

Multimedia: Nigar Muharrem - Omuzumda Ağlayan Bir Sen
***
Şanlıurfa, 2017
O akşam Kozcu konağı adeta hastaneye taşınmıştı. Konakta yardımcılardan başka kimse kalmazken hastane koridorunda ise bütün Kozcu ailesi beklemekteydi. Feyruz Ana ve Sare Hanım hala endişeliydi. Rıdvan ve Siyabend ise kızgındı ve hala öfkeyle yanıp tutuşuyorlardı. Nazlı ise oturduğu hastane sandalyesinde 2 saat önce yaşananları idrak edemiyordu.
2 saat önce
"Lan it!!! Öldürürüm lan seni!!!"
Aynı anda Siyabend de abisini tutmak yerine Yahya'nın yere düşen bedenine tekmeyi geçirmişti. Vedat, yere düşen adamı bu iki deli adamın elinden almaya çalışırken evin hanımları bir yandan bağırıp çağırıyor bir yandan da araya girmeye çalışıyorlardı.
Hacer Hanım, "Rıdvan, oğlum dur.. . Ne yapıyorsunuz kocama?" diye sordu bağırarak. Herkes gibi o da olanlara anlam veremiyordu.
Rıdvan kendisini tutan Mahmut'un arkasından bağırdı.
"Senin kocam dediğin soysuz önce Meran'ın düşük yapmasına neden oldu. Sonra da hamile kalmaması için doktora rüşvet verdi. Senin kocam dediğin bu adam bir de yetmezmiş gibi bacıma dil uzattı."
Tüm ev ahalisi Rıdvan'ın sözleriyle oldukları yere çakıldı. Bu sözler herkesi harekesiz bırakırken Siyabend, zaten zor söz geçirdiği bedenine olan hakimiyetini kaybetmiş Yahya'nın boğazına yapışmıştı.
"Söyle lan!! Seni buraya gömmemem için bir neden söyle!!"
Vedat, birazdan olacaklardan korktuğundan Siyabend'i sakinleştirmeye çabalıyordu.
"Kardeşim bir dur."
"Ne durması be?! Ne durması!! Duymuyor musun Meran'a ne yapmış?"
"Tamam sakin ol."
Yahya, Rıdvan ve Siyabend'in tutulmasını fırsat bilip ayağa kalktı. Ağzına dolan kanı tükürdü ayakta kalmaya çalışırken bir yandan da. Hacer Hanım'ın ise gözü yaşlıydı, kocasına baktı.
"Yalan de mi Yahya? Yapmadım de... Meran senin de kızın, kıymadım de..." diyerek konuşmaya çalıştı gözyaşlarının arasından.
Yahya, Meran'a bakarak kahkaha atmaya başladı.
" Akıllı damadın çözmüş meseleyi bak."
"Ulan keserim nefesini sus lannn!!!"
Mahmut, ağasını zor tutuyordu. Rıdvan Ağa'yı çocukluğundan beri tanırdı ama ilk defa böyle gözü dönmüştü.
Meran, duyduklarının şokuyla az önce oturduğu sandalyeye tekrar yığılıp kaldı. Gözlerine dolan yaşlar ince bir çizgi olup aktı yanaklarından. Bunca acıyı ona yaşatanın üvey babası olması yetmezmiş gibi şimdi de karşısında kahkahalarla gülüyor, onu, annesini, ailem dediği insanların önünde küçük düşürüyordu. Boğazındaki düğüm yüzünden kısık çıkan sesiyle konuştu.
"Neden?" dedi.
Gözyaşlarını silip hala kahkaha atmakta olan Yahya'ya döndü.
"Neden yaptın dedim sana baba? Bir gün bile saygısızlık etmedim sana... Neden?" dedi ve her ne kadar kendini tutmaya çalışsa da sol gözünden bir inci daha yanağına doğru kaydı gitti.
"Ne babası be! Zengin aşirettir dediler, dul da olsa yüzüne bakılmasa da bir halt ettik aldık ananı, malı mülkü ne varsa tek çocuğuna düşermiş hele bak. Seni kardeşimle everecektim. Rıdvan çıktı aldı seni. Ne babası ulan? Hayatımı kararttınız."
"Tüh sana rezil!" diyip tükürdü ondan tarafa Feyruz Ana, "Para için mi yaptın her şeyi yere giresice..." Daha fazla dayanamamış ve konuşmuştu o da.
Yahya, merdivenlerin başında hareketsiz duran kızı fark edince ona doğru yürüdü ve silahını çekip dayadı alnına.
"İyi bak Rıdvan Ağa! Ben kaybetmem! Kardeşinle vedalaş."
O esnada önce iki silah sesi duyuldu. Daha sonraysa aynı anda söylenen iki isim yankılandı Kozcu konağında. Biri "Senem!" diğeri ise "Yahya!"ydı.
2 saat sonra, Hastane
"Sare, kızım ne zaman çıkacak bu doktor?"
"Çıkar şimdi ana. Bekleyelim."
Feyruz Ana'nın olduğu kadar Sare Hanım'ın da içi acıyordu. Birkaç saat içinde yaşadıkları yürek kaldıracak şeyler değildi fakat olanla ölene çare bulunamıyordu işte. Sadece bir yılı aşkın süredir kızı yerine koyduğu Meran'a yapılanlar... Hem de kendi babası saydığı o adi adam tarafından hem kendi oğluna hem de ceylan yüzlü gelinine reva görülenler içini yakıyordu. Öyle ki, onların yanında tüm konak da acı çekmişti bu süreçte. Hele ki Meran, o, ölümden dönmüştü. Az daha canından olacaktı bir hiç uğruna... Bir de Hacer Hanım vardı ki, onun başına gelenleri aklı hayali almıyordu. Bir hayat yoldaşı, eşinin ölümünden sonra bir dayanak olacakken ona, kızının hayatıyla oynayacak bir servet düşkünü çıkmıştı kocam dediği adam. Sare Hanım, çıkan taliplerine hep hayır demiş, kocasının hatırasını asla kalbinden çıkaramamış ve kimseyi de oğullarının ve kızının hayatına almamış, adeta onlar için kendini adamıştı. Bu akşam yaşananlardan sonra, tercihinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anlamıştı. Aklına gelen anılarla derin bir iç çekti Sare Hanım. Eski zamanları hatırladı. Kocasının hâlâ hayatta olduğu zamanları... Yanına oturan kızına bakıp kafasını dağıtmak için başını salladı iki yana. Sırası değildi böyle geçmişe dalmanın. İçerideki kızının akıbetini daha çok merak ediyordu. Allah vereydi de her şey düzelmişken başına bir şey gelmeseydi.
"Konuştun mu kızım? Ne dediler?"
"Korkma hala, şimdi konuştum doktorla. Heyecan ve strestendir dedi."
Sare Hanım, Senem'in ellerini tuttu.
"Korkma olur mu kızım, içerideki benim gelinim. Az evvel ölümden dönen de sensin. Nasıl korkmam?"
"İyiyim ben ama bak. Hem Meran da iyi. O adam da cezasını çekecek. Tamam mı? Sen üzme güzel canını boş yere." deyip gülümsedi.
Hep beraber doktorun çıkmasını beklemeye koyuldular. Yahya silahını Senem'in başına dayayınca Rıdvan da Yahya'ya doğrultmuştu silahını. Senem'in son anda Yahya'nın bacak arasına geçirdiği tekme sayesinde Yahya dengesini kaybetmiş ve Senem de onun kollarının arasından kurtulmuştu. İki silah da patlamış Yahya bacağından vurulurken Senem yere düşmüştü. Olayın şokuyla Meran bayılınca bütün aile hastaneye doluşmuştu.
Sonunda doktor odadan çıktı.
"Meran Kozcu'nun yakınları siz misiniz?"
"Ben eşiyim. Neden bayıldı? Nesi var?"
"Merak etmeyin Meran Hanım gayet iyi. Sadece tansiyonu düşmüş. Stres altında kalmış galiba."
"Şuan nasıl peki Doktor Bey oğlum?"
"İyi iyi... Doktoru Yasemin Hanım'la da iletişime geçtik. Tedavi sürecine başlanmış. Bu da Meran Hanım'ı strese sokmuş olmalı. Serum verdik fakat bu gece burada misafir etmekte fayda var. Düşmeden kaynaklı bir problem olmuş olabilir. Bu yüzden kontrol altında tutalım."
Doktorun cümleleriyle tüm aile rahat bir nefes aldı.
"Tamam. Teşekkür ederiz doktor." diyen Rıdvan Cihan'a dönüp "Sen anamları götür hadi. Ben burada kalırım." dedi.
"Tamam abi." diyerek Rıdvan'ı onaylayan Cihan "Hadi nene, hadi anne biz gidelim."
Tüm aile yavaş yavaş giderken Rıdvan yavaşça Senem'e yaklaştı.
"Bacım sen iyi misin? Sana da bir baksınlar ha ne dersin?"
"İyiyim abi bir şeyim yok benim. Şimdi ne olacak peki? Yani o adam vuruldu ama sonra..."
"Bacım sen bunları düşünme. Vedat hallediyor o işi. Hadi Siyabend seni bekliyor, sen de git."
Senem hastane çıkışına doğru yürüdüğünde Siyabend'in arabaya yaslanmış onu beklediğini gördü ve gidip o da arabaya yaslandı.
Siyabend yan tarafına yaslanan kıza baktı. Bugün yaşadığı o sahne gözünün önündeydi hâlâ. Ona bir şey olacak düşüncesiyle öyle çok korkmuştu ki... O namlu anlına dayandığında, kendi nefesinin kesildiğini hissetti. 'Ya ona bir şey olsaydı.' düşüncesi içini yiyip bitiriyordu. Gidişinden daha çok yaralanmıştı, onu bir daha asla dönemeyecek olması düşüncesi. Senem'se hâlâ sindirmeye çalışıyordu yaşadıklarını. Duyduğu laflar öyle ağır gelmişti ki ona... Dışarıdan, insanların böyle düşündüğünü hiç düşünmemişti. Bugün karşısında gördüğü Siyabend çok farklıydı ve aynı anda göz göze geldiler. İkisi de çekmedi gözlerini birbirinden. Tam Siyabend bir şey diyecekken Senem'in telefonu çaldı. Arayan biricik ortağı Çağrı'ydı.
"Senem sesini duymak isteyen biri var burada ve duyana kadar da susmayacak gibi."
"Çağrı, kimden bahsediyorsun acaba sen yine?" demesine kalmadan havlama sesleri duyuldu. Senem hafifçe gülümsedi.
"Haydut... Oğlum çok özledim ben seni..."
Sesi o kadar yorgun ve kısık çıkıyordu ki Çağrı bir terslik olduğunu anlamıştı.
"Bir sorun mu var Senem?"
"Yok bir şey. Şantiyede yoruldum sadece, ben iyiyim. Biraz dinleneceğim, sonra konuşalım olur mu? Oğlumu öp yerime, iyi geceler." deyip kapattı telefonu.
Siyabend'e dönüp baktı. Siyabend sonunda "Gerçekten iyi misin? Nasıl aniden vurursun adama? Ya sana bir şey olsaydı?"
"Olmadı ama değil mi? İyiyim ben."
"Olabilirdi ama... Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?"
Senem derince bir nefes alıp yavaşça verdi ve "Siyabend gerçekten zor bir gündü. Artık eve götürebilir misin beni yoksa taksi mi çağırayım? Çok yoruldum."
Siyabend onun gerçekten yıprandığını görebiliyordu. Sadece kafasını sallayıp "Gidelim" demekle yetindi.
Hastane odasında bir ileri bir geri gidip gelen Rıdvan kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu. Telefonu çalmaya başladı, arayan Vedat'tı.
"Söyle koçum durum ne?"
"Abi Yahya'nın yarası sıyırmış. Yengenin annesi haber vermiş her şeyi anlatmış. Sidar aşireti olayı öğrenmiş. Yahya'yı onlar aldılar ve gerekeni yapacaklarını söylediler. 'Rıdvan Ağa'ya selam söyle.' dediler."
"Hacer Hanım mı anlatmış?"
"Evet abi. Yahya da ailesi de sürgün yedi. Duramazlar artık buralarda."
"Tamam kardeşim. Haber verirsin son durumları. Sağol."
"Lafı bile olmaz abi. Geçmiş olsun." dedi ve telefonu kapattılar.
Yataktaki hareketlilikle arkasını dönen Rıdvan "Meran'ım uyandın mı? İyi misin, kendini nasıl hissediyorsun?"
Meran kısık sesiyle cevap vermeye çalıştı.
"Ben... Bilmiyorum... Nasılım... Anlamıyorum Rıdvan... Nasıl yapar? Hem de para için... İstese zaten verirdim. Ben para istemedim ki hiç." Konuşurken ağlıyordu ama farkında bile değildi Meran. Rıdvan, karısının gözyaşlarına dayanamayıp yatağa yaklaştı ve seruma dikkat ederek sarıldı karısına.
"Şşşt.. Tamam. Geçti bak artık iyisin."
Meran, aklına yeni geldiği için pişmanlıkla sordu. "Senem... O nasıl? Bir şey olmadı değil mi? İyi mi doğru söyle bana."
"İyi iyi merak etme. Eve gittiler az önce, biz de sabah gideceğiz."
"Arasak onu... Sesini duysam Rıdvan, lütfen..."
"Tamam gülüm arayalım. Sen sakin ol yeter." deyip telefonunu çıkardı.
Tam o sırada konaktan içeri giren Senem ve Siyabend merdivenlere yönelip yukarı çıkıyordu ki Senem'in telefonu tekrar çalmaya başladı. Senem durunca Siyabend de durdu.
"Kim arıyor bu saatte?"
"Abim arıyor, bir şey mi oldu acaba?" deyip telefonu açtı.
"Alo Senem. Meran uyandı seninle konuşmak istiyor."
"Tabi abi konuşalım." dedi Senem ve Siyabend'e bir sorun olmadığını fısıldadıktan sonra yukarı çıkmaya devam ettiler.
"Alo Senem, iyi misin gerçekten?"
"Meran iyiyim tabii. Sen nasıl oldun?"
"Be... Özür dilerim... Benim yüzümden neredeyse..."
"Senin yüzünden falan değil Meran. Hem bir şeyim yok ki turp gibiyim ben. Sen de iyisin. Sabah kahvaltıda görüşürüz tamam mı?"
"Tamam. İyi geceler o zaman."
"İyi geceler."
Üçüncü kata ulaşan ikili odalarına doğru giderken Siyabend ne konuştuklarını sormak için tekrar sessizliğini bozdu.
"Ne olmuş?"
"Meran bana bir şey oldu sanmış."
"Öyle sanması normal tabii."
"Biraz abartmıyor musun?"
"Ne abartmasından bahsediyorsun! Ölebilirdin Senem."
"Ama ölmedim bak, burnum bile kanamadı değil mi?"
"Hayat bu kadar basit mi senin için? Hiç mi korkmadın?"
"Korktum. Söyledim işte korktuğumu. Oldu mu? Ne değişti şimdi. O adam o lafları etmedi mi? Meran bayılmadı mı? Abim onu vurmadı mı? Benim milletin gözünde bir kapatma olduğum gerçeği değişti mi? Söyle hani değişti mi?"
"Senem anlamıyorsun."
"Tamam Siyabend oldu ve bitti. Değiştiremezsin hiçbir şeyi. Daha fazla konuşmayalım."
Odalarının kapısına gelince Senem kendi kapısını açtı.
"Yine kaçıyorsun... Her zaman yaptığın gibi..."
"Yeteri kadar konuştuk. İyi geceler." deyip onun cevabını beklemeden odaya girip kapıyı kapattı.
Siyabend de kendi kapısını açıp odasına girdi.
"Çok inatçısın... Ne yapacağım ben seninle?" deyip yatağa attı kendini ve üzerindekileri umursamadan sadece bir an önce uyumaya çalıştı.
Odasına gireli bir saati geçmişti ama yatağında dönüp durmaktan bir türlü uyuyamıyordu. "Nasıl bu kadar umursamaz olabilir anlamıyorum." deyip pencereye yöneldi. Biraz hava almak iyi gelecekti. Terasa bakan pencereye çıkınca diğer odanın da ışığını açık görünce Senem'in de uyumadığı anlamış oldu. Odasından çıkıp karşı odanın kapısına gelince içerden gelen sesleri duydu. Telefonla konuşuyordu. Tam arkasını dönüp gidecekken duyduklarıyla yerine çakıldı.
"İşte böyle Buse. Kesin karar verdim. Gitmek istiyorum. Konakta kalmam her şeyi daha da çıkmaza sokacak."
"Fevri kararlar verme Senem'cim. İyi düşün."
"Neyi düşüneyim ki? Üşüyorum Buse..."
"Senem-"
"Hani bazen kalbin üşür ve bunun mevsimlerle alakası yoktur ya. Tüm memleket sıcaktan kavrulurken ben bu evde üşüyorum." dedi ve birkaç vedalaşma cümlesinin ardından telefonu kapattı. Kapıya yürüdü. Pencereden gelen hava nefes almasına yetmiyor gibiydi. Daha fazla havaya ihtiyacı vardı. Terasa gidip biraz oturmayı düşündü. Ne de olsa uyku tutmuyordu. Kapıyı açmasıyla karşısındaki adamı görmesi bir oldu. Birbirine bakan iki çift göz ve birbirini hisseden iki kalp vardı kapıda. Biri kırık diğeri pişman...
***
Merhaba arkadaşlar...
Umarım iyisinizdir.
Umarım beğenmişsinizdir. Bu bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Aksiyonu hafif tuttuğumuz için bana kızacak mısınız merak ediyorum açıkçası.
En güzel günler bile, yanımızda güzel insanlar yokken buruktur.
Sizleri seviyorum...
Var olun..
S & S
❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |