9. Bölüm
senem sönmez / Arafta Açan Güneş / 9. Bölüm Doktor Olabilir Dedi

9. Bölüm Doktor Olabilir Dedi

senem sönmez
araftaacangunes

Multimedia: Ferah Zeydan - Yanlışız Senle

 

***

Haziran, 2017 - Mersin

 

"Bu aralar hiç Senem'le konuştun mu?"

 

Çağrı ve Deniz toplantı odasında çalışırken Deniz'in aklına Senem gelmişti. Uzun zamandır onunla konuşmadığını fark etti. Projelerin ve toplantıların yoğunluğundan eve ancak uyumak için gidebiliyordu. Senem'in projesinden de Çağrı sorumlu olduğundan Senem'le irtibatları kopmuştu.

 

Çağrı çalıştığı dosyadan kafasını kaldırıp cevapladı.

 

"En son dün konuştuk. Neden sordun?" dedi ve ilgiyle havalanan kaşlarının ardından baktı kuzenine.

 

"Bilmiyorum. Doğru mu yaptık sence? Yani onu göndermeseydik, daha mı iyi olurdu?"

 

"Deniz, ne demek istiyorsun? Sana Senem bir şey mi söyledi? Benim bilmediğim bir şeyler mi var?" Çağrı bu kez endişeliydi.

 

"Abi, hiç hesapta yokken gittin ihaleye girdin. Onca yıl Urfa'daki işlerden uzak durduk. Şimdi ne oldu da Senem'i yolladık? Hayır, ne planladın onu da bilmiyorum ama beni de alet ettin bu işe."

 

"Deniz yine kuruntu yapıyorsun. Büyük bir işti bunu sen de biliyorsun. Hem daha ne kadar kaçacaktı ki? Profesyonel düşünün biraz."

 

Deniz kafasını sağa sola sallayarak, "Umarım ne yaptığını ve bu yaptığının sonuçlarını düşünmüşsündür."

 

"Hiç bir sorun çıkmayacak. Senem güçlüdür, halleder." deyip kolundaki saate baktı Çağrı ve ekledi. "Hadi hadi, saat gecenin 11'i oldu. Çıkalım artık, bu kadar çalışma yeter. Yarın toplantı var."

 

İki kuzen dosyaları toparlayıp ofisten ayrılıp evlerine doğru yola koyuldular.

 

Şanlıurfa

 

Siyabend ve Vedat, oturmuş bir yandan içkilerini içerken bir yandan da Rıdvan'ın gelmesini bekliyorlardı.

 

"Eee, Siyabend Ağa'm... Neye borçluyuz bakalım bu geceyi?"

 

Siyabend başını şehir ışıklarının suya düşen aksinden çevirip, önündeki yarısı içilmiş rakı bardağını kafaya dikti. Birkaç saniye içinde elindeki bardak tamamen boşalmıştı. Ve nihayet dostuna baktı dertli dertli.

 

 

"Abim Senem'i çok kırdı. Meran'ın durumunu biliyorsun. Onun için abimle konuşmuş. Rıdvan ağa da patladı işte." Derin bir iç çekti Siyabend.

 

"Ooo... Çok kötü olmuş. Ne olacak peki şimdi?" Dili bunları konuşurken aklından başka şeyler geçiyordu Vedat'ın. "Kendine yapılsa bu kadar içerlemezdi." diyordu içten içe lakin bunu dillendirmek istemedi.

 

"Bir haftadır evde saklambaç oynuyoruz resmen. Sabah ya Cihan'la ya Mahmut abiyle gidiyor, akşam da yemekten sonra veya akşam üzeri gelip masaya oturmuyor." Kafasını onaylamaz bir ifadeyle sağa sola sallayıp, iki dirseğini masaya yaslayarak ellerinin arasına yerleştirdi yüzünü. Elleriyle yüzünü sıvazlarken sıkıntıyla konuşmasına devam etti. "Yine sessizleşti. Bir annemle konuşurdu. O da yok şimdi. 'Çalışmam lazım.' deyip odaya kapanıyor ya da sürekli telefonda."

 

Vedat düşünceli düşünceli dikti kafasına kadehini.

 

"Hal böyle olunca, sen de konuşamadın değil mi?"

 

"Şu abimin olayını bir çözelim de, en kısa zamanda konuşup halledeceğim."

 

"İşin hiç kolay olmayacak... Biliyorsun değil mi?"

 

Siyabend daha cevap veremeden yanındaki sandalye çekilip Rıdvan oturdu.

 

"Afiyet olsun gençler. Bana da bir kadeh doldurun bakalım."

 

Vedat kadehleri doldururken Rıdvan yanında oturduğu kardeşine dönüp konuştu.

 

"Nerede bu doktor anlat bakalım, ne zaman gidebiliriz?"

 

Siyabend bıyık altından gülümsedi. Abisini nasıl ikna edeceğini düşünürken abisi ayağına gelmiş, ondan yardım istiyordu.

 

"Karar mı değiştirdin ağam? Hayırdır böyle birden?"

 

Siyabend ve Rıdvan'ın kadehlerini dolduran Vedat, konuşmanın gidişatını fark edince yavaşça kalkıp izin istedi. Her ne kadar sakince konuşsalar da bu iki deli kardeşin ne yapacakları, ne zaman durulup ne zaman çağlayacakları belli olmazdı.

 

"Siz abi kardeş takılın. Benim yarın bir davam var. Ben kalkayım artık. Hayırlı geceler." deyip masadan kalktı.

 

"Kardeşim otursaydın. Rıdvan Ağa'yı bir daha böyle göremezsin bak."

 

Vedat, Siyabend'inbiraz da kafası güzel olduğundan yaptığı şakaya gülümseyip, Rıdvan'a doğru bir baş selamı verip kalkmıştı.

 

Rıdvan, ailelerinin avukatlığını yapmak şöyle dursun, aynı zamanda kardeşinin çocukluk arkadaşı Vedat'a başıyla selam verip, Vedat'ın az evvel doldurduğu kadehi fondipledi ve biraz da içkinin verdiği rahatlıkla gevezelik yapan kardeşine döndü.

 

"Zevzekleşme de anlat hadi. Meran üzülüyor. Ne yapayım, ne kadar gitmesini istemesem de bir anlat hele."

 

"Doktor kim bilmiyorum ama İstanbul'dan Mardin'e geliyor bir doğum için. Bir günlüğüne de Urfa'ya gelecekmiş."

 

"Gelecekmiş derken... Sen tanımıyor musun?" dedi Rıdvan şüpheyle.

 

"Doktoru Senem bulmuş, o görüşmüş. Doktor onun bir arkadaşı mıymış neymiş. Nazlı söyledi bana da."

 

Rıdvan düşünceliydi. "Ben karışma dedim ama yine de dinlemedi ha. Doktor bulup bir de İstanbul'dan Urfa'ya çağırdı." diye düşünüyorken Siyabend'in sesiyle kafasını kaldırdı.

 

"Abi, he demekle iyi yaptın. Ben inanıyorum bu doktor iyi gelecek yengeme."

 

"İnşallah koçum, inşallah..."

 

Rıdvan'ın Senem'in bulduğu doktorun gelmesine izin vermesi üzerine Siyabend cesaretlenmişti. Senem'le arasındaki bu gerginliğin de bahsini açmanın zamanı geldiğini düşünüp, boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

 

"Abi, Senem ne olacak? Fark etmişsindir, kaçıyor resmen."

 

"Onu da halledeceğiz. Hele şu doktor işini bir atlatalım da. Neyse, hadi kalk konağa dönelim artık. Anam uyumaz, bizi bekler bilirsin."

 

"Tamam. Sen git ağabey. Ben de hesabı ödeyip geliyorum."

 

Aradan geçen iki gün de aynı süreğenlikte geçmişti. Senem erkenden konaktan çıkıp gecenin geç saatlerinde konağa dönüyor, Meran ise Rıdvan'ın o gece gelip doktor için izin verdiğini söylemesiyle, heyecanla gün saymıştı. Bugün ise Meran için büyük gün gelip çatmıştı. Senem onu doktorla konuşturmuş ve artık aradan çekileceğini söylemişti. Doktor Yasemin, yarın sabah saat 10'da özel bir hastanede olacağını ve onları beklediğini söylemişti. Hastaneye sabah Rıdvan'la gideceklerdi.

 

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandı Senem. Zaten erken kalkan biriyken son bir haftada iyice erken kalkmaya başlamıştı. Saat daha altıydı ama bir an önce konaktan çıkmaya çalışıyordu yine. Bir duş alıp hazırlandı. Çantasını aldı ve odadan çıkıp merdivenlere yönelmişken odalarının yan tarafındaki sedirde oturan Siyabend'le göz göze geldi.

 

"Günaydın. Yine kaçıyorsun anlaşılan."

 

 

 

"İşim var sadece. Hiçbir yere kaçmıyorum yani."

 

Siyabend gülmeye başladı.

 

"Sorunlardan kaçmak, onları daha da yakına çekmektir, derdi birileri. Hatırladın mı?"

 

Senem karşısındaki adama baktı. Uyumamıştı anlaşılan, çünkü gözleri kızarmış, sesi ise boğuk boğuk çıkıyordu.

 

"Geçmişte söylediklerimi hatırlatmak için mi uyumadan burada bekledin yani!" Senem, konaktakileri uyandırmamaya gayret ederek, sinirli bir fısıltıyla sormuştu.

 

"Uzun süre uyumadan aradım seni. Bir gün daha uykusuz kalsam çok mu yani." Siyabend yüzünde acı bir gülümsemeyle bakıyordu Senem'e. Az önceki tasasız kahkaha yerini acı bir sırıtışa bırakmıştı.

 

"Ne saçmalıyorsun sen! Hadi git uyu biraz."

 

"Vay vay vaay! Beni mi düşünür oldun sen..."

 

Senem karşısında gevşek gevşek sırıtan adama biraz daha yaklaştı. İşte o zaman anladı ki Siyabend kör kütük sarhoştu.

 

"Sen içtin mi?"

 

Siyabend gülerek cevapladı sorusunu.

 

"Biraz içmiş olabilirim. Ne var bunda? Çok mu umrunda yani."

 

Senem, "Haklısın umrumda değil. Ne halin varsa gör!" deyip merdivenlere yönelmişti ki bir ses duyup arkasına döndü. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Siyabend, az evvel oturduğu sedirden yere düşmüş, düştüğü yerde oturmuş kalmıştı.

 

Senem, bir an dönüp gitmek ve Siyabend'e yardım etmek arasında kalsa da tercihini yardım etmekten yana kullandı. Amacı Siyabend'e yardım etmek değil, sadece ev halkının onu bu halde görmemesiydi. (Hadi ama kimi kandırıyoruz 😉). Ona daha da yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü.

 

"Madem kaldıramıyorsun neden bu kadar içtin?"

 

Siyabend, zorlukla açtığı gözlerini tam karşısındaki elalara dikti. Yıllar sonra ilk defa bu kadar yakınındaydı.

 

"Güneş... Yapma... Kaçma artık."

 

"Hadi kalk. Odana git. Halam ve abim seni böyle görmesin. Nenem de uyanır birazdan. Hadi."

 

Yavaşça onu kaldırmaya çalıştı. Kaldırmaya çalıştı, çünkü bu adam zaten ağırken bir de sarhoş olunca iki katı kadar ağırdı.

 

"Küçükken de böyleydin. İstemediğin şeyler konuşulunca konuyu değiştirirdin."

 

"Bana biraz yardımcı olur musun? Ve sessiz ol! Herkes uyanacak şimdi!"

 

Siyabend de sedirden destek alarak ayağa kalktı. Kolunu Senem'in omzuna attı. Senem bu temasla rahatsız olsa da belli etmedi.

 

"Yıllar sana adil davranmış ha! Hiç değişmemişsin."

 

"Beni bu kadar iyi tanıyorsun yani öyle mi? Hayır, hiç tanımıyorsun ve tanımadın da... "

 

Yavaşça kendi odasının karşısındaki odaya doğru adımladı ve omzunda ağırlığının büyük bir kısmı olan adamın odasına girdi. Siyabend'in yatağına kadar yürümesinde yardımcı olurken nihayet yarım dakika içinde Siyabend sırt üstü yatağına uzanmıştı, fakat hâlâ Senem'e bakıyordu. Senem'se bu odaya girmeyeli ne kadar zaman geçtiğini düşünürken bakışlarıyla odayı tarıyordu. Siyabend'in sesiyle bölündü düşünceleri.

 

"Ben seni tanımıyorum, aksine biliyorum. Başkaları ezber yaparken ben unuturum diye her gün aynı kitabı okuyan ilkokul çocuğu gibi öğrendim seni. Önce buraya" dedi Siyabend şakaklarına bastırırken ellerini, "Sonra da buraya" dedi sol yanındaki kalbini işaret ederek "hapsettim seni."

 

Senem sadece belli belirsiz gülümsedi.

"Uyu hadi. Uyandığında hatırlamayacaksın muhtemelen hiçbirini."

 

Siyabend gözlerini kapatmak istemese de daha fazla direnemedi onu çağıran uykuya. Senem kapıya kadar yürüyüp dışarı çıkacağı esnada arkasını dönüp, duymayacağını bilse de yanıtladı Siyabend'in son sözlerini. "Hep tembel bir öğrenciydin. Aynı kitabı her gün okudun da nasıl elinden kaybedebildin?" deyip çıktı odadan. Bugünkü tek düşüncesi Meran'ın iyi haberlerle dönmesiydi. Böylece bu konaktan gitmesi için bir engel kalmayacaktı.

 

Meran, uyanalı bir saatten fazla olmasına karşın hâlâ yataktan çıkmamış, yanında uyumakta olan ve öfkeden çok uzakken daha masum ve huzurlu görünen kocasına baktı. Bu hayatta en çok sevdiği ve aynı şekilde sevildiğini bildiği adama. Elleri ondan habersiz hareketlenip sakallı çehresine gitti ve okşadı yavaşça. Rıdvan hissettiği yumuşak ellerle gülümseyip açtı gözlerini.

 

"Günaydın ağam." dedi Meran ellerini sakalların üzerinden çekerken.

 

"Günaydın güzelim." deyip alnından öptü karısını Rıdvan.

 

"Rıdvan, çok heyecanlıyım."

 

"Sakin ol Meran. Doktora gidiyoruz tamam, ama ne derse desin üzülmek yok. Tamam mı?"

 

"Üzülmek yok. Her şey iyi olacak biliyorum ben."

 

Rıdvan başını sallayıp yataktan çıktı ve banyoya yöneldi. Meran da kalktı ve yatağını düzeltip odayı toparladı. Sonra aklına gelenle banyoya doğru yürüyüp traş olan kocasına seslendi.

 

"Rıdvan, Senem'le ne zaman konuşacaksın? Sen de üzülüyorsun biliyorum."

 

"Akşam onu almaya ben giderim. O zaman konuşurum."

 

Meran gülümseyip halen traş olmakta olan kocasının beline sardı kollarını ve sırtına dayadı yüzünü.

 

"Seni bir ayrı seviyor Senem. Ne zaman adın geçse gözleri doluyor. Kırılmış sana belli, ama yine de seviyor işte."

 

"Halledeceğim ben. Hadi bir şeyler ye de çıkalım. Randevu saati geldi."

 

"Hayır. Doktor aç gel dedi, tahlil için kan alınacakmış."

 

"Tamam güzelim. Hazırlan o zaman doktordan sonra gider yeriz bir şeyler."

 

Yarım saat sonra konaktakilere kısa bir açıklamanın ardından yola çıktılar. Herkes iyi bir haber için umutla beklemeye koyuldu. En çok da Nazlı, başından beri bu işin içindeydi ve güveniyordu Senem'in bulduğu doktora ama bir yanı da her şeyin daha kötü olmasından korkuyordu.

 

Siyabend ısrarla çalan telefonun sesiyle uyandı. Başı çatlamak üzereydi. Telefon susunca zar zor yatakta doğrulup saate bakabildi saat dokuz buçuğa geliyordu. Ne ara uyuduğunu, bu odaya nasıl geldiğini hatırlamıyordu bile. Son hatırladığı sedirde oturmuş Senem'i beklediğiydi. Telefon tekrar çalmaya başladı,bu kez ekrana baktı. Arayan Vedat'tı. Açıp kulağına götürdü.

 

"Nerdesin oğlum? Kaç kere aradım sabahtan beri, duymadın mı? İstediğin dosya geldi."

 

Siyabend uyku sersemi yanıtladı.

 

"Ne dosyası be oğlum. Avukat olan sensin. Ben ne yapayım dosyayı?"

 

Vedat sinirle bağırdı.

 

"Ulan iki gündür beynimi yedin Senem'in ortaklarını araştır, Mersin'deki hayatını öğren diye! Şimdi ne dosyası diyor ya!"

 

Siyabend birden yataktan kalktı.

 

"Geldi mi dosya? Hemen geliyorum neredeysen sakın ayrılma geliyorum ben." deyip hızla hazırlandı ve yola çıktı.

 

Meran ve Rıdvan geldikleri hastanede çağrılmayı bekliyorlardı. Meran heyecandan ellerinin titrediğini hissediyordu. Rıdvan da belli etmese de heyecanlıydı. Sonunda bir hemşire gelip.

 

"Meran Hanım Rıdvan Bey, buyurun Yasemin Hanım sizi bekliyor." deyip kapıyı açtı.

İçeri giren çift karşılarındaki kadına baktılar ve gösterilen yere oturdular.

 

"Hoş geldiniz. Buyurun oturun. Meran Hanım dememe gerek var mı?"

 

Meran heyecanla "Yok, sadece Meran diyebilirsiniz." diye cevapladı Yasemin'i.

 

"Peki o zaman. Şu siz-biz olayını kaldıralım ne dersin. Heyecanlı görünüyorsun. Sakin ol. Birkaç tahlil yapacağız sadece."

 

Rıdvan oturduğu yerde kıpırdanıp duruyordu.

 

"Siz de hoş geldiniz Rıdvan Bey."

 

"Hoş geldin boş gittin faslını geçip konuya mı girsek doktor hanım?"

 

Rıdvan, her ne kadar kendini koyvermemiş olsa da, Meran kadar o da heyecanlanmıştı. Yasemin ise, karşısındaki adamın laflarına normalde olsa sinirlenebilirdi ama belliydi ki o da heyecanlıydı ve korkuyordu. Bu ters tavırlarını heyecanına verip, yok sayarak Meran'a döndü.

 

"Peki, Meran'cığım. Bana anlatır mısın, eski doktorunun verdiği tedaviyi, bu tedaviye neden başladığınızı?" ve biraz duraklayıp devam etti "Getirmeni istediğim dosyayı da alabilir miyim?"

 

Meran dosyayı uzattı. İlk düşüğünü ve ardından doktoruna gittiklerini, ikinci gebelik öncesi kullandığı ilaçları, ikinci gebeliğin düşükle sonuçlanmasını ve bu süreçte yaşadıklarına kadar aklına gelen her şeyi anlattı. Meran anlattıkça Yasemin'in kaşları daha da çatıldı. Meran anlatacaklarını bitirdiğinde "İlaçları kullanmıyorsun değil mi bir süredir?" diye sordu.

 

"Evet. Senem'le konuştuğunuzdan beri kullanmıyorum."

 

"Peki, kendini nasıl hissediyorsun?"

 

"İlk günlerde halsizdim. Hep uykum geliyordu ama şimdilerde daha iyiyim."

 

Yasemin'in bilgisayara dönüp birkaç şey yazmasını beklerken Rıdvan karısının elini tutmuş, doktorun bir sonraki cümlesini sabırsızlıkla bekliyordu. Bir an önce her şey olup bitsin, konağa dönsünler ve bir daha bu konu açılmasın istiyordu. Lakin aklı böyle konuşsa da kalbinde ufacık da olsun umut ışığı vardı.

 

"Şimdi hemşire gelecek ve onunla birlikte kan alma odasına geçeceksiniz tahlil için. Sonra muayeneye başlayabiliriz." dedi ve telefondan hemşireyi çağırdı. Meran ve hemşire çıkarken Rıdvan da ayaklandı ama Yasemin onu durdurdu. "Rıdvan Bey, siz kalın. Konuşacaklarımız var." dedi.

 

Rıdvan yerine otururken, Meran hemşireyle birlikte odadan ayrıldı. Yasemin gözlüklerini masaya koyup karşısındaki adama baktı.

 

"Buyur doktor hanım, ne diyeceksin? Çocuğunuz olmaz mı diyeceksin?" dedi kaşlarını çatarak.

 

"Hayır, aksine çocuğunuz olabilir diyeceğim." dedi Yasemin gülümseyerek.

 

Rıdvan'ın kaşları daha da çatıldı.

 

"Ne diyorsun sen doktor hanım? Ne demek olur?"

 

"Rıdvan Bey, eşiniz hasta değil, ama birileri onun hasta olmasını istemiş. Ve hatta bunu yapanlar, çocuk sahibi olmasını istemiyor olmalı."

 

Rıdvan öfkeyle sesini yükseltip "Ne saçmalıyorsun sen be?! Kim, niye istemesin?!"

 

"Rıdvan Bey, her şeyden önce sakin olun ve dinleyin."

 

Rıdvan kafasını sallayıp "Devam et bakalım." diye cevapladı.

 

"Bakın, ilk düşükte kan değerleri normal gözüküyor. Çoğu anne adayı ilk gebelikte düşük yaşayabilir ama ikinci gebelikte kan değerleri çok yüksek. Bu yüzden de bebeği kaybetmişsiniz."

 

"Yani ne demek istiyorsunuz, doktor hanım?"

 

"Yani Rıdvan Bey, şöyle söyleyeyim, eşinizin doktoru ona verdiği ilaçlarda sürekli kullanım istemiş ve çocuğu olamayacağını söylemiş. Doktorun verdiği ilaçlar çok kuvvetli doğum kontrol hapları. Zaten çocuğu olmayan birine, yani kısır olan birine neden bu ilaçlar verilsin ki?"

 

Tam bu sırada içeri giren Meran'ı gören Yasemin gülümsemiş ve "Hadi bakalım Meran'cığım sedyeye uzan da bir bakalım ne durumdayız?" deyip monitörün başına geçti.

 

Rıdvan hala oturduğu yerden kalkmazken doktorun söylediklerindeydi aklı. Bunu kimin niye yapacağını düşünüyordu. Birkaç dakika sonra, muayeneyi bitiren Yasemin'in sözüyle düşünceleri bozulan Rıdvan doktoru dinlemeye koyuldu.

 

"Meran'cığım, sana bir ilaç yazacağım. Sadece kendini halsiz hissettiğinde içeceksin. Kan değerlerin biraz düşmüş, dolayısıyla bu da halsizlik yapıyor tabi."

 

"Tamam içerim." dedikten sonra biraz duraksadı Meran. Sorup sormamakta ikilemde kalsa da sormaya karar verdi aklını kurcalayan o soruyu. "Peki... Şey... Yani bir bebeğim olacak mı?"

 

"Bunu tahlil sonuçlarına bakarak söylemem gerekir aslında, ama kısa bir ilaç tedavisinden sonra çocuğunuz olmaması için hiçbir neden yok."

 

Meran, duyduklarıyla gözlerinin içine kadar gülümsemiş ve yanında oturan Rıdvan'ın elini daha sıkı tutmuştu.

 

"Gerçekten olacak mı? Yani eski doktorum çok kesin konuşmuştu."

 

Yasemin Meran'a hissettirmemek için çabaladı.

 

"Bazen meslektaşlarımız da yanılabiliyor canım. Sen gayet sağlıklısın. Dosyaya baktığımda eşinin de gayet sağlıklı olduğunu görüyorum. Gerisi tedaviye kalmış."

 

Meran utanırken Rıdvan hala tepkisizdi.

 

"Biz artık gidebilir miyiz?"

 

"Tabii, Rıdvan Bey. Tahlil sonuçları yarın gelir. Haber veririz."

 

"Yarın da mı gelelim Yasemin Hanım?"

 

"Ben bu gece dönmeliyim İstanbul'a ama tahlil sonuçlarını iletirim size. Yapmanız gerekenleri de yarın telefonda konuşuruz. Sonrasına da tedavi takvimini çıkardıktan sonra karar veririz." deyip çiftle vedalaştı.

 

Rıdvan ve Meran hastaneden çıkıp kahvaltı için bir mekana geçtiler. Rıdvan'ı gören mekan sahibi hemen terası ayarlayıp bir baş selamıyla buyur etti. Masa geleneksel kahvaltılıklarla donatılmış Meran kahvaltısına başlamıştı. Birden sanki iştahı açılmıştı, öyle ki masadaki her şeyi yiyebilecekmiş gibi hissediyordu. Rıdvan'sa elindeki çay bardağına bakıp hala düşünüyordu. "Kim?" ve "Neden?" Bu iki soru kafasını kurcalıyordu.

 

"Rıdvan, sen de duydun değil mi? Ben rüya görmedim. 'Olacak' dedi."

 

"Duydum, Meran'ım duydum. Olacak dedi inşallah." Meran uzun zamandır gülmediği kadar içten gülmüş ve kahvaltısına devam etmişti.

Rıdvan, Mahmut'u arayıp Meran'ı konağa bırakmasını söylemişti. Meran'a da şirkete uğraması gerektiğini söyleyip, onu Mahmut'la birlikte konağa yollamıştı ve aklındakini yapmak için yola koyulmuştu. Geldiği kliniğin önünde arabadan inip kliniğe girdi, doktorun odasına doğru ilerledi. Yarı aralık kapının kolunu kavrayıp tam açacağı sırada içeriden gelen öfkeli sesle donakaldı.

 

"Ne demek başka doktora gittiler lan! Sana boşuna mı tonla para verdik! Meran'ın çocuğu olmayacak demedim mi lan sana?! Ne demek başka doktora gitmişler. Bir işi beceremedin!"

 

"Ben elimden geleni yaptım efendim. Beni de düşünün. Rıdvan Kozcu duyduğunda, gerçeği anladığında yaşatmaz beni."

 

"Tamam lan kes. Al şu parayı toz ol. Beni görmedin bilmiyorsun. Ağzını kapalı tut yoksa Rıdvan'a bırakmaz ben öldürürüm seni."

 

Rıdvan sinirlerine hakim olmaya çalışarak kapıda bekledi. İçerideki hareketlenmeyle kapıya doğru adım atıldığını görünce hızla karşıdaki odaya girip saklandı. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, hangi insan evladı nasıl yapardı bunu? İçerideki kimdi? Neden Meran ve Rıdvan'la uğraşıyordu.

 

***

 

Merhabalar!!

 

Bugün arafta bir çiçek açtı yine. Yeni bölümümüzle sizlerleyiz.

 

Umarım bu bölümümüzü seversiniz, çünkü benim en sevdiğim bölümlerden biri. Yazarken kendimden geçtim diyebilirim 🙃🙃

 

Ve de yorumlarınızla beni yalnız bırakmazsanız çok sevinirim . Yorumlarınız benim için çok kıymetli. Çünkü nerelerde ne düşündüğünüzü görmek hem çok eğlenceli hem de pek tabii ki bölüm hakkındaki eleştirileriniz de bana yön veriyor.

 

Gelecek bölümlerle ilgili tahminlerinizi bekliyorum.

 

Sevgiyle kalın.

 

S & S

 

❤️

 

Bölüm : 17.12.2024 04:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...