3. Bölüm

2.BÖLÜM

Arima
arima_x

Sonunda gözlerimi açtığımda hiç bilmediğim bir yerdeydim. O kadar yorgun hissediyordum ki… Ve bu bilmediğim yere nasıl geldiğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Beynimin içi dumanla doldurulmuş gibiydi, gram bir şey hatırlıyorsam ne olaydım!

Yattığım yerden hafifçe doğruldum. Ufak bir kulübeydi burası. Şirin ve ufak. Her şey odundan yapılma gibi görünüyordu. Ve her şeyden ikişer tane vardı. Belki de toplumdan uzak yaşamak isteyen yaşlı bir karı kocanın eviydi burası.

Yattığım şiltenin sağında ve solunda büyük ihtimalle Melissa ve Elda için olduğunu tahmin ettiğim iki şilte daha vardı ama onlar çoktan ayaklanmış olacaklardı ki şilteler boştu.

Birden ayağa kalkmamla birlikte gelen baş dönmesi beni sert ve sesli bir şekilde yere geri düşürdü. Kalçam acımıştı ama o kadar halsiz hissediyordum ve başım o kadar çok dönüyordu ki elimi kaldırıp kalçamı sıvazlayacak halim yoktu.

“Zelda!”

Mel ve Elda kulübenin kapısından içeri “uçarak” girdiler.

“Uyanmışsın, insan.” dedi arkalarında duran kadın. Kabarık, kıvır kıvır siyah saçları ve korkutucu bakan parlak mor gözleri vardı.

“Zels, bu Yadina. Bizi kurtardı denebilir.”

Yadina denen kadının gözleri garibime gitmişti. Parlak, renkli gözler. Niyeyse yakın zamanda dikkatimi çeken farklı gözler de görmüşüm gibime geliyordu.

Derken içeri Yadina’nın tam zıttı bir adam girdi. Düz, parlak sarı saçları ve daha yumuşak bakan parlak neon yeşili gözleri vardı.

Neon yeşili gözler…

Ben Ayza, kapının muhafızıyım. Ve siz küçük insanlar, buraya gelmek yasaktır.”

Anılarım o kadar hızlı bir biçimde zihnime geri dolmuştu ki beni öldürecek kadar şiddetli bir ağrı hissetmiştim başımda.

“Ayza…” diye fısıldadım yavaşça.

Bay Neon sakince yanıma geldi. Bana o kadar yumuşak bir ifadeyle bakıyordu ki bir romantik komedi filminde olsak seyirciler az sonra öpüşeceğimizi düşünürdü.

Ama elbette romantik komedi filminde değildik.

Sağ yanağımda hissettiğim keskin acı ve yanma hissi ile aynı anda kafam sola yatmıştı.

Neon gözlü Ayza Bey bana tokat atmıştı. Beklemediğim bir şey miydi? Tabi ki bekliyordum.

“Bu ne içindi şimdi?” diye sordu Elda sertçe. Öfkesini gizleyebilen biri değildi zaten gizlemeye de çalışmazdı.

Mel ise Ayza’ya karşı çıkacak cesareti henüz toplamamıştı. Biliyordum ki tokadı yiyen Ashley ya da Marilyn olsa katıla katıla gülerdi Mel.

Bense sadece Ayza’ya dönmüştüm. Evet, insanları ve yaptıklarını umursamazdım ama bana bulaşan birine cevap vermediğim görülmüş değildi. Ama biliyordum ki ben bu tokadı hatta daha fazlasını hak etmiştim. Ne de olsa “yasak” demişti Ayza. Yasak yasaktı. Ve çiğnemenin sonucu cezaydı. En haklı bulduğum sözlerden bir olan “ Kurallar çiğnenmek içindir!” lafı benim için hep ters işlerdi. Dünya bana hep ters işlerdi.

“Zelda?” dediğini duydum Mel’in. “İyi misin?”. Endişelenmişti. Hep neşeli, heyecanlı ve komik olan Ava Melissa Storm bize bir şey olunca kaplan kesilirdi.1

“Merak etme, Mel. Beni devirmek için bundan fazlası gerek.” dedim. Bunun üzerine Ayza gözlerini devirerek benden uzaklaştı. Ama benden uzaklaşması Elda’nın bakışlarından kurtulabileceği anlamına gelmiyordu.

“Sizi kraliçeye teslim etmeliyiz.” diyerek gergin ortamın havasını yumuşatmaya çalıştı Yadina. Ama pek de işe yaramış gibi görünmüyordu. “Kraliçe” ve “teslim” kelimeleri bir araya geldiğinde herkesin aklına aynı şey gelirdi: Kraliçe Evanlyn’in buz mavisi donuk gözlerine bakarken yakılarak idam edilmek!

“Umalım da kraliçeniz iyi birisi olsun.” dedi Mel. Kraliçeniz? İyi biri? Ne?

“Genelde iyi biridir, ama Kral John ters tarafından kalkmışsa işler değişir.” diye cevap verdi Yadina. Kral John mu? İyi de Kraliçe Evanlyn’in kocasının adı John değil ki, Darion!

“İyi biri mi, Williams ailesi asla iyi biri çıkartmaz, ilk elden tecrübe denir buna.” dedi Elda sinirle. Kahverengi gözleri hala nefretle kısılmış bir biçimde Ayza’nın üzerindeydi.

“Burayı kendi zamanına göre yargılama, insan kız.” dedi Ayza.

Tamam, biri bana burda ne döndüğünü açıklasın. Öldüysem ve bunlar bana şeytanların bir oyunuysa gerçekten hiç komik değil. Ve ölmeden önce son gördüğüm şeyin Ayza’nın gözleri olma düşüncesi de hiç komik değil!

“Biri şu Sarışın’a nerde olduğunu anlatsın, ben hiç uğraşamam. Aklı zehir gibi bir sürü soru sorar kesin. Yadina, sana güveniyorum.”

Yadina bıkkınlıkla nefesini verdi ve ahşap taburelerden birini alıp karşıma oturdu.

“Zelda, siz zamanda yolculuk yaptınız.”

He?

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yaklaşık bir saatlik anlatım sonrası kafamdaki soruların yüzde yetmiş beşi hallolmuş ve geri kalanını Yadina’yı daha faza bıktırmamak için görmezden geldiğim sorularla beraber saraya doğru yola çıkmıştık.

Yadina’nın anlattığına göre Mel’in bulduğu “kapı” varlığı sadece Müdire Cassidy tarafından bilinen bir başlangıçtı. Normal halktan hatta kraliyetten bile varlığı yaklaşık iki asırdır saklanıyordu. Müdire Cassidy de başlangıcın varlığını bilse de Yadina ve Ayza’dan başkası ile iletişime geçmemişti. Yani biz üçümüz, zamanda yolculuk yapan ilk “insanlar” olmuştuk. Yadina ve Ayza zaten insan değildi.

Ayza’nın bizi önünde bayıldığımız geçitten geçirip geçmişe getirme sebebi ise gözlerimi yaşartmıştı. Eğer ki Ayza bizi orda bıraksaydı zaten oraya kadar zor dayanmış bünyemiz çöker ve ölürdük. Ayza’ya bir can borçlu olmak iğrenç hissettiriyor ama yapacak bir şey yok.

Yaklaşık olarak günümüzden dört yüz elli öncesindeydik. Buraya gelmemiz yasaktı çünkü büyük ihtimalle bizim yüzümüzden tarih değişecekti. Ve bir de bunun için Ayza’dan tokat yemem gerekebilirdi.

Telefon, internet, benzinli araba gibi şeyler doğal olarak yoktu. Neyse ki hala Rothnia sınırlarındaydık ama zaman farklı işliyordu. Yadina bunun sebebinin etrafta bulunan yoğun miktardaki kara büyü olduğunu söylemişti.

Evet, büyü. Tarih kitaplarında yazanların aksine büyü az kişiye verilen bir lütuf da olsa gerçekti. Ve kimse cadıları asmıyordu. Cadılar ve büyücüler orduların temelini oluşturuyordu. Hatta onlar için özel bir okul vardı.

Renmerra Sihir Akademisi…

Ya da bizim bildiğimiz adıyla Tigris Merkezi Koleji…

Kitaplar Kolej’in geçmişte daha büyük olduğunu ancak bir kısmının yıkıldığını elbette söylüyordu ama Yadina Renmerra’nın kocaman bir kale olduğunu söylemişti. Aklıma ilk gelen film ve kitaplara bağlı biri olarak Hogwarts olmuştu.1

Yadina biraz da görmemiz muhtemel olan insanlardan bahsetmişti. Kraliçe Raya ve Kral John Rothnia’nın hükümdarlarıydı ama asıl taht hakkı Williams Aile Kuralları gereğince Kraliçe Raya’daydı.

Akademinin yönetimi bunca yıl önce bile Cassidy ailesindeydi. Yadina’nın anlattığına göre Müdire Esmeralda Cassidy diye bir kadındı. Sarı saçları ve yeşil gözleri ile zihnimde canlandırılan Esmeralda Cassidy bence Eumie Cassidy’nin bir kopyasıydı.

Bir de düşman krallıkların yöneticileri vardı karşılaşma imkânımız olan. Lendorr Kralı Jacques Robinson, Kallistar Kraliçesi Violetta Stark, Heraum Kraliçesi Rebecca Jones ve Neanderthal Kralı Koori Rieki. Büyük ihtimalle kaderimizi belirlemesi için Kraliçe Raya’nın huzuruna çıkarıldığımızda onlar da orda olacaktı.

Ve yine büyük ihtimalle bizi geri göndermenin çözümü araştırılırken saraya kapatılacak ve adı sanı önemsiz hizmetçilerden başkasını görmeyecektik.

Evet, çözüm araştırılırken. Çünkü Yadina’nın dediğine göre geçit hep açık olsa da yirmi beş yılda bir insan taşıyabiliyordu. Ve bu da buradan gidişimiz kırk üç yaşındayken olacak demekti. Hatta zaman daha yavaş işlediğinden buraya göre yirmilerin sonunda şimdiki zamana göre ise altmışların başında olacaktık. Kara büyü gerçekten zaman akışını çok değiştiriyordu.

“Zelda, Melissa. Beni dinleyin.”

Düşüncelerimden sıyrılıp Elda’ya döndüm. Oldukça ciddi görünüyordu ve bu çok sık karşılaştığımız bir durum değildi. Elda ne kadar sinir küpü olursa olsun genelde gülerdi.

“Bence bizi kandırıyorlar, anlattıkları çok saçma.”

“Olabilir.”

“Faytonla gidiyoruz, Elda. Gerçek de olabilir”

“Olabilir.” dedi Mel yine.

“Ya bizi inandırmak içinse ve bildiğimiz Revanche Sarayı’na götürülüp idam ettirileceksek?”

“Olabilir.”

Elda hızla Mel’e döndü ve ensesine şaplağı yapıştırdı.

“Olabilir deyip durma, kendi fikrini söyle!”

Mel sakince cama döndü.

“Ama olabilir Elda. Kandırıyor da olabilirler, belki mutlu ölmemizi istiyorlardır. Belki de doğrudur anlattıkları, yaşamamızı istiyorlardır.”

Elda’nın yüzüne samimi bir sırıtma oturdu.

“Bu kadar edebiyat yeter, Filozof Hanım!”

Mel sırıtarak Elda’ya döndü. Arkadaşlıkları benden de öncesine dayanıyordu bu yüzden iyi anlaşmaları kaçınılmazdı.

Elda bir anda gülmeyi bıraktı ve bana döndü.

“Planları hep sen yaparsın, bebito o yüzden sana güveniyorum. Her iki durum için de ikişer plan hazırla.”

Çok kolay bir soru sormuş gibi sırıttım.

“Kandırılmışsak A planı, kaçın. B planı, daha hızlı kaçın.”

“Doğruysa.” dedi sırıtırken Melissa.

“ A planı geçide dönün ve yirmi beş yıl boyunca orman hayatı yaşayın, B planı teslim olun ve en uygun zamanda geçide kaçın ve yirmi beş yıl bekleyin.”

Yüzümüzdeki sırıtmalar büyümeye başlamıştı. İlk konuşan Elda oldu.

“Tabanlara yağı sürün diyorsun yani, her türlü kaçıyoruz.”

“Aynen, bebito.”

Garip bir şekilde sırıtmaya devam ederken fayton aniden durdu ve Yadina kapıyı açtı.

“Geldik, inin.”

İndiğimde önceden sadece uzaktan gördüğüm Revanche Kalesi ile göz göze geldim.

Hadi hayırlısı!

Bölüm : 08.12.2024 21:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...