
Göknur’un hamile olduğunu duyan Ayaz şok geçirerek donakaldı. Bu cevap hiç beklemediği bir cevaptı. Göknur 1.5 haftalık hamileydi. Daha çok yeniydi.
(Ayaz)-Ha-hamile misin? Ama… ne zaman?
(Göknur)-Sanırım balkonda yaptığımızda… ama önemli olan bu değil. Ayaz sen…
(Ayaz)-Şhhh.
Ayaz hareket edemediği için sadece ses çıkartmakla yetinebilmişti.
(Ayaz)-Devamını getirme. Bende öleceğimin farkındayım. Sikeyim ya.
Ayaz baba olacağı haberine bile sevinememişti çünkü baba olamadan ölüp gidecekti. Ne çocuğunu ya da çocuklarını görebilecek ne de onlara babalık yapabilecekti. Ne demesi gerektiğine karar veremiyordu. “Ölmeyeceğim” diye haykırmak istiyordu ama yarını bile görebileceğinden emin değildi. Bu durumda ne yapabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. Ki olsa bile ne kadarını harekete geçirebilir bilmiyordu. Göknur’a destek olmak için ona sarılacak kadar bile gücü yoktu.
Hiçbir şekilde hareket ettiremediği bedenin tam şu anda harekete geçmesi gerekiyordu ama artık bu imkansızdı.
(Ayaz)-Bana sarılma ihtimalin var mı? Hareket edemiyorum da.
Göknur doğruca ona sarıldı ve sıkı sıkıya kavradı.
(Ayaz)-Sana iyi bir eş ve çocuğumuza ya da çocuklarımıza iyi bir baba olamayacağım için özür dilerim.
Göknur bağıra bağıra ağlamamak için tüm gücüyle direnirken Ayaz ağlayamıyordu bile. Vücudu kendini yavaş yavaş kapatmaya başlamıştı. Hislerinin çöktüğünü hissediyordu. Kalbinde kalan tek his mutluluktu. Ama yakında o hissinde söneceğini biliyordu. Durmaksızın çöken vücudu daha ne kadar dayanırdı bilmiyordu ama Göknur oradan ayrılana kadar dayanmak zorundaydı. Onun kollarında ölüp ona bir travma daha bırakamazdı.
(Göknur)-Çok iyi bir baba olacağından eminim.
Dedi Göknur sessizce ağlamaya çalışırken. Gözyaşlarını daha fazla kontrol edememişti.
(Ayaz)-Tek başına böyle bir yükün altına gireceğin için özür dilerim. Çocuğu beraber büyütmek isterdim ama… sanırım bu sefer her şeyi sana bırakacağım. Her şey için özür dilerim.
Ayaz ne kadar direnmeye çalışmış olsa da son sözlerinden sonra nefesi kesildi ve…
-Seni seviyorum.
… kalbi durdu.
Ayaz’ın kalp ve nabız durumu ölçen EKG makinesi tüm gücüyle bağırmaya başladığında hemşireler hemen odaya koşmaya başladılar.
Ayaz’ın başı Göknur’un omzuna düştü ve bir daha hiç kalkmamak üzere hareket etmeyi kesti.
Hemşireler odaya koşarken Göknur Ayaz’ı sıkabildiği kadar sıktı.
(Göknur)-AYAAAAAAAAAAAZZZZZ!!!!!!!
Boğazını parçalamak istercesine haykırdı ve kollarında son nefesini veren sevgilisine baktı. Ayaz yüzünde bir gülümsemeyle ölmüştü. Göknur bu gülümsemeyi görünce aklını yitirdiğini hissetti ve tüm gücüyle ağladı.
Daha fazla kendini tutamıyordu. Bütün gücü tükenmişti. Ayaz’ın zayıf bedeni ona binlerce tonmuş gibi geliyordu. Hemşireler Göknur’u Ayaz’ın üstünden çekmeye çalışsa da Göknur, Ayaz’ı o kadar güçlü sıkıyordu ki güçleri onları ayırmaya yetmiyordu.
Göknur’un çığlığını duyan diğerleri odaya dolmaya çalışırken güvenlik mecburen onları dışarıda tutmaya çalışıyordu. Atakan odadan çıktığında Göknur için bir şeyler almak adına kafeteryaya gitmişti ama Göknur’un çığlığından sonra o kadar hızlı bir şekilde koşmuştu ki koridorda kayıp düşmüş ve takla atarak duvara çarpmıştı ama ayağa kalkıp koşmaya devam etmiş ve kapıyı tutmaya çalışan güvenliği tek hareketle devirip odaya dalmıştı.
Gördüğü ilk şey Göknur’u Ayaz’dan ayırmaya çalışan hemşireler olmuştu ve direkt koşup Göknur’a sarılmıştı.
(Atakan)-Göknur, abim, bana bak. Gözlerime bak.
Göknur kendisini duymuyordu bile. Göknur hiçbir şeyin farkında değildi. Farkında olduğu tek şey kollarında hareketsiz yatan Ayaz’dı. Ne hemşirelerin kendisini çekiştirdiğinden haberdardı ne de dışarıda herkesin çığlık çığlığa ağladığının. Kıpkırmızı olmuş gözleri sadece Ayaz’ı görüyordu.
Atakan kardeşini gülümserken görünce bir anlığına kendini kaybedip afalladı. O sırada kulağında tanıdık bir ses çınladı.
(Alev)-Bırak beni Baran. Bırak oğluma gitmeliyim!
Annesi tüm gücüyle bağırıyor ve babasının kollarından kurtulmaya çalışıyordu. Baran ise durumlar daha da sarpa sarmasın diye elinden geldiğince Alev’i tutuyordu ama onunda hiç gücü kalmamıştı. Alev içinde yanan üzüntünün tetiklediği korla ayakta durabilecek gücü buluyordu ama o da çok iyi değildi.
Göknur sessizce ağlamaya devam ederken Atakan’ın kendini sertçe sarsmasıyla birlikte kanlanmış gözlerini Atakan’a çevirdi.
(Göknur)-Abi. Dışarıdakileri sustursana. Ayaz’ımı uyandıracaklar.
Olanları kabullenmeyi reddeden Göknur mental olarak olabileceği en kötü noktada olabilirdi.
(Atakan)-Hadi abim. Hadi canımın içi. Bırak Ayaz uyusun. Artık onun dinlenme vakti.
Atakan’da gözyaşları eşliğinde Göknur’a destek olmaya çalışıyordu. Ve bu sözlerden sonra Göknur Ayaz’ı sakince yatağa bıraktı ve ayağa kalkmadan önce son bir defa dudaklarından öptü. Yataktan kalkıp ayakları üzerine bastığında dengesini kaybedip doğruca yere çakıldı.
Ayakları tutmuyordu. Atakan bunu görünce Göknur’u kucakladı ve Göknur sıkıca Atakan’a sarıldı. Sarılır sarılmaz da bağıra bağıra ağlamaya başladı. Atakan’da elinden geldiğince ayakta durmaya çalışıyordu.
Atakan Göknur’la birlikte odadan çıktıktan sonra Alev, Baran’dan kurtuldu ve oğlunun yanına koştu. Ona sarılıp ağladı, öptü, kokladı. Tonla kelime sarf etti ama hepsi nafileydi artık. Ayaz bir daha uyanmayacaktı.
Artık söylenen hiçbir sözün anlamı yoktu.
Herkes paramparça bir halde ne yapacağını bilemezken Ayaz’ı ameliyat eden doktor odaya girdi. Hemşireleri çağırdı.
(Doktor)-Hasta Ayaz Gündoğdu. Cinsiyeti erkek. Ölüm saati 20.47. Başınız sağ olsun.
Bir doktor olarak görmekten en nefret ettiği sahneydi bu. İnsanların hayattan koptuğunu görmeye hiçbir zaman alışamamıştı. Elinde olsa herkese sonsuz bir hayat sunup mutlu mesut yaşamalarını sağlardı ama ne yazık ki böyle bir şey mümkün değildi. Ölümü aşmak hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.
***
Aradan birkaç saat geçtikten sonra kimse biraz bile toparlanamamıştı. Hepsi hala bitik durumdaydılar.
Göknur Melisa’ya sarılmış halde saatlerdir ağlıyordu. Artık göz yaşları akmıyordu. Hatta bir noktadan sonra gözyaşı yerine kan akıtmaya başlamıştı. İçi o kadar yanıyordu ki kan ağlamaya başlamıştı. Alev’e sakinleştirici iğne yapılmış ve ağlaması engellenmişti. Zaten çok geçmeden uykuya dalmıştı.
Göknur ise o kadar fazla direnmişti ki en sonunda Atakan araya girip sakinleştirici yapmamalarını istemişti. Zaten sakinleştirici yemiş kadar kötü durumdaydı. Ağlamaktan başka hiçbir şey yapamayacak kadar zayıftı şu an.
Koridorun sağına soluna dağılmış halde oturuyorlardı. Çağla, Cenk onlarda diğerleri kadar kötü durumdaydılar. Cenk kardeşini, Çağla en yakın arkadaşlarından birini ve idolünü kaybetmişti.
Atakan saatler önce aldığı sulardan birini kenarına tünediği koltuğun altında görüp uzanmıştı. Bir damla su içtikten sonra bedeninin suyu bile kabul etmediğini fark etti. Belki de en çok suya ihtiyacı olduğunu düşündüğü kişiye, Göknur’un yanına gitti ve suyu uzattı.
(Atakan)-Göknur. Biraz su iç kuzum. Toparlar seni biraz.
(Göknur)-Toparlanmak istemiyorum abi. Ayaz’ın yanında olmak istiyorum sadece.
(Atakan)-Biliyorum abim ama…
(Göknur)-Su kimin umurunda abi? Su kimin umurunda? Ayaz’ım gitti abi benim. İçmediğim suyu mu dert edeceğim kendime!?
Göknur o kadar kötüydü ki titreyen sesini duymak çok zordu ama Atakan’a karşı sesini yükseltmeyi başarabilmişti. Konuşmak bile onu yoruyordu. Kalbindeki acıyı tarif edemiyordu. O kadar çok canı yanıyordu ki kalbini göğsünden söküp atmak istiyordu.
(Göknur)-İlk defa bensiz bir yere gitti. Bensiz gittiği yerlerden zevk almaz ki o. Ben olmazsam gittiği yerlerin boş olduğunu söyler dururdu bana. Şimdi oraya bensiz gitti.
Gözünden akanları silmek için ablasını bıraktı ve elinden geldiğince gözlerini sildi. Gözleri kıpkırmızıydı.
(Göknur)-Hep karanlığını aydınlatan güneşi olduğumu söylerdi. Toprağın altında karanlıkta korkar o şimdi. Bensiz ne yapacak orada? Onu aydınlatamazsam tek başına ne yapacak orada!? Söylesene Atakan abi Ayaz bensiz ne yapacak!? Ben onsuz ne yapacağım!?
(Göknur)-Anlamımı kaybettim ben abi. Hikayemin finalini kaybettim.
Göknur herkesin yüreğini dağlarken kendi içindeki yaşam ateşi yavaş yavaş sönüyordu. Ayaz’ın olmadığı bir dünyayı yaşanılır olarak görmüyordu.
(Göknur)-Her hikâyesini bitiren o çocuk kendi hikâyesini bitiremeden gitti abi. Onun olmadığı bir hayatın bana ne gibi bir faydası var? O olmadıktan sonra bütün hikâyeler yarım ve 5 para etmez.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 765 Okunma |
359 Oy |
0 Takip |
90 Bölümlü Kitap |