Yüz kere de yere düşmüş olsam.
Başkalarına çelme takan biri olmayacağım.
Ben kazanan değil insan olmak istiyorum!
Bölüm Şarkısı: Burcu Güneş=Sen Benimsin Ben Seninim
Mutlaka dinleyerek okumanızı tavsiye ederim 🤭
Zaman insana çok şey öğretti. Fakat, en güzeli sabretmekti. Çünkü yalnızca bu şekilde biraz geriye çekilip her şeye etraflıca bakabiliyor insan. Çünkü hırs ile öfke ile kızgınlıkla yada kırgınlıkla kör oluyordun. Sadece sakin bir ruhla düşünerek doğruyu görebiliyorsunuz. Ardından yeterince zaman geçtikten sonra çok daha iyi anlıyorsun her şeyi.
Bazı savaşları boşuna vermişsin, bazı durumlara boşuna katlanmışsın ve bazı insanları iyi ki kaybetmişsin...
Yani üstesinden gelemiyorsanız zamana bırakın o her şeyi halleder!
İki genç yürek birbirine biraz da olsa açılmış olmanın heyecanı ve huzuru ile sarılırken çalınan kapı ile Elida hemen geri çekilmiş ve gözlerini utançla kaçırmıştı Hazer de hafifçe gülümseyip haline kapıya bakıp seslenmişti.
"Kahvaltı getireyim mi yoksa iner misiniz diye sorun dedi de Senem Hanım ondan geldim ağam."
Elida hemen kapıya yürürken Hazer kolundan tutup durdurdu ve tek kaşını kaldırıp yüzüne baktı.
"Tamam Gülsün geliyoruz aşağıya."
Elida hala koluna sarılı duran ele bakarken Hazer yavaşça bıraktı kolunu ve söyledikleri ile kızı utandırdı.
"Tşörtümü çok sevdiysen bana yenisini ver ki bu şekilde inmeyeyim aşağıya."
Hazer gülerek başını sallayıp kaşlarını kaldırarark elinde tuttuğu şeyi işaret etti.
"Sevdiysen senin olsun diyorum."
Elida hala elinde tuttuğu beyaz tşörte biraz şaşkın birazda utanarak bakıp gözlerini kendisine gülümseyen adamın yüzüne çevirdi.
Koluna dikkat ederek elindeki tşörtü önce başından ardından biraz zorlanarak yaralı kolundan geçirip üstünü düzeltti.
"Valla bir an bu şekilde ineceğim diye korkmadım değil."
Elida hala gülümseyen adama kaşlarını çatarak sordu.
"Sen böyle hep dalga mı geçeceksin benimle?"
"Haşa ne haddime Gelin hanım. Hadi inelim artık insanlar bizi bekliyordur."
Önde Hazer arkasında Elida iki kat aşağıya inip terasta kurulan masaya gelip oturunca Rıdvan'ın afiyet olsun demesi ile herkes başladı yemeğini yemeye. Masanın bir ucunda Rıdvan diğer ucunda ise Sare hanım oturuyordu. Sare hanım şöyle bir baktı büyük masaya her iki tarafı da evlatları ile dolmuş büyük masaya kayıpları ve o kayıpların ardından tekrar büyüyen ailesine baktı. Sare hanım bir ağaçtı ve dallarının herbiri çiçek açmış yeni filizler vermişti. Çok genç bir kızken gelin gelmişti bu konağa. Onu bu konağa getiren Feyruz hanım gelin geldiği gün yanına yaklaşıp şöyle demişti.
"Burası yeni toprağın kızım öyle bir sarsın ki köklerin bu toprağı her yanında senin çiçeklerin açsın sonra o çiçekler büyüsün onların da filizleri açsın."
Ne kadar haklıydı Feyruz hanım zaten haksız olduğu da pek görülmemişti ya neyse. Çocuk sayılacak yaşta hiçbir şey bilmeden gelmişti bu eve Sare hanım ancak hiçbir zaman tek bir azar işitmemiş hep el üstünde tutulmuştu gerek kocası gerekse kayın validesi onu hep dinlemiş hep duymuştu. Feyruz hanım ona bildiği her şeyi öğretmiş kocası her kararına saygı duymuştu.
Bakışları hemen yanında oturan Senem'e kayınca yüzünde büyüyen bir gülümseme ile baktı ona. Kaybettiği bebeğinin yerine koyup kalbinde pamuklara sarıp büyütmüştü onu. Siyabend ile Senem kalbinin en serin yanıydı. Bir gün olsun kalbini kırmayan ağzından çıkan her sözü dinleyen çocuklarına baktı ardından hemen yanında oturan Cansu ve masanın diğer ucunda olan Hazer'e baktı çocuklarının da artık çiçekleri vardı. Hazer melek gibi bir kız ile evlenmiş Cansu ise çok yakında gözlerini patlatan sevdiği adam ile ilk adımlarını atacaktı.1
Ardından bu kez de Nazlı ve Cihan'a bakıp gülümsedi. En küçğk olduklarından mı yoksa babalarına çok erken veda ettiklerinden mi bilmesede içinde hep onlara yetmemiş onları hep eksik bırakmış olmanın hüznünü taşıdı. İkiz olsalarda birbirinden çok farklı olan iki evladına baktı. Nazlı öfkesinin ardına saklanırken Cihan şakalar yaparak geçiştirirdi herşeyi. Nazlı istediği olmadıkça ağlar Cihan ise omzunu silkip başka yönlere giderdi. Nazlı büyürken herkesi zorlarken Cihan hem çok olgun hem çocuk kalırdı. Nazlı evlendiği gün gerçekten büyütmüştü içindeki çocuğu öfkesine yenilmemeyi mantıklı düşünmeyi öğrenmişti. Sare hanım yılların izini taşıyan yüzlerine bakarken Cihan'ı hiç ağlarken görmediğini hatırladı. İlk doğduklarında Nazlı ortalığı ayağa kaldırmış Cihan gülücükler saçmıştı Nazlı acıkınca yeni uyanınca annesini yanında hissetmeyince ilgisiz kalınca basarken yaygarayı Cihan sessizdi. Senem'i Siyabend'i hatta Rıdvan'ı bile gözyaşı dökerken görmüştü ancak Cihan hiç ağlamamış kızınca gülmüş üzülünce susmuş sevince ise büyümüştü ancak hiç yaşlanmamış hep içindeki çocuğa sahip çıkmıştı.
Herkes kendi arasında sohbete devam ederken Emrah ve Emir ile konuşan büyük oğluna Rıdvan'a baktı. Her daim dik duran adam bu hayatta sadece üç kere ağlamış ancak hep ayağa kalkmıştı. Rıdvan için ağlamak erkeklere göre değil ayıptı. Babası öldüğünde herkes ağlarken dik durmuş annesinin kardeşlerinin yanında olmuştu Senem'in duvar dibinde ayağındaki alçı ile etrafı izlemesine dayanamamış yanına gittiğinde ise sözleri ile sarılıp ona sözler vermiş ardından arka avluda kimsenin kendisini görmediğini düşünüp ağlamıştı. Babasını akıl hocasını ailenin reisini sığınacak limanını kaybetmiş ve ağlamıştı. Sare hanım sessizce izlemişti onu. Yanına gidememiş omzunu sıvazlayamamış ancak onunla ağlamıştı. İkincisi ise sebebini açıklayamayacğı bir konu nedeniyle Cihan'a vurup canını yakmış ve hemen sonra hem Cihan'ı hem de Siyabend'i kaybetmişti. Kapıdan çıkıp gidişlerini izlemiş herkesin odasına gittiğini düşünüp ağlamıştı kimse görmedi sanarken Sare hanım yine görmüştü. Ancak kızının gidişi ile yıkılmıştı. Bu kez ağlaması bile onu sakşileştirmedi.
Zamanında Meran'a kızıp ağlattığında, doktor falan yok istemiyorum bitti dedi ancak sana bir şey olursa ben yaşayamam diyemedi.
Cihan'a o yumruğu attığında, ne biliyorsun da konuşuyorsun dedi ancak gitmeniz için yaptım kalırsanız sizi koruyamam diyemedi.
Onlar sana uygun değiller dedi ancak kızım ben seni çok geç buldum o kadar uzağa veremem diyemedi.
Sen kimsin de ağa kızını istiyorsun dedi ancak benim kızım hep el üstünde yaşadı oralarda zorlanır diyemedi.1
Ben kızımı öldürmeye geldim dedi ancak kızımın nefes almadığı dünyada bende ölürüm diyemedi.
Bu kızı niye verdiler kesin bir marazası var dedi ancak benim kızım beni, ailesini nasıl bırakıp gider diyemedi.1
Rıdvan Kozcu onu hep dedikleri ve diyemedikleri yıkıp geçti.
Hazer önce annesinin sürekli önüne gönderdiği böreklere reçellere bakıp güldü ardından kendisine kaçamak bakışlar kadına karısına baktı.
Gece yatarken yatağın bir ucuna sinen küçük gövdesi sabaha karşı çok yakınında oluyor kokusunu bu kadar yakından hissedip uyanıyordu hergün. Hergün bir nefes ötesinde hissettiği varlığını kendisine sarılı görmek huzur veriyordu ona. Ancak sabahın ilk ışıkları ile yanından uzaklaşan varlığı da o denli acıtıyordu canını. İlk geldiği gün ve onu takip eden bir kaç gün daha ne çok direnmişti oysa Hazer. Ne kadar az bağlanırsa kaybettiğinde de o kadar az yakardı canını. Hazer bir savaş veriyor ve yanında ne kadar az kişi olursa o kadar az insanın canı yanar diye düşünüyordu. Eğer onu sevmediğini söylerse canı yanmaz sanıyordu. Ama bu kız kanına işlemiş gibi her hücresini saran bir sarmaşık gibi benliğine karışıyordu. Hazer gerçeği Dilda'dan öğrendiğinde bir yanı sevinirken bir yanı ise hüzne yeni düşüyordu. Bu topraklarda bir şeyleri değiştirmek için herşeyi yapacaktı Hazer gerekirse bu yolda ölecek ancak sonuna kadar gidecekti peki ya o kız kendisini görmeden seven kız o ne olacaktı. Uzak kalamıyordu ama çok da yakınına gelemiyor kendini bir sürüngemede buluyordu. Hem üzülmesin istiyor hem de duygularını anlatamıyordu. Hem hayata karışsın istiyor hem sevdiğini söylerse canı yanacak diye korkuyordu.
O arabada omzuna yediği kurşun ile birlikte gözlerinin önüne gelen yüz ne annesi ne kardeşi nede başka biriydi sadece Peri kızı vardı gözlerinin önünde acı çeken üzülen bir kız. Oysa dememişti değil mi seviyorum seni dememiş ona bir umut vermemişti saçmalık dedi kendine onun gözlerine her baktığında binlerce söz veriyordu zaten kendine ve ona seviyordu sevildiğini biliyordu o zaman kaçmak nedendi.
Hazer hayatında hiç kaçmamış hep ileri gitmişken bu kızdan neden kaçıyordu ki? Kaçmayı işte o an omzuna saplanan kurşun ile bırakmıştı ne kadar zamanı varsa ne kadar yaşayacaksa bunu onunla yapacaktı babası gibi amcaları gibi sevdiği kadına bağlanan eniştesi gibi gizlemeyecekti.1
Onunla uğraşmak güzeldi utanınca kızaran yanakları kızdıkça kısılan gözleri heyecanlanınca titreyen elleri ve kekelemesi ama en çokta yakınına geldikçe sesini bile duyduğu kalbi bu kadın güzeldi evet ama en güzeli bu kadının kendisine ait olmasıydı aynı kendisinin de ona ait olması gibi. Ve birde kokusu vardı o kokusu sarhoş ediyordu Hazer'i o odada o yokken bile gezinen kokusu Hazer bu kokunun hatrına heryeri Nar çiçekleri ile donatmak isteğine zor engel oluyordu. O öylece düşüncelerine dalmışken yanında oturan Emrah'ın sözleri ile kendine gelip güldü.
"Arkadaş tamam anladık ya biri karısına diğeri nişanlısına aşıksınız tamam."
Hazer bu kez Emir'e bakınca babası ve amcasının tam ortasında oturan ve onlar konuştukça adeta içine sinen adama güldü.
"Emrah, abi seninki git gide küçülüyor mu o sandalyede yoksa bana mı öyle geliyor?"
Emrah da karşısında oturan kardeşine bakıp sadece Hazer'in duyacağı şekilde cevap verdi.
"Eee iş ciddiye biniyor oğlum babamlar öbür güne geliyor buda stres yaptı galiba."
"Seni ne zaman göreceğiz bu heyecan ve stresin içinde peki?"
Emrah bu kez, gülümseyerek konuşmalara katılan ve kahvaltısını yapan sarışın kıza bakıp omuz silkti.
"Kim bilir belki çok yakında..."
Ardından gözgöze gelen ikiliden Saliha gülerek kendisine bakan adama kaşlarını çatmış ve bakışlarını çekmişti.2
Kahvaltı bitiminde sofra çalışanlar tarafından toplanırken evin en büyük erkeği olarak Rıdvan'ın sözleri ile tüm bakışlar o tarafa döndü.
"Emrah babanlar ne zaman geliyor?"
"Öbür gün burada olacaklar Rıdvan amca."
Bu kez Senem ve Siyabend'e bakıp sordu.
"Siz ne dersiniz hafta sonu yapalım mı nişanı?"
Cansu ve Emir heyecanla beklerken Senem kızının elini tutup başını salladı ve Siyabend yanıtladı.
"Pazar günü uygun olur abi davetliler anca gelir zaten o güne."
Nişan gününe de karar verilmiş yarın gidip yapılacak alışverişe karar kılınmıştı ardından Emrah ve Emir müsaade isteyip ayrılmışlardı konaktan. Saliha da çalan telefonu ile üst kata çıkarken terasta yalnız kalan aile sedirlere geçmişti ki Cansu günlerdir aklında olan ancak bir türlü söyleyemediği şey için söze girdiğinde huzur dolu olan teras adeta buz kesti.
"Dilda ve eşi Murat gelecekler nişana değil mi?"
Tüm bakışlar Rıdvan'a dönerken Hazer Elida'ya baktı isimleri geçtiğinde bile hüzün çöken gözleri önüne düşmüştü yine. Cansu amcasına bakarken sessiz kalması ile çekinerek de olsa yerinden kalkıp babasının yanında ayakta durarak konuştu.
" Bu benim en mutlu günlerimden biri olacak amca."
"Cansu bak seni çok severim kırmak da hiç istemem ama..."
"Lütfen amca biz bir aileyiz artık Dilda da bu ailenin bir parçası tabi ki eşi de öyle."
Elida arkadaşına bakacağını söyleyip ayaklanınca Cansu ona seslenip durdurdu.
"Elida abinin gelmesini sende istersin değil mi özlemişsindir."
Elida kısa bir an gözlerini kapatıp açtı önce Hazer'e ardından da cevap bekleyen kıza bakıp cevap verdi.
"Bu senin nişanın Cansu benim ne düşündüğüm önemli değil. Kimin gelmesini istersen bu senin kararın olur."
Sözlerinin sonunda ise bu kez Rıdvan ile gözgöze gelip başını eğerek merdivenlere yürüdü. Cansu amcasının hemen yanına oturup yüzünü asınca Rıdvan derin bir nefes çekti içine neden bu kıza hayır diyemiyordu? Başını salladı ve ayağa kalktı.
" Baştan hepinize söylüyorum gelenler ile hiçbir alakam olmayacak bunu bilin ona göre çağırın kimi isterseniz karışmıyorum."
Cansu derin bir nefes alıp gülerek ayaklandı ve bu kez Meran'a sarıldı. Amacı bu nişan vesilesi ile bir araya getirmekti aileyi. Aile Olmak herşeye rağmen bir arada olmak değil miydi?
" Rıdvan ağam çalışma odasına gelsinler biraz konuşalım dedi. "
Gülsün'ün sözleri ile başta Hazer ve Siyabend hemen yanında ise Cihan ve Vedat çalışma odasına giriş yaptı. Hanımlar da kendi arasında nişan hazırlıkları ile ilgili konuşmaya başladı. Elida üst kata geldiğinde Saliha'yı telefonda konuşurken görünce sessizce görüşmesinin bitmesini bekledi.
"Sizi anlıyorum ancak daha 2 hafta iznim vardı."
Karşı tarafı dinleyen Saliha odaya giren kız ile yatağı işaret edip oturmasını isteyip devam etti sözlerine.
"Metin bey bu benim yasal hakkım değil mi? İki yıldır izin kullanmadan çalışıyorum zaten."
Karşı taraf ne dediyse Saliha'nın da sesi yükselmiş ve son sözünü söyleyip telefonu kapattı.
"Elinizden geleni ardınıza koymayın o halde. Bakalım mahkemeye gidince kim zararlı çıkıyor?"
Elida öfkeden yüzü kızaran kıza bakıp elini tutarak yanına oturttu.
"Ne oluyor Saliha neye kızdın sen bu kadar?"
"Daha iki hafta yıllık iznim var adam kalkmış bana geri döneceksin diyor yoksa kovarmış."
"Hiçbir halt yiyemez üç yıl boyunca izinsiz çalıştım ben kovsun da göreyim. Tabi cevap veriyorum diye mahkemeye giderim diyor git de gör bakalım kim zararlı çıkıyor."
"Sakin ol canım tamam. Ne yapacaksın peki?"
"Ya adam zaten beni pek sevmiyordu bişey yapabileceğinden değil de işte sinirimi bozuyor. Haftaya dönmek zorundayım."
"Hiç gitmesen keşke ama yapacak bir şey yok işte. Okuldaykenen büyük hayalimiz buydu ne çok istiyorduk oysa beraber bir yerde çalışmayı."
Saliha sözleri ile biraz olsun sakinleşmiş ve tek kaşını kaldırıp sormuştu.
"Senin en büyük hayalin Hazer değil miydi?"
"Ya Saliha utandırmasanız olmaz zaten."
Saliha da onun bu haline gülerek konuştu.
"Başka kim utandırıyor bakim seni?"
"Kim olabilir Hazer işte dün gece hastanede olsun bu sabah odada olsun resmen dalga geçiyor benimle."
Saliha elini sıkıca tutup gözlerine bakarak konuştu.
"Kimisi de seni çok seviyorum diyemez ama hissettirir ya Hazer öyle biri bence."
Elida başını sallayıp arkadaşına sarılmış ardından aşağıya inelim deyip ayaklanmıştı. Saliha camdan gördüğü gölge ve heöen ardından karşı odasına giren kişi ile gülümsedi ve konuştu.
"Sen in canım bende bir lavobaya gideyim gelirim."
Elida başını sallayıp alt kata hanımların yanına inmişti. Saliha da hemen ardından odadan çıkıp karşı odanın kapısını açtı.
"Ne işin var burada çık dışarı!"
Saliha karşısındaki kıza bakıp kapıyı kapattı ve bir adım daha yaklaştı yanına.
"Kapı çalmayı da bilmiyorsun anlaşılan görgüsüz terbiyesiz çıksana dışarı duymuyor musun?"
Saliha zaten sinirliyken bir de odasını dinleyen kız ile dahada gerilmişti. Bu kıza birinin haddini bildirmesi şarttı ve şuan en uygun boşta olan kişi kendisi olduğuna göre bu görevi seve seve gerçekleştirirdi. Tam önünde bir adım uzağında kalacak şekilde çatık kaşlı kızın önünde durup baştan ayağa süzdü kızı ve konuştu.
"Öncelikle görgüyü de terbiyeyi de senden öğrenecek değilim ancak bir daha ayağımın altında dolanma ezilirsin."
"Ne biçim konuşuyorsun sen benimle haddini bil defol çok dışarı!"
Saliha bu kez kapıyı göstermek için kalkan kolunu sıkıca kavrayıp kızı kendine çekmiş ve burun buruna gelmişlerdi korkuyla titreyen göz bebeklerinde kendini görüyordu şuan.
"Bana bak küçük fare ben Elida değilim sessizlik bana göre değil neyin peşinde olduğunu da biliyorum ama yedirmezler cicim."
"Anlamıyorum ne diyorsun sen?"
"Bu kadar insanı ne diye çağırdığını anlamadım mı sanıyorsun sırf yalnız kalamasınlar diye toplamadın mı milleti buraya?"
Berfu hem kolunun acısı hemde karşısındaki nefesi yüzüne çarpan kız ile geriliyor ve canı yanıyordu.
"Ne ne ne saçmalıyorsun sen anlamıyorum bırak kolumu bağırırım bak..."
"Bağırsana hadi mesela baba diye bağır de ki hatta baba ben Hazer'i sevdiğim için ablam ölsün istedim de. Ya da direkt Hazer'e seslen ne dersin bakalım senin böylesine hastalıklı bir beynin olduğunu öğrenince ne yapacaklar sana. Ya da sen zahmet etme ben gidip anlatayım babana. "
" Yanlış cevap yaparım. Ve emin ol senin başına gelecekler zerre kadar umrumda olmaz bir daha senin Elida hakkında tek kelime ettiğini duyarsam bir gece vakti odana girer yastığı yüzüne kapattığım gibi hem kim nereden anlayacak ki benim yaptığımı, bak ben sinirlenince gözüm döner zorlama beni. "
" Ta ta tamam bırak lütfen söz veriyorum uzak duracağım sizden canım yanıyor ne olursun bırak. "
Saliha hızla kolunu bırakıp kızı itince yatağa oturan kız derin bir nefes çekti içine. Saliha arkasını dönüp gülümseyerek kapıyı açıp yatakta hala titreyerek oturan kıza bakıp göz kırptı.
" Bir duş al kendine gelirsin tatlım yoksa hasta mı olacaksın titriyorsun ilaç getirsinler mi?"
Berfu ona bakınca nasıl bir kız olduğunu düşündü resmen onu öldürmekle tehdit etmiş canını yakmıştı. Ama ama ya babasına söylerse işte o zaman babası hiç acımaz ya öldürür yada en iyi ihtimalle Adana'ya Cihan amcasının çiftliğine yollardı ki bu en son istediği şey bile değildi nasıl uzak kalırdı ondan 13 yaşından beri hergün onu görmek düşüncesi ile uyanmamış bu nedenle nefes almamışmıydı?
Hala kapıda durmuş kendisine golerek bakan kıza başını sağa sola sallayarak cevap vermiş ve kızın kapıyı kapatıp çıkması ile hemen kapısını kilitlemişti. Saliha ise derin bir nefes alıp güldü. Bu kız çok mu fazla film izliyordu inanmıştı. Tamam belki öldürmezdi ancak eğer arkadaşını üzmeye kalkışırsa yerinde de duracak değildi ölmek için yalvaracak hale bile getirirdi.
Çalışma odasında oturanlar ise dünkü çatışmadan Hazer'in nasıl kurtulduğunu öğrenmeye çalışıyordu.
Cihan'ın sorusu ile önce odadakilere en son da babasına ve eniştesine bakıp anlatmaya başladı.
"Toplantı istediklerinde bir şeyler karıştırdıklarını tahmin etmiştim Rıdvan amcam toplantı isteğini söylediği gece babamı arayıp söyledim oda bana Tekin'in rahat durmayacağını tetikte olmamı söyledi. Babam önceki gece Vedat eniştem ile gelmişti zaten. Gece herkes uyurken gittim eniştemin eski evindeydiler. Eniştem ne olur ne olmaz diye çelik yelek giymemi istedi bende kabul ettim. Ardından dün sabah amcam yine aradıklarını söylediğinde bu kadar çok aramalarının altından bir şey çıkacağını anladım ve tamam dedim çiftlikte toplanalım. Evden çıkarken ilerideki arabayı farkedince de korumalara evde kalmalarını söyleyip ilerledim bir kaç sokak sonra araba hala arkamda olunca şirketteki korumalardan ikisine eski şehir yoluna gitmelerini ve gizlenmelerini söyledim. Ardından hızı düşürüp araziye girdim onlar arabayı taramaya başladığında ancak çıkabildim arabadan o sırada da koluma isabet aldım işte hemen sonra onların arkasına geçip arabadan inmelerini bekledik sonrası zaten babam seni aramış amca gerisini de biliyorsunuz. "
Rıdvan başını sallarken Cihan inanmaz gözlerle abilerine ve yeğenine bakıp sordu.
" Bu anlatılanlar bir tek bana mı tehlikeli geliyor Allah aşkına? "
" Ben iyiyim amca kimseye bir şey olmadı sonuçta. "
" Çok şükür ki olmadı Hazer ama olabilirdi değil mi? Duracaklar mı sanıyorsun güçlenip tekrar saldıracak o Tekin ve babası bir taraf ölmeden de bitmeyecek. Peki sen abi sen nasıl izin verin böyle bir şeye? "
" Tamam öyle mi? Gerçekten sizi anlamıyorum. "
" Amca Hamit ve Tekin için iki yol var ya sessiz kalıp önümden çekikecekler yada ben onları yolumdan sileceğim başka seçenek yok. 7/24 takip edilecekler merak etme bir şey olmayacak. "
" Umarım yeğenim umarım kendini feda ettiğin bu aşiret Rıdvan amcan gibi seni de değiştirmez!"
Odadan ilk çıkan Cihan olurken Rıdvan içinde kalan sızının bu denli canını yaktığını bilmiyordu. Yıllar geçmişti ancak silinmemişti işte. Akşam vakti
geldiğinde ise iki araba durdu konağın önünde Cihan ve Nazlı'nın çocukları da gelmiş akşam yemeği yine büyük bir kalabalık ile şereflenmiş neşelenmişti. Cihan' nın iki tane ikiz olmak üzere dört oğlu vardı 20 ve 15 yaşında olan çocuklardan ikisi annelerine ikisi ise tıpkı babalarına benzerken Nazlı'nın 21 ve 19 yaşında iki kızı ve 10 yaşında bir oğlu vardı.
Yemek faslı bittiğinde büyükler salona girip kahvelerini orada alırken nişan için gelecek davetlilerin konaklama işlerini havaalınına gidecek arabaları alışverişi yemekleri falan konuşuyordu. Diğerleri gibi ise terasta kalmayı tercih etmişti gençlerden kızlar bir köşede oturup yarınki alışveriş ile ilgili konuşuyor beyler ise futbol ve işler ile ilgili sohbetleri paylaşıyordu. Saliha da Nazlı'nın kızı Eslem ve Cansu' nun yanında oturmuş yarın gidecekleri mağazaların İnternet sitesinde nişanlık için eleme yapıyorlardı. Berfu ise Saliha'ya en uzak köşede oturmuş sessizce oturuyordu.
Hazer kuzenlerinin yanından kalkıp terastan aşağıya baktığında avluda oturduğu koltukta başı geriye yaslanmış dizlerini kendine çekip gökyüzüne bakan karısını görüp aşağıya inmeye başladı. Yanına oturduğunda kendisini farkeden kıza gülümseyip sordu.
Ve tam o sırada terastan bir ses duyup o tarafa baktılar.
"Anne Dilda ile konuştum yarın akşam geleceklermiş."
"Biliyor musun Hazer unutmak kelimesi undan çıkmış. Hani şu bildiğimiz un ekmek yaptığımız hamur işi olan un yani öyleymiş."
Gözlerini kısa bir süre kendisini dikkatle dinleyen adama çevirip tekrar gökyüzüne çevirip devam etti.
"Unutmak için un ufak etmek gerekiyormuş. Birilerini bir bütün olarak unutamazmışsın zaten, öyle pat diye unutulmazmış. Öyle yavaş yavaş gidermiş, yavaş yavaş unuturmuşsun. Ne bileyim gözleri, kaşı, burnu ve kulağı, ellerini, sesini yavaş yavaş. Unuttuğun zaman da o kişi olmazmış. Hatırlamazmış. Sonra unuttuğunu unuturmuş insan. Ben unutmak istiyorum Hazer.Babamı abimi unutmak istiyorum hergün ne zaman unutacağım diye soruyorum kendime her sorduğumda yeniden hatırlıyorum bana yaptıkları şeyi. Unutamıyorum ben! "
Hazer yüzüne bakmasa da ağladığını biliyordu. Omzuna elini koyup kendisine bakmasını sağlandığında sağ elini uzatıp gözyaşlarını silmiş ve konuşmuştu.
" Daha çok yeni Elida sana onları bağışla diyemem buna hakkım da yok zaten ama belki bir gün içindeki bu ateş soğur o zaman belki tekrar sarılmak istersen onlara söz veriyorum yanında olacağım."
Elida başını göğsüne yaslarken kısık bir tonda söylenip gökyüzüne çevirdi tekrar bakışlarını.
Karanlık gece yerini kızgın güneşe bırakırken sertçe vurulan kapının sesiyle açtı Elida gözlerini güne ancak görmeyi beklediği şey kesinlikle gözlerini yüzüne dikmiş kendisini izleyen bir Hazer değildi. Aklına gelen şeyle kalbi kuş olup çıkmak istedi yerinden. Evlendikleri günden bu yana ilk defa birbirlerini görmüşlerdi uyanır uyanmaz. Bakışmalarını tekrar kapıya vuran ses bozarken Hazer sırt üstü uzanıp konuştu.
"Günaydın ben kapıya bakayım ne oldu ki?"
"Ne olacak Cansu bizim odaya çıkarma yapacak her halde."1
Elida sözlerine gülüp kapıya giderken Hazer de yatakta oturur vaziyete geçip bekledi. Açılan kapı ile Cansu hızla odaya dalıp hızla konuşmaya başladı.
"Abi Esra teyze ve Kamuran amca geliyormuş. Elida heöen hazırlan nişan kıyafetini hemen seçmemiz lazım niye herkes uyuyor ya kalksanıza."
O kadar hızlı ve bağırarak konuşuyordu ki Elida şaşkınlıkla kapının yanımda onu izliyordu Hazer en sonunda kızın kolundan tutup yatağa oturarak konuştu.
" Saat daha 6.30 olduğu için uyuyor olmasınlar sakın. Ayrıca oğulları nişanlanıyor ya hani gelmeleri lazım onlarında. Şimdi iznin olursa karınla bir kendimize gelelim sonra gelir senin gazını alırız ne dersin?"
Elida karım kısmına takılı kalmış yanakları kızarmaya başlamıştı ki Cansu abisine bakıp sordu.
" Ne diyorsun abi ya banane karınla ne yaptığından bana niye anlatıyorsun? "
Hazer kardeşinin bu sabah ki alıklığı ile uğraşamayacak kadar sinirlenirken bağırdı.
"Lan şu anda bizim odamızın ortasına mülteci gibi çöktün çıksana dışarı!"
Cansu o an kendine gelir gibi gözlerini kırpıştırıp ayaklandı ve utançla kapıda duran kıza bakıp.
"Ya ben çok özür dilerim Elida Ay brn panik oldum ne yapacağımı bilemedim buraya gelmişim özür dilerim."
"Tamam Cansu sakin ol heöen üstümü değiştireyim geleyim yanına tamam mı?"
Cansu arkasına bakınca abisinin kaşlarını kaldırması ile hızla dışarı çıkıp merdivene koşarken konuştu.
"Ay yok yok sen kal kocan beni dövecek yoksa."
Hazer yataktan kalkıp hala dışarı bakan karısının yanına yürüyerek kapıyı kapatarak kızı kapı ile kendisi arasında sıkıştırarak gülümsedi.
"Ha Hazer ne yapıyorsun çekil aşağıya inmem lazım."
"Ya dalga geçme benle herkes uyanır birazdan çıkmam lazım."
Hazer yüzünü boynuna yaklaşırken yüzüne sürten sakalları ile Elida heyecana kapılmış gözlerini kapatmış kurtulmaya çalışırken tam beline sarılan eli ile kapana kısılmıştı. Hazer saçlarından derin bir nefes çekerken içine Elida hala kapalı gözleri ile yere düşmemek için direniyordu.
"Kokun diyorum aklımı başımdan alıyor."
Hazer güldü ve yüzünü yavaşça geriye çekip kapalı gözlerine baktı. Elida ise yakınlığı nedeniyle hızlanan kalbine içinden küfürler sıralarken bir anda hissettiği şey ile açtı gözlerini. Hazer onu anlından öpüyordu.
Bir erkek sevdiği kadını anlından öper diyen nesnesi geldi gözünün önüne gülümsedi ve oda sardı kollarını beline ancak bu kucaklaşma dışarıdan gelen ses ile bölünmüş oldu.
"Cansu kızım herkesi ayağa kaldırdın bir sakin olsana sen."
"Olamıyorum hala olamıyorum genetik diye bir şey var sende Vedat eniştem ile evlenirken zamanında deli etmişsin herkesi."
Hazer gilerek başını sallarken Elida da güldü.
"Bizim kız evi yıkmadan inelim aşağıya."
Elida heöen banyoya girip üstünü değiştirmiş ardından ise Hazer banyoya girip elini yüzünü yıkayıp çıkmıştı. Elida o sırada yatağını toplamış ardından kocasının üstünü değişmesine ve kol askısını takmasına yardımcı olarak çıkmışlardı odadan. Kahvaltı faslı Cansu'nun susmak bilmeyen dili ile kısa sürmüş ve alışveriş ekibi 4 araba ile yola çıkmıştı.
Hazer ve Siyabend havaalına gidip Emir ile beraber misafirlerini karşılamış ve Emir'in evine yerleşmelerini sağlamışlar ardından akşam yemekte mutlaka konağa gelmeleri sözünü alarak şirkete Rıdvan Vedat ve Cihan'ın yanına uğramışlardı.
Cansu bilmem kaçıncı denemeden sonra tekrar kabinden çıkıp ağlamaya başladı.
"Bunların hiçbiri istediğim gibi değil."
Senem heöen kızın yanına gidip onu sakinleştirmeye çalıştı.
"Bu üstündeki güzel işte kızım modeli senin istediğin gibi."
"Rengi istediğim gibi değil ama."
Bu kez Meran az evvel çıkardığı elbiseye bakıp benzer şekilde sordu.
"Cansu kızım bak bu senin sevdiğin renk bunu alsak ya."
"Yenge ya bunun da modelini sevmedim."
Diğerleri kendi halinde kıyafetler denerken Elida ilerde askıda gördüğü elbiseye doğru yürüyüp eline aldı. Bir nişanı olmamıştı ancak olsaydı oda belki bu tip heyecanları yaşardı. Olsun dedi Hazer yanındaydı artık seviyordu da varsın nişanı olmasındı. Hala sinirden ağlayan kıza bakınca eline aldığı elbise ile ona yaklaşıp önüne doğru uzattı askıyı. Cansu sinir krizinin eşiğinde gezerken bir anda gözlerinin önüne gelen elbise ile hayal gördüğünü sandı. O kadar güzeldi ki sanki kendisi için tasarlanmıştı. Heöen arkasına dönünce askıyı tutan Elida'ya gördü ve gülümseyerek sarıldı.
"İyi ki benim yengemsin sen ya çok güzel bu hemen deneyeyim."
Meran hemen ona yardım için kabine girerken Senem genç kızın elini tutup göz kırptı.
"Hayatımızı kurtardın kızım Nazlı da böyle olmuştu ama Cansu daha beter çıktı."
"Bir şey yapmadım ki umarım içine siner."
Hemen kabinden bir ses duyuldu.
"Ya bu çok güzel. Hazır mısınız çıkıyorum."
Cansu vücuduna tam oturan elbise ile prenses gibi duruyordu. Lila yakalarında çiçek detayları olan bel kısmında ince yine Lila renkte bir kemer ile belini kavrayan aşağıya doğru hafifçe açılan eteği kendinden dantel işlemeleri olan kumaşı ile o kadar zarifti ki. Emir bu haliyle onu bir kez daha severdi kuşkusuz.
Cansu hemen gelip kıza bir kez daha sarılırken kulağına doğru fısıldadı.
"İyiki abimi sevdin iyiki aileme katıldın iyiki."
Tüm hanımlar alışverişini tamamlayıp konağa döndüğünde Sare hanım terasta yemek masasını kontrol ediyordu. Alınan paketler odalara çalışanlar ile taşınırken Cansu koşarak babaannesinşn boynuna sarıldı.
"Çok güzel bir elbise aldık babaanne yengem sağolsun tam zevkime göre bir elbise buldu bana."
"Eh artık akşam yemekten sonra kayınvaliden ile bana da gösterirsin."
Yemek vakti yaklaştığında tüm ev ahalisi misafirlerini bekliyordu ki kapı açıldı herkes ayaklanırken mutfaktan çıkan Elida gördüğü kişiler ile yerine çakıldı.
Meran'ın sesi dışında kimseden ses çıkmazken Rıdvan kapıdan girip kendisine koşan annesine sarılan kızına baktı ancak bu o kadar kısa bir an sürdü ki baba kız gözgöze bile gelemedi. Rıdvan hemen Hazer'in kulağına bir şeyler söyleyip kalktığı yere geri oturmuş Hazer de merdivenlerden inerken öylece karşısına bakan karısına baktı. Ardından yanına yürüyüp konuştu.
Elida sadece başını sallayıp arkasına takıldı.
Hazer onu da yanında götürüyordu ki belki abisi ile konulur rahatlardı. Hazer, Dilda ile kucaklaşmış istemese de Murat ile tokalaşmıştı. Kapıdaki koruma Dilda'nın valizini içeri geçirirken Hazer'in sözleri ile durdu.
"Çantaları benim arabaya koy."
Dilda dolan gözleri terastan kendisine bakan bir zamanlar bir ferdi olduğu aileye baktı. Belli ki babası burada kalmalarına izin vermemişti.
"Hadi Dilda otele gidelim nişanda zaten bir arada olacağız. Üzülme yenge hadi."
Meran hiç istemese de kızının elini bırakmak zorunda kalıp arkalarından bakmakla yetindi. Ön koltuğa Elida ve Hazer arka koltuğa da Murat ve Dilda geçmiş otele doğru yol almaya başlamışlardı.
Elida aynadan konulan abisine bakmış ardından arabayı kullanan Hazer'e bakıp kısa bir cevap vermişti.
Gerisi gelmedi sen nasılsın demedi babam nasıl demedi tek merak ettiği nenesiyken bu arkada oturan yabancı adama onu bile sormak gelmedi içinden. Dilda ve Hazer ara ara konuşsa da Murat yol boyunca tek ses etmedi bir daha. Otelin önüne geldiklerinde Dilda ve Hazer önden giderken Murat kardeşinin koluna dokunup onu durdurdu. Hazer de durunca Murat'ın sesini duydu.
"Siz geçin bizde hemen geleceğiz."
Hazer Elida'ya baktığında tepkisiz kaldığını görüp tereddüt etti.
"Lütfen Hazer çok kısa konuşmak istiyorum kardeşim ile."
Elida bu kez kocasına bakıp başını sallayınca Hazer ve Dilda lobiye giriş yaptı.
"Elida'm meleğim seni o kadar çok özledim ki gerçekten iyi misin? Sana kötü davranmıyor kimse değil mi?"
Elida başımı yana eğip yüzüne daha dikkatli bakarak sordu.
"Neden merak ediyorsun anlamadım."
"Kardeşiz biz Elida ne demek o?"
"Kardeştik eskiden en azından ben kardeş olduğumuzu sanıyordum."
"Yapma böyle meleğim yakma canımı. Dilda da çok acı çekiyor babası ondan yüz çevirdiköe canı yanıyor. "
"Sen ve babam yaktınız ama sadece canımı da değil halbuki beni yaktınız abi bile isteye attınız beni ortaya. Aklına takılan şey buysa iyiyim kimse kötü davranmıyor bana hatta aksine sanki öz ailem onlarmış gibi sevgi gösteriyorlar bana. Meleğim derken hiç mi kızarmıyor yüzün kendi elinizle kırdınız ya kanatlarımı. Sadece bir kez olsun kardeşim gitmeyecek onu bırakmam demedin hadi o zaman korktun düğün gününde seninde Babamın da gözünün içine baktım bir kez demediniz kızım yanındayız diye."
Murat azalmasını beklerken kat kat çoğalan öfkesinin altında ezilirken kızım sesiyle mırıldandı.
" Özür dilerim. "1
Elida ise duyduğu iki kelime ile öfkeyle dolup taştı.
" Özür mü dilersin? Sen şaka mısın ya hah özür dilermiş dileme! Rıdvan amca o bir baba eninde sonunda kızını bağışlayacak bağrına basacak belki peki ben ne yapayım abi nasıl yok sayayım nasıl unutayım benden vazgeçişinizi nasıl olmadı diyeyim unutamıyorum hangi özür hangi af dileme benim bu eve nasıl geldiğimi unutturur. Evet iyiyim ama olmayadabilirdim değil mi? Bu topraklarda her gün kan karşılığı gelen kızlar çocuk yapmaya zorlanıyorken ben onlardan değilim diye şanslıyım öyle mi her gün bir kadın dayak yiye yiye evli kalmaya zorlanırken ben el üstünde tutulduğum için şanslıyım ama olmayadabilirdim o yüzden ağzının kenarı ile nasılsın diye sormayı kes umrunda bile olmayan şeyler eğreti duruyor üstünde. "
" Yeter abi sizi ben davet etmedim o nedenle kendini benimle konuşmaya mecbur hissetme ve lütfen evinizden ailenizden çıkardığınız gibi hayatınızdan da çıkarın beni. Çünkü ben o evden çıktığım gün öldüm zaten. "
Tekrar konuşmasına izin vermeden indiği arabaya tekrar binip camları kapatarak bakışlarını diğer tarafa çevirdi bu sayede abisinin gözünden akan yaşı görmemişti görseydi belki dahada kızacak daha da ağır sözler çıkacaktı ağzından. Hazer sonunda kapıya geldiğinde Murat arabaya bakıyordu.1
"Odanız hazır Dilda seni bekliyor hadi."
"Hazer o bana çok kızgın hala."
Murat başını sağa sola sallayarak cevap verdi.
"Haklı o kadar haklı ki ne desem faydasız değil mi?"
"Karın seni bekliyor Murat hadi nişan günü sizi alması için şoför yollarım."
Hazer arabasının kapısını açtığında Murat da otel kapısından girmişti. Koltuğuna oturduğunda karısına bakıp sordu.
Elida gülümsedi ve başını onaylamazca sallayıp ekledi.
"Eve gidelim mi misafirler gelmiştir."
Hazer dolu olan gözlerini görmüştü konulmak istemiyorsa saygı duyardı bu nedenle oda gülümsedi ve arabayı çalıştırırken konuştu.
"Gidelim Peri kızı sen nereye istersen oraya gidelim."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
2.24k Okunma |
270 Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |