3. Bölüm

2. Bölüm

Arniiii
arnignr_

(Bazı vakitler tez gelir. )

Bazen öyle bir zaman da hayat tokat atar ki nevrin döner. Bende tam olarak şuan onu yaşıyordum. Bir andan çocukları yedirmeye çalışıyordum ki ellerim durdu. Kaşlarım hâlâ çatıktı, şok olmuştum. Dört yıl üstüne dönmesini beklemiyordum. Bir kaşımı kaldırıp yüzüne bakmaya başladım. "Ciddimisin Yalçın yoksa gene şaka mı?" Diye sorduğumda bu sefer gülmedi ciddi surat ifadesi bir gram bile bozulmadı.

 

Ellerimi saçlarıma daldırıp gözlerimi kapattım kısa bir Ya Sabır çektikten sonra gözlerimi açıp tekrar konuşmaya başladım. "Bu zaman sonra nerden sinyal alınmış?" Dediğimde Yalçın kısa bir an düşündü "Valla yenge yurt dışında olduğu kesindi, şimdi ise Türkiye'ye dönmüş" Derin bir nefes alıp dinlemeye devam ettim. "Şimdi de Ankara'ya geldiği söylendi."

 

Ben hâlâ buraya nasıl geldiğini sorgularken abim "Tipini siktiğimin herifi ne yüzle dönmüş" Dediğinde yandan yengem dürtüp "Çocuklar var düzgün konuş" gibisinden fısıldamıştı.

 

Tüm iştahım kaçarken "Boşverin onu yemeğe devam edin." Deyip çocuklara yemeklerini yedirmeye devam ettim. Yiyebilirlerdi ama şuan kafa dağıtmam gereken konular vardı. Ben tamamen onlara odaklanmışken Arif Abi konuştu "Gökçe, bak karşına çıkar bir şey falan yapar biliyorsun değil mi ne yapacaksın?" Peşinden Berk abi "Bak Arif haklı bir şey yapamazsan bile üç tane abin var" Dediğinde gülümseyip "Elbet biliyorum abi, nasıl yüreğine indireceğimi de biliyorum" yüzümdeki gülümseme solduğunda Can ve Canan'a geri döndüm.

 

"Yani üç abisi varda ben neyim abi" diyerek ortaya atlayan Yalçınla gülmüştüm. Konuşmaya devam ettiğinde kahkahamı saldım. "Yani öz abim de olsa şerefsiz değil mi? İçimde kalmış, biraz döverim belki" sözlerini bitirip Yalçın'da kahkaha atmıştı. Masadaki herkes son sözüne gülmüştü.

 

Masaya kısa gülüşmelerden sonra garip bir sessizlik çökünce ortamı Yunus ve Melih ikizler birbirine bakıp gülmeye başlayarak sessizlikten çekip aldı. Mercan yanlarında oturduğu için "Ne oldu" temalı bir bakış attı. Yunus Zümrüt'e dönüp "Hala bugün maç var" Dediğinde Melih devam etti "Fenerbahçe ve Galatasaray'ın maçı" Bende söylediğine gülüp önüme döndüm. Zümrüt "Bu akşam mıydı maç?" dedi ve susmadan devam etti. "Siz geçin oturma odasına açın maçı, bizde buraları toplayıp gelelim" deyip sustuğunda Melih konuştu. "Tamamdır halacımm" derken sandalyeden de atlamıştı. Yunus da peşinden gitmişti.

 

Ayşenur da masadan kalkmış minik boyuna rağmen "Ferdiii..." diyerek abilerinin peşinden gitmişti. Bir fanatik daha yetişiyordu mükemmel. Benimkilerde Ayşenur'un peşinden masadan kalkıp salona gitti.

 

Arkalarından gülmüş benim gibi büyüdükleri için mutlu olmuştum. Yüzümdeki gülümsemeyle önüme döndüğümde Aylin konuştu. "Güzelim bu adam, neydi adı Yiğit miydi?" Derken yüzünü hatırlamak ister gibi bir hâle sokmuştu. "Ne boksa işte niye bir anda geldi. Öğrendi mi çocukları?" diyende her zaman ki gibi Mineydi.

 

Bilmem der gibi omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Şöyle bir şey var ki, çocukların nüfusta soyadları Alaska değil mi?" Diye soran Arif abi ile kafamı salladım.

 

"Evet soyadları Alaska çünkü abimin haberi yok ve evlilik olmadan çocukları olduğu için çocuklar annesinin soyadlarını aldılar." Yalçın konuştuktan sonra Berk abi konuştu. "Peki, öğrenirse ne olur?" Bunu bende bilmiyordum açıkçası. İster miydi çocukları, isterdi. Benden alır mıydı, yok be o kadar da yapmaz. Desem bile içten bir korku almıştı beni. Yalın, Bartu, Mercan ve Zümrüt konuyu bilseler bile bizi yalnız bırakmak için salona gittiler.

 

"Hiç bir şey olmaz abi.. Hiç bir şey de yapamaz.. Sikerler öyle işi" deyip sinirle kalktım. Masayı toplamaya başladığımda Aylin, Mine, Elçin ve Yağmur da bana yardım etti. Leyla yengem de kalkıp mutfağı toplamaya başladı. Biz masadaki boş tabakları toplayıp yengeme veriyorduk o da bulaşık makinasına yerleştiriyordu. Abim, Arif Abi ve Berk Abide bendeki siniri fark edip oturma odasına gitmiştiler. Ben de bir yandan masayı toplarken bir yandan da düşünüyodum. "Yiğit o kadar da yapmaz, yapamaz. Beni es geçip de böyle bir bok yemez, yiyemez." Diye düşünürken masayı toplayıp, mutfağı da temizledikten sonra salona gittik.

 

Çocuklar televizyon başında pür dikkat maçı izliyorlardı. Daha iki takımdan biri gol atmamıştı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ben ve ailem doğuştan fenerliydik, genlerle çocuklara da geçmiş olmalıydı, benimkilerin geninde de fenerli olmak vardı. Yiğit'de Fenerbahçeliydi, bende. Bizden başka takım çıkmazdı. Ama arkadaşlarım için öyle söyleyemeyecektim. Aylin ve ailesi Galatasaray, Mineler ise Beşiktaşlıydı ama Elçin tam bir Trabzonsporluydu. Fazla fanatiktik ama aramızdaki bağı kesinlikle kesemiyordu. Düşüncelerimi gol diye bağıran yeğenlerim ve çocuklarım kesmişti. Peşine fenerli olan herkes bağırmaya başlamıştı. Televizyona baktığımda fener gol atmıştı. Sevinmiştim ama iç duygularım daha ağır basmaktaydı. Tedirgindim, endişeliydim.. En önemlisi korkuyordum. Yiğit Kaan çocuklarımı elimden alır diye korkuyordum. Düşüncelerime şimdilik ara verip sevinçten hala anıran evdekilere baktım. Tabii Aylinlerde sövmek ile meşguldü. Fenerbahçe bu riskli maçta öne geçmişti.

...

Maç bitmiş evde soğuk rüzgarlar esiyordu. Aradan çalı topları geçecek diye korkmuyor değildim. Ortam yumuşasın diye ağzımı aralayıp konuşmaya başladım. Bir az benim çocuklara tembihim olacaktı bu sözler "Can ve Canan bana bakın bakayım." Çocuklarda oyunlarını bırakıp bana bakmıştı, diğerlerinin de gözleri bana kenetlenmişti. Umursamadan devam ettim. "Biri size yaklaşır ve 'Ben sizin babanızım, benimle gelin.' derse diyeceksiniz ki 'Siktir git bizim zaten bir babamız var.'" Çocuklar kafasını hızla sallamıştı. Bizimkiler bana şaşkınlıkla bakıyordu. Konuşmama devam ettim. "Ne diyecektiniz? Tekrar edin bakayım." dediğimde ikisi de aynı anda "Siktir git bizim zaten bir babamız var." dediklerinde yüzümdeki gülümseme büyüdü ve derin bir nefes alıp arkama yaslandım. Ne kadar 4 yaşında da olsalar kelimeleri yuvarlamadan konuşabiliyorlardı. Can'ın sorusuyla yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü "Anne bizim babamız kim?" benden cevap hiç gecikmedi. "Yakında öğreneceksiniz bebeğim." deyip göz kırptım. Aklımda çok hain bir plan vardı. Yiğit Kaan'ı derinden sarsacak bir plan.

Şimdilik o planı bir köşeye bıraktım ve tekrardan çocuklara döndüm. "Beni anladığınıza göre şimdi oyununuzu oynayabilirsiniz." dedim ve kollarımı birbirine bağlayarak derin bir nefes aldım. Çocuklar oyununa döndükleri gibi gözlerimi kapatıp aldığım nefesi geri verdim ve gözlerimi açtım. Herkes gözlerini kısmış bana bakıyorlardı. Yengem hayret eder gibi "Kız sen var ya sen." dediğinde sırıtıp televizyona döndüm. Benle beraber herkes de kendi işine döndü. Tekrardan gözlerimi kapatıp vaktin geçmesini bekledim.

...

Bir kaç gün sonra..

Hafta sonuydu. Hava çok güzeldi. Güneş sımsıcak, rüzgar hafif esiyor üşütmüyordu. Bu havayı evde geçirmek istemediğimiz için Can ve Canan ile parka gelmiştik. Onlar oynarken bende Yalçın'ın gelmesini bekliyordum. İşi olduğu için bize sonradan katılmak zorunda kalmıştı. Mercan ise lise son sınıf öğrencisi olduğu için evde kalıp test çözmeyi tercih etmişti.

Gözüm hem çocukların üzerinde geziniyor hem de etrafa bakınıyordum. Etraf baya kalabalıktı. Parkta çocuklar koşuşturuyor, aileler banklarda oturuyordu. Koşu yapanlar, yürüyüş yapanlar, piknik için gelen çiftler. Etrafta kafeler, marketler vardı. Belki Yalçın gelince gördüğüm kafelerden birine otururduk diye düşünürken çocuklarıma dönüp bakmaya devam ettim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes çektim içime, temiz havadan. Gözlerimi açıp çocukları tekrardan kontrol ettiğimde oyunlarına devam ettiklerini gördüm. Çocukları izlerken duyduğum seslerle yan tarafıma baktım. Benden 3-4 metre ilerde gördüğüm kişi ile öylece kaldım. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Gelen Yiğit'ti. Aramızdan insanlar geçiyor çocuklar koşuşturuyordu. Çok değişmişti, ama tek de değildi. Yanında bir kadın ve elinde de iki çocuk vardı. Kız ve erkek çocuklarıydı. Dördü de gülüşerek bu tarafa geliyorlardı. Yanlarında ki çocuklar ise parkta oynamaya başlamıştı. Onlar da gelip iki bank öteme oturmuş sohbet etmeye devam ediyorlardı.

Daha fazla incelediğimde gözlerimin dolduğunu hissettim. Gerçekten gözlerim dolmaya başlamıştı. İnanamıyordum. Gördüğümde tepki bile vermem sanıyordum ama yaşananlar izin vermiyordu. Gerçekten beni hiç sevmemiş miydi? Gidip birde çocuk yapmıştı. Hadi beni aramamış ama çocuklarımdan bile haberdar olmamış mıydı? Gerçekten hiç aklına gelmedim mi? Sağ gözümden bir damla yaş süzüldüğünde kendime gelmiş hemen ayağa kalkmıştım. Ağlamayacaktım çünkü değmezdi. Göz yaşımı silip çocukların yanına gittim. "Kuzularım hadi gidiyoruz." diyerek ellerinden tutup ilerlettim. Hiç sorgulamadan benle birlikte yürümeye başladılar. Arabaya yaklaşıp ikisini de arabanın arkasına bindirip kemelerini taktım. İkisini de kafalarından öpüp arka tarafın kapısını kapattım. Bende hemen şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. Telefonumdan Yalçın'ı arayıp kulaklığımı taktım. Çocuklar için de radyodan şarkı açtım.

Telefon bir kaç çalıştan sonra açıldı ve Yalçın'ın sesini duydum. "Efendim abla." sesimi ayarlayıp "Yalçın ben eve geçiyorum sen de işini bitirip eve gel." dediğimde Yalçın ilk bir kaç saniye susmuş sonra cevap vermişti. "Bir şey mi oldu Yenge?" Anlıyor bu çocuk işte hemen de nasıl Yenge demeye başlıyor. "Eve gelince anlatırım yengesi." dediğimde Yalçın "Tamam Yenge yarım saate evdeyim." dediğinde "Tamam" deyip telefonu kapattım. Radyonun sesini biraz daha açtığım sırada şarkının sözleri daha duyulur olmuştu. Şarkıya bende eşlik etmeye başlamıştım. "Tek yönüm sendin, izini kaybettim" diyerek devam ettim şarkıya "Bi' iz, bi' yön olmadan düştüm yollara." Şarkı devam etti bende söylemeye devam ettim. "Bir sağa çarptım, bir sola çarptım. Savruldukça savruldum hep çıkmazlara" tekrardan gözlerimden birer damla yaş dökülmeye başladı. Dikiz aynasından arkaya baktığımda çocukların uyuduğunu gördüm. Radyonun sesini kısıp dinlemeye devam ettim ama çocuklar uyanmasın diye şarkıya eşlik etmedim. Ben yola bakarken şarkıda devam etti. "Çınladıkça adın, kulağımı kapattım"

"Bi' son veremedim içimdeki tiz çığlıklara"

Şarkıyı dinliyordum ama aklım hâlâ gördüğüm görüntüde kalmıştı. Gözlerimdeki yaşlar hızlandığında kendimi durdurmadım. Şarkı ilerledi ama ben kendi kafamda dönen görüntülerden başka bir şey görmüyordum. "Bakmadı, gitti, dönmedi bile arkasına" Şarkı da sanki bugüne özelmiş gibi yaşadığım her şeyi hatırlatmak için uğraşıyordu. Şarkı gene ilerledi ve nakarat kısmı geldi. Dudaklarımı oynatarak şarkıya sessizce eşlik ettim. "Duydum, ellere yârmış, yerini yeller almış çoktan" Gözlerimdeki yaşlar hızla çoğalıyordu. Bir diğer yaş aktığında diğer yaş hemen yerini dolduruyordu. Tam şarkıya devam edecekken ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Elimi ağzıma atıp tekrardan sadece şarkıyı dinlemeye devam ettim. Şarkı arkadan devam ediyor, gözlerimdeki yaşlar akıyor, yol ise bir türlü bitmiyordu.

"Bense kendimi salmış, yüreğini yaralar sarmış yoktan"

"Bi' kızı, bi' oğlu varmış, kendi hayatına dalmış"

Gerçekten bir kızı bir oğlu olmuş ve kendi hayatına dalmıştı. Beni, en önemlisi kardeşlerini unutmuştu. Hiçte arayıp sormamıştı. Dört yıl boyunca aklına bile gelmemiştik belki de. Zaten şarkı da dediği gibi "En acısı da beni hatırlamamış, unutmuş çoktan" O kadar yıl geçmesine rağmen sesinden bile tanıdığım adam beni görmemişti bile. Kendine yeni yol yapmış ve o yolun adresini de kimseye söylememişti. Bizde zaten bulmak için çok uğraşmadık.

Düşüncelerimden ayrıldım. Kendime gelmek için gözlerimi silip yola odaklandım. Şarkı devam etmiş bense evin yoluna girmiştim. Biraz daha ilerledikten sonra evin bahçesine girdim. Radyoyu kapatıp arabayı park ettim. Şoför koltuğundan inip kapımı kapattım. Arka koltuğa ilerledim. Kapıyı açıp çocukların ikisini de kucağıma aldım. Kapıyı ayağım ile kapattım. Elimdeki anahtar ile de arabayı kilitledim. Kucağımda ki çocuklarımla eve doğru yürüdüm. Kapıya geldiğimde zile basacaktım ama ellerim zile yetişmediği için ayakkabımın ön tarafıyla kapıya gelişi güzel bir kaç defa vurdum.

Kapının ardından gelen adım sesleri ile kapı açıldı. Mercan kapıyı açmış kenara çekilmişti. "Mercan abin gelince çalışma odama yollarsın kuzum tamam mı?" dediğimde bana kafa sallamıştı. Ayakkabılarımı çıkartıp merdivenlere yürüdüm. Çocuklar uyanmasın diye baya bir yavaş çıktım merdivenleri. Odalarına gelince ikisini de yataklarına yatırdım. Kafalarından öpüp odadan çıktım.

Bir üst kata çıkıp çalışma odama geçtim. Sırt çantamı koltuğa attım. Masama geçip sandalyeme oturdum. Şirketten gelen maillere ve mesajlara baktım. Bilgisayarımın takvimine baktığımda ise gözlerimi bir kaç kez kırpıştırdım. Yarın fazla yoğun bir gün bekliyordu beni anlaşılan. Sabah iki toplantım vardı öğleden sonra da üç toplantım, akşama da iki toplantım vardı. Bütün toplantılar bir güne toplanmış gibiydi. Sadece öğleden sonrakiler yeni gelen kitap tasarımları içindi. Diğerleri de şirket ile ilgili toplantılardı. Yalçın gelene kadar biraz kafa dağıtmak için işlerimi yapmaya başladım. Yeni gelen kitap kapak tasarımları için çizimlere falan baktım. Yeni kitap için tasarım modelleri ile ilgili yarına bizim kızlarla kısa bir toplantı ayarladım.

...

İşlerime odaklanmış çalışırken kapım çalındı. Kafamı kaldırıp boynumu hareket ettirirken "Gir" diye bağırdım. Kapı aralandığında kim geldi diye baktım. Gelen Yalçın'dı. İçeri girip masamın önündeki koltuğa oturdu. O bana bakıyor bende ona bakıyordum. Gözlerimi kaçırıp telefonumdan saate baktığımda neredeyse iki saat olmuştu. Yalçın yalandan öksürerek dikkati üzerine çekmek istiyordu. Tekrardan ona bakıp kendimi tutmama gerek kalmadan konuştum. "Bugün parkta Yiğit'i gördüm." dememle şok ile bana bakmaya başladı. "Nasıl yani o seni gördü mü?" diye sorarken önündeki sürahiden su doldurmuştu. Tam suyunu içerken ben hayretle "Önemli olan beni görmesi değil yanında bir kadın ve iki çocukla gelmiş olması." dediğimde Yalçın içtiği suyu püskürtmüştü. "Ne" şokla ağzı aralanmıştı. Eliyle ağzının kenarlarını siliyordu. "Ya gitmiş evlenmiş bir de çocuk etmiş" derken ayağa kalkıp Yalçın'ın yanına gidip oturdum. "Ama aklımda bir şey var."

"Nasıl bir şey?"

"Bir daha parka gittiğimde karşılaşırsam kendileriyle seni arayacağım." v

"Beni niye arayacaksın." diyen Yalçın ile hemen kafamdaki planı anlatmaya başladım. "Şimdi seni arayacağım çünkü seni çocukların babası olarak tanıştıracağım." Yalçın gözlerini büyüttüğünde "Sebep, babaları neden ben oluyorum?" dediğinde "Çünkü canını en çok o yakar. Kardeşi ile birlikteliğim ona dokunur. Benim yaşadığım şeylerin bir benzerini yaşamış olur." diyerek hüzünlü bir gülümse kondurdum dudaklarıma. "Peki öyle olsun ablacım. Ben her ne yaparsan yap yanındayım." İşte bu çocuğun bu yanını çok seviyordum. Abim o benim deyip savunmuyordu haklının yanında duruyordu. Çünkü benle beraber onlarda terk edilmiş sayılırdı. Yanına doğru kayıp kollarımı beline sardım kafamı da göğsüne koyup "Ablan yesin seni, bal kaymak." dediğimde kıkırdayıp o da bana kollarını sarmıştı. "Sende bir tanesin ablaların gülü."

Biz birbirimize sarılı bir şekilde dururken kapım bir anda açıldı ve benim iki miniğim koşarak içeri girdi. Onlarda kucağımıza atlayıp bize sarıldı. Minik bir aile sarılması yapıyorduk ve içimi bir huzur kaplamıştı. Gözlerimi kapatıp kendimi şuana bıraktım.

Bölüm sonu..

Devam edecek..

 

 

Bölüm : 31.10.2024 19:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...