
Her şey çok kötü değilmiş gibi o günün ilerleyen saatlerinde 15 yaşında bir çocuğun cenazesinin yoğun bakımdan çıkartılmasıyla birlikte herkesin üzerindeki gerginlik giderek artmaya başlamıştı.
Ayaz’ın ameliyatı iyi geçmiş olsa da bir kriz daha geçirmeyeceğinin garantisi yoktu. Bu görüntü ve o çocuğun ailesinin çığlıkları onları daha da kötü bir psikoloji içine sokmuştu. Ayaz sakince uyumaya devam ederken işlerin sarpa sarmayacağının garantisi yoktu.
***
Karanlık bir sokak arasında yanmayan sokak lambaları altında yalnızca ayın yansıttığı loş ışık altında yürüyordu. Bu sokaktan kaçıncı defa geçtiğini bilmiyordu bile. Aynı yol üzerinde dolanıp duruyordu. Parlak çiçeklerin olduğu küçük bahçesini kaybetmişti.
Göknur’un aydınlattığı yolları kaybetmişti ve bulamıyordu. Yine tek başına kalmıştı. Göknur’un elini bıraktıktan sonra dünyasının renkleri solmaya başlamış ve çiçek bahçeleri parçalanarak yerini kirli bir dünya almıştı.
Kirlenen dünyasında her şey karanlıktan ibaretken parlamak için kendisi çaba gösteriyordu ama Göknur olmadan varlığı hiçbir şey ifade etmediğinden kendini bile aydınlatamayacak kadar çaresizdi. Parlayamayacak kadar zayıf olduğundan bir güneşe ihtiyaç duyuyordu. İhtiyacı olan şu anda yanında değildi ve bundan sonrası için daha fazla yanında duramayacak gibi görünüyordu.
Aralarına girmeye başlayan mesafe aşılamayacak kadar büyüktü ve o mesafeyi açmanın tek yolu her şeyin son bulmasıydı. Bu yüzden Ayaz aralarındaki mesafeye katlanacak ve Göknur’un da bu mesafeye katlanmasını umacaktı.
Ama yine de Ayaz’ın bu karanlıktan kurtulması için Göknur’a ihtiyacı vardı. Son bir kez karanlıktan kurtulmak istiyordu. Her şey son bulmadan önce bir kez daha güneşi görmek istiyordu. Tüm isteklerini bir kenara bırakmıştı. Sadece uzaklaştığı güneşinin çehresinde alev alev yanmak istiyordu. Son bir kez daha güneşinin elini tutmak istiyordu.
Bütün vücudu bu istekle yanıp tutuşsa da karanlığa gömülü olduğu için hiçbir şey yapamıyordu. Bu karanlıktan kurtulabilirse ve Göknur’un elini bir kez daha tutup ona dokunabilirse huzur içinde ölebilirdi.
Son bir defa…
Yalnızca…
Son bir defa daha…
***
Sertçe gözlerini açan Ayaz hastanenin nefret ettiği beyazlığıyla karşılaşınca lanet okumadan edemedi. Beyazdan nefret etmesinin tek sebebi hastanelerdi. Zar zor nefes almasına karşın kalp atışları da oldukça zayıftı. Bundan sonrasında hastaneden çıkabilme ihtimali inanılmaz düşüktü.
Ayaz’ın gözlerini açtığını gören Çağla çığlık atarcasına bağırıp diğerlerinin yanına koştu ve oradan da bir hemşire bulabilmek umuduyla koridorlar arasında koşuşturmaya başladı. Gördüğü ilk hemşirenin koluna yapışıp Ayaz’ın uyandığını söyledi.
Hemşire hemen doktorlardan biriyle iletişime geçti ve Ayaz’ın yanına gitti.
Birkaç rutin kontrolü yaptıktan sonra Ayaz’la konuşmaya başladı.
(Doktor)-Neler olduğunu hatırlıyor musun?
(Ayaz)-Kriz geçirdim. Bilmem kaçıncı kez tabii.
(Doktor)-Hatıraların yerinde sanırım.
(Ayaz)-Unutmam için bir sebep yok. Ama size söylemem gereken bir şey var.
(Doktor)-Dinliyorum.
(Ayaz)-Hani, ölüme yakın insanlar ölecekleri zamanı bilir derler ya…
(Doktor)-Yaşlı hastalarımda çokça gördüğüm bir durum. Her ne kadar buna inanmıyor olsam da birçoğu öleceğim dedi zamanda ya da bir süre önce öldüler.
(Ayaz)-Fazla vaktim yok doktor. Bu geceyi çıkarabileceğimden emin değilim. Vücudumun daha fazla dayanamayacağının sende farkındasındır.
(Doktor)-Dosyalarını inceledim. Onca kriz ve ameliyat. Vücudunun sahip olduğu hasara baktığım zaman gerçekten şaşırıyorum. Yıllar önce ölmüş olman gerekirken seni ölüme bir karşı gelecek kadar irade sahibi yapan şey ne?
(Ayaz)-Hahaha. Hiç aşık oldun mu? Bak. Camın önünde, ağlamamak için zor duruyor ve bana gülümsüyor.
Dedi Ayaz Göknur’u göstererek.
(Ayaz)-O kızın, hayır, karımın mutluluğu hayatımdan daha önemli. Ve onu en mutlu gördüğüm zamanlar onun yanında olduğum zamanlar. O yüzden ölemezdim. Ki hala ölmek istemiyorum. Ama artık vücudum bunu kaldıramıyor. Şu anda sadece göz kırpabiliyorum ve konuşabiliyorum. Onun dışında kendimi ne kadar kasarsam kasayım herhangi bir yerimi hareket ettiremiyorum.
(Doktor)-Kısaca vücudun iflas ettiği için artık felçsin.
(Ayaz)-Ne dersen de. İşim bitti işte. Onları bir kez daha görmek ve yalnız kalmak istiyorum.
(Doktor)-Sen bu haldeyken yanına 5 dakikadan fazla kimseyi alamam.
(Ayaz)-Yarım saat. Zaten bugün ya da yarın öleceğim. Sadece yarım saat. İçimde pişmanlıkla ölmek istemiyorum.
(Doktor)-Pekâlâ çocuk. Ama bir dakika bile fazlası değil.
(Ayaz)-Emin olabilirsin.
***
Herkes sırayla içeri girip Ayaz’la kısa sohbetler döndürdükten ve Ayaz’ın mutlu suratıyla biraz bile olsa rahatlamışken geriye sadece babası, abisi ve Göknur kalmıştı. Babası yanına geldiğinden ilk birkaç saniye hiçbir şey demeden öylece susmuştu.
(Ayaz)-Baba. Diğerlerinde olduğu gibi saklamama gerek yok. Öleceğimi zaten biliyorsun.
(Baran)-Biliyorum ama…
(Ayaz)-Benim babam olduğun için teşekkür ederim. Her zaman istediğimi yapmam konusunda bana destek olduğun için de teşekkür ederim. Zor olacak biliyorum ama buradan çıktıktan sonra ağlamaman gerek. Annemi endişelendirmek istemiyorum.
(Baran)-Özür dilerim oğlum. Sana yardım edemeyecek kadar aciz bir adam olduğum için özür dilerim.
(Ayaz)-Lütfen özür dileme baba. Sen dünyanın en iyi babasısın. Baba. Bana sarılabilir misin? Hareket edemiyorum artık.
Baran dolu gözlerini sildi ve Ayaz’a sarıldı. Oğlunun küçücük kalmış bedenini sararken yok olup gitmek istedi ama işe yaramazlığına küfretmekten başka bir şey yapamadı.
Baran odadan çıktıktan sonra odaya Atakan girdi ve Ayaz’ın yanına oturdu.
(Ayaz)-Abi, bugüne kadar benim için yaptığın her şey için teşekkür ederim. Benim yerime girdiğin onca kavga, aldığın onca yara, hepsi benim yüzümdendi.
(Atakan)-Şhhh. Özür dilemeni istemiyorum. Yine olsa yine yaparım biliyorsun.
(Ayaz)-Artık yapmana gerek kalmayacak abi. Bu son konuşmamız.
Atakan Ayaz’ın bu sözlerine karşı çıkmak istedi ama yumruğunu sıkıp susmakla yetindi. Karşı çıkması ona bir şey kazandırmayacaktı.
(Ayaz)-Artık hareket edemiyorum abi. Hareket kabiliyetimi kaybettim. Ve sona yakın olduğumu hissediyorum. Senden yapmanı istediğim şeyleri yapmanı istiyorum. Ben öldükten sonra her şeyi Göknur’a anlatabilirsin. Ve lütfen hasta çocuklara düzenli bağışlar yapmayı unutma.
(Atakan)-Bana bunu söylediğin ilk andan beri yapıyorum zaten.
(Ayaz)-Güzel. Bu son konuşmamız olduğuna göre bana sarılmanı isteyebilir miyim?
Atakan oturduğu yerden kalktı ve Ayaz’a sarıldı. Onu sıkıca sarıp kokusunu içine çekti ve son bir kez yanaklarını sıktı.
(Atakan)-Yarın nereye gitmek istiyorsun bakalım ufaklık. Seninle uzunca bir geziye çıkalım.
(Ayaz)-Güzel bir yerlere abi. Güzel bir yerlere.
Atakan gözyaşlarını boğup ağlamasını engelledi ve odadan çıktı. Bir daha kardeşiyle görüşemeyeceğini bilerek o odadan ayrıldı. Ve sonrasında geriye kalan tek kişi olan Göknur odaya girdi.
(Ayaz)-N’aber aşkım? Yine benden kurtulamadın.
(Göknur)-Kurtulmak isteyen kim? Başımın tatlı belası. Senden hiç kurtulmak istemiyorum.
(Ayaz)-Hehe. Bende benim gibi birinden kurtulmak istemezdim şahsen. On numara çocuğum iyi mi?
(Göknur)-Bak bak. Beyefendimiz oldukça enerjik bakıyorum.
(Ayaz)-Güneşim burada çünkü. Enerjik olmamak mümkün mü? Dünyamın tek ışık kaynağı sensin.
(Göknur)-Ayaz.
Göknur aniden ciddileştiği için Ayaz hemen bir şeyler bildiğini anlamıştı.
(Ayaz)-Abim mi babam mı?
(Göknur)-Abin. Girmeden hemen önce. Hareket edemiyor musun?
(Ayaz)-Maalesef. Göz kırpmak ve konuşmak dışında bir şey yapamıyorum artık. Vücudumun iflas ettiği noktadayım.
Ayaz’ın abisine kızması için bir sebebi yoktu. Hareket edemediğini istese de saklayamazdı. Diğerlerini bir şekilde atlatmıştı ama babası, abisi ve Göknur’u atlatması imkansızdı.
Göknur Ayaz’ın elini tuttu ve öptü.
(Göknur)-Bundan sonra ne olacak aşkım? Hep hastanede mi kalacaksın?
(Ayaz)-Bilmiyorum. Ama muhtemelen öyle olacak. Artık hastane buluşmaları düzenleyeceğiz yapacak bir şey yok.
Ayaz Göknur’un yüzünü güldürebilmek için şaka yapmaya çalışıyordu ama bu şaka ikisi için de komik değildi. Sadece üzücü bir şaka olmuştu. Ve Göknur bu şakadan sonra ağlamaya başladı.
(Göknur)-Öleceksin değil mi Ayaz? Doktor birkaç gün zor dayanacağını söyledi.
(Ayaz)-Göt herif.
Doktora sinirlenen Ayaz küfretse de yapabileceği bir şey yoktu çünkü doktorun görevi onları bilgilendirmekti. Ve Ayaz öleceğini hissettiğini söylemese bile doktor mevcut duruma bakarak bunu söyleyebilirdi. O yüzden Ayaz sinirlerini hızlıca yatıştırdı. Artık bunu saklayamazdı ne de olsa.
(Ayaz)-Özür dilerim aşkım. Ama bedenim daha fazlasını kaldırabilecek bir durumda değil. En fazla birkaç gün daha bu şekilde devam edebilirim. Daha fazlası olmadığı için özür dilerim.
(Göknur)-Şhhh. Lütfen özür dileme. Kendini fazlasıyla zorladın zaten. Yalnızca… boş ver.
Göknur sanki bir şey söylemek istemiş ama söylemeye cesareti yetmemiş gibi davranmıştı. Çekinceleri var gibi duruyordu.
(Ayaz)-Bundan sonrası için Gök, lütfen kendine iyi bak ve sağlıkla yaşa. Benden sonra kimseye âşık olmanı istemesem de eğer benden mutlu olduğun birini bulursan düşünme bile. Senin mutlu olman benim hayatımdaki tek gayem.
(Göknur)-Ayaz lütfen. Böyle şeyler söyleme. Senden sonra kimseye bir şey hissedemem ben. Aşka dair duygularım seninle birlikte kaybolacak. Ondan sonrası için sadece birkaç duyguya ihtiyacım olacak o kadar.
(Ayaz)-Gerçekten… seni hak edecek ne yaptım ki ben?
(Göknur)-Çok şey yaptın. Çok şey. Keşke bende senin kadar şey yapabilseydim.
(Ayaz)-Zaten benden daha çok şey yaptın güzelim. O kadar çok şey yapabilmemin tek nedeni senin yanımda olman. O yüzden benim için ne kadar çok şey yaptığını bilsen şok olursun.
(Göknur)-Yine de… zamanlaması o kadar kötü ki.
(Ayaz)-Neyin zamanlaması?
Göknur gerçekten bir şeyleri saklamaya çalışıyor gibiydi ama bir yandan da söylemeye çalışıyor gibi görünüyordu.
(Göknur)-Bu haberi sana bu şekilde vermeyi kesinlikle istemiyordum.
(Ayaz)-Ne haberi aşkım?
(Göknur)-Böyle bir şeye sevinemediğimiz için o kadar üzülüyorum ki…
(Ayaz)-Aşkım söyle artık. Ne haberi?
(Göknur)-Bu haberi sana evimizde mutluluk çığlıkları atarken vermek istiyordum aslında.
Göknur derin bir nefes aldı ve zorladığı gözyaşlarını daha fazla tutamayarak…
(Göknur)-Ayaz. Ben hamileyim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 765 Okunma |
359 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |