
1 hafta daha sakince devrildikten sonra Ayaz elindeki romanların neredeyse hepsini bitirmişti. Fakat geriye kalan bölümlerin büyük çoğunluğu final bölümleri olduğu için yavaş yavaş yazıyordu. Romanlarının final bölümlerini saçma şekillerde bitirmek istemiyordu.
(Ayaz)-Bütün bunlar bittikten sonra bir şey yazmadan nasıl oturacağım ben lan?
Son birkaç gündür kendini bu şekilde sorgulayıp duruyordu. Göknur’la ve ailesiyle daha fazla vakit geçireceği kesindi ama kendi kendine kaldığı zamanlarda ne yapacağını hala bilmiyordu. Bir şeyler düşünüyordu ama gerçekten ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu.
Gece geç saatlere kadar ayakta kalamıyordu artık. Bünyesi uykusuzluğu kaldırmıyordu. Hayatı yavaşça sona erdiğinden aklını meşgul edecek düşünceleri de kalmamıştı. Delirmemek için arkasında bırakacaklarının neler düşüneceğini ya da kendinden sonra neler yapacaklarını düşünmemeye çalışıyordu. Elinden geldiği kadar tabii.
(Ayaz)-Neyse. Şimdilik elimdekilere odaklanmam lazım. Gerisini günü gelince düşünürüz.
Ayaz son zamanlarda giderek hafifliyor gibi hissediyordu ve bu hislerin kilosunu göstermediği kesindi. Kilo olarak kesinlikle zayıflıyordu ama hissettiği şey kilo değildi. Sanki ruhu bedeninden kopmak üzereymiş ve vücudu artık ruhunu tutmaya çalışmaktan vazgeçmiş gibi hissediyordu. Aldığı nefesler ciğerleri yerine boşluğa düşüyormuş gibiydi. Ve en kötü tarafı gördüğü silüet artık çok aktif bir hale gelmişti.
Arada bir gördüğü silüeti neredeyse her gün görmeye başlamıştı. Ama bundan Göknur’a söz etmiyordu çünkü onu endişelendirmek istemiyordu. Hem silüet kendisiyle konuşmayı bırakmıştı. Sadece ortaya çıkıyor ve varlığını hatırlatıp kayboluyordu. Tabii yanında getirdiği eşyalar sürekli değişiyor ve daha korkunç hale geliyordu.
En son ortaya çıktığında elinde Ayaz’a benzeyen fakat kanla kaplı bir oyuncak bebek vardı. Yine de silüetin konuşmuyor olması onu mutlu ediyordu. Kendi sesini boğuluyormuş gibi bir tonda duymak onu geriyordu. Sanki boğazı kanla dolmuş ve konuşmak için gırtlağını parçalıyormuş gibi lanet bir ses tonuydu bu. Ama temelde kendi sesiydi. O yüzden fazlasıyla gerici oluyordu.
Bu düşüncelerle boğuşurken yüzüne bile yansıyan karanlığın getirdiği o derin hissizlik bir anda güllerle bölündü ve Ayaz gerçek dünyaya döndü.
(Göknur)-Aşkııımmm.
Ayaz elini alnına dayadı ve…
(Ayaz)-Sikeyim ya. Yine dalmışım. Hiç değilse uyurken kafamı meşgul etmiyorlar.
(Göknur)-Aşkıım.
(Ayaz)-Efendim bebeğim.
(Göknur)-Son zamanlarda seni çok fazla dışarı çağırıyorum biliyorum ama biraz turlamak ister misin? Hava alalım. Hem sende açılırsın.
Ayaz son zamanlarını kısaca bir süzdü ve gerçekten de çok fazla dışarı çıkmaya başladığını fark etti. Göknur’un isteklerine asla geri çevirmiyor ve her istediğinde onunla birlikte dışarı çıkıyordu.
(Ayaz)-Sorun değil hayatım. Seninle birlikte olduktan sonra neyi ne kadar yaptığımın bir önemi yok. Zaten temiz havaya ihtiyacım da vardı.
(Göknur)-10 dakikaya hazır olurum.
(Ayaz)-Tamamdır. Bende hazırlanıyorum hemen.
Ayaz bilgisayarını kapattı ve balkona çıktı. Havayı kontrol ettikten sonra üstünü giyindi ve aşağı indi. Göknur kapıda kendisini beklerken ayakkabısını bekliyordu.
(Ayaz)-10 dakika demiştin.
(Göknur)-Hafif bir makyaj yaparım demiştim ama vazgeçtim. Böyle de güzelim.
(Ayaz)-Makyaja hiç ihtiyacım olmadı ki. Seni gördüğüm ilk andan beri mükemmeldin zaten.
Böyle mükemmel yaratılmış birinin yanında kendisi gibi mükemmelden uzak ve kusurlu birinin bulunmasını hak ettiğinden emin olmasa da yerini yadırgamıyor, aksine bu mükemmel insanın yanında olduğu, olabildiği için kendini çok şanslı hissediyordu.
Başkası olsa ne bu kadar sabreder ne de bu kadar uğraşırdı.
(Ayaz)-Gerçi arada tutan çirkefliğini makyajla kapatmak güzel olabilirdi ama.
(Göknur)-Yaaaaağğğ!!! İki dakika romantik olsan ölürsün çünkü.
(Ayaz)-Olmasam da ölecek gibiyim nasıl yaparız?
Ayaz kendi saçma esprisine güldükten sonra Göknur’da kendini tutamamıştı.
(Ayaz)-Pekâlâ, umarım bu kötü espriye güldüğümüz için ikimizde utanç içindeyizdir.
(Göknur)-Bu utançla dışarı çıkabileceğimden emin bile değilim.
(Ayaz)-İçeri geçiyorum o zaman.
(Göknur)-Hayır bee. Tamam.
Ayaz önce arkasına sonra yeniden Göknur’a döndüğü için etrafında tam tur atmış sayılırdı.
(Ayaz)-Çıkalım o zaman.
***
(Ayaz)-Romanlarım bitmek üzere.
(Göknur)-Ne güzel işte. Rahat rahat oturursun artık.
(Ayaz)-Tamam ama sonrasında ne yapacağımı bilmiyorum. Yani, uğraşacak bir şeyim kalmıyor.
(Göknur)-Ben varım işte.
(Ayaz)-Sen ayrısın güzelim. Sana harcadığım vakit artacak zaten. Ama kendi kendime kaldığım zamanlarda ne yapacağımı bilmiyorum. Kitap falan okurum herhalde.
(Göknur)-Bütün vaktini bana ayır. Hiç yorma kendini. Sana kendini unutturabilirim.
(Ayaz)-Öyle bir söyledin ki…
Ayaz kızaran yüzünü saklamak için çevirdi. Ayaz’ın kızardığını gören Göknur ise ondan daha çok kızararak…
(Göknur)-Onu kastetmedim beee!!!
Diye bağırdı.
(Ayaz)-Fena da olmazdı hani.
(Göknur)-Ayaaaz!!! Gebertirim seni.
(Ayaz)-Tamam ya bir şey demedik. Sanki ilk defa yapacağız.
(Göknur)-Dışarıda olduğumuzun farkındasın değil mi?
(Ayaz)-Aman ya. Eve dönelim o zaman. Maruz kalmam gereken bir Göknur var.
(Göknur)-Olmaz. Daha yeni çıktık.
Ayaz oflana puflana eve dönemiyor oluşuna lanet okudu.
Sohbetlerine biraz daha devam ettikten sonra bir süre konuşmadan gezindiler ve sonra Göknur’un isteği üzerine bir kahveciye girip oturdular. Sipariş geldikten sonra…
(Ayaz)-Uzun zamandır kahve içmiyordum. Çokta özlememişim gerçi.
(Göknur)-Kahve seversin halbuki.
(Ayaz)-Bilmiyorum. O acı tat boğuluyormuşum gibi hissettiriyor artık.
Eskiden içtiği kahvenin acılığı onu kendine getirirken artık ondan bir parça kopartıyormuş gibi hissediyordu. Ama yine de acı kahve sipariş etmişti.
Neden bilmiyordu ama boğulduğunu hissetmek ona hala yaşadığını hatırlatıyordu.
Kendi acısındansa kahvenin acısına katlanmayı tercih ediyordu.
(Göknur)-Keşke inatlaşıp şekerli bir şeyler aldırsaydım sana.
Ayaz’ın durgun görüntüsüne Göknur’da üzülüyordu. Havası değişsin istediği için onu dışarı çıkartıp duruyordu ama bu kez hava değişikliği istemediği bir yönde olmuştu.
(Ayaz)-Boş ver. Böylesi daha iyi. Alışkanlıklarımın dışına çıkmamak daha iyi. Bir şeyleri bilirsem daha fazlasını isterim. Ve daha fazlasını isteyecek kadar vaktim yok. Bir şeyleri merak ederek gitmek istemiyorum.
Ayaz aslında çok fazla şeyi merak ediyordu ve bu meraklarına yeni şeyler eklemek istemiyordu. En çok istediği şeyler yanında olsa da deneyimlemek istediği tonla şey vardı. Hiçbirine ulaşamadan ölüp gideceği için hali hazırda merak ettiği şeylere yeni bir şeyler daha eklemek istemiyordu. Bu sadece kahve olarak değildi. Akla gelebilecek her şeyle alakalıydı. Elinden gelen her şeyi verse de şu noktadan sonra sağlığının izin vereceği şeyler çok azdı ve sağlığının izin verdiği şeyleri yapması için de yeterli vakte sahip değildi.
Kısacası tamamen bir çıkmaz içindeydi. O yüzden mevcut merak ve isteklerini içine gömmüş sadece elinde olanlarla ilgilenip onlarla vakit geçiriyordu. Yeni şeyler denemek için çabalamıyordu. Bundan önce de yeni şeyler denemek için çok çabaladığı söylenemezdi ama her zaman öleceğini bildiği ve küçüklükten beri binlerce kez zorbalığa maruz kaldığı için eğlenceyi ve türevi şeyleri kendine hak olarak görmüyordu.
Sadece kendi çevresinde olan insanlarla eğlenmeye ve onları eğlendirmeye çalışıyordu.
(Göknur)-Hissettiklerin bunlar biliyorum ama lütfen böyle düşünme. Senin böyle düşünmen beni de parçalıyor biliyorsun.
(Ayaz)-Boş ver. Sen elinden geleni yapıyorsun. Hem, en çok ilgi duyduğum kişi sensin.
Ayaz bu sözleri söylerken gülümsemiş olsa da Göknur bunun zorlama bir gülümseme olduğunu anlayabiliyordu. Ayaz’ın içinden gülümsemek gelmediği kesindi ama bu gezintiyi dertli bir şekilde kapatmak istemediği de bir o kadar kesindi. O yüzden Göknur Ayaz’a gülümsemekle yetindi.
(Göknur)-Seninle birlikte gelmeyi o kadar isterdim ki.
(Ayaz)-Anlamadım.
(Göknur)-Sana demedim ya. Keşke sana tatlı kahve söyleseydim diyordum.
Göknur fark etmeden sesli düşünmüştü ama en azından Ayaz’ın duyabileceği kadar sesli olmamıştı. Ya da…
(Ayaz)-Seninle birlikte kalmayı o kadar isterdim ki. Özür dilerim. Havayı kasvete boğmak istememiştim.
Göknur’un üzgün bakışlarına maruz kalan Ayaz özür dileme ihtiyacı hissetmişti.
(Göknur)-Kahveleri içip eve dönelim. Bu seferlik hava almak iyi gelmedi. Ama bana güzel bir buluşma borçlusun haberin olsun.
(Ayaz)-İstediğin o olsun.
Ayaz Göknur’un tatlı suratına gülümseyip boğucu kahvesinden bir yudum daha aldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 765 Okunma |
359 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |