41. Bölüm

40. BÖLÜM

Beyza Nur
aquilajk_1903

 

 

Kasıklarımda hissettiğim sızıyla gözlerimi açtım. Kafam yastıktan daha sert bir şeyin üzerindeydi. Aralıklı gözlerimle nerede olduğuma baktığımda göz kapaklarım kocaman açıldı.

 

Kafam Fırat'ın göğsünde, kollarımı beline sarmış haldeydim. Hızla kollarımı çekerek yatakta doğruldum ve doğrulur doğrulmaz kasıklarımdaki sızı arttı. Yüzümü acıyla buruştururken neden bu halde olduğumu anlamaya çalışıyordum. Bir dakika, benim üzerim çıplaktı. Aynı zamanda Fırat'ın da...

 

"Ah, bu ağrı, bu halimiz ne böyle?" Kendi kendime konuşurken Fırat uyanmıştı.

 

"Günaydın" derken doğrulup çıplak omzuma bir öpücük kondurmuştu. İçim titrerken beyin fonksiyonlarım yerine gelmeye başladı. Üzerime yorganı kapatıp, Fırat'a baktım.

 

"Biz ne yaptık, Fırat?" Sesim gereğinden fazla kısık çıkmıştı. Fırat'ın yüzünde çapkınca bir gülüş belirdi.

 

"Anlatayım mı? Yoksa uygulamalı olarak mı göstereyim?" demesiyle gözlerim kocaman açıldı.

 

"Terbiyesizleşme" Bir yandan hissettiğim sızı bir yandan halimiz sinirimi bozmuştu. Gözlerimi yumdum.

 

"Bir dakika, sen hatırlamıyor musun?" Fırat'ın ses tonunda korku sezmiştim. Hatırlıyordum ama cevap vermeye dahi utanıyordum. Benden cevap gelmeyince,

 

"Bak, hatırlamıyorsan söyleyeyim. Ben sana zorla bir şey yapmadım. Seninde rızan vardı" dedi.

 

"Açıklama yapmana gerek yok, hatırlıyorum"

 

"Halin pek öyle göstermiyor" Gözlerimi açıp ona baktım. Çıplak göğsünü görmek yine utanç duygularımı kabartıp kafamı çevirmeme neden olmuştu.

 

"Yaptığımız doğru değil" Elleri çeneme değdi. Kafamı yavaşça kendisine çevirirdi.

 

"Biz nikahlı karı-kocayız, güzelim. Yanlış bir şey yapmadık" Cümlesi bitince alnıma kondurduğu öpücükle vücudumu yine ateş basmıştı. Geriye doğru çekildim, kaşları çatıldı.

 

"Üzerine bir şey giyer misin?" Bir yandan yorganı kendi bedenime sarıyordum.

 

"Sebep?"

 

"İşte"

 

"Gece utanmadın, şimdi mi utanıyorsun kız?" Sözleri beni utançtan yerin dibine sokarken, gülerek üzerimdeki yorganı çekmeye çalışıyordu.

 

"Yapma, Fırat" Sesim yüksek çıkınca gülüşü soldu, yüzüne hayal kırıklığına benzer duygu yerleşti.

 

"Fabrika ayarlarına geri dönmeye başladın. En iyisi sana bulaşmamak" diyip yataktan kalktı. Banyoya gidiyordu. Bedenime sardığım yorganı çekmeden hemen ayağa kalktım, yanına doğru ilerledim. Attığım her adımda kasıklarıma giren sancı artıyordu. Banyonun kapısını kapatacağı sırada,

 

"Sana kızmak istemedim. Kendime kızıyorum, istemeden sesimi yükselttim. Özür dilerim" dedim. Derin nefes alıp yanıma yaklaştı.

 

"Kendine kızma, Arjin. Kalbini dinledin, yapmak istediğini yaptın" Haklıydı. Ancak beynim kalbime öfkeliydi. "Mantıkla hareket etmedin" diye bağırıyordu, beynim. Söyleyecek bir şeyim olmadığı için arkamı dönüp yatağa doğru yürüdüm.

 

"Çok mu ağrın var?" Fırat'ın sorusuna sessizce,

 

"Biraz" diyebildim. Arkadan gelen tıkırtıları umursamadan yatağa arkam Fırat'a dönük uzandım. Daha fazla bakmak istemiyordum. Yataktaki leke utancımı ikiye katlarken gözlerimi sıkıca yumdum. Kalbim mutluydu, beynimse öfkeli...

 

"Doktorun tedavi için yazdığı ağrı kesici iyi gelir mi ki?" Başımda konuşan Fırat'a gözlerimi açarak baktım.

 

"Bilmem"

 

"İç bakalım, iyi gelmezse eczaneye gider bir ilaç alırım" Kafamı sallayarak oturur pozisyona geçtim. Ağrı kesiciyi verirken, komodinin üzerindeki sürahiden bardağa su doldurdu. Ağrı kesiciyi ağzıma atıp, üstüne birkaç damla su içtim.

 

"Teşekkür ederim" Gülümsedi.

 

"Rica ederim de yorgana sarılı mı kalacaksın tüm gün?"

 

"Hayır. Sen git duşunu al, sonra ben alacağım" Tek kaşı havaya kalkarken hâlâ gülüyordu.

 

"Gel beraber alalım" Beni utandırmak için yaptığından emindim. Hızla yastığı alıp karnına vurdum.

 

"Çok beklersin"

 

"Olur, beklerim" Gülerek, gitti. O gidince istemsizce bende gülümsedim. Beynim ve kalbimin zıtlaşması devam ediyordu. Beynim çatlamak üzereydi. Yanlış diyordu, yanlış yaptın. Onca şeyden sonra Fırat'la beraber olman yaptığın en büyük yanlış diyordu, beynim. Kalbimse "huzuru yanında hissettiğin adamın kollarına kendini bırakarak doğru olanı yaptın" diyordu. Hangisinin söylediğine inanacağımı bilmiyordum.

 

Gece olanlar tek tek gözümün önüne gelirken tam şuanda yerin dibine girmek istedim. Bir anlık gaflete mi düştüm ne oldu da ben bunu yapabildim? Fırat bana zorla hiçbir şey yaptırmamış, yapmamıştı. Sadece "kalbini dinle, ana odaklan" demişti. Kalbimi dinlemiştim ve kendimi Fırat'a teslim etmiştim.

 

Beynim öfkesini delicesine belli etse de olan olmuştu. Sadece gururuma yediremiyordum. Öldürmeye çalıştığım adamın göğsünde uyanmak galiba en utanç verici olanıydı.

 

Aklıma Fırat'ın gece söylediği sözler gelmişti. "İsminin anlamının hakkını veriyorsun. Ateşinle bana yaşam sebebi oldun" demişti. Söylediği bu söz ona karşı beslediğim, adını dahi bilmediğim duyguları kabartmıştı.

 

"Neye gülüyorsun?" Fırat'ın sesi aklımdakilerden uzaklaştırırken yüzümdeki sırıtmanın farkına vardım. Gece söyledikleri aklıma geldiği için mi gülüyordum, ben?

 

"Hiiç" Fırat üzerinde bornozla karşıma geçmiş, elindeki havluyla saçlarını kurularken bana bakıyordu.

 

"Geceyi mi düşünüyorsun?" Çarpık gülümsemesinden bakışlarımı çekmek istemesem de utançtan çekmek zorunda kalmıştım.

 

"Hayır tabi ki de"

 

"Kesin düşünmüyorsundur" Omuz silkerken gülmeden edememiştim. Ona bakmamaya çalışıyordum. Göz ucuyla baktığımda dolaptan kıyafet aldığını gördüm. Dolabın kapağını kapatırken bana döndü.

 

"Burada giyinmeme iznin var mı?"

 

"Bekle, banyoya gireyim öyle giyin" Kahkaha attı.

 

"Hâlâ inanamıyorum senin utangaç halini gördüğüme" Kafamı eğmek zorunda kaldım. Utanmamak mümkün değildi. Eline aldığı kıyafetiyle banyoya girdi, çok geçmeden giyinmiş halde çıktı.

 

"İyi hissediyorsan, duş alıp hazırlanır mısın? Fazla geç olmadan misafirlerin yanına çıkalım"

 

"Tamam, sen çık. Bende geliyorum" Yüzüne bakmadan konuşuyordum. Fırat beni onaylayıp çıkmıştı ki tekrar kapıyı açtı. Aralık kapıdan kafasını uzattı,

 

"Bu arada, ben yokken kokuma hasret kalma. Parfümüm banyoda" Her kelimesiyle gözlerim kocaman açıldı. Neyi ima ettiğini anlayınca yüzümün kızardığını hissettim. Refleksle yastığı fırlattım. Gülerek gitmişti.

 

"Ciğerlerim kokuna mest oldu" demiştim. Allah'ım! Ben neden bunu yaptım, neler dedim Fırat'a? Birkaç hafta öncesine kadar nefret ettiğim adamın koynuna neden girdim? Beynim dururken niye kalbimi dinledim?

 

Deniz'ler kahvaltıdan sonra gitmişti. Deniz'in gitmesine biraz üzülmüştüm. Sevmiştim, Deniz'i. Dostluğu bana iyi gelmişti. Belki de kalbimi dinlemeyi onun sayesinde öğrenmiştim.

 

Vedalaşırken bana "Mutlu olmak senin hakkın, geçmişini kenara bırakarak yaşamaya devam et" demişti. Ne demek istediğini çok iyi anlamıştım. Zaten gece de geçmişimi hiçe saymamış mıydım?

 

Dicle ve Elif Abla'yla beraber terasta oturuyorduk. Sabahki ağrım azalsa da hâlâ devam ediyordu. Ameliyattan dolayı belimde ağrı var sandıkları için rahattım. Yoksa yaşananları anlatmaya hem gururum hem utancım el vermezdi.

 

Dicle'nin yaptığı kahveyi yudumlarken telefonuma bildirim gelmişti. Fincanı sehpaya bırakıp telefonumu elime aldım.

 

İblis kişisinden bir mesaj yazıyordu. Fırat'ı zamanında İblis diye kaydetmiştim. Şuan kendime kızıyordum. Neden bu adamı masum olduğu halde şeytan olarak gördün, Arjin? İç sesimin sorusuna vereceğim haklı cevap olmadığı için mesajı açmadan önce İblis adını Fırat diye değiştirdim.

 

"İyi misin?" Yazmıştı. Merak etmişti, beni. Dudağımın kenarı sevinçle yukarı kıvrılırken,

 

"İyiyim" yazdım. Anında cevap geldi.

 

"Ağrın yok değil mi?" Fazlasıyla iyi niyetli ve düşünceliydi.

 

"Hayır, yok. Teşekkür ederim, sorduğun için." Teşekkür etmemek ayıp olurdu.

 

"Rica ederim. Beni özlediysen parfümüm banyoda, onu koklayabilirsin" Mesajıyla bile utandırmayı nasıl başarıyordu, bu adam?

 

Cevap yazmadan telefonu masaya bıraktım. Bir yandan "Edepsiz" diyerek söyleniyordum. Sesli söylemiş olmalıydım ki,

 

"Hayrola yenge, abim ne yazdı da edepsiz diyorsun?" dedi, Dicle. İmayla bakıyordu, hanımefendi.

 

"Abin değil ki" Yalan söylemek zorunda kalmıştım.

 

"Hı tabi, tabi. İnandım bende"

 

"İster inan ister inanma" Tekrar kahvemi aldım, içmeye devam ettim. Bu sefer de Dicle'nin telefonuna bildirim gelmişti. Dicle telefonu alıp baktığı an göz bebekleri büyüdü, ardından yüzünde kocaman bir sırıtış belirdi.

 

"Ohaa!"

 

"Ne oldu, kuzum?" Elif Abla'nın sorusuyla Dicle'nin bakışları bana döndü.

 

"Yakında yine hala mı olacağım ben?"

 

"Anlamadım?"

 

"Bence anladın, güzeller güzeli yengem"

 

"Anlamadım, Dicle. Açık açık söyler misin?" Hâlâ sırıtıyordu.

 

"Neyse, anlamasan da olur. Ağrın hâlâ devam ediyor mu?" Elif Abla da bende Dicle'nin haline anlam veremeyerek bakıyorduk. Dicle telefonunu Elif Abla'ya uzattı.

 

"Hayır" derken Elif Abla'ya bakıyordum. Telefona baktıktan saniyeler sonra bana döndü. Dicle'nin aksine yüzü şaşkınlık barındırıyordu.

 

"Arjin?"

 

"Abla?" Ne mesaj geldiyse ikisi de okuduktan sonra anlam veremediğim hale bürünmüştü. "Kimden mesaj geldi?" İkisi cevap vermek yerine birbirine baktı.

 

"Söyleyecek misiniz?"

 

"Hiç, alışveriş merkezinden geldi" İnanmamıştım.

 

"Bakabilir miyim?"

 

"Yok, boşver" Elif Abla telefonu Dicle'ye uzatırken elimi uzatarak hızla elinden aldım, telefonu. Dicle ayağa fırlamış, telefonu elimden almak için çabalıyordu. Telefonu sımsıkı tutarken açık ekranda yazan mesajı okumaya başladım.

 

Ruhumun Öküzü diye birisi "Bal peteğim, yakında sana yeni bir yeğen gelecek. Yengenle abin mercimeği fırına vermiş" yazmıştı. Mesajı atanın kim olduğunu anlamayacak kadar salak değildim. Hiddetle ayağa kalktım.

 

"Batuhan utanmıyor mu, bu mesajı atmaya?" Dicle mahcubiyetle bakıyordu.

 

"Yenge-" Açıklama yapmasına fırsat vermeden yanlarından uzaklaşıp, merdivenlerden inmeye başladım.

 

"Asıl Fırat utanmıyor mu, Batuhan'a anlatmaya?" diyerek söyleniyordum. Mahremini anlatmak yüzünü kızartmaz mıydı, insanın? Odaya girince sinirle kapıyı çarptım. Odanın içinde volta atıyordum. Fırat'ı arayıp kızmak istiyordum fakat nereden öğrendiğimi sorunca 'Batuhan Dicle'ye mesaj atmış" diyemezdim. Dicle'nin başı yansın istemiyordum ama öfkemi de çıkarmak istiyordum.

 

"Arjin'im" Sinirden kapının açıldığını duymamıştım. Elif Abla kapının önündeydi.

 

"Gel abla, konuşalım. Yoksa çıldıracağım" Yatağın kenarına otururken Elif Abla da gelip yanıma oturdu.

 

"Sakin ol, kuzum"

 

"Özelimizi nasıl anlatır?"

 

"Haklısın, anlatması doğru değil"

 

"Dicle'nin başının yanmayacağını bilsem arayıp saydıracağım"

 

"Yapma, kuzum. Söylemese daha iyiymiş. Ama, yakın arkadaşı sonuçta. Paylaşmak istemiştir. Hem Fırat seni küçük düşürecek bir şey anlatmamıştır"

 

"Anlatmaması lazımdı"

 

"Gerçekten oldu mu diye sormuyorum. Söylediklerinden olduğu apaçık ortada" Gülümseyerek konuşmuştu. Yine utanmıştım.

 

"Hâlâ kendime kızıyorum, nasıl yapabildim?" Elif Abla'nın soran bakışlarından sonra olanlardan kısaca üstü kapalı bahsettim. Anlattıklarıma tüm samimiyetiyle gülümsedi, kolunu omzuma atıp başımı dizlerinin üzerine koydu. Ayaklarımı yatağın ayak ucuna uzatırken saçlarımla oynamaya başladı.

 

"Kuzum, kendine kızma. Bende kalbinden yanayım. Sen doğru olanı yaptın. Uzun zamandır farkındayım, Fırat'ın sana bakışları sevgi dolu. Bazen sen farkına varmasan da hayranlıkla seni seyrediyordu. Aynı şeyi sende yaşıyorsun, inkar etme sakın. Belki Fırat gibi uzun zamandır bu hisleri yaşamıyorsundur ama birkaç haftadır Fırat'a olan bakışların değişti. Eskisi gibi kin dolu bakışların yok"

 

"Ona bakmak, onun yanında olmak huzur veriyor"

 

"Bu kadar kısa zamanda aşık olmamışsındır lakin sevgiyi hissetmeye başladın"

 

"Yaşananlardan sonra sevginin olması hem gurursuzluk hem yüzsüzlük olur, abla"

 

"Olmaz, kuzum olmaz. Sen dün gece yaptığın gibi kalbini dinle. Siz birbirinizin kaderisiniz, çektiğiniz acılar bitti. Artık mutlu olma zamanı"

 

✬✬✬

 

İki gündür Fırat'la karşı karşıya gelmemek için akla karayı seçiyordum. Utancım bir türlü geçmiyordu. Ondan önce uyanıp odadan çıkıyordum. O uyuduktan sonra odaya giriyordum. Gündüzleri işte olduğu için rahattım.

 

Şimdide terasta oturmuş, kitap okuyordum. Akşam yemeğinden sonra bilerek kalkıp çalışanlara yardım etmiştim. Sonrasında Elif Abla, Dicle ve Rojda'yla burada oturmuştuk. Saat geç olunca onlar kalkmıştı. Bense biraz daha bekleyip, gidecektim. Belli olmazdı, Fırat belki daha uyumamıştır. Risk almaya gerek yoktu.

 

Okuduğum kitaptan tek kelime anlamamıştım. Kafamda iki gündür fıldır fıldır dönen düşünceler kök salmış, rahat bırakmıyorlardı. Beynimin öfkesi dinmiyordu. Birkaç saat de olsa mutlu olmak istemiştim, huzuru doruklarında yaşamak istemiştim. Bunlar bana reva olamazdı.

 

"Sana ne ara kapıldım bilmiyorum ama ateşin beni cayır cayır yakıyor" Fırat'ın cümlesi hâlâ kulaklarımdaydı. O ateşe bende kapılmıştım. Söndürmeye çalışsam da sönmüyordu, olan olmuştu.

 

Bundan sonra ne olacaktı, nereye kadar kaçacaktım bilmiyordum. Soyadını taşıdığım, beraber olduğum adam ne olursa olsun babamın ölümüne sebep olan adamın kardeşiydi. Evet, babamın katili Fırat değildi. Katil ölmüş olsa da gerçekler değişmiyordu. Yıllardır düşman görmüştüm, bu aileyi. Şimdi nasıl hiçbir şey olmamış gibi gelinleri olmaya devam edebilirdim?

 

Ayrıca ben Fırat'a çok fazla kötülük yapmıştım. Az daha öldürüyordum. Ölmesi için dualar etmiştim. Sevdiğine kavuşmasına mani olmuştum. Her türlü kötülüğü yapmışken hangi yüzle Fırat'a karşı içimde duygular besleyebiliyordum? Onun kalbi temizdi, merhametliydi. Kendisini öldürmeye çalışan kadından merhametini hiçbir zaman esirgememişti. Hak etmiyordum onun güzel kalbini.

 

Gerçekler böyleyken kalbim inatla Fırat diyordu. Babam ölünce yarım kalan yanım Fırat'a sarılınca tamamlanmıştı. Ona sarılınca ilk defa içim feraha ulaşmış, huzuru her harfiyle hissetmişti. Benim diğer yarım Fırat'tı galiba...

 

"Ne yapıyorsun burada gecenin bir vakti?" Duyduğum ses irkilmeme sebep olmuştu. Karşımda Fırat'ın annesi duruyordu.

 

"Ne yapıyor gibi görünüyorum?"

 

"Ortalığı karıştırdın, düzeni bozdun. Keyfin yerinde değil mi?" Ayağa kalktım.

 

"Bozduğum bir düzen yok!"

 

"Kocamı mapusa attırarak ailemizin düzenini bozmadın mı?"

 

"Anlamak istemiyorsun herhalde! Kocan olacak adam suçunun bedelini ödüyor!"

 

"Sende utanmadan hâlâ oğlumun koynuna giriyorsun! Oğlumu az kalsın öldürüyordun, babasını mapus köşelerine düşürdün. Azcık gurur da mı yok?!" Sözleri bıçak etkisi yaratmıştı. Kocası umrumda değildi! Umrumda olan tek şey, Fırat'tı! Allah kahretmesin ki söylediklerinde haklıydı. Gururum olsa ben hâlâ bu konakta kalır, Fırat'ın koynuna girer miydim?

 

Masaya bıraktığım kitabı aldım, merdivenlere ilerledim. Söyleyecek, kendimi savunacak tek kelimem yoktu. Merdivenin ilk basamağına adımımı attığımda arkamdan,

 

"Gurursuz, git yine oğlumun yanına!" dedi. Öfkem kat be kat artıyordu. Kendime öfkeliydim. Hani gidecektim? Boşanacaktım... Niye halen buradaydım? Boşanacağım derken neden asla yapmam dediğim şeyi yapmıştım? Yeminler etmiştim, Fırat'ı sevmemeye. Onun olmayacağım diye büyük konuşmuştum. Tüm yeminlerimi yere düşürmüştüm.

 

Odaya geldiğimde öfkemi dizginledim. Gözümden akan birkaç damla yaşı umursamadan, tıkırtı yapmamaya özen göstererek dolaptan geceliklerimi aldım. Banyonun içine yavaş adımlarımı atmışken belimde hissettiğim ellerle sıçradım.

 

"Yakalandın" Fısıldayarak kulağıma söylemişti. Nefesi boynumda rüzgar etkisi yaratsa da içimi kavurmaya başlamıştı. Ellerinin belimde olması ise istemsizce kasılmamı sağlıyordu. Yavaşça kendine doğru çevirirken,

 

"Nereye kadar kaçacaktın, benden?" diye sordu. Cevap veremiyordum. Ona döndüğümde huzur bulduğum gözleriyle, yaşlı gözlerim buluştu. Birden kaşları çatıldı, sertçe yutkundu. Belimdeki ellerinden birini kaldırıp, nazikçe yanağımdaki gözyaşı damlalarını sildi.

 

"Ağlamışsın" Bakışlarımı kaçırmaya çalışsam da izin vermemişti. "Neden ağladın?"

 

"Yapmayacaktık, Fırat. Onca yaşanandan sonra yapacağımız tek şey boşanmak olmalıydı. Gururumuzu ayaklar altına almayacaktık"

 

"Gururumuzu ayaklar altına almadık, Arjin. Biz kalbimizin çizdiği yola girdik. Bu yola girdiğim için de gram pişmanlık hissim yok. Aksine mutluyum" Kafamı hayır anlamında sağa sola salladım.

 

"Seni öldürüyordum az kalsın. Nasıl unutabilirsin? Nasıl benle mutlu olduğunu söylersin?" Bir yandan göz yaşlarım damla damla akıyordu.

 

"Unuttum, çünkü ben kadere inanırım. Kaderimde beni vurman yazıyorsa bir hayır vardır, derim. Bu olayın hayırı da benim için sen oldun. Belki o gece beni vurmasaydın daha kötü şeyler olacaktı. Bugün bir arada olamayacaktık"

 

"Fırat... Biz törenin yazdığı kader yüzünden istemeden bir araya geldik"

 

"Bizi törenin yazdığı kader değil, Allah'ın yazdığı kader bir araya getirdi. Allah istedi, kan davası, töre aracı oldu. Anlıyor musun?"

 

"Anlıyorum ama-" Devamını getiremeden sözümü kesti, konuşmasına devam etti.

 

"Ama yaşananlar diyeceksin. 'Babamı abin öldürdü, seni ben öldürmeye çalıştım. Bunları unutamam' diyeceksin, değil mi?" Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Sorusuna sadece kafamı sallayabildim.

 

"Ben unuttum, Arjin. O ne olacak?" Konuşamıyordum.

 

"Unutmak istersen, unutursun. Geçen gece unutmadın mı? Sana geçmişi düşünme, kalbinle hareket et dediğimde kalbini dinlemedin mi?"

 

"Dinledim"

 

"O zaman niye kalbini dinlemeye devam etmiyorsun?"

 

"Yapamam, yüzsüz ve gurursuz gibi yanında duramam" Belimdeki elini çekti. Hızla arkasını döndü, başını iki elinin arasına alarak etrafında dönmeye başladı.

 

"Çıldıracağım, yemin ederim çıldıracağım" Yanına yaklaştım.

 

"Fırat" Bakışlarını tekrar bana sabitledi.

 

"Sen ne yüzsüzsün ne de gurursuzsun tamam mı?" Cevapsız bırakmıştım. Birkaç dakika konuşmadan olduğumuz yerde durduk. Sonra sessizliği Fırat bozdu.

 

"Seni benimle ol diye zorlayamam, Arjin. Sadece düşün olur mu? Ama kalbini dinleyerek geçmişi katmadan düşün. Benimle bir ömür geçirmeyi, aile olmayı ister misin, düşün. Ne zamana kadar düşünürsen beklerim. Kararını verene kadar burada kalmaya devam et, sonrasında kararın ne olursa olsun saygı duyacağıma söz veriyorum"

 

"Anlaşma-"

 

"Anlaşma falan yok. Abinler seni kendi konaklarına götürdüğünde bu evlilik bitti sanıp yırtmıştım"

 

"Hayatını benimle geçirmek istediğinden emin misin?" Söylediğini önemsemeden aklıma takılan soruyu sordum. Aramızdaki mesafeyi tek adımda kapattı, saçlarıma dokundu ve gözlerimin içine baktı. Odadaki tek ışık kaynağı banyodan gelen ışığın yansıması olsa da gözlerinin içini net bir şekilde görebiliyordum.

 

"İstiyorum, güzelim. Hayatımın geri kalanını seninle, ateşinde kavrularak geçirmeyi her şeyden çok istiyorum" Ses tonunun ve söylediklerinin çekiciliği dengemi yitirtmişti. Fırat bunu fark etmiş olmalı ki hızla belimi kavradı. Kendimi toparlamam uzun sürmemişti.

 

"Düşüneceğim. Geçmişi katmadan düşüneceğim" Gülümseyerek saçlarımı öptü. Fırsattan istifade boynunu koklamış, meftun olduğum kokusunu ciğerlerime doldurmuştum.

 

Yine kendime hakim olmamam korkusuyla Fırat'ın kollarından ayrılıp banyoya girdim, kapıyı kapattım.

 

"Onunla başka bir hayatta, bambaşka bir şekilde karşılaşmayı ne de çok isterdim..."

 

Fırat'tan ;

 

Dua ederken "hakkımda hayırlısını nasip et, Allah'ım" demeye korkuyordum. Ya Arjin benim hakkımda hayırlı olan değilse?

 

Gün geçtikçe hatta saniyeler geçtikte Arjin'e daha fazla kapılıyordum. Normal mi değil mi sorgulamıyordum, bile. Ona kapılmak bile güzeldi.

 

Hâlâ benle aynı ortamda bulunmaktan kaçınıyordu. Geceleri ben uyumadan odaya gelmiyordu. Uyudum sanıyordu ama o gelmeden gözüme bir damla uyku girmiyordu. Bu kadar utanılacak ne vardı anlamıyordum. Bir yandan utangaç hallerini görmek yüzümü güldürüyordu. Kızaran yanaklarıyla çok tatlı görünüyordu. Kendimi öyle bir sıkıyordum ki kızarmış yanaklarını öpmemek için...

 

Aylardır dik başlılığı ile beni delirten kadın şimdi bir gülümseyişiyle bana resmen dünyaları veriyordu. Ulan hayat... Sen nelere kadirsin. Zamanında ne de büyük konuşmuştum. Bir keresinde "Dünyada tek bir kadın sen kalsan yine de sana hayran olmam" demiştim, Arjin'e. Nereden nereye... Tom ve Jerry gibi didişirken bir anda huzuru birbirimizde bulmuştuk.

 

Düşün, demiştim. Ne zamana kadar düşünürse düşünsün ısrar etmeyecektim. Belki benimle hayatını devam ettirmeyecekti, bari bir süre daha kara gözlerini, kara kaşlarını göreyim... Kararının olumsuz olma düşüncesi bile korkutucuydu. Israrcı davranmayacaktım ama kalması ve beni sevmesi için de elimden geleni yapacaktım.

 

"Aşık, daldın yine düşüncelere" Batuhan'ın cümlesi düşüncelerimden uzaklaştırdı. Elindeki kahvenin birini masama bırakıp karşıma oturdu.

 

"Sağ ol" Söylediğini duymazdan gelerek kahve için teşekkür ettim. Kahvesinden içerken gözlerini kısıp, baktı.

 

"Bu aralar fazla dalmaya başladın, Fırado"

 

"Öyle mi? Hiç farkında değilim" Sıcak kahvemden bir yudum aldım. Kafeinin bambaşka etkisi vardı. Bence ilaç niyetine kullanılmalıydı.

 

"Allah bilir ne düşünüyorsun"

 

"Arjin'i düşünüyorum" Birden ağzımdan çıkan cümleye ben şaşırırken Batuhan kahkaha attı.

 

"Şaşırmadım, kanka"

 

"Yani-"

 

"Tamam açıklama yapma, aşıksın"

 

"Cıvıklık yapma, Batuhan"

 

"Eee, anlat. Nasıl gidiyor? Yakında bebek gelir mi?" Burnumdan soludum, öldürücü bakışlarımı üzerine saldım.

 

"Anlattığıma pişman etme"

 

"Takılıyorum, kanka. Kızma" Göz kırparak anladığımı belirttim. Fazla geçmeden yine konuştu. Konuşmadan bir saniye duramıyordu.

 

"Ne olacak bundan sonra? Normal karı-koca olarak mı devam edeceksiniz?"

 

"Bilmiyorum" Göz bebekleri şaşkınlıkla büyüdü.

 

"Ne demek bilmiyorum, abi? İşi pişirmişsiniz-" Son kelimesi sinirlendirmişti.

 

"Kelimelerine dikkat et, Batuhan" Kızmama aldırış etmeden konuşmasına devam etti.

 

"Abi, beraber oldunuz. Zaten evlisiniz, normal devam edersiniz artık"

 

"O kadar kolay değil"

 

"Nasıl yani?" derken kahvesini masaya bıraktı.

 

"Arjin gururuna yediremiyor. Onca yaşanmışlıktan sonra beraber olmamızı doğru bulmuyor"

 

"Madem böyle düşünüyor o zaman niye-" Ne söyleyeceğini bildiğim için sözünü yarıda kestim.

 

"Cümlenin devamını getirme, kardeşim kalbini kırarım"

 

"Yanlış anladın. Şey demek istemiştim, yani niye boşanmadı ayağa kalktıktan sonra" Lafı kıvırmıştı, aklınca.

 

"Kendisine sor istersen?"

 

"Beni çiğ çiğ yer" Üslubu hoşuma gitmediği için uyarır şekilde öksürdüm. Kafasını eğdi, sustu.

 

"Düşünmesi için zaman verdim. Kararına göre ya devam edeceğiz ya bitecek"

 

"Arjin Yenge'ye güvenemiyorum. Ne yapacağı belli olmuyor. Ya ayrılmak isterse?"

 

"Saygı duymaktan başka çarem olmaz. Yine yaralı bir Fırat olurum"

 

"Bir şey diyeceğim"

 

"Dinliyorum?"

 

"Bence Arjin Yenge, Şehnaz'dan farklı" Ne demek istediğini anlamamıştım, kaşlarımı çatarak baktım.

 

"Anlamadım?"

 

"Fark ettiysen Arjin Yenge'yi uzun zamandır kıskanıyorsun. Hatırlarsan ortaklık yapacağımız adam Arjin Yenge'ye sarkıntılık yaptı diye ortaklığı iptal etmiştin" Şerefsiz Emre'ydi, kıza sarkıntılık yapan.

 

"Hatırlatma o puştu!"

 

"Bak, hatırlayınca bile sinirleniyorsun. Ben Şehnaz'ı bu kadar kıskandığını hatırlamıyorum. Galiba senin gerçek aşkın Arjin Yenge. Yoksa bu kadar kıskanmazdın, seni öldürmeye çalıştığını bile bile onun yanında olmazdın"

 

Söylediklerine ne diyeceğimi bilememiştim. Haklılık payı yüksekti. Mehmet'te 'Şehnaz senin gerçek aşkın değil' demişti. Şehnaz'ı sevmiştim, inkar edemezdim. Ancak onu severken şuan ki hislerimi hissettiğimi hatırlamıyordum. Geriye yaslandım, kafamı sandalyenin başına koyarken gözlerimi yumdum. "Yalvarırım, gerçek kişi Arjin olsun"

 

✬✬✬

 

Batuhan'la sohbet ettikten sonra şirketten çıkmış, konağa gitmiştim. Arjin'in psikiyatristle randevusu vardı. Kendim giderim demesini umursamamış, ben götürürüm, demiştim. Her an yanında olmak istiyordum. Psikiyatristi Batuhan ayarlamıştı. İt, ilk başta inadıma erkek doktor ayarlamıştı ama güzel bir fırça yiyince kadın doktor bulmuştu. Arjin'in erkek sinekle bile aynı ortamda bulunmasını istemiyordum. Bunun adı kıskançlıksa, kıskançlıktı. Kim ne derse desin bana helal olan kadının bir erkekle konuşmasına dahi izin vermezdim.

 

Hastaneye doğru ilerliyorduk. Hemen yanımda oturan Arjin'i dikiz aynasından çaktırmadan seyrediyordum. Dalgın dalgın geçtiğimiz yolları seyrediyordu. Ne düşündüğünü merak etsem de soramıyordum. Kızdıracak tek şey yapmamalıydım.

 

"Önüne baksan, kaza yapacağız" Kendisini izlediğimi fark etmişti. Gülümseyerek kara gözlerine baktım.

 

"Seni seyrederek ölmek en güzel ölüm olur" Kafasını hemen diğer tarafa çevirdi. Çaktırmadan gülümsemişti, aynı zamanda utandığı da belliydi. Beynimin dürtüsüyle utancını arttırmak istedim. Ellerimi direksiyondan ayırmayarak kafamı Arjin'e uzatıp yanağına minik bir öpücük bıraktım. Daha fazlasını yapmak istesem de yine Arjin'den bir adım gelmesini beklemek zorundaydım.

 

Kara gözlerini büyüterek bana döndü. Yanakları al al olmuştu.

 

"Yapma" Sırıttım.

 

"Bakarız" Mırıldanarak dışarıyı izlemeye devam etti. Dikiz aynasından baktığımda eliyle az önce öptüğüm yanağına dokunduğunu gördüm. Gülümsüyordu, bir de. Sende bana kapıldın, Arjin. Davranışların çok belli ediyor ama bekleyeceğim senden duymayı. Zaten o gece söylediklerin bile bunu kanıtlıyor. Aklıma geldikçe içim alevleniyor, kalbim ritmini değiştiriyordu. Özellikle "Ciğerlerim kokuna mest oldu" lafı bir saniye bile aklımdan çıkmıyordu. Biz birbirimize aittik, bunun farkındaydı. Sadece kabul etmesi biraz zaman alacaktı. Bana düşen sabırla beklemekti.

 

Arjin doktorun yanına gireli bir saatten fazla olmuştu. Bana 'bekleme, git' dese de kabul etmemiştim. Çıkana kadar bekleyecektim, sonra güzel bir mekana yemeğe götürecektim. Evet, normal çiftler gibi evlenmedik. Hiçbir şey hayalinin kurulduğu gibi olmamıştı. Bundan sonra yanımda kalmayacak olsa bile yan yana olduğumuz günleri güzel yaşamamız için elimden ne geliyorsa yapacaktım.

 

Arabanın içinin sıcak olması mayıştırmıştı. Gözlerimi yumup kafamı koltuğa yaslamıştım. Uykuya dalacağım sıra Arjin'in sesiyle gözlerimi açtım.

 

"Fırat" Doğrulurken,

 

"Ne zaman geldin?" diye sordum.

 

"Şimdi"

 

"Ne konuştuğunuzu sorsam cevapsız kalır galiba?" Yüz ifadesi doktorun yanına girmeden önceki haliyle bir değildi. Tuhaflık sezmiştim.

 

"Konuşmak istediğim bir konu var" Merakla kaşlarımı çattım.

 

"Seni dinliyorum?"

 

"Burada olmaz, uygun bir yere gidelim"

 

"Yemek yemeye bir yere gidelim mi? Orada konuşuruz"

 

"Kimsenin olmadığı bir yere gidelim, lütfen"

 

"Nasıl istersen. Ama kötü bir şey mi var?" Bakışlarını benden kaçırdı.

 

"Gidelim, anlatacağım"

 

Gaza bastım, arabayı sürerken içimi korku kaplamıştı. Acaba kararını mı vermişti? Eğer verdiyse, olumsuzdu anladığım kadarıyla. Yüz ifadesi bunu apaçık belli ediyordu. Korku ve hüzün kalbimi ele geçirmişti. Dua ede ede arabayı Fırat Nehri'ne sürdüm. Vardığımızda arabayı durdum, Arjin bir şey demeden arabadan indi. Peşinden merak ve korku içerisinde bende indim.

 

"Kötü bir şey mi var?" Bana döndü, yüz ifadesini hâlâ anlayamıyordum.

 

"Var, kötünün en kötüsü var. Kötünün en kötüsü kim biliyor musun?"

 

"Kim?" Doktorla her ne konuştuysa hali değişmişti.

 

"Ben, ben var ya çok kötü birisiyim, Fırat"

 

"Değilsin" Acıyla güldü.

 

"İyi olma, Fırat. Nolur iyi olma! Aç gözünü, kötü olduğumu gör!"

 

"Arjin, ne oldu? Doktorla ne konuştun da tavrın değişti?" Esen rüzgar yüzünden saçları gözlerinin önünde uçuşuyordu. Saçlarına taktığı koyu yeşil şalı saçlarından kurtulmak istercesine savruluyordu.

 

"Sana yapmadığım kötülük kalmadı, biliyor musun?"

 

"Ben o konuyu unuttum, Arjin. Sende unut artık" Aramızdaki birkaç karışlık mesafeyi kapatmak için ilerledim. Kafasını sağa sola salladı.

 

"Vurulma mevzusu değil" Cümlesiyle olduğum yerde kaldım. Neyi diyordu o zaman? Vurması dışında tartışmalarımız olmuştu, sadece. Kafam karışmıştı.

 

"Neyi diyorsun o zaman? Başka bir şey yapmadın ki" Sağ gözünden akan yaşı silmek için elimi uzatınca geriye bir adım attı. Hali iyice endişelendiriyordu.

 

"Sevdiğine kavuşmana mani oldum"

 

"Ne?"

 

"Senin sevdiğini bildiğim halde sırf acı çek diye aptalca bir plan yaptım. Devran Abim'le sevdiğin kadının evlenmesini sağladım" Sözleri beynime kurşun misali saplanmıştı. Duyduklarımı sindiremiyordum. Yanlış duymuş olmayı istesem de her kelimesini harfi harfine duymuş, anlamıştım. Bocalamış, geri geri birkaç adım atmıştım. Bir an etrafın karardığını hissetmiştim. Başımı dikleştirerek karşımda gözlerinden yaşlar süzülen kadına baktım.

 

"İntikam senin gözünü bu kadar mı kör etti, sen bu kadar kötü birisi misin?"

 

 

 

Bölüm : 17.09.2024 23:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...