

Kokun var beni bana hatırlatan.
Bir de gözlerin neden var olduğumu anlatan!
Bölüm Şarkısı: Aslı Güngör = Söylenmemiş Sözler
Yoldur, yürünür. Mesafedir, aşılır. Sorundur, çözülür. Yaradır, sarılır. İnsan bir şekilde çaba gösterdiği her şeyi çözebilir. İki tane istisna dışında;ölmek ve sevilmemek. İnsan istediği kadar çabalasın sadece bu iki meseleyi çözemez.
Ölüm sadece dört harften oluşan bir kelime kimisi için ancak o dört harf kimlerimizi almıştır bizden. Kimleri koymuşuzdur o kara toprağın altına. Kaç tane sevdiğimiz can yatıyordur toprağın bağrında. Ah insanoğlu hep bir şeyleri ertelemek sonraya bırakma derdinde. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp en sevdiklerimiz hiç gitmeyecek gibi erteliyoruz zamanı.
Sadece iki kelime oysaki neden esirgiyoruz bunu. Ellerimizden kayıp gidene kadar neden dökemiyoruz duygularımızı. Zaman zalimdir beklemez akıp gider, bazen sadece arkasından bakmak kalır. Oysa ki sadece iki kelime ne çok sevindirirdi kim bilir duyanı.
"Söyleyemedim Saliha onu sevdiğimi bile söyleyemedim ki daha."
Saliha yere dizlerinin üstüne düşen kıza bakıp iç çekti. Nasıl olurdu böyle bir şey daha bir saat dahi olmamıştı ki gideli nasıl ölürdü?
"Canım çok acıyor Saliha burası çok acıyor..."
Konuşurken sürekli kalbine vuruyordu.
"Elida sakin ol ne olursun bir anlayalım önce yapma böyle lütfen."
Hemen aşağıdan gelen feryat ile birlikte bu kez de oraya baktı genç kız. Sare Hanım ellerini dizine vuruyor sürekli bağırıyordu.
"Kim kıydı yavruma Hazer'im yavrum."
Cansu gözyaşları içinde annesinin omzundan tutuyor bir şey söylemesini bekliyordu ancak Senem tepkisizce öylece karşısında konuşan Çetin'e bakıyordu. Gözlerini dahi kırpmadan öylece duruyordu. Sanki aklı inkar ediyordu duyduklarını kabullenemiyor öylece bakıyordu. Bu çok kısa bir an sürerken önce Saliha bağırdı aşağıya doğru.
"Elida uyan Elida kendine gel yardım edin bayıldı."
Kapıdaki adamlar yukarıya doğru koşarken bu kez de Cansu yere kapaklanan annesini tutmaya çalıştı. Hazer Kozcu'nun haberi önce eşini ardından annesini yere yıkarken iki araba ard arda hastanenin acilinden giriş yaptı.
Diğer yanda ise büyük çiftlik avlusunda toplanan aşiret büyükleri Hazer Kozcu'nun gelmesini beklerken Tekin çalan telefonu ile oturduğu yerden kalkıp biraz uzaklaşarak telefonunu açtı.
"İşlem tamam o arabadan sağ çıkamaz ağam."
Tekin gülerek başını sallayıp oturanların yanına döndü. Ne Rıdvan ne de Hazer geçen bir saate rağmen gelmemişti. Hamit ağa oturanlara dönüp konuştu.
"Ağalar Hazer ağa gelmeyecek galiba. Bir saat oldu bekliyoruz."
Hamit ağanın oğlu Tekin babasının sözlerini desteklemek adına lafa girdi.
"Eee bu işler öyle Berdel kalktı diye nutuklar atarak yapılmaz ağalar. Fazla bel bağladınız Siyabend oğlu Hazer'e."
Oturanlar arasında konuşmalar başlamış sesler yükselmişti. Her kafadan bir ses çıkıyor gerçekten de neden gelmediğini merak ediyorlardı. Üstelik yarın yapılacak olan toplantı neden bugüne alınmıştı? Tekin ise zamanında Siyabend ile olan sürtüşmesi sebebiyle Hazer'in ağalığını da tanımıyordu. Hazer Berdel kalktı dediği günden beri bir izin bekliyordu babasından ve istediği izin gelmişti. Dört adamını göndermişti üstüne Hazer ölecek ve ağalığı başlamadan bitecekti.
Uğultular iyiden iyiye yükselirken kapı sertçe açılıp önde Siyabend hemen arkasında ise Rıdvan girdiler büyük avluya. Öfke bu ikilinin üstünde sanki hakimiyet kurmuşçasına dikildi bekleyen kalabalığın karşısına. Aşiret büyüklerinden biri hemen ayaklandı.
"Bu da ne demek oluyor Siyabend ağa?Hazer nerede? "
"Siz burada oturup beklerken ağanızın arabası kurşunlanıyor."
"Ne diyor Siyabend Hamit ne demek bu?"
"Ben anlatayım sana Reşat ağa!"
Kapıdan içeri giren kişi ile oturanlar bile ayaklandı. Hazer bir elinde silahı diğer eli ile bir adamı ensesinden tutup içeri fırlattı.
Hamit'in ayakları dibine düşen adam ile göz göze geldi ikili.
"Köpeklerin başarısız oldu Hamit ölmedim!"
Hamit ağa onun sözleri karşısında kendisine dönen bakışlarla kalakaldı. Hazer'in beyaz gömleği omzundan aşağıya adeta kızıla boyanırken o hala dimdik duruyordu ayakta. Beklediği bir hamleyi bertaraf etmişti. İlk hükümden itibaren her gün beklediği şey ile geçmişti günleri. Babası ve amcası onu bu konuda dikkatli olması adına uyarmışlardı.
Ve beklenen olmuş Hazer şirkete diye çıkmış ancak babasını karşılamaya havaalanına gitmek için konaktan çıktığında köşede duran araba ile takip edildiğini görmüştü. Korumalara dönüp konuştu.
"Siz gelmeyin!"
"Emredersin ağam."
Hazer bir süre sürdü arabasını yol boyunca ancak gördüğü araba hala arkasındaydı. Bu kez hızını arttırıp devam etti yola. O hızlandıkça hızlanan yavaşladıkça hızını düşüren araba şüphelerini doğrulamıştı adeta.
Hamit ağanın adamları anlamışlardı farkedildiklerini bu işi bugün bitirmek zorundaydılar. Bir an için Hazer'in arabası gözden kayboldu. Panikleyen adam bağırdı.
"Nereye kayboldu bu lanet olası. Hadi acele et bul şunu!"
Arabayı kullanan adam hızını biraz daha arttırıp ilerideki tarla yoluna dönünce gördü yavaşça ilerleyen arabayı.
"İşta orada."
Diğerleri uzun namlulu silahlarını hazırlayıp arabaya iyice yaklaşarak ateş etmeye başladı. Tüm camlar kırılırken araba ilerideki ağaca çarpıp durdu.
Bu sırada konaktan çıkan Rıdvan korumaları kapıda görünce kaşlarını çattı.
"Hazer gitti siz niye burada bekliyorsunuz!"
Korumalardan biri cevap verdi.
"Hazer ağam gelmeyin dedi Rıdvan beyim."
Rıdvan zaten çatık olan kaşlarını iyice çatarken hemen telefonu çıkarıp Hazer'i aradı. Telefon kapalıydı Rıdvan'ın içini büyük bir korku kapladı.
"Hemen gidiyoruz acele edin hadi!"
İki araba hızlıca yola koyuldu son hızlarını denercesine.
Diğer yanda ağaca çarpan araba ile silahlarını indirip arabadan indi dört kişi yavaşça yaklaştılar arabaya ancak gördükleri ile kalakaldılar bu nasıl olurdu?
" Kimse yok burada nereye gider?"
"Abi buradaydı arabadaydı."
"Gerizekalılar Hamit Ağa canımıza okuyacak nasıl gözden kaçar bulun hemen şunu burada bir yerde olmalı hadi!"
Bir silah sesi ile birlikte yanındaki adamlar düşünce arkasına döndü.
"Beni mi arıyorsun?"
Hazer yanında duran iki koruma ile ona bakıyordu. Omzundan yaralıydı ancak sanki hiç acı hissetmiyor gibi dimdik kaşları çatık gözleri adeta ateş püskürüyordu.
Adam elindeki silahı titreyerek düşürdü. Bu arabadan nasıl sağ çıkmıştı hangi ara inmişti?
"Hamit yine beni şaşırtmadın. Alın şunu gidiyoruz hadi!"
Konaktan hızla ilerleyen korumalar ilerde duran araba ile yavaşladı. Rıdvan önce inerken gördüğü ile korkuyla adım attı. Arabadaki tüm camlar tuzla buz olurken yerde kan izleri vardı. Nefesi kesildi eli kalbine giderken ayakta durmaya zorladı kendini. Koruyamamış kardeşine verdiği sözü tutamamıştı.
Elleri titreyerek ilerledi arabaya yaklaştığında telefonun yerde olduğunu gördü. Hazer neredeydi peki.
"Etrafa bakın hadi bulun onu!"
Korumalar etrafa bakarken telefonuna gelen bildirim ile elleri titreyerek aldı cihazı. Sonra derin bir nefes çekip içine geldiği arabaya binip hızla yol aldı.
Çetin giden adamların hala dönmediğini görüp hemen korumaları arayınca öğrendi olanları. Arabası tuzla buz olmuş ancak Hazer kayıptı. Eve girip haberi verince lafının devamı gelmeden bir yanda Senem hanım bir yanda gelinin bayılması ile hastanede almışlardı soluğu.
Tüm çiftlik avlusu ayakta durmuş genç adama bakıyordu. Hamit ise sinirle soluyordu. Bu beceriksiz oğlu yüzünden şuan karşısındaydı bu adam. Siyabend ve Rıdvan, Tekin ile karşı karşıya dururken Hazer'in sesi doldurdu tüm avluyu.
"Beni itle köpekle bitiremezsin Hamit!Ben kolay ölmem."
"Ne diyorsun sen Hazer benim haberim yok bundan."
Siyabend önünde yerde duran adamın telefonunu aldı ve son aradığı numarayı arayınca Tekin'in telefonunun sesi duyuldu.
"Tekin'in haberi varmış ama değil mi Tekin?"
Hamit ağa oğluna bakınca elinin silahına gittiğini gördü ancak daha davranamadan Siyabend silahı tutup Tekin'in başına dayadı.
"Yettiniz artık be evet ölsün istedim ne yapacaksın ha. Sen kaçıp gittin Siyabend bu işlerden anlamazsın. Silahı çektin mi patlamadan yerine koyamazsın. Bak Hazer ağamız tadına bakmış. "
Siyabend silahı anlından çekince Tekin sesli bir şekilde güldü. Rıdvan silahına davranacakken Tekin'in gülüşü duyduğu ses ve acı ile boğazına takılırken Hamit öne atılmış ancak karşısında duran genç adam ile kalakalmıştı.
Avlu Tekin'in bağırtısı ile çınlamıştı. Bacağına yediği kurşun ile yere düşerken diğerleri ellerini kavuşturup bir adım geriye kaçmıştı.
"Ailem söz konusu olduğunda hepinizi silerim bu dünyadan şüpheniz olmasın!"
"Oğlum! Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz!"
Hazer hala karşısında duran adamın gözlerine baktı.
"Yüreğin yetiyorsa karşındayım işte sık!"
Hamit ağa ellerini yumruk yapmış duyduğu sesler ve kınayan bakışlar karşısında karşısındaki adama bakıyordu. Ne Rıdvan'a ne de Siyabend'e benzemiyordu bu adam. Korkusu yoktu sanki ölmek ona oyunmuydu.
Hazer ise yüzüne bakıp ses çıkarmayan adam ile elindeki silahı ikisinin arasında havaya kaldırdı.
"Bu seni ilk ve son uyarışım Hamit bir dahakine ben değil bu silah konuşur haberin olsun!"
Hazer bu kez de karşısındaki adamlara bakıp bağırdı.
"Bu aşiret beni ağası olarak seçtiyse tüm hükümlerime kayıtsız şartsız uyacak! Yok eğer beni öldürmek isteyen varsa ardındaki canları da sakınsın çünkü ben işimi bir daha yarım yapmam anladınız mı!"
Hepsi başını sallarken yere düşen oğlunun yanına çöken yaşlı adamın yakasından tuttu Hazer.
" Sende anladın değil mi Hamit? "
Hamit ağa 70 yaşındaki koca adam göz yaşları akıtırken oğlunun acısına başını salladı karşındaki adama. Hazer silahını beline takıp gözlerine bakarak son sözünü sözlerini şöyle söyledi.
"Umarım anlamışsınızdır! Çünkü bir dahakine konuşan ben olmayacağım! Toplantı bitti!"
Avlu yavaşça dağılırken Hazer sanki acısını yeni yeni hisseder gibi omzunu tuttu. Derin bir nefes çekip içine gözlerini kapattı. Rıdvan çalan telefonu ile baba oğuldan biraz uzaklaşırken Siyabend oğlunun diğer omzuna elini koyup sordu.
" Hayatınla kumar oynadığının farkında mısın?"
Hazer gözlerini açıp baktı babasına bugün ilk defa silahını ateşleyen adama baktı. Hafifçe gülümseyip cevapladı.
"Hayat bir kumar değil mi baba? Bir şeyler kazanmak için bir şeyleri feda etmeli insan."
"Feda ettiğin kendi hayatın ne kazanmayı umuyorsun?"
"Baba ben bu coğrafyanın kaderini değiştirmek istiyorum. Kan karşılığı verilen kızlar olmasın istiyorum. Kimse hayallerini öldürmesin istiyorum daha kendisi çocukken elinden oyuncak bebeği alınıp doğurmak zorunda kaldığı bebeklere bakan kızlar olmasın istiyorum. Gencecik delikanlılar kan davası töre diye ölmesin istiyorum. "
" Hazer oğlum bak... "
" Biliyorum baba biliyorum çok zor diyeceksin ama sende şunu bil ister güzellikle isterse bugün olduğu gibi zorla ben bu insanları kazanacağım. "
Baba oğul birbirine bakıp gülümserken Rıdvan telefonunu kapatıp hzıla yanlarına geldi.
" Elida ve Senem hastanede! "
Ne olmuş niye diye sorular sorulamadan hastaneye doğru yol aldılar.
Sare hanım tansiyonunu ölçen hemşireye bakıp akan gözyaşları ile sordu.
"Kızım nasıllar?"
"Merak etmeyin ikisi de iyi serum verdik lütfen sizde kendinize gelin."
Nasıl kendine gelecekti evladı yitip gitmişti. Berfu bir köşede oturup ağlarken Meran Senem'in yanına odaya girince sayıklayan kadın ile gözyaşları içinde baktı ona.
"Oğlum Hazer'im."
Cansu ise Emir'in omzuna başını yaslamış ağlıyordu. Haber tüm urfaya yayılmıştı sanki kapının önü büyük bir kalabalık ile dolup taşarken haberi yeni alan Emrah koşarak girdi hastaneden içeri danışmaya yerlerini sorarken gördü asansöre binen kızı ve yanına koşup yetişti kapanan kapıya.
Saliha yanında duran adama baktı birşey söylemek istedi ancak akan gözyaşları engel oldu ona. Acı çeken arkadaşı, oğlum diye yere çöken kadın geldi gözlerinin önüne. Başını per tarafa çevirdi görmesin istedi gözyaşlarını. Bu yabancı bilmesin istedi zayıf yanını.
Emrah ise elleri titreyen kıza baktı. Kızaran gözleri dahi anlatıyordu herşeyi.
"Ağlama senin güçlü durman lazım arkadaşın için yapmalısın bunu."
Saliha sadece başını sallarken gözyaşları sanki onu dinlemiyordu bir an sonra omuzlarından tutup kendine çeken adam ile dahada hızlandı yaşlar gözlerinde birini kaybetmek nasıl yakıyordu canı. Duran asansör ile ayrılan ikili inip koridorda oturup bekleyenlerin yanına yürüdü. Berfu'nın ağlayan yüzü dahi inandırıcı değildi Saliha için sonra başını sağa sola salladı hafifçe Elida uyansın istiyordu kendine gelsin istiyordu.
Hastaneye ulaşan araba ile önce Siyabend ve Hazer inerken arkalarından da Rıdvan ve korumalar hızla girdiler içeri. Cansu bir an hayal sandı karşısında gördüklerini.
"Emir ben iyi değilim sanırım."
Emir sevdiği kıza çevirdi gözlerini elini tutarken ayaklanan kıza baktı.
"Ne oldu Cansu?"
"Ab abim yaşıyor!"
Tüm bakışlar kendilerine hızla gelen adamlara dönünce Cansu hızla koşarak sarıldı abisine.
"Abi çok korktum sana bişey oldu diye çok korktum."
Hazer sarılan kardeşi ile yarasının sızlaması üzerine dişlerini sıktı. Siyabend o an odadan çıkan annesine yürüdü.
"Senem, Elida onlar nasıl anne?"
Sare Hanım rüya gördüğünü düşündü.
"Siyabend oğlum o Hazer değil mi? O iyi mi ama ama bize araba arabası kurşunlandı dediler."
Siyabend hala alamadığı cevap ile panikliyordu.
" Annem Hazer iyi bak ufak bir yara Senem nerede nasıl?"
Sare hanım duymuyordu adeta oğlunu gözleri sadece Meran'a Berfu'ya sarılan ve kendisine yaklaşan torununu görüyor kulakları adım seslerini işitiyordu. Sonunda kendisine sarılan adam ile derin bir nefes aldı yaşlı kadın.
Emir hala bişey öğrenemeyen adama bakıp karşı odayı gösterdi.
"İçeride Siyabend amca serum takıldı tansiyonu çıkmış biraz."
Siyabend sonunda öğrendiği şey ile hemen odanın kapısını açıp içeri girdi arkasından da Hazer giriş yaptı. Senem gözlerini açmış pencereye bakarak sürekli oğlum diyerek ağlıyordu.
"Annem."
Senem duyduğu ses ile bakışlarını kapıya çevirirken gördüğü Hazer ile hıçkırarak ağlamaya devam etti yattığı yerden doğrulmaya çalışırken serum kolundan çıkmıştı Hazer hızla ona yaklaşıp sarıldı.
"Oğlum canım çok korktum sana bir şey oldu sandım kalbimi söktüler oğlum."
"Tamam annem bak iyiyim bir şeyim yok ağlama ne olur."
Siyabend karısının ellerini tutunca Senem oğlunun boynuna sardığı kollarını çözüp bakışlarını bu kez ona çevirdi.
"Siyabend çok korktum. Çetin araba tarandı dediğinde dünyam başıma yıkıldı sanki."
"Geçti güzelim merak etme Hazer çok iyi. O Çetin de bir sire gözüme gözükmee iyi eder lafın önünü sonunu anlamadan koşup size gelmiş."
Hazer ikisini yalnız bırakıp Elida'ya bakmak için yavaşça odadan çıkarken kapıda Emir ile göz göze geldi kanayan yarası yüzünden gözleri kararıyor dengesini kaybediyordu.
Sonunda kapıdan çıkabildiğinde Emir hemen yanına yaklaştı Hazer elini arkadaşının omzuna koyup kısık sesle konuştu.
"Emir o nerede?"
Gözleri kapanmadan önce son bir şey söyledi.
"Peri kızı."
Elida gözlerini yavaşça açarken kolunun sızlaması ile kaşlarını çatıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Gözleri önce beyaz bir tavan ile karşılaşınca ve ardından koluna takılı olan serumu görünce hastanede olduğunu anladı. Acı kalbini etkisi altına almaya başlarken gözyaşları sanki lav gibi yakıyordu yanaklarını.
Yıllarca uzaktan görüp sevdiği adam kendisine bu kadar yaklaşmışken nasıl kaybederdi. Buna nasıl alışırdı. Onun olmadığı bir dünyada nasıl yaşardı.
"Söyleyemedim ki seni yıllar önce sevmeye başladığımı söyleyemedim daha."
Kapı açılıp içeri giren Saliha uyandığını görüp gülümseyerek yaklaştı ona.
"Elida'm iyi misin?"
"Üşüyorum Saliha onun olmadığı bir dünyada üşüyorum."
Saliha ona bakıp elini tuttu.
"Elida o burada iyi çok iyi ağlama."
Elida başını onaylamazca salladı.
"Yalan söyleme bana acımı katlama daha fazla."
"İyi diyorum hemen yan odada küçük bir yara almış ama maşallah turp gibi eniştem üzülme."
Elida ondan duydukları ile kaşlarını çatmış tam bişey diyecekken kapının açılması ve içeri giren Cansu ve Hazer ile yatakta doğrulup oturdu.
Kolundaki askı ile odaya girmiş kendisine yaklaşan sevdasına baktı. Buradaydı işte hıçkırarak ağlamaya başladı. Ellerini yüzüne kapatıp ağlıyordu. O kadar ağlıyordu ki Saliha hemen yerinden kalkıp yatağa yaklaşan Hazer'e yer verdi. Hazer yatağa oturup sağlam olan eliyle yüzündeki elini çekti.
"Şşşş ağlama buradayım."
Elida sesini de işitince hızla çekip sarıldı.Cansu ikisinin bu haline gözünden düşen yaşı silerek baktı başıyla kapıyı gösterince Saliha da onaylayıp ikisini yalnız bırakmak için çıktı.
Hazer ise burnuna dolan kokusu ile gözlerini kapattı sanki tüm acısını unutmuştu. Kollarının arasında ürkek bir güvercin gibi titreyen ve kendisi için gözyaşı döken bu kız hayallerinin bile ötesiydi. Hala sarılı haldeyken sesini duyup açtı gözlerini.
"Gittin sandım. Beni bıraktın sandım."
"Seni bırakmam demiştim sözümü tutarım Peri kızı. Bir ömür derken şaka yapmıyordum."
Elida hala sıkıca boynuna sarılırken gözyaşlarını durduramıyor burada olduğunu bilmesine rağmen her an gidecek sanıyordu.
"Bırakma Hazer bir ömür sakın bırakma."
Hazer başını sallayıp yavaşça geri çekildi yüzüne bakıp elini yüzüne getirdi akan gözyaşını işaret parmağı ile silip yüzüne gelen saçlarını kulağının arkasına alarak gülümsedi.
"Her evden çıkışımda hastanelik olacaksan seni yanımdan ayırmamam gerekir gelin hanım."
Elida sözleri karşısında utanırken önce gözlerini kaçırdı. Ancak bu gün onsuzluk ilk defa bu kadar belli etmişti kendini. Nefes alamadığını canının çok yandığını onun olmadığı bir dünyayı gözlerinin dahi görmediğini anımsadı. Ertelemek istemiyordu artık. Söylenmemiş sözler ce
lladı olsun istemiyordu. Cesaretine sırtını dayayıp gözlerine baktı.
"Hazer."
"Efendim Elida."
"Seni seviyorum dört yıl önce ilk gördüğüm günden beri çok seviyorum."
Hazer yüzünde hafif bir tebessüm ile gözlerine bakarken bişey diyeceği sırada tıklatılıp açılan kapı ile kapıya bakınca Annesini ve babasını görüp biraz uzaklaştı.
"Elida iyi misin kızım?"
Genç kız kayınpederi ile ilk kez birebir konuşuyordu. Biraz mahçubiyet çokça da az evvelki itirafın heyecanı ile başını sallayıp kısık sesle cevap verdi.
"Teşekkür ederim iyiyim efendim."
Bu kez Senem yaklaşıp kızın saçlarını okşadı.
"Gerçekten iyisin değil mi Elida?"
"İyiyim bir an korktum Hazer'e bişey oldu sandım bayılmışım ama iyiyim. Sizde iyisinizdir inşallah."
Senem başını sallayıp oğluna bakarak cevapladı.
"Benim oğlumun canıma kastı var kızım yüreğime indirmeden rahat etmeyecek onu anladım bu gün."
"Allah korusun."
"Allah korusun."
Aynı anda konuşan Hazer ve Elida ile hepsi gülümsedi. Siyabend oğluna baktı. Yüzündeki gülümseme konuşurken karısına bakışları ve en önemlisi yarası sarılır sarılmaz ilk iş bu odaya gelişi bu hali çok tanıdıktı kendisine. Oğlunun yüzündeki o ifade çok tanıdıktı. Siyabend bu duyguyu 40 yıldır içinde taşıyan biriydi nasıl bilmezdi bu hali.
"Senin yatıp dinlenmen gerekmiyor mu oğlum?"
"Bişey yok annem iyiyim ağrımıyor bile."
"Doktor bu gece hastanede kalacak dedi şimdi odana git Elida'nın da serumu bitmiş zaten."
"Eve gider orada yatarım anne ben."
Senem kaşlarını çatınca Hazer elini anlına koyup gülerek ayaklandı.
"Tamam tamam seni daha çok kızdırmak istemiyorum."
Senem de gülerek kocası ile odadan çıkınca hemşire girip serumu çıkaracağını söyledi Hazer başını sallayıp Elida'ya dönüp yaklaştı. Kulağına doğru fısıldadı.
"Düşelim mi bu gece aynı rüyaya? İster misin kokuna sarılayım biraz? Uzaktan son kez seveyim mi seni?"
Söyledikleri ile bu kızı tepeden tırnağa sarstığını ise şaşkın yüzü ve titreyen ellerinden anlıyordu ve bu durum hem gururunu okşuyor hemde kaderine yazılan bu kız için şükürler ediyordu.
Hemşire yatağa yaklaşınca Hazer cevap vermeyen kıza bakıp gülümsedi anlına sıcak dudaklarını değdirip kokusu burnuna dolan saçlarını hissetti kapıya yürüyüp tam çıkacakken hala kendisine bakan kıza göz kırpıp dışarı çıktı.
Elida hala son sözlerini düşündü uzaktan son kez mi? Yani yani oda seviyor muydu kendisini? İçinde hareketlenen duygu yoğunluğu yüzünde aptal bir gülümseme doğururken elini nereye koyacağını bilmiyordu sanki.
Serumu çıkarılınca Saliha ve Cansu'nun yardımı ile çıktı odadan. Hazer'i bir kez daha görmek isterken geçmiş olsuna gelen insanlar yüzünden yarın evde olacak nasılsa diye düşünüp avutmuştu kendini. Konağa gelen kadınlar derin bir nefes çekerken içine Senem ve Sare hanım dinlenmek için odalarına çekildi. Meran da kızını odasına yollarken avluda kalan Cansu, Saliha ve Elida huzuru hissetti. Korkulan olmamıştı iyiydi herkes. Cansu çalan telefon ile ayaklandı.
Yalnız kalan ikiliden Saliha dostuna baktı. Ne kadar zor bir gündü öyle. Nasıl bir korkuydu yaşadıkları. Daha bu günün sabahı Berfu hakkında duyduklarını söylemek isterken arkadaşının yaşadığı korku bu gece değildi sırası hiç değildi bu konuların. Saliha öylece ona bakıp düşünürler Elida heyecanla tuttu arkadaşının ellerini.
"Söyledim Saliha ona söyledim."
"Ne söyledin anlamadım canım."
"Onu sevdiğimi söyledim dört yıldan beri ilk gördüğüm andan beri onu çok sevdiğimi söyledim ona."
Saliha gülümseyerek baktı ona heyecanı o kadar büyük ve güzeldi ki.
"Oda bana dedi ki bu gece son kez uzaktan sevelim birbirimizi. Ne demek sence bu? Oda beni seviyor demek değil ki?"
"Sakin olsana biraz Elida. Nefes al öyle anlat."
"Böyle oldu işte bunları dedi bana ve anlımdan öptü beni Saliha. Kaderimiz bir der gibi sahiplenir gibi benimsin der gibi öptü."
"Çok sevindim canım benim yüzün hep böyle gülsün senin. Sen hep iyi ol olur mu?"
Başını salladı genç kız gözlerini kapatın elini sol göğsünün üstüne koydu.
" Sanki içimde bir kelebek sürüsü var kanat çırpıp duruyor. "
Yaptığı benzetmeye güldü Saliha yüzü gözleri ılık ışıl o kadar tatlıydı ki.
" Kelebek mi? "
Elida heyecanla salladı başını ve devam etti.
"Hani herkes diyor ya kelebeklerin ömrü sadece bir gündür diye. Acaba dört yıldır içimde kanat çırpan kelebeklerin bundan haberi var mı?"
Saliha onu kendine çekip sıkıca sarıldı bu mutluluğu o kadar çok istemişti o kadar uzun zaman beklemişti ki hak ediyordu sonuna kadar hak ediyordu. Bu mutluluk hep sürsün yüzüne hüzün hiç değmesin istedi.
" Hadi canım sende uyu biraz dinlen olur mu? "
"Bu heyecanla nasıl uyunur ki şimdi heöen sabah olsa eve gelse keşke?"
"Hadi hadi adam yarın geldiğinde ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmiş bir surat görmek istemez değil mi?"
İki kız birbirine bakıp gülerek ayaklandı ve odalarına gittiler. Elida odaya girince yatağın üstünde duran pijamalarını gördü ve yaklaşarak eline alıp gülümsedi. Seviyordu işte seviyorum demişti zaten. Hem Hazer yalan söylemezdi ki bırakmam demişti bırakmayacaktı.
Heyecanla kalkıp duşunu aldı ardından giyinip yatağa girdi ikisinin yatağına yüzünü onun tarafına dönüp içinden bu mutluluğu verene şükredip kapattı gözlerini geceye.
Sabah yüksek sesler ile açtı gözlerini korkuyla kalktı yatağından bişey mi olmuştu? Hemen odadan çıkıp etrafına baktı seslerin avluda geldiğini duyunca terasa yaklaşıp aşağıya baktığında derin bir nefes aldı. Nazlı ve Zülal hanım gelmişti.
"Bize neden haber vermediniz abla?"
"İyi Hazer merak etmeyin gelecek birazdan zaten Nazlı."
"Nasıl korktuk biliyor musunuz ya Rıdvan abim sabah arayıp iyi diyene kadar nasıl şeyler geçti aklımdan."
Zülal'in sözleri ile Senem ona bakıp sordu.
"Size kim haber verdi nasıl duydunuz siz?"
"Berfu aradı Hazer vuruldu hala deyince aklım çıktı arıyorum kimse açmıyor bir de deli olduk hepimiz."
Nazlı'nın sözleri bu kez Zülal konuştu.
"Ay evet beni de aradı yenge Hazer'i vurdular dedi sabahı nasıl ettik nasıl geldik bilmiyorum."
Sare Hanım duydukları ile sus pus olan Berfu' ya döndü.
"Kızım aklından zorun mu var senin ne diye milleti arayıp telaşlandırdın?"
"Yabancıdan öğrenseler daha çok korkarlardı babaanne."
Senem sessiz bir of çekip Berfu'ya baktı.
"Peki iyi olduğunu yarasının hafif olduğunu ne diye söylemedin kızım nasıl korkmuş halan ve yengen görmüyor musun?"
"Özür dilerim yenge düşünemedim."
Saliha yanında durduğu Berfu'ya bakıp söylendi.
"Yemeden içmeden aramayı düşündün ama ne hikmetse."
Berfu söylediklerini duyup kaşlarını çatarak ona bakınca Saliha da kaşlarını çattı. Elida ve Cansu üzerini değiştirip aşağı indiklerinde Nazlı ve Zülal ile sarılıp selamlaşmışlar ve oturmuşlardı. Konak kapısı açılınca herkes ayaklanıp oraya baktı.
Cihan, Vedat, Rıdvan ve Siyabend Hazer'i getirmişlerdi. Emir ve Emrah da onlara katılmıştı. Nazlı yeğenine bakıp ağlayarak ona sarılırken Zülal de gözyaşlarını tutamadı. Hazer kendisine sarılan ve ağlayan halasına gülümsedi. Bir yandan da kendisine yaklaşan teyzesine bakıyordu.
"Halam benim iyisinin değil mi?"
"İyiyim halam merak etme. Teyzem ağlama bak bişey yok ne kadar seviliyor muşum ben yahu?"
Herkes onun sözlerine gülümserken onun gözleri en arkada duran ve kendisine mahçup bir şekilde bakan karısındaydı. Mahçubiyet bir kadına bu kadar mı yakışırdı? Vedat ve Cihan da ev halkı ile selamlaşırken çalışanlar kahvaltı hazırlığına başlamıştı. Hazer üstünü değiştirip biraz yorgun olduğunu söyledi. Senem kahvaltısını odaya göndereceğini söyleyince ayaklanıp merdivene yürüdü.
Elida ise gözleriyle onu takip ediyordu taki sesini duyana kadar.
"Elida gelir misin?"
Bakışların hepsi Hazer'e dönerken Berfu sinirle ellerini sıkıp yumruk yaptı Saliha gülümsedi. Elida hala şaşkınlıkla ona bakarken Senem yanında oturan kızın omzuna dokundu.
"Hadi seni çağırıyor ben kahvaltınızı yollarım."
Elida hemen başını sallayıp ayaklandı. Önde Hazer arkasında Elida odaya çıkmaya başladı. Odanın kapısına gelince Hazer kapıyı açıp içeri girdi arkasından da Elida girip kapattı kapıyı.
"Ben elimi yüzümü yıkayayım hastane kokusu sinmiş üstüme."
Elida başını salladı. Banyoya giren adamın arkasından pencereyi açıp odanın havalanmasını sağladı birkaç dakikanın ardından banyo kapısı açılınca yönünü oraya dönmüştü ki aldığı nefes boğazına tıkandı. Gördüğü görüntü kesinlikle kalbine zarardı.
Hazer banyoda musluğu açmış ancak üstündeki tşörtten kurtulması gerektiği için canı yanarak çıkarmıştı elini yüzünü yıkadıktan sonra üstü çıplak halde kapıyı açıp banyodan çıkınca kendisine şaşkın ve utanarak bakan kız ile içten içe gülümsedi ve seslendi.
"Yeni bir tşört giymem için yardım eder misin?"
"Şe şey be ben mi?"
Hazer omuz silkip konuştu.
"Bu yaştan sonra karım dururken annemi çağırmam garip olmaz mı?"
"Garip olur tabi."
Hazer cevabına kahkaha atıp başını salladı.Elida hemen yanına yürüyüp dolabın önünde durdu.
"Tamam ben bir tşört çıkarayım sen otur."
Hazer çaktırmadan gülüp cevap verdi.
"Sen al dolaptan bekliyorum ben."
Elida bir ona bir dolaba baktı o orada dururken dolabı açarsa sırtı göğsüne değmek zorunda kalırdı.
"Sen otur yorulma ben alayım kıyafetlerini."
Hazer çaktırmadan gülümsedi ve konuştu. Sahi dün geceden beri ne çok gülmüştü.
"Ben burada bekliyorum sen al."
Elida derin bir nefes alıp verdi yapacak bir şey yoktu mecbur bu şekilde açacaktı dolabı yavaşça yaklaştı ve dolabı açmaya başladı sırtı hafiften göğsüne değerken terlediğini hissetti.
"Ha hangisini tercih edersin?"
Hazer elini kızın arkasından öne doğru uzatıp en üstteki beyaz tşörtü gösterdi.
"Bu olabilir."
Elida cevap veremedi sadece başını salladı. Ardından eline aldığı beyaz tşört ile arkasını dönünce burun buruna gelmiş oldular. Kalbinin sesi Hazer'in kulaklarını doldururken yakınlık Elida'yı heyecanlandırıyordu. Bişey söylemek için ağzını açtı ancak ne diyeceğini unutmuştu Hazer gözlerini yüzünde gözlerinde gezdirirken son olarak dudaklarında durdu. Elida dudaklarını kemirmeye başlamıştı bile. Hazer biraz daha yaklaştı ikisinin de yüzleri çok yakındı artık. Elida arada biraz mesafe olsa elini kalbine götürür biraz sakin olmasını isterdi.
"Demek beni seviyorsun hemde dört yıldan beri öyle mi?"
Elida konuşacak kelimeleri bir araya getirememekten korkarak başını sallayınca Hazer de gülümsedi ve başını salladı. Elida hem aklını hemde kalbini saran bir merak ile sormaya karar verdi tüm cesaretini toplayıp derin bir nefes alıp verdi. Havalanan göğsü Hazer'in çıplak göğsüne değip geçti. Gözlerine bakamıyor odayı ezberliyordu bakışları.
"Hazer peki sen?"
"Ben ne?"
"Yani sende beni..."
Elida tekrar bir nefes çekti içine şimdi düşüp bayılacaktı.
"Gözlerime bak ve cümleni tamamla Peri kızı. Ben ne?"
Resmen onunla oyun oynuyordu. Gayette anlamıştı ne soracağını ne diye kendisine eziyet ediyordu ki. Gözlerine bakınca kararlılığını görüp pes etti eğer doğrudan sormazsa cevap vermeyecekti bu belliydi.
" Hazer sen de beni seviyor musun? "
Hazer sağlam olan elini saçlarına uzatıp yüzüne düşen bir tutamı geri çekerken gözlerine bakıp cevap verdi.
"Elida ben senden fiziksel bir bağdan daha fazlasını istiyorum. Kelimeler ve derinlik istiyorum. Korkularını istiyorum nefretini, tutkunu. Seni ilk gördüğüm günden beri elimde hiç sönmeyen bir ateş var ve ben sana dokunmak istiyorum. Seni o yaylada güneşi arkana aldığın günden beri seviyorum Peri kızı. "
Elida sözleri karşısında akan gözyaşlarına mani olamazken Hazer yüzünü okşadı ve güldü.
" Şimdi niye ağlıyorsun peki? "
" Senin yüzünden. "
" Seni sevdiğim için mi ağlıyorsun yani? "
Hazer kahkaha atarken Elida gözlerini silip omzuna vurdu. Ancak o anki heyecan ve duygu yoğunluğu ile yaralı omzuna vurunca Ah diyen adam ile anında pişman olup canını yaktı diye daha çok ağlamaya başladı. Hazer onu çekip sarılırken gülerek konuştu.
" Elin de ağırmış Peri kızı sen sevince böyleysen kızınca canıma okursun."
Elida da sarıldığı adamın sözlerine gülümseyip gözlerini silerek cevap verdi.
"Kızdırmazsın sende olur biter."
"Emrin başım üstüne gelin hanım."
İki genç birbirlerine açılmanın huzurunu çekerken içlerine diğer tarafta onlar için kurulan planlardan habersizce gülümsüyorlardı. Hayat nelere gebeydi?
Bölüm Sonu
Okuyan gözlerinize sağlık ☀️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.46k Okunma |
270 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |