5. Bölüm
senem sönmez / ELİDA / 5.Bölüm Sakın Sevme Beni

5.Bölüm Sakın Sevme Beni

senem sönmez
araftaacangunes

Onu sevmekten değil de bunu ona söylemekten vazgeçtim!

Bensiz de mutlu ol dedi.

Yaşa ama nefes alma der gibi!

Benden yana bir umudun olmasın canın yanar dedi.

Bilmiyordu tâbi canım ta kendisiydi.

 

Bölüm Şarkıları: Arin Pulat = Kına Yak Ellerime

 

Bilmediği bir şehirde tanımadığı insanların arasında en çok ihtiyaç duyduğu anda annesiz olduğunu bilmek. Tam göğüs kafesinizden sızan o sıcak kan. Bir kızın en mutlu günü dedikleri o gün gelip çatmıştı. Elida yeni güne bir kez daha kimsesiz uyandı. Dilda dün gece konağa getirilmiş ancak Elida evden dışarı çıkmayı bırakın ailesini bile görmemişti. O an sadece babaannesine sarılmak birnin yanında olduğunu hissetmek istemişti. Olmadı.Yarın kınaları yakılacak ertesi gün düğünleri olacaktı.

 

Konak bir hayli kalabalıktı. Hazer'in halası kuzenleri teyzesi Senem Hanım'ın yakınları derken konak dolup taşmıştı.

 

Hüzün yine gelip aşinası olduğu yüreğe çökerken Elida yavaşça doğrulup kalktı. Banyoya geçip elini yüzünü yıkamış ardından saatine bakıp henüz çok erken olduğunu farkedip ne yapacağını düşünmüştü. Odasından çıkıp şöyle bir etrafa bakındı görünürde kimseler yoktu ancak mutfaktan gelen sesler ile en azından çalışanların yanında oturup diğerlerinin uyanmasını bekleyebilirim diye düşünüp merdivenleri inmeye başladı.

 

Mutfağın kapısına gelince gördüğü kişi ile iki adım kadar gerileyip başını eğmişti. Burada olduğunu bilse asla aşağıya inmez odasında beklerdi.

 

"Günaydın."

 

Gelen ses ile bakışlarını elinde kahve fincanı olan kadına çevirdi. Ela gözleri uzun dalgalı saçları ile ihtişamın sultanı vardı sanki karşısında.

 

"Günaydın efendim."

 

O an kadının yüzünde hafif bir gülümseme gördüğüne yemin edebilirdi genç kız.

 

"Kapıda dikilmek yerine sedire mi geçsek ne dersin?"

 

Elida hemen yana kayıp yol verdi. Dünki ifadesinden eser yoktu, daha sakindi yüzünde sanki kalemle çizilmiş gibi bir tebessüm vardı.

 

"Saat çok erken niye kalktın?"

 

"Şey efendim alışkanlık. Rahatsız ettim üzgünüm hemen odama dönüyorum."

 

"Henüz adam yemiyorum istersen oturalım. Yok biraz daha uyuyacaksan sen bilirsin."

 

Elida sedire yürüyen kadına bakıp arkasını dönerek mutfağa girdi.

 

Senem ise giden kızın ardından sedire oturup derin bir nefes çekti içine. Saat sabahın 5'inde elinde kahvesi turuncuya çalan günün rengi ile Feyruz Hanım'a sessiz bir sitem etti.

 

" Ah be Feyruz Sultan kara kızından büyük bir intikam aldın. Seni üzmemin karşılığında torununu bile bile yaktın alacağın olsun senin."

 

Tam başını sedire yaslamıştı ki masaya konan bardak ile doğrulup başı yerde karşısında duran kıza baktı. Ona su mu getirmişti? Gülerek başını salladı.

 

" Otur biraz konuşalım seninle. "

 

Elida araya mesafe bırakarak yanına oturup ona baktı. Senem gelen sudan bir yudum alıp yönünü tamamen kıza çevirip baktı.

 

"Benden korkuyor musun?"

 

Bakışları müstakbel kaynanasını bulunca gözlerinde ne olduğunu anlamaya çalıştı. Neydi bu bakışlar kızmıyor kınamıyor hatta hüzünlü bakışlar niyeydi?

 

"Yanlış bir şey yapmadım ki neden korkayım ?"

 

Senem iki kaşını birden kaldırdı. Karşısında oturan kız göründüğünün aksine güçlü Hoşuna gitti.

 

"Elida neden kabul ettin berdeli? Hazer'i tanımazsın bu toprakları bilmezsin sizin adetiniz dahi olmayan bir şeyi neden kabul ettin?"

 

"Kabul ettiğimi kim söyledi size?"

 

"Hiç karşı çıkmamışsın buda bir kabullenmek değil mi?"

 

"Seçenek sunulmadı ki bana. Ya abim ölecekti ya ben."

 

"Neden öyle dedin?"

 

"Sizin evinize hiç eli silahlı adamlar gelip kalbinizi sökmek istedi mi?"

 

Senem ona bakarken söyledikleri ile içinde bir yerin titrediğini hissetti.

 

"Daha açık konuşur musun?"

 

"Abime kızgınım hatta öyle ki uzun bir süre yüzünü bile görmek istemiyorum. Ama ona kızgınım diye ölmesine seyirci kalamazdım. Onun tek suçu çok sevmek bakın eskiden kitaplarda okuduğum kınadığım bir şeyin başıma geleceğini rüyamda görsem güler geçerdim ben. Ama bakın buradayım. "

 

" Abin için kendinden vazgeçiyorsun öyle mi? "

 

Senem onu üzmek değil anlamak istiyordu. Sadece gerçek nedeni bilmek belki de ona yardımcı olmak istiyordu. Karşısında gözleri dolan kız ile doğrulup elini onun elinin üstüne koydu.

 

Elida ne diyebilirdi ki nasıl bir savunma ile haklı çıkaracaktı kendini bu kadının gözünde. Belki de sırf para için geldiğini veya oyun oynadığını düşünüyordu. Ne diyebilirdi?

 

"Bak sadece nedenini anlamaya çalışıyorum. Hazer Dilda için mecbur kaldığı için buna evet dedi peki ya sen neden? Canını acıtacak bu evlilik tanımadığın bir adam ile ne yapacaksın. "

 

"Ömrüm oldukça yaşayacağım. Hem kim bilir belki de yağmur erken düşer yaylalara güneşin oğlu söylenen kadar yakmaz belkide. Yaşayıp göreceğiz hepimiz.İzninizle. "

 

Senem şaşkınlıkla izledi kızın merdivenlerden çıkışını. Şaşkındı çünkü bu kız aşıktı. Hemde oğluna! Gerçekten olabilir miydi?

 

Elida merdivenleri çıkarken Siyabend'in geldiğini görüp durdu başıyla selam verip hemen odasına girip kapısını kapattı.

 

Senem yüzünde büyüyen gülümseme ile başını geriye yaslayıp derin bir nefes almıştı. Belki de bu kez oğlu doğru kişiyi bilmeden bulmuştu. Hazer çocukken her hafta başkasına aşık oldum diye gelir herkesi güldürürdü. Senem ona her defasında aşkın bu olmadığını bıkmadan usanmadan anlatır ona aşkın ne olduğunu aşılamaya çalışırdı. Hazer Fırat kalbinin hızla çarpmasına neden olan kişiyi hiç bulamamış sonunda da bir anda bir evliliğin içinde bulmuştu kendini.

 

Siyabend avluya çıkınca karısını gözleri kapalı gülümserken görmeyi beklemiyordu. Yanına yaklaşıp anlına öpücüğünü kondurdu. Senem gözlerini açıp ona bakınca sabah ayazının birden ısındığını hissetmişti. Tam 26 yıllık bir evlilik 40 yılı deviren bir aşkları vardı. Her bakışı aşkla saygıyla bulurdu adresini.

 

"Güzelim keyfin yerinde gibi ben seni kızgın görmeyi bekliyordum oysa."

 

"Siyabend sanırım oğlumuz bilmeden hayatının en doğru seçimini yapmış."

 

Siyabend'in çatılan kaşlarından anlamadığını biliyordu. Gülerek yanağına bir öpücük bırakıp ayaklandı.

 

"Cansu'yu aradım açmadı bir de sen ara ilk uçakla gelmesini söyle. Abisinin düğününde olmak isteyecektir."

 

"Sen nereye az önce dediklerinden bir şey anlamadım."

 

"Duş alayım kahvaltıdan sonra alışverişe çıkacağız."

 

Siyabend gülerek arkasından baktı. Oğlu zorla evlenen o değildi sanki. Bu şekilde yüzü gülüyorsa herşey yolunda veya yoluna girecek demekti. Senem yanılmazdı!.

 

Hazer arkadaşının evinde huzursuzca açtı gözlerini amacı biraz olsun kafa dinlemekti ama konakta olmasa dahi herşey kafasındaydı ve nereye giderse gitsin onları da yanında götürdüğünü anlamıştı. Merdivenleri inip mutfağa geçtiğinde elinde bir dosya çay dolduran adamla durdu. Arkadaşının bakışlarını üzerine çekince bahçe kapısını açıp sigarasını eline aldı.

 

"Hazer sana şunu evimde içme dedim!"

 

Gülerek sigarasını cebine geri koyup döndü. Arkadaşının önündeki yeni doldurulmuş bardağı çekip alarak bir yudum içti. Emir ona bakmış elindeki dosyayı kenara bırakıp konuşmaya başlamıştı.

 

"Hazer şimdi ne olacak?"

 

Derin bir nefes alıp arkasına yaslandı kendisi bile bilmiyordu ki ne olacağını.

 

"Yarın düğünüm var işte ne olsun?"

 

"Bile bile ölüme yürüyorsun Hazer yetmez gibi yanında birde kızı çekiyorsun farkında değil misin? Hayır anlamadığım kız neden karşı gelmedi öylece kabullenmiş idama yürüyor ama yinede sesi çıkmıyor."

 

"Emir biliyor musun bende bunu anlamıyorum. Bir hafta oldu tek bir kere bile istemiyorum demedi ağlamadı gerçekten bu kadar güçlü olabilir mi? Tanımıyor beni belkide hayatının en zor dönemine giriyor ama müthiş bir kabulleniş ile duruyor karşımda."

 

"Benim gördüğüm kadarıyla bu kız ölüme istekli gelmiş biri. Sakın canını yakma Hazer zaten her günü fazlasıyla zor geçecek."

 

"Elimden geleni yaparım üzülmemesi için ama iş benimle bitmeyecek biliyorsun az çok. Evlilik kanı durdurur ama asıl eziyet yeni başlıyor. Herkesin gözü üstümüzde olacak.Ne kadar dayanabilir bilmiyorum."

 

Çalan telefonu ile elindeki bardağı bırakıp yanıtladı. Çok geçmeden kapatıp kendisine bakan arkadaşına döndü.

 

"Bana sabır dile alışveriş zamanı gelmiş."

 

"Sen ne diye gidiyorsun başka adam mı yok?"

 

Hazer gülerek kaşlarını kaldırıp sordu.

 

"Arayan annem benim yerime karşı gelmeyi denemek ister misin?"

 

"Ooo emin ol şu sıralar karşısına çıkıp nasılsınız demeye bile niyetim yok. Sonuçta gelecekteki damadı olarak kötü hatırlanmak istemem."

 

Hazer sözlerine gülüp başını sallayarak çıktı evden. Yol boyunca onu düşündü neden susuyordu. Bir elinde tesbihi öylece yola bakarken bakışları tesbihine kayınca arabayı durdurup baktı.

 

" Sadece tesbihini istiyorum! "

 

Ne demekti bu bir insan neden tesbih isterdi ki. Para değil mal mülk değil neden tesbih ne değeri vardı ki? Bilmiyordu bu kız hakkında adı dışında başka hiçbir şeyi bilmediği gibi bunu da bilmiyordu. Telefonu tekrar çalınca kardeşinin aradığını görüp hemen cevap verdi.

 

"Abi neler oluyor orada? Annem ve babam kaç kere aramış ama şimdi de ben arıyorum hat düşmüyor sanırım."

 

"Cansu ilk uçakla buraya gelmelisin."

 

"Anlamadım o neden? Abi bak birine bişey mi oldu doğru söyle bana. Babaannem mi yoksa?"

 

İşin birde o yanı vardı Sare hanım bir süredir Adana da oğlu ve gelini ile kalırken gelen haber üzerine konağına dönmüş ancak ne Rıdvan'ın nede Hazer'in yüzüne bile bakmamıştı. Kimse anlamıyordu ki Hazer'i. Telefondan gelen telaşlı ses ile geri döndü konuşmaya.

 

"Yarın Dilda'nın düğünü var ilk uçak ile gel!"

 

"Amcam verdi mi onu sonunda? Neden bu kadar çabuk oluyor düğün?"

 

Kısa bir sessizliğin ardından Cansu tekrar sordu.

 

"Abi bak sakın yapmadı değil mi? Kaçtılar mı?"

 

"Cansu bir an önce bilet bul ve buraya gel!"

 

Cevap vermesini beklemeden telefonu kapatıp konağın yolunu tuttu. Arabayı durdurup indiğinde Rıdvan'ın sinirle çıktığını görmüştü. Hemen yanına gidip önünde durunca Rıdvan'ın öfkeli sesini duymuştu.

 

"Hazer bile bile yaktın kendini ama şunu bil bu evlilikten bir hayır gelmeyecek sana."

 

"Amca..."

 

Sözü bitmeden kapıya gelen babası ile sustu.

 

"Hazer seni bekliyorlar hadi. Misafirler otelden çarşıya geçiyor."

 

"Tamam baba."

 

Rıdvan şoförün açtığı kapıdan arabaya geçerken sinirle soluyordu.

 

"Misafirmiş iki tane ırz düşmanını çıkarın başınıza bakalım."

 

Siyabend giden abisinden sonra elini oğlunun omzuna atıp sıktı.

 

"Sen nasılsın evlat?"

 

Hazer gelen soru ile gülümseyerek baktı babasına. İlk defa biri sen nasılsın demişti. Hata ettin değil de sen nasılsın bu soru o kadar iyi gelmişti ki.

 

"İyi olmaya herşeyi iyi yapmaya çalışıyorum baba. Sende hata olduğunu düşünüyorsun değil mi? "

 

" Sen hatalısın bunu yapma denecek yaşı geçtin bence. Bir hatan varsa bile bunu kendin yaşayarak düzelteceksin. Sana tek söyleyebileceğim bu olaylar yaşanırken ne kadar az yıkarsan sonunda toplaman bir o kadar kolay olur. "

 

" Babam iyi ki varsın! "

 

" Sende iyi ki varsın oğlum."

 

Siyabend işaret parmağını sol göğsüne dokundurup tam gözlerine bakarak devam etti.

 

" Kulaklarını buraya tıkama işte o zaman seni kimse yıkamaz. Sakın unutma güçlü olmak gaddar olmayı gerektirmez!"

 

Başını sallayıp merdivenlerden inen annesini gördü. Senem gelip baba oğulun yanında durunca Hazer Cansu ile olan konuşmasını anlatıp geleceğini söyledi.

 

" Sen Elida'yı al biz diğer araba ile geçeriz. "

 

Hazer kaşlarını çatıp annesine baktı.

 

" Tek araba gitmeyecek miyiz?"

 

"Karının ailesi de çarşıda iki araba gitmek daha mantıklı."

 

"Peki neden sen değilde o benimle geliyor?"

 

 

"Kimseye danışmadan evlenip nikahına aldın da arabana almak mı zor geliyor! Hadi çok işimiz var zaten."

 

Annesinin sözleriyle kızgınlığının sürdüğünü de anlamış oldu.Senem Siyabend ile konuşurken Hazer'in bakışları merdivenlerden inen Dilda Meran ve en arkadan gelen Elida'ya kaydı. Yüzündeki hüzün neden canını yaktı bilmiyordu ama elinden gelen bir şey de kalmamıştı. Zaten harlanan ateşe ilk kendini atmamış mıydı?

 

Siyabend şirkete geçeceğini söyleyip konaktan ayrılırken Berfu Zülal Nazlı Meran ve Senem Dilda'nın arabasına binip gittiler.

Berfu her ne kadar Hazer'in arabaya geçmek istemişse de Meran izin vermemişti. Geride kalan ikili konuşmadan öylece duruyordu avlunun ortasında. İkisi de konuşmadan birbirine bakarken üst kattan gelen ses ile oraya döndüler.

 

"Hazer gitsenize oğlum neyi bekliyorsunuz?"

 

Sare hanımın sesi ile ikili tekrar birbirine bakmış Hazer'in eliyle kapıyı göstermesi üzerine çıkmışlardı. Yarım saatlik yol boyunca ikisinden de tek kelime çıkmamıştı.

Arabasını park edip inince Elida da inip bekledi. Hazer yanına gelince annesini arayıp nerede olduklarını sormuş ve oldukları mağazaya doğru yürümüştü. Yanı da yürüyen kıza kaçamak bakışlar atıyor ama konuşmuyordu.

 

Mağazadan içeri girdiğinde tüm bakışları üzerinde hissetmişti. Yaşlı kadın yanlarına yürüyüp kıza sarılınca tek bir tepki bile görmedi Elida'dan.

 

"Güzel kizum. Ah benum kismetsizum."

 

Senem onlara yaklaşıp diğerlerinin yanına yönlendirirken Hazer'e bakıp konuştu.

 

"Kınalık ve gelinlik işlerini halledip kuyumcuda buluşuruz tamam mı? Sende o zamana kadar Murat ile damatlık ve nikah işlerini hallet. Baban başkanla görüşmüş yarına yıldırım nikahı için."

 

"Anne ne gerek vardı bunca şeye gönüllü bir evlilik gibi davranıyorsun. Bu düğün bizim değil Dilda ve Murat'ın düğünü."

 

"Bu düğün Dilda'dan çok o kızın düğünü neden biliyor musun? Çünkü mecbur olduğu bir evlilik yapıp bir ömür buna katlanmak zorunda kalacak olan o. Ve sen Hazer bey sakın bunu küçümsemeye kalkma!"

 

Annesinin bu tavrı bile kendisine ne kadar kızgın olduğunu açıkça gösteriyordu. Her zaman ona duyarlı olmasını kalp kırmanın çok acıttığını bir şey yapmadan önce 3 kere düşünüp öyle yapmasını öğütleyen kadın belkide annesini hayal kırıklığına uğratmıştı.

 

"Tamam anne işiniz bitince ararsınız geliriz."

 

Dışarıda bekleyen Murat'ın yanına ilerleyip çıktılar. Senem de deneme kabininden çıkan Dilda'ya bakıp iç çekti. Çok güzeldi giydiği mavi bindallısı ile prenses gibiydi ama sebep olduğu şeyin ağırlığı ile eziliyordu. Herkes Dilda'nın etrafında dönüyor onu neşelendirmeye çalışırken bakışları bu kez köşede oturan Elida ve Zahide hanıma kaydı. Ve hemen ardından elinde pembe bir abiye ile onlara yaklaşan Berfu'yu farketti. Çalışan kızlardan birini çağırıp istediklerini söylemiş ve onlara doğru yürümüştü.

 

"Al bunu da sen giyersin. Gerçi çok bile ama neyse."

 

Elida bir elinde tuttuğu kıyafete birde gülen yüzüne bakıp ayağa kalktı. Şimdi burada bişey dese bu kızı elinde evirip çevirip dövse suçlu olurdu değil mi? Sabır deyip elindekine uzanırken Berfu elini geri çekip zehrini akıtmaya devam etti.

 

" Ne kadar aptalsın hayaller de kuruyorsundur sen Hazer ile mutlu bir evlilik falan ha ne dersin? Bu şartlar altında olmasa yüzüne dahi dönüp bakmayacak bir adam ile mecburi bir evlilik yapacaksın ümitlenme bence?"

 

Artık Elida'nın da sabrı taşıyordu. Zahide hanım elini tutup sıkınca derin bir nefes aldı. Derdi neydi bunun adını bile bir gece önce öğrendiği kız neden öfke kusuyordu. Tam bişey diyeceği sırada Senem hanımın tok sesi yankılandı sadece kendileri için kapatılmış olan mağazada.

 

"Elida senin deneyeceklerin burada böyle gelin!"

 

Elida ve Zahide hanım kabinlerin yanına yürürken Berfu elindeki elbiseyi sıkıp tam arkasına bırakıyordu ki Senem tekrar konuşup kendisine bakanların dikkatini tekrar çekmiş oldu.

 

"Berfu bu elbise senin için mi?"

 

"Şey yengecim askıda görünce Elida denesin diye çıkardım."

 

Senem başını sallayarak yanına daha çok yaklaştı ve sadece Berfu'nun duyacağı şekilde konuştu.Gülen suratı Senem'in son söyledikleri ile asılmış ve demin kalkan kızın yerine oturup kalmıştı.

 

"Bu geline uygun olmaz ama sen giyebilirsin. Çok cici olursun Hazer abinin düğününde!"

 

Elida kabine girip deneme yaparken diğerleri de Zahide hanım ile ilgileniyordu. Senem oturan kızın kulağına eğilip fısıldadı.

 

"Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum Berfu ama daha önce sana çok kez söyledim Hazer ve sen asla olmazsınız. O sana sadece bir abi gözüyle bakıyor yapma! Üzülmeni istemiyorum dikkat et!"

 

Hazer takım elbise deneyen adama bakıp kaşlarını çattı. Herşey nasıl bir anda bu duruma gelmişti anlamıyordu artık.

Murat da memnun değildi bu durumdan ama kendisini öldürecek gibi bakan adam ile daha fazla susamamış sormuştu.

 

" Hazer bişey diyeceksen direkt söyle!"

 

"Anlamıyorum Murat kız kardeşini böyle bir duruma soktuğun için zerre kadar pişmanlık duymuyor musun?"

 

"Bak ben Dilda'yı seviyorum. Onun için yapmayacağım şey yoktu benim gerekse canımı bile verirdim."

 

Hazer alayla güldü ciddi miydi?

 

"Pişkince diyorsun ki Dilda için canımdan vazgeçtim."

 

"Hazer bak anlamıyorsun bile. Sen çok sevmenin ne olduğunu bilmiyorsun ama..."

 

"Murat sana dedim ki bekle. Sen ne yaptın bir kaosa çevirdin her şeyi. Öz kardeşin ya canım dediğin kızı baban ile bir olup önüme attın resmen. Birini ne kadar seversen sev aynı karnı paylaştığın kan bağın olan birini bile bile ölüme atamazsın."

 

"O kabul etti Hazer dinlemedi bile. Çözebilirim sandım herşey bir an oldu gördün."

 

"Başka seçenek mi bıraktınız. Onu tutabilirdin yapmadın. Senin ölmeye cesaretin yoktu benimde Dilda'nın ölümünü izleyecek cesaretim yoktu. Ne var biliyor musun ben olsaydım bunu yapan kişi kendim ölür yine de kardeşime bunun yapılmasına izin vermezdim. Kendi hatamın sorumluluğunu alırdım."

 

Sonrasında seçilen takımların tadilatı yapılmış iki adam hiç konuşmamıştı. Gelen telefon ile çarşıya doğru yol aldılar. Konuşacak bir şey kalmamış karar verilmiş kalem kırılmıştı.

 

Gelinlik mağazasında ise Dilda seçimlerini yaparken Elida hep en sade en uygun şeyleri bulmaya çalışıyordu. Senem onu anlıyordu ama bu bir kere olacak bir şeydi her nasıl Dilda mutlu olsun istiyorsa Elida da bu günleri güzel hatırlasın derdindeydi. Ve eğer düşündüğü şey gerçek ise bu kızın mutsuz olmasını istemiyordu. Senem en sonunda bir bindallı ve gelinlik gösterip denemesini istemişti.

 

Seçilen kıyafetler ve gelinlikler konağa gönderilirken Senem oğlunu arayıp kuyumcuya geçeceklerini söyledi. Hemen çarşının sonundaki dükkana yürürlerken korumalar da onlara eşlik ediyordu. Elida bir an birini görür gibi oldu ve hemen ardından gözden kaybetti. Dükkana girilirken içindeki sıkıntı nefes almasına engel oluyordu sanki. Dükkan sahibi Senem'i ve Meran'ı görünce hemen ayaklanmış hizmet etmeye başlamıştı çok geçmeden Murat da dükkana girince Elida onu görmek istemediğini anladı.

 

"Hazer nerede?"

 

Murat gelen soru ile mahçupça baktı patronuna. Eski patronu mu demeliydi yoksa bu olaydan sonra yüzüne bile bakmak istemeyebilirdi.

 

"Telefonla konuşuyordu arabayı park edip gelecekmiş efendim."

 

Elida'ya bakınca gözlerini kaçırdığını görmüştü. Elida ise biraz nefes almak istiyordu bu yüzden yavaşça Senem'e yaklaşıp kapıda biraz hava almak istediğini söyledi. Kapıya çıkıp etrafa bakarken bir anda kolundan çekilince tam bağıracakken ağzı kapandı.

 

"Şşşş benim sakin ol."

 

Bakışları onu bulunca kaşları havalandı önce daha sonra ise çatıldı ne işi vardı burada.

 

"Selim sen neden buradasın? Hemen git buradan!"

 

"Amcamın ne yaptığı umrumda değil Elida. Gidelim seni buradan götürebilirim."

 

"Ne saçmalıyorsun sen nerede olduğuna bir baksana sen. Rize de değilsin Selim Ben evlendim. "

 

"Resmi nikah yarın olacak. Yeter ki seninle giderim de ben herşeyi göze aldım."

 

Elida etrafına bakarken kendilerine doğru telefonla konuşarak gelen kişiyi farkedip telaşla baktı amca oğlu Selim'e.

 

"Bak git buradan anladın mı? Ben seninle gelemem. Git hemen!"

 

"Ondan mı korkuyorsun hiç bir şey yapamaz anladın mı? Gidelim Elida lütfen benimle gel!"

 

Elida önce kaşlarını çattı ardından arkasına dönünce kendisine bakan adamı farkedip başını hızla sağa sola sallayıp itti Selim'i.

 

"Hemen git başımı belaya sokacaksın. Git buradan hemen."

 

Selim yaklaşan adam ile hızla dönüp koşarak uzaklaştı. Elida arkasını dönünce tam karşısında kendisine şüpheyle bakan Hazer ile aldığı nefesi unuttu.

Hazer ise koşan adam ile önündeki kızın gözlerine bakıp sordu.

 

" Sen neden dışarıdasın? Kimdi konuştuğun?"

 

"Ben biraz hava almak için yani içerisi kalabalık olunca biraz temiz hava alayım diye çıktım. O adam da adres sordu bilmiyorum dedim acelesi varmış koşarak gitti..."

 

"Hazer Elida hadi siz de seçin yüzükleri."

 

Zülal'in seslenmesi ile derin bir nefes alan kız ile Hazer giden adamın arkasından öylece bakıp elini kızın beline koyup onu içeri yönlendirdi. Elida ise bel boşluğunda hissettiği dokunuş ile az önce kaynar sulardaki bedeninin buz dolu bir odaya atıldığını hissetti.

 

Murat ve Dilda için yüzükler ve takılar seçilmişti. Zahide hanım güzel bir set seçip almıştı. Her ne kadar Meran kendilerinin ödeyeceğini söylese de yaşlı kadın kabul etmemişti.

 

"Oğlumuza takı alamayacak kadar da fakir değiliz."

 

Demiş ve konuyu kapatmıştı. Senem de kendi gelini için takılarını seçmiş iş sadece onların alyans seçmesine kalmıştı. Hazer deminki adamı düşünürken Elida önündeki ihtişamlı alyanslara bakıyordu. Hemen camdaki başka bir yüzüğü görüp ona baktı. Senem bakışlarını görünce gülümsedi.

"Şu aşağıdaki beyaz altınlar onlara bakalım."

 


Hazer annesinin sözleri ile yüzüklere baktı. Annesi iyi bilirdi Hazer altın gibi fazla parlak şeyleri sevmezdi. Elida kaynanasının sözlerine mahçupça gülümsedi. Beğendiği yüzüğü bir kezde parmağında seyretti. Hazer de onaylayınca alışveriş bitmiş oldu.

Konağa dönüş yolunda Senem de oğlu ve gelini ile dönmüştü. Arabada Senem sordu.

"Bu akşam ailen ile kalmak ister misin?"

Hazer aynadan annesine baktı normal şartlarda bu olamazdı normal bir düğün bile değildi ki bu. Elida ise aynadan gördüğü çatık kaşları ile başını olumsuzca salladı kızması en son isteyeceği şey bile değildi.

"Vedalaşmak istemez misin? Uzun bir süre onları göremeyeceksin."

Senem bakışlarını aynadan kıza çevirince onun oğluna baktığını gördü. Onun düşüncesini önemsiyordu. Ondan bir onay bekliyordu. Bu teslimiyet fazla değil miydi? O an oğlu onaylamazsa kabul etmeyeceğini anladı.

"Hazer sence de vedalaşması gerekmez mi oğlum?"

Hazer annesine bakınca kızı işaret ettiğini görüp hüzün dolu gözlerine baktı. Üzülmesini istemiyordu ki. Her ne kadar istemese de konuşup kızın tebessüm eden yüzüne baktı.

"İstersen kalabilirsin."

"Babaannem ile kalmak isterim aslında."

Oda abisi ve babasına kırgındı. Hazer yola odaklanırken Senem'in sorusu ile kısa bir an ayırdı bakışlarını yoldan.

"Cansu sadece Dilda'yı biliyor söylemedin mi?"

"Sence söylesem onu hastanede bulmaz mıydık?"

Elida arka koltukta konuşan anne oğula baktı Cansu kimdi hatırlayamadı? Neden söylenmemesi gerekiyordu.

Araba konağın önünde durunca avluda büyük bir hazırlık yapıldığını görmüş oldular. Kına konakta yapılırken erkekler için de terasta masa hazırlanıyordu. Kızları odaya çıkarıp kuaförlere teslim ettiler. Herkesin saçı başı yapılırken Dilda kaçamak bakışlar ile Elida'ya bakarken odada sadece Berfu ve ikisi kalmıştı. Elida da geçip kanepeye oturunca Dilda söze girdi.

 

"Berfu bizi biraz yalnız bırakır mısın?"

Berfu istemese de odadan çıkıp onları yalnız bıraktı. Dilda hafifçe öksürüp söze girdi.

"Benden nefret ediyorsun değil mi?"

Elida onun gözlerine baktı. Başını olumsuzca sallarken sessizdi.

"Çok üzgünüm gerçekten Elida. Böyle olsun istemedim. Ben sadece abini çok sevdim. Olayların buraya geleceğini hiç hesap edemedim."

Elida düşündü nasıl bilemedi o bu topraklarda yetişmiş biriydi kaçmanın sonucunda bunların olacağını nasıl bilmezdi,ağlayan kız ile kalkıp yatakta yanına oturdu.

"Biliyor musun Dilda aşkın hesapsız olduğunu bilirdim de bu şekilde canımı yakacağını bilmezdim. Abim ile mutlu olun. Siz mutlu olun ki ben ve Hazer kendimizi yaktığımız ile kalmayalım. Siz o kadar mutlu olun ki biz bu karardan pişmanlık duymayalım. Sana kızmıyorum ben sadece babamın ve abimin benden bu kadar kolay vazgeçebilmesini kabullenemiyorum. "

Dilda gözleri dolan kız ile kendi gözyaşlarını da serbest bırakıp elini tuttu.

" Bak Hazer kötü biri değildir sadece şartlar onu biraz sert yapmış olabilir ama seni incitmemek için elinden geleni yapacaktır. Elida onu seven kalbin yanılmış olamaz. Ona güven ve lütfen hiçbir zorluk karşısında susan dilsiz biri olma sakın pes etme!"

Elida ona bakıp derin bir nefes aldı söylemesi ne kadar kolaydı değil mi? Elida rahattı çünkü kendi ailesini biliyordu el üstünde tutarlardı onu peki kendisi Rıdvan Kozcu ile aynı çatı altında ne yapacaktı. Duymuştu ki Senem ve Siyabend Kozcu burada yaşamıyordu ya onlar gidince ne olacaktı. Bilmiyordu o gözlerini kapatmış camlar üzerinde çıplak ayakla yürüyordu. Karadenizin serin rüzgarları bile Urfanın ateşini söndürmüyordu.

İki kız odada öylece dururken kapı açılmış ve Nazlı ile Zülal içeri girmişlerdi.

"Siz ağladınız mı? Zülal şunlara bak ya daha kına yakılmadan ağlamak ne?"

"Nazlı normal bir durummuş gibi konuşmayı keser misin?"

Onların atışması iki kızın yüzünde buruk bir tebessüme sebep olurken bu kez kapıdan Nazlı 'nın kızı Eslem girmişti.

"Anneannem zamanı geldi insinler artık diyor."

Önde kızlar arkalarında Nazlı ve Zülal ile avlunun ortasına getirildi gelinler. Önce bir alkış kopmuş ardından gelin ağlatmak için türküler söylenmeye başlanmıştı. 3. Kattaki terasta beyler oturuyor kimse doğru düzgün konuşmuyordu. Rıdvan eve dahi gelmemişti onun işi yarın olacak olanlardı.

Gelinlik kızlar ellerinde mumlar ile iki gelinin etrafında dönerken tam ortada biri türküsünü söylüyordu.Bilmiyordu ki her bir kelimesi ateş olup yaralı bir kalbe düşüyordu.

Bu gecenin koynundа
Sаçlаrımı ör аnne
Yıldızlаrа tаkılmаsın incinirler аnne
Kinа yаk ellerime

Pаrmаklаrim kаlsın
Dokundukcа tenime
Kokun bende kаlsın
Uyut beni göğsünde аğıtlаrınlа аnne

Gelinliğimi ört üstüme
Giyemedim аnne
Kınа yаk ellerime
Pаrmаklаrım kаlsın

Dokundukcа tenime
Kokun bende kаlsın.

Senem çok önceden öğrenmişti Murat'dan bu kızın annesiz olduğunu her söz onun da içini yakarken duvakları açılmış kızların ağladığı görülmüştü.Dilda ağlıyordu annesinden ailesinden ayrı düştüm diyerek ancak seviyor ve seviliyordu. Elida ağlıyordu çünkü kendini kimsesiz kalmış gibi hissediyordu. Seviyordu sevmesine de bu şekilde evlenmek kabuslarında dahi yoktu. Herşey adetlere uygun yerine getirilecekti.Tam ortada kınayı yakacak olan kadın Dilda'ya bakıp arkasına doğru seslendi.

"Gelin elini açmıyor."

Elida hala ağlarken Zahide hanım kalkıp avucuna bir altın bıraktı.Kınası yakılan Dilda'dan sonra sıra bu kez Elida'ya gelince Senem seslenilmeden kalkıp yanına geldi.Kızın elini kendi avucuna alıp hafifçe okşadı.Elida ona bakınca kadının ellerini bu kez yanaklarında hissetti gözyaşlarını silmişti.Altını avucuna bırakıp gülümsedi Elida da zorda olsa küçük bir tebessüm sunmuştu.

Sonrası oynayan insanlar çalınan türküler derken gecenin sonuna gelinmiş misafirler yavaşça yolcu ediliyordu.Kadir bey annesini de kaldırıp oğlu ile tam çıkacakken Senem Elida'nın da bu gece onlarla kalabileceğini söyledi.

Korumalar ile otele giden aileden sonra herkes odalarına çekilmişti. Hazer terasta öylece otururken yanına oturan babası ile yerinde dikleşti.

"Evlat yarın evleniyorsun ha?"

"Baba ben böyle olsun istemezdim ama başka çarem de yoktu. Denedim amcamı durdura bilmek için herşeyi denedim."

"Biliyorum be oğlum biliyorum bilmeye de o kız buraları bilmez nasıl yapacak. Yada asıl soru sen ona yardımcı olacak mısın?"

"Ben ne yapabilirim ki baba daha başka ne yapabilirim ki ben? Bişey de bana doğru olanı bu de kapana kısıldım baba yardım dilenecek kimsem yok gibi. Annem bana kızıyor tamam haksız değil ama beni de anlasın istiyorum."

Siyabend oğlunun da acı çektiğini anlayabiliyordu ama oğlunun yeri geldiğinde kaya gibi güçlü duracağını da biliyordu. Senem ise yaslandığı yerde baba oğulun konuşmasını duyuyordu oğluna da kıyamıyordu ki. Ama biliyordu bu iş en çok o yaralı kuşun canını yakacaktı.

Senem odasına girip kapıyı kapattı. Hazer babası ile konuşurken çalan telefonu ile baktı.

"Cansu arıyor."

Babasının aç demesi üzerine konuşmaya başladı.

"Cansu hayırdır bu saatte?"

"İlk uçakla gel dediniz ya geldim işte ama bindiğim araba bozuldu yolda kaldım. Emir nöbetteymiş. Taksi de durmuyor ki."

"Neredesin gelip alayım seni?"

"Gevher otelin önündeyim cafeye geçiyorum gelince ararsın çıkarım."

" Tamam geliyorum."

Babasına olanları anlatıp arabasına binerek yola çıktı. Gevher otel Murat'ların kaldığı oteldi. Tesadüfün bu kadarı diyerek yola odaklandı.

Elida abisi ile konuşmuş daha doğrusu onun günah çıkarışlarını dinlemişti. Babaannesi sonunda herkesi susturmuş kızına sarılarak uyumak için odalarına geçmişlerdi.

"Zahide Sultanım ben neyi yanlış yaptım?"

"Oy nenen ölsun yoluna kizum. Ne yanlışi senin ne kabahati vardur ki. Kısmetsuz yavrum ağla kuzum ağla şimdi ağla ki o eve girdiğinde bir daha akmasın yaşun."

Elida pamuk ellerine tutunurken yaşlı kadın saçlarını okşayıp devam etti.

"Bak kizum evlilikte kadın mühimdur yeri gelecek bazı şeyleri görmeyeceksun duymayacaksun ha değildur ki bu dediğum kocan ne yaparsa susasun öyle değil. Saygıda kusur etme ama her elinde maşa tutana da boyun eğme. Kocana saygı duy o arkanda olursa eğer kimse ilişemez sana. Odanın içindekileri dışarı dışarıdaki kavga gürültüyü de odana taşıma kizum. Annen nasıl babana bir gün olsun saygısızlık etmediysa sen de etmeyacasun. Saygı olduğu vakit sevgide ardından gelir kizum. "

Elida elini öpüp hava almak için balkona çıkmıştı ki otelin önünde oturan adam ile kaşlarını çattı. Laftan anlamıyordu bu adam. Gidip onunla son kez konuşacak bir daha karşısına çıkmaması gerektiğini söyleyecekti.

" Babaanne ben aşağı kadar iniyorum sen uyu tamam mı?"

"Aman geç kalma kuzum laf söz olur bizum oralar gibi değil buralar."

Başını sallayıp indi aşağıya tam kapıdan çıkarken çarpıştığı kıza baktı özür dileyip dışarı çıkınca ayaklanan Selim ile kaşlarını çattı.

"Elida ben..."

"Selim neyi anlamıyorsun seninle gelmeyeceğim ben! Neden her şeyi daha zor bir hale getiriyorsun?"

"Bu saçmalığa neden katlanıyorsun? Abin bir halt ettiyse bırak o çeksin cezasını. Sanane bundan?"

"Benden sanane peki? Evlendim diyorum sana ne diye karşıma çıkıp duruyorsun?"

Selim kızın kolunu tutup kendine çekti. Yüzünü yüzüne yaklaştırıp sinirle tısladı.

"Evlendin demek ben istediğimde niye yokuşa sürdü o baban madem ilk fırsatta ortaya atacaktı seni.Seni o ağa bozuntusuna bırakacağımı mı sanıyorsun?"

"Bırak kolumu hemen!"

"Elida sen bu gece benimle geliyorsun anladın mı yürü!"

Kız ondan kurtulmak adına çırpınırken beş adım ya atmış ya atmamıştı ki Selim önce omzundan tutulup çevrildi ardından yüzüne inen yumruk ile kızın kolunu bırakmak zorunda kaldı. Kimdi bu ne hakla vuruyordu ona? Bakışlarını yüzüne çıkarınca çatık kaşları ve sanki koyu bir yeşili andıran gözleriyle eceli gördü karşısında.

"Kız sana bırak dedi duymadın mı?"

"Sanane lan sen kim oluyorsun?"

Elida şaşkınlıkla onlara bakarken Selim tam burnuna kafayı yemiş yere düşmüştü ki öfkenin ayaklı halinin sesini işitti.

"Kocası oluyorum! Peki sen ne ayaksın lan!"

Hazer tam bir kez daha yakasına yapışmıştı ki önce Murat ardından Elida'nın sesi geldi kulağına.

"Yapma lütfen."

"Selim senin ne işin var burada?"

Selim kalkıp ağzındaki kanı tükürdü işaret parmağını sallayarak bu iş burada bitmez demiş arabasına binip gitmişti.

Hazer burnundan solurken Murat olayı anlamaya çalışmakla meşguldü. Cansu hemen abisinin yanına gelip durdu az önce ciddi ciddi abisinin adam dövüşüne şahit olmuştu. Peki olay neydi?

"Hazer ne oldu böyle?"

"Ne mi oldu bunu bana mı soruyorsun Murat? Benim sormam lazım ne oluyor diye? Gecenin bir vakti kardeşinin kolundan tutup götürüyorlar senin ruhun duymuyor."

"Ne götürmesi ya Elida neler oluyor böyle?"

Elida başını sallayınca Hazer daha çok sinirlenmiş kız kardeşi ve Elida'ya bakıp konuşmuştu.

"Siz ikiniz arabaya hemen!"

"Kardeşimi nereye götürdüğünü sanıyorsun!"

Hazer sadece bir an için dönüp korkuyla bakan kızlara baktı. Cansu bu bakışları biliyordu.

"Şey arabaya geçsek iyi olacak. Güven bana yoksa can güvenliğimiz yok."

İki kız arabaya binince Hazer Murat'a yaklaştı.

" Anladım ki sen kardeşini bir gece bile koruyamıyorsun ama benim karımı korumam gerekiyor itten köpekten."

Cevap vermesine izin vermeden arabaya binip kapısını hızla çarpmış yan tarafta oturan kızın korkuyla irkilmesine sebep olmuştu. Nasıl bırakmıştı o iti kafasına sıkıp oraya sermesi gerekirken neden durmuştu ki sanki.

Cansu ise abisinin yan tarafında oturan kızın kim olduğunu merak etmişti. Kendi kafasında kurdukları saçmaydı çünkü. Bir cesaret deyip sordu.

"Abi arkadaş kim acaba ve bizimle nereye geliyor?"

Elida kıza bakarken duyduğu kelime ile kalbinin göğüs kafesini delip çıkacağını hissetti.

"Arkadaşın değil yengen ve bizimle konağa geliyor."

Cansu o an öyle bir çığlık attı ki Elida'nın Hazer de olan bakışları korkuyla titreşti.
Cansu başını ikilinin arasına geçirip konuştu.

"Evlenen Dilda değil miydi?"

"Cansu kardeşim sus!"

Cansu bu 3 kelimede öfkeyi tutabilirdi havada ama bunun yerine ağzına hayali bir fermuar çekip geriye yaslandı.

Elida ise hala yengen lafında takılı kalmıştı. Her kirpiğine aşık olduğu adam az önce onun için kavga etmiş pardon adam dövmüş bide üstüne kıskanmış mıydı?

Hazer ise yaptığı şeyi kendince açıklıyordu. Nikahlı karısıydı Tabiki kimsenin elini dahi sürmesine izin vermeyecekti. Konağın önünde duran arabadan önce Cansu inip hemen yukarıya doğru koştu 4 aydan fazla olmuştu anne ve babasını görmüyordu. Hem abisinden alamadığı açıklamayı onlardan kolayca alırdı.

Elida tam arabanın kapısını açmış inecekken tekrar duydu sesini.

"Kimdi o ne istiyordu senden?"

Bakışlarını ona çevirdi çok kısa bir an gözlerine bakıp kaçırdı bakışlarını.

"Elida kimdi o dedim?"

Derin bir nefes alıp verdi Elida yalan söylemeyecekti tabi ki.

"Selim, amcamın oğlu. Beni istemişti babam vermedi. "

"Neden gelmiş?"

"Beni kurtarmaya."

Hazer elini öyle bir sıkmıştı ki Elida parmaklarının tıkırtısını dahi duymuştu.

"Sen mi istedin gelmesini? Seviyor muydun yoksa onu?"

Elida kaşlarını çatıp ona baktı Hazer o bakışlardan ne olduğunu anlamaya çalıştı.

"Öyle bir şey istemedim kimseden! Sevseydim şuan onunla evli olurdum zaten."

Hazer için bu yeterliydi sevmiyordu onu. Elida arabadan inip avluya geçince Senem ile karşı karşıya geldiler.

"Elida sen neden buradasın otelde kalacaktın?"

"O burada kalacak ben gidiyorum sabah erkenden gelirim."

Başka bir şey söylemeden yada cevap beklemeden çıkıp gitti. Elida olan biteni Senem'e anlatınca Senem oğlunun tavrına şaşırdı kızı odasına tekrar yollarken kendi odasından gelen ses ile kızının da içeride olduğunu anlamıştı.

" Annem nasıl özledim seni. "

" Kızım o kadar özlediysen daha önce gelseydin."

"Anne abim yengen falan bişeyler dedi ne oluyor Allah aşkına ben Dilda için geldim sanırken. Bir alana bir bedava falan mı vardı? "

"Dilda kaçınca iş berdele döndü."

Genç kız ağzı açık bir halde annesşne baktı zira babası sesini dahi çıkarmıyordu.

"Ve sen buna olur dedin öyle mi?"

"Fikrimizi soran olmadı kızım abin kararını vermiş zaten."

"Anne yalnız kız fena güzel. Abimde durup durup turnayı kafeslemiş."

"Sen işin dalgasındasın yine. Abinin önünde de böyle konuşma sonunda olan senin nişana olur."

"Tamam ana kraliçe sustum. Ben uyumaya gidiyorum. Betül teyzemi aradım onlarda yarın öğlen gibi burada olacaklar."

"Haberim var. Hadi uyu sende."

Yeni güne ilk uyanan ayrı evlerde son gecesini yaşayan çiftimiz olmuştu. Elida zaten heyecan ve korkudan uyuyamazken Hazer hala o Selim denen ırz düşmanını düşünüyordu. Ne hakla dokunurdu ona?

Düşüncelerini bölen şey odanın kapısının çalınması olmuştu. Kapı açılıp içeriye Emir'in girmesi ile doğruldu.

"Hazer dün gece olaylı geçmiş yine."

"Sen nereden biliyorsun? Tabi ya Cansu yemedi içmedi yetiştirdi değil mi kime çekti bu kız?"

"Hey hey dostum sevgilim hakkında doğru konuş fena olur bak!"

"Dostum senin sevgilin benim kardeşim ya hani sen bir geri vites yap istersen."

Bu adama teşekkür borçluydu kafasını dağıtabilen nadir kişilerden biriydi. Bir de Umut vardı tabi uzaklarda olan diğer kız kardeşi. Düşünceleri Emir'in sesi ile bölündü.

"Hadi oğlum ya düğünün var lan bugün senin kalk artık çok iş varmış."

Konakta ise hızlı bir hazırlık sürüyordu. Rıdvan köşesinde oturmuş asık suratı çatık kaşları ile olan biteni izliyordu. Kuaförler geliyor yemekler yapılıyordu. Herkes bir koşturmaca içindeyken Senem gelip karşısına oturdu.

" Neden böylesin sen? Ne zaman bu adama dönüştün?"

"Senem bence bana bulaşma malum oğlunun düğünü var bugün olay çıksın istemezsin."

"Senin de kızın evleniyor ne kadar mutlusun gözlerim yaşarıyor Rıdvan Kozcu."

Rıdvan çektiği tesbihi hızla elinde toplayıp aşağıya inen kız ile göz göze geldi.

"Bakalım gelinim diye bağrına bastığın kızın aslında o kadar masum olmadığını gördüğünde ne diyeceksin. Var bu kızın bir marazası kakaladılar resmen...."

"Kes artık saçmalıklarını kendine sakla. Nasıl konuşabilirsin böyle aklım almıyor seninde iki kızın var ya yeğenleri var nasıl böyle şeyler dersin anlamıyorum."

"Anne Murat amca ve Betül teyzem geldi!"

Aşağıdan duyduğu kızının sesi ile ayaklandı başını olumsuzca sağa sola sallayıp geri dönüp aşağıya indi. Siyabend ve Cansu onları çoktan karşılanmıştı. Betül ile sarılırken sorduğu soruya cevap verdi.

"Nasılsın? Herşey nasıl bu hale geldi?"

"Betül iyi ki geldiniz gerçekten yetişemiyorum artık oğlumun bize sürprizini nasıl değerlendiriyorsun?"

"Canım gerçekten olaylar çok karışmış ama Hazer yanlış bişey yapmaz biliyoruz ona güvenmek zorundayız. Tek çözüm bu diyorsa yapacak başka bişey yok demektir."

Onları içeri buyur ederken beyler konuşmaya dalmıştı.

"Umut nasıl arayamadım bayadır bu telaştan."

"iyi iyi görev başında işte çok şaşırdı duyunca."

Hazırlıklar sürmüş nikah memuru gelmişti. Dilda ve Murat'ın nikahı zaten vardı Elida ve Hazer masaya geçip oturunca nikah başladı. İki tane kısık evet kelimesi ile müebbet mahkumları birbirine bağlanmıştı.

 

Dilda'nın Gelinliği

 

 

Elida'nın Gelinliği


. Alyanslarını takan ikili artık birbirine mahkumdu. Alkışlar bir yuvaya değil iki tane canlı cenezaye çalınıyordu.
Saat ilerledikçe zaman oklarını genç kızın vücuduna ilmek ilmek işliyordu. Olmuştu işte sevdiği adama mahkum edilmişti. Hayali bu değildi onunla olmak isterken ona bir mal gibi verilmek değildi kastı. Takı töreni zamanı gelince önce Kadir bey ve Zahide hanım yaklaşıp Hazer'in koluna saat takmışlardı. Ardından Kızlarına iki bilezik takıp Dilda ve Murat'a geçmişler Dilda'nın setini takıp kenara geçmişlerdi.

 

 

Murat'ın saati Dilda'nın seti

 

 

 

Hazer'in saati Elida'nın seti


Sıra Senem ve Siyabend'i gelince onlarda setlerini takmış diğer çiftede takılarını takıp kenara geçmişlerdi. Bir saat so ra koca avlu boşaltmıştı. Misafirler otellere yerleştirilmiş Dilda yeni yuvasına doğru yola çıkmıştı. O yuvasına yüzünde tebessüm kalbinde aşkıyla giderken burada iki enkaz bırakmıştı. Elida Zülal tarafından yukarıya çıkarılmış hazırlanan Hazer'in odasına getirilmişti. Nasihatler sıralanmış ve ayrılmıştı. Odada sadece kendi nefes sesi yankılanıyordu. Korkuyordu heyecanlıydı bilinmezlik ruhunu çepeçevre sarmıştı.

Cihan ise Hazer ile konuşma görevini üstlenmişti. Aslında Hazer Cihan amcasından önce Rıdvan amcasının zehirli sözlerine maruz kalmıştı. Kanıt istiyordu ve bunu öylesine çirkin ifade ediyordu ki Hazer'in bile canı yanmıştı. Cihan sözlerini bitirince odaya doğru yürüdü. Eli kapının kulpu da bir süre bekledi derince nefesler alıp verdi onu korkutmak istemiyordu. Son bir nefes daha çekip besmele ile girdi odaya.

O an gelmişti, Elida'nın kalbi dudaklarında atarken bedeni rüzgara direnen yaprak misali titriyordu. Hazer, sol yanını çökerten acıyla yutkunmakta güçlük çekerken elini nereye koyacağını bile bilemiyor, karşısında başka bir aşkın kurbanı olan kadına bakmaktan dahi çekiniyordu.

Yeteri kadar incinmiş, fazlasıyla örselenmişti bu süreçte.
Nasıl dokunacak, nasıl canını yakmadan ona sahip olacaktı bilmiyordu.
Başka bir çaresi de yoktu zaten, yerle gök bir bütün olsa dahi o kanlı çarşaf verilecekti, buralarda böyle yürürdü bu işler.
Kursağına düğümlendi düşünceleri bir bir, genzini yakarak içine aktı geçti.

Kalbinde yeri olmayan kadını kendine mühürlemek zorunda olmak ruhunda onarılmaz zelzele oluştururken en az zararla geceyi kapatmanın derdindeydi.
Bu oda, bu yatak, bu gece ikisi içinde sonsuza dek cehenneme dönüşmeden bitirmeliydi.

Yatağın hemen ayak ucunda oturan Elida, dakikalar önce kapıdan içeriye girmiş Hazer'e duvağının altından bakarken kalbinin ritmi geçen her dakikanın ardından katlanarak artıyor, zihnini yağmalayan düşleri saf heyecanına korku serpiştiriyordu.

Hazer, duvarları incelemeye bir son verip gözlerini Elida'ya çevirdiğinde bakışları alev olup yüreğine sızdı, yaktı geçti pare pare her zerresini. Yavaşça ayağa kalktı, dizleri titriyordu ama korkunun ecele faydası yoktu.

Ellerini önünde birleştirip sırtını döndü Hazer'e, her nefes alıp verdiğinde şahlanan göğüs kafesi titrek heyecanını ortaya sunuyordu, görmesini istemedi.
Gözlerini yumduğunda zar zor yutkunarak içinden saymaya başladı, geçen her saniyenin ardından kıyım kıyım kıyılıyordu içi, zihnini talan eden düşüncelerden sayı sayarak sıyrılmak istedi.

Hazer, bütün gücünü topladığında kaderine direnmenin manasız olduğunu daha iyi kavramış elinden başka hiç bir şey gelmiyor olduğunu kabullenerek emin adımlarla Elida'ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Korku, heyecan, endişe ve tedirginlik ile harmanlanmış duygular titrek nefes eşliğinde dudaklardan süzülürken odanın içinde ki tek ses yalpalayarak atan iki yamalı kalbe aitti. Birde ona keskin ayak sesleri eklenmiş Elida'nın göğüs olduğuna lav düşürmüştü.

Aralarındaki mesafeyi yok ederek kadının tam arkasında durdu, nefesi ok misali Elida'nın ensesine saplanıp derisini aşarak iliklerine dahi sızdığında titredi genç kız.
Hazer, nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu, zihninde defalarca canlandırdı ama her defasında acı çektiriyor oluşuyla yüzünü buruşturdu.
Sevgiden yoksun olan gerdek gecesinde dokunuşlarının kadını korkutmasını istemiyor, yeterince acı çektiğini düşünüp üzülüyordu.

Oldu bittiye getirmek en mantıklısıydı ama bu gece ikisi içinde öyle veya böyle unutulmayacaktı, kara bir leke olarak bağrında taşımak istemiyordu.
Elida'yı biraz olsun rahatlatmak, durumu daha katlanabilir bir hale getirebilmek için bütün doğrularını savuşturup olması gerektiği gibi davranmaya karar verdi.

Güçlükle yutkunup burnundan saldı nefesini. Zordu, çok zordu ama mecburdu işte. Burnuna gelen ince hoş koku onu Elida'ya biraz daha yaklaştırırken yüzünü ensesine yanaştırıp temas etmeden burnundan derin bir nefes çekti içine. Bu soluduğu koku Nar çiçeği kaşlarını çatmasına neden olurken kalbinin titreyişine engel olamadı.
Hızla geri çekti başını, yüzünü buruşturup içinden 'Ne yapıyorsun lan!'diyerek azarladı kendini.

Açık omuzlarına kaydı bakışları, stresten kuruyan dudaklarını ıslatıp derin bir nefes çekti içine, parmak uçlarını bileğine değdirdiği an titredi Elida.
Geri çekilmedi her ikisi de, usulca süzüldü parmak uçları bileğinden çıplak omuzuna doğru.

Ateş gibiydi parmakları, dokunduğu yeri küle çeviriyordu. Omuzuna ulaştığında nefesini tuttuğunu fark edip saldı. Parmakları gelinliğin fermuarına ulaştı, yavaşça aşağıya indirirken tenine temas edişiyle irkildi Elida. Hazer o an aklına gelenle durdu. Kızı kendine çevirip yüzüne baktı.

Elida ellerini önünde birleştirdiğinde Hazer elini uzatıp birbirine kenetlenmiş elleri ayırdı. Elida ne yaptığını anlayamıyor olmanın verdiği tedirginlik ile daha çok korkmaya başlamış, Hazer rahat görünmeye çalışıyor olsada diken üstünde yürüyor gibi hissetmekten kendini alıkoyamamıştı.

Genç kızın elini kaldırıp bırakmadan diğer elini ceketinin cebine attı, yüz görümlüğü olan yüzüğü çıkarıp bir kaç saniye bakışlarını yüzük ile parmağı arasında dolandırdı.

 

Yüz görümlüğü


Kuruyan dudaklarını ıslatırken tektaşı yüzük parmağına takarak sonuna kadar iteleyip elini yavaşça bıraktı. Elida arkasını tekrar dönünce Hazer bu kez elini tekrar yarım kalan fermuara uzattı.

Durmadı, durursa bir daha bu cesareti toplayamazdı. Fermuarı sonuna kadar indirip parmaklarını çekti. Yukarıya tırmanıp omuzuna elini koydu, narin bir tavırla kendine doğru çevirmek için hamle yaptığında Elida ne yapmak istediğini anlayıp yardımcı olarak ona doğru döndü, kabarık gelinliği hareket ettirmek zor olsada başarmıştı, kabarıklığı düzeltmeye çalışırken hafifçe eğilmiş bulundu, fermuarın açılması ile bollaşan üst kısım yüzünden gelinliğin sağ omuz tarafı biraz daha kayarak bağrını genişce ortaya sundu. Doğrulurken sıkıntıyla karışık saldı nefesini. Bu telaşlı hali Hazer'in dudaklarında tebessüme neden olmuştu fakat farkına vardığı an yok etti.

Demli bakışlarını ağır çekimde kaldırıp genç kızın yüzüne baktı.
Hissettiklerini yansıtmadan durmak oldukça zorken birde dokunacak olmak işkence gibi geliyordu. Kabul etmeliydi çok güzeldi. Her erkeğin hayali olacak kadar güzel. Sonra düşündükleri ile kaşlarını çattı o hayal edecek olan her erkeği ipe dizerdi.

Duvağın uç kısımlarından tutarak yavaşça yukarı kaldırıp genç kızın yüzünü ortaya çıkardı. Al al olmuş yanakları ve dolgun dudakları ile yürek hoplatırken sıkı sıkı gözlerini yummuş olması kalbinin sıkışmasına neden oldu. Üzüntüsü arşa tırmandı saniyeler içinde, vicdanı göğsünü yumrukluyordu. Dişlerini sıkarak güçlükle yutkunup içten içe kendine telkinler vererek devam etti.

Aralarındaki mesafeyi sıfırlayıp genç kızın alnının ortasına korkma dercesine ufak bir öpücük kondururken dudaklarının yakıcı temasıyla Elida göz kapaklarını araladı, Hazer'in kokusu burun deliklerinden sızıp genzini kavurarak ciğerlerine ulaştığında nefesi kesildi.

Öpücüğü kondurdu fakat geri çekilmedi, genç kızın kalp ritminin sesini duyabiliyor, titrediğini hissediyordu.
Ona daha fazla işkence çektirmemek adına yanağını yanağına dayayıp ellerini gelinliğin omuz kısımlarına yerleştirdi ve aşağıya doğru iteledi.
Önce bir kolundan çıkarıp hemen ardından diğer kolunu kurtardıktan sonra gelinliğin vücudundan kayıp yere düşmesine izin verdi. Şimdi daha çok titriyordu genç kız ama durmadı, artık durmak için çok geçti.

Ellerini naif hareketlerle ilerletip loş ışıktan faydalanarak rahat bir şekilde sütyenin kopçasına uzandı, genç kızın göğüs kafesi hızla inip kalkarken elini Hazer'in bağrına koyup dengede durmaya çalıştı.
Genç kızın temasıyla durdu, bu işkence gibiydi, bir an önce sonlansın istiyordu her ikisi de .

Genç kız devam etmesini beklemeden Hazer'in omuzlarına dokunup ceketini sıyırdı, Hazer biraz gerileyip ceketini rahatlıkla çıkarıp yere düşmesini sağladı. Elida titreyen elleriyle gömleğinin düğmelerini açmaya çalıştı ancak titreten elleri ona hiç yardımcı olmuyordu Hazer dişlerini sıkarak yarım bıraktığı işi tek eliyle tamamladı, sütyen göğüslerini terk ettiğinde vücuduna bakamıyordu genç kızın, yanağını yanağına dayamış bir halde soluk soluğa nefes alıp veriyordu her ikisi de.

"Canın yanacak yaralanacaksın peri kızı!"

Gömleğin tüm düğmelerini açtığında Hazer yavaşça geri çekildi, genç kızın beline elini koyup utandığı için kaçırdığı gözlerinde salındırdı bakışlarını. Kendisine bakmıyordu ama titrek sesi ile konuşuyordu.

"Onarılmayacak yaralar açma sende!"

Her ne kadar telkinler veriyor olsa da kendine anın büyüsüne kapılmış, aralarındaki çekimin elektrik akımına tutulmaktan kurtulamamıştı.
Dudaklarını genç kızın yanağına temas ettirip yüreğinde zelzeleye neden olarak devam edip dudaklarına yaklaşıp kenarında durdu.

"Buna mecburuz biliyorsun değil mi?"

Belindeki elini sıkılaştırıp kendine bastırdığında Elida'nın dudaklarından ufak bir inilti firar etti, durmak yerine geriye doğru bir adım atıp yatağın üzerine doğru birlikte uzanmalarını sağladı.

"Biliyorum mecburuz!"

Yaprak gibi titreyen genç kız stresten boncuk boncuk terler dökerken Hazer istemsizce arzularına kapılmış, şehvet dalgalarıyla savaşıyordu. Etkilemişti kokusu ilk defa bu kadar yakından gördüğü gözleri ve sesi ile çekiyordu onu.

Arzuyla koyulaşan bakışları genç kızın yüzünde dolandı, utandığını anladığı an dudaklarını boynuna saplayıp ıslak izler bırakarak gerdanına doğru yol alırken üzerinde hafifçe doğrulup gömleğini çıkarıp savurdu.

"Sakın beni sevme Elida üzülürsün!"

Dudakları genç kızın teninde kavurucu izler bırakmaya devam ederken göğüslerine ulaştığında Hazer'in şehvet dolu temasına kapılan Elida titredi, dudaklarından kaçan anlamsız seslere mani olamıyordu. Ten çekimi ikisini de alevlerin içine atmış, her noktalarını tutuşturmuştu.
Genç kızın dur demeye, Hazer'in durmaya niyeti yoktu.

"Olur sevmem!"

Bel kenarlarına parmaklarını koyup dudaklarının temasını kesti, üstünde kalan tek parça çamaşırından da kurtulup bakışlarını yüzünde sabitledi.

"Yanacağız Elida bu ateşi biz yakmadık ama yanan ateşte biz de kül olacağız!"

Her zerresi ile sevdiği adamın gözlerinin önündeydi. Hazer tutkulu dokunuşlarını vücudunda raks ettirirken tek amacı genç kızı rahatlatmak, durumu çekilebilir kılmaktı. Ama inatla inkar ettiği şey dayanamıyor, dur diyemiyor, karmakarışık olan duygularını dizginleyemiyordu.

Genç kızın üzerine uzanıp bacaklarının iki yana ayrılmasını sağladı, bir elini başının kenarına koyup destek alırken diğer eliyle pantolonunun kemerine uzanıp hızla çözdü, ardından fermuarını indirip aşağıya doğru sıyırdı, hafifçe doğrularak pantolondan tamamen kurtuldu, kemer tokasının yere düştüğü an çıkardığı ses odanın içinde yankılanırken Elida susuz kalmış balık gibi nefes alıp veriyordu. Korkuyordu.

Duygularını istediği kadar inkar etsin, uzuvlarının hareketlenmesini engelleyememişti. Altında korku ve heyecanla kıvranan genç kızı arzuladığını haykırmak istercesine kendini belli eden erkekliğini baksırını çıkarak özgür bıraktığında ikisi içinde köprüden önceki son çıkış tabelası görünmüştü.

"Seni sevmeyeceğim sakın unutma!"

Hızla inip kalkan göğüs kafesinin arasından eğik başını yavaşça kaldırıp genç kıza baktı.
Kendisinden bir farkı olmadığını gördüğünde kendini genç kızın benliğine bastırdı. Elida gözlerini yumarak tırnaklarını çarşafa sapladı, Hazer dudaklarını birbirine bastırarak erkekliğini benliğine doğru ittirdiğinde genç kız yumduğu gözlerini aniden açıp dudaklarının arasından çığlığın kaçmasına engel olamadı. Canı yanmıştı evet ama asıl canını yakan sözleriydi.

"Unutmam!"

Hazer üzerine uzanıp kendini geriye çekip yavaşça yeniden ittirdiğinde yeni bir çığlık atmasını engelleyerek dudakları dolgun dudakları kapadı.
Elida, hissettiği acının yanı sıra dudaklarının temasıyla başının döndüğünü hissetti, göğüs kafesi hop inip hop kalkıyor, Hazer'in tenine çarpıyordu.
Bir kez daha geri çekilip ittirdiğinde genç kızın beli yay gibi gerildi, tırnaklarını Hazer'in omuzlarına geçirdiğinde herşey bitmişti.

Acıya karışmış zevk dolu iniltilerini içine hapsetmek istercesine dudaklarını yeniden dudaklarına bastırıp şehvetle öperken Elida ürkekçe karşılık veriyor, Hazer'in her ileri geri yapışıyla canı yanıyordu.
Tırnaklarını omuzuna öyle saplamıştı ki, çektiğinde ince ince kan akıyordu.
Gözlerinden yanağına doğru süzülen yaşın farkında bile değildi, sevdiği adamın tutkulu öpüşüne karşılık veriyordu, Hazer seri bir hamle yaptığında dudaklarına gelen tuz tadıyla başını geriye çekip genç kıza baktı.
Ağladığını fark ettiği an güçlükle yutkunabildi, anın büyüsüne kapılıp ileri gittiğini düşündü, benliğinden yavaşça çıkarak üzerinden sıyrılıp yan tarafına uzandı.

"Özür dilerim Elida! Çok özür dilerim canını yaktığım her an için özür dilerim!"

Elida utançla çarşafın altına gizledi talan olmuş bedenini. Bitmişti uğruna hayaller kurduğu adama mal gibi verilmişti. Seven beni diyen adama yıllar önce vurulmuş ancak kendisine mecburiyet olarak bakan adama bunu söyleyecek cesareti dahi yoktu. Bitmişti bu gece tüm benliğini ona teslim etmiş ve bitmişti.

Yeni hayatının ilk dakikalarına kendisini sevmeyen ve sevmeyecek olan bir adamla adım atmıştı. Hayat daha ne sunabilirdi ki?

Bölüm sonu 🤭

Bölüm : 07.12.2024 23:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...