6. Bölüm

5. BÖLÜM

Beyza Nur
aquilajk_1903

Kendimi odama kapatmıştım. Günlerdir doğru düzgün bir yemek yemedim. İştahım tamamen kapandı. Ne acıkıyorum, ne susuyorum. Bu durum zerre umrumda değil. Hastaneden çıkarken doktor sürekli dikkat etmemi söylemişti ama umursamamıştım. Eve gelince annemler küçük çocuk muamelesi yapıp bir şeyler yedirmeye çalıştılar. Yüzlerine bakıp tek kelime etmeden odama çıktım. İki saatte bir yemek ya da meyve türü bir şeyler getiriyorlar iki gündür. Sadece birkaç defa bir şeyler atıştırdım. Onun dışında tabaklar geldiği gibi gitti. Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etmemi bekliyorlar ama çok beklerler. Ben gurursuz yüzsüz bir insan değilim. Odamın kapısının açılmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Gelenin kim olduğuna bakmak istemediğim için bakışlarımı karşı duvara sabitledim yine. Kapı kapandı, odaya giren kişi yatağıma doğru yaklaştı ağır ağır. Göz ucuyla kim olduğuna baktım ve babaannemi gördüm. Yatağımın kenarına oturdu.

 

"Arjin'im" Cevap vermedim. Hiç kimseyle konuşmak istemiyorum. Benim kaderimi töreye bırakan töreye yazdıran insanları ne görmek ne de onlarla konuşmak istiyorum. Sadece Devran Abi'mi yanımda istiyorum. O da lanet olsun ki bu insanlar yüzünden günlerdir konağa gelmiyor. Birkaç defa telefonla konuştuk sadece.

 

"Konuşmayacak mısın kızım?"

 

"Ne konuşayım?"

 

"Kendine bu eziyeti neden çektiriyorsun?"

 

" Bana bu eziyeti çektiren siz değil misiniz?"

 

"Biz senin üzülmen için bir şey yapmıyoruz yavrum" Babaannemin söylediği cümleden sonra dudağımın kenarı istemsizce kıvrıldı.

 

"Yapmıyor musunuz?"

 

" Şuan Fırat'la evlenmek istememeni çok iyi anlıyorum kızım. Nikah da keramet vardır derler. Bu çok doğru bir söz. Siz de zamanla birbirinizi seveceksiniz biliyorum. Ama şunu bil ki eğer bu dava devam etseydi abilerinden biri ölecekti ve bu senin için ikinci büyük bir travma olacaktı. Hayatının sonuna kadar delirmiş gibi hissedecektin hep kötü olacaktın. Şimdi bu hayatını güzelleştirmek iyi bir şekilde devam ettirmek senin elinde. " Her bir kelimesi beynimde yankı yapıyordu. Ne yani ben ve Fırat birbirimizi zamanla sevip kör kütük aşık mı olacaktık? Hahaha komiktende öte bir şey bu. Dünya da tek erkek o kalsa bile ona aşık olmam.

 

" Hayatımın en büyük 2. Travmasının bu olduğunun farkında değil misiniz?" Babaannem sorduğum soruya birkaç dakika cevapsız kaldı. Tabi cevapsız kalır, verecek mantıklı bir cevabı yok çünkü.

 

" Yavrum, iki gün sonra kına gecen var. Birazdan hem kına için alışverişe gideceksiniz hem de gelinlik bakacaksınız. Hazırlan sen, birazdan gelirler." Lanet olsun, bir de hazırlık yapıyoruz. Sanki düşmanıma değil de sevdiğime gelin gidiyorum. Ne bu her şeyi özene bezene yapmak. İtiraz etme hakkım olmadığının farkındayım. Aslında kimseden korkum yok fakat şimdi itiraz etsem odaya Azat Abim dalış yapacak. Onu ne görmek istiyorum ne de sesini duymak istiyorum.

 

" Tamam" ağzımdan sadece bu kelime çıktı. Babaannem elimi ellerinin arasına alıp minnettar bakışlar attı. Hiçbir tepki vermedim. Çıkıp, gitti. Yerimden kalkıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkadım. Üzerime siyah sade bir elbise giyip kafama da şalımı taktım. Bu kadarı kafiydi. Süslenip püslenmeye gerek yoktu. Yatağımı düzeltip, koltuğa oturdum. Bir süre oturup bekledikten sonra Rahşan Yengem geldi yanıma.

 

"Gülüm, hadi gidiyoruz"

 

" Sen mi geliyorsun sadece?"

 

" Senin yanında ben geliyorum gülüm. Aslında Nursel Ablam gelecekti de Fırat'ın yengesi Rojda gelmiş. O yüzden gelmek istemedi " Başımı salladım. Çantamı alıp odadan çıktım. Peşimden Rahşan Yengem geldi. Nursel Yengem'in gelmemesi iyi olmuş. Rojda denen yılan kadına hayır etmezdi şimdi. Elimde kalırdı sonra.

 

Rahşan Yengemle beraber aşağı indik. Konağın kapısını korumalar açtı. Kapının önünde duran arabaya doğru yürüdük. Fırat'ın yanında Rojda oturuyordu. İçimden derin bir oh çektim. O itle yan yana oturmak istemiyordum. Rahşan Yengem arka kapıyı açtı. Önce o oturdu, sonra ben. Dicle hemen,

 

"Hoş geldiniz" dedi. Ben cevap vermedim.

 

"Hoş bulduk, Dicle" dedi, Rahşan Yengem. Dicle sempatik, cana yakın duruyordu ama o aileden hiç kimseyle samimi olmayacaktım. Hepsinden tek tek nefret ediyordum.

 

"Önce kına için bir şeyler alalım" dedi, Rojda. Hiç kimse cevap vermedi. Fırat arabayı sağa doğru sürdü, sadece. Bu da tamam demekti anladığım kadarıyla. Bende kafamı yine cama çevirip geçtiğimiz yolları izlemeye başladım. Bir süre sonra Fırat büyük bir AVM önünde durdurdu arabayı.

 

"Burada hem kına eşyaları hem de gelinlik satılıyor. Bakın alın her şeyi." dedi, şeytanın insan versiyonu.

 

"Tamam, yengecim" Yılan Rojda da hemen cevap vermişti.

 

"Çok fazla bekletmeyin beni" Dicle arabının kapısını açarken,

 

" Mecbur bekleyeceksin abicim" dedi ve arabadan indi. Bende kendi bulunduğum taraftaki kapıyı açıp indim. Rahşan yengemde indi ardımdan. Rojda da inince hep beraber AVM ye doğru yürüdük. İçeri girince Dicle önden koşup güvenlikle konuştu. Yanımıza gelince,

 

" Niye elin adamının yanına gittin sen?" diye sordu, Rojda. Sanane diyesim geldi.

 

" Bindallılar hangi katta satılıyor diye sordum yenge"

 

" Hangi kattaymış?"

 

" En üst katta. Gelin asansöre binelim"

 

" Asla binmem asansöre. Daralıyorum ben öyle kapalı ortamlarda" Rojda'ya inat asansöre doğru yürüdüm. Ardımdan,

 

"Nereye?" diye sordu. Arkamı dönmeden,

 

"Daralıyorsan merdivenlerden çık. Biz asansöre bineceğiz." dedim. Arkamdan söylendiğini duydum. Bozulmuştu. Oh olsun. Rahşan Yengem hemen peşimden geldi. Dicle de birkaç saniye yerinde kalıp ne yapacağına karar verdi. Ve o da benle geldi. Rojda'nın şuan içten içe kendini yediğine emindim. Asansöre bindik, 1 dakika da en üst kata çıktık. Dicle etrafa bakındı,

 

"Yengem gelmemiş daha" dedi. Biraz da onu bekledik. Söylene söylene merdivenin son basamağını da çıkıp yanımıza geldi.

 

" Bitmek bilmedi şu merdivenler" Soluk soluğa kalmıştı. Ohh, beter olsun. Dicle çantasından bir şişe su çıkarıp yengesine uzattı.

 

"Al iç de kendine gel" Rojda suyu alırken Dicle'ye ters bakışlar attı. Muhtemelen bizimle gelmesine bozulmuştu. Rojda'nın su içmesi bitince mağazaya girdik. Hepsi bir yana dağılıp Bindallı bakmaya başladı. Ben ne yaptım? Tabi ki de bulduğum bir sandalyeye oturdum ve etrafı boş boş izledim. Kalkıp da Bindallı seçecek değildim ya. Rojda oturduğumu görünce,

 

" Ne yapıyorsun sen?" diye sordu.

 

" Ne yapıyor gibi duruyorum? "

 

" Buraya otur diye getirmedik seni "

 

" Getirmeseydiniz "

 

"Ya sabır. Kalk bak sende bir şeyler. Rezil etme bizi el aleme" Omuz silktim. El alem ne der ne yapar umrumda değildi. Biraz bakındıktan sonra Rahşan Yengem elinde bordo bir Bindallı ile yanıma geldi.

 

" Canım, bunu denesene Bi. Çok güzel yakışır sana da." Yengeme 'Dalga mı geçiyorsun' bakışları attım. Her şey normalmiş gibi kalkıp bana hangisi yakışacak diye deneme mi yapacağım? Rojda Yılanı hemen yanımızda bitti. Eline yengemin elindeki bindallıyı alıp inceledi ve yüzünü ekşitip konuştu.

 

" Ay, hiç güzel değil. Bu ne böyle kanatları var, sanki kostüm partisine gidiyor. Ayrıca hiç yakışmaz da sana" Bu ailedeki herkes seçilmiş gıcık, pislik insanlardı.

 

" Bence çok güzel. Arjin'ime de çok yakışır" Birkaç dakika boyunca onların zıtlaşmalarını izledim.

 

" Zevksizsin sen. Siz ne anlarsınız böyle şeylerden" Evett, Rojda'nın bu cümlesinden sonra beynime kan sıçradı sanki. Ayağa kalktım ve elinden bindallıyı aldım. Öldürücü bakışlar attım, Rojda'ya.

 

"Bence zevksiz olan sensin. Yengem gayet de güzel bir seçim yapmış. Şimdi ben bunu deneyeceğim ve alacağız." Rojda şok olmuş bir şekilde bana baktı. Cevap vermesine fırsat vermeden kabine gittim. Sırf Rojda'ya inat deneyeceğim, alacağız demiştim. Fakat hiç içimden gelmiyordu. İstemiyordum bindallı falan giymek. Mecbur giyecektim. Rojda'yı sevindirmek istemiyordum. 10 dakikalık bir uğraş sonucunda giymiştim bindallıyı. Aynadan kendime bakmadan çıktım dışarı. Bütün bakışlar bana yöneldi. Yengem, Dicle ve diğer mağaza görevlileri hayranlıkla bana bakıyordu. Hatta Rojda bile bir an hayran bakışlar attı. Sonra yine suratsız bakışlarına bıraktı yerini.

 

" Ayy prenses gibi oldun yengee" dedi, Dicle.

 

" Demiştim çok yakışacağını " Rahşan Yengem ve Dicle yanıma gelip baştan aşağı süzmeye başladılar beni.

 

" Arjin'in fiziği kötü. Bu yüzden üzerine yakışmamış " Rojda'nın bakışlarında kıskançlık seziyordum. Kudursun diye elimden geleni yapacaktım.

 

" Benim hoşuma gitti, bunu alıyoruz " İyice bozulmuştu. Rahşan Yengem yüzüme minnettar bakışlarını attı. Karşılık olarak gülümsedim. Sonuçta hamile kadındı birinin onu üzmesine izin veremezdim. Ayrıca biz onunla arkadaş gibiydik. Aramız çok iyiydi, ta ki bu son olanlar yaşanana kadar... Bu olanlardan sonra etrafıma bir duvar örüp herkesle olan iletişimimi kesmiştim. Kabine bindallıyı çıkarmak için tekrar girdim.

 

Bindallıyı aldıktan sonra aynı katta kına için yine bir şeyler aldılar. Ben bir köşeye oturdum yine onları izledim. Arada Dicle ve Rahşan Yengem gelip bir şeyler gösterip fikrimi sordular. İkisine de cevap vermeden beni ilgilendirmez bakışları attım. Burada işleri bitince alt kata indik. Bu sefer Rojda da bizle asansöre bindi. Aklınca bizi yönetmeye çalışıyordu. Ama çok beklerdi. Asla onun emrinde bir şeyler yapmayacaktım. Asansörden inince Rojda'nın telefonu çaldı.

 

"Efendim" Birkaç saniye karşısındakinin cevabını bekledi. Sonra,

 

"Tamam, yengem. Şimdi gelinlik bakacağız. Az işimiz kaldı" Bu cümlesinden sonra Fırat'ın aradığını anladım.

 

"Çok beklemezsin, zaten zevksiz kendisi bir şey baktığı da yok" Bu söylediğini biraz kısık sesle söylemişti ama duymuştum. Amacı beni çileden çıkarıp ortalığı karıştırmaktı ama bu istediğini ona vermeyecektim. Onu umursamayarak daha da kudurtacaktım. Telefonunu kapatıp çantasına koyunca bize döndü.

 

"Acele edin, Fırat'ın şirkette işi varmış. Çabuk olun diyor"

 

"Tamam, yenge. Bir saatlik falan işimiz kaldı zaten" Dicle vermişti, cevabını. Dicle ve Rojda önde, ben ve yengem arkalarından Gelinlikçiye girdik. Her yer bembeyaz gelinliklerle doluydu. Ortamın dekorasyonu da gelinliklerle uyumlu olmuş bej rengi ve beyazdı. Bir an her şeyi unutup kendimi cennette gibi hissettim. Beyazın eşsiz tonları o kadar büyüleyiciydi ki.. Birkaç saniye öylece kalıp hayran bir şekilde etrafa bakındım. Sonra hemen kendime geldim. Duruşumu, gururumu yerler önüne seremezdim. Diğerlerini umursamadan boş bulduğum bir sandalyeye oturdum. Rojda'nın bana bakıp Dicle'ye,

 

" Bu suratsız hep böyle mi yapacak?" deyişini duydum. Öldürücü sert bakışlar attım ona. Hemen arkasını döndü. Dicle'nin ne dediğini duymamıştım. Merak da etmiyordum. Üçü de her bir yana dağılıp gelinlik bakmaya başladı. Yanıma mağaza görevlisi geldi.

 

" Merhaba hanımefendi "

 

" Merhaba "dedim, soğuk ses tonumla.

 

" Bir şeyler içer misiniz? "

 

" Hayır, teşekkür ederim. " Dicle'yi göstererek,

 

" Gelin hanım çok heyecanlı anlaşılan. Nasıl da bakınıyor gelinliklere " Komiğime gitti nedense. Dicle'yi gelin sanmıştı. Bu da normaldi haliyle. Dicle benden hevesli bir şekilde bakınıyordu her şeye. Gram hevesim yoktu, olamazdı da. Kadını bozmak istemedim. Daha doğrusu 'gelin benim' dersem şimdi oturup sorguya çekecek beni. Neden sen bakmıyorsun? Neden oturuyorsun? Hiç uğraşamazdım.

 

"Aynen" dedim, sadece. Bir süre sohbet etmeye çalıştı benimle ama konuşmadığımı zoraki cevap verdiğimi görünce gitti. Dicle elinde bir gelinlikle koşarak geldi yanıma.

 

" Yengee, bu çok güzel. Mutlaka denemelisin" Omuz silktim banane der gibi. Kolumu tutup kaldırmaya çalıştı. İyice sinir olmaya başlamıştım.

 

" Ya hadi, lütfen"

 

"İstemiyorum"

 

" Ama denemeden nasıl alacaksın ki "

 

" Denemek de almak da istemiyorum. Git başımdan" Yanımıza Rojda geldi hemen.

 

" Fazla naz yapıp durma. Çabuk ol. Kimse senin keyfini bekleyemez" Bu kadın illa gel beni yol diyordu.

 

" Sana bekle diyen yok zaten"

 

" Ya sabır. Çıldırtma şurada adamı" Cevap vermeden Dicle'nin elinden gelinliği alıp kabine gittim. Rojda dedi diye değil. İyice sıkılmıştım. Bir an önce bitsin eve gideyim istiyordum. Kabinin kapısı tıkladı.

 

"Yardım edeyim mi?" diye sordu,Rahşan Yengem. Yardıma ihtiyacım vardı. Bu gelinliği nasıl giyeceğimi bilmiyordum.

 

"Olur" dedikten sonra kapının kilidini açtım. Rahşan Yengem İçeri girip giyinmeme yardım etti.

 

"Bu eltin biraz daha aynı ortamda bulunursak elimde kalacak"

 

"İstediğini yapabilirsin"

 

" Allah yardımcın olsun valla gülüm. Bir de aynı evde yaşayacaksınız işin zor" Sinirle derin nefes aldım. Gelinliği giydikten sonra beraber dışarı çıktık. Ben çıkınca Dicle büyülenmiş gibi baktı.

 

" Ayy, prenses gibi oldun" Rahşan Yengem aynaya doğru götürdü beni. Bir an aynadan bakınca bakışlarım dondu. Bu ben miydim gerçekten? Masallardaki prensesler gibi olmuştum. Kendime hayran hayran baktım.

 

"Sende çok beğendin. Nolur bunu alalım" Dicle'nin sesiyle kendime geldim. Yine asık surat moduna geçtim.

 

" Çok güzel oldun canımın içi" dedi, Rahşan Yengem. Rojda iğrenç bakışlarıyla bakıyordu.

 

"Bunu alıyoruz değil mi?" diye sordu heyecanla,Dicle.

 

"Fark etmez" dedim ve kabine geçtim gelinliği çıkarmak için.

 

2 Gün Sonra ;

 

Doğanlı'ların konağında büyük bir telaş vardı. Herkes koşuşturmaca içerisindeydi. Bugün Arjin'in kınası vardı. Bu evlilik istemeyerek de olsa aileler her şeyi usulünce yapmak istiyordu. Sonuçta Diyarbakır da iki ailenin de adı vardı. Herkesçe bilinen güçlü aşiretlerdi. Ele güne laf vermek istemiyorlardı. Kozan'ların kadınları konağa gelmişti. Diğer misafirler de yavaş yavaş geliyordu. Çoğunluk kadın olacaktı. Kızlar Arjin'i hazırlıyordu. Arjin ise küçük çocuklar gibi mızmızlanıyordu. Hiçbir şey yapılmasını istemiyordu haklı olarak. Kuaför makyajını yapacağı zaman da sinirlenip makyaj malzemelerini yere atmıştı. Sakinleştirip zar zor hafif bir makyaj yapabilmişlerdi. Son hazırlıklar da tamamlanınca Dicle odanın kapısını tıklatıp açtı,

 

"Girebilir miyim?" diye sordu tüm neşesiyle.

 

 

" Tabi" diyerek cevap verdi, Nursel. Dicle odaya girip kapıyı kapattı. Arjin'i baştan aşağı hayranlıkla süzdü ve,

 

"Çok güzel olmuşsun yenge" dedi. Arjin ters bakışlarını attı yine. Dicle'ye ısınmak istemiyordu. O aileden hiç kimseyi sevmeyi, arasının iyi olmasını istemiyordu. Dicle kimseden cevap gelmeyince,

 

"Tüm hazırlıklar bitti mi?" diye sordu.

 

"Evet" dedi, Rahşan.

 

"O zaman hadi terasa, herkes bekliyor"

 

Hepsi sırayla odadan çıktı. Arjin sıkıntıyla nefes verip zoraki adımlarla yürüyordu. Teras kapısına geldiklerinde kapının önünde Fırat'ın beklediğini gördü. Asık olan suratı daha da asıldı. Ayak sesleri duyan Fırat arkasını dönüp onlara baktı. Arjin'e bakmıyordu ama. Arjin de ona bakmıyordu. Dicle önce yengesine döndü, sonra abisine baktı.

 

"Hadi el ele tutuşun, dışarı birlikte çıkacaksınız" Fırat da Arjin de şok olmuş bir şekilde Dicle'ye baktılar. İkisi de birbirinden tarifsiz bir şekilde nefret ediyordu. Bırak el tutmayı, aynı ortamda bile bulunmak istemiyorlardı. Arjin kısa süreli şoktan sonra hiçbirini umursamayıp kapıya yöneldi. Fırat da hemen yanından çıktı. El ele tutuşmadılar ama aynı hizadan yürüyorlardı. Onlar çıktığı an konfetiler güller yağmaya başladı yukarıdan. Alkış sesleri duyuldu. Arjin içinden 'bunlar dalga mı geçiyor' diyordu. Sanki severek evleniyorlardı da tüm bu hazırlıklar onları mutlu etmek içindi.

 

Fırat'ın ablası Nujin yanlarına geldi. Önce Arjin'e iğrenir gibi baktı. Ardından kardeşine dönüp konuştu.

 

"Fırat, ablam gelin şöyle" Onları oturacakları yere götürdü. Kırmızı süslerle süslenmiş bir koltuğa oturdu ikisi. Biri Bi uca diğeri Bi uca oturmuştu. Birbirlerine tahammül edemiyorlardı. Bir süre şarkılar çaldı oynayanlar oldu. Bir ara Arjin'i de kaldırmaya çalıştılar sert bir şekilde 'Hayır' dedi. Bir daha kimse cesaret edemedi kaldırmaya.

 

"Eee hadi kınayı yakalım gelinimize ve damadımıza" dedi, kadınlardan biri.

 

"Kınayı sen yak Halime Abla" dedi, Rojda. Ardından,

 

"Niye sizin taraftan biri yakıyor?" diye atıldı, Nursel.

 

"Bizim tarafta böyle" dedi, Rojda.

 

"Kınayı yapan taraf biz olduğumuz için bizim taraftan birisi yakacak"

 

"Halime Abla yakacak" Tartışmaya başlamışlardı. Aynı zamanda da birbirine doğru yürüyordu ikisi. Ortam gerilmeye başlamıştı.

 

"Kendi adetlerimize göre hareket edeceğiz" Aralarında bir adım kalınca durdular. Her an birbirinin üzerine atılıp kavga edecek gibiydiler. Herkes pür dikkat endişeyle onları izliyordu.

 

"Hele sakin durun. Torunumun kınasını Heja Hatun yakacak" Nursel ve Rojda son kez birbirine keskin, sert bakışlarını atıp yerlerine geçti. Heja Hatun iki aşiretten de değildi. O yüzden kimse sesini çıkaramamıştı. Heja Hatun ağır ağır Arjin ve Fırat'ın yanına gitti. Peşinden iki kadın kınayı götürdüler. Heja Hatun Arjin'in yanına oturup elini tuttu. Arjin elini sımsıkı kapatmıştı. Heja Hatun gülerek,

 

"Hele Ünzile Hanım, gelinin elini açmıyor" dedi. Bu demek oluyordu ki gelin kayınvalidesinden altın bekliyor. Ama bilmiyorlardı ki Arjin'in öyle bir amacı yok. Ünzile Hanım omuz üstünden kendine has havasıyla bakıp,

 

"Nujin, kızım şu altın kesesini götür de ver." dedi. Nujin annesinin elinden altın kesesini alıp Heja Hatun'a verdi. Arjin hâlâ açmıyordu elini.

 

"Gelin kızımız hâlâ açmıyor elini"

 

"Gözü doymuyor mu o koca kese altınla? " Ünzile Hanım cevabını vermişti. Rezan Hanım dünürüne cevap vereceği sırada Şifa Ana ona sus işareti yaptı. Arjin sinirli bakışlarını kayınvalidesine çevirdi. Bir hışımla elini açtı.

 

"Heh, açtı elini" Heja Hatun önce kınayı Arjin'in avucuna sürdü sonra da keseden bir tam altın çıkarıp kınanın üstüne koydu. Kırmızı eldiveni eline geçirip bağladı. Sonra da Fırat'ın eline kına sürmeye başladı. Nursel de bir kese altın getirip bıraktı. O altınlardan bir tanede Fırat'ın avucuna koydu Heja Hatun. Bir yandan kadınlardan birisi türkü söylüyordu.

 

Akşam olur karanlığa kalırsın

Akşam olur karanlığa kalırsın

Derin derin sevdalara dalarsın

Oy gelin gelin

Sevdalı gelin

Öldürdün beni

 

Arjin'in çok sevdiği bir türküydü bu. Sözlerini içinden tekrar etti. Öldürdün beni kısmına gelince 'Öldürdünüz beni' dedi. Bir töre uğruna hem kendi gururunuzu geçmişinizi öldürdünüz hem de benim ruhumu öldürdünüz diyordu. Haklıydı bu sözlerinde. Ruhu ölmüştü. Bedeni Allah'a emanet yaşıyordu. Dışarıdan gören yaşayan bir ölü sanıyordu artık onu. Onun şükrettiği tek şey gururunun ölmediğiydi. Bu gururu için babası için aklından derin düşünceler geçiyordu. Her şeyin normal bir şekilde yaşanmasına izin vermeyecekti.

 

Bölüm : 07.09.2024 21:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...