11. Bölüm
senem sönmez / Arafta Açan Güneş / 11. Bölüm Canına Susamış

11. Bölüm Canına Susamış

senem sönmez
araftaacangunes

Multimedia : Ayaz - Unut Diyorsun

 

***

 

Haziran Sonu, 2017 - Şantiye, Şanlıurfa

 

"Yaptığım Terbiyesizlik İçin Özür Dilerim Mimar Hanım. CEMİL"

 

Notu okuduğunda kaşları düşünceyle çatılmış, gözleri ise merakla büyümüştü. Kimdi bu Cemil ve neden özür diliyordu ondan. Bu düşüncelerle huzursuz bir şekilde kalakalmışken çalan telefon ile yerinde hopladı. Arayan Çağrı'dı.

 

"Senem, nasılsın, nasıl gidiyor?"

 

"Çağrı, ben de sizi arayacaktım."

 

"Hayırdır, önemli bir şey mi var?"

 

"Deniz orada mı?"

 

"Buradayım canım, ne oldu merak ettim." dedi Deniz. Endişeli olduğu sesinden anlaşılıyordu. Çağrı hoparlörü açmış ve dinlemeye koyulmuştu.

 

"Bu işi yapmamızı istemeyenler var."

 

"O ne demek? Ne oldu?" diye sordu Deniz.

 

"Başladığımızda söylemiştim hani Çağrı, ustalar konusunu."

 

"Evet hatırlıyorum."

 

"Başta önemsemedim ama durum ciddi beyler. Artık çalışacak işçi ve usta bulmakta zorlanıyorum. Sürekli değişim yapıyoruz, bu da bizi planın gerisine atıyor."

 

"Bunu şimdiye kadar neden söylemedin peki?"

 

"Söylemedim çünkü bu, sürekli gelir başımıza Deniz. Bilirsin, her zamanki gibi önemsiz bir girişim olduğunu düşünmüştüm."

 

"Şimdi nasıl peki durumlar?"

 

"Şuan yeni başlayan iki usta var ve iyi gibi... Devam ediyoruz. Mühendisler de sürekli burada. Ben de buradayım işte. Şantiyeye geliyorum her gün."

 

"Ben haftaya oraya gelmeyi düşünüyorum. Daha detaylı konuşuruz. Ben de araştırıyorum zaten." dedi Çağrı.

 

"Tamam, konuşuruz o zaman. Merak etmeyin, başlarındayım ben."

 

"Gittiğinden beri oradasın zaten ne zaman arasak... Biraz dinlen. Bu işten sonra da sana ihtiyacımız olacak ortak!"

 

"Evde de aynı sitemleri duyuyorum... Bari siz yapmayın."

 

"Haklılar ama Senem. Çok çalışıyorsun, biraz ailene de vakit ayır, hasret gider."

 

"Hmm... Büyük ortak izin verdiğine göre, iki gün izin yapayım o zaman." dedi ve gülüştüler.

 

"Canım, bence değerlendir bu teklifi. Bana bir gün bile izin vermiyor Çağrı Bey."

 

"Evleneceksin oğlum, senin çalışman şart." dedi Çağrı da.

 

Senem kafasını dağıtan bu iki adamı seviyordu. En sıkıntılı durumları bile eğlenceye çeviriyorlardı.

 

"Siz didişmeye devam edin, ben de işime döneyim."

 

"Tamam. Hadi kolay gelsin sana." deyip kapattılar telefonu.

 

Senem yine masanın üzerindeki çiçeğe baktı. Kimdi bu Cemil ve neden özür diliyordu. Fakat ne kadar düşünürse düşünsün bir sonuca ulaşamayacağını bildiğinden, 'Neyse, çıkar yakında kokusu.' deyip çiçeği çöpe attı. Masada kocaman bir yer açıldı. Konakta çalıştığı dosyaları açtı ve projeyi masanın üzerine serdi. Çalışmaya koyuldu.

 

O sıralarda, konakta yine bir koşturmaca vardı. Meran, annesi gelecek diye bir orduyu doyuracağından şüphe edilmeyecek bir menü hazırlamıştı ve akşam için hazırlık yapıyordu.

 

"Kızım, otur biraz. Yeni yeni toparlanıyorsun zaten." diyen Sare Hanım'ın ısrarlarını kıramayıp kayınvalidesinin yanına oturdu.

 

"Ne yapayım ana... Çok özledim anamı..."

 

"Oy kurban olsun nenen sana... Gelecekler kuzum ama sen böyle koşuşturursan, sonra anan demez mi kızıma iyi bakmıyorlar diye?"

 

Meran Feyruz Ana'ya gülümseyip önündeki sehpadan aldığı sürahiden bardağa doldurduğu suyu içerken konağın kapısı açıldı ve içeri Rıdvan'la Nazlı girdi.

 

"Oğlum, nereden böyle abi kardeş?" diye atıldı Sare Hanım.

 

Rıdvan, Nazlı'ya bakıp güldü.

 

"Kızın ablasına hediye alacakmış. Beynimin etini yedi. Gittik geldik biz de."

 

Feyruz Ana, merakla Nazlı'ya döndü. Torunları büyüyeli yıllar olmuştu. Ufak tefek patikler, fanilalar görmeyeli kaç yıl olmuştu kim bilir...

 

"Ne aldın kızım Meran'a?"

 

Nazlı başını önüne eğip elindeki poşetlere baktı biraz ve çekinerek konuştu.

 

"Yengeme değil, Senem ablam için nene." deyince herkes şaşırdı.

 

"İşte benim torunum! Afferin sana! Bitti ha bu kavga!"

 

Sare Hanım, evlatlarının arasının düzelmeye başlamasının verdiği mutlulukla gözlerinin içine kadar gülümsedi. Nazlı ise başını utançla kaldırdı.

 

"Ablam değişti, gidince bizi unuttu sandım ama yine aynı ablam. Yine her şeye rağmen..." deyip duraksadı ve Rıdvan'a baktı. "Hatta abime rağmen yaptı yapacağını. Eğer affederse bu deli kardeşini, özür dileyeceğim ondan."

 

"Küçük af diledikten sonra büyüğe affetmek düşer kızım. Sen gönlünü ferah tut." diyerek torununun içine su serpti Feyruz Ana. Sonra ekledi. "Akşam yemeğine gelecek mi acaba?"

 

Sare Hanım, "Ben aradım ana. Gelecek." dedi.

 

"Ben gider alırım şimdi." deyip konaktan ayrıldı Rıdvan. Bu sayede Senem'le konuşmayı düşünüyordu içten içe.

 

"Siyabend nerede peki Sare kızım."

 

"O da Vedat'la gelecek ana. Vedat'ı da çağırdım yemeğe. Ne zamandır gelmiyordu, hep beraber oluruz dedim."

 

"Hah! İyi yapmışsın kızım. Özledim keratayı." diyen Feyruz Ana'yla gülüştüler.

 

Senem, akşama doğru işlerini bitirmiş, tam Cihan'ı arıyordu ki, önünde duran arabayla bir adım geriledi. Arabanın sürücü koltuğunda abisini görünce yüzü ister istemez asıldı. Rıdvan niye gelmişti ki sanki. Şuan Siyabend'e bile razıydı.

 

"Seni ben alayım dedim. Konuşuruz hem biraz."

 

"Zahmet etmeseydin abi. Önemli misafirlerin gelecek. Yormasaydın kendini." deyip arabaya bindi Senem. Rıdvan yan tarafına bakıp cevapladı.

 

"Kimse ailemden önemli değil bacım. Sen de ailemsin." deyip arabayı sürmeye başladı.

 

Araba ilerlerken Senem yanındaki adamı izledi bir süre. Babasından daha çok babalık etmişti kendisine. Eniştesi vefat ettiğinde on yedi yaşındaydı Senem. Cenazede bir köşeye oturmuş sessizce izlemişti etrafını. Ağlayamamıştı bile. Ta ki Rıdvan yanına oturuncaya kadar. Dün gibi aklındaydı o an.

 

'Neden burada yalnız oturuyorsun bacım? Korktun mu yoksa?' demişti Rıdvan.

 

'Abi, neden hep terk ediliyorum ben?' diye sormuştu Senem.

 

'O ne demek öyle Senem?' demişti abisi.

 

'Önce annem gitti, sonra babam istemedi beni... Şimdi de eniştem gitti... Neden abi, neden hep yarı yolda bırakıyorlar bizi?' derken sabahtan beri tuttuğu yaşlar yanaklarından süzülmeye başlamıştı Senem'in.

 

Rıdvan, Senem'i kendine çekip sarıldı ve geri çekilip göz yaşlarını sildi. O ana kadar farkında değildi Senem ağladığının.

 

'Bazen gitmek zorunda kalırlar ve giderler bacım... Yarı yolda bırakmak değil de bayrağı başkasına devretmektir bu. Annen gittiğinde babana bıraktı seni, baban da benim babama. Şimdi bayrağı ben devraldım. Allah şahidimdir ben hep arkandayım." deyip sarılmıştı tekrar. Senem o gün daha çok bağlanmıştı abisine. Rıdvan'ı babası yerine koymuştu.

 

"Kızgınsın bana, değil mi?"

 

Rıdvan'ın sorduğu soruyla sık sık daldığı düşüncelerden ayrıldı ve cenazede, duvar kenarında oturan genç kız, arabanın içinde oturan kadına dönüştü.

 

"Neden? Haklıydın... Nasıl kızgın olabilirim ki..." dedi gözlerini kaçırarak.

 

"Haklı değildim be bacım. Korkuyordum sadece."

 

Senem hayretle baktı abisine. Rıdvan'dan hiçbir zaman böyle bir kelime duymamıştı ve duymayı da beklemiyordu. Daha önce kimsenin duymadığına da emindi.

 

"Korkuyor muydun, sen mi?" dedi gözleri hayretle açılmış gözlerle.

 

Rıdvan gülümsedi ve "Evet ben." dedi hafifçe yanına dönerek. "Meran'ı kaybetmekten korktum. Korktuğum için kendime hakim olamadım ve sana patladım. Ama sen yine de durmadın." dedi manidar bir sesle.

 

Senem yine kaçırdı gözlerini.

 

"İyi ki durmadın Senem. İyi ki buldun o doktoru. Sayende Meran'ımın yüzü güldü, çok mutlu ettin onu."

 

"Peki ya sen? Sen değil misin abi?"

 

"Değilim."

 

"Nasıl? Neden?" dedi senem şaşkınlıkla. Fakat bu sırada konağa gelmişlerdi. Rıdvan, Senem'i cevapsız bırakıp arabadan indi. Senem'i bekledi. Senem de inince konuştu.

 

"Çünkü yarımım bacım."

 

"Abi ben-"

 

"Hayır, önce beni dinle. Geç kaldım biraz ama özür dilerim. Amacım seni kırmak değildi."

 

Senem, hızla kafasını sağa sola salladı.

 

"Hayır abi.. Özür dileme lütfen... Sen bir şey yapmadın ki... Ben haddimi aştım sadece."

 

Rıdvan, Senem'in titreyen sesiyle biraz daha konuşursa ağlayacağını anlayıp kendine çekti kardeşini ve sarıldı ona.

 

"Şşşt! Sakın! Ağlamak yok... Seni ağlattım diye, nenem bu yaşta bastonla dövsün mü istiyorsun beni?" deyip gülünce Senem de güldü.

 

"Kabul et, komik olurdu ama..." dedi ve düşündü "Seni en son on yaşımdayken öyle görmüştüm." deyip kahkaha attı.

 

"Ah, evet! Siyabend saçını çekmişti, sen de ağlayıp Rıdvan yaptı demiştin."

 

Senem kahkaha atarken Siyabend ve Vedat da konağa ulaşmış arabadan iniyorlardı. İkisi de şaşkınlıkla süzdü konağın kapısında kahkahalar atan ikiliyi. Uzun zamandan sonra Senem'i ilk kez böyle gülerken görüyordu Siyabend.

 

"Sanem Hanım, merhaba."

 

Senem karşısındaki adama baktı ve sitemle cevapladı.

 

"Adımı ne zaman doğru söyleyeceksin acaba? Sanem değil, Senem."

 

"Aaa!! Yine mi yanlış söyledim yoksa Mimar Hanım?" diye takıldı Vedat.

 

"Koskaca avukatsınız, ama bir harfi doğru yere koyamıyorsunuz Avukat Bey!" deyip gülerek sarıldı eski dostuna Senem.

 

Senem severdi Vedat'ı. Az anlatmamıştı derdini, az kız arkadaşını Vedat'la görüşmek için ikna etmemişti de... Bir zamanlar Vedat, Siyabend'in olduğu kadar Senem'in de dostuydu.

 

"Ne diye kapıda dikiliyorsunuz çocuklar? Hadi içeri girin artık!" diye bağırdı Sare Hanım terastan avluya doğru. Terasta oturdukları yerden sesleri duymuşlardı hepsi. İçeri giren gençlerden Rıdvan ve Siyabend geride kalmış, Vedat ve Senem ise önden ilerlemiş, merdivenleri tırmanmaya başlamıştı.

 

"İyi yaptın abi." dedi Siyabend gülümseyerek.

 

"Geç oldu biraz ama neyse." dedi ve abi kardeş yukarı yöneldiler. Erkekler terastaki sedirlere yerleşirken nenesi ve halası da salona geçmişlerdi. Meran, hazırlıklarla ilgileniyordu. Senem, odasına gidip bir duş alması gerektiğini söyleyerek salondan çıkıp terasa geçtiğinde, beyleri masada oturmuş kahve içerken gördü. Cihan, Siyabend'i sinirlendirip Rıdvan'dan da destek alınca seyirlik bir ortam oluşuyordu. Vedat da gülerek izliyordu bu havayı. Geldiğinden beri Nazlı'yı göremeyen Senem, 'Yemekte görürüm.' deyip üçüncü kata, odasına yöneldi. Odasına ulaştığında kapıyı açıp içeri gireceği esnada Nazlı'nın 'Abla' diyen sesini duyunca arkasını döndü. Nazlı elinde bir paket tutuyordu.

 

"Söyle canım. Bir şey mi oldu?"

 

"Özür dilerim abla... Beni affeder misin?" dedi Nazlı utana sıkıla, öyle ki yanakları al al olmuştu.

 

'Bugün daha ne kadar şaşırabilirim acaba...' dedi Senem içinden.'

"Neden özür diliyorsun peki?" diye sordu Senem.

 

"Saygısızlık ettim sana... Hep kötü davrandım. Bizi unuttun, değiştin sandım."

 

Senem biraz daha yaklaştı Nazlı'ya.

 

"Değişmemiş miyim peki?" dedi bu kez.

 

"Değişmemişsin. Hala benim ablamsın. Yaptığım, söylediğim o kadar şeye rağmen hiç kızmadın bana, bir kez bile vazgeçmedin benimle konuşmaktan... Affet beni lütfen."

 

"Gel buraya!" deyip sarıldı kardeşine Senem ve yanaklarını avuçlarının arasına alıp, gözlerinin içine bakarak devam etti.

 

"Ben hiç küsmedim ki sana... Affedecek de bir şey yok, tamam mı?"

 

Nazlı, başını salladı gülümseyerek. Zor olan kısmı atlatmıştı. Biraz geri çekilip elindeki paketi ablasına uzattı.

 

"Bunu sana aldım."

 

Senem paketi aldı ve "Ne gerek vardı ki buna..." dedi gülümseyerek.

 

"Hadi açsana!" dedi Nazlı heyecanla. Hediyesini beğenip beğenmeyeceğini merak ediyordu.

 

Senem paketi açtığında gümüş kaplamalı bir kalem ve ince deriden kapağının içinde sarı sayfalara sahip kahverengi bir defter ile karşılaştı.

 

"Eskiden yazmayı severdin. Belki yine yazarsın dedim."

 

"Teşekkür ederim tatlım."

 

"Ben aşağı ineyim o zaman. Cihan yine dayak yiyecek. Bunu kaçıramam!" deyip gülerek uzaklaştı. Senem odaya girerken 'deli kız' diye söyleniyordu. Yazdıklarını hatırlattı bu hediye ona. Ve tabii, öfkeyle ateşe attıklarını... Yaktıklarını... Hediyesini komodinin üzerine bırakıp duşa girmek için banyoya doğru seğirtti.

 

Bir saat sonra, tüm aile toplanmış ve masaya oturmuş, misafirlerini bekliyordu ve beklenen misafirler sonunda gelmişti. Hacer Hanım, Meran'a sarıldı özlemle.

 

"Yavrum... Kızım... Nasıl özledim seni bir bilsen..."

 

"Ben de özledim annem... Gel hadi."

 

"Ooo! Feyruz Hanım, nasılsın? İyi gördüm seni."

 

Feyruz Ana, yanında oturan Nazlı'nın duyacağı şekilde fısıldadı.

 

"Geldi gene sevimsiz."

 

Nazlı nenesini duydu ve kıkırdadı. Herkes sırayla selamlaşmış Yahya Rıdvan'a öpmesi için elini uzatınca Rıdvan sadece elini sıkmıştı, ama öyle bir sıkıyordu ki, adam elini kaybedeceğini sandı.

 

"Tamam Rıdvan Ağa, anladım sen de özledin bizi ama bırak giderken elimi de götürebileyim."

 

"Kusura kalma, dalmışım Yahya Efendi."

 

Hep beraber yukarı çıkılmış, Meran'ın emekleriyle adeta padişah sofrası hazırlanmıştı. Masaya oturan ev ahalisi, yemeğe başlamak için Senem'i bekliyordu.

 

Sare Hanım, Nazlı'nın kulağına sessizce, "Nazlı kızım bir bak ablana, nerde kalmış?" dedi misafirlere duyurmadan.

 

Nazlı, Senem' i çağırmak için odasına gittiğinde Senem'i telefonda konuşurken buldu. Nazlı'ya önemli bir görüşmesi olduğunu, onların başlamasını söylediğinden yemeğe başlandı. Yemek devam ederken Meran'ın üvey babası Yahya, sürekli Rıdvan ve Meran'ın durumu hakkında ileri geri konuşuyor, sofradakilerin huzurla boğazından iki lokma ekmek geçmemesi için elinden geleni ardına koymuyordu.

 

"Hayırlı olsun Rıdvan Ağa, duyduk ki Meran çocuk için tedavi oluyormuş."

 

Rıdvan, elindeki çatalı öyle bir sıkmıştı ki avcundaki demir parçası eğilmişti.

 

"Doğru tedavi başladı sonunda." dedi dişlerinin arasından.

 

Yahya Rıdvan'ın bu sözüyle gürültülü bir kahkaha attı. Masada onun dışında gülen kimse yoktu. Herkes olabildiğince gerilmiş, ikisini izliyordu.

 

"Biz de dedik, çocuğu olmaz da Rıdvan Ağa getirip kapıya bırakır ama..."

 

Hacer Hanım, kocasının patavatsızca sarf ettiği sözlerle, yerin dibine girmişti adeta. Kocasının omzuna doğru fısıldadı.

 

"Bey, nasıl laflar bunlar böyle..."

 

"Ne var Hacer? Konuşuyoruz işte. Yabancı yok."

 

"Allah korusun... O nasıl laf!" dedi Feyruz Ana.

 

"Öyle deme Feyruz Hanım. Söylentiler almış başını gidiyor. Rıdvan kuma getirecek bile dediler."

 

Rıdvan iyice gerilmişti, kendine hakim olmaya çalışıyor ve doğru zamanı bekliyordu. Karşısındaki adamın pişkinliği, sarf ettiği sözlerle sabrının sınırına gelmişti. Siyabend abisinin sağında oturuyor ve ona sürekli sakin olmasını söylüyordu. Tam bu sırada Senem, telefon görüşmesini sonlandırmış ve aşağı inmişti. Yahya, gördüğü kızla gene dilini tutamamış ve Rıdvan'ın sabrının sınırlarını taşıran o sözleri söylemiş, adeta ecelini çağırmıştı.

 

"Yoksa söylenen kapatman bu mu Rıdvan Ağa? Ee, çocuk da oluyor; elinde mi kaldı bu kız?"

Ondan sonrası, tam bir keşmekeşti. Ayağa aynı anda fırlayan iki adam, yeri boylayan iki sandalye sesi duyuldu önce. Ardından Yahya'nın yüzüne inen bir yumruk ve bir kırılma sesi. Nihayetinde ise Rıdvan'ın yakasından tuttuğu Yahya'ya haykırarak söylediği o sözler...

"Ulan it oğlu it!! Öldürürüm lan seni!!"

 

Bu adam, bu konaktan sağ çıkabilir mi bilinmezken, Senem birkaç saniye içinde yaşananların vehametiyle şaşkındı. Rıdvan ve Siyabend ise öfkeliydi ve her ikisi de derin soluklar alıp veriyordu. Masadakiler ise yerlerinden kıpırdayamamış, olanların şokuyla öylece sandalyelerine mıhlanmışlardı...

***

 

Merhabalar!

 

Kozcu kardeşleri sinirlendirdik biraz ama mazur görün. 😅

 

Bir sonraki bol olaylı bölümümüzde görüşmek dileğiyle..

 

Sevgiler..

 

 

S & S

 

❤️

 

Bölüm : 25.12.2024 16:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...