

Multimedia: Bengü & Hakan Altun - Sanki
***
Haziran,2017 - MERSİN
Çağrı, ofisindeki masasında oturmuş yeni bir ihale için hazırladığı dosyalarla ilgilenirken telefonunun çalmasıyla başını çalıştığı dosyadan kaldırdı. Arayanın babası olduğunu gördüğünde derin bir iç çekti.
"Efendim baba."
"Oğlum, akşam yemeğe gelir misin? Konuşacaklarımız var." dedi ve "Önemli." diye ekledi babası Murat Derman.
"Baba, yine mi? Ne zaman vazgeçeceksiniz bundan. İstemiyorum işte." Babası bir şey söylemezken arkadan duyduğu konuşmalar sinirlenmesine sebep oldu.
"Anneme de söyle, evlenmeyi düşünmüyorum. İstersem, yani bir gün düşünürsem birini bulabilirim."
Annesi Çağrı'nın tüm itirazlarına rağmen hiç vazgeçmeden oğluna uygun bir kız arıyor ve eş dost tavsiyesiyle bulduğu kızları oğluna göstermek için eşini kullanıp Çağrı'yı aratıyordu. Bu duruma ne kadar karşı çıksa da annesinin inadını kıramıyordu Murat Bey de. Sonunda kendini telefonun ucunda buluyordu her defasında.
"Kolaysa gel kendin konuş annenle oğlum. Ben aracıyım."
"Baba, bu akşam yemekli bir toplantım var. Gelemem." deyip telefonu kapattı Çağrı. Herkes evlenmek zorunda mıydı yani? Her şey kuzeni Deniz yüzündendi. O nişanlanana kadar Çağrı'nın medeni durumu bu kadar göze batmıyordu. Ama şimdi annesi "Bak yengen yakında torununu da alır kucağına. Ben elim dizimde oturup bekleyeyim mi?" diye dert yanıyordu ne zaman buluşsalar. Hele son gösterdiği gelin adayı babasının parasıyla Roma'da moda tasarımı okumuş, eline makas dahi almamış ukalanın tekiydi. Tabii ki annesini anlıyordu ama evlilik Çağrı için sadece bir ayak bağıydı.
Düşüncelerini yine çalan telefonu bozdu.
"Anne istemiyorum evlenmek. Anla artık!!"
"Leman Teyze yine iş başında galiba."
"Senem sen miydin? Yine annem sandım kusura bakma."
Senem bir kahkaha attı. "Ortak, annen de haklı hani. Kaç yaşına geldin. Evlen artık. Bak yengen torunu alacak yakında kucağına."
"Güzelim benimle dalga geçmek için mi aradın sen? Sadede gelsen artık."
Senem birden ciddileşti. "Az önce mühendislerle görüştüm. Galiba bu işi yapmamızı istemeyenler var Çağrı."
"Anlamadım. Kim neden istemesin ki?"
"Nedim Bey'i biliyorsun. Hani hastane inşaatında birlikte çalışmıştık."
Çağrı düşünür gibi durdu. "Evet hatırladım, ne olmuş ona?"
"Burada da ustaların başında o vardı. Birileri tehdit mesajları yollamış. Bu yüzden iki usta işi bırakmış."
"Eee, daha temel atılmadı bile. Ne demek ustalar işi bırakmış! Ne yaptınız peki."
Senem derince bir nefes aldı. "Sakin ol. Yeni ustalar geldi, iki güne temel atılıyor. Ben haber vermek için aradım."
"Tamam Senem. Ben bir araştırayım, kim bizim bu işi yapmamızdan rahatsız olabilir bakalım. Dikkatli ol."
"Meraklanacak bir şey yok. Bence korkutmak istiyorlar ama önemsiz bir şey."
"Tamam canım. Yine haberleşiriz. Kendine dikkat et."
"Tamam o zaman. Görüşürüz."
ŞANLIURFA
Senem böyle tehditlerle bir çok kez karşılaşmıştı. Sonuçta rekabetin yüksek olduğu bir sektörde başarı her zaman göze batardı. "Yine öyle bir şeydir." dedi ve kendisini bekleyen mühendislerle iki gün sonra başlayacak olan inşaatın son detaylarını konuşmaya koyuldu.
Siyabend ise şantiyeye uğramış işlerini hallettikten sonra arkadaşı Vedat'ın yanına gitmişti. Birlikte Fırat'a karşı oturmuş, iki orta şekerli Türk kahvesi söylemişlerdi.
"Eee ağam, ne var ne yok. Güneş geri dönmüş diye duydum. Doğru mu?"
Siyabend gözlerini diktiği nehirden kurtarıp can dostuna çevirdi.
"Doğru." dedi "Geldi ama gelen kişi buradan giden Güneş'ten çok farklı."
Vedat anlamamış gözlerle baktı Siyabend'e. "Nasıl farklı yani?"
"Gelen Güneş değil dostum, gelen Senem. Öfkeli, hırçın, her şeyden önce kızgın ve kırgın."
"Anlatmadın mı her şeyi, ne olduğunu?"
"Konuşmama bile izin vermedi ki..."
"Siyabend, ya affetmezse. O zaman ne yapacaksın?"
"Affedecek eninde sonunda! Nasıl olacak bilmiyorum ama affetmek zorunda. Bir daha bırakamam, giderse tutamam. Bu otel işi bitene kadar vaktim var. Bir şekilde konuşacağım onunla. Anlayacak. Anlamasını sağlayacağım!"
Vedat, karşısında omuzları düşmüş bir şekilde oturan dostuna baktı. Beş yıl önce gelip ona olanları anlattığında çok pişmandı, deli gibi kaç ay her yeri aramışlardı birlikte. Yerini bilen tek kişi annesi Sare'yken tek kelime bile etmiyordu oğluna bu konuyla ilgili. Yine de akıllarına gelen her yere bakmışlardı. Bulamayacaklarını anladıklarında ise dönmüşlerdi Urfa'ya. O günden buyana ise sevmemişti kimseyi almamıştı hayatına Siyabend.
"Umarım başarırsın ve Güneş geri döner."
Siyabend tekrar dikti gözlerini Fırat'ın hırçın akan suyuna ve Senemi ilk reddettiğinde ağlayarak sarf ettiği sözler geldi aklına. "Belki de mezopotamyadır aşk, Dicle'yle Fırat'ın kavuşamaması gibi. Sen sevmesen de olur. Ben yinede severim seni."
Senem tüm görüşmeleri yapmış, valilikten gerekli imzaları ve onayları içeren dosyayla beraber şehir merkezinde taksi bekliyordu ki Cihan korna çalarak önünde durdu. Nazlı da arabadaydı.
"Abla bitti mi işlerin?"
"Bugünlük bitti bakalım. Eve mi gidiyorsunuz?"
"Evet, hadi gidelim."
Senem arabanın boş olan arka koltuğuna oturdu. Nazlı hala kızgın bakışlarını üzerine dikmekten vazgeçmemişti.
"Eee, siz nereden böyle?"
"Nazlı'nın alacakları vardı. Onları hallettik."
"Nazlı, neler aldın bakalım?"
Nazlı dikiz aynasından bakıp alayla güldü. "Ne zamandan beri ilgileniyorsun ne yaptığımla?"
"Her zaman ilgiliyim sana."
"Öyle mi? Yıllardır pek hissedemedik dee..."
"Hep böyle mi gidecek Nazlı? Konuşmayacak mıyız yani? Hep nefret mi edeceksin benden?"
Nazlı cevap vermedi, onun yerine Cihan "Abla eşyaların gelmiş. Bu arada sen Siyabend abime haber verdin mi? Az önce seni alıp konağa öyle geçeceğini söyledi."
"Hayır görüşmedim. Gelip beni almasını da istemedim ki zaten."
Cihan bunun üzerine abisini arayıp Senem'le birlikte olduklarını ve konağa geçeceklerini söyledi.
Siyabend ise "Tamam. Ben de konağa geçiyorum" dedi.
Akşam olunca konağa ilk gelen Rıdvan oldu. Kendisini kapıda karşılayan karısına gülümseyip "Meran'ım bu karşılamayı neye borçluyum?" dedi.
"Aşk olsun Rıdvan... Sanki hiç beklemedim seni?"
"Güzelim lafı dolandırma. Ne istiyorsun onu söyle bana."
Meran alacağı tepkiden çekinerek "Rıdvan bir randevu alsak, doktora gitsem diyorum." dedi tedirgince.
Rıdvan bıkkınlıkla nefes aldı. "Bu konuyu kapatmıştık sanırım. Gitsen ne değişecek ki. Ben kabullendim, sen de kabul et artık!!"
"Ama Rıdvan bu doktor başka hem be-"
"Yeter Meran!! Yok doktor falan! Her defasında daha da yıkılıp tükeniyorsun. İstemiyorum." diye bağırdı. Bu sırada konağın kapısından içeri giren ikizler ve Senem, Rıdvan ve Meran'ın tartışmasına şahit oldu. Meran gözleri dolu dolu mutfağa doğru giderken Rıdvan yukarı çıkıyordu.
Senem anlamaya çalışan gözlerle yanındaki Nazlı'ya döndü.
"Ne doktoru bu? Meran'ın nesi var?"
Nazlı, belki de Senem bu konağa geldiğinden beri ilk defa öfkeden uzak ve hüzünle cevap verdi.
"Yengemin çocuğu olmuyor. Daha doğrusu iki kere düşük yaptı."
"Ve doktor bir daha çocuğunuz olmaz dedi." Nazlı'nın yarım bıraktığı lafı Cihan tamamlamıştı. Nazlı ve Cihan yukarı çıkarken Senem avludaki sedire oturdu ve düşüncelere daldı. Ne kadar adaletsizdi bu dünya. Babası kendisini istemezken Meran istediği halde çocuğu olmuyordu. İyice düşüncelere dalmıştı ki konağın kapısı tekrar açıldı. İçeri giren Siyabend'ti.
"Kaç saattir seni bekliyorum. Bir haber vermek bu kadar zor muydu yani?"
"Sana beni bekle dedim mi? Niye bekliyorsun?"
Senem kalkıp arkasını döndüğü sırada Siyabend iyice öfkelenip Senem'in kolunu tuttu.
"Bana bak! Burası Mersin değil Şanlıurfa! Gittiğin her yeri bilmek zorundayım. Dostumuz kadar düşmanımız da var. Başına bir şey gelse ne olacak!"
Senem kolunu tek hamlede kurtarıp Siyabend'ten iki adım uzaklaştı. Bu yakınlık dahi fazlaydı.
"Asıl sen bana bak! Arabada söylediklerimi anlamadın sanırım. Sessiz kalıyorsam sadece halam için. Buranın Urfa olduğunu biliyorum. Sadece beş yıl yoktum. Beni başkalarıyla karıştırma. Ben başımın çaresine bakarım."
"Senem etrafına iyi bak! Burada, bu şehirde, ne kadar kaçarsan kaç her yerde ben varım. Urfa'yı değil beni unutmuşsun sanırım."
"Haklısın aslında belki de unuttum. Demek ki hatırlamaya değer biri değilsin artık."
Senem'in sözleriyle daha da hiddetlenen Siyabend tam bir şey diyeceği sırada terastan seslenen Feyruz Ananın sesiyle dilinin ucuna gelen kelimeleri yuttu.
"Dün bir bugün iki neyi paylaşamıyorsunuz yine kedi köpek gibi!"
"Bir şey yok nenem. Siyabend'in arabası çizilmiş de, bilirsin malı kıymetlidir."
"Torunun Senem unutmuş galiba nenem. Benim olan, "benim" dediğim her şey kıymetlidir. Elimden gitmesine izin vermem."
İkili birbirine bakıp konuşurken Feyruz Ana "Anlaşılan bastonumun tadını özlediniz ha. Haydi yemeğe az kaldı. Atın üstünüzdeki pisliği tozu da yemeğe gelin." dedi.
Önden Senem arkadan Siyabend merdivenleri çıkıp odalarına girerken Feyruz Ana "Sizin gittiğiniz yolları ben döneli çok oldu." deyip gülerek mutfağa indi.
Senem odasına girince valizlerinin yerleştirildiğini dosyalarının dolaba istiflendiğini gördü. Halası yine rahat durmamıştı anlaşılan. Fakat aklı hala Meran'daydı. Bu konuyu onu kırmadan konuşmalı, gerekirse Rıdvan abisini ikna etmeliydi tekrar muayene olmaya. Bunu aklının bir köşesine not etmiş, en kısa zamanda elinden gelen bir şey varsa yapmaya karar vermişti.
Yarım saat içinde masaya yerleşen ev halkı, yemeğe başlamak için Rıdvan'ın gelmesini bekliyordu.
"Meran kızım, kocan nerede kaldı. Masada oturduk bekliyoruz."
Meran sanki orada değilmiş gibi tepkisizdi. Görünen o ki ona seslenen Feyruz Ana'yı dahi duymamıştı. Herkes ona bakarken Senem Meran'ın koluna dokununca irkildi.
"Meran iyi misin? Nenem sana sordu."
"Ha! İyiyim dalmışım nene. Ne diyordun?" Tam o sırada Rıdvan gelip yerine oturdu.
"Ne zamandan beri masada bekletilir olduk oğlum!"
"Kusura bakma Feyruz Sultan. Telefon gelince açmak zorunda kaldım. Hadi başlayalım, afiyet olsun."
Tüm aile yemeğe başlamıştı ancak Meran tek bir lokma bile yememişti. Meran'ın bu halini gören Senem daha fazla dayanamadı.
"Rıdvan abi, yemekten sonra biraz konuşabilir miyiz?"
Rıdvan Senem'e dönüp "Hayırdır bacım, kötü bir şey yok inşallah." dedi.
"Yok abi, seninle konuşmak istediklerim var." Rıdvan sadece kafasını salladı.
Yemek yenmiş çaylar içilmişti. Rıdvan Senem'e "Gel çalışma odasına geçelim istersen" dedi. Birlikte odaya geçtiler.
"Seni dinliyorum, anlat bakalım."
"Abi belki üstüme vazife değil ama neden başka bir doktora gitmiyorsunuz?"
"Ne doktoru Senem?!"
"Abi, yengem düşük yapmış. Tek doktorun lafıyla kalmayın derim. Başka bir doktora daha gitseniz. Aslında benim arkadaşlarım var, onlara sorsak."
Rıdvan sinirlerine hakim olmaya çalışarak "En başında dediğin gibi üstüne vazife değilse bulaşma!"
"Ama abi, duyduğuma göre tek bir doktora gi-"
"Sen duyduğunla gelip bana ahkam mı kesiyorsun?!" Rıdvan iyice hiddetlenmişti.
"Hayır, sadece yardım etmek istiyorum. Meran çok üzülüyor diye."
"Ne biliyorsun sen?! Duyduğun iki kelimeden başka ne?! Yanında mıydın? İlk düşüğünde kader dedik. Beş ay sonra tekrar hamile kaldı. Dört ay yataktan çıkarmadık yine düşük! Ölüyordu neredeyse! Bunları biliyor musun? Duydun mu bunları da? Hayır! Peki ne hakla gelip konuşuyorsun? Sınırını aşma sakın! Sakın bir daha da karışma bu işe!"
"Abi bak, bana kızgın olabilirsin ama yardım edebilirim diyorum."
"Yeter Senem! Kaç yıldır yoktun, şimdi gelmiş olman her şeye karışabilme hakkı vermez sana. Çık dışarı bir daha da açma bu konuyu. Meran'ın da aklını bulandırma."
Son sözlerinden sonra kapıyı açıp Senem'in çıkmasını bekledi Rıdvan. Senem çıkar çıkmaz da kapıyı hiddetle ardından çarptı. Senem işte bunu beklemiyordu hemen üçüncü kata çıkıp sedire oturdu. Uzun zaman sonra yine ağlıyordu. Ve Rıdvan'la aralarındaki konuşmayı duyan ve Senem'in ağladığını gören bir kişi daha vardı.
Bu kişi Siyabend'den başkası değildi.
***
Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Bunun sebebi dünyevi bir takım yüklerin üzerimize yüklenmesi de olsa bunu mazeret olarak size sunmayacak ve 8. Bölümü iki gün içinde yayınlayarak, bu gecikmeyi telafi edeceğim arkadaşlar.
Siyabend, ne yapacak? Meran için Senem'e yardım edecek mi? Yoksa duyduklarını ve gördüklerini yok mu sayacak?
Hep birlikte göreceğiz.
Sevgiyle kalın...
S & S
❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |