Mehmet ve Deniz de dostlarını yalnız bırakmak istememiş, onlarla gitmişti. Uzun sürmeyen yolculuk sonrası Zelal Hatun'un evine varmışlardı. Adar Ağa, Zelal Hatun'a önceden haber yollamıştı. Zelal Hatun yapması gereken hazırlıkları yapmış, Arjin'in gelmesini bekliyordu. Arjin gelince odaya sadece Arjin'i almış, diğerlerine başka odada beklemelerini söylemişti.

 

Zelal Hatun tekerlekli sandalyede oturan Arjin'i yatağa yatırmasını söylemişti, Fırat'a. Fırat denileni yaptıktan sonra odadan çıkmıştı. Zelal Hatun yetmiş yaşını geçse de hâlâ dinç duruyordu. Yerinden yavaşça kalkmış, Arjin'i kendi yöntemleriyle muayene etmeye başlamıştı. Ardından dolaplardan bir şeyler almaya başladı.

 

"Hele de bakayım keça min, kimlerdensin? Adar Ağa haber yollayınca Kozan'ların gelini dedi, aslın, soyun nedir söyle bakayım?" Arjin yutkundu. Kozan'ların gelini... Artık bu şekilde anılmak çileden çıkarıyordu.

 

"Doğanlı'ların kızıyım" Zelal Hatun duyduğu kelimelerle elindeki tahta kaseyi yere düşürdü. Şoka girmiş gibi Arjin'e baktı. Arjin ise onun haline anlam verememiş halde bakıyordu.

 

"Do-Doğanlı mı dedin sen?"

 

"Evet, ne oldu?" Zelal Hatun yavaşça eğilerek yere düşürdüğü kaseyi aldı.

 

"Doğanlı'lar ve Kozan'lar düşmandı"

 

"Öyleydi, töre saçma yöntemleriyle düşmanlığı bitirmeye çalıştı"

 

"İki aşiret düşmandan da öteydi. Aralarında barış olacağı imkansızdı"

 

"Keşke olmasaydı" Zelal Hatun iç çekerek konuşan Arjin'e derin derin baktıktan sonra,

 

"Anlat hele, keça min. Başından neler geçti?" diye sordu. Arjin anlatıp anlatmamak arasında kararsız kalmıştı. Bir an önce buradan gitmek istiyorken başından geçenleri hayatında ilk defa gördüğü bir kadına anlatmak istemiyordu. Fakat içinden bir ses anlatmasını söylüyordu. İç sesini dinledi.

 

"Abim hapisten çıkmıştı. Kanı dökülecek taraf bu sefer bizdik..." diyerek başından geçenleri bir bir anlatmaya başladı. Yaşaması ne kadar zorduysa anlatması da bir o kadar zordu. Sanki o anları tekrar yaşıyor gibiydi. Özellikle kendisine tecavüz edildiği anı anlatırken kelimeler boğazında düğüm olmuş, zar zor çıkmıştı.

 

Zelal Hatun bir yandan yapması gereken karışımları, ilaçları hazırlıyordu. Bir yandan pür dikkat Arjin'i dinliyordu. Arjin'in yaşadıklarını duymak içini sızlatmıştı. O da çok iyi bilirdi ki; töre acımasızdı. Ne olursa olsun kendi bildiğini okuyan töre vardı, bu topraklarda.

 

"İşte, törenin bana yazdığı kaderde bugüne kadar yaşadıklarım bunlar" Arjin son sözünü söyleyince gözünden bir damla yaş aktı.

 

"Bextê te reş e qîza min a cefadar.(Bahtın kapkara çileli kızım)" Arjin sadece kafasını salladı. Doğru söze tek kelime edilemezdi.

 

"Biz kadınlar bu topraklara acı çekmek için doğuyoruz, keça min. Töre öyle ya da böyle kaderimizi yazıyor"

 

"Lanet olsun, töreye. Kaderimi başka şekilde yazsaydı ama babamın katillerine gelin etmeseydi, beni"

 

"Keça min, töre yanlış etmişse de sende büyük yanlış etmişsin" Arjin kaşlarını çatarak Zelal Hatun'a baktı.

 

"Ne yanlışı yapmışım?"

 

"Aşiretleriniz arasındaki kan davasının nasıl başladığından haberin yok mudur?"

 

"Yok" Zelal Hatun kafasını eğdi, sessiz kalarak işine devam etti. Onun sessiz kalması Arjin'i meraklandırmıştı.

 

"Anlatır mısınız?"

 

"Şifa Hatun'un anlatmadığını anlatmak bana düşmez, keça min"

 

"Babaannemi tanıyor musunuz?" Zelal Hatun'un yüzünde buruk bir tebessüm oluştu.

 

"Tanımaz olur muyum? Bir zamanlar can ciğer gibi dosttuk"

 

"Sizden bahsettiğini hiç hatırlamıyorum"

 

"Bahsetmez"

 

"Neden? Can ciğer gibiydik, dediniz. Neden anlatmadı? Ayrıca kan davası nasıl başladı? Lütfen anlatır mısınız? Bilmek benimde hakkım!" Zelal Hatun çukurlaşmış gözlerini Arjin'e dikti.

 

"Doğru dersin, keça min. Bilmek senin hakkındır lakin anlatmak bana düşer mi bilemedim"

 

"Düşer, lütfen! Sizi dinliyorum!" Zelal Hatun, Arjin'e gülümseyerek baktı. İnat edeceğini, anlatana kadar direteceğini anlamıştı.

 

"Eh, madem ısrar edersin. Anlatacağım, keça min"

 

"Teşekkür ederim" Arjin'in teşekküründen sonra Zelal Hatun zoraki bir derin nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

 

"Şifa Hatun'la beraber büyüdük. Can ciğer gibiydik. Ana-babalarımız ayrı olsa da birbirimizi kardeş bilmiştik. Ta ki evlilik çağımıza gelene kadar. Kozan'ların ağası Ezman Ağa, Şifa Hatun'u deliler gibi seviyordu. Aynı zamanda Doğanlı'ların ağası Cüneyd'de seviyordu. Şifa Hatun, Ezman Ağa'yı seviyordu lakin bir gün Ezman Ağa'yla kavga etmişlerdi. 'Ezman benim için bitti' demişti, bana. Biliyordum ki sinirinden öyle söylüyordu. Bir gün haber geldi ki Cüneyd Ağa'ya Şifa Hatun'u istemeye gitmişler. Ezman Ağa'ya olan sinirinden kabul etmiş, evlenmeyi. 'Yapma, etme. Kötü şeyler olur' dediysem de dinlemedi beni. 'Senin Cüneyd'de gönlün var' dedi, bana düşman oldu. İçime doğuyordu, yaptığı kötü şeylere sebep olacaktı. Kendi bildiğini okudu, Ezman Ağa'yı delirtmek için elinden geleni yaptı. Cüneyd Ağa'yla nişanlanınca, Ezman Ağa'yı da ailesi başkasıyla nişanlamıştı. Ezman Ağa hâlâ Şifa Hatun'a aşıktı. Şifa Hatun'da aşıktı ama inadından vazgeçemiyordu. Düğün günleri geldi çattı, ikisi de aynı gün sevmediği günahsızlarla evlendi. Aradan çok geçmemişti, Şifa Hatun hamileydi"

 

"Babama mı hamileydi, babaannem?" Zelal Hatun kafasını salladıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

 

"Bir gün Cüneyd Ağa'ya babaannen ve Ezman Ağa'nın sevdasını anlatmış birileri. Cüneyd Ağa küplere binmiş, silahını aldığı gibi Ezman Ağa'nın konağını basmış. Aralarında geçen kavgayı Ezman Ağa'nın silahından çıkan kurşun sesi bitirmiş. O kurşun deden Cüneyd Ağa'nın hayatına son vermişti. Babaannen karnındaki yetimle kalmış, Ezman Ağa mapusa girmişti. Babaannenin doğum yaptığı zamanlar Ezman Ağa'nın hanımı da Yasir Kozan'ı doğurmuştu" Yasir Kozan'ın adını duyunca Arjin öfkelenmiş,

 

"Geberseymiş doğarken" demişti. Zelal Hatun, Arjin'e onu anlıyormuşçasına baktı.

 

"Şifa Hatun bir zamanlar sevdiği adama, çocuğunun babasız doğup büyümesine sebep olduğu için kin tutmuştu, yıllarca. Zaten aşiretler de Ezman Ağa, Cüneyd Ağa'yı öldürünce iki aşiret arasında kan davası başladı diyip duruyordu. Ezman Ağa yıllar sonra mapustan çıkmıştı. Baban Mehdi genç yaşlarının başındaydı, aşiret ona ağalığı vermişti. Bir yandan aşiretin dolduruşuna bir yandan anasının dolduruşuna gelen Mehdi, Ezman Ağa'yı mapustan çıktığı gün vurmuştu" Zelal Hatun soluklanmak için konuşmasına ara vermişti. Arjin'se duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Suyunu içtikten sonra tekrar devam etti, Zelal Hatun.

 

"Bilir misin bilmem ama baban cezasını çekmedi. Aşiret ne yaptı etti, mapusa girmesine engel oldu. Birkaç yıl sakladılar, Mehdi'yi. Sonrasında askerliğini yaptı geldi. Kanı dökecek olan bu sefer Kozan'lardı ancak zamanını kolluyorlardı. Etrafta 'bir gün ansızın daha beter acıyla Doğanlı'ların kanını döküp intikamımızı alacağız' diyorlardı"

 

"Dediklerini yaptılar" Arjin acıyla gülümsedi. Zelal Hatun'un yüzünde de acı bir ifade belirmişti.

 

"Bunu demelerinin en büyük nedeni, baban mapusta çekmesi gereken cezayı çekmemişti. Bundan dolayı kinleri büyüdükçe büyüdü. Ölecek kişi Mehdi Doğanlı dediler. Sonrasını bilirsin, bizzat kendi gözlerinle gördün, yaşadın o acıyı"

 

"Bilmez miyim? O anlar gözümün önünden bir saniye bile gitmiyor. Acısı hâlâ ilk gün ki gibi taze" Arjin'in gözünden yaşlar sessizce akıyordu.

 

"Tazedir, keça min, tazedir. Babanı öldüreni vakti gelince Cüneyt öldürmüş, mapus köşelerine düşmüştü. Lakin burada yapılan en büyük yanlış Mehdi Ağa'nın mapusa girmemeseydi"

 

"O neden?"

 

"Keça min, eğer baban mapusa girip cezasını çekseydi aşiretler kan davasını daha uzamadan bitirecekti. Mehdi Ağa düşmanının canını alıp elini kolunu sallayarak gezdiği için Kozan'lar sinir küpüne döndü, haklı olarak. Babanın ve aşiretinizin yanlışı yüzünden onlarca insan acı çekti. Senin hayatın zindan oldu"

 

Arjin içinin buza döndüğünü hissediyordu. Duyduklarını sindiremiyordu. Nefesi kesilmiş gibiydi. Nefes almakta zorlanıyordu, elini kalbine götürdü. Yıllardan beri kalbinde kronik hastalık gibi kalan ağrının şiddeti artmıştı. Gözlerinden akan yaşlar sel misali şalının üzerine akıyordu. Her düşen yaş içinde kopan fırtınaları dışarı akıtıyordu.

 

"Babam..." Sesi titriyordu. Kelimeleri boğazından bir türlü çıkaramıyordu.

 

"Sen acının en büyüğünü yaşadın. Hatta bu zalim hikayenin yaşattıkları en çok seni etkiledi"

 

"Ben... Babamın hatalı olduğunu düşünmek istemiyorum. Düşünsem bile gözlerimin önünde öldürülmesi için asla haklı bir sebep değil!" Sesi titrese de zar zor konuşabilmişti, Arjin.

 

"Doğru dersin keça min, yaşatılan acıların hiçbir zaman haklı sebebi olamaz. Burada sana şunu demek istiyorum"

 

"Neyi?" Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi.

 

"Evlendiğim gün Fırat Kozan'ı vurdum, dedin. Fırat Kozan ne babanı öldürdü, ne de ailenden birine zarar verdi. Sen nasıl masumdunsa o da o kadar masumdu. Senin en büyük yanlışın Fırat Kozan'ı vurmak oldu. Lakin Rabbim'in şanslı kuluymuşsun ki ölmedi. Hâlâ af dilemek, helallik istemek için şansın vardır, keça min"

 

Arjin kafasını hayır anlamında yavaşça sağa sola salladı. Gururuna yedirip helallik isteyemezdi ki. Az önce duydukları kafasında karmaşaya, çıkmaza girmesine neden olmuştu. 'Keşke bunları duymasaydım' diyordu, içinden. Bunları duymak sanki on yaş daha yaşlandırmıştı. Yıllardır bilmediği gerçekleri duymuştu. Duydukları gerçeklerin altından nasıl kalkacaktı, bilmiyordu.

 

Babasının hatalı olduğunu söylüyordu, Zelal Hatun. Arjin'in yaşadıklarının en büyük payı babasında, diyordu. Anlattıklarında haklı olsa da Arjin bir anda nasıl babasını hatalı kabul edecekti? Hem hatalı olduğunu kabul etse bile, çocuğunun gözleri önünde öldürülmeyi, çocuğunun travma yaşamasına neden olmayı hangi baba isterdi?

 

Arjin'in ağzı kilitlenmiş gibiydi. Daha fazla konuşamamıştı. Zelal Hatun da üzerine gitmemiş, işine odaklanmıştı. İlaç karışımları ve kremler hazırladıktan sonra Elif Abla ve Fırat'ı çağırmış, nasıl kullanılması gerektiğini anlatmıştı.

 

"Hêvîdarîn(İnşallah), şifanı tez zamanda bulursun" diyerek uğurlamıştı, Zelal Hatun.

 

✬✬✬

 

Akşam olmuş ve sıra gecesine gelmişlerdi. Arjin gereğinden fazla durgun görünüyordu. 'İyi misin?' diyenleri geçirtirmiş, Zelal Hatun'un anlattıklarından bahsetmemişti.

 

Elif Abla, 'Siz gençler kendi aranızda takılın' diyip Adar Ağa'nın konağında kalmıştı.

 

Dördü bir masanın etrafına oturmuştu. Mehmet elinde bir şal ile Deniz'in yanına yaklaştı, şalı Deniz'in omzuna attı. Deniz gülümseyerek teşekkürünü edince,

 

"Sırtına yel değmesin, başın ağrımasın güzel gözlüm" dedi, Mehmet. Bu adam nasıl da aşıktı karısına? Gözleri adeta 'Deniz'e deliler gibi aşığım' diye bağırıyordu.

 

Mehmet'in sözlerinin Deniz'i mest ettiği apaçık belliydi. Aşkla bakan adama aynı aşk dolu gözlerle bakıyordu, Deniz. Arjin onların haline baktıktan sonra göz ucuyla Fırat'a baktı.

 

Aradan geçen yarım saatlik bir zaman diliminden sonra konuşan Mehmet ile tüm gözler Fırat'a döndü.

 

"Eee tertip, senin sesin pek yanıktır. Patlat bir tane de kulağımızın pası silinsin"

 

Fırat önce hayır dese de Mehmet'in ısrarlarına dayanamayıp şarkı söylemeye başladı. Şarkının nakaratına geldiğinde gözleri Arjin'e kaymış, onda kilitlenip kalmıştı. Buna hepsi şaşırsa da en çok şaşıran Arjin olmuştu. Kaşları çatılmış, kendisine bakarak şarkı söyleyen Fırat'a bakıyordu.

 

Sen ateş ol ben yanayım

Sen yaz ol ben ayaz kalayım

Uzasın gölgeleri şu ışıkların

Sen tutukla, ben hükümlü kalayım

Hükümlü kalayım...

 

Arjin'in kelime anlamı "Yaşam Ateşi" demekti. Fırat ona bakarak "Sen ateş ol ben yanayım" diyordu. Bu ne demekti ki şimdi? Arjin, Fırat'ın ona bakarak neden söylediğini anlayamamıştı. Daha doğrusu hiçbiri anlayamamış, şaşkınlıkla bakıyordu. Fırat neden nakaratın o kısmında Arjin'e bakmıştı. Aklından neler geçiyordu? Arjin'in çatık kaşlarının altında sanki mahcubiyet yatıyordu. Anlaşılan şifacının dediklerinin etkisinden çıkamamıştı.

 

"Biliyor musun, Deniz? Çok şanslı bir kadınsın. Kocan gözünün içine aşkla bakıyor. Senin tek damla göz yaşın için dedenin evini başına yıkacak kadar deli ve gözü kara. Bende böyle delice sevmek ve sevilmek isterdim" Arjin Deniz'e doğru hafifçe eğilmiş, kısık sesle konuşmuştu. Son cümlesi beyninden bağımsızca ağzından çıkmıştı. Deniz tebessüm ederek baktı.

 

"Biraz duvarlarını kırsan, kocana olan kinini az törpülesen belki de benim yaşadığım aşktan, sevgiden daha büyüğü ile karşılaşırsın kim bilir?"

 

Arjin sessiz kalmıştı. Deniz sert bir tutum beklerken, Arjin'in sessiz kalması ve düşüncelere dalması şaşırtmıştı. Arjin yavaş yavaş yumuşamaya mı başlıyor, diye düşündü.

 

Bugün öğrendikleri Arjin'i derinden etkilemişti. Kendisine itiraf edemese de Fırat'a haksızlık yaptığını düşünmeye başlamıştı. Adıyaman'a gelmek belki de hayatını değiştirmişti. Zelal Hatun'dan öğrendikleri ve Deniz'in söyledikleri kafasını fazlasıyla karıştırmış, kendisinden beklemediği düşüncelere dalmıştı.

 

 

 

Bölüm : 14.09.2024 22:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...